Susuzluk ve açlık dünya nüfusunu tehdit ediyor

Şarku’l Avsat kötü yönetim, israf ve iklim değişikliğinden kaynaklanan küresel su krizine ışık tutuyor

TT

Susuzluk ve açlık dünya nüfusunu tehdit ediyor

İspanya’nın Barselona kentinin kuzeyinde kuraklıktan etkilenen topraklarda hayatta kalmaya direnen bir bitki (AP)
İspanya’nın Barselona kentinin kuzeyinde kuraklıktan etkilenen topraklarda hayatta kalmaya direnen bir bitki (AP)

Sahra Altı Afrika ve Ortadoğu ülkeleri şiddetli kuraklığa maruz kalırken, İtalya, İspanya ve Belçika gibi Avrupa ülkeleri de yüksek su riski altına bulunuyor. İklim değişikliğinin yanı sıra, nüfus artışı ve kaynakların kullanıldığı yoğun ekonomik kalkınma gibi su arzı talebinin atması nedeniyle durumun daha da kötüleşmesi bekleniyor. 2050 yılına kadar yaklaşık 6 milyar insanın temiz su kıtlığından etkilenmesi öngörülüyor.

Dünya Kaynakları Enstitüsü tarafından yakın zamanda yayınlanan su kıtlığı riskleri değerlendirme raporu, birçok ülke üzerinde ağır bir yük oluşturan görülmemiş su krizini yansıtıyor. Yeni veriler, dünya nüfusunun dörtte birine ev sahipliği yapan 25 ülkenin şu anda yıllık olarak çok yüksek su stresine maruz kaldığını gösteriyor. Dünya nüfusunun yarısı yılda en az bir ay su sıkıntısı çekerken, 2050 yılında nüfusun yaklaşık yüzde 60’ının bu sıkıntıyı yaşaması öngörülüyor. 

Sınırlı kaynaklar göz önüne alındığında, nüfus artışının ve hızlı ekonomik kalkınmanın, daha fazla israf ve daha az yönetişimle birlikte daha fazla su tüketimine yol açmasının yanı sıra, iklim değişikliği ve kuraklık genişledikçe tüm insan nüfusu benzeri görülmemiş bir su krizinden muzdarip olması bekleniyor.

Su kıtlığı, insan tüketiminin mevcut kaynaklara oranı olarak ifade edilen, su kaynaklarındaki niceliksel veya niteliksel bir eksiklik olarak tanımlanıyor. Son 10 yılda küresel su kullanımı nüfus artışının iki katı oranında arttı. Bugün dünya nüfusunun yaklaşık üçte ikisi yılda en az bir kez şiddetli su kıtlığı yaşıyor. 2,3 milyar insan su sıkıntısı çeken ülkelerde yaşıyor ve dünya nüfusunun yüzde 26'sını temsil eden 2 milyar insan, güvenli bir şekilde yönetilen içme suyu hizmetlerine erişimden yoksun kalıyor.

Arap krizi

Arap ülkeleri tatlı su ihtiyacını karşılamada ciddi bir krizle yüzleşiyor. 21. yüzyılın ilk çeyreğinde, ortalama Arap vatandaşının tatlı su payı yaklaşık yüzde 50 azaldı. Yüzyılın başında yıllık bin metreküp iken bugün 500 metreküpün altına düştü. Bu, tüm Arap ülkelerinin, Birleşmiş Milletler’in yılda bin metreküp yenilenebilir yüzey ve yeraltı suyu olarak belirlediği kişi başına düşen tatlı su açısından su yoksulluğu eşiğinin altına düştüğü anlamına geliyor. Genel oranın ciddiyetine rağmen, Arap ülkelerinin bireysel rakamları şok edici gerçekleri ortaya koyuyor. Zira bu ülkelerin çoğunda yenilenebilir tatlı su kaynakları bundan çok daha az bir oranda bulunuyor.

hyj6
İspanya’nın Barselona kentinin kuzeyinde kuraklıktan etkilenen topraklarda hayatta kalmaya direnen bir bitki (AP)

Bu yıl yayınlanan son raporunda, Arap Çevre ve Kalkınma Forumu (AFD) sınırlı yenilenebilir kaynaklar ve mevcut kaynakların aşırı kullanımı nedeniyle Arap dünyasının su sıkıntısına karşı en savunmasız bölgeler arasında yer aldığına dikkat çekiyor. Bu durum, 18 Arap ülkesini su kıtlığı kategorisine dahil ederken, 14 Arap ülkesi de dünyanın en fazla su kıtlığı çeken ülkeleri arasında yer almasına neden oluyor. AFD daha önce 2008'de Arap ortamının geleceğine ilişkin raporunda ve 2010’da ‘Su: Azalan Bir Kaynağın Sürdürülebilir Yönetimi’ raporunda bu duruma ilişkin uyarıda bulunmuştu. Ancak iklim değişikliğinin hızlanan etkileri sonucunda gerçekler beklenenden daha kötü hale geldi, söz konusu durum istikrarlı nüfus artışı, paylaşılan veya sınır ötesi su kaynaklarına bağımlılık, zayıf su yönetimi ve kötü yönetim gibi zorlukları daha da artırdı. Arap öncelikleri arasında atık suyun arıtılması ve yeniden kullanılması yer alıyor, çünkü günümüzde arıtma oranı yüzde 60’ı geçmiyor, bunun sadece yarısı yeniden kullanılıyor, geri kalanı israf ediliyor.

Yaklaşan küresel su krizinin farkında olarak, Birleşmiş Milletler (BM) geçen Mart ayında New York’ta bir su konferansı düzenledi. Bu, BM tarihinde konuyla ilgili ikinci konferans oldu. İlk konferans 1977’de yapıldı ve 118 ülke 1990 yılına kadar kapsamlı su ve sanitasyon hizmetleri sağlama ihtiyacı üzerinde anlaşmaya vardı. Ancak bu hedef hâlâ çok uzakta kalıyor.

Daha da kötüsü, sorun artık yalnızca iki milyar insanın temiz suya yeterli erişime sahip olmaması değil, aynı zamanda iklim değişikliği ve arazi bozulması nedeniyle tüm küresel hidrolojik döngünün bozulması oldu. Örneğin Brezilya Amazon ormanlarında ağaçların kaybı atmosfere giren su buharı miktarını önemli ölçüde azaltarak bölgedeki yağış miktarını azalttı. Kongo Nehri Havzası’ndaki ormansızlaşma, Nijerya’yı ve Batı Afrika’daki diğer ülkeleri bir zamanlar güvenilir yağışlı mevsimlerden mahrum bıraktı. Dünyanın her yerinde benzer şeyler yaşanıyor, ormanlar yok ediliyor ve daha önce sağlıklı olan ekosistemler çöküyor.

Su israfının azaltılması

Tarımın, en fazla su tüketen ve tatlı su kıtlığına ilişkin en büyük katkıyı sağlayan sektör olarak su kaynaklarından yaklaşık yüzde 70 pay alırken, sanayi sektörünün ve evsel kullanımların ise sırasıyla yüzde 22 ve yüzde 8’ini tükettiği biliniyor. Dünya Su Ekonomisi Komisyonu’nun yakın tarihli bir raporu, her yıl tarıma ve suya giden 700 milyar dolardan fazla devlet sübvansiyonunun genellikle aşırı su tüketimine katkıda bulunduğunu, çünkü bunların çoğunlukla talebi yönetmek ve verimliliği artırmaktan ziyade üretimi artırmaya yönelik olduğunu gösteriyor.

