Türkiye ve Rusya Suriye'nin birliği ve ayrılıkçı hareketlerin reddedilmesinde mutabık

Dışişleri bakanları Fidan ve Lavrov, Türkiye'nin egemenliğini korumasının ve komşularıyla barış içinde yaşamasının önemini vurguladı

Dışişleri bakanları Sergey Lavrov ve Hakan Fidan dün Ankara'da gerçekleştirdikleri görüşmelerin ardından ortak bir basın toplantısı düzenledi (AP)
Dışişleri bakanları Sergey Lavrov ve Hakan Fidan dün Ankara'da gerçekleştirdikleri görüşmelerin ardından ortak bir basın toplantısı düzenledi (AP)
TT

Türkiye ve Rusya Suriye'nin birliği ve ayrılıkçı hareketlerin reddedilmesinde mutabık

Dışişleri bakanları Sergey Lavrov ve Hakan Fidan dün Ankara'da gerçekleştirdikleri görüşmelerin ardından ortak bir basın toplantısı düzenledi (AP)
Dışişleri bakanları Sergey Lavrov ve Hakan Fidan dün Ankara'da gerçekleştirdikleri görüşmelerin ardından ortak bir basın toplantısı düzenledi (AP)

Türkiye ve Rusya, Suriye’nin toprak bütünlüğüne bağlılıklarını ve ABD destekli ayrılıkçı grupların ülkedeki varlığının kabul edilemez olduğunu bir kez daha teyit ettiler.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Türkiye ve Rusya'nın Suriye'deki ayrılıkçı örgüt ve hareketlerin varlığına son verilmesi konusunda mutabık kaldıklarını söyledi.

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile Suriye'deki son gelişmeleri ele aldıklarını belirten Fidan, “Suriye'nin toprak bütünlüğü ve birliğinin muhafaza edilmesi gerektiğine inancımız tamdır. Ayrılıkçı hareketlerin önünün kesilmesi gerektiği konusunda benzer görüşlere sahibiz. Diğer taraftan terör örgütlerinin Suriye'de yuvalanmasına müsamaha gösterilmesi söz konusu dahi olamaz” ifadelerini kullandı.

DFGTYH
Fidan ve Lavrov'un basın toplantısından bir kare (AFP)

Fidan, Lavrov ile dün Ankara'da gerçekleşen görüşmelerinin sonunda düzenledikleri ortak basın toplantısında şunları söyledi:

“Bölgemizde gerçek bir huzur ortamının tesis edilebileceğine inanıyoruz. Suriye’de son üç ayda yaşananlar bu bakımdan umut vericidir. Suriye halkı 60 yıllık zulüm rejimine son verdi. Şimdi de komşularıyla barış içinde yaşayan istikrarlı ve müreffeh bir ülke kurmak istiyorlar. Biz Türkiye olarak bu süreçte de Suriye halkının yanında olacağız.”

Fidan, sözlerini şöyle sürdürdü:

Uluslararası toplumun DEAŞ ve PKK ile mücadele konusunda ortak bir tutum sergilemesini bekliyoruz. Bölgemizdeki çatışmaların çözümü yönünde olumlu adımların atıldığı bir dönemde Türkiye'nin güvenlik kaygılarına herkesin saygı göstermesini bekliyoruz.

Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov ile Suriye’deki gelişmeleri de ele aldıklarını belirten Fidan, “Suriye’nin toprak bütünlüğü ve birliğinin muhafaza edilmesi gerektiğine inancımız tamdır” dedi.

Fidan, Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDG) omurgasını oluşturan Kürt ağırlıklı Halk Koruma Birlikleri'ne (YPG) işaret ederek “Ayrılıkçı hareketlerin önünün kesilmesi gerektiği konusunda benzer görüşlere sahibiz” şeklinde konuştu.

SCDFV
Fidan-Lavrov arasında Ankara'da gerçekleşen görüşmelerden bir kare (Türkiye Dışişleri Bakanlığı)

Öte yandan ortak basın toplantısında konuşan Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, “Suriye konusunda, yeni gerçeklerle yüzleşmenin önemini vurguladık, ülkelerimiz arasında sağlanan etkileşim düzeyinden duyduğumuz memnuniyeti ifade ettik ve yeni gerçekleri göz önünde bulundurarak, bu ülkedeki durumun çözüme kavuşturulmasına yönelik ortak çalışmalara dinamizm kazandırma konusundaki karşılıklı ilgimizi yineledik” diye konuştu.

Lavrov, sözlerini şöyle sürdürdü:

Rus ve Türk tarafları Suriye'nin toprak bütünlüğünün, tüm toprakları üzerinde devlet egemenliğinin ve komşularıyla barış içinde yaşamasının önemi konusunda mutabıklar.

