Tarık Ali
İngiltere’nin başkenti Londra merkezli olan ve Rami Abdurrahman tarafından yönetilen Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR), Suriye’nin kıyı illerinde dört gün süren beklenmedik olayların ardından, köylerin yakılması ve bazı ailelerin tüm fertleriyle birlikte öldürülmesi dahil olmak üzere 44 katliamda çoğunluğu Alevilerden olmak üzere yaklaşık bin 100 kişinin öldürüldüğünü bildirdi. Ancak Independent Arabia'ya konuşan yerel halk ve sivil toplum kuruluşları (STK), özellikle cesetlerin evlerde ve yollarda yatması ve disiplinsiz silahlı güçlerin bu cesetlerin kaldırılmasını ve gömülmesini engellemesi nedeniyle gerçek sayının çok daha yüksek olabileceğini belirttiler.
Kim suçlu?
Başta Fransa, Almanya ve ABD olmak üzere uluslararası toplumdan yeni Suriye yönetimine yönelik güçlü kınamalar yapılırken Birleşmiş Milletler (BM) başta olmak üzere resmi ve gayri resmi kurumlar faillerin hesap vermesini talep ettiler. Bu talep, failler yetkililere ne kadar yakın olursa olsun hesap sorulacağı sözünü veren Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara'nın kısa süre önce televizyonda yaptığı konuşmayla da örtüşüyor.
Suriye Cumhurbaşkanlığı gerçekleri araştırmak ve meydana gelen ihlallerin gerçekliğini tespit etmek üzere bağımsız bir komite kurmuş olsa da sahadan gelen birbiriyle örtüşen açıklamalara ve Independent Arabia'ya konuşan özel kaynaklara göre olayların arkasında Amşat ve Hamzat tümenleri yer alıyor. Bu iki grubun Savunma Bakanlığı bünyesine katılmalarına ve bakanlığın yeni yapılanmasıyla birleşmelerine rağmen, Genel Komutanlık tarafından savaş suçu ve hatta soykırım anlamına gelen uygulamaların durdurulması için verilen emirlere uymadıklarına işaret ediliyor.
Başka bir taraf
İki grubun üyeleri arasında bulunan ve kontrol edilmeleri güç olan yabancı savaşçılar, özellikle liderlerinin Suriye ordusunda yüksek rütbelere terfi etmelerinin ardından Şam yönetimi için de güvenliği kontrol etme ve misyonunu kıyı şehirlerindeki silahsız sivillere karşı intikam ve misilleme yerine rejimin kalıntılarını kovalamakla sınırlama konusunda bir utanç kaynağı haline geldiler.
Hem yerel hem de yabancı savaşçılar, öldürme, evleri yakma ve para, mücevher, araba ve alınabilecek diğer değerli eşyaları yağmalama gibi aşırıya varan eylemlerde bulundular. Genel Güvenlik İdaresi ve Savunma Bakanlığı, bir yandan rejimin kalıntıları tarafından güvenlik güçlerine kurulan pusular, diğer yandan aşırılık yanlılarının yarattığı kaosla uğraşırken bir kez daha çifte sorumlulukla karşı karşıya kaldı.
Özellikle kıyı bölgelerinde cihada gelen on binlerce insanın bir ‘korku unsuru’ olarak resmi makamların başına bela olması, özel ve kamu mülklerine izinsiz girmeleri ve önlerine geleni öldürmeleri, taraflar arasındaki insan gücünün yetersiz kaldığını ve resmi güvenlik güçlerinin tüm kaos noktalarına müdahale edemediğini gösterdi.
İdlib, Halep ve Hama'dan kaçıp bölgeye gelen unsurlar, işledikleri suçları belgeleyerek, bunlarla övünerek ve sosyal medyada paylaşarak, yetkililerin kimliklerini tespit etmesini kolaylaştırmış olabilirler. Öyle ki İçişleri Bakanlığı, katliamlar ve soğukkanlı işkenceler sırasında yüzlerini göstermekten çekinmeyen en az üç kişinin tutuklandığını duyurdu.
