Biz kafir değiliz: Suriyeliler sokaklarda Hisba araçlarının görünmesine itiraz ediyor

“İyiliği emretme ve kötülükten alıkoyma” çağrıları; azınlıklara yönelik bir provokasyon ve birlikte yaşama sözleşmelerine saldırıdır

Biz kafir değiliz: Suriyeliler sokaklarda Hisba araçlarının görünmesine itiraz ediyor
TT

Biz kafir değiliz: Suriyeliler sokaklarda Hisba araçlarının görünmesine itiraz ediyor

Biz kafir değiliz: Suriyeliler sokaklarda Hisba araçlarının görünmesine itiraz ediyor

Tarık Ali

Suriye şehirlerinin sokaklarında yakın zamanda İslam’a davet (Hisba- iyiliği emretme ve kötülükten alıkoyma araçları) yayılmaya başladı. İnsanları hoparlörlerle hidayete, şeriatı uygulamaya, İslami farzlara uymaya davet ediyorlar ve özellikle azınlık ve Hristiyan mahallelerine ve genel olarak diğer mahallelere odaklanıyorlar.

Yeni bir hadise

Suriyelilerin hayatında sıra dışı bir olay olan yeni gelişme çeşitli hadiselere neden oldu. Son olarak Şam'ın Hristiyanların yoğun olarak yaşadığı mahallelerinden el-Duveyle'de araçların kiliselerin önündeki vatandaşları provoke etmeleri nedeniyle durum gerginleşti. Mahalledeki Müslümanlar Hristiyanlardan önce araçlara karşı durarak, davetçilerin sokaklarda ve mahallelerdeki bu faaliyetlerinin durdurulmasını talep ettiler.

Tartışmanın yumruklu kavgaya dönüşmesi üzerine Emniyet Müdürlüğü ekipleri olaya müdahale ederek, davetçilerin yakalanması için çalışma başlattıklarını açıkladılar. Ancak aynı kişilerin aynı gün başkent Şam'ın göbeğinde birlikte çektirdikleri fotoğrafı yayınlayıp, yakalanıp tutuklandıkları açıklamasını yalanlamaları ile provokasyon tamamlandı.

Fikri ve kurucu rahim

Selefi davet, her ikisi de aynı fikri ve kurucu rahimden doğmuş olmalarına rağmen “cihatçı” davetten farklıdır. Birincisi, misyonunu vaazda bulunmak ve insanları şiddet içermeyen bir şekilde İslam'a yönlendirmek olarak görüyor. Bu konuda kuruluşu, mekanizması ve uygulama alanı hakkında çok şey söylenebilir. Aynı durum ve farklılık, Selefi vaizlerin işgal etmeye başladığı cami minberleri için de geçerli. Burada da bazı minberleri barışçıl davet ve vaaz akımı kontrol ederken, bazılarını da şiddet yanlısı “cihatçı” akımlar kontrol ediyor. Bunun etkilerinden biri de kıyı bölgesindeki katliamların kışkırtılmasıydı.

sacdfrgthyj
Kusayr'daki St. Paul Kilisesi'nin önü (sosyal medya)

Genel olarak bu olgu Suriye toplumu için yabancı, nitekim toplum, farklı zamanlara pozisyonlara, davranışlara dayanan olayların temsil ettiği bu olguyu reddettiğini vurguladı. Öte yandan Humus kırsalındaki el-Kusayr'dan Humus şehir merkezi, Şam ve kırsalındaki Bludan'a kadar bazı yerlerde bazı kiliseler sabotaj girişimlerine sahne oldu ve olmaya devam ediyor. Bunlar, işler kontrolden çıkmadan ve Suriye makamları bilhassa Hristiyan bileşen ile hiçbir şekilde istemedikleri derin bir çukura sürüklenmeden önce, kendisinden hızlı ve etkili bir yanıt vermesinin beklendiği girişimlerdir.

