Lübnan Dürzileri Suveyda'da olup bitenleri nasıl görüyor?

Cinayet, yıkım ve yerinden edilme vakaları 2011 yılında Beşşar Esad rejiminden beklenenlerin çok daha ötesine geçti

Lübnan'daki Dürziler ile Suriye arasında sağlam ve köklü bir ilişki var (AFP)
Lübnan'daki Dürziler ile Suriye arasında sağlam ve köklü bir ilişki var (AFP)
TT

Lübnan Dürzileri Suveyda'da olup bitenleri nasıl görüyor?

Lübnan'daki Dürziler ile Suriye arasında sağlam ve köklü bir ilişki var (AFP)
Lübnan'daki Dürziler ile Suriye arasında sağlam ve köklü bir ilişki var (AFP)

Sevsan Mehanna 

Dürzilerin nüfusun çoğunluğunu oluşturduğu Suriye'nin Suveyda ilinde başlayan protesto gösterilerinin nedeninin akaryakıt sübvansiyonlarının kaldırılması kararı ve hayat pahalılığı olduğu iddiaları gerçeği yansıtmıyor.

İlk kez 2020 yılının ocak ayında "Yaşamak İstiyoruz" başlığı altında başlayan protesto gösterilerinde de işler kötüleşiyor.

Bugün sokaklara dökülenler Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad'ın gitmesi için sloganlar atmaya başladılar.

Suriye devriminde de atılan bu sloganın bugünkü tek farkı tarihte hep barıştan yana olmuş ve rejimle çatışmalardan kaçınmış Dürzilerin kalesinden yükseliyor olması.

Öyle ki Dürzilerin Esad rejimine sadık kişiler olduğu bile düşünülüyordu. Bu yüzden Suveyda, savaş sırasında Suriye topraklarının geri kalanının tanık olduğu şiddet ve yıkım sahnelerinden bir nebze uzak kalabildi.

"Eski bir hesap"

Lübnan'daki Dürziler, kendi ülkelerindeki tüm iç krizlerle birlikte Suveyda'da olup bitenleri de temkinli bir şekilde takip ediyorlar.

Lübnanlı Dürzi ailelerin Suriye'deki Dürzilerle ya akrabalık ya da evlilik yoluyla akrabalık bağı mutlaka olduğu biliniyor.

Bu Dürzilerin bir özelliği. Çünkü Dürziler dünyanın her neresinde olursa olsunlar birbirleriyle yerinde iletişimi koparmaz ve birbirlerini desteklerler.

Bundan dolayı Lübnanlı Dürzilerin Suveyda'daki protestolarla ilgili detaylara vakıf olmaları şaşırtıcı bir durum değil.

Maddi olarak destek sağlayamasalar bile orada yaşananlar karşısında diğer Dürzilerle manevi olarak dayanışma içindedirler. 

Lübnanlı siyasi bir kaynağa göre Lübnanlı Dürzi lider Kemal Canbolat'ın Suriye rejimi tarafından öldürüldüğüne emin oldukları için Dürzilerin Suriye rejimiyle 'eski bir hesabı' var.

Dürziler, Suriye'de Dürzi lider Sultan Paşa el-Atraş'ın ölümünden sonra Dürziler için önemli bir yere sahip olan muhalif Onurlu Adamlar Hareketi lideri ve kurucusu Şeyh Vahid el-Balus'un 2015 yılında uğradığı suikastın sorumlusu olarak Suriye rejimi ve Hizbullah'ı suçladılar.

Lübnanlı siyasetçi Velid Canbolat o dönemde Şeyh el-Balus'u 'vatan şehidi' olarak nitelendirmiş ve rejime yöneltilen Balus suikastıyla ilgili suçlamaları doğrulamıştı.

Canbolat, Balus'un 'şehitliğinin' Dürzileri ve Cebel el-Arab'ı onurlandırdığını da söyledi.

Balus'un, Dürzilerin Suriye'nin diğer bölgelerindeki kardeşleriyle karşı karşıya gelmemeleri için Suriye ordusuna katılmalarına izin vermediğini söyleyerek rejime karşı yaptığı suçlamayı savunan Canbolat, suikasttan sonra Lübnan'ın başkenti Beyrut'taki Dürzi cemaati evinde Şeyh el-Balus için düzenlenen anma töreninde yaptığı konuşmada şunları söyledi:

Bugünün kapsamlı bir ulusal gün, Cebel el-Arab şehitlerini ve şehit Şeyh Vahid el-Balus ve arkadaşlarını anmak için bir vesile olmasını istedik. Kemal Canbolat'tan Sultan Paşa el-Atraş'a bir mesaj olmasını istedik. Dera'nın çocuklarından Hamza el-Hatib'e ve şehit bebek İlan'a kadar istisnasız tüm Suriye halkının şehitlerini anma vesilesi olmasını istedik. Ancak dün ile bugün arasında önemli ve temel bir fark var. Çünkü Şeyh el-Balus suikasta uğradığında Lübnan Dürzileri ve Suveyda, rejimi suçlayanlarla onu savunanlar olarak bölünmüştü. Bugün Lübnan'da ve Suveyda'da rejimi destekleyen sayısı çok az.

