Karıncaları zombiye çeviren parazitin bilinenden daha kurnaz olduğu anlaşıldı

"Karıncaların zombi tuşunu bulduğumuzu söyleyerek şakalaştık"

Kesilip içi açılmış bir karıncanın arka gövdesinden, kapsül içindeki parazitler (beyaz oval şekiller) dışarı dökülüyor (Brian Lund Fredensborg)
Kesilip içi açılmış bir karıncanın arka gövdesinden, kapsül içindeki parazitler (beyaz oval şekiller) dışarı dökülüyor (Brian Lund Fredensborg)
TT

Karıncaları zombiye çeviren parazitin bilinenden daha kurnaz olduğu anlaşıldı

Kesilip içi açılmış bir karıncanın arka gövdesinden, kapsül içindeki parazitler (beyaz oval şekiller) dışarı dökülüyor (Brian Lund Fredensborg)
Kesilip içi açılmış bir karıncanın arka gövdesinden, kapsül içindeki parazitler (beyaz oval şekiller) dışarı dökülüyor (Brian Lund Fredensborg)

Bilim insanlarına göre enfekte ettiği karıncaların beyninin kontrolünü ele geçirerek onları "zombiye" dönüştürmesiyle bilinen parazit, önceden düşünülenden "daha da kurnaz".

Danimarka'daki Kopenhag Üniversitesi'nden isimlerin de aralarında yer aldığı araştırmacılar kum kelebeği adlı parazitin, o gün çok sıcak olduğunda karıncaların güneşin ölümcül ışınlarından kaçınmasını sağlayarak bu böceklerin paraziti başka konakçılara bulaştıracak kadar uzun yaşamasını mümkün kıldığını keşfetti.

Yakın zamanda Behavioral Ecology adlı bilimsel dergide yayımlanan yeni çalışmada bu karaciğer kelebeğinin, gün içinde hava çok sıcak olduğunda karıncanın çimin yaprağından aşağı doğru sürünmesini bile sağlayabildiği tespit edildi.

Yaşam döngüsü salyangoz gibi canlıları ve hatta inek gibi otlayan hayvanları da kapsayan bu parazit, karıncaların beyinlerini kontrol altına alarak iradeleri dışında çim yapraklarına tutunmasını sağlamasıyla biliniyor.

Bu parazit kurtla enfekte olan karıncalar, sallanan bir çim yaprağının üzerine istemsizce tırmanıp güçlü çeneleriyle yaprağa sıkıca tutunuyor ve böylece sığır ve geyik gibi otlayan hayvanların, hiçbir şeyden şüphelenmeyen böceği yeme ihtimali artıyor.

Araştırmanın ortak yazarlarından Brian Lund Fredensborg yaptığı açıklamada, "Sabah ve akşamın serin saatlerinde sığır ve geyikler otlarken karıncaları otların üzerine çıkarmak ve daha sonra güneşin ölümcül ışınlarından kaçınmaları için tekrar aşağı indirmek gayet akıllıca" dedi.

Dr. Fredensborg şöyle belirtti: 

Keşfimiz, başlangıçta düşündüğümüzden daha gelişmiş bir paraziti ortaya çıkarıyor.

Yeni çalışmada Danimarka'nın Roskilde kasabası yakınlarında yer alan Bidstrup Ormanları'ndaki enfekte olmuş yüzlerce karıncayı etiketleyen bilim insanları, bu böcekleri daha uzun süre takip etmeyi başardı.

Araştırmacılar daha sonra ışık, nem, saat ve sıcaklık gibi çevresel koşullardaki değişikliklere göre karıncaların davranışlarını gözlemledi.

Bilim insanları sıcaklığın karınca davranışları üzerinde etki yarattığını buldu.

Bir şeyden şüphelenmeyen karınca yukarı tırmanarak güçlü çenesiyle bir çim yaprağının tepesine sıkıca tutunuyor ve böylece sığır ve geyik gibi otlayan hayvanların kendisini yeme olasılığı artıyor (Kopenhag Üniversitesi)
Bir şeyden şüphelenmeyen karınca yukarı tırmanarak güçlü çenesiyle bir çim yaprağının tepesine sıkıca tutunuyor ve böylece sığır ve geyik gibi otlayan hayvanların kendisini yeme olasılığı artıyor (Kopenhag Üniversitesi)

Sıcaklık düşükken, karıncaların çim yaprağının tepesine yapışmaya daha yatkın olduğu görüldü.

Ancak termometrenin cıvası yükseldiğinde, karıncalar çimi bırakıp aşağıya sürünüyordu.

Dr. Fredensborg, "Sıcaklık ve karınca davranışı arasında net bir korelasyon bulduk. Karıncaların 'zombi tuşunu' bulduğumuzu söyleyerek şakalaştık" dedi.

Önceki araştırmalar karaciğer kelebeği karıncaya bulaştığında, yüzlerce parazitin böceğin vücudunu istila ettiğini ancak sadece bir tanesinin beyne ulaştığını ortaya koymuştu.

Tek başına kalan bu karaciğer kelebeği paraziti, konakçının davranışlarını etkilerken diğerleri de karıncanın karnında kendilerini korumak için bir kapsülde gizleniyor.

Dr. Fredensborg sözlerini şöyle tamamladı: 

Parazitin karıncanın beynini ne zaman ele geçireceğini sıcaklığın belirlediğini artık biliyoruz. Ancak parazitin, karıncaları zombiye dönüştürmek için hangi kimyasal madde karışımını kullandığını hâlâ çözmemiz gerekiyor.

Independent Türkçe



2023 Nobel Fizik Ödülü'nü Pierre Agostini, Ferenc Krausz ve Anne L'Huillier kazandı

Pierre Agostini, Ferenc Krause ve Anne Lhuillier (AFP)
Pierre Agostini, Ferenc Krause ve Anne Lhuillier (AFP)
TT

2023 Nobel Fizik Ödülü'nü Pierre Agostini, Ferenc Krausz ve Anne L'Huillier kazandı

Pierre Agostini, Ferenc Krause ve Anne Lhuillier (AFP)
Pierre Agostini, Ferenc Krause ve Anne Lhuillier (AFP)

İsveç Kraliyet Bilimler Akademisinde düzenlenen basın toplantısında, Nobel Fizik Ödülü, "maddedeki elektron dinamiklerinin incelenmesi için zamanın en küçük birimi yani saniyenin bir kentilyonda biri olan attosaniye ışık darbeleri üreten deneysel yöntemler" keşfeden Agostini, Krausz ve L'Huillier'e verildi.

Basın toplantısında Agostini, Krausz ve L'Huillier'in, elektronların hareket ettiği veya enerji değiştirdiği süreçleri ölçmek için kullanılabilecek kısa ışık darbeleri yaratmanın bir yolunu keşfettikleri belirtildi.


Rus bilim insanları suyu yakıta dönüştürüyor!

Rus bilim insanları suyu yakıta dönüştürüyor!
TT

Rus bilim insanları suyu yakıta dönüştürüyor!

Rus bilim insanları suyu yakıta dönüştürüyor!

Rus TASS haber ajansının bildirdiğine göre, Rusya Güney Federal Rostov Üniversitesi Nano Malzeme Teknolojisi Çalışmaları Laboratuarı'nın önde gelen araştırmacısı Dr. Tatiana Myasoedova, üniversitedeki bilim insanlarının sudan yakıt elde edebilen ve elektrik pillerinde katalizör olarak kullanılabilecek ucuz bir malzeme ürettiklerini ve yeniliğin özellikle malzemenin kendisinde yattığını açıkladı.

Rus araştırmacı, “Bakır sülfür ve molibden, elektrik akımının etkisi altında su moleküllerini etkili bir şekilde oksijen ve hidrojene ayırabilen metal bir plaka ve nikel köpük bazlı katalizörlerdir” açıklamasını yaptı. Myasoedova ayrıca, "Araştırmacılar, diğer malzemelerin özelliklerini birleştirmeyi mümkün kılan karmaşık bir madde olan molibden ve bakır iyonlarının özelliklerini kullandılar" dedi.

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgiye göre, üniversitenin basın servisi, platin ve türevlerinin günümüzde en etkili elektrokatalizörler arasında kabul edildiğini, ancak bu malzemelerin pahalı olduğunu ve yakıt oksidasyonuna neden olan kimyasallara karşı koruma sağlamadığını aktardı. Yenilikçi teknoloji en yaygın paladyum katalizörlerinin yerini alabilirken; bu, bilim insanlarının dünyada kullanılan diğer yöntemlere kıyasla daha ucuz bir yöntem buldukları anlamına geliyor. Bu yenilik, elektrikli bataryalar gibi yakıt hücreleri için katalizör olarak da kullanılabilir.


Japon girişim, uzay keşfinde kullanılabilecek 4,5 metrelik robot kıyafeti tanıttı

4,5 metre boyundaki robot, "Mobile Suit Gundam" animasyon dizisindeki karakteri andırıyor (Reuters/Ekran Görüntüsü)
4,5 metre boyundaki robot, "Mobile Suit Gundam" animasyon dizisindeki karakteri andırıyor (Reuters/Ekran Görüntüsü)
TT

Japon girişim, uzay keşfinde kullanılabilecek 4,5 metrelik robot kıyafeti tanıttı

4,5 metre boyundaki robot, "Mobile Suit Gundam" animasyon dizisindeki karakteri andırıyor (Reuters/Ekran Görüntüsü)
4,5 metre boyundaki robot, "Mobile Suit Gundam" animasyon dizisindeki karakteri andırıyor (Reuters/Ekran Görüntüsü)

Japonya'da mühendisler, uzayın keşfinde ve acil durumlarda kullanmayı umdukları, son derece popüler bir animasyon dizisindeki bir karaktere benzeyen 3,5 tonluk bir robot kıyafet üretti.

1970'lerde yayımlanan aynı adlı Japon dizisindeki "Mobile Suit Gundam"a benzeyen, 4,5 metre boyunda, 4 tekerlekli Archax robotunu Tokyo merkezli Tsubame Industries girişimi geliştirdi.

Adını kanatlı dinozor archaeopteryx'ten alan 3 milyon dolarlık robotun dış kısmına bağlanan kameralardan görüntü alan kokpit monitörleri bulunuyor. Böylece pilot, robotun gövdesinin içinden joysticklerle kolları ve elleri yönlendirebiliyor.

Bu ay Japonya Mobilite Fuarı'nda tanıtılacak robotun iki modu var: Dik duran "robot modu" ve saatte 10 km'ye kadar yol alabildiği bir "araç modu".

Tsubame Industries'in 25 yaşındaki CEO'su Ryo Yoşida, "Japonya animasyon, oyunlar, robotlar ve otomobillerde çok iyi, bu yüzden tüm bu unsurları bir araya getiren bir ürün yaratmanın harika olacağını düşündüm" dedi.

'Burası Japonya' diyen bir şey yaratmak istedim.

Yoşida, varlıklı robot hayranları için bu makinelerden 5 adet üretip satmayı planlıyor ancak robotun bir gün afet yardımı için ya da uzay endüstrisinde kullanılabileceğini umuyor.

Yoşida imalatla küçük yaşta ilgilenmeye başlamış, büyükbabasının demirhanesinde nasıl kaynak yapılacağını öğrenmiş ve ardından miyoelektrikli protez eller üreten bir şirket kurmuş. Yoşida, Japonya'nın imalat alanındaki rekabet gücünü canlı tutmaya hevesli olduğunu söyledi.

Önceki nesillerden bir şeyler öğrenip geleneği sürdürmeyi umuyorum.

Tsubame Industries, ağır yük taşıyan dağıtım işçilerine yardımcı olmaktan askeri "süper asker" kıyafetlerine kadar çeşitli uygulamalara sahip robotik dış iskeletler üzerinde çalışan birkaç girişimden biri.

ABD ordusu halihazırda birkaç dış iskelet prototipini tanıttı. Bu araçlardan birinin deniz piyadelerine 10 kata kadar güç ve kabiliyet sunacağı öne sürülüyor.

Bu projenin arkasındaki şirket Sarcos Robotics, 2020'de şu açıklamayı yapmıştı:

Nihai amacımız becerilerini artırarak askerlere avantaj sağlamak ve çeşitli lojistik uygulamalarında güvenlik ve üretkenliği çarpıcı biçimde yükseltmek.

Ajanslardan da yararlanılmıştır.

Independent Türkçe


Evde fizik tedavi için algılama özellikli kumaş

Sensörler sayesinde evde doğru ve sorunsuz bir şekilde egzersiz yapılabiliyor.
Sensörler sayesinde evde doğru ve sorunsuz bir şekilde egzersiz yapılabiliyor.
TT

Evde fizik tedavi için algılama özellikli kumaş

Sensörler sayesinde evde doğru ve sorunsuz bir şekilde egzersiz yapılabiliyor.
Sensörler sayesinde evde doğru ve sorunsuz bir şekilde egzersiz yapılabiliyor.

Canterbury Üniversitesi'nden, bilgisayar bilimleri ve yazılım mühendisliği alanında çalışmalar yürüten öğretim görevlisi Alona Everett liderliğindeki bir ekip, sensörlerle donatılmış etkileşimli, gerilebilir kumaş yüzeyler geliştirdi. Bu yüzeylerin ilk deneysel modeli, fizik tedavi ve sağlık hizmetleri alanlarındaki potansiyel uygulamalarda kullanılması amacıyla Kanada'nın Ottawa kentindeki Carleton Üniversitesi'ne yaptığı ziyaret sırasında oluşturuldu.

Söz konusu yeni inovasyonun vizyonu, giysilerle sorunsuz bir şekilde entegre olan, vücudun hareketini ve esnekliğini izleyerek kullanıcıya gerçek bir deneyim yaşatan giyilebilir bir cihaz geliştirilmesine dayanıyor. Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre Everett konuya dair şu açıklamada bulundu:

“Fizik tedavi görenlerin uzmanla randevuları sırasında egzersizleri doğru bir şekilde yaptıklarını, ancak evde doğru şekilde uygulamaya devam etmelerinin zor olduğunu gördük. Ancak bu cihaz, kullanıcıların egzersizleri doğru bir şekilde ve bir fizyoterapistin gözetimine ihtiyaç duymadan yapmalarına yardımcı olabilir.”

Yarattığı dinamik malzeme, birbirine bağlı 3D baskılı çiplerden oluşuyor. Bu malzeme, iletken bir filamentle birbirine bağlanan elektronik bileşenleri içererek baskı işlemi sırasında kazanılan yeteneklere sahip ve bu bileşenler vücudun şekline ve hareketine tepki veriyor. Bireysel ihtiyaçları karşılamak üzere de özelleştirilebiliyor.

Söz konusu yeniliğin potansiyel uygulamaları, dijital kumaşların giysi ve aksesuarlara dahil edilmesinden, LED ışıklı dizlikler ve doğru açıyı ve cilt temasını algıladığında çalışan pillere kadar uzanıyor. Everett bir sonraki çalışmasında, malzemeyle kaplı hareketli disklerin yaydığı titreşimler aracılığıyla dokunsal etkileşimi de inovatif ürünlerine dahil etmeyi planlıyor.


Şehirlerde aşırı sıcaklara karşı güvenli sığınak: Ağaç dikimi

Ağaçlar sıcak hava dalgalarının şiddetini azaltıyor
Ağaçlar sıcak hava dalgalarının şiddetini azaltıyor
TT

Şehirlerde aşırı sıcaklara karşı güvenli sığınak: Ağaç dikimi

Ağaçlar sıcak hava dalgalarının şiddetini azaltıyor
Ağaçlar sıcak hava dalgalarının şiddetini azaltıyor

Arap dünyası ve tüm dünya ülkeleri, 2023 yazında sıcak hava dalgaları ve rekor rakamlar kaydederken, 2024’te küresel yüzey sıcaklıklarında daha büyük bir artışa tanık olacağına yönelik öngörüler ortaya çıktı.

Havayı serinletecek doğal alanlar

Surrey Üniversitesi Küresel Temiz Hava Araştırmaları Merkezi’nin (GCARE) yeni araştırma, gezegende art arda gelen sıcak hava dalgalarının şiddetini azaltabilecek bir önlem olarak, şehirlerimize daha fazla doğal alan eklenmesinin sıcak hava dalgaları sırasında 6°C’ye kadar soğutma sağlayabileceği ortaya çıkardı. Environment International dergisinde yayınlanan bu sonuca, İngiltere’nin 4 farklı bölgesindeki sıcaklıkları bir yıl boyunca izledikten sonra ulaştı.

Araştırmacılar doğal alanların (ormanlar, çayırlar ve göller) olduğu yerleşim alanlarının ortalama 3 santigrat dereceye kadar daha soğuk olduğu sonucuna ulaştı.

Araştırma sırasında araştırmacılar, yer seviyesinden 2 ila 3 metre yükseğe yerleştirilen sıcaklık sensörleri ile Haziran 2021’den Ağustos 2022’nin sonuna kadar sürekli olarak sıcaklıkları takip etti.

Sensörler her dakika veri topladı ve toplamda 633 bin 780 veri okundu. Araştırmacılar, 2022 yazında, 2021’e kıyasla daha yoğun ve daha uzun süreli sıcak hava dalgalarının görülmesinin arttığını ve yerleşim alanının genellikle 28°C’lik sıcak hava dalgası eşiğini aştığını tespit etti.

19 Temmuz 2022 yılın en ekstrem günü olurken, Birleşik Krallık’ta kaydedilen en sıcak gün de oldu ve sıcaklık 40,7 santigrat dereceye yükseldi.

Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda, Surrey Üniversitesi Küresel Temiz Hava Araştırma Merkezi Kurucu Direktörü ve çalışmanın Baş Yazarı Prof. Dr. Prashant Kumar “Çalışmamızda yerleşim yerlerine kıyasla ormanlardaki, otlaklardaki ve su kütlelerindeki sıcaklık seviyeleri izlendi” ifadelerini kullandı. Kumar “Ormanlar, çayırlar ve su birikintilerindeki alanlar öğle saatlerinde yerleşim alanlarına göre 6 santigrat derece (yüzde 20) daha soğuktu.  Soğutma verimliliği en çok ormanlarda etkili oldu, bunu su kütleleri ve ardından da çayırlar izledi” ifadelerini de sözlerine ekledi.

Sonuçların önemiyle ilgili olarak, Kumar ‘Yeşil’ (ağaçlar) ve ‘mavi’ (su kütleleri) altyapı çözümlerinin, sıcak hava dalgalarının zirve yaptığı dönemde yerleşim alanlarını soğutmak için çalıştığını ve sel ve kuraklık gibi diğer aşırı hava olaylarının karşında yeşil alanlara erişim, biyolojik çeşitlilik, sağlık ve refah üzerindeki etkilerini azaltma gibi ek faydalar sağladığını açıkladı.

Kumar “Küresel sıcaklıklar yükselirken ve Birleşik Krallık Temmuz 2022’de rekor düzeyde en yüksek sıcaklığı kaydederken, araştırmalarımız doğanın kentsel alanlarımızı serin tutmanın anahtarı olduğuna dair giderek artan kanıtları destekler nitelikte geldi” dedi.

Ayrıca “İnsan yerleşimlerinde mümkün olan her yerde, örneğin parklar ve okul oyun alanları çevresinde, konut parklarında, şehir merkezlerinde ve yol kenarlarında ağaç dikmek, toplulukların kentsel sıcak hava dalgalarıyla başa çıkmalarına yardımcı olmak için harika bir başlangıç ​​noktasıdır. Göller ve göletler gibi su kütleleri de alanların serinlemesine ve fazla yağmur suyunun emilmesine yardımcı olabilir” tavsiyesinde bulundu.

Çevre uzmanı ve Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) eski Danışmanı Dr. Samir Muvafi, çalışmanın sonuçlarını destekleyerek, sıcak hava dalgalarının şiddetini azaltmak için yeşil alanların ve ağaçların önemini vurguladı.

Muvafi, Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda, çalışma sonucunda iyi bir planlamanın gerektirdiği şekilde, Arap toplumları dahil olmak üzere tüm toplumlara uygun olabilecek, yeşil alanların yerleşim alanlarının önemli bir kısmını kaplayacak, yüksek sıcaklıklara uyum sağlayabilecek bir öneri belirlemek için yeterli sürede yapılan ölçümlere dayanarak önemli sonuçlar ortaya çıktı.

Movafi yeşil alanların varlığının önemi ve sıcaklıkları düşürmedeki somut etkisi konusunda herkesin hemfikir olduğunu belirterek bu etkiyi ölçen kesin bir sayıya ulaşılmamış olabileceğini belirtti.

2023 en sıcak yıl

Birkaç gün önce Atmosferik Bilimlerdeki Gelişmeler dergisinin son sayısında yayınlanan bir çalışmada, Çinli araştırmacılar, 2023’ün tarihteki en sıcak yıl olma yolunda ilerlediğini tahmin ediyor. Mevcut gidişata ve küresel yüzey sıcaklıklarını güçlü bir şekilde etkileyen El Niño’nun öngörülen kısa vadeli sonuçlarına istinaden, 2024 yılında küresel yüzey sıcaklıklarında bir artış olabileceği düşünülüyor.

Çin’deki Sun Yat-sen Üniversitesi’ndeki Atmosfer Bilimleri Fakültesi’nden Araştırma Direktörü Prof. Dr. Qingxiang Li Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda “Ekibimiz tarafından geliştirilen, Çin için küresel birleşik yüzey sıcaklığı veri setinin güncellenmiş bir versiyonuna istinaden, 2023 şimdiden gözlem döneminden bu yana en sıcak üçüncü yarı yıl olarak belirlendi. Verileri 2016’nın en sıcak ilk yarısından ve 2020’nin en sıcak ilk yarısından çok az daha düşük” ifadelerini kullandı.

Ayrıca “Aylık ortalamalara bakıldığında, El Niño olgusu ortaya çıkmaya devam ederken, küresel ortalama deniz yüzeyi sıcaklıkları Nisan ayından itibaren tarihteki en yüksek aylık maksimum seviyeye ulaştı. Haziran ayında dünya genelinde ortalama yer hava sıcaklıkları rekor düzeyde ikinci en yüksek aylık sıcaklığa yükseldi. Bu, Mayıs ayından itibaren küresel ortalama yüzey sıcaklığı açısından kaydedilen en sıcak ayın oluşmasına ne katkıda bulundu” ifadelerini sözlerine ekledi.

Bu çalışmanın 1850’den bu yana yüzey sıcaklığı için başka bir küresel referans veri seti geliştirdiğini ve bir dizi çalışmanın, bu veri setinin kalite ve teknik düzeyde şu anda mevcut olan diğer benzer veri setleriyle karşılaştırılabilir olduğunu gösterdiğini belirtti. Ayrıca küresel ısınmanın kötüleştiğine dair yeni kanıtların ortaya çıktığını belirtti.

Muvafi rekor yüksek sıcaklıkların iklim değişikliğinin doğrudan etkilerinin, öncekine göre daha sık, daha büyük oranlarda ve daha yoğun hale gelen fırtına ve kasırga gibi diğer etkileri ile birlikte şu anda deneyimlediğimiz bir gerçeklik haline geldiğini doğruladığını söyledi. Bu etkilere uyum sağlamanın hızlı yollarını bulmanın gerekliliğine de dikkati çekti.


"Sinir bozucu" insanları sessize almanızı sağlayacak bir cihaz geliştirildi

Cihaz sesleri en az yüzde 90 doğrulukla ayırt edebiliyor (Malek Itani)
Cihaz sesleri en az yüzde 90 doğrulukla ayırt edebiliyor (Malek Itani)
TT

"Sinir bozucu" insanları sessize almanızı sağlayacak bir cihaz geliştirildi

Cihaz sesleri en az yüzde 90 doğrulukla ayırt edebiliyor (Malek Itani)
Cihaz sesleri en az yüzde 90 doğrulukla ayırt edebiliyor (Malek Itani)

Sessize alma seçeneğini tıklayarak katılımcıların çevrimiçi toplantılarda konuşmasını engellemek kolay. Peki ya bir kafede oturan bir kişinin, yanı başındaki kalabalık ve gürültülü masayı tek tuşla susturabilmesi mümkün mü?

ABD'deki Paul G. Allen Bilgisayar Bilimi ve Mühendisliği Okulu'ndan araştırmacılar, bir odanın içindeki belirli bir bölümü tamamen sessize almayı mümkün kılan hoparlör sistemi icat etti.

Akıllı ve şekil değiştiren hoparlör, bir odayı alanlara ayırıyor. Sistem bu alanların her birine kendi kendine konuşlanabilen mikrofonlar içeriyor.

Bu teknoloji, gürültü önleyici kulaklıklardakine benzer bir prensibe sahip. Yüksek sesli bireylerin yakınına yerleşen küçük robotik mikrofonlar, gürültüyü etkin biçimde nötralize etmek için zıt fazlı ("anti-gürültü" diye de anılır) ses dalgaları yayıyor.

Mikrofonlar, sisteme dahil edilen yapay zeka algoritmaları sayesinde yüksek sesin geldiği alanları tespit edebiliyor. Algoritmalar aynı zamanda farklı seslerin ayırt edilmesine ve konuşan kişilerin tanımlanmasına da olanak veriyor.

Diğer bir deyişle hoparlör sistemi, bir masada özellikle gürültülü veya rahatsız edici bir konuşma meydana geldiğinde oraya yerleştirilen robotun sesi azaltmasını ve diğer bölgelerdeki konuşmaların kesintisiz devam etmesini sağlayabiliyor.

Hakemli bilimsel dergi Nature Communications'ta yayımlanan çalışmanın başyazarı Malek Itani, "Bir odada konuşan birden fazla kişinin konumunu takip edebiliyor ve konuşmalarını ayırabiliyoruz" dedi:

Gözlerimi kapatırsam ve bir odada 10 kişi konuşuyorsa, kimin ne söylediğini ve odanın tam olarak neresinde olduklarını bilemem. İnsan beyninin bunu işlemesi son derece zordur. Şimdiye kadar teknoloji için de zordu.

Sistemde her biri yaklaşık 2,5 santimetre çapındaki 7 robotik mikrofon var. Bu minik robotlar yüksek frekanslı sesleri adeta yarasalar gibi kendilerine rehber olarak kullanıyor.

Böylece sesin geldiği masalara kendi kendilerine konumlanarak yüksek sesle konuşanları veya "sinir bozucu" sesler çıkaran kişileri sessize alabiliyor.

Araştırma ekibi söz konusu sistemin kafe veya toplantı alanlarında kullanılmasını umuyor.

Distopik teknolojileri konu alan Black Mirror'a benzetilen sistem, kapalı alanlarda gürültünün etkin biçimde azaltılmasını sağlayabilir. Dizinin White Christmas (Beyaz Noel) dizisinde bir kadın, eski eşini sessize almış ve ölene dek kendisiyle iletişim kurmasını engellemişti.

Ekip, halihazırda bir prototipi işyerleri, oturma odaları ve mutfaklar dahil olmak üzere çeşitli kapalı alanlarda test ediyor.

Independent Türkçe


DNA ortaya koydu: Amerika'nın ilk kovboyları Afrikalı kölelermiş

Bulgular. Kolomb sonrası Amerika'ya dair önemli ipuçları sunuyor (Pixabay)
Bulgular. Kolomb sonrası Amerika'ya dair önemli ipuçları sunuyor (Pixabay)
TT

DNA ortaya koydu: Amerika'nın ilk kovboyları Afrikalı kölelermiş

Bulgular. Kolomb sonrası Amerika'ya dair önemli ipuçları sunuyor (Pixabay)
Bulgular. Kolomb sonrası Amerika'ya dair önemli ipuçları sunuyor (Pixabay)

Eski sığır kemikleri ve dişleri üzerinde yapılan yeni bir araştırmaya göre Amerika'daki ilk kovboylar, kıtaya getirilen Afrikalı köleler olabilir.

Hakemli bilimsel dergi Scientific Reports'ta yayımlanan yeni bulgular, beraberinde hayvancılık uygulamalarını da getiren Afrikalıların, Amerika'da sığır çiftliklerinin gelişmesini sağladığını gösterdi.

Kristof Kolomb'un 1492'de Amerika'ya gelişinden önce kıtada sığırlar yoktu. Bilim insanları uzun zamandır Amerika kıtasındaki ilk sığırların, İspanya'nın elindeki Kanarya Adaları'nda yer alan Avrupa sürülerinden getirildiğine inanıyordu. Bu sığırlar Amerika kıtasında hızla çoğalmış ve yavruları Meksika, Panama, Kolombiya gibi bölgelere gönderilmişti.

Öte yandan yeni DNA araştırması bu geleneksel düşünceye dair şüphe uyandırıyor. Yeni bulgulara göre, Amerika'daki ilk sığırlardan bazıları, muhtemelen köle gemileriyle doğrudan Afrika'dan getirildi.

Florida Doğa Tarihi Müzesi'nde zooarkeoloji üzerine uzmanlaşmış doktora sonrası araştırmacı Nicolas Delsol ve ekibi, 16. ila 18. yüzyıllara tarihlenen 5 arkeolojik alandan çıkarılan 21 sığırın DNA'sını analiz etti.

Haiti'deki Puerto Real bölgesinden gelen ve yaklaşık 1500 ila 1550 yıllarına tarihlenen en eski sığır örneklerinden 7'si, geleneksel düşünceye uygun olarak Avrupalı sığırların DNA'sına sahipti.

Ancak Meksika'daki Bellas Artes'ten alınan bir örnek, Avrupa'da özellikle nadir görülen bir soyu ortaya çıkardı. Bu örnek 17. yüzyılın ilk yarısında doğrudan Afrika'dan ithal edilmişti.

Livescience'a konuşan Delsol, "Bu bulgu, kölelik tarihindeki son eğilimleri ve Afrikalı köleleştirilmiş işçilerin sığır çiftliklerinin kurulmasındaki merkezi rolünü destekliyor" ifadelerini kullandı.

16. yüzyıl Amerikasında sığır çiftçiliği büyüdükçe, o zamanlar İspanya ve Portekiz'de popüler olan küçük ölçekli çiftlikleri gölgede bırakmıştı. Buradan hareketle bazı tarihçiler, köle tüccarlarının Batı Afrikalıları hedef alarak sığırlarıyla birlikte kaçırdıklarını öne sürmüştü.

Araştırmacılara göre Amerika'ya vardıklarında bu yetenekli çiftçiler, sığırları özel eyerlerle kementlemek gibi uygulamalar icat etmiş olabilir.

Bu da kıtanın ilk kovboylarının gerçekten de Afrikalılar olabileceğini düşündürüyor.

Independent Türkçe


Yapay zekayı günlük hayatımızda nasıl kullanıyoruz?

Yapay zeka hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline geldi (Unsplash)
Yapay zeka hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline geldi (Unsplash)
TT

Yapay zekayı günlük hayatımızda nasıl kullanıyoruz?

Yapay zeka hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline geldi (Unsplash)
Yapay zeka hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline geldi (Unsplash)

Nermin Ali 

Günlük ve mesleki hayatlarımızda güçlü bir şekilde yer edinen sohbet robotları, çoğu mesleği tamamıyla veya kısmen tehdit ediyor.

Bu, otomasyon ve teknolojik gelişmeyle ilgili yeni becerilere olan talebi yansıtıyor.

Yapay zeka uygulamalarının hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline gelmesiyle birlikte insanların hayatlarını kolaylaştıran ve hızlandıran bir başka parlak yanı daha ortaya çıkıyor.

Günümüzde yapay zeka teknolojileri çok çeşitli günlük hizmetlerde kullanılıyor.

İnsan emeğinin miktarını azaltmak, iş ve işlem hızını arttırmak ve daha doğru sonuçlara ulaşmak amacıyla, tekrarlayan faaliyetleri ve görevleri gerçekleştirmek için otonom robotlar geliştiriliyor.

Günlük hayatta yapay zeka

Yapay zekanın günlük yaşamdaki rolü, birçok yardımcı araç ve cihazın dahil olduğu iki kategoriye ayrılıyor.

İlk kategori, sesli asistanlar, görüntü ve yüz tanıma teknolojisi, makine öğrenimine dayalı dolandırıcılık tespiti gibi yapay zekaya dayalı programlar tasarlamak ve bunları günlük hayatta kullanmak için yazılım geliştirme konusunda uzman sayılıyor.

İkinci kategori ise bu yazılımın fiziksel bir bedenle donatılıp gerçek dünyada çevre ortamla nasıl etkileşime girdiğinin izlenmesine dayalı somut yapay zekadır.

Ortamları yerinde algılayarak topladığı verileri derinlemesine analiz eden sistemlerin oluşturulmasına yardımcı olmayı amaçlıyor. İnsansız hava araçları, sürücüsüz araçlar, montaj hattı robotları gibi alanlarda kullanılıyor.

Yazılımda yapay zeka

İnsanların performansını taklit etmek için özel olarak tasarlanmış, günlük rutinleri çok daha basit hale getirmeye yardımcı olan bilgisayar yazılımlarıdır.

Bu programların önemi, yapay zeka platformlarına yerleştirilmiş algoritmalarda, sohbet robotlarının aktif konuşmalar yoluyla insan tepkisini simüle etmelerinde, derin öğrenme yazılımı aracılığıyla görüntülerin ve konuşmaların tanınmasında yatıyor. Bilgisayar verilerden birikim yaparak hareket ediyor. 

Yapay zeka, Google Home, Siri, Alexa ve Cortona gibi sesli asistanlara, kullanıcılarının sesli komutlarını çözme sürecinde destek veriyor.

Yapay zekanın günlük hayatımızda en yaygın kullanımlarından biri olan yüz tanıma teknolojisini de destekleyen bu teknoloji, gözler arasındaki mesafeyi, yüzün şeklini ve diğer bilgileri kullanarak görüntüleri işleyerek akıllı telefonların kilidini açma avantajı sağlıyor.

Bu yazılım, üretken rakip ağlarda hata payını azaltmak ve derin sahtekarlıkların hileli kullanımını tespit etmek için kullanılıyor. 

Yapay zeka, güvenlik alanında yüz tanıma yazılımının destekleyici bir uzantısı olarak video gözetim sistemleri geliştirmek için de kullanılıyor.

Zira bir kişinin video gözetim sistemlerinin ekranlarını aynı anda sürekli izlemesi ve sürekli incelemesi pratik olarak kolay değil.

Bu nedenle, insan gözünün gözden kaçırabileceği olağandışı etkinlikleri tespit etmek amacıyla sürekli algılama üzerinde çalışan izleme sistemleri üretmek için makine öğrenimi yöntemlerini kullanarak bu izleme süreçlerini otomatikleştirmek ve iyileştirmek önemli. 

Somutlaştırılmış yapay zeka

Somutlaştırılmış yapay zekayı temel alan teknoloji, insanın yaptığı gibi fiziksel ortamda hareket ederek ve eylemleriyle onu etkileyerek insan davranışlarını taklit eden yapay zeka yeteneklerine sahip donanım cihazlarının oluşturulmasına dayanıyor.

Otonom araçlar ve nesnelerin interneti gibi pek çok örnek bulunuyor. Günümüzde yapay zeka, araçlarda hızı kontrol etmek ve kör noktaları tespit etmek için tamamen otonom yetenekler sağlamak amacıyla kullanılıyor.

Derin takviyeli öğrenme kullanılarak araçlara otonom olarak nasıl hareket edecekleri ve deneme yanılma yoluyla nasıl karar verecekleri öğretiliyor.

Hem sabit hem de hareketli potansiyel engelleri dikkate alarak yolun güzergahı planlanıyor.

Eş zamanlı konumlandırma ve haritalama sistemi, gerçek zamanlı çevresel algılama tabanlı yönlendirme sayesinde aracın yakındaki araçlara ve beklenmedik durumlara uyumlu şekilde hareket etmesine olanak tanıyor.

Nesnelerin internetinin yapay zeka desteği, en az insan müdahalesiyle çalışan akıllı ev cihazlarının geliştirilmesi için geniş fırsatlar yaratıyor.

Nesnelerin interneti, internet ile etkileşime giren cihazlarla ilgilenirken yapay zeka ise bu cihazların verileri kullanarak öğrenmesine yardımcı oluyor.

Cihazlar, sensör sistemleri yardımıyla veri topluyor. Yapay zeka, veri tekrarı ve deneyimlerden öğrenme avantajından yararlanarak bu cihazların insan gereksinimlerine cevap verme yeteneğini geliştiriyor.

Independent Arabia - Independent Türkçe


İki yüzyıllık belgelerden çıktı: Uzaylılar çok farklı elementlerden evrilmiş olabilir

Gelecekteki araştırmalar, yeni bulguları deneysel olarak test edebilir (Betül Kaçar)
Gelecekteki araştırmalar, yeni bulguları deneysel olarak test edebilir (Betül Kaçar)
TT

İki yüzyıllık belgelerden çıktı: Uzaylılar çok farklı elementlerden evrilmiş olabilir

Gelecekteki araştırmalar, yeni bulguları deneysel olarak test edebilir (Betül Kaçar)
Gelecekteki araştırmalar, yeni bulguları deneysel olarak test edebilir (Betül Kaçar)

Yeni bir çalışma, bilinen haliyle yaşamdan kökten farklı olabilecek biyolojik sistemlerin birçok farklı gezegende yaşayabileceğini ortaya koydu.

Buna göre Dünya'daki yaşamın temelini oluşturan karbonun ötesindeki elementler, kendi kendine devam edebilen kimyasal reaksiyonları ateşleyebilir ve bu süreç nihayetinde yeni canlı formlarının ortaya çıkmasıyla sonuçlanabilir.

Dünya'da yaşam organik bileşiklere dayanıyor. Bu moleküller karbondan oluşuyor ve genelde hidrojen, oksijen, nitrojen, fosfor ve kükürt gibi diğer elementleri içeriyor.

Ancak bilim insanları uzun zamandır Dünya dışı yaşamın önemli ölçüde farklı bir kimyaya dayalı olarak evrimleşip evrimleşemeyeceğini merak ediyordu. Örneğin silikonun başka bir gezegende biyolojinin omurgası olarak da hizmet edebileceği öne sürülüyordu.

ABD'deki Wisconsin-Madison Üniversitesi'nden astrobiyolog Betül Kaçar, "Sadece Dünya yaşamının değil, tüm yaşam biçimlerinin neye benzeyebileceğine dair bir fikre sahip olmamız için bu olasılıkları araştırmak önemli" ifadelerini kullandı.

Dünyadaki yaşamın anahtarı olan kimyasal etkileşim, otokataliz diye biliniyor. Otokatalitik reaksiyonlar kendi kendini sürdürebiliyor ve aynı reaksiyonun tekrar gerçekleşmesini sağlayan moleküller üretebiliyor.

Kaçar, "Yaşam, daha fazla yaşamın oluşmasını katalize eder. Bir hücre, 4 hücreye dönüşebilen iki hücre üretir ve bu böyle devam eder. Hücre sayısı çoğaldıkça, olası etkileşimlerin sayısı ve çeşitliliği de buna bağlı olarak çoğalır" diye ekledi.

Yeni çalışmada Kaçar ve meslektaşları, organik bileşiklerin ötesinde otokatalizin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini araştırdı. 

Bunun için de son iki yüzyıl içinde birçok farklı dilde yazılmış bilimsel belgeyi analiz ettiler.

Çalışmanın ortak yazarı Zach Adam, "Etkili dil ve çeviri araçlarıyla, otokatalitik döngülerin yaygınlığına ilişkin türünün ilk örneği olan bu değerlendirmeyi tasarlayıp yürütmeyi başardık" diye konuştu.

Nihayetinde araştırmacılar 270 farklı otokatalitik reaksiyon döngüsü keşfetti.

Kaçar, "Otokataliz o kadar nadir olmayabilir, aksine birçok farklı ortamın, hatta Dünya'dan gerçekten farklı olanların bile genel bir özelliği olabilir" diye ekledi.

Bahsi geçen 270 döngünün çoğunda organik bileşikler kullanılmamıştı. Bazıları, cıva veya radyoaktif metal toryum gibi Dünya'daki yaşamda rol oynamayan veya son derece nadir görülen elementler etrafında yoğunlaşıyordu.

Bu döngülerin önemli bir kısmı muhtemelen aşırı yüksek veya düşük sıcaklıklar ya da basınç altında meydana gelmişti.

Araştırmacılar, diğer elementlerle nadiren kimyasal reaksiyona giren soy gazları içeren 4 otokatalitik döngü bile tespit etti.

Hakemli bilimsel dergi Journal of the American Chemical Society'de yayımlanan bu bulgular, otokatalizin diğer elementlerde düşünüldüğünden daha kolay meydana geldiği anlamına geliyor.

Araştırmada tespit edilen döngülerden yalnızca 8'i, 4 veya daha fazla reaksiyondan oluşan nispeten karmaşık döngülerdi. 270 döngünün çoğu basitti ve her biri yalnızca iki reaksiyondan oluşuyordu.

Space'e konuşan Kaçar, "Bu tür reaksiyonların çok nadir olduğu düşünülüyordu" ifadelerini kullandı:

Burada söz konusu reaksiyonların nadirlikten çok uzak olduğunu gösteriyoruz. Sadece doğru yere bakmanız gerekiyor.

Independent Türkçe


Çin, yeni keşif aracını Ay'a 2024'te yollayacak

AA
AA
TT

Çin, yeni keşif aracını Ay'a 2024'te yollayacak

AA
AA

Çin Ulusal Uzay İdaresinden yapılan açıklamaya göre, keşif aracının, Ay'ın Güney Kutbu'ndaki Aitken Çanağı'na indirilmesi amaçlanıyor.

2024'te fırlatılması planlanan keşif aracı, Ay yüzeyinden farklı bölge ve devirlere ait kaya ve toprak örnekleri toplayacak.

Keşif aracının Ay'ın uzak yüzüyle iletişiminin sağlanması için yeni geliştirilen "Çüeçiao-2" (Saksağan Köprüsü-2) aktarım uydusunun da gelecek yılın ilk yarısında fırlatılması hedefleniyor.

Çang'ı 6, Fransa, İtalya, Pakistan ve Avrupa Uzay Ajansı (ESA) için aralarında negatif iyon ve gaz dedektörlerinin olduğu bazı araştırma enstrümanlarını da Ay'a taşıyacak.

Ay keşif görevleri

Çin mitolojisindeki Ay tanrıçasının adını taşıyan keşif görevleri, 2007 ve 2010 yıllarında Ay yörüngesine yollanan "Çang'ı 1" ve "Çang'ı 2" uydularıyla başlamıştı. Ay'ın haritalandırılmasının hedeflendiği keşif görevleri, yüzeye yumuşak iniş için hazırlık amacı taşıyordu.

"Çang'ı 3" görevinde "Yütu" (Yeşim Tavşanı) adı verilen gezgin keşif aracı, 14 Aralık 2023'te Ay yüzeyine indirilmişti.

"Çang'ı 4" görevinde "Yütu-2" gezgin keşif aracını 3 Ocak 2019'da Ay'ın karanlık yüzüne indiren Çin, bunu başarabilen ilk ülke olmuştu.

Ay'ın yüzeyinden örnek toplaması planlanan ilk keşif aracı "Çang'ı 5", 24 Kasım 2020'de fırlatıldıktan sonra topladığı 1,73 kilogram kaya ve toprak örneğiyle 16 Aralık 2020'de Dünya'ya dönmüştü.

Çin, Ay'daki keşif faaliyetini gelecek yıllarda yeni görevlerle sürdürecek. Bu kapsamda, "Çang'ı 6"nın ardından, 2026'da Ay'ın güney kutbunda keşif yapmak üzere "Çang'ı 7" ve 2027'de doğal kaynak kapasitesini ve kullanılabilirliğini doğrulamak ve Ay yüzeyindeki uzay üssü inşası için testler yapmak üzere "Çang'ı 8" görevleri planlanıyor.

Bu görevler için "Çüeçiao-2"ye ilave olarak iki yeni nesil aktarım uydusu daha Ay yörüngesine konumlandırılacak.

Ülke, 2030'larda Ay'a insanlı seferler düzenlemeyi, Uluslararası Ay Araştırma Üssü kurarak daha ileri keşif faaliyetlerine zemin hazırlamayı hedefliyor.