Lavrov, Rusya'nın Suriye'deki gelişmelere ilişkin tutumuyla ilgili olarak da şunları söyledi:

Suriye Ulusal Konferansı'nın nasıl ilerleyeceğini izliyoruz. Eğer bu alanda ilerleme kaydedilirse, bu Moskova ve Şam arasındaki iş birliğinin geliştirilmesinde önemli bir rol oynayacak.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Suriye'nin Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ile bu ayın başlarında gerçekleştirdiği telefon görüşmesinde Rusya'nın insani yardımların sağlanması da dahil olmak üzere Suriye'deki sosyal ve ekonomik durumun iyileştirilmesine yardımcı olmaya hazır olduğunu vurguladı.

Putin-Şara telefon görüşmesi, Şara'nın Şam'da Putin'in Ortadoğu ve Afrika Özel Temsilcisi olan Dışişleri Bakan Yardımcısı Mihail Bogdanov ile görüşmesinden birkaç gün sonra gerçekleşti.

Lavrov, ABD'nin Suriye'deki askeri varlığına ilişkin bir soruya, bu sorunun yeni Suriye yönetimine ve daha ziyade Suriye halkına yöneltilmesi gerektiği yanıtını verdi.

Rusya Dışişleri Bakanı, sözlerine şöyle devam etti:

“ABD'nin Suriye'deki varlığı Beşşar Esed rejiminin düşmesinden önce olumsuz bir rol oynamıştır. Öncelikle ABD güçleri o zamanki meşru otoritelerden herhangi bir resmi davet almadan geldiler. İkinci olarak, amaçları petrol ve doğalgaz zengini bölgeleri kontrol etmek ve Suriye halkının zenginliklerinin satışından elde edilen gelirleri, Amerikalıların Suriye'nin kuzeydoğusunda kurmakta çok aktif oldukları yarı-devleti finanse etmek, özellikle de Kürt ayrılıkçı grupları beslemek ve desteklemek için kullanmaktı”.

Bu açıdan Amerikalıların rolünü olumlu bir şekilde değerlendirmenin zor olduğunu belirten Lavrov, “Yeni Suriye hükümetinin ABD güçlerinin varlığıyla nasıl başa çıkacağını göreceğiz” dedi.

SDFERGT
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Lavrov arasındaki görüşmeden bir bölüm (Türkiye Cumhurbaşkanlığı)

Öte yandan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile yaptığı görüşmenin ardından Lavrov'u kabul etti. Görüşmede Türkiye-Rusya ilişkileri ve Suriye'deki son gelişmeler başta olmak üzere ortak ilgi alanlarına giren bölgesel ve uluslararası konular ele alındı.

Rusya Dışişleri Bakanlığı, geçtiğimiz hafta Lavrov’un İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi ile görüşmek üzere salı günü (bugün) Tahran'a gideceğini ve görüşmede Suriye'deki gelişmelerin de ele alınacağını duyurmuştu.

Suriye'de siyasi çözüme yönelik Astana Süreci kapsamında Türkiye, Rusya ve İran dışişleri bakanları arasındaki son toplantı, Beşşar Esed rejiminin düşmesinin arifesinde, 7 Aralık'ta Katar'da düzenlenen Doha Forumu çerçevesinde gerçekleştirilmişti.



Güney Suriye'de istikrar için farklı görüşler: Rusya geri dönecek mi?

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, 31 Temmuz'da Moskova'da gerçekleşen görüşmenin ardından düzenlenen basın toplantısında Suriyeli mevkidaşı Esad eş-Şeybani ile el sıkışıyor
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, 31 Temmuz'da Moskova'da gerçekleşen görüşmenin ardından düzenlenen basın toplantısında Suriyeli mevkidaşı Esad eş-Şeybani ile el sıkışıyor
TT

Güney Suriye'de istikrar için farklı görüşler: Rusya geri dönecek mi?

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, 31 Temmuz'da Moskova'da gerçekleşen görüşmenin ardından düzenlenen basın toplantısında Suriyeli mevkidaşı Esad eş-Şeybani ile el sıkışıyor
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, 31 Temmuz'da Moskova'da gerçekleşen görüşmenin ardından düzenlenen basın toplantısında Suriyeli mevkidaşı Esad eş-Şeybani ile el sıkışıyor

Caroline Rose

Suriye'nin güneyindeki Süveyda şehrinde son zamanlarda patlak veren şiddet olayları, bölgesel ve uluslararası pozisyonları sarstı ve dış güçleri harekete geçmeye yöneltti. Dürzi nüfusun çoğunlukta olduğu ve savaş boyunca bir dereceye kadar özerkliğe sahip olan bu şehir, Esed rejiminin nüfuzunun azalmaya devam etmesiyle birlikte, Dürzi silahlı gruplar, Bedevi aşiretleri ve yeni Suriye yönetimine bağlı savaşçılar arasında mezhepsel gerilimlerin artışına tanık oldu. Süveyda'da istikrarı sağlama mücadelesi, farklı uluslararası stratejiler için gerçek bir sınav haline geldi.

