Einstein'ın meşhur teorisi bugüne kadarki en büyük sınavını geçti

Standart modele göre galaksi ve galaksi kümeleri gibi büyük yapılar bütün evrene kozmik bir ağ şeklinde yayılıyor (NASA)
Standart modele göre galaksi ve galaksi kümeleri gibi büyük yapılar bütün evrene kozmik bir ağ şeklinde yayılıyor (NASA)
TT

Einstein'ın meşhur teorisi bugüne kadarki en büyük sınavını geçti

Standart modele göre galaksi ve galaksi kümeleri gibi büyük yapılar bütün evrene kozmik bir ağ şeklinde yayılıyor (NASA)
Standart modele göre galaksi ve galaksi kümeleri gibi büyük yapılar bütün evrene kozmik bir ağ şeklinde yayılıyor (NASA)

Milyonlarca galaksiden elde edilen veriler, Albert Einstein'ın en ünlü teorisini doğruladı.

Einstein'ın 20. yüzyılın başında ortaya attığı genel görelilik teorisi, evrenin en temel kuvvetleri arasında yer alan kütleçekimi uzay-zaman dokusuna bağlıyor.

Meşhur fizikçi bir cismin kütlesine oranla artan kütleçekim kuvvetinin, uzay-zaman dokusunu büktüğünü ve etrafından geçen diğer cisimleri etkilediğini keşfetmişti.

Bu kuvvet aynı zamanda evreni bir arada tutmak gibi bir görev de görüyor. 

ABD'deki Michigan Üniversitesi'nden Dragan Huterer "Einstein'ın genel görelilik teorisi, büyük kütleli cisimlerin kendi yarattıkları kütleçekim alanındaki hareketlerini açıklıyor. Sahip olduğumuz en başarılı fizik teorilerinden biri" diyerek ekliyor: 

Ancak hızlanan evrenin keşfi, genel göreliliğin belki de değiştirilmesi gerektiğine dair önerilere yol açtı.

Huterer ve ekip arkadaşları 2019'dan beri devam eden Karanlık Enerji Spektroskopik Enstrümanı (DESI) çalışmasının bulgularını inceleyerek bu teoriyi test etti.

Evrenin son 11 milyar yılına yayılmış yaklaşık 6 milyon galaksiye dair gözlemleri analiz eden bilim insanları, Einstein'in teorisini bugüne kadarki belki de en büyük sınavına soktu.

Henüz hakem denetiminden geçmeyen ve ön baskı sunucusu arXiv'de üç ayrı makale halinde yayımlanan bulgular, fizikçiyi haklı çıkardı.

Evrenin genişlemesinin yarattığı dışa doğru çekime karşı kütleçekimin bu galaksileri kozmik ağda bir araya getirme ve bu ağın zaman içinde evrimleşme şekli, Einstein'ın ünlü teorisi tarafından yapılan tahminlerle tam olarak uyumluydu.

Bilim insanları kütleçekimin daha büyük ölçeklerde davranışının değişip değişmediğini uzun zamandır merak ediyor.

Genel göreliliği temel alan standart kozmolojik modele göre evrenin çok küçük bir kısmı gözlemlenebilen maddeden oluşuyor. Yaklaşık yüzde 68'inin karanlık enerji ve yüzde 27'sinin de karanlık maddeden oluştuğu varsayılıyor. 

Işıkla etkileşime geçmedikleri için gözlemlenemeyen bu iki şeyin doğası da tam olarak bilinmiyor. Karanlık maddenin özellikle evrenin ilk yıllarında galaksilerin oluşumunda büyük bir rol oynadığı, karanlık enerjinin de evrenin genişleme hızını arttırdığı öne sürülüyor.

Ancak bazı gözlemlerin standart modelin savunduklarıyla örtüşmemesi, itirazlara yol açıyor. Standart modele karşı çıkan bazı bilim insanları Değiştirilmiş Newton Dinamiği (Modified Newtonian Dynamics / MOND) teorisini destekliyor.

Bu teori, kütleçekimin evrenin her yerinde aynı şekilde işlemediğini savunuyor.

Yeni bulgular standart modelle çelişen gözlemleri tamamen açıklamıyor ancak MOND teorisine güçlü bir darbe vurduğu söylenebilir. 

Araştırma ekibi ayrıca DESI bulgularının dinamik bir karanlık enerjiye işaret ettiğini söylüyor.

Dallas'taki Texas Üniversitesi'nden Mustapha Ishak-Boushaki, ortak liderliğini üstlendiği çalışma hakkında "Karanlık enerji dinamik ve zayıflıyor gibi görünüyor. Bu da sonsuza kadar genişlemesi gerekmeyen evrenin evriminin geleceğini değiştiriyor" diyerek ekliyor: 

Karanlık enerjinin dinamik olduğuna dair güçlü ipucu, 1998'de evrenin ivmelenerek genişlediğinin keşfedilmesinden bu yana elde edilen en önemli bulgu.