Cihat korkusu
Disiplinsiz silahlı güçler, özellikle de Amşat ve Hamzat'a geri dönecek olursak Suriyeli aktivist Henadi Zahlut, Amşat ve Hamzat tümenleri üyelerinin aralarında üç erkek kardeşinin de bulunduğu çok sayıda sivilin ölümüne yol açan kıyı illerindeki olaylara karışmakla suçladı.
Amşat ve Hamzat tümenlerinin hafif, orta ve ağır olmak üzere çeşitli silahlarla donatılmış yaklaşık 10 bin üyesi olduğu tahmin ediliyor. Halep ve özellikle de Afrin ve İdlib’te yoğun olarak varlık gösteriyorlar. Suriye rejiminin 8 Aralık 2024 tarihinde düşmesinden önce Suriye'nin kuzeyinde Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu'nun (SMO) çatısı altındaydılar.
Bu iki tümen, eski rejimin kalıntılarından oluşan grupların kıyı kesiminde yeni Suriye yönetimine bağlı güvenlik güçlerine saldırmasından kısa bir süre sonra gözlemcilerin dağınık ve spontane olarak tanımladığı, örgütsel, hazırlık ve taktiksel açıdan çoğunlukla rastgele bir şekilde kardeşlerinin yardımına koştular. Bu da resmi makamlar ile destekçileri arasında koordinasyon eksikliğini gözler önüne seren bir duruma yol açtı. Rejim kalıntılarının nispeten ortadan kalkmasından sonra bile hızla fail, yargıç ve cezalandırıcı rolünü üstlendiler. Yeni yönetimin, resmi misyonu olmayan unsurlar ortadan kaldırılana kadar güvenlik operasyonlarının durdurulması yönündeki çağrılarına ve açıklamalarına rağmen, Amşat ve Hamzat tümenleri ilerlemeye ve kıyı köylerine saldırmaya devam etti.
Geçmişin tekerrür etmesi
Amşat ve Hamzat tümenleri, Suriye'nin kuzeyinde kontrol ettikleri bölgelerde etnik temizlik yaptıkları gerekçesiyle ABD Hazine Bakanlığı tarafından yaptırım listesine alındılar. Bugün Suriye’nin kıyılarında yaşanan olaylarla birlikte halen aynı suçlamayla karşı karşıya kalıyorlar.
Amşat Tümeni adını, Suriye’deki son askeri terfilerden nasibini alan ve ülkedeki savaş sırasında aynı isimle komuta edilen güçlü ve çarpıcı bir tümen olan Hama kentindeki 25. Tümen'in komutasını üstlenen komutanları Ebu Amşe künyeli Muhammed el-Casim'den alıyor.
Adı son günlerde sahadaki rejimin kalıntılarıyla koordinasyon kurduğu iddialarıyla da anılan Ebu Amşe’nin rejimin düşmesiyle birlikte saha kaynaklarının Suriye'den kaçacağı yönündeki beklentileri nedeniyle gerçekte nerede olduğu bilinmiyor. Kaynaklar, Esed rejimini deviren Saldırganlığı Caydırma Operasyonu’nda diğer askeri birliklerle birlikte kendisine ve Amşat Tümeni’ne de görev verilmiş olmasına rağmen Ebu Amşe’nin aylardır ortalıkta görünmemesinden dolayı Libya’ya ya da Rusya'ya kaçmış olabileceğini öne sürüyorlar. Ancak bu iddialara ilişkin herhangi bir resmi doğrulama yok.
İsyan mı yoksa huy mu?
Amşat Tümeni’nin orijinal adının Sultan Süleyman Şah Tümeni olmasına rağmen Suriye’deki askeri çevrelerde artık yaygın olarak bu isimle anılıyor. Hamzat (Hamza) Tümeni ise Seyf Ebubekir Polat tarafından yönetiliyor. Hamzat Tümeni, SMO saflarında aktif bir gruptu. Tasfiyeler, Kürtlerin kaçırılması, bölge sakinlerinin yerlerinden edilmesi ve Amşat Tümeni ile birlikte uluslararası yaptırım listesine girmesine neden olan savaş suçları işlemekle suçlanan Hamzat Tümeni, esasen Cerablus, El Bab ve Afrin’de faaliyet gösteriyordu.
Her ne kadar bu iki tümen, Suriye'nin geçici cumhurbaşkanı olarak Ahmed eş-Şara'yı desteklemiş ve Savunma Bakanlığı saflarına katılmış olsalar da bu durum onların diğer illerdeki mevzilerini terk ederek Suriye kıyılarına, özellikle de Baniyas'a yönelmelerini engellemedi. Görgü tanıklarının ifadelerine göre bu iki tümen, diğer yabancı gruplarla birlikte, insan hakları örgütlerinin Suriye Savunma Bakanlığı tarafından verilen talimatların dışına çıkıldığını düşündüğü toplu katliamlar gerçekleştirdi. Amşat ve Hamzat tümenleri, kendilerini feshedip resmi kurumlara katılmalarının ardından silahlı grupların sorunsuz bir şekilde resmi güçlere entegrasyonunun ilk testinde, insan hakları örgütlerinin Suriye Savunma Bakanlığı’nın talimatlarına karşı bir isyan olarak nitelendirdiği şekilde, yabancı gruplarla birlikte kitlesel katliamlar gerçekleştirdi.
Bu durum, devrimin hedeflerine ulaşarak sona erdiğini ve devletin inşasına geçilmesi gerektiğini söyleyen Suriye'nin yeni Cumhurbaşkanı Şara yönetimini, modern bir devletin nasıl inşa edileceğine dair herhangi bir altyapıya sahip olmayan binlerce kana susamış savaşçıdan oluşan grupları kontrol edememesi karşısında uluslararası bir çıkmaza soktu.
Kuruluştan entegrasyona
Amşat Tümeni, 2016 yılının başlarında Özgür Suriye Ordusu’dan (ÖSO) ayrılan tartışmalı bir askeri güç.
Muhammed el-Casim (Ebu Amşe) liderliğindeki Amşat Tümeni, 2018 yılında Türkiye'nin Zeytin Dalı Harekatı'na katılmış, harekat Afrin'in ele geçirilmesiyle sonuçlanmıştı. Ardından 2021 yılında Kürtler tarafından düzenlenen protesto gösterilerine gerçek mermilerle müdahalede bulunmakla suçlanan Amşat Tümeni, savaş suçları işlemek ve ağır ihlaller gerçekleştirmekle de suçlanıyor.
Eskiden Suriye bayrağı yerine Türk bayrağı taşıyan Amşat Tümeni şu anda Suriye Savunma Bakanlığı bünyesinde olsa da gözlemcilere göre Suriye kıyılarında yaşanan olayların ardından bu durumun yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor.
ÖSO’dan doğan diğer bir askeri güç olan Hamzat Tümeni ise eski Suriye düzenli ordusunun bir subayı olan Seyf Ebubekir Polat tarafından yönetiliyor. 2016 nisanında beş ayrıca tugay güçlerini birleştirerek Hamzat Tümeni'ni kurdu. Ancak Hamzat Tümeni de sivillere yönelik ihlaller konusunda Amşat Tümeni’nin izinden giderek uluslararası yaptırımlara maruz kaldı. Bugün her iki tümen de Suriye’nin kıyı illerindeki ihlal suçlamalarıyla karşı karşıyalar.
Başlıca üç güç
Askeri uzman Talib Cinati, kıyı illerinde yaşananları farklı roller oynayan başlıca üç güce bağlıyor. Bunlardan ilkinin, rejim kalıntılarıyla mücadele etmek ve onları etkisiz hale getirene ya da teslim olana kadar etraflarını kuşatmakla görevli olan Genel Güvenlik İdaresi ve Savunma Bakanlığı olduğunu söyleyen Cinati, ikinci gücün mezhepçi nefret yüklü ve ayrım gözetmeyen eylemleri olan Hamzat ve Amşat tümenleri ve üçüncü gücün bu iki tümenle birlikte gelen yabancı savaşçılar olduğunu belirtti. Bu iki tümenin üyelerinin ve yabancı savaşçıların, resmi güvenlik güçlerinin rejimin kalıntıları tarafından öldürüldüğü bir dönemde soykırıma yol açan aşırı şiddet uyguladıklarını belirten Cinati’ye göre bu soykırıma, birincisi düşmanca ideolojik saikler, ikincisi ise yağma, şiddet ve insanlık dışı ihlallerin ve istismarların eşlik ettiği intikam olmak üzere iki faktör neden oldu.
Olayların ardından yetkililerin, ülkeyi iç savaşa sürükleyebilecek bu güçleri, siyasi patronlarının devam etmelerinin en uygun şekilde Savunma Bakanlığı'nın mevzuatına ve emirlerine uymayan soykırımcı güçler olarak tasfiye etmek açısından gerçek bir sınavla karşı karşıya olduklarını düşünen Cinati, bu durumun, ülkenin utanç verici bir etnik temizliğe maruz kalmasının ardından güvenlik amacıyla bölünme taleplerine yönelik artan iç duyarlılık da dahil olmak üzere tüm ülke için bir felaket anlamına gelebileceğini vurguladı.
Amaç misilleme yapmaktı
Siyaset bilimi uzmanı ve akademisyen Sabir Vassuf, yaşananların Suriye tarihinde sıradan bir olay olmadığını düşünüyor. Binin üzerinde silahsız sivilin öldürülmesinin, öngörülebilir gelecekte sayısız felakete yol açacağına inanan Vassuf, bu yüzden yeni Suriye hükümetinin faillerin kamuoyu önünde hesap vermesi için hızlı hareket etmesi gerektiğini söyledi. Vassuf’a göre bu failler, intikam almayı ve bölünmeyi hedefledikleri kadar olayların genel bağlamını da önemsemeyen cihatçı ve militan vakalar olarak doğdukları kontrolsüz üreme noktası hedef alınmadığı takdirde yakında Suriye devleti için de tehlike oluşturacaklar.
Vassuf, değerlendirmesini şöyle sürdürdü:
“Bugün yaşananlar daha önce de yaşanabilirdi. Bu yüzden mevcut nezaket hali bugün, özellikle de seküler çizgideki Kürt ağırlıklı Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) devletin inşası ve güç paylaşımı hattına katılmasıyla birlikte işe yaramaz hale geldi. Geçtiğimiz aylarda hakim olan nazik tutum sona ermeli ve bu insanlara, liderlerine karşı isyan eden ve ülkeyi neredeyse iç savaşa sürükleyerek yaşananlar hakkında sert bir açıklama yapan ABD liderliğindeki dış güçlerin eline yeni Suriye hükümetiyle müzakerelere başlamak için yeni koşullar dayatmak üzere toptan bahaneler veren suçlular olarak muamele edilmeli.”
Kıyı şehirleri sakinlerinin talepleri
Independent Arabia, Suriye’nin kıyı şehirlerinde yaşayan çok sayıda kişiyle görüştü. Bu kişiler, öncelikle soykırımın derhal durdurulması ve olayların yaşandığı koşulların tespit etmek üzere Arap ülkelerinden ya da Birleşmiş Milletlerden (BM) bağımsız bir soruşturma komitesinin kurulması yönünde bazı ortak taleplerini dile getirdiler.
Ayrıca daha fazla gecikmeden Hamzat ve Amşat tümenlerinin üyeleri ve yabancı savaşçıların kıyı illerinden çıkarılmasını ve tutukluların serbest bırakılması ya da haklarındaki suçlamaların açıklığa kavuşturulmasını talep ettiler.
Bunun yanında sosyal medyada, meydanlarda, toplantılarda, gösterilerde ve cami kürsülerinde mezhepçi provokasyonun durdurulması ve bu provokasyonlara karışanların cezalandırılması için bir mekanizma oluşturulmasının ve rejimin kalıntılarıyla mücadelede ve silahsız sivillerin bedelini ödediği ihlallerin durdurulmasında destek olmak üzere Genel Güvenlik İdaresi güçleriyle birlikte şehirlerde ve köylerde halktan, sivillerden ve yerel komitelerden oluşan birimlerin kurulmasının yanı sıra uluslararası ve yerel kuruluşlardan çatışma bölgelerine girmelerini, tıbbi ve insani yardımlarda bulunmalarını, cenazelerin gömülmesine izin verilmesini ve ilgili uluslararası ve BM sözleşmelerine ve tüzüklerine yasalar çerçevesinde saygı gösterilmesini istediklerini ifade ettiler.