Şiddet dalgaları

Son aylarda Süveyda, uzun süredir göreli bir izolasyonun damga vurduğu yerel siyasi ortamını istikrarsızlaştıran yoğun şiddet dalgalarıyla sarsıldı. İlk kıvılcımı yerel yönetim anlaşmazlıkları, kötüleşen ekonomik koşullar ve yasadışı ticaret yollarının kontrolü ile ilgili çatışmalar ateşledi ve ardından bunlar hızla kırsal alanlarda bir dizi kanlı çatışmaya evrildi. İsrail, başta Şeyh Hikmet el-Hicri olmak üzere Dürzi liderlerini destekleyerek ve Dürzi toplumunu koruma bahanesiyle Suriye hükümet güçlerine saldırılar düzenleyerek bu gerilimlerin körüklenmesine katkıda bulundu.

Bu arada, bazıları sınır ötesi kaçakçılık ağlarıyla bağlantılı olan silahlı örgütler bu kaostan faydalanırken, Dürzi birlikleri ile Bedevi aşiretleri arasında tekrarlanan çatışmalar eski tarihi yaraları yeniden kanattı. Yerel güçlerin ve yeni Suriye yönetiminin bu huzursuzlukları dizginleyememesi, ülkenin güvenlik ortamının kırılganlığını açığa çıkardı.

Süveyda'da istikrarı sağlamak oldukça karmaşık bir görev gibi görünüyor, çünkü oradaki mezhep çatışması, yasadışı bir ekonomiyi besleyen köklü bir suç şebekesi ile genellikle milisler ve nüfuzlu ailelerle bağlantılı kaçakçılık ağlarıyla iç içe geçmiş durumda. Bu iç içe geçmişlik, yerel bileşenler arasındaki rekabeti körüklüyor ve sürekli bir adam kaçırma, suikast ve zaman zaman patlak veren şiddet eylemlerine katkıda bulunuyor.

Rusya, yalnızca bölgedeki çeşitli toplumlar arasında barışı sağlamak için değil, aynı zamanda İsrail saldırılarını caydırmak için de Suriye'nin güney sınırına askeri polis konuşlandırmayı düşünüyor

Bu olgular yeni değil; kökleri mevcut aşamanın öncesine dayanıyor. 2018 yılını takip eden, Rusya'nın aracılık ettiği ve kendi güçleri tarafından denetlenen kırılgan güvenlik düzenlemeleri altında yasadışı ekonomik faaliyetler arttı. Hizbullah milisleri ve İran yanlısı grupların desteğiyle eski rejime bağlı güvenlik güçleri Ürdün, Lübnan ve Irak üzerinden kaçakçılık operasyonlarını kolaylaştırmak amacıyla yerel milis ve grupların kontrolünü ele geçirdi. Bu dönemde Süveyda, başta Captagon olmak üzere uyuşturucu üreten laboratuvar ve depoların yaygınlaşmasına sahne oldu.

Yeni Suriye yönetimi için ise bu huzursuzluklar varoluşsal bir tehdit oluşturuyor. Süveyda, kapsayıcı yerel otorite ve görece çoğulculuğun istikrarlı ve merkezi olmayan bir Suriye'nin şekillenmesine katkıda bulunabileceği rejim sonrası yönetim için bir model teşkil etmek yerine, bölge, mezhepsel gruplar arasında yıllardır var olan kırılgan dengeyi bozan, huzursuzluğun ülkenin güneyindeki diğer bölgelere yayılma olasılığını artıran bir şiddet ortamına sürüklendi. Bu durum yeni yönetimin, tehdit altındaki toplumları dış askeri müdahale olmadan koruma becerisi konusunda soruları da gündeme getirdi.

Süveyda şehrinin batısında iki Bedevi aşiret savaşçısı 19 Temmuz (AFP)Süveyda şehrinin batısında iki Bedevi aşiret savaşçısı 19 Temmuz (AFP)

Birçok gözlemci bu gelişmeleri bir alarm zili olarak gördü, çünkü Süveyda düşerse, Esed sonrası Suriye'de bütünleşik bir güvenlik sistemi kurma umutları da tamamen suya düşebilir.