Küresel ticaret, nemli ülkelerde susuz kalan mahsullerin, daha kuru ülkelerde ise kuraklığa dayanıklı mahsullerin yetiştirilmesine ve daha sonra bunların ihraç edilmesine yardımcı oluyor. Ancak bu ticaret tüm taraflar için bir kazan-kazan denklemini temsil etmiyor. Cleaner Production dergisi tarafından bu yılın başlarında yayınlanan bir araştırma, uluslararası ticaretin yüksek ve orta gelirli ülkelerde 2,2 milyar insan için su kıtlığını azalttığı, düşük gelirli ülkelerde 2,1 milyar insan için su kıtlığını daha da kötüleştirdiği sonucuna varıyor.

Akıllı sulama

Akıllı sulama, uygun bitkilendirmelerin seçilmesi ve akıllı sulama sistemleri gibi su tasarrufuna yönelik uygulamaların benimsenmesinin yanı sıra, sulama amaçlarına uygun su elde etmek için atık suyun arıtılmasıyla başarılabilir. Bu çağda sistemin internet üzerinden çalışması ve hassas tarım çözümlerinin kullanımı iklim değişikliğinin azaltılmasına ve su ayak izinin azaltılmasına katkıda bulunabilir.

Yeni tarım uygulamaları ne olursa olsun, gelecek nesillerin gerekli suya erişimini sağlarken, gıda, lif, besin maddeleri ve diğer hayati malzemeleri üretmek, ihtiyaçlarını sorumlu ve eşitlikçi bir şekilde karşılamak için tarımsal gıda üretiminin kalitesi ve güvenliğinin yanı sıra toprak kalitesinin korunmasına da dikkat edilmesi gerekiyor. Bu bağlamda toprak sağlığını iyileştiren, sürdürülebilir beslenmeyi sağlayan ve gıda israfını azaltan yenileyici tarım, su kıtlığı riskinin azaltılmasına yardımcı olabilir.

xs
Lago do Piranha koruma alanında düşük su seviyeleri nedeniyle ölen balıkların arasında teknesiyle ilerleyen bir Brezilyalı (AFP)

Sanayi sektörünün, kaynak tüketimini azaltmak amacıyla soğutma suyunun ve üretim hatlarının korunması, arıtılması ve yeniden kullanılması için su geri dönüşümü alanında daha fazla yeniliğe ihtiyacı var. Kentsel alanlarda yağmur suyunun ve atık suyun ayrı ayrı toplanmasına yönelik yeni altyapının kurulması ve kaynağında arıtılan ‘gri suyun’ içme dışında amaçlarla kullanılması yoluyla su israfının azaltılması ve arıtılmasına yönelik kaynak ve enerji tüketiminin azaltılması da gerekiyor.

zxc
New Mexico ve Teksas sakinleri, ABD’nin güneybatı bölgesinde meydana gelen kuraklıklardan endişe duyuyor (Getty - AFP)

Bu verimlilik kazanımları, iklim yönetimi ve çevre güvenliğini sağlama yoluyla su kaynaklarının kullanılabilirliği sağlanmadığı sürece tamamlanamayacak bir çözümün parçası olmaya devam ediyor. İklim değişikliği, yağış düzenlerini değiştirdiği ve aşırı hava olaylarının sıklığını ve yoğunluğunu arttırdığı, şiddetli kuraklık ve sellere neden olduğu için günümüzün en büyük küresel endişelerinden biri olduğu açıkça görülüyor. Bu koşullar suyun mevcudiyetini ve kalitesini etkiliyor ve ekosistemlerin insan ihtiyaçlarını karşılamak için yeterli miktarda su sağlama yeteneğini azaltıyor.

Kuraklık sorunları

Eylül ayının başlarında yayınlanan bilimsel dergiler, küresel iklim değişikliğini her yerde büyüyen su krizleriyle ilişkilendirdi. Buzulların erimesinin küresel bir sonucu olarak deniz seviyesindeki yükselme, tuzlu suyun ABD’nin Kuzey Carolina eyaletindeki kıyı sulak alanlarına sızmasına ve doğal tatlı su ekosistemlerine zarar vermesine neden oldu. Ekvador kıyılarındaki iklim bozulmasının bir sonucu olarak, ABD’nin güneybatısındaki uzun vadeli kuraklık riski arttı.

Mısır

Mısır, su ve gıda güvenliğini tehdit eden artan zorluklarla yüzleşiyor. Mevcut kaynakların kıtlığıyla başlıyor ve Etiyopya’daki Nahda Barajı’nın Nil Nehri su kaynağı açısından yol açabileceği tehlikeyle bitmiyor.

xscdf
Mısır’da kişi başına düşen su payı yılda 500 metreküpü geçmiyor (AFP)

Washington’daki Mısır Büyükelçiliği Çöl Araştırma Merkezi ve Tarım Ofisi eski başkanı Dr. İsmail Abdulcelil, su kıtlığının kalkınma hedeflerinin yüzleştiği en önemli zorlukları temsil ettiğini söylüyor. Mısır, kişi başına düşen su payının yılda 500 metreküpü aşmaması nedeniyle su yoksulluk sınırının altına düşüyor ve 2050 yılına kadar 300 metreküpün altına düşmesi öngörülüyor. Bu öngörü, iklim değişikliğinin durumu daha da kötüleştirecek etkilerini hesaba katmadan, yalnızca yılda yaklaşık yüzde 2 olan mevcut nüfus artış hızına dayanıyor. Tarım sektörü Mısır’ın su payının yaklaşık yüzde 73’ünü tüketirken, içme suyu, sanayi, denizcilik ve diğer faaliyetlere yönelik sektörler, yaklaşık yüzde 27’sini tüketiyor. Tarım sektörünün ulusal ürüne kattığı mütevazı değere sahip ve yüzde 11,3 oranını aşmıyor. Mevcut su limitinin aşılmaması için özellikle Tarım ve Sulama Bakanlıkları arasında mutabakata varılan alanlara bağlı kalınması açısından tarım politikalarının değiştirilmesi gerekiyor. Örneğin pirinç çiftçileri şu anda Sulama Bakanlığı’nın alanları kısıtlama ve ekonomik açıdan daha uygun çeşitleri teşvik etme planına uymak yerine ihlaller için ceza ödemeyi tercih ediyor. Bu yıl buğdayda da aynı durumun yaşanması bekleniyor.

Abdulcelil değişimin tuzdan arındırma ve yeraltı suyu gibi yeni su kaynaklarının araştırılmasının yanı sıra, israfı azaltmayı, verimliliği artırmayı, kullanımı rasyonelleştirmeyi ve geleneksel ve geleneksel olmayan su kaynaklarından maksimum faydayı maksimuma çıkarmayı amaçlayan yeni ve etkili politikaların benimsenmesiyle başladığına inanıyor. Deniz suyunun tuzdan arındırılması kıyı şehirlerine hizmet vermekle sınırlı olması gerektiğini, acı yeraltı suyunun ise tuzdan arındırılması ve kaynaklara daha yakın olan alanlarda kullanılması gerektiğini belirtti. Deniz suyunun tuzdan arındırılmasından elde edilen su kaynaklarının 2020’de günde 1,3 milyon metreküpten 2050’de günde 20 milyon metreküpe çıkması beklenirken, derin yeraltı suyunun yaklaşık 2,5 milyar metreküp, sığ yeraltı suyunun ise yaklaşık 6,91 milyar metreküp olacağı tahmin ediliyor. Yağmur suyu ve taşkınlar yılda 1,30 milyar metreküpe ulaşabiliyor. Geleneksel olmayan su kaynakları, evsel ve endüstriyel kullanımlardan kaynaklanan atık sulardan da tasarruf edilebilir. 2020 yılında mevcut atık su miktarının yaklaşık 12 milyar metreküp olduğu tahmin edilirken, 2050 yılında 16 milyar metreküpe ulaşacağı tahmin ediliyor.  Atık su artan nüfusla birlikte artan bir kaynaktır ve ağaç ormanlarının sulanmasında kullanılabilir. Bütün bunlar Nil'in 55,50 milyar metreküplük su payına ek olarak geliyor. Söz konusu çözümler aşılamaz değildir ancak zorluklarla iyi düşünülmüş kararlarla yüzleşmeyi ve bunları hızlı bir şekilde uygulamaya koymayı gerektiriyor.

