Lübnan Dürzileri Suveyda'da olup bitenleri nasıl görüyor?

Cinayet, yıkım ve yerinden edilme vakaları 2011 yılında Beşşar Esad rejiminden beklenenlerin çok daha ötesine geçti

Lübnan'daki Dürziler ile Suriye arasında sağlam ve köklü bir ilişki var (AFP)
Lübnan'daki Dürziler ile Suriye arasında sağlam ve köklü bir ilişki var (AFP)
TT

Lübnan Dürzileri Suveyda'da olup bitenleri nasıl görüyor?

Lübnan'daki Dürziler ile Suriye arasında sağlam ve köklü bir ilişki var (AFP)
Lübnan'daki Dürziler ile Suriye arasında sağlam ve köklü bir ilişki var (AFP)

Sevsan Mehanna 

Dürzilerin nüfusun çoğunluğunu oluşturduğu Suriye'nin Suveyda ilinde başlayan protesto gösterilerinin nedeninin akaryakıt sübvansiyonlarının kaldırılması kararı ve hayat pahalılığı olduğu iddiaları gerçeği yansıtmıyor.

İlk kez 2020 yılının ocak ayında "Yaşamak İstiyoruz" başlığı altında başlayan protesto gösterilerinde de işler kötüleşiyor.

Bugün sokaklara dökülenler Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad'ın gitmesi için sloganlar atmaya başladılar.

Suriye devriminde de atılan bu sloganın bugünkü tek farkı tarihte hep barıştan yana olmuş ve rejimle çatışmalardan kaçınmış Dürzilerin kalesinden yükseliyor olması.

Öyle ki Dürzilerin Esad rejimine sadık kişiler olduğu bile düşünülüyordu. Bu yüzden Suveyda, savaş sırasında Suriye topraklarının geri kalanının tanık olduğu şiddet ve yıkım sahnelerinden bir nebze uzak kalabildi.

"Eski bir hesap"

Lübnan'daki Dürziler, kendi ülkelerindeki tüm iç krizlerle birlikte Suveyda'da olup bitenleri de temkinli bir şekilde takip ediyorlar.

Lübnanlı Dürzi ailelerin Suriye'deki Dürzilerle ya akrabalık ya da evlilik yoluyla akrabalık bağı mutlaka olduğu biliniyor.

Bu Dürzilerin bir özelliği. Çünkü Dürziler dünyanın her neresinde olursa olsunlar birbirleriyle yerinde iletişimi koparmaz ve birbirlerini desteklerler.

Bundan dolayı Lübnanlı Dürzilerin Suveyda'daki protestolarla ilgili detaylara vakıf olmaları şaşırtıcı bir durum değil.

Maddi olarak destek sağlayamasalar bile orada yaşananlar karşısında diğer Dürzilerle manevi olarak dayanışma içindedirler. 

Lübnanlı siyasi bir kaynağa göre Lübnanlı Dürzi lider Kemal Canbolat'ın Suriye rejimi tarafından öldürüldüğüne emin oldukları için Dürzilerin Suriye rejimiyle 'eski bir hesabı' var.

Dürziler, Suriye'de Dürzi lider Sultan Paşa el-Atraş'ın ölümünden sonra Dürziler için önemli bir yere sahip olan muhalif Onurlu Adamlar Hareketi lideri ve kurucusu Şeyh Vahid el-Balus'un 2015 yılında uğradığı suikastın sorumlusu olarak Suriye rejimi ve Hizbullah'ı suçladılar.

Lübnanlı siyasetçi Velid Canbolat o dönemde Şeyh el-Balus'u 'vatan şehidi' olarak nitelendirmiş ve rejime yöneltilen Balus suikastıyla ilgili suçlamaları doğrulamıştı.

Canbolat, Balus'un 'şehitliğinin' Dürzileri ve Cebel el-Arab'ı onurlandırdığını da söyledi.

Balus'un, Dürzilerin Suriye'nin diğer bölgelerindeki kardeşleriyle karşı karşıya gelmemeleri için Suriye ordusuna katılmalarına izin vermediğini söyleyerek rejime karşı yaptığı suçlamayı savunan Canbolat, suikasttan sonra Lübnan'ın başkenti Beyrut'taki Dürzi cemaati evinde Şeyh el-Balus için düzenlenen anma töreninde yaptığı konuşmada şunları söyledi:

Bugünün kapsamlı bir ulusal gün, Cebel el-Arab şehitlerini ve şehit Şeyh Vahid el-Balus ve arkadaşlarını anmak için bir vesile olmasını istedik. Kemal Canbolat'tan Sultan Paşa el-Atraş'a bir mesaj olmasını istedik. Dera'nın çocuklarından Hamza el-Hatib'e ve şehit bebek İlan'a kadar istisnasız tüm Suriye halkının şehitlerini anma vesilesi olmasını istedik. Ancak dün ile bugün arasında önemli ve temel bir fark var. Çünkü Şeyh el-Balus suikasta uğradığında Lübnan Dürzileri ve Suveyda, rejimi suçlayanlarla onu savunanlar olarak bölünmüştü. Bugün Lübnan'da ve Suveyda'da rejimi destekleyen sayısı çok az.

Independent Arabia'ya konuşan kaynaklar da şu an rejimi destekleyen bir Dürzi'nin toplumda dışlandıklarını söylediler.

Lübnan'ın bakışı

Canbolat'ın oğlu Teymur Canbolat liderliğindeki İlerici Sosyalist Parti'den (İSP) Independent Arabia'ya konuşan kaynaklar, İSP'nin sadece Suveyda'da değil, Dera, Humus, Halep ve tüm Suriye'de devrimini destekleyen ilkeli bir siyasi konumu olduğunu söylediler.

Ancak İSP, Suriye devrimi sırasında ne sahada ne de başka bir şekilde varlık gösterdi.

Daha ziyade toplumun her kesiminden Suriye halkına, insana yakışır bir yaşam talebi ve hedeflerine ulaşabilmeleri için manevi destek vermekle yetindi.

İSP, geçen ağustos ayında bir bildiri yayımlayarak Suriye'nin tüm bölgelerinde olduğu gibi Suveyda'da da özgürlük, adalet ve onurlu bir yaşam isteyen protesto gösterilerinde tüm mezhepleriyle Suriye halkını desteklediğini bir kez daha yineledi.  

Parti ayrıca, Suriye Devlet Başkanı Esad'ın özel danışmanı Luna eş-Şibil'in Suveydalıları 'paralı askerler' olarak nitelendirdiği açıklamalarını sert bir dille kınadı.

Halkını terk edip öldüren, ülkesini yok eden bir rejimin bu tür söylemlerde bulunmasının şaşırtıcı olmadığı belirtilen bildiride, bunu suçlu bir rejimin doğasının gereği olduğu belirtilerek Suriye halkının ne kadar sürerse sürsün iradesinin galip geleceği vurgulandı.

Independent Arabia'ya konuşan kaynaklardan bazıları, cinayet, yıkım, yerinden etme ve İranlıları bölgede hüseyniyeler (ibadethane) inşa etmek için arazi satın alarak Suveyda'ya yerleştirme girişimlerinin 2011'de Beşşar Esad rejiminden beklenenlerin çok daha ötesine geçtiğini, Onurlu Adamlar Hareketi'nin de buna karşı kurulduğunu ve bunları engellemeye çalıştığını söylediler. 

Gazeteci yazar ve Ali Hamade, yaptığı değerlendirmede şunları söyledi:

Lübnan'daki Dürzilerin çoğunluğu Suveyda'da olup bitenleri büyük bir endişeyle takip ediyorlar. Lübnanlı Dürziler ile Suriyeli Dürziler ve hatta tüm dünyadaki Dürziler arasında temel olarak ailevi, sosyal ve dini bağlar son derece güçlüdür. Lübnan'daki Dürzi kamuoyunun çoğu, Lübnan ve Suriye'de yaptıklarından sonra Suriye rejimine şiddetle karşı çıkıyor. Rejime karşı ayaklandıklarında Suveyda halkını destekliyorlar. Rejimi destekleyenler olsa da sayıları çok az. Her zaman aşiretçilik söz konusu.

Bu aynı aşiretten insanlar arasındaki kökleri çok eskiye dayanan bir iş birliği yöntemi olmakla birlikte köylerde ve kırsal alanlarda oldukça yaygındır. Bir işte yardıma ihtiyacı olan bir kişi, köyündeki insanları kendisine yardım etmeye çağırır. Onlar da bir araya gelerek yardım isteyen kişinin ihtiyaçlarının karşılamak için iş birliği yaparlar. Çoğu zaman bazen bu bir evin inşası da olabilir, hiçbir ücret ödenmeden iş tamamlanır.

Dolayısıyla Dürziler, Suveyda'daki Dürzilerin bu çetin sınavda ya da başka güçlüklerde dehşete düşseler de ahlaki, sosyal ve ailevi destek dışında herhangi bir müdahalede bulunmuyorlar. 

Talal Arslan'ın tutumu

1948 işgal altındaki Filistin topraklarındaki Dürzi İletişim Komitesi Başkanı Şeyh Ali el-Muaadi'ni Lübnan'da din adamları ve Dürzi şeyhlerden oluşan bir kalabalık eşliğinde karşılayan Suriye rejimini destekleyen Dürzi Demokrasi Partisi lideri Talal Arslan, burada yaptığı açıklamada şunları söyledi:

Cebel el-Arab'taki kardeşlerimize sesleniyor ve onlara şunu söylüyorum:

'Kaosa dikkat edin. Kötü niyetli hainlerin mevcut şartlardan yararlanarak bizi şüpheli siyasi projelere sürüklemelerine izin vermeyin!'

Suveyda ve Cebel el-Arab, en kötü sosyal, ekonomik ve geçim sıkıntısı baskısına maruz kaldı.

Akıllı ve bilgece hareket edilmesi gerektiğini söyleyen Arslan, "Şüpheli bölücü projeleri reddediyoruz. Uzun zaman önce, 1921 yılında Cebel el-Arab'daki halkımıza Suriye'nin dört ülkeye bölünmesi teklif edilmişti. Sultan Paşa el-Atraş'ın başlattığı devrimle bölünme gerçekleşmedi ve Paşa'nın o meşhur 'Din Allah'ın, vatan herkesin' sloganı altında Suriye topraklarının birliği ilan edildi" diye konuştu.

Suriyeli yetkililerle ve Cebel el-Arab'taki Dürzi kardeşleriyle neredeyse her gün temas kurduğunu açıkça ifade eden Arslan, "Genel atmosfer, Suriye'nin devlet ve halk olarak maruz kaldığı adaletsizliğin bir sonucu olan geçim sıkıntısını kullanarak ortaya atılan tüm bölücü sloganları reddediyoruz. Suriye'nin tamamında ekonomik sıkıntı yaratan adaletsiz Caesar (Sezar) Yasası sözlerimin en büyük kanıtıdır" dedi.

Lübnan ve Suriye'deki Şeyh el-Akl (Dürzilerin ruhani liderliği) makamları arasındaki iletişim
Suriye'deki Dürzi mezhebinin ruhani lideri Şeyh Hikmet el-Hicri, salı günü Lübnan'daki Dürzi mezhebinin Ruhani lideri Şeyh Sami Ebi el-Muna başkanlığında düzenlenen Dürzi Mezhebi Konseyi'nde okunan yazılı açıklamasında, 'onuru için ayağa kalkan birinin, davasının hedeflerine ulaşmak için yardım kabul etmesinin utanç verici olduğunu' söyledi.

Baskı ve iyi bir yaşam için en temel haklardan mahrum bırakıldıkları için karşı ayaklanan Cebel el- Arap'taki kardeşlerini selamladığını söyleyen Şeyh Hicri, Dürzilerin, atalarının ve şeyhlerinin mirasını ve vatanlarının birliğini korumak adına Arap kimliklerine ve tarihlerine olan bağlılıklarına övgüde bulundu.

Independent Arabia, Şeyh Sami Ebi el-Muna'nın basın danışmanı Amir Zeyneddin'e Lübnan ve Suriye'deki Şeyh el-Akl makamları arasında nasıl bir iletişim olduğunu sordu.

Zeyneddin, soruya Şeyh Muna ve Şeyh Hicri, yoksulluğa, adaletsizliğe ve insana yakışır bir yaşamın olmadığı koşullara karşı başkaldıran Suveydalılarla dayanışma içinde olduklarını göstermek amacıyla arasında iletişim halinde oldukları yanıtını verdi.

Zeyneddin, sözlerini şöyle sürdürdü:

Ekonomi ve hayat koşulları düzeyinde meşru ve adil haklarını elde etmek adına protesto gösterileri düzenleyen Suveyda halkının yanındayız.

Suvayda halkının, özellikle de 'şehitlerin' büyük fedakarlıklar yaptıklarını vurgulayan Zeyneddin, "Arap kimliklerini korumak için verdikleri mücadeleyi, kimliklerine olan bağlılıklarını ve bu topraklarda nasıl ayakta kalmaya çalıştıklarını hatırlatıyoruz. Suveyda Dürzileri ne ayrılık ne de özerklik istiyor. Aksine, kendilerine eşit ve adil davranılması, haklarının ve yükümlülüklerinin verilmesi şartıyla Suriye devletine bağlılar" ifadelerini kullandı.

Zeyneddin, Lübnan'daki Dürzi cemaatinin Suveydalıları manevi olarak desteklediğini, maddi destekte bulunamadığını da sözlerine ekledi.

Müdahale Suveyda davasını zayıflatır

Gazeteci yazar Ali Hamade, Kemal Canbolat'ın oğlu Velid Canbolat'ın sadece Lübnan ve Suriye'de değil, tüm dünyadaki Dürziler arasında önemli bir yere sahip olduğunu ve kimsenin onun yerine geçemeyeceğini, ancak Canbolat'ın Suriyeli Dürzileri yalnızca manevi olarak desteleyip başka herhangi bir müdahalede bulunmadığını ve bulunmayacağını değerlendirdi.

Bunun nedeninin, böyle bir müdahalenin Suveyda halkının davasını zayıflatmak olacağını söyleyen Hamade, tıpkı 'Mekke yollarını en iyi Mekke halkı bilir' sözünde olduğu gibi onlar da kendi çıkarlarını, taleplerini ve hoşnutsuzluklarını ifade etme yollarını daha iyi biliyorlar. 

Hamade, "Peki Suveyda'daki protesto hareketi büyürse Lübnanlı Dürziler ayni ya da maddi yardımda bulunur mu?" sorusuna verdiği yanıtta Lübnanlı Dürzilerin fazla bir şey yapamayacağını ve bunun için imkanları olmadığını, Lübnan'ın içinde bulunduğu kötü ekonomik koşullar altında kendi geçimlerini zar zor karşılayabildiklerini söyledi. Hamade, ne Canbolat'ın ne de bir başkasının bunu yapmalarını istemediğini de kaydetti. 

Lübnan'daki Arap Tevhidi Partisi'nin Başkanı Venam Vahap, X (eski adı Twitter) hesabından yaptığı açıklamada, Suveyda halkı, aklın ve şeyhlerin sesine kulak vermesini ve protesto gösterilerinin istismar edilmesi girişimlerine karşı uyanık olmasını istedi. 

Gazeteci yazar Hamade, Suriye rejiminin müttefiklerinin Suveyda'da yaşananlara müdahale edip etmeyeceğiyle ilgili olarak ise şu değerlendirmede bulundu:

Lübnan'da Suriye rejimini destekleyenler ellerinden geldiğince rejimin çıkarlarına müdahale etmeye çalışabilirler. Ancak Cebel el-Arab'ın Dürzilerinin büyük bir kesimi rejimi desteklemiyor ve rejimin kanatları altından çıkmış gibiler. Suriyeli Dürziler aynı zamanda, kendilerini ayrılıkçı değil, Suriyeli olarak görüyorlar.

Beşşar Esad'ın Arap açılımıyla kendisine sunulan ve Suudi Arabistan açılımı sayesinde Arap Birliği (AL) üyeliğine geri dönmesini sağlayan altın fırsatı değerlendiremediğini düşünen Hamade, "Esed, önce Cidde Zirvesi'nde, ardından da Amman Zirvesi'nde kendisine belirlenen gündemi hayata geçirmek için bırakın küçük bir adım atmayı, parmağını bile kıpırdatmadı. Hatta tam ters yöne gitti ve Arap ülkelerinin açılım fırsatını boşa harcadı" şeklinde konuştu.

Independent Arabia - Independent Türkçe



Umman ve Lübnan, İsrail'in saldırılarını kınadı ve gerilimin artmasını önlemeye yönelik uluslararası çabaları destekledi

Umman Sultanı Heysem bin Tarık ve Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn bugün Maskat'taki el-Alam Sarayı'nda özel bir görüşme gerçekleştirdi. (ONA)
Umman Sultanı Heysem bin Tarık ve Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn bugün Maskat'taki el-Alam Sarayı'nda özel bir görüşme gerçekleştirdi. (ONA)
TT

Umman ve Lübnan, İsrail'in saldırılarını kınadı ve gerilimin artmasını önlemeye yönelik uluslararası çabaları destekledi

Umman Sultanı Heysem bin Tarık ve Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn bugün Maskat'taki el-Alam Sarayı'nda özel bir görüşme gerçekleştirdi. (ONA)
Umman Sultanı Heysem bin Tarık ve Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn bugün Maskat'taki el-Alam Sarayı'nda özel bir görüşme gerçekleştirdi. (ONA)

Umman ve Lübnan, bugün yayımladıkları ortak bildiride, İsrail’in Lübnan topraklarına yönelik süregelen saldırılarından ve Arap topraklarının işgalinden derin kaygı duyduklarını belirtti. Bildiride, bu adımların 1701 sayılı kararın ve uluslararası meşruiyete ilişkin kararların açık ihlali olduğu vurgulandı.

Taraflar ayrıca, 4 Haziran 1967 sınırları üzerinde başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız Filistin devletinin kurulmasını öngören Arap tutumunun değişmezliğini yineledi. Bildiride, Arap dayanışmasının güçlendirilmesinin, devletlerin egemenliğine saygının ve iyi komşuluk ilkeleri ile uluslararası hukukun öneminin altı çizildi.

Ortak bildiri, Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn’ın Umman’a gerçekleştirdiği ziyaretin sonunda yayımlandı. Avn, ziyareti sırasında Umman Sultanı Heysem bin Tarık ile iki oturumdan oluşan görüşmeler yaptı.

Bildiride, Avn’ın ziyaretinin ‘Umman ile Lübnan arasındaki köklü kardeşlik ilişkilerinden’ kaynaklandığı ve ikili iş birliğini güçlendirme iradesini yansıttığı ifade edildi.

Sultan Heysem bin Tarık ile Cumhurbaşkanı Avn’ın gerçekleştirdiği resmi görüşmede, iki ülke arasındaki ilişkiler ele alındı; taraflar siyasi, ekonomik, yatırım, bankacılık, turizm, ulaşım ve lojistik hizmetler gibi alanlarda iş birliğini genişletme kararlılıklarını dile getirdi.

İki ülke, ikili iş birliğini güçlendirecek yeni anlaşmalar ve mutabakat zaptlarının imzalanması için çalışma yürütme konusunda mutabık kaldı. Ayrıca ticari, kültürel ve bilimsel değişimi destekleme; özel sektörün ortaklık ve kalkınma fırsatlarından daha geniş biçimde yararlanmasının teşvik edilmesi kararlaştırıldı.

Bölgesel gelişmeler

Bölgesel gelişmelere ilişkin bölümde, iki taraf İsrail’in Lübnan topraklarına yönelik devam eden saldırıları ile Arap topraklarının işgalinden duydukları derin kaygıyı dile getirdi. Bu adımların, 1701 sayılı kararın ve uluslararası meşruiyetin açık ihlali olduğu vurgulandı. Taraflar, saldırıların derhal durdurulması ve işgal altındaki tüm Lübnan ve Arap topraklarından tam çekilme çağrısında bulundu. Ayrıca gerilimin önlenmesi, istikrarın sağlanması, yerinden edilenlerin dönüşünün kolaylaştırılması ve yeniden imar çabalarına destek verilmesi gerektiği ifade edildi.

Umman tarafı, Lübnan’ın egemenliğine, bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne tam destek verdiğini yinelerken, devlet kurumlarının -başta Lübnan ordusu ve meşru güvenlik güçleri olmak üzere- güçlendirilmesinin ve Lübnan liderliğinin yürüttüğü ekonomik, mali ve idari reformların desteklenmesinin önemini vurguladı.

Umman Sultanı Heysem bin Tarık ile Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, bu sabah Maskat’taki el-Alam Sarayı'nda özel bir oturum gerçekleştirdi.

Şarku’l Avsat’ın Umman resmi haber ajansı ONA’dan aktardığına göre, görüşmede iki ülkeyi ilgilendiren çeşitli konularda görüş alışverişinde bulunuldu. Ayrıca, iki ülke ve iki halkın yararına olacak iş birliği ve ortaklık fırsatlarının güçlendirilmesinin önemine dikkat çekildi; kültürel, ekonomik ve kalkınma alanları da dahil olmak üzere çeşitli sektörlerde bağların daha da sağlamlaştırılması gerektiği belirtildi.


Tunuslu muhalif Şeyma İsa, hapishanede başladığı açlık grevinin dokuzuncu gününde

Siyasi aktivist Şeyma İsa (AFP)
Siyasi aktivist Şeyma İsa (AFP)
TT

Tunuslu muhalif Şeyma İsa, hapishanede başladığı açlık grevinin dokuzuncu gününde

Siyasi aktivist Şeyma İsa (AFP)
Siyasi aktivist Şeyma İsa (AFP)

Tunus ana muhalefet partisi Ulusal Kurtuluş Cephesi (NSFT) üyesi ve siyasi aktivist Şeyma İsa, tutukluluk koşullarını protesto etmek için başladığı açlık grevinde dokuzuncu gününe girdi.

1 Aralık'ta muhalefet tarafından düzenlenen yürüyüşe katılan İsa, devlet güvenliğine karşı komplo kurmak suçundan Temyiz Mahkemesi tarafından verilen bir kararla sivil polisler tarafından gözaltına alındı. Muhalif aktivist, hapishaneye girer girmez açlık grevine başladı.

Şeyma İsa (45), 2023 yılının şubat ayında yakalanmış, gözaltında tutulmuştu ve aynı yılın temmuz ayında serbest bırakılmıştı. Birinci Derece Mahkemesi tarafından 18 yıl hapis cezasına çarptırılan İsa’nın cezası temyiz sonucunda 20 yıla çıkarılmıştı.

İsa'nın yanı sıra aynı davayla bağlantılı olarak NSFT lideri, tanınmış siyasetçi Ahmed Necib eş-Şabi (82) de tutuklandı ve 12 yıl hapis cezasına çarptırdı. Muhalif Avukat Ayaşi Hammami (66) de terör suçlamasıyla beş yıl hapis cezasına çarptırıldı.

İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) Ortadoğu ve Kuzey Afrika Bölümü Müdür Yardımcısı Bessam Havaci, “Tunus muhalefetinin önemli simalarının tutuklanması, Cumhurbaşkanı Kays Said'in tek başına iktidarına alternatif olan her şeyi ortadan kaldırma planının son adımıdır. Bu tutuklamalarla Tunuslu yetkililer, siyasi muhalefetin çoğunu etkili bir şekilde hapse atmayı başardı” değerlendirmesinde bulundu.

Tunus muhalefeti ve NSFT, 25 Temmuz 2021'de olağanüstü hal (OHAL) ilan edip ardından yeni bir siyasi sistem kurarak geniş yetkilerle iktidarını sürdüren Cumhurbaşkanı Kays Said'in yönetimine karşı çıkıyor ve demokrasinin yeniden tesis edilmesini talep ediyor. Şarku’l Avsat’ın aldığı bilgiye göre buna karşın yetkililer tutuklananları hükümeti devirmeye ve devlet kurumlarını yıkmaya teşebbüs etmekle suçluyor. Muhalefet ise mevcut rejimi tutuklulara karşı siyasi suçlamalar uydurmak ve yargıyı emirlerine boyun eğdirmekle suçluyor.


Hamas, İsrail medyasına konuştu: “Filistin devleti kurulursa silah bırakırız”

İsrail'in 70 binden fazla Filistinliyi öldürdüğü savaşta Hamas, Gazze Şeridi'nin neredeyse yarısını hâlâ kontrol ediyor (AP)
İsrail'in 70 binden fazla Filistinliyi öldürdüğü savaşta Hamas, Gazze Şeridi'nin neredeyse yarısını hâlâ kontrol ediyor (AP)
TT

Hamas, İsrail medyasına konuştu: “Filistin devleti kurulursa silah bırakırız”

İsrail'in 70 binden fazla Filistinliyi öldürdüğü savaşta Hamas, Gazze Şeridi'nin neredeyse yarısını hâlâ kontrol ediyor (AP)
İsrail'in 70 binden fazla Filistinliyi öldürdüğü savaşta Hamas, Gazze Şeridi'nin neredeyse yarısını hâlâ kontrol ediyor (AP)

Hamas, ateşkesin ikinci aşamasına geçilmesini desteklediklerini ve silah bırakmaya açık olduklarını duyurdu.

Adının paylaşılmaması şartıyla Times of Israel'e konuşan Hamas yetkilisi, Filistin devletinin kurulmasını sağlayacak müzakerelerin başlatılması halinde silah bırakacaklarını söylüyor:

Bu zorla veya ültimatomlarla yapılamaz. İsrail iki yıl boyunca Hamas'ı silahsızlandırmak için tüm askeri gücünü kullandı ama işe yaramadı. Silah bırakma meselesi siyasi bir sorunla bağlantılıdır ve bu nedenle siyasi bir çözüm gerektirir.

Yetkili, Filistinlilerin 78 yıllık İsrail işgaline karşı silahlı mücadele hakkının olduğunu belirterek, 1967 sınırlarının esas alınacağı bir Filistin devleti kurulması taleplerini yineliyor.

Gazze savaşının sonlandırılması için ABD öncülüğünde hazırlanan 20 maddelik barış planı 10 Ekim'de devreye girmişti. Anlaşmanın garantörleri arasında Türkiye, Mısır ve Katar var.

Plan kapsamında Hamas'ın silah bırakması ve Gazze'nin geleceğinde söz sahibi olmaması isteniyor. Bunun yerine Gazze Şeridi'nin yönetiminin Filistinlilerin yer alacağı bir teknokratlar komitesine geçici olarak devredilmesi planlanıyor. ABD Başkanı Donald Trump'ın başkanlık edeceği Barış Kurulu'na ek olarak bölgeye Uluslararası İstikrar Gücü (ISF) konuşlandırılması öngörülüyor.

Anlaşmanın ilk aşamasında Hamas ve İsrail arasında rehine takası gerçekleştirilmişti. Ayrıca İsrail askerleri belirlenen "sarı hatta" geri çekilmişti. Haberde, İsrail ordusunun Gazze Şeridi'nin yüzde 53'ünü kontrol ettiği belirtiliyor.

İsrail, Hamas'ın elindeki 28 rehinenin hepsini teslim etmeden ikinci aşamaya geçilmeyeceğini duyurmuştu. Filistinli örgüt şimdiye dek 27 rehineyi İsrail'e gönderdi. Ancak 7 Ekim saldırısında öldürülen İsrailli polis memuru Ran Gvili'nin naaşı hâlâ Gazze'de. Hamas yetkilisi, cesedin yerini bulmak için çalışmaların sürdüğünü söylüyor.

İkinci aşama kapsamında Barış Kurulu üyelerinin belirlenmesi ve Gazze'ye güvenlik gücü konuşlandırılması hedefleniyor. Bu aşamaya geçiş için Hamas'ın silah bırakmayı kabul etmesi gerekli. Bunun ardından İsrail askerleri daha gerideki bir hatta çekilecek.

Trump ikinci aşamaya "çok yakında geçileceğini" söylemiş fakat bir takvim açıklamamıştı. Ocak itibarıyla Gazze'ye ISF askerlerinin gönderilmesi planlanıyor.

Hamas yetkilisi, 7 Ekim 2023'te düzenlenen Aksa Tufanı'nda esir alınan kişileri ilk etapta operasyondan kısa süre sonra bırakmayı düşündüklerini söylüyor.

Ancak İsrail'in saldırıları durdurmaması ve arabulucular tarafından savaşın sonlandırılacağına dair garantiler sunulmaması nedeniyle bu plandan vazgeçtiklerini ifade ediyor.

ABD Başkanı Donald Trump'ın öncülüğünde hazırlanan plana göre ISF, Hamas'ın silahsızlandırılmasında da rol oynayacak.

Öte yandan Hamas yetkilisi, ISF kontrolündeki böyle bir sürece yanaşmayacaklarını belirterek, güvenlik gücü askerlerinin Gazze'de İsrail ordusuyla Filistin halkı arasında "tampon bölge" görevi görmesi gerektiğini savunuyor.

Ayrıca silahsızlanma karşılığında İsrail ordusunun tamamen Gazze'den çekilmesini talep ettiklerini aktarıyor.

7 Ekim 2023'te düzenlenen Aksa Tufanı'nın sonuçlarından pişmanlık duymadıklarını söyleyen Hamas yetkilisi, dünya kamuoyunun İsrail'in gerçek yüzünü görmesini sağladıklarını vurguluyor:

Tarihi değiştirmeyi başardık. Dünya gözlerini açtı, Filistinlilerin yaşadıklarını ve İsrail'in ne suçlar işlediğini gördü.

IDF ve Yahudi yerleşimciler işbirliği yapıyor

Diğer yandan İsrail Savunma Kuvvetleri'nin (IDF), Batı Şeria'daki Yahudi yerleşimcilerle aktif işbirliği yaptığı aktarılıyor.

İsrail'in kamu yayıncısı Kan'ın hazırladığı Zman Emet (Gerçek Zamanlı) programına katılan Tuğgeneral Avi Bluth, ISF'nin "sınır bölgelerinde çiftlikler kurmaları için yerleşimcilerle tam işbirliği içinde hareket ettiğini" söyledi.

Bluth, bu işbirliğinin özellikle geçen yıl temmuzda hızlandırıldığını belirtti.

Independent Türkçe, Times of Israel, Haaretz