Çatışan görüşler

Süveyda'daki huzursuzluğun ardından ABD, Ürdün ve yeni Suriye yönetimi, bölgede daha fazla kan dökülmesini önlemek için ortak bir eylem planı koordine etti. Bu girişim yerel ateşkese, hedefli yeniden inşaya ve özerk yerel toplumların önderlik ettiği istikrar çabalarını desteklemeye dayanıyor. Washington ve Amman bu yaklaşımı yerel yönetimi güçlendirmenin, dayanıklılığı artırmanın ve bölgenin dış askeri aktörlere bağımlılığı azaltmanın bir yolu olarak görüyor. Suriye yönetimi için ise bu plan, güneyin güvenliği üzerinde yabancı hegemonyasına kapıyı yeniden açmadan, iç istikrarı pekiştirmeye doğru atılmış bir adım anlamına geliyor.

Ancak Moskova'nın farklı bir görüşü var. Nitekim bölgesel kaynaklara göre Rusya, yalnızca bölgedeki farklı toplumlar arasında barışı sağlamak için değil, aynı zamanda İsrail saldırılarını caydırmak için de Suriye'nin güney sınırında askeri polis konuşlandırmayı düşünüyor. Haberler, yeni Suriye yönetiminin Moskova'dan bölgedeki varlığını yeniden canlandırmasını istediğine işaret ediyor. Bu, Rusya'nın 2018'den sonra kurulmasına yardımcı olduğu Esed rejimi, Dürzi liderliği ve İsrail arasındaki kırılgan dengenin arabulucusu ve uygulayıcısı olarak hareket ettiği güvenlik çerçevesine neredeyse birebir dönüş anlamına geliyor.

Rusya'nın 2018'den sonraki güvenlik düzenlemelerini uygulamasına, çeşitli gruplar arasında ve içinde rekabet ve şiddette belirgin bir artış eşlik etti

2018 düzenlemeleri, çatışan rakipler arasında hassas bir dengeye dayanıyordu. Rusya, Dera ve çevresindeki bölgeleri geri almasının ardından rejimin sembolik varlığına izin vermeleri için Süveyda'daki Dürzi liderlerle müzakere etti. Bunun karşılığında yerel güçlere, dini liderlere ve milislere öz savunma konularında bir dereceye kadar özerklik tanındı. Aynı zamanda Moskova, sınır ötesi çatışmaları önlemek için İsrail ile bir anlaşmaya vardı ve bu anlaşma, Golan Tepeleri yakınlarında İran güçleri ile Hizbullah milislerinin konuşlandırılmasına örtülü kısıtlamaları da içeriyordu. Kilit öneme sahip beldelerde ve Ürdün ile İsrail sınırları boyunca konuşlu Rus askeri polisi, Esed rejiminin taahhütlerinin garantörü ve gerilimin tırmanmasına karşı sahada bir tampon görevi gördü.

Suriye hükümet güçleri Süveyda'ya giriyor, 15 Temmuz (AFP)Suriye hükümet güçleri Süveyda'ya giriyor, 15 Temmuz (AFP)

Bu düzenleme, mezhepsel anlaşmazlıkları ve gerginlikleri çözmek yerine dondurması nedeniyle ideal olmasa da bir dereceye kadar istikrarı korudu. Moskova için bu düzenleme, azılı rakipler arasında arabuluculuk yapma yeteneği ve Güney Suriye'nin kaderi konusunda nihai hakem konumu için bir kanıttı. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığı analize Rus güçlerinin yeniden konuşlandırılmasına yönelik mevcut öneriler, Suriye'deki en yüksek otorite içindeki azalan nüfuzunu yeniden kazanmanın yanı sıra bu rolü geri alma arzusunu da gösteriyor. Esed rejiminin konumunun zayıflamasıyla Rusya, Suriye kıyıları üzerinden sıcak su limanlarına erişimini kaybetmekten korkuyor. Suriye, Irak ve Türkiye'nin yanı sıra Doğu Akdeniz ve Körfez'de konuşlu ABD güçleriyle rekabet etmesini sağlayacak bölgesel konumunu kaybetmek korkusundan bahsetmiyoruz bile.

İlerleme

Teoride, Rusya'nın dönüşü göreceli bir istikrar şemsiyesi sağlayabilir ve mezhepsel çatışmaları, İsrail sınırında gerilimin tırmanmasını sınırlamaya yardımcı olabilir. Ancak Suriye yönetimi için bu yol, halihazırda ABD ve Ürdün'ün desteğiyle benimsediği uluslararası destekli, yerel liderliğin öncülük ettiği istikrar modelini baltalayabilir. Washington ve Amman açısından yenilenen Rus askeri varlığı, ortak planlarının elde etmeyi amaçladığı kazanımlara, yani Güney Suriye'nin dayanıklılığını güçlendirmeye ve dış güvenlik güçlerine güvenmeden kendi kendine yetmesini sağlamaya doğrudan bir tehdit oluşturuyor.

Rusya'nın 2018'den sonraki güvenlik düzenlemelerini uygulamasına, çeşitli gruplar arasında ve içinde belirgin bir rekabet ve şiddet artışının eşlik ettiğini belirtmek gerekir. Esed rejiminin Dördüncü Zırhlı Tümeni, Captagon kaçakçılığı için sınır ötesi kaçakçılık noktaları kurmaya çalıştı ve bu durum, başta Ürdün olmak üzere komşu ülkelerle çatışmalara kadar uzanan silahlı gerilimlere yol açtı ve bölgesel istikrarı önemli ölçüde bozdu. Haberlere göre, Rus güçleri güvenlik alanındaki bu yüksek gerilimleri engellemek için önemli bir çaba göstermedi.

ABD, Ürdün, Rusya ve Suriye yönetimi arasında birbiri ile çelişen görüşler, Suriye'nin geleceğine yönelik uluslararası yaklaşımlardaki temel ayrılıkları ortaya koyuyor

Ürdün, o dönemde kaçakçılığı önlemek için Suriye'nin güney sınırındaki Rus askeri polis varlığının güçlendirilmesini talep etmiş olsa da Rusya'nın Ukrayna'daki savaşla meşgul olması, somut sonuçların elde edilmesini engelledi. Nihai hedef kalıcı istikrar sağlamak ve gelecekte çatışmaların çıkmasını önlemekse, yalnızca Rus varlığına güvenmek yeni Suriye yönetimi ve ortaklarının gerçekleşmesini umduğu uzun vadeli hedeflere ulaşmak için yeterli görünmüyor.

Moskova'nın bu hamlesinin zamanlaması, özellikle de ABD'nin kuzeydoğu Suriye'deki askeri varlığını azaltmaya yönelik sessiz adımlarıyla aynı zamana denk gelmesi nedeniyle Washington’ı zor durumda bırakıyor gibi görünüyor. Nitekim Tom Barrack da dahil olmak üzere ABD'li yetkililer, bölgeden yüzlerce Amerikan askerinin çekileceğini ve bu yılın ilerleyen dönemlerinde sadece tek bir üste konuşlanmalarının planladığını duyurdu. Bu hamle, ABD'nin askeri varlığını Bağdat'tan Erbil'e taşıyarak, 2026 sonundan önce gerçekleşmesi beklenen resmi geri çekilmeye hazırlık olarak ekipmanları ve üsleri yerel Irak güçlerine devrettiği Irak'taki emsaline benziyor.

Ancak Rusya'nın Suriye'deki en hassas ve tartışmalı bölgelerden birine geri dönmesi, nüfuz dengesini Şam lehine çevirebilir. Ayrıca, Washington'ın ABD-Suriye ilişkilerini yeniden inşa etmeye yönelik yatırımlarına rağmen, yeni Suriye yönetimini bir kez daha Moskova'nın kucağına itebilir. Bu da ABD'yi bölgedeki askeri varlığını azaltmanın stratejik faydasını yeniden değerlendirmeye sevk edebilir.

ABD, Ürdün, Rusya ve Suriye yönetimi arasında birbiri ile çelişen bu görüşler, Suriye'nin geleceğine yönelik uluslararası yaklaşımlardaki temel ayrılıkları ortaya koyuyor. Washington ve Amman, kalıcı barışa giden bir yol olarak yerel toplumları güçlendirmeye dayalı merkezi olmayan bir yönetim modelini tercih ederken, Moskova doğrudan askeri garantilerle desteklenen merkezi, rejim yanlısı bir modeli tercih ediyor. Suriye yönetimi her iki yaklaşımda da rol oynadı ve bunları dengelemeye çalışabilir. Ancak nihayetinde güneyin istikrarına ve Süveyda'daki uzun vadeli çıkarlarına hizmet eden yolu seçmek zorunda kalacaktır.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


Gazze: İsrail bombardımanında 24 kişi hayatını kaybetti... Açlık nedeniyle 8 kişi daha yaşamını yitirdi