vf
26 Eylül 2019’da Etiyopya’nın Benishangul Bölgesi, Cobavareda’daki Nil Nehri üzerinde Büyük Etiyopya Nahda Barajı’nın inşaat çalışmalarına devam edilirken (Reuters)

Afganistan-İran sınırında su savaşı

Şarku’l Avsat’ın Science dergisinden aktardığına göre dergi İran-Afgan sınırında su nedeniyle artan gerilime dikkat çekti. İran, Taliban liderlerini Afganistan’dan İran’a akan Helmend Nehri’nin sularının paylaşılmasına ilişkin anlaşmayı ihlal etmekle suçluyor. Mayıs ayı sonlarında nehir kenarındaki çatışmalar en az iki İranlı sınır muhafızının ve bir Taliban savaşçısının ölümüyle sonuçlandı.

İki ülke arasında 1872, 1898, 1902 ve 1935 yıllarında yaşanan çatışmalar şiddetli kuraklık dönemlerine denk geliyor. Yağışlardaki değişiklikler, nüfus artışı ve tarımın genişlemesiyle birlikte ısınma, Helmend Eyaletindeki su kaynakları üzerinde artan bir baskı oluşturdu. Uydu verileri, Afganistan yüzölçümünün yaklaşık yüzde 40’ını kapsayan Helmend Nehri Havzası’nda yeraltı suyu seviyelerinin 2003 ile 2021 yılları arasında 2,6 metre azaldığını gösteriyor.

rbth
Helmend Nehri’nin İran’a ulaşan su miktarı son 20 yılda yarıdan fazla azaldı (Twitter)

Araştırmacılar, Helmend Nehri’nin İran’a ulaşan su miktarının son 20 yılda yarıdan fazla azaldığını tahmin ediyor. Bu kısmen Afganistan’da yeni barajların inşası ve sulamanın genişletilmesinden kaynaklanıyor. Helmend Nehri de dahil olmak üzere ülkedeki tüm büyük nehirlerin doğduğu Hindukuş dağları başta olmak üzere Afganistan dağlarındaki kar kalınlığı da önemli ölçüde azaldı.

Bu faktörler, iki ülkenin Helmend Nehri sularındaki paylarını belirleyen 1974 anlaşmasıyla ilgili uzun süredir devam eden gerilimleri daha da artırdı. İran bu yıl vaat edilen kotanın yalnızca yüzde 4’ünü aldığını iddia ederken, Taliban nehrin akışındaki azalmanın sorumlusu olarak kuraklığı suçladı. Bu yerel su çatışması, bazı Afgan çiftçilerin, bu mahsuldeki yasağa rağmen daha kârlı ve kuraklığa dayanıklı olduğu düşünülen haşhaş yetiştirmeye başvurmasıyla küresel bir etkiye neden olabilir.

Sulak alan ekosistemlerinin yok olması

National Geographic, Kuzey Karolina’daki Black River Koruma Alanı’ndaki tatlı su bataklıklarına yönelik tehditleri açıkladı. Bu bölgedeki sulak alanlar, Rocky Dağları’nın doğusunda bilinen en eski ağaçları, özellikle de bazıları iki bin yıldan daha eski olan bataklık selvi ağaçlarını içeriyor.

Bataklık selvi ağaçları, en kötü doğa koşullarına dayanma konusunda dünyadaki en dayanıklı ağaçlar arasında yer almasına rağmen, sayıları Delaware’den Teksas’a kadar kıyı boyunca önemli bir şekilde azalıyor ve geride beyaz, odunsu gövdeleri kalıyor. 20. yüzyılın ilk üçte birinde bataklık selvi ağaçları, sayılarının yaklaşık yüzde 90’ını yok eden kapsamlı ağaç kesme işlemlerine maruz kaldı. İnsan faaliyetleri ve iklim değişikliği, özellikle de kasırgalar ve tuzlu suyun tatlı bataklık suyuna karışmasına neden olan deniz seviyesinin yükselmesi nedeniyle şu anda bunlardan yalnızca binde biri kaldı.

Araştırmacılar, Körfez Kıyısı ve Atlantik Kıyı Ovası’nın 1996-2016 yılları arasında 2 bin kilometrekareden fazla ormanlık kıyı alanını kaybettiğini, kaybolan ormanların tuzlu bataklıklara ve göletlere dönüştüğünü belirtiyor. National Geographic, Kuzey Karolina bataklıklarının 120 yıl önce ‘Kuzey Amerika’nın Amazon’u’ unvanını taşıdığını hatırlatıyor. Zira 160 bin kilometrekareyi aşan alanıyla, yani Tunus’un neredeyse tamamına yakın bir alanda göletler, tatlı su havzaları ve çeşitli doğal sistemleri bünyesinde barındırdığını belirtiyor.

Batı Amerika’da kuraklık

New Scientist, mevcut iklim modellerine uymayan ‘soğuk dil’ olgusuna kısa bir genel bakış sundu. Soğuk Dil, Pasifik Okyanusu’nun Ekvador kıyısından batıya doğru binlerce kilometre boyunca uzanan bir alanıdır. İklim değişikliğinin bir sonucu olarak ısınan tüm okyanusların sularının aksine, buranının sıcaklığı 30 yıldır azalıyor.

Soğuk dil, bilim adamlarının gelecekteki yönünü kesin olarak bilmediği bir iklim gizemi olmaya devam ediyor. Bu olgu, atmosferin artan sera gazı emisyonlarına karşı duyarlılığının değiştirilmesinde önemli bir rol oynayabilir. Kaliforniya’nın kalıcı kuraklıkla karşı karşıya kalıp kalmayacağını ya da Avustralya’nın daha ölümcül orman yangınlarıyla karşı karşıya kalıp kalmayacağını belirleyebilir. Bu durum Hindistan’daki muson rüzgarlarının şiddetini ve Afrika Boynuzu’nda kıtlık olasılığını etkileyebilir.

İklim modeli tahminlerinin aksine Batı Amerika, 20 yıldır göllerin çekilmesine neden olan ve su kaynaklarını tehdit eden şiddetli bir kuraklığın acısını çekiyor. Araştırmacılar bu kuruluğu ‘soğuk dil’ olgusuna bağlıyor. Bu olgu devam ederse kuraklığın güneybatı Amerika’da norm haline geleceği konusunda uyarı yapılıyor.



Fentanil solumaktan kaynaklanan ilk beyin hastalığı raporlandı

Fotoğraf: Unsplash
Fotoğraf: Unsplash
TT

Fentanil solumaktan kaynaklanan ilk beyin hastalığı raporlandı

Fotoğraf: Unsplash
Fotoğraf: Unsplash

ABD'de doktorlar, dünyada fentanil dumanı solumaktan beyin hastalığı geçiren ilk vakayı bildirerek bu opioidin ne kadar tehlikeli olabileceğini bir kez daha ortaya koydu.