Dünya çapından 900'den fazla araştırmacıyı bir araya getiren DESI projesi hâlâ devam ediyor. Tamamlandığı zaman neredeyse 40 milyon galaksiyi incelemesi hedeflenen projenin, evrenin en büyük gizemlerini aydınlatması bekleniyor.

Independent Türkçe, Science Alert, Live Science, Reuters, arXiv



Net sıfırın arkasındaki bilim insanları uyardı: Ülkeler kötüye kullanabilir

Araştırmacılar küresel sıcaklıkları düşürme hedefinde büyük ölçüde ormanlar gibi doğal karbon yutaklarına bel bağlanmasının yanıltıcı sonuçlar doğurabileceğini belirtiyor (Reuters)
Araştırmacılar küresel sıcaklıkları düşürme hedefinde büyük ölçüde ormanlar gibi doğal karbon yutaklarına bel bağlanmasının yanıltıcı sonuçlar doğurabileceğini belirtiyor (Reuters)
TT

Net sıfırın arkasındaki bilim insanları uyardı: Ülkeler kötüye kullanabilir

Araştırmacılar küresel sıcaklıkları düşürme hedefinde büyük ölçüde ormanlar gibi doğal karbon yutaklarına bel bağlanmasının yanıltıcı sonuçlar doğurabileceğini belirtiyor (Reuters)
Araştırmacılar küresel sıcaklıkları düşürme hedefinde büyük ölçüde ormanlar gibi doğal karbon yutaklarına bel bağlanmasının yanıltıcı sonuçlar doğurabileceğini belirtiyor (Reuters)

Küresel ısınmayla mücadelede net sıfır emisyon hedefinin bilimsel dayanağını geliştiren araştırmacılar, ülkelerin hile yapabileceğine dair uyardı. 

Net sıfır, esasen atmosfere salınan sera gazlarıyla atmosferden çıkarılan miktarın dengede olması anlamına geliyor.

Paris İklim Anlaşması'nda belirtilen küresel sıcaklık artışını 2 dereceyle sınırlama ve mümkünse 1,5 derecenin altında tutma hedefi kapsamında net sıfır temel bir yere sahip.

Orman ve turbalık gibi doğal karbon yutakları, insan kaynaklı karbon salımlarının yılda yaklaşık yarısını temizliyor. 

Ancak net sıfırın arkasındaki bilim insanları, bu doğal yutakların emdiği karbonun hesaba katılmasının küresel ısınmanın önüne geçmeyeceğini söylüyor.

Önde gelen hakemli dergi Nature'da 18 Kasım Pazartesi günü yayımlanan makalede, doğal yutakların temizlediği karbonu dahil eden ülkelerin aslında net sıfırla amaçlanan hedefe ulaşmadan, ulaşıyormuş gibi görünebileceği ifade ediliyor.

Küresel sıcaklıkların yükselmesini durdurmak için salımların, kara ve okyanusların "pasif" temizliğine dayanmadan net sıfıra ulaşması gerekiyor. Bu sayede doğal yutakların fazla karbondioksiti emmeyi sürdürerek gazın atmosferik oranlarını düşürmesi ve okyanusun derinlerinde devam eden ısınmayı dengelemesi mümkün olabilir.

Ancak pek çok ülke net sıfır hedeflerine doğal yutakları da dahil ediyor. 

Norveç'teki CICERO Uluslararası İklim Araştırmaları Merkezi'nden ve çalışmanın yazarlarından Glen Peters, "Bazı ülkeler bunu kasten kötü niyetli bir şekilde kullanabilir" diyerek ekliyor: 

Bu durum, toplam arazileri içinde geniş orman alanlarına sahip ülkelerde daha büyük bir sorun yaratacak.

Bilim insanları 11-22 Kasım'da Azerbaycan'da düzenlenen COP29 İklim Zirvesi'nde net sıfırın ne anlama geldiğinin açıkça belirtilmesi çağrısı yaparak "jeolojik net sıfıra" dikkat çekiyor.

Oxford Üniversitesi'nden çalışmaya liderlik eden Myles Allen, "Ülkelerin jeolojik net sıfır ihtiyacını kabul etmesi gerekiyor" diyor: 

Yani 2050 civarında halen fosil yakıtları kullanarak karbondioksit üretiyorsanız, ürettiğiniz karbondioksiti toprağa geri vermeye yönelik bir planınız olması gerekiyor.

Araştırmacılar doğal karbon yutaklarının korunması gerektiğini de vurguluyor. Ayrıca bunların sadece yeni bir orman dikilmesi gibi durumlarda net sıfır hedefinde hesaba katılabileceğini ekliyorlar.

"Pasif karbon yutaklarını korumak zorundayız. Ormanlarımızı ve okyanuslarımızı korumak zorundayız çünkü net sıfır emisyonun insanlara vaat ettiğimiz şeyi yapabilmesi, yani küresel ısınmayı durdurması için bu karbon yutağı hizmetini sağlamalarına ihtiyacımız var" diyen Allen ekliyor: 

Ancak bu pasif yutaklar, devam eden fosil yakıt kullanımını bir şekilde telafi ediyormuş gibi davranamayız.

Independent Türkçe, Guardian, New Scientist, Nature