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'a düzenlenen İsrail hava saldırısında öldürülen bir adamın cenaze namazını kılan Filistinliler (Reuters)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'a düzenlenen İsrail hava saldırısında öldürülen bir adamın cenaze namazını kılan Filistinliler (Reuters)
TT

Gazze: İsrail bombardımanında 24 kişi hayatını kaybetti... Açlık nedeniyle 8 kişi daha yaşamını yitirdi

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'a düzenlenen İsrail hava saldırısında öldürülen bir adamın cenaze namazını kılan Filistinliler (Reuters)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'a düzenlenen İsrail hava saldırısında öldürülen bir adamın cenaze namazını kılan Filistinliler (Reuters)

Filistin devlet televizyonuna göre, bugün şafak vakti İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği saldırılarda, yardım bekleyen üç kişi de dahil olmak üzere 24 Filistinli hayatını kaybetti. Bombardıman, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta yerinden edilmiş kişilerin kaldığı çadırları ve Gazze Şeridi'nin orta kesiminde bulunan el-Meğazi Mülteci Kampı’ndaki bir evi hedef aldı.

Şarku’l Avsat’ın Filistin resmi haber ajansı WAFA’dan aktardığına göre İsrail topçu birlikleri, Han Yunus'un kuzeybatısındaki Asda bölgesinde yerinden edilmiş kişilerin kaldığı çadırları bombaladı. Bombardıman sonucu, altı çocuk ve bir bebek dahil 17 vatandaş yaşamını yitirdi, çok sayıda kişi de yaraladı. WAFA, yerel kaynaklara dayandırdığı haberinde ‘işgalci güçlere ait bir insansız hava aracının (İHA) Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Meğazi Mülteci Kampı’nda bir evi bombaladığını, iki vatandaşın hayatını kaybettiğini ve birkaç kişinin de yaralandığını’ bildirdi.

El-Avde Hastanesi, ‘işgal ordusuna ait İHA’ların Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki Nuseyrat Mülteci Kampı’nda bir apartmanı hedef alması sonucu çok sayıda vatandaşın yaralandığını’ duyurdu.

Hastane, ‘işgal güçlerinin Vadi Gazze'nin güneyindeki bir yardım dağıtım noktasında vatandaşların toplandığı yeri bombalamasının ardından son 24 saat içinde iki şehit ve 26 yaralı kabul edildiğini, dokuz yaralının tedavilerinin tamamlanması için el-Aksa Hastanesi’ne nakledildiğini’ belirtti.

Açlık nedeniyle 8 yeni ölüm

Diğer yandan Gazze Şeridi'ndeki Sağlık Bakanlığı bugün, son 24 saat içinde bölgede açlık ve yetersiz beslenme nedeniyle iki çocuk dahil sekiz yeni ölüm kaydedildiğini duyurdu.

Bakanlık tarafından yapılan açıklamada, “Bu, açlıktan ölenlerin sayısını 114'ü çocuk olmak üzere 281 şehide çıkardı” denildi.

Bakanlık, Gazze Şeridi'ndeki insani krizin abluka ve gıda ve tıbbi malzeme kıtlığı nedeniyle kötüleşmeye devam ettiğini doğrulayarak, uluslararası topluma ve yardım kuruluşlarına acil ve ivedi müdahale çağrısını yineledi.


İsrail'in şartları ‘Gazze ateşkesini’ karmaşıklaştırıyor ve arabulucuları ‘zor bir sınav’ ile karşı karşıya bırakıyor

Gazze şehrinin kuzeyindeki Ebu İskender mahallesinden ayrılırken eşyalarını eşek arabasıyla taşıyan Filistinliler (AFP)
Gazze şehrinin kuzeyindeki Ebu İskender mahallesinden ayrılırken eşyalarını eşek arabasıyla taşıyan Filistinliler (AFP)
TT

İsrail'in şartları ‘Gazze ateşkesini’ karmaşıklaştırıyor ve arabulucuları ‘zor bir sınav’ ile karşı karşıya bırakıyor

Gazze şehrinin kuzeyindeki Ebu İskender mahallesinden ayrılırken eşyalarını eşek arabasıyla taşıyan Filistinliler (AFP)
Gazze şehrinin kuzeyindeki Ebu İskender mahallesinden ayrılırken eşyalarını eşek arabasıyla taşıyan Filistinliler (AFP)

Gazze Şeridi'nde ateşkes sağlama çabaları, İsrail'in 60 günlük ateşkes önerisine resmi yanıtını beklerken, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun savaşı sona erdirmek için koyduğu koşullarla çakışıyor. Bu koşullar arasında Hamas'ın silahsızlandırılması ve tüm rehinelerin serbest bırakılması yer alıyor.