Fentanil, eroinden 50 kat daha tesirli.

47 yaşındaki hasta, geçen yıl şubatta otel odasında bilinçsiz ve "ölüme yakın" halde bulunduktan sonra Oregon Sağlık ve Bilim Üniversitesi'nin acil servisine götürülmüştü.

Klinisyenler, fentanil dumanı solumanın hastanın beynindeki beyaz maddenin önemli bölümlerinin, hastanın bilincini kaybetmesine yol açacak ve beyinde geri dönüşü olmayan işlev kaybı ve muhtemelen ölüm riski yaratacak kadar iltihaplanmasına neden olduğunu teşhis etti.

Benzer vakalar daha önce eroin dumanı soluyan insanlarda bildirilmiş olsa da araştırmacılar Oregon'daki hastanın fentanil içeren belgelenmiş ilk vaka olduğunu söyledi.

Baş araştırmacı Chris Eden, "Bu, 40'lı yaşlarının sonunda, çocuk sahibi, ilk kez fentanil kullanan orta sınıftan bir erkeğin vakası. Bu vaka, fentanilin toplumumuzdaki herkesi etkileyebileceğini gösteriyor" dedi. 

Araştırmacılar, bu tür vakaların daha önce de yaşanmış olabileceğini ancak sendromun fizyolojisi hakkında nispeten az şey bilindiği için bunların fark edilmediğini söyledi.

Dr. Eden, "Opiatın klasik yan etkilerini çok iyi biliyoruz: Solunum depresyonu, bilinç kaybı, yönelim bozukluğu. Ancak bu vakadaki gibi muhtemelen geri dönüşü olmayan beyin hasarına yol açtığını ve beyni etkilediğini klasik olarak düşünmüyoruz" dedi.

Hasta yaklaşık bir ay hastanede kaldıktan sonra yavaş yavaş iyileşmiş, ardından konuşmasını ve işlevini yeniden kazanmasına yardımcı olan bir bakım tesisinde kalmıştı.

Araştırmacılara göre bu bulgu, ucuz ve kolayca bulunabilen fentanilin tehlikesi hakkında uyarı olarak görülmeli.

Hasta, BMJ Case Reports akademik dergisine, "Kendime, eşime ve aileme yaptıklarımdan dolayı sık sık pişmanlık duyuyorum. Hayatımı kurtaran tüm doktorlara, hemşirelere ve acil yardım görevlilerine ve beni toplumun faal bir üyesi haline getiren terapistlere minnettarım" diye konuştu.

Independent Türkçe


Sanılanın aksine tüm Taş Devri topluluklarının et ağırlıklı beslenmediği ortaya çıktı

Fas'taki Taforalt mağarısından çıkarılan kalıntılar, beslenme alışkanlıklarına ışık tutuyor (Abdeljalil Bouzouggar)
Fas'taki Taforalt mağarısından çıkarılan kalıntılar, beslenme alışkanlıklarına ışık tutuyor (Abdeljalil Bouzouggar)
TT

Sanılanın aksine tüm Taş Devri topluluklarının et ağırlıklı beslenmediği ortaya çıktı

Fas'taki Taforalt mağarısından çıkarılan kalıntılar, beslenme alışkanlıklarına ışık tutuyor (Abdeljalil Bouzouggar)
Fas'taki Taforalt mağarısından çıkarılan kalıntılar, beslenme alışkanlıklarına ışık tutuyor (Abdeljalil Bouzouggar)

Taş Devri'nde yaşayan bütün toplulukların et ağırlıklı beslenmediği ortaya çıktı. Yeni bulgular Paleo diyeti diye bilinen beslenme biçiminin temellerini sorgulamaya açıyor. 

Paleolitik Çağ'da yaşayan insanların proteini büyük ölçüde hayvanlardan aldığı uzun süredir düşünülürken, bazı uzmanlar insanların bugün de böyle beslenmesi gerektiğini savunuyor. Öte yandan bu dönemdeki avcı-toplayıcı toplulukların bazılarının bitki ağırlıklı beslendiği saptandı. 

Yaklaşık 15 bin yıl önce bugünkü Fas'ta yaşayan Iberomaurusian adlı topluluktan 17 kişiye ait 25 diş ve 7 kemik örneğini analiz eden araştırmacılar bitki temelli bir beslenme biçimiyle karşılaştı. Bilim insanları, Taforalt mağarasından çıkarılan insan kalıntılarını kararlı izotop analizi adlı yöntemi kullanarak inceledi. İzotop, bir elementin farklı seviyede nötron içeren atomları anlamına geliyor.

dsfrgth
Taforalt mağarasında bulunan insan dişinde, aşınma ve çürük belirtileri görülüyor (Heiko Temming)

Nature Ecology & Evolution adlı hakemli dergide pazartesi günü yayımlanan araştırmada insanlardaki çinko izotop oranının aynı bölgede yaşayan otçul hayvanlara yakın olduğu tespit edildi. Gıda yoluyla alınan çinkonun hayvansal kaynaklardan gelme ihtimalinin daha yüksek olduğu düşünülse de bu yakınlık bitkisel bir kaynağa işaret ediyor.

Öte yandan araştırmacılar izotop oranlarının otçul hayvanlarla tamamen aynı olmamasından dolayı bu avcı-toplacıyı halkın tamamen bitkisel beslenmeğini de belirtiyor. Ayrıca Berberi koyunu ve ceylan gibi canlıların kalıntıları üzerindeki kesik izleri, bazı hayvanların yiyecek amaçlı kesildiği ihtimalini artırıyor. Araştırmanın başyazarı Zineb Moubtahij şöyle diyor:

Analizimiz, bu avcı-toplayıcı grupların beslenme biçimlerine kayda değer miktarda bitkisel madde ve yabani bitki dahil ettiğini göstererek tarım öncesi popülasyonların beslenmesine ilişkin anlayışımızı değiştiriyor.

İzotop örnekleri hangi bitki türlerinin tüketildiğini göstermese de bölgede meşe palamudu, Antep fıstığı, çam fıstığı, yabani yulaf ve bakliyat gibi bitkisel kalıntılar bulunması Iberomaurusian topluluğun ne yediğine dair fikir veriyor. Alanda ortaya çıkarılan öğütme taşları da yakınlarda bitkilerin işlendiğini gösteriyor.

Araştırmanın ortak yazarı Klervia Jaouen "Taforalt'taki tüm bireylerin öncelikli protein kaynağı bitkiler olmasa da tarım öncesi bir popülasyonun beslenme biçiminde bu kadar yüksek oranda bitki olduğunu belgelemek alışılmadık bir durum" diyor.

Muhtemelen ilk kez izotop teknikleri kullanılarak Paleolitik bir diyette bu seviyede bitki bazlı bileşen belgelendi.

İncelenen örneklerden birinin 6 ila 12 aylıkken ölen bir bebeğe ait olması, bu dönemdeki sütten kesme alışkanlıklarına da ışık tutuyor. Bebeğin kemiklerindeki izotop örneklerine göre, çocuk küçük yaşta sütten kesilerek bitkisel besinler tüketmeye başlamış. Bilim insanları bu bulguyu araştırmalarında şöyle açıklıyor: 

Bu durum, sütten kesmeye uygun gıdaların sınırlı olması nedeniyle uzun emzirme dönemlerinin norm haline geldiği avcı-toplayıcı toplumlarla tezat oluşturuyor.

Yeni araştırma Paleolitik Çağ'da yaşayanların büyük ölçüde et tükketiğine dair bulguları tamamen çürütmese de beslenme alışkanlıklarının bölgeden bölgeye değişebildiğinin altını çiziyor. Moubtahij "Bu dönemdeki herkes için standart bir diyet olduğunu düşünmüyorum; bu çevreye göre değişiyor. İnsanlar beslenme alışkanlıkları konusunda dayanıklı ve esnektir" diyor.

Araştırmacılar Iberomaurusian halkının bitkisel gıdalara bağımlılığının altında muhtemelen yenilebilir bitki türlerinin bolluğu ve belki de büyük av hayvanlarının azalması gibi çeşitli faktörlerin yatabileceğini düşünüyor.

Independent Türkçe, Science Alert, CNN, Nature Ecology & Evolution


TV devi NBC, Premier Lig maçlarının ABD'de oynanmasını istiyor

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

TV devi NBC, Premier Lig maçlarının ABD'de oynanmasını istiyor

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Amerikan televizyon devi NBC, Premier Lig'de sezonun açılış hafta sonundaki maçların Birleşik Devletler'de oynanmasını istiyor. Bu talep, üst düzey maçların İngiltere dışında oynanmasına yönelik teklif yeniden sunulurken geldi.

NBC, Premier Lig'in Amerika'daki yayın ortağı ve İngiltere'nin en üst ligiyle yaptığı 6 sezonluk 2 milyar sterlin (yaklaşık 81,2 milyar TL) değerindeki son TV anlaşması, Birleşik Krallık dışındaki en büyük anlaşma.

Premier Lig'in CEO'su Richard Masters geçen hafta yaptığı açıklamada maçların Amerika'da oynanması için "kapının aralık göründüğünü" ancak halihazırda böyle bir planın olmadığını söylemişti.

Bu açıklama, LaLiga'nın 2018'de Miami'de Barcelona ve Girona arasında bir maç düzenleme teklifi üzerine FIFA'nın İspanyol ligine açtığı davayı geri çekmesinin ardından geldi.

Premier Lig, "39'uncu maç" diye adlandırılan fikstürü 2008'de onaylamaya çalışmış ancak taraftarların sert tepkisi ve FIFA'nın muhalefeti üzerine planlar rafa kaldırılmıştı.

Ancak futbolun yönetim organının muhalefeti yumuşuyor gibi görünüyor ve 2013'te Premier Lig'in yayın haklarını ilk kez satın alan NBC Sports'un üst düzey bir yöneticisi, maçların ABD'de oynanması  için yeniden "baskı" yapılacağını söyledi.

NBC Sports'un satın alma ve ortaklıklar başkanı Jon Miller, The Athletic'e, "Gelecekte bir noktada, açılış hafta sonunda birkaç Premier Lig maçının sezonu buradaki büyük stadyumlarda açtığını görmeyi çok isterim" diye konuştu.

Ve bunun için bastırmaya devam edeceğimizi biliyorum çünkü burada normal sezon maçlarını görmek isteyen bir Amerikan seyircisi olduğunu düşünüyorum. Ancak bu sırada, maçları mümkün olduğunca çok kişiye ulaştırmak için elimizden gelen her şeyi yapmak üzere Premier Lig'le birlikte çalışmaya devam edeceğiz.

Futbol Taraftarları Derneği bu yorumlara sert tepki gösterdi ve Twitter/X'te bir açıklama yayımladı: 

2008'de 39. Maçı yendik ve herhangi bir yeniden canlandırma girişimine tam gaz, iki ayağımız yerden kesik, kramponlarımız dize girecek şekilde saldıracağız.

İspanya LaLiga Başkanı Javier Tebas, İspanya'nın en üst düzey liginde 2025-26 sezonundan itibaren maçların Birleşik Devletler'de oynanabileceğini söylemişti.

Independent Türkçe


280 ışık yılı uzaktaki gezegende hava olayları gözlemlendi

Bilim insanları, öztegezegende yaşanan hava olaylarını ilk kez inceledi (NASA)
Bilim insanları, öztegezegende yaşanan hava olaylarını ilk kez inceledi (NASA)
TT

280 ışık yılı uzaktaki gezegende hava olayları gözlemlendi

Bilim insanları, öztegezegende yaşanan hava olaylarını ilk kez inceledi (NASA)
Bilim insanları, öztegezegende yaşanan hava olaylarını ilk kez inceledi (NASA)

NASA, 280 ışık yılı uzaktaki gezegende hava olayları yaşandığını tespit etti. 

James Webb Uzay Teleskobunun yaptığı ölçümlere göre, WASP-43 b adlı ötegezende hava sıcaklığı 1250 Santigrat dereceye çıkıyor. En düşük sıcaklıksa 600 Santigrat derece. 

Rüzgarın saatte 8 bin kilometre hızla estiği ötegezegen, yörüngesinde bulunduğu WASP-43 adlı yıldızla "kütleçekim kilidi" içinde yer alıyor. Dolayısıyla WASP-43 b'nin bir yüzü hep bu yıldıza bakıyor. Ötegezegenin yıldızıyla arasındaki mesafeyse yaklaşık 2 milyon kilometre.

WASP-43 b, bu özellikleriyle yıldızlarına yakınlığı ve yüksek yüzey atmosfer sıcaklıklarından dolayı "sıcak Jüpiterler" olarak adlandırılan ötegezegen sınıfında yer alıyor.

Webb Teleskobunun verilerini 3B iklim modelleme programlarıyla inceleyen bilim insanları, ötegezegenin karanlık tarafında gökyüzünü yoğun bulutlarla kaplı olduğunu tespit etti. 

Hakemli dergi Nature Astronomy'de 30 Nisan'da yayımlanan çalışmada, ötegezegenin yıldızına bakan tarafında gökyüzünün her zaman açık olduğu gözlemlendi.

Araştırmanın ortak yazarı Taylor Bell, ötegezegenin ilk kez 2011'de keşfedildiğini, Hubble Uzay Teleskobu ve Spitzer Uzay Teleskobuyla yapılan incelemelerin de çalışmada kullanıldığını belirtti.

Bell, araştırma bulgularına ilişkin şunları söyledi: 

Hubble'la ile ötegezegenin gündüz olan tarafında su buharı bulunduğunu görebiliyorduk. Hem Hubble hem de Spitzer'dan topladığımız veriler, gece tarafında bulutlar olabileceğine de işaret etmişti. Ancak sıcaklık, bulut yapısı ve rüzgar gibi detaylar için Webb'den gelen daha hassas ölçümlere ihtiyacımız vardı.

Independent Türkçe, Newsweek, BBC 


Jenna Ortega, Netflix'in hit dizisinden ayrılarak hayranlarını şaşırttı

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

Jenna Ortega, Netflix'in hit dizisinden ayrılarak hayranlarını şaşırttı

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Netflix'in yakında gösterime girecek projesinin yeni fragmanında ve oyuncu listesinde, yapımın başrol oyunculardan Jenna Ortega yer almıyor.

Dijital yayın platformu, en çok izlenen yapımlarından birinin geri dönüşü de dahil çok sayıda yeni film ve TV şovunu tanıtırken bazılarını da bu ay yayından kaldıracak.

Ancak Jurassic Park hayranları, 2020'den 2022'ye kadar 5 sezon boyunca devam eden Jurassic World: Kretase Kampı'nın (Jurassic World: Camp Cretaceous) animasyon devam dizisi Jurassic World:Chaos Theory için özellikle heyecanlı.

Yeni filmi Miller's Girl'le tartışma yaratan Wednesday yıldızı Ortega, orijinal dizide Brooklynn karakterini seslendirmişti. Kretase Kampı'nın kadrosundaki Paul-Mikél Williams, Sean Giambrone, Kausar Mohammed ve Raini Rodriguez devam dizisi Chaos Theory için geri dönüyor.

Ancak fragmanın ilk 10 saniyesinde Ortega'nın karakteri öldürülmüş gibi görünüyor. O zamandan beri Brooklynn karakterinin geri dönmeyeceği doğrulandı. Rolünü yeniden canlandırmayacak diğer yıldız Ryan Potter'ın Kenji karakterini de Darren Barnet seslendirecek.

Hayranlar fragmanın ortaya çıkmasıyla şaşkına dönerken, bir kişi bunu "çılgınca", diğer biri de "yıkıcı" diye nitelendirdi. X/Twitter'daki diğer kullanıcılara göre fragman, hayranları Brooklynn'in öldüğüne ve karakterin sezonun son bölümlerinde diziye geri döneceğine inandırmaya çalışıyor. 

Ortega'nın dizide yer almaması, yıldızın son yıllardaki yükselişine bağlanabilir. Bu da muhtemelen program çatışmalarına yol açmış olabilir.

Ortega, 2021'de yayımlandığında Netflix'te devasa bir hit haline gelen Wednesday'in başrolünü ve yapımcılığını üstlenmenin yanı sıra, 5. ve 6. Çığlık'ta (Scream) rol almıştı. Aktris, Tim Burton'ın uzun zamandır beklenen Beterböcek'inin (Beetlejuice) devam filmi de dahil yakında gösterime girecek 6 projede yer alacak. 

2023'te kendi Saturday Night Live bölümünü sunan Ortega, Martin Freeman'la arasındaki yaş farkı ve romantik sahneleri nedeniyle tartışma yaratan Miller's Girl'ün başrolünü de Freeman'la birlikte üstlenecek. 

Film, edebiyat hocasıyla karmaşık ve uygunsuz bir aşk ilişkisine atılan öğrenciyi konu alıyor.

The Times'a verdiği son röportajda internetteki sert tepkilere yanıt veren Freeman, filmin "yetişkinlere yönelik ve incelikli" olduğunda ısrar ederken "Bunu harika bir şeymiş gibi göstermiyor" demişti. 

Fragmanın yayımlanmasının ardından filmin aldığı tepkileri "utanç verici" diye nitelendirmiş ve şöyle eklemişti:

Holokost hakkında bir filmde oynadığı için Liam Neeson'a da mı saldıracaksınız?

Neeson, 1993 yapımı savaş draması Schindler'in Listesi'nde (Schindler’s List) başrol oynamıştı.

Independent Türkçe


Amazon Prime'ın yeni dizisi prömiyerini yapmadan ikinci sezon onayını aldı

Cross'un yıldızı Aldis Hodge, Chuck Maclean'in yarattığı polisiye City on a Hill'de Kevin Bacon'la birlikte rol almıştı (Showtime)
Cross'un yıldızı Aldis Hodge, Chuck Maclean'in yarattığı polisiye City on a Hill'de Kevin Bacon'la birlikte rol almıştı (Showtime)
TT

Amazon Prime'ın yeni dizisi prömiyerini yapmadan ikinci sezon onayını aldı

Cross'un yıldızı Aldis Hodge, Chuck Maclean'in yarattığı polisiye City on a Hill'de Kevin Bacon'la birlikte rol almıştı (Showtime)
Cross'un yıldızı Aldis Hodge, Chuck Maclean'in yarattığı polisiye City on a Hill'de Kevin Bacon'la birlikte rol almıştı (Showtime)

James Patterson'ın popüler roman serisine dayanan yeni Amazon Prime Video dizisi Cross, daha ilk sezonu gösterime girmeden ikinci sezon onayını aldı.

Patterson'ın romanları halihazırda üç filmle beyazperdeye uyarlandı. İlk olarak ünlü oyuncu Morgan Freeman'ın Cross rolünde olduğu Kızları Öp (Kiss the Girls) ve Örümceğin Maskesi (Along Came A Spider), ardından da 2012'de Tyler Perry filmi Alex Cross geldi. 

Televizyona ilk kez uyarlanıyor

Çok satan romanlar televizyona ilk kez uyarlanacak ve sevilen drama Leverage'ın 37 yaşındaki yıldızı Aldis Hodge, diziye adını veren dedektif Cross'u canlandıracak.

Deadline'ın aktardığına göre Prime Video, Cross'un ikinci sezon siparişini, henüz ilk sezon prömiyerini bile yapmadan verdi.

Ayrıca dizinin ikinci sezon oyuncu kadrosuna meşhur korku filmi Çığlık'la (Scream) 1990'larda şöhret olan Matthew Lillard'ın yanı sıra Jeanine Mason ve Wes Chatham yer alıyor. 

Cross'un yapımcılığını Paramount Television Studios ve Patterson'ın 2023'te özel bir anlaşma imzaladığı Skydance Television üstlenecek.

Eleştirmenlere göre Prime Video'nun daha gösterime girmeden Cross'a ikinci sezon onayını vermesi, uyarlamanın başarılı olacağına inandıklarını gösteriyor. 

Filmler gişede bekleneni vermedi

Önceki üç Alex Cross filmi, gişede aradığını bulamamıştı. 27 milyon dolarlık bütçeyle çekilen Kızları Öp, dünya çapında 60,5 milyon dolar kazanabilmişti. Gary Fleder yönetmenliğindeki 1997 yapımı filmde Ashley Judd da rol almıştı.

Lee Tamahori'nin yönettiği 2001 yapımı Örümceğin Maskesi, sinemaseverleri salonlara çekmekte daha başarılı olarak gişede 105 milyon dolar kazanmıştı. Başroldeki Freeman'a Michael Wincott ve Monica Potter eşlik etmişti.

Tyler Perry, Matthew Fox ve Rachel Nichols'ın başrolleri paylaştığı 2012 yapımı Alex Cross ise eleştirmenler tarafından yerden yere vurulmuştu. Film gişede sadece 35 milyon dolar kazanabilmişti. 

Independent Türkçe, ScreenRant, Deadline


Rekortmen korku filminin başarısının sırrı ne?

Filmin başrolündeki David Dastmalchian'e Laura Gordon, Ian Bliss, Ingrid Torelli ve Rhys Auteri eşlik ediyor (IFC)
Filmin başrolündeki David Dastmalchian'e Laura Gordon, Ian Bliss, Ingrid Torelli ve Rhys Auteri eşlik ediyor (IFC)
TT

Rekortmen korku filminin başarısının sırrı ne?

Filmin başrolündeki David Dastmalchian'e Laura Gordon, Ian Bliss, Ingrid Torelli ve Rhys Auteri eşlik ediyor (IFC)
Filmin başrolündeki David Dastmalchian'e Laura Gordon, Ian Bliss, Ingrid Torelli ve Rhys Auteri eşlik ediyor (IFC)

Colin ve Cameron Cairnes tarafından yazılan, yönetilen ve kurgulanan Late Night with the Devil, 2024'ün en iyi korku filmlerinden biri olmakla kalmıyor, izlenme rekorları da kırıyor. 

Gece yarısı canlı yayımlanan bir sohbet programının aşırı hevesli sunucusunun, reytingleri artırmak için bilmeden şeytanı masum izleyicilerin oturma odalarına salmasını konu alan doğaüstü film, 1977'de geçiyor.

İlk hafta sonunda rekor kırdı

AMC Networks'ün korku türüne yönelik abonelikli yayın platformu Shudder'da 19 Nisan'da gösterime giren film, ilk hafta sonunda rekor kırdı. İzleyicileri ekran başına çeken gerilimli film, hem Shudder hem de AMC+'ta en çok izlenen yapım oldu.

Düşük bütçeli film, sinemalarda gösterime girdiğindeyse gişede ilk üç gününde 2,8 milyon dolar kazanarak dağıtımcısı IFC Films için rekor kırdı. Late Night with the Devil, vizyona girdikten bir ay sonra hasılatını 11,3 milyon dolara çıkardı.

Eleştiri derleme sitesi Rotten Tomatoes'da da kusursuza yakın bir puana sahip olan Late Night with the Devil, 196 sinema yazarının yorumlarına göre 100 üzerinden 97 puan almayı başardı.

Sinemalarda gösterime girmeden önce hem eleştirmenlerden hem de Stephen King gibi usta isimlerden olumlu yorumlar alan korku filmi, bunu büyük bir ticari başarıya dönüştürmeyi başardı.

Çok satan romanlarıyla ünlü korku üstadı King, Avustralya yapımı filmden "gözlerini alamadığını" söyledi. 

"Yaratıcı ve eğlenceli"

The Australian'dan Stephen Romei, Late Night with the Devil'ı "yaratıcı ve son derece eğlenceli bir korku filmi" diye niteledi.

Time Out korku filmine "son derece ürkütücü ve rahatsız edici derecede tanıdık" yakıştırmasını yaparken Empire'dan Helen O’Hara şöyle yazdı:

Zekice ve özgün bir yaklaşım, bu filmi bir Şeytan (The Exorcist) özentisinden çok daha fazlası yapıyor. Dehşetin yaklaştığını hissedeceksiniz ama yine de kendinizi tam olarak hazır hissetmeyeceksiniz.

Sinema yazarlarına göre gösterime girmeden hemen önce bu kadar heyecan yaratılan Late Night with the Devil'ın rekor izlenme sayısına ulaşması hiç de şaşırtıcı değil.

Late Night with the Devil, Amerika Birleşik Devletleri'nde gösterime girmesinden yaklaşık bir ay sonra Shudder izleyiciyle buluştu.

Kulaktan kulağa yayıldı

Sinemada gösterildikten aylar sonra yayın platformlarında görücüye çıkan diğer yapımların aksine Late Night with the Devil, başarı dalgasını ve kulaktan kulağa yayılan olumlu dedikodu rüzgarını arkasına almayı başardı.

Bu da filmin hem gösterildiği yayın platformunda hem de gişede umduğundan bile fazlasını bulmasını sağladı.

Independent Türkçe, ScreenRant, Empire, The Australian, Time Out


Fransız bilim insanları uyardı: "Çocuklara 13 yaşına kadar telefon vermeyin"

Komisyonun raporunda hem çocuklar hem de aileler için uyarılar paylaşıldı (Reuters)
Komisyonun raporunda hem çocuklar hem de aileler için uyarılar paylaşıldı (Reuters)
TT

Fransız bilim insanları uyardı: "Çocuklara 13 yaşına kadar telefon vermeyin"

Komisyonun raporunda hem çocuklar hem de aileler için uyarılar paylaşıldı (Reuters)
Komisyonun raporunda hem çocuklar hem de aileler için uyarılar paylaşıldı (Reuters)

Fransa'da yapılan araştırmada, çocukların 13 yaşında kadar akıllı telefon kullanmaması gerektiği belirtildi.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un talimatıyla kurulan komisyon, sosyal medya ve akıllı telefonların çocuklar üzerindeki etkisini araştırdı. 

Nörolog Servane Mouton ve psikiyatr Amine Benyamina liderliğindeki ekibin araştırmasında, çocukların teknoloji sektörünün kâr güdümlü stratejilerinden korunması gerektiğine dikkat çekilerek "Firmalar, çocukları ekran başına kilitliyor, kontrol ediyor ve onlar üzerinden para kazanıyor" dendi.

Çalışmada, ocukların 6 yaşından önce dijital ekranlara maruz kalmaması, 13 yaşına kadar da akıllı telefon kullanmaması gerektiği belirtildi. 

Uzmanlar, 11-13 yaşındaki çocuklara verilecek telefonların internet bağlantısı olmaması gerektiğini söyledi.

Araştırmacılar, çocukların 18 yaşına kadar Instagram, TikTok ve Snapchat gibi sosyal medya uygulamalarından uzak tutulmasını da önerdi. 

İlkokullarda özel durumları olan çocuklar hariç öğrencilerin tablet kullanmaması tavsiye edilirken, ebeveynlerin de çocuklarıyla daha çok vakit geçirmesi için sosyal medya kullanımını kısıtlaması gerektiği belirtildi.

Araştırmada, ebeveynlerin de en az çocuklar kadar "teknoloji sektörünün kurbanı" haline geldiğine dikkat çekildi.

Çalışmada yer alan bilim insanlarından Benyamina şunları söyledi: 

Teknoloji harika bir araç, öyle de kalacak. Fakat bu, insanların kullanımında olmalı, onları bir ürüne hizmet etmeye indirgememeli. Dijital içeriklere ilginizi kaybetmenizi önlemek amacıyla haz alma sistemini yeniden harekete geçiren ve uyaran algoritmalar, bir tür bağımlılık dinamiği yaratıyor.

Birleşik Krallık'ın tanınmış gazetelerinden Guardian, komisyonun raporunun ardından konuyla ilgili herhangi bir kısıtlamaya gidilip gidilmeyeceğinin henüz belli olmadığını yazdı. 

Macron, başkent Paris'teki Sorbonne Üniversitesi'nde 25 Nisan'da yaptığı açıklamada, Avrupa Birliği'nde çocukların 15 yaşında kadar akıll telefon kullanmasının yasaklanmasını istediğini söylemişti.

Independent Türkçe, Guardian, Reuters


Daniel Radcliffe yıllar sonra ilk kez Harry Potter'ın yazarı Rowling hakkında konuştu

Fotoğraf: (AFP/Reuters)
Fotoğraf: (AFP/Reuters)
TT

Daniel Radcliffe yıllar sonra ilk kez Harry Potter'ın yazarı Rowling hakkında konuştu

Fotoğraf: (AFP/Reuters)
Fotoğraf: (AFP/Reuters)

Daniel Radcliffe 2020'den bu yana ilk kez Harry Potter'ın yazarı J.K. Rowling'le arasının bozulmasına değinerek bunun onu "gerçekten üzdüğünü" söyledi.

Rowling ilk olarak 2020'de trans topluluğu hakkında tartışmalı yorumlar paylaştığında bazı kilit oyunculardan sert bir tepkiyle karşılaşmıştı. Giderek artan toksik tartışmalar devam ederken Rowling'in yıldızlarla ilişkisi de bozuldu. 

Radcliffe, 2001'den 2011'e kadar, yazarın çok satan romanlarından uyarlanan 8 Potter filminin tamamında yapıma adını veren baş kahramanı canlandırmıştı. 

Tony Ödülü'ne aday gösterildiği 30 Nisan Salı günü The Atlantic'e verdiği yeni röportajda 34 yaşındaki aktör, 58 yaşındaki Rowling'le yıllardır konuşmadığını açıkladı.

Radcliffe, "Nihayetinde bu beni gerçekten çok üzüyor" dedi.

Çünkü tanıştığım kişiye, arkadaş olduğumuz zamanlara, yazdığı kitaplara ve yarattığı dünyaya bakınca bunların hepsine çok derinden yakınlık duyuyorum.

Oyuncu, "Elbette Jo'suz Harry Potter olmazdı, bu yüzden hayatımdaki hiçbir şey muhtemelen o kişi olmadan olduğu gibi olmazdı" diye ekledi.

Ancak bu, gerçekten inandığınız şeyleri tüm hayatınız boyunca başka birine borçlu olduğunuz anlamına gelmez.

Yazar, 2020'de bir makalede "adet gören kişiler" ifadesinin kullanılmasına tepki göstermiş ve şöyle yazmıştı:

Eminim eskiden bu kişiler için kullanılan bir kelime vardı. Biri bana yardım etsin. Wumben? Wimpund? Woomud? (İngilizcede kadın anlamına gelen woman kelimesine benzer seslere sahip kelimeler türetilmiş -çn.)

O dönemde Radcliffe, trans topluluğuna desteğini göstermek amacıyla The Trevor Project için bir makale yazmış ve Rowling'in açıklamalarının Harry Potter'ın hayran kitlesinde yarattığı "acı için" özür dilemişti.

Genç LGBT+ bireylerinin intiharlarını önlemeyi amaçlayan yardım kuruluşu için "Trans kadınlar da kadındır" diye yazmıştı. 

Aksini idda eden herhangi bir açıklama trans bireylerin kimliklerini ve onurlarını yok sayar ve bu konuda Jo ya da benden çok daha fazla uzmanlığa sahip profesyonel sağlık dernekleri tarafından verilen tüm önerilere aykırıdır.

Öte yandan Hermione Granger'ı canlandıran Emma Watson, "Trans takipçilerimin, ben ve dünyadaki pek çok kişinin sizi gördüğünü, size saygı duyduğunu ve sizi olduğunuz gibi sevdiğini bilmesini istiyorum" diye yazmış ve 2022'deki BAFTA'da Rowling'e bir gönderme yapmış gibi görünmüştü. 

Ron Weasley'e hayat veren Rupert Grint de trans topluluğuna destek vererek şöyle demişti:

Net bir şekilde trans topluluğunun yanındayım ve birçok arkadaşımın ifade ettiği duyguları yineliyorum. Trans kadınlar kadındır. Trans erkekler erkektir.

Rowling o zamandan beri trans karşıtı görüşlerinde ısrar etmeyi sürdürüyor.

Önceki haftalarda Cass raporunun yayımlanmasının ardından Rowling, Radcliffe ve Watson'a "özürlerini travma geçirmiş cinsiyet değişikliği yapıp önceki cinsiyetine dönenler" için "saklamalarını" söyledi.

İyileştirmeler için önerilerde bulunan rapor, çocuklara ve gençlere ergenlik engelleyici ilaçlar gibi cinsiyet uyumlama tedavisi verilmesi için "son derece zayıf kanıtlar" olduğunu iddia ediyor.

Rowling, bu raporun cinsiyet uyumlama tedavisini destekleyenlerin duruşlarını yeniden değerlendirmeleri için yeterli kanıt olması gerektiğini söyleyerek karşılık verdi. 

"FarRightHooligan" (radikal sağcı holigan) adını kullanan bir Twitter kullanıcısı yazara, Radcliffe ve Watson'ın yazardan "kamuoyu önünde özür dilemelerini" beklediklerini söyledi.

Yazar şöyle cevap verdi:

Ne yazık ki bu güvenli değil. Kadınların zor kazanılmış haklarını aşındırmayı amaçlayan bir harekete kendilerine fayda sağlamak için destek veren ve platformlarını reşit olmayanların cinsiyet değiştirmesini alkışlamak için kullanan ünlüler, özürlerini travma geçirmiş cinsiyet değişikliği yapıp önceki cinsiyetine dönenler ve tek cinsiyete ayrılmış alanlara bağımlı savunmasız kadınlar için saklayabilir.

Independent Türkçe


Kadınların menopoz öncesi dönemde depresyona girme olasılığı daha yüksek

Menopoz öncesi dönemde östrojen ve progesteron seviyelerinde değişiklikler yaşanabilir (AFP)
Menopoz öncesi dönemde östrojen ve progesteron seviyelerinde değişiklikler yaşanabilir (AFP)
TT

Kadınların menopoz öncesi dönemde depresyona girme olasılığı daha yüksek

Menopoz öncesi dönemde östrojen ve progesteron seviyelerinde değişiklikler yaşanabilir (AFP)
Menopoz öncesi dönemde östrojen ve progesteron seviyelerinde değişiklikler yaşanabilir (AFP)

Yeni bir araştırmaya göre kadınların menopoz öncesi dönemde (menopozal geçiş/perimenopoz dönemi) depresyona girme olasılığı bu döneme henüz girilmemiş olan döneme kıyasla yaklaşık yüzde 40 daha yüksek.

Şarku’l Avsat’ın ABD merkezli CNN televizyondan aktardığı habere göre perimenopoz dönem genellikle menopozdan yaklaşık üç ila beş yıl önce başlıyor. Bu süre zarfında kadınlarda östrojen ve progesteron hormonlarının seviyelerinde dalgalanmalar yaşanıyor. Bu dalgalanmalar ise ruh halinde değişikliklere, adet düzensizliklerine ve depresyon gibi diğer semptomlara yol açabiliyor.

Bir araştırma ekibi, kadınların yaşamın farklı evrelerinde depresyona girme olasılığını tahmin etmek için daha önce yapılan ve toplam 9 bin 141 kadını kapsayan yedi ayrı çalışmayı dikkatli bir şekilde gözden geçirip inceledi.

ABD’li, Avustralyalı, Çinli, Hollandalı ve İsviçreli kadınlar, ruh halleri ve fiziksel aktiviteye olan ilgileri hakkında bilgiler paylaştılar.

Çalışma, perimenopoz döneminde olan farklı yaşlardaki kadınların, bu döneme henüz girmemiş olan kadınlara kıyasla ‘depresyon semptomları gösterme ve depresyon tanısı konma olasılıklarının yüzde 40 daha fazla’ olduğunu ortaya çıkardı.

Öte yandan araştırmacılar, menopoz sonrası kadınlarda depresyon semptomları görülme riskinde önemli bir artışa rastlamadılar.

Araştırmacılara göre perimenopoz döneminde depresyona girme olasılığının yüksek olmasının biyolojik nedenlerinden biri, bu dönemde östrojen hormonunun azalması.

Araştırmacılar, bu dönemde artan gece terlemelerinin uyku sorunlarına yol açabileceğini ve bunun da kadınları depresyona daha yatkın hale getirebileceğini belirttiler.

Araştırmanın baş yazarı olan University College London’da (UCL) klinik psikoloji profesörü olan Dr. Aimee Spector, basına yaptığı açıklamada, “Elde ettiğimiz bulgular, perimenopoz döneminde kadınların ruh sağlığının nasıl etkilendiğini gösteriyor” ifadelerini kullandı.

Dr. Spector, ardından ekledi:

Bu kadınların tıbbi olarak, işyerinde ve evde uygun yardıma ve bakıma erişebilmelerini sağlamak için çalışmamız gerekiyor.

Ancak araştırmacılar, çalışmanın kadınların depresyon geçmişi olup olmadığını ortaya koyamadığına dikkati çektiler.