Independent Arabia'ya konuşan kaynaklar da şu an rejimi destekleyen bir Dürzi'nin toplumda dışlandıklarını söylediler.

Lübnan'ın bakışı

Canbolat'ın oğlu Teymur Canbolat liderliğindeki İlerici Sosyalist Parti'den (İSP) Independent Arabia'ya konuşan kaynaklar, İSP'nin sadece Suveyda'da değil, Dera, Humus, Halep ve tüm Suriye'de devrimini destekleyen ilkeli bir siyasi konumu olduğunu söylediler.

Ancak İSP, Suriye devrimi sırasında ne sahada ne de başka bir şekilde varlık gösterdi.

Daha ziyade toplumun her kesiminden Suriye halkına, insana yakışır bir yaşam talebi ve hedeflerine ulaşabilmeleri için manevi destek vermekle yetindi.

İSP, geçen ağustos ayında bir bildiri yayımlayarak Suriye'nin tüm bölgelerinde olduğu gibi Suveyda'da da özgürlük, adalet ve onurlu bir yaşam isteyen protesto gösterilerinde tüm mezhepleriyle Suriye halkını desteklediğini bir kez daha yineledi.  

Parti ayrıca, Suriye Devlet Başkanı Esad'ın özel danışmanı Luna eş-Şibil'in Suveydalıları 'paralı askerler' olarak nitelendirdiği açıklamalarını sert bir dille kınadı.

Halkını terk edip öldüren, ülkesini yok eden bir rejimin bu tür söylemlerde bulunmasının şaşırtıcı olmadığı belirtilen bildiride, bunu suçlu bir rejimin doğasının gereği olduğu belirtilerek Suriye halkının ne kadar sürerse sürsün iradesinin galip geleceği vurgulandı.

Independent Arabia'ya konuşan kaynaklardan bazıları, cinayet, yıkım, yerinden etme ve İranlıları bölgede hüseyniyeler (ibadethane) inşa etmek için arazi satın alarak Suveyda'ya yerleştirme girişimlerinin 2011'de Beşşar Esad rejiminden beklenenlerin çok daha ötesine geçtiğini, Onurlu Adamlar Hareketi'nin de buna karşı kurulduğunu ve bunları engellemeye çalıştığını söylediler. 

Gazeteci yazar ve Ali Hamade, yaptığı değerlendirmede şunları söyledi:

Lübnan'daki Dürzilerin çoğunluğu Suveyda'da olup bitenleri büyük bir endişeyle takip ediyorlar. Lübnanlı Dürziler ile Suriyeli Dürziler ve hatta tüm dünyadaki Dürziler arasında temel olarak ailevi, sosyal ve dini bağlar son derece güçlüdür. Lübnan'daki Dürzi kamuoyunun çoğu, Lübnan ve Suriye'de yaptıklarından sonra Suriye rejimine şiddetle karşı çıkıyor. Rejime karşı ayaklandıklarında Suveyda halkını destekliyorlar. Rejimi destekleyenler olsa da sayıları çok az. Her zaman aşiretçilik söz konusu.

Bu aynı aşiretten insanlar arasındaki kökleri çok eskiye dayanan bir iş birliği yöntemi olmakla birlikte köylerde ve kırsal alanlarda oldukça yaygındır. Bir işte yardıma ihtiyacı olan bir kişi, köyündeki insanları kendisine yardım etmeye çağırır. Onlar da bir araya gelerek yardım isteyen kişinin ihtiyaçlarının karşılamak için iş birliği yaparlar. Çoğu zaman bazen bu bir evin inşası da olabilir, hiçbir ücret ödenmeden iş tamamlanır.

Dolayısıyla Dürziler, Suveyda'daki Dürzilerin bu çetin sınavda ya da başka güçlüklerde dehşete düşseler de ahlaki, sosyal ve ailevi destek dışında herhangi bir müdahalede bulunmuyorlar. 