Akıl değil nas

Yaşanan her şeyin kökeni, geçen yılın sonlarında Beşşar Esed rejiminin devrilmesine kadar uzanan geçmişte yatıyor. Rejimin devrilmesi zorluklara, boşluklara, sorunlara, güvenlikte ve devlet kurumlarında yapısal boşluğun oluşmasına yol açtı. Böylece dini hareketlerin her türlü şekil ve ad altında gelişip yayılması için elverişli ve verimli bir ortam oluşmuş oldu. Bu bağlamda ilk olarak, tarihte ilk kez görülen Suriye ve Yurtdışı Yüksek Alevi İslam Konseyi açıklandı. Ardından Suriye'nin güneyindeki Dürzi dini liderliğinin siyasi meselelere kesin dini müdahalesi geldi. Sonunda fikirlerini her türlü yolla yayma çabasında diğer mezhepsel oluşumların ötesine geçen davetçi hareket ortaya çıktı ve buradan yola çıkarak, siyasal rolün ötesine geçip davet ve vaaz ile toplumların içine sızdı.

İslami gruplar konusunda uzman olan Mutez Muhammed, Suriye'de bundan aylar önce Selefi irşad ve davetin çok bilinmediğini, halkın günlük yaşamıyla doğrudan ilişkili olmadığını, “ortaya çıkışının”, ülkeyi saran kaos ortamından kaynaklandığını düşündüğünü söyledi. Şam'daki geçiş yönetimi yetkilileri tarafından kabul edilmediğini veya desteklenmediğini vurguladı ve ekledi: “Davetçi Selefilik, Muhammedî anlayışı ve selefi salihin sahabelerin faziletlerini benimseyerek, erken dönem İslam ile uyumlu doğru yaklaşıma geri dönmeye açıkça davet etmek anlamına geliyor. Ayrıca bidat ve yanlış inançlardan uzak durma, sadece Kuran ve Sünnet yoluyla Allah'ın hükmüne, iki Sahih hadis kitabında zikredilenlere ve kendi dönemlerinde tanınmış âlimlerin ittifak ettiği hususlara tabi olma esasına dayanıyor. Bunları, yoruma veya akla yer vermeden, nassı öne çıkararak, kelimenin tam anlamıyla uygulanmasını istiyorlar. Yani İslam'ı kuru, direkt ve zaman zaman sert bir üslupla sunuyorlar ki, bu da bu hareketin tarihsel olarak ve şimdi özellikle Şam’da karşılaştığı en önemli sorunlardan biridir. Zira böyle olduğu için birçok kelamcı grubu göz ardı ediyor ve Biladü’ş-Şam Müslümanlarının büyük çoğunluğunu oluşturan Eş'arilerin, Sufilerin ve ılımlıların hususiyetini hesaba katmıyor. Üstelik bu durum azınlıklara yönelik kışkırtıcı bir ihlal teşkil ediyor.”

Fitne çıkmasın diye Müslümanlar Müslümanlara karşı durdular

Şeyh Memun el-Rıfai ise “Selefi davet hareketinin, şiddeti reddetmesi bakımından cihatçı Selefilikten temelde farklı olduğunu” açıkladı ve ekledi, “O, vaaz, eğitim ve fikirleri yaymayı destekleme yoluyla barışçıl davete dayanır. Bu gruplar nihayet güvenlik, siyasal, toplumsal ve dinsel boşluktan yararlanarak davet faaliyetlerini yürütecek geniş bir alan buldular. Davet araçlarını ve bazı camilerin minberlerini, dini fikirlerini ve salih selefe ilişkin tasavvurlarını yaymak için birer mekân olarak kullandılar. Onlar bu şekilde fesat, kaos ve dalalet batağına saplanmış bir toplumu düzeltmeyi amaçladıklarına inanıyorlar.”

Şam'ın çoğunluğu Hristiyanlardan oluşan Duveyle mahallesinde yaşanan olaya tanık olan genç Müslümanlardan biri olan Bilal Yahya, vaaz ve davet araçlarının nasıl tekrar tekrar kiliselerin önünden geçmeye ve önünde durup hoparlörlerden vaazlarını yayınlamaya başladıklarını açıkladı. Bu durumun önce Müslüman gençlerin tepkisine yol açarak, onları mahalleden kovmaya çalıştıklarını söyledi. Ona göre gençler kiliselere yönelik saldırıların ardından kaynamaya başlayan mezhepçi fitneye karşı mahalleyi korumak için bu müdahalede bulundular. Ancak işlerin bağrışmalara ve yumruklu kavgaya vardığını belirtti ve ekledi, “Herkes istediği yerde ibadetini yapsın. Şam'ın nüfusunun çoğunluğu Sünni'dir, bu araçlar da onların bulundukları yerlerde dolaşsın. Biz Müslümanız, muvahhidiz, bu araçlar bizi rahatsız etmez ama Hristiyanların duygularını rencide etti, onları provoke etti. Bu yüzden olaylar büyümeden akıllıca müdahale etmemiz gerekiyordu. Mezhep fitnelerini önlemek için Müslümanların buna karşı durmaları daha iyidir. Emniyet güçlerinin, daha sonra bu olgunun kontrol altına alınması ve sorumluların hesap vermesi konusunda gösterdiği ciddiyetsizliğe rağmen, bizim yanımızda durması da iyi oldu.

Siyasi para dinin hizmetinde

İsminin açıklanmasını istemeyen Şam'daki bir cami imamı, Esed rejiminin devrilmesinden önce ve sonra dini ve cihatçı hareketlere bol miktarda siyasi fon sağlandığını söyledi. Bu fonların çatışmalardan ve zorla göçten etkilenen insanların düşünce yapısını hedef almak ve genç neslin beynini yıkamak amacıyla verildiğini belirtti. Bu paranın kullanım alanları arasında cami, din ve fıkıh okulları inşa etmenin de yer aldığını açıkladı. İran'ın da din savaşı ve maddi, manevi, fikri ve ideolojik doğrudan kutuplaşma bağlamında dini okullar ve Hüseyniyeler inşa ettiğini söyledi ve şöyle devam etti, “Savaş, nesilleri sadece muharebe, savaş, nefret ve tekfir etme cephelerinde buluşan mezhepsel bileşenler arasında bir tür nefret mirası bıraktı. Bütün bu etkenler bir araya gelerek nefretin kültürel, toplumsal ve insani yapıda derinleşmesine yol açtı. Tüm bunların birleşimi bugün tanık olduklarımıza neden oldu. Davetçilerin, akıl ve sebepleri dikkate almadan, namazı kılma şeklinden, giyim kuşam ve şeriatın bütünüyle uygulanmasına kadar her şeyi kapsayan kendilerine özgü değişimci bir bakış açıları var. Bugün Halep, Humus, Şam ve kıyı şeridinde bu açıkça görülüyor. Kadınlar arasında örtünün giderek yaygınlaştığını ve erkeklerin dine ve sünnete gerektirdiğinden daha fazla bağlılık gösterdiklerini fark etmek kolay. Bu durum, kendisini uygulayan kesimi ilgilendirse de toplumun geri kalanını da etkiliyor.”

Biz kafir değiliz

Bunlara rağmen azınlık gruplar (Suriye'de 18 dini grup ve etnik köken bulunmaktadır) yapısal olarak hedef alındıklarını hissetmeye başladılar ve bu da bıkkınlığın ve gerginliğin artmasına yol açtı. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre Dr. Ali Cabir, davet araçlarından duyduğu öfkeyi dile getirerek, bunların Humus'taki mahallesinden birkaç kez geçmesini provokasyon sebebi olarak nitelendirdi. Dr Cabir, “Onlara bizim kâfir olduğumuzu, vaaz ve irşada ihtiyacımız olduğunu kim söyledi? Suriye, yapısı, davranışları ve bireylerinin birbirine muamelesi bakımından her zaman ılımlı olmuştur. Çok sayıda otomobil ve motosiklet eşliğinde geçen davet araçlarının görüntüsü gerçekten ürkütücü. Bir anda mahallenizi işgal edeceklerini ve sizi öldüreceklerini hissediyorsunuz, herkes bunların barışçıl olduğunu anlamıyor. Fikirleri de her zaman barışçıl olmayabilir. Aklın yerine nassı ön plana çıkarmanın ve salih selefin yolunun takip edilmesini istemenin gizli bir cihatçılık olmadığını herkes anlayamaz” değerlendirmesinde bulundu.

6-10 Mart arasında kıyı bölgelerinde yaşanan katliamlar sırasında gerçekleşen bir diğer olayda ise üniversite öğrencisi Luna Murşid, Tartus şehrindeki mahallesinden geçen davet araçlarının sesiyle uyanmış. Luna, “cihatçıların” şehrine girdiğini ve çok geçmeden öldürüleceğini düşündüğünden neredeyse sinir krizi geçirdiğini söyledi ve şöyle devam etti, “Korkuyoruz, en basit şey bile bizi korkutuyor. Tam o sırada bu arabalar neden bizim Alevi mahallelere geldiler. Vermek istedikleri mesaj neydi? Herkes korkuyordu. Aleviler ve Hristiyanlar kâfir değildir ve onlara bu şekilde dini vesayet dayatılamaz.”

Daha önce Şam'ın el-Kassa mahallesinde Hristiyan gençler vaizlerin araçlarının önünü kesmiş, hoparlörlerini devre dışı bırakmış, durdurmuş ve emniyet güçleri sorunu çözmek için müdahale edene kadar gözaltında tutmuştu. Bu araçlar bugün bile şehirlerde dolaşmaktan geri durmuyorlar.



Irak'ta seçimlerin boykotu iktidar koalisyonunu karıştırdı

Bağdat'ta düzenlenen Koordinasyon Çerçevesi toplantısından (X)
Bağdat'ta düzenlenen Koordinasyon Çerçevesi toplantısından (X)
TT

Irak'ta seçimlerin boykotu iktidar koalisyonunu karıştırdı

Bağdat'ta düzenlenen Koordinasyon Çerçevesi toplantısından (X)
Bağdat'ta düzenlenen Koordinasyon Çerçevesi toplantısından (X)

Eski Başbakan Haydar el-İbadi Irak'ta ‘seçim sisteminin reforme edilmesi’ çağrısında bulunurken, Koordinasyon Çerçevesi’nin Mukteda es-Sadr'ın Kasım 2025'te yapılması planlanan seçimleri boykot etme kararına karşı tavır alması bekleniyor.

El-İbadi liderliğindeki Zafer Koalisyonu, seçim sisteminin ‘yolsuzluk’ suçu işleyen kişilerin seçime katılmasını engellemesi gerektiğini bildirdi. Koalisyon tarafından bugün yapılan basın açıklamasında, “Ülkenin karşı karşıya olduğu zorluklar, özellikle de bu tarihi anda, sistemin siyasi tabanını genişletmeyi, herkesi dahil etmeyi ve seçim sürecini yolsuzluğa bulaşmış kişilerden ve manipülatörlerden korumayı gerektiriyor” denildi.

Koalisyon, ‘herhangi bir devletin çöküşünün üstesinden gelmenin, halkın çıkarlarını ve devletin varlığını koruyarak iç siyasi ve sosyal birlikle başarılabileceğini’ vurguladı. Açıklamada, “Ulusal bir reform vizyonu temelinde aday olmamak, çıkarlar nedeniyle başkalarının seçimlere katılmasına izin vermemekten temelde farklıdır” ifadesi yer aldı.

Koordinasyon Çerçevesi’nin ana bileşenlerinden biri olan el-İbadi'nin koalisyonu, Sadr'ın benzer bir açıklama yapmasından bir gün sonra seçimleri boykot ettiğini duyurdu.

 Eski Irak Başbakanı Haydar el-İbadi (X)Eski Irak Başbakanı Haydar el-İbadi (X)

Koordinasyon Çerçevesi'nin pozisyonu

Koordinasyon Çerçevesi, Sadr ve el-İbadi'nin kararları ve bunların bir sonraki parlamentoda Şii temsiliyeti üzerindeki etkileri konusunda hemen bir görüş bildirmedi. Bilgi sahibi kaynaklar, “Sadr ve el-İbadi'nin kararlarını ele alma konusunda Şii meclisi içinde anlaşmazlıklar var” dedi.

Şarku’l Avsat'a konuşan kaynaklar şu ifadeleri kullandı: “Bedir Örgütü lideri Hadi el-Amiri ve Hikmet Hareketi lideri Ammar el-Hekim'in başını çektiği bazı Şii liderlerin durumu kontrol altına alma çabaları var. Yaşananlara uyum sağlamak için uzlaşmacı bir çözüm arayışının yanı sıra Sadr'a seçimlere katılması ve boykotu tersine çevirmesi için davette bulunma ve Bağımsız Yüksek Seçim Komisyonu'nu birkaç günlüğüne adaylık kapısını yeniden açmaya davet etme olasılığı da var… Koordinasyon Çerçevesi içinde farklı görüşler var, ancak Kanun Devleti Koalisyonu lideri Nuri el-Maliki'nin tutumunun Sadr'ı boykotu kırmaya ve seçimlere katılacağını açıklamaya davet etme eğiliminde olduğu dikkat çekiyor.”

Sadr, Kasım ayında yapılması planlanan parlamento seçimlerini boykot etme kararından dönmek için zorlu koşullar öne sürdü.

Sadr X platformundaki hesabı üzerinden yaptığı paylaşımda, “Yolsuzluk var olduğu sürece hiçbir seçime katılmayacağım. Doğruluk ancak kontrolsüz silahların teslim edilmesi, milislerin dağıtılması ve ordunun güçlendirilmesiyle tesis edilecektir” ifadelerini kullandı.

Yerel platformlarda, Sadr Hareketi liderleri ile aralarında Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani'nin de bulunduğu Şii liderler arasında seçimlere katılma amacıyla temaslar kurulduğuna dair sızıntılar dolaşıyor.

Şarku’l Avsat'a konuşan siyasi bir kaynak, ‘Sadr Hareketi ile geri dönme olasılıkları konusunda şu ana kadar görüşmelerin durmadığını’ söyledi.

Sadr Hareketi lideri Mukteda es-Sadr (Sadr Hareketi medyası)Sadr Hareketi lideri Mukteda es-Sadr (Sadr Hareketi medyası)

Seçimlerin meşruiyeti

Son dönemde izlenen çeşitli göstergelere göre seçimlerin meşruiyetine ilişkin endişeler bulunuyor. Boykotun kırılgan bir bölgesel ve uluslararası ortamda diğer kesimler tarafından da tekrarlanması, özellikle silah taşıyan ya da geçmişte silah taşımış olanlar başta olmak üzere pek çok Şii gücün, İran'ın hedef alınmasının ardından ABD ve İsrail tarafından hedef alınabilecekleri korkusunu taşımaya devam ettikleri bir dönemde, siyasi sistemin meşruiyetini etkileyebilir.

Aynı bağlamda araştırmacı Seyf es-Saadi Şarku’l Avsat'a verdiği demeçte şu ifadeleri kullandı: “Irak'taki siyasi sınıf, boykot eden çoğunluğun seçimlere katılma güvenini yeniden tesis edecek olgun bir seçim sistemi sunamadı. Bunun nedeni, seçim yasasının her seçim döneminde, oy veren halkın gerekçeleri dikkate alınmaksızın, büyük geleneksel partilerin ölçülerine uyacak şekilde değiştirilmesidir… Sadr Hareketi lideri Mukteda es-Sadr ve iki eski başbakan Haydar el-İbadi ve Mustafa el-Kazımi'nin boykotu, seçimlere giden sürecin ciddiyetinin bir göstergesidir.”

Ancak es-Saadi, ‘seçim bölgesi sistemi, Sainte Lague sistemi ve benimsenen yüzde ile her seçimde sorunlara neden olan sonuç hızlandırma cihazlarına ilişkin doğru istatistiklere dayanan olgun bir yasanın çıkarılması yoluyla Irak'taki seçim sisteminde reform yapılabileceğini’ düşünüyor.