Söz konusu koşullar, savaşın devam etme tehditleri ve Gazze'deki kıtlık ile ilgili Birleşmiş Milletler'in (BM) ilk kez yaptığı açıklamayla aynı zamana denk geldi. Şarku’l Avsat'a konuşan uzmanlar, bu koşulların, Hamas'ın 60 günlük teklifi kabul etmesini sağladıktan sonra, Mısır ve Katarlı arabulucuların mevcut çabalarını zorlaştırdığını ve arabulucuları ‘çok garip ve zor bir duruma’ soktuğunu belirtti. Uzmanlar, Netanyahu'ya yönelik uluslararası öfkenin, ABD'nin ona gerçek bir baskı uygulamaması durumunda artacağını ve bunun da sükûnet yerine gerginliğin artma olasılığını yükselteceğini düşünüyorlar.

İsrail haber sitesi Ynet dün Savunma Bakanı Yisrael Katz'ın X platformunda, Hamas'ın savaşı sona erdirmek için İsrail'in koşullarını kabul etmemesi halinde Gazze şehrindeki Hamas'a ‘cehennemin kapılarının’ yakında açılacağını söylediğini aktardı. İsrail’in ana koşulları, tüm rehinelerin serbest bırakılması ve hareketin silahsızlandırılması.

Bu açıklamalar, Netanyahu'nun Gazze'de savaşan askeri birlikleri teftişi sırasında, ordunun Gazze şehrini kontrol altına alma ve Hamas'ı ‘yenme’ planlarını onayladığını ve tüm rehinelerin serbest bırakılması ve savaşın ‘İsrail'in kabul edebileceği şartlarda’ sona erdirilmesi için derhal müzakerelerin başlatılmasını emrettiğini açıklamasından bir gün sonra geldi.

Times of Israel gazetesi perşembe günü, ateşkes ve rehinelerin serbest bırakılması için görüşmeler yapmak üzere bu aşamada Katar veya Mısır'a bir İsrail heyeti gönderme planı olmadığını bildirdi. Axios, üst düzey bir İsrailli yetkilinin şu sözlerini aktardı: “Müzakerelerin yeri belirlendiğinde, Başbakan tüm rehineler -hayatta olanlar ve ölenler- için müzakere etmek ve İsrail'in şartlarına göre savaşı sona erdirmek üzere bir İsrail heyetinin gönderilmesini emredecek.”

Han Yunus'ta bir yardım kuruluşunun aşevinden yiyecek almak için çocuklarla birlikte bekleyen yaşlı bir Filistinli kadın (AFP)Han Yunus'ta bir yardım kuruluşunun aşevinden yiyecek almak için çocuklarla birlikte bekleyen yaşlı bir Filistinli kadın (AFP)

Bazı yetkililerin defalarca dile getirdiği İsrail'in şartları, Hamas'ın geçtiğimiz pazartesi günü kabul ettiği kısmi teklife resmi bir yanıt gelmemesiyle birlikte ortaya çıktı. Teklif, 60 günlük ateşkesin ilk aşaması kapsamında Gazze Şeridi'nde tutulan 10 rehinenin serbest bırakılmasını ve 18 cesedin teslim edilmesini öngörüyor. Geriye kalan rehineler ise daha kapsamlı bir çözüm için yürütülen müzakerelere paralel olarak ikinci aşamada serbest bırakılacak. Ancak İsrail, tüm rehinelerin aynı anda serbest bırakılması konusunda ısrar ediyor.

İsrail ordusu, Gazze Şeridi'ndeki şehirleri kontrol altına alma planını onayladı. Bu durum, Mısır Dışişleri Bakanlığı'nın perşembe günü yaptığı açıklamada, ‘İsrail'in gerginliği artırma politikalarını ve Filistin topraklarındaki işgalini genişletmesini şiddetle kınadığını’ belirtmesine neden oldu. Açıklamada, bunun ‘İsrail'in arabulucuların çabalarını, önerilen ateşkes anlaşmasını ve savaşın sona erdirilmesine yönelik uluslararası talepleri tamamen görmezden gelmesi’ olarak tanımlandığı ifade edildi.

Mısır Başbakanı Mustafa Medbuli, dün Yokohama şehrinde düzenlenen Tokyo Uluslararası Afrika Kalkınma Konferansı TICAD 9 sırasında Japon mevkidaşı Şigeru İşiba ile yaptığı görüşmede, Mısır'ın İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik savaşının devamına karşı kararlı tutumunu yineledi. Söz konusu görüşmede, ateşkesin sağlanması için sarfedilen çabalar gözden geçirildi.

Mısır Dış İlişkiler Konseyi üyesi ve İsrail meseleleri konusunda uzman akademisyen Dr. Ahmed Fuad Enver, İsrail'in şartlarının yerine getirilmesinin imkânsız olduğunu ve Gazze Şeridi'nde ateşkes sağlanma şansını zorlaştırdığını, arabulucuları utanç ve güvenilirlik kaybı arasında zor bir duruma soktuğunu, özellikle de Kahire'nin son zamanlarda arabulucu olduğu toplantılarda Hamas'ın onayını almak için büyük çaba sarf ettiklerini belirtti. Enver, Netanyahu'nun, müzakerelere galip olarak girdiğini göstermek için ‘ateş altında’ müzakereler yürütmek istediğini ve rehineler veya bölgedeki istikrarı umursamadığını söyledi.

Öte yandan Filistinli siyasi analist Eymen er-Rakab, İsrail'in açıklamalarının Gazze Şeridi'nde kısmi ateşkes uygulamak istemediğini ortaya koyduğunu ve ABD'nin savaşın devamına yeşil ışık yaktığını açıkladı. Netanyahu'nun kapsamlı bir anlaşma için istediği ‘ateş altında’ müzakerelerin, Hamas'ın silahsızlandırılması da dahil olmak üzere imkânsız koşullarla bağlantılı olduğunu ve bunun da müzakerelerin başarısızlığı ve savaşın devamı anlamına geldiğini belirtti. Mısırlı ve Katarlı arabulucuların zor bir durumda olduğunu düşünen er-Rakab, ancak özellikle Mısır tarafının iletişimlerinin, kapsamlı da olsa gerçek garantilerle bir anlaşmaya varmak için baskı yapmaya ve fırsatları teşvik etmeye kararlı olduklarını doğruladığını belirtti.

ABD destekli Gazze İnsani Yardım Vakfı'ndan aldıkları yardımı taşıyan Filistinliler (DPA) ABD destekli Gazze İnsani Yardım Vakfı'ndan aldıkları yardımı taşıyan Filistinliler (DPA)

Bu gelişmelerin ardından BM, uzmanlarının 500 bin kişinin ‘felaket’ durumuna düştüğü uyarısında bulunması ve BM uzmanlar panelinin raporuna göre İsrail'i yardımların ulaştırılmasını engellemekle suçlamasının ardından, dün Gazze'de kıtlık ilan etti. Bu, Ortadoğu'da ilk kez yapılan bir kıtlık ilanı oldu.

İsrail Dışişleri Bakanlığı dün yaptığı açıklamada, raporun bulgularını ‘Hamas'ın yalanlarına’ dayandığı ve Gazze'de kıtlık olmadığı gerekçesiyle reddetti. ABD'nin İsrail Büyükelçisi Mike Huckabee ise bulguları sorgulayarak şöyle dedi: “Kimin açlık çektiğini biliyor musunuz? Hamas tarafından kaçırılan ve işkence gören rehineler.”

Diğer taraftan Hamas dün yaptığı açıklamada sınır geçişlerinin açılmasını ve ‘yok etme savaşını durdurmak ve Filistin bölgesine acil insani yardımın ulaşmasını sağlamak için derhal önlem alınmasını’ talep etti. Öte yandan Dünya Sağlık Örgütü (WHO) son açıklamalarında, ocak ayından bu yana Gazze'de 148 kişinin yetersiz beslenme nedeniyle öldüğünü bildirdi.

Enver, Gazze'de ilk kez ilan edilen kıtlık durumunun Netanyahu'nun uluslararası itibarının tükendiği anlamına geldiğini ve bunun, İsrail'i büyük ölçekli yardımların girişini kolaylaştıracak bir anlaşma imzalamaya zorlamak için arabulucuların çabalarını güçlendirecek yeni bir uluslararası baskı sürecinin başlangıcı olduğunu düşünüyor. Enver, İsrail Başbakanı'nın, kendisini bir şehre yayılma, bir direniş liderini öldürme gibi muzaffer olarak tasvir eden sinematik sahnelerin ardından, kısmi veya kapsamlı bir anlaşmayı kabul etmesini bekliyor.

Er-Rakab ise İsrail ve Washington’un BM raporunu eleştirmelerinin, şu anda bölgede istikrar için çözümleri onaylamaya istekli olmadıklarını bir kez daha teyit ettiğini düşünüyor. Er-Rakab ayrıca, Netanyahu'yu destekleyen ABD'nin değişmeyen tutumunun, baskıya rağmen şu anda herhangi bir müzakere veya anlaşmanın başarıya ulaşmasına yol açmayacağını vurguladı.