Talal Arslan'ın tutumu

1948 işgal altındaki Filistin topraklarındaki Dürzi İletişim Komitesi Başkanı Şeyh Ali el-Muaadi'ni Lübnan'da din adamları ve Dürzi şeyhlerden oluşan bir kalabalık eşliğinde karşılayan Suriye rejimini destekleyen Dürzi Demokrasi Partisi lideri Talal Arslan, burada yaptığı açıklamada şunları söyledi:

Cebel el-Arab'taki kardeşlerimize sesleniyor ve onlara şunu söylüyorum:

'Kaosa dikkat edin. Kötü niyetli hainlerin mevcut şartlardan yararlanarak bizi şüpheli siyasi projelere sürüklemelerine izin vermeyin!'

Suveyda ve Cebel el-Arab, en kötü sosyal, ekonomik ve geçim sıkıntısı baskısına maruz kaldı.

Akıllı ve bilgece hareket edilmesi gerektiğini söyleyen Arslan, "Şüpheli bölücü projeleri reddediyoruz. Uzun zaman önce, 1921 yılında Cebel el-Arab'daki halkımıza Suriye'nin dört ülkeye bölünmesi teklif edilmişti. Sultan Paşa el-Atraş'ın başlattığı devrimle bölünme gerçekleşmedi ve Paşa'nın o meşhur 'Din Allah'ın, vatan herkesin' sloganı altında Suriye topraklarının birliği ilan edildi" diye konuştu.

Suriyeli yetkililerle ve Cebel el-Arab'taki Dürzi kardeşleriyle neredeyse her gün temas kurduğunu açıkça ifade eden Arslan, "Genel atmosfer, Suriye'nin devlet ve halk olarak maruz kaldığı adaletsizliğin bir sonucu olan geçim sıkıntısını kullanarak ortaya atılan tüm bölücü sloganları reddediyoruz. Suriye'nin tamamında ekonomik sıkıntı yaratan adaletsiz Caesar (Sezar) Yasası sözlerimin en büyük kanıtıdır" dedi.

Lübnan ve Suriye'deki Şeyh el-Akl (Dürzilerin ruhani liderliği) makamları arasındaki iletişim
Suriye'deki Dürzi mezhebinin ruhani lideri Şeyh Hikmet el-Hicri, salı günü Lübnan'daki Dürzi mezhebinin Ruhani lideri Şeyh Sami Ebi el-Muna başkanlığında düzenlenen Dürzi Mezhebi Konseyi'nde okunan yazılı açıklamasında, 'onuru için ayağa kalkan birinin, davasının hedeflerine ulaşmak için yardım kabul etmesinin utanç verici olduğunu' söyledi.

Baskı ve iyi bir yaşam için en temel haklardan mahrum bırakıldıkları için karşı ayaklanan Cebel el- Arap'taki kardeşlerini selamladığını söyleyen Şeyh Hicri, Dürzilerin, atalarının ve şeyhlerinin mirasını ve vatanlarının birliğini korumak adına Arap kimliklerine ve tarihlerine olan bağlılıklarına övgüde bulundu.

Independent Arabia, Şeyh Sami Ebi el-Muna'nın basın danışmanı Amir Zeyneddin'e Lübnan ve Suriye'deki Şeyh el-Akl makamları arasında nasıl bir iletişim olduğunu sordu.

Zeyneddin, soruya Şeyh Muna ve Şeyh Hicri, yoksulluğa, adaletsizliğe ve insana yakışır bir yaşamın olmadığı koşullara karşı başkaldıran Suveydalılarla dayanışma içinde olduklarını göstermek amacıyla arasında iletişim halinde oldukları yanıtını verdi.

Zeyneddin, sözlerini şöyle sürdürdü:

Ekonomi ve hayat koşulları düzeyinde meşru ve adil haklarını elde etmek adına protesto gösterileri düzenleyen Suveyda halkının yanındayız.

Suvayda halkının, özellikle de 'şehitlerin' büyük fedakarlıklar yaptıklarını vurgulayan Zeyneddin, "Arap kimliklerini korumak için verdikleri mücadeleyi, kimliklerine olan bağlılıklarını ve bu topraklarda nasıl ayakta kalmaya çalıştıklarını hatırlatıyoruz. Suveyda Dürzileri ne ayrılık ne de özerklik istiyor. Aksine, kendilerine eşit ve adil davranılması, haklarının ve yükümlülüklerinin verilmesi şartıyla Suriye devletine bağlılar" ifadelerini kullandı.

Zeyneddin, Lübnan'daki Dürzi cemaatinin Suveydalıları manevi olarak desteklediğini, maddi destekte bulunamadığını da sözlerine ekledi.

Müdahale Suveyda davasını zayıflatır

Gazeteci yazar Ali Hamade, Kemal Canbolat'ın oğlu Velid Canbolat'ın sadece Lübnan ve Suriye'de değil, tüm dünyