Ben bir psikoloğum: İşte suçlular ve akıl sağlığı hakkındaki gerçek

Hapishaneden kaçan terör şüphelisi Daniel Khalife'nin annesi, oğlunun akıl sağlığı desteğine ihtiyacı olduğunu söylüyor. Ama bir psikolog olarak, insanların kötülük için delilik anlarını suçlamasına alışkınım… çünkü gerçek şu ki yüzleşmek çok acı verici

Daniel Khalife (Birleşik Krallık Metropoliten Polis Teşkilatı)
Daniel Khalife (Birleşik Krallık Metropoliten Polis Teşkilatı)
TT

Ben bir psikoloğum: İşte suçlular ve akıl sağlığı hakkındaki gerçek

Daniel Khalife (Birleşik Krallık Metropoliten Polis Teşkilatı)
Daniel Khalife (Birleşik Krallık Metropoliten Polis Teşkilatı)

Jessica Taylor

Daniel Khalife'nin annesi, oğlunun "gerçeklikte yaşamadığını" ve "akıl sağlığı desteği alması gerektiğini" söyledi. Khalife vakasında bunun doğru olup olmadığını bilmiyorum ancak bir psikolog olarak, kişilerin suçu ve kötü davranışları akıl sağlığını ve teşhis edilmemiş psikiyatrik bozuklukları suçlayarak açıklamaya çalışmasına alışkınım.

"Onda yanlış bir şeyler olmalı" ya da "böyle olmaları onların suçu değil, akıl sağlıkları yüzünden" veya hatta "bu eylemleri gerçekleştirdiklerine göre akıl sağlıklarının yerinde olmadığı açık" ifadelerini sıklıkla duyuyorum.

Peki ama şiddet uygulayan herhangi bir kişiyi ya da suçluyu akıl hastası diye etiketlemeyi neden daha kolay buluyoruz? Bu kişilerin, bu seçimler ne kadar iğrenç ve tiksindirici görünse bile, aktif ve düşünülmüş seçimler yapıyor olabileceklerini kabul etmek neden bu kadar zor? Bu kadar çok faili "akli dengesi bozuk" ve "hasta" diye neden mazur görüyoruz?

Size söyleyeyim: Çünkü değer verdiğimiz kimseler bir yana, insanların böylesine bir şiddet ve yıkım gerçekleştirebileceğine inanmak istemiyoruz. Hele ki çocuklarımızın. Sevdiklerimizin cinayet, istismar, şiddet veya terörizm suçlarını işleyebileceğine kesinlikle inanmak istemiyoruz.

Bunun bir hastalık olmasını istiyoruz. Çözülebilecek bir sorun olmasını. Davranışlarını "tedavi edilebilir" ve "değiştirilebilir" kılacak bir sorun. Bu, kontrol edilebilecekleri ve diğer kişilerin de korunabileceği anlamına geliyor.

İnsanları "ötekileştirmek" için de haklarında bu şekilde konuşuyoruz. Onların topluluklarımızın bir parçası olmasını istemiyoruz. "Onlar gibi olmak" isteyeceğimiz son şey. Bu yüzden kasıtlı biçimde onlarla aramıza mesafe koyuyoruz. Araştırmalar da gösteriyor ki bunu yaptığımızda onlarla pek bir empati de kurmuyoruz. Kendimizi onlarla ilişkilendirmiyoruz, bunu yapamayız. Onlar "farklı". Asla onlar gibi olamayacağımıza (ya da onlarla aynı eylemleri gerçekleştiremeyeceğimize) kendimizi ikna ediyoruz.

Sorun şu ki, bu durum onları mazur kılıyor. Bir keresinde bir cinayet ekibinin baş dedektifiyle konuştuğumda, bana şimdiye kadar görüştüğü her katilin "açıkça şizofren" olduğunu söylemişti.

Ben de "Bu sonuca nasıl ulaşmış olabilirsin?" diye sordum.

"Çünkü aksi takdirde insanları öldürmezlerdi! Açıkça psikozlular" diye yanıtladı, sanki ben biraz aptalmışım gibi.

Şeytanın avukatlığını yapmak zorunda kaldım. "Peki ya değillerse?" diye sordum.

Belki de sadece buna inanmak istiyorsundur? Belki de öldürmek için başka güdüleri vardı? Belki de sadece birini öldürmek istediler ve suçlarının tadını çıkardılar? Belki de iyice düşünüp bilinçli bir karar vermişlerdi?

Olabilecek en öngörülebilir argümanla cevap verdi:

Hayatta olmaz, bunu yapan insanlar normal değil! Onlarda bir sorun olmalı!

Peki gerçekten öyle mi? Suç işleyen herkesin akıl sağlığı bakımından iyi olmadığına gerçekten inanıyor muyuz?

Ben bunun mümkün olduğunu sanmıyorum, peki ya siz? Eğer ikna edilmeye ihtiyacınız varsa, o zaman cinayet, savaş, cinsel şiddet, güç ve kontrolle dolu büyük ölçüde şiddete boğulmuş bir toplumda yaşadığımız gerçeğine bakın.

Eğlenmek için de zarar vermenin peşine düşüyoruz. Yoksa neden en sevdiğimiz filmlerde yüzlerce cinayet, tecavüz ve kavga olsun ki? En sevdiğimiz video oyunları şiddetli cinayetler işlememizi sağlıyor, en sevdiğimiz kitaplar genelde bir kişinin kahraman olmak için başka biriyle savaştığı veya onu öldürdüğü güç mücadelelerini anlatıyor.

Küçük çocuklara oyuncak tabancalar ve silahlar satıyoruz, en sevdiğimiz sanatçılar insanları öldürme ve istismar etme hakkında şarkı söylüyor ve rap yapıyor. Tecavüzcülerin ve istismarcıların sıklıkla paçayı kurtardığı bozuk bir adalet sistemimiz var. Dünya liderlerimizin savaşı ve çatışmayı bilfiil teşvik ettiğini, diğer ülkelerdeki masum sivilleri bombaladığını ve öldürdüğünü görüyoruz.

Suçluların "hasta" olduğu ve onları yeniden "doğru" kılmak için "tedaviye ihtiyaç duydukları" varsayımındaki sorun, bu düşüncenin çevremizdeki şiddetin kökünü kazımaya odaklanmamızı engellemesidir. Arkamıza yaslanıp sorumluluk almayı bırakmamıza katkı sağlar.

Çoğu zaman uygun psikiyatrik testler, kanıtlar ya da taramalar olmaksızın mahkumlara akıl sağlığı sorunları "teşhisi" konuyor. Bazen bu, bir anketle donanmış birinin öznel görüşünden pek de fazla bir şey ifade etmiyor.

Belki de bu yüzden, söz konusu suçluların gerçek anlamda "rehabilite" edildiğini nadiren görüyoruz. Başkalarına zarar verme kararlarına yol açan düşünce, deneyim ve etkilere dikkat etmek yerine bu kimselerin akıl sağlıklarının kötü olduğunu iddia etmekle bu kadar çok meşgul olursak, doğru müdahaleler yapamayız.

Eğer bu yazıyı okuyorsanız ve suçluların "mutlaka bir akıl sağlığı sorunu olması gerektiğine" inanıyorsanız, benim için önce şu iki soruya cevap verin:

1. Eğer bu kadar çok şiddet suçunun sorumlusu psikiyatrik bozukluklarsa, neden aynı tanılara sahip milyonlarca insan hayatları boyunca tek bir suç bile işlemiyor?

2. Kadınlarda psikiyatrik bozukluk teşhis edilme olasılığı erkeklerden daha yüksek. Öyleyse neden kadınlar daha fazla şiddet suçu işlemiyor?

Konforumuzu bir kenara bırakıp konu hakkında daha eleştirel düşünmenin zamanı geldi... Evet, bu durum bize kabuslar gördürse bile.

Dr. Jessica Taylor, Sunday Times Çok Satanlar listesinde yer alan bir yazar, tescilli bir psikolog ve VictimFocus'un CEO'sudur

Independent Türkçe



Trump'la dalga geçen South Park'ın reytingleri ikiye katlandı

ABD Başkanı Donald Trump, South Park'ta böyle tasvir ediliyor. Dizinin yaratıcıları, bu sezon siyaseti görmezden gelmenin imkansız olduğunu söyledi (Paramount/Comedy Central)
ABD Başkanı Donald Trump, South Park'ta böyle tasvir ediliyor. Dizinin yaratıcıları, bu sezon siyaseti görmezden gelmenin imkansız olduğunu söyledi (Paramount/Comedy Central)
TT

Trump'la dalga geçen South Park'ın reytingleri ikiye katlandı

ABD Başkanı Donald Trump, South Park'ta böyle tasvir ediliyor. Dizinin yaratıcıları, bu sezon siyaseti görmezden gelmenin imkansız olduğunu söyledi (Paramount/Comedy Central)
ABD Başkanı Donald Trump, South Park'ta böyle tasvir ediliyor. Dizinin yaratıcıları, bu sezon siyaseti görmezden gelmenin imkansız olduğunu söyledi (Paramount/Comedy Central)

South Park'ın son sezonunda ABD Başkanı Donald Trump defalarca alay konusu oldu ve küçümsendi. Dizinin politikaya odaklanması, seyirci sayısında muazzam bir artışla ödüllendirildi.

27. sezonun ilk bölümü, bu yıl Comedy Central kablo kanalı ve Paramount+ dijital yayın hizmetinde 5,9 milyon izleyiciye ulaşarak South Park'ın 2022'den bu yana en iyi sezon prömiyeri reytingini elde etti. Reytingler sezon boyunca yükselmeye devam etti ve Nielsen'ın son 4 aydaki izlenme verileri, dizinin yeni sezonunun yayımlandığı 2023'e kıyasla iki katına çıktı.

Dizinin ortak yaratıcıları Matt Stone ve Trey Parker, New York Times'a verdikleri röportajda, konudan kaçınmanın imkansız olduğunu belirtti.

Parker, "Mesele tamamen politik olmamız değil, siyasetin popüler kültür haline gelmesi" dedi.

Stone, Trump yönetimine karşı konuşmanın "tabu" haline geldiğini ekledi ve şöyle devam etti:

Trey ve ben buna sineklerin bala çekildiği gibi çekiliyoruz. Ah, tabu orada mı? Şurada mı? Tamam, o zaman biz de oradayız.

Görsel kaldırıldı.
Trump'ın Şeytan karakteriyle cinsel ilişkisi, bu yılki bölümlerde sürekli işlenen bir konu (Comedy Central)

South Park, Trump'ı ilk kez hedef aldığında Beyaz Saray, Variety'ye şu açıklamayı yapmıştı:

Solun ikiyüzlülüğünün gerçekten sonu yok; yıllardır South Park'ı 'hakaret' diye nitelendirdikleri içerikler yüzünden hedef alıyorlar ama aniden diziyi övmeye başlıyorlar.

Rogers, "Tıpkı South Park'ın yaratıcıları gibi, Sol'un da hakiki veya özgün bir içeriği yok, bu yüzden popülerlikleri rekor düşük seviyelere inmeye devam ediyor" diye eklemişti.

Bu dizi 20 yılı aşkın süredir gündemde değil ve umutsuz bir ilgi çekme çabasıyla yavan fikirlerle pamuk ipliğine bağlı. Başkan Trump, ülkemiz tarihindeki diğer tüm başkanlardan daha fazla vaadi sadece 6 ayda yerine getirdi ve hiçbir 4. sınıf dizi Başkan Trump'ın yükselişini rayından çıkaramaz.

New York Times röportajında ​​Parker, hedeflerinin siyasi yelpazenin her yerinden olabileceğini açıkladı.

"Biz sadece orta yolcuyuz" dedi.

Her türden aşırılıkçıyla dalga geçiyoruz. Bunu yıllardır duyarcılık meselesiyle yaptık. Bu bizim için çok komikti. Ve bu da bizim için çok komik.

Dizinin Cadılar Bayramı'nda yayımlanan son bölümü, Trump'ın Beyaz Saray'ın Doğu Kanadı'nı yıkmasıyla dalga geçiyordu.

"Şapkalı Kadın" başlıklı bölüm, Doğu Kanadı'nı yıkan Trump'a bir "varlığın" musallat oluşunu konu alıyor.

Gerçek hayattaki Doğu Kanadı, başkanın daha önce "mevcut binaya müdahale etmeyeceği" yönündeki açıklamasına rağmen, Trump'ın 300 milyon dolarlık balo salonuna yer açmak için geçen ay yıkıldı.

South Park bölümünde, "varlığın", geçen ay Birleşik Krallık'a yaptığı resmi ziyarette giydiği kıyafetin bariz bir parodisi olarak yüzünü kapatan dev bir mor şapka takan first lady Melania Trump olduğu ortaya çıkmıştı.

Independent Türkçe


Mide ekşimesini daha da kötüleştiren ancak yaygın olarak tüketilen 5 yiyecek ve içecek

Mide ekşimesini daha da kötüleştiren ancak yaygın olarak tüketilen 5 yiyecek ve içecek
TT

Mide ekşimesini daha da kötüleştiren ancak yaygın olarak tüketilen 5 yiyecek ve içecek

Mide ekşimesini daha da kötüleştiren ancak yaygın olarak tüketilen 5 yiyecek ve içecek

Reflü (mide ekşimesi) rahatsızlığını zaman zaman yaşamak nadir bir durum olmasa da bazı kişiler neredeyse her yemek yedikten sonra yanma hissi, şişkinlik ve geğirme gibi şikayetlerde bulunurlar. Dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 20'si, doktor tarafından teşhis edilen kronik bir reflü hastalığı olan gastroözofageal reflü hastalığından (GERD) şikayetçi.

GERD

Eğer reflü şikayetiniz varsa bunun ne kadar rahatsız edici olabileceğini en iyi siz bilirsiniz. Yanma hissi, rahatsızlık ve ara sıra ortaya çıkan ağrı genellikle günlük hayatınızı olumsuz etkiler. Neyse ki, mide asidi üretimini artıran belirli yiyeceklerden kaçınmaya ve reflüyle mücadeleye yönelik bir diyet uygulayarak bu semptomların çoğunu kontrol altına alabilirsiniz. Diyet, reflü semptomlarını kontrol etmede önemli bir rol oynar ve GERD şikayeti olan kişiler için ilk tedavi yöntemi budur.

Hangi yiyeceklerden kaçınmanız gerektiğini bilerek ve bunların mide asidi üretimini nasıl artırdığını anlayarak, GERD semptomlarınızın sıklığını ve şiddetini azaltabilir, yaşam kalitenizi artırabilir ve sindirim sağlığınızı kontrol altına alabilirsiniz.

Şimdi gelin reflü diyetinde kaçınılması gereken temel gıdalara ve akıllı gıda seçimleri yapmanın yollarına daha yakından bakalım:

Ancak GERD için diyet ve kaçınılması gereken yiyecekleri incelemeden önce, GERD'in ne olduğunu ve özofajit (yemeklerin ağızdan mideye kadar taşınmasını sağlayan, yemek borusu astarının çeşitli nedenlerle iltihaplanması) oluşumundaki rolünü anlamak büyük önem taşıyor.

Reflü, mide asidinin ağız ile mideyi birbirine bağlayan boru olan yemek borusuna geri akmasıyla ortaya çıkar. GERD olarak bilinen bu geri akış, tahrişe ve mide ekşimesi olarak bilinen belirgin bir yanma hissine neden olur.

Normalde, yemek borusu ile midenin birleştiği yerde bulunan bir kas halkası olan alt yemek borusu sfinkteri (LES), asidin yükselip yemek borusuna ulaşmasını engeller. Bununla birlikte LES zayıflarsa veya uygunsuz bir şekilde gevşerse, asit yemek borusuna sızabilir.

Asit reflüsüne neden olabilecek birçok faktör olsa da beslenme önemli bir rol oynar. Bazı yiyecekler LES’i gevşetir veya mide asidi üretimini artırarak semptomlara yol açar.

dfgth
Yemek borusunu tahriş eden besinler arasında kahve ve çikolata da yer alıyor

Yemek borusunu tahriş eden yiyecek ve içecekler

İşte yemek borusunu tahriş eden en önemli yiyecek ve içecekler, bunlar aynı zamanda en sık tüketilen yiyecek ve içecekler arasında. Bunları şöyle sıralayabiliriz:

1- Kızarmış yiyecekler

Kızartılmış yiyecekler sindirimi yavaşlatarak mide asiditesini artırır. Midedeki sindirim yavaşladığında ve yiyecekler ince bağırsağa geçmediğinde, yağlı ve kızartılmış yiyeceklerin sindirimi daha uzun sürer ve mide içinde daha uzun süre kalır. Bu uzun süre, midenin daha fazla mide asidi üretmesine neden olur ve mide asidinin yemek borusuna geçme olasılığını artırır.

Ayrıca, asidin yemek borusuna geri akmasını önleyen kaslı bir kapak olan LES’i gevşeten kolesistokinin (CCK) adlı hormonun salınımını da uyarır. Bu kas gevşediğinde veya zayıfladığında, asidin yemek borusuna geri akma olasılığı artar ve bu da mide ekşimesi ve GERD’in diğer semptomlarına neden olur.

Aynı şekilde yağ oranı yüksek diyetler de kilo almaya sebep olabilir ve bu durum karın ve mideye ek baskı uygulayarak mide içeriğinin yemek borusuna yükselmesini kolaylaştırır.

2- Nane

Nane, LES’i gevşeterek reflüyü olumsuz etkileyebilir. Çünkü nanenin içeriğinde LES kaslarını gevşeten mentol bulunur ve mentol, mide asidinin yemek borusuna geri dönmesine ve mide ekşimesine yol açar.

Nane bazen hazımsızlık veya huzursuz bağırsak sendromunu tedavi etmek için kullanılır, ancak reflü veya GERD şikayeti olan kişilere genellikle semptomları önlemek için çay ve şekerlemeler gibi nane içeren ürünlerden kaçınmaları tavsiye edilir.

Nanenin reflü üzerindeki etkisi kişiden kişiye değişir ve bazıları, diğerlerine göre belirli nane türlerinin yemek borusunda daha fazla rahatsızlığa neden olduğunu fark edebilir. Diğerleri ise nane çayını, örneğin salatalarda nane yaprağı yemekten daha rahatsız edici bulabilir yahut taze nanenin tatlılardaki nane veya çikolata ile karıştırılmış naneden daha hafif olduğunu düşünebilir.

3- Sarımsak ve soğan

Sarımsağın özellikle çiğ tüketildiğinde, sağlıklı kişilerde mide ekşimesi ve mide rahatsızlığına neden olduğu bilinir. Doğal olarak reflüsü olan kişilerde daha fazla sorunlara neden olma olasılığını artırır. Çiğ soğan da midede asit üretimini uyarır. Bu fazla asit, mide ekşimesi riskini artırır.

Aslında, araştırmalar Allium familyasından olan bitkiler ile reflü semptomlarının artışı arasında bir bağlantı olduğunu gösteriyor. Sarımsak, soğan ve pırasa gibi sebzeler Allium familyasındandır. Bu familyadan gelen bitkilerin reflü ile bağlantılı olmasının nedeni, soğan ve sarımsağın midede üretilen asit miktarını artırması ve ayrıca LES gevşemesine neden olmasıdır. Ayrıca, yüksek asitli sebzeler oldukları için yemek borusunu doğrudan tahriş ederler. Özellikle soğan, yüksek düzeyde fruktoz içerir ve bu da bazı kişilerde dolaylı olarak asit reflü semptomlarına yol açabilir.

Reflü yanma hissi, rahatsızlık ve ara sıra ağrıya neden olur.

4- Çikolata

Çikolata, LES gevşemesine ve mide asiditesinin artmasına neden olarak mide içeriğinin yemek borusuna sızmasını ve mide ekşimesine yol açmasını kolaylaştıran kafein, kakao bileşikleri ve bitkisel yağlar gibi üç maddeyi içerir.

Kafein, teofilin ve teobromin gibi metilksantinler (kafein), kakaoda bulunan doğal maddelerdir. Mide ve LES, hidroklorik asit ve pepsin salgısını doğrudan artırarak ve LES’i gevşetir, bu da GERD, mide bulantısı ve karın ağrısı gibi diğer sindirim semptomlarına yol açabilir.

Bu etki, daha yüksek dozlarda daha belirgindir ve siklik adenozin monofosfat (cAMP) yıkımının inhibisyonu (vücudun uyarılara karşı göstermiş olduğu aşırı bir reaksiyon) gibi mekanizmalarla bağlantılı olabilir. Hücre içi cAMP’ın artması, hidrojen ve klorür taşınımının artmasına ve ardından aşırı asit üretimine yol açar.

Kafein ayrıca bağırsak hareketlerini uyarabilir ve mide ağrısı ve mide bulantısına neden olabilir.

Çikolatanın içeriğindeki yağ oranı genellikle yüksek olur ve yağlı yiyecekler midenin boşalmasını geciktirebilir. Bu da mide üzerindeki baskıyı artırabilir ve reflüye neden olabilir.

Her tür çikolata dikkatli tüketilmeli, ancak bazı kaynaklara göre bitter çikolata sütlü çikolatadan biraz daha iyi olabilir.

Vücudunuzun tepkisini ölçün. Çikolata reflünüzü tetikliyorsa sık reflüden kaynaklanan rahatsızlığı ve yemek borusuna verebileceği potansiyel zararı önlemek için çikolata tüketimini azaltmanız veya tamamen kesmeniz gerekebilir.

5- Kahve

Kahvenin etkisi kişiden kişiye değişir. Bazı kişilerde herhangi bir sorun görülmezken, diğerleri oldukça hassastır. Temel olarak, Amerikan Gastroenteroloji Koleji (American College of Gastroenterology/ACG) asit reflüsüne neden olabilecek yiyecek ve ilaçlardan kaçınılmasını öneriyor ve kafein de bu listede bulunuyor. Zira kafein, mide paryetal hücrelerindeki acı tat reseptörleri aracılığıyla bir tepkiyi tetikleyerek mide asidi salgısının artmasına neden olabilir.

Kafein içeriği, kahve çekirdeğini kavurma türüne göre değişir. Kavurma ne kadar koyu olursa, her bir çekirdeğin kafein içeriği o kadar az ve kahvenin asitliği o kadar düşük olur. Bunlar genellikle ‘kahvaltı kahvesi’ olarak adlandırılan açık kavurma kahvelerdir. Bu yüzden kafeinin semptomlarınızı şiddetlendirdiğini fark ederseniz, koyu kavurmayı tercih edebilirsiniz. Soğuk demleme kahve de daha az kafein içerir ve asitliği daha düşük olabilir, bu da onu asit reflü sorunu olanlar için daha uygun bir seçenek haline getirir. Aynı şekilde soğuk demlenmiş kahveler de daha az kafein içerir ve asitliği daha düşük olabilir, bu da onu asit reflü veya mide ekşimesi olanlar için daha kabul edilebilir bir seçeneğe dönüşür.

Ancak, kahvenin neden olduğu reflü semptomları, kafein ve kahve çekirdeklerinin asitliği dışında kahvenin diğer bileşenlerinden kaynaklanabilir.

Kahve, midenizi normalden daha fazla asit üretmeye itebilir ve LES’i gevşetebilir. Bu artan asit üretimi, reflüden şikayet eden kişilerde mide ekşimesi semptomlarını önemli ölçüde kötüleştirebilir.


Hideo Kojima'dan yeni bilimkurguya tam not: Kesinlikle inanılmaz

Pluribus'ta Carol rolündeki Rhea Seehorn, Better Call Saul'daki performansıyla iki kez Emmy'ye aday gösterilmişti (Apple TV)
Pluribus'ta Carol rolündeki Rhea Seehorn, Better Call Saul'daki performansıyla iki kez Emmy'ye aday gösterilmişti (Apple TV)
TT

Hideo Kojima'dan yeni bilimkurguya tam not: Kesinlikle inanılmaz

Pluribus'ta Carol rolündeki Rhea Seehorn, Better Call Saul'daki performansıyla iki kez Emmy'ye aday gösterilmişti (Apple TV)
Pluribus'ta Carol rolündeki Rhea Seehorn, Better Call Saul'daki performansıyla iki kez Emmy'ye aday gösterilmişti (Apple TV)

Video oyunu dünyasının efsane ismi Hideo Kojima, yeni Apple TV dizisi Pluribus'ı izledikten sonra diziye övgüler yağdırdı ve yapımı 1956 tarihli ikonik bilimkurgu filmine benzetti.

Breaking Bad'in yaratıcısı Vince Gilligan'ın imzasını taşıyan ve Better Call Saul yıldızı Rhea Seehorn'ın başrolünde olduğu dizi, tüm insanlığı "tek bir mutlu bilince" dönüştüren bir virüsün yayıldığı bir dünyada geçiyor. 

Aynı anda düşünebilen bu kolektif zihnin dışında kalan sadece 12 kişi var. Romantik roman yazarı Carol Sturka ise bu bağışıklığa sahip nadir insanlardan biri.

Dizi, eleştirmenlerden son derece olumlu yorumlar aldı. ScreenRant'ten Greg MacArthur, Pluribus'ı "mükemmel odaklanma ve ustaca gerilimle işlenmiş" sözleriyle övdü. 

66 incelemenin ardından yapım, eleştirileri derleyen Rotten Tomatoes'da hâlâ yüzde 100'lük beğeni oranına sahip. İlk iki bölüm, seyirciden de olumlu karşılık alarak yüzde 88'lik beğeni puanına ulaştı.

Popüler kültüre dair yorumlarını sık sık paylaşan Kojima da ilk bölümü izledikten sonra görüşlerini sosyal medyada açıkladı. Ünlü oyun tasarımcısı, diziyi "kesinlikle inanılmaz" diye nitelendirdi ve "Vince gerçekten bir dahi" ifadelerini kullandı. 

Açılış sahnesinden itibaren dizinin kendisini içine çektiğini söyleyen Kojima, yorumlarında şu sözlere yer verdi:

Vince Gilligan'ın uzun zamandır beklenen yeni dizisi Pluribus'ın ilk bölümünü nihayet izledim. Aman Tanrım, bu inanılmaz! Kesinlikle inanılmaz. Daha açılış sahnesinde sizi içine çekiyor. Vince gerçekten bir dahi!

62 yaşındaki Kojima, sözlerini şöyle sürdürdü:

Henüz söylemek için çok erken ama bu, Vince Gilligan'ın Beden Kemiricilerin İstilası (Invasion Of The Body Snatchers) yorumu olabilir mi? Jack Finney'nin 1955 tarihli eseri, Soğuk Savaş döneminin istila ve totaliterlik korkularına dair bir metafordu. Acaba Pluribus, bugün Amerika'nın sosyal medya ve kutuplaşma halinin bir hicvi mi? Devamını görmek için sabırsızlanıyorum.

Pluribus'ın 7 Kasım'da yayımlanan ilk sezonu, Apple TV'den izlenebiliyor.

Independent Türkçe, GamesRadar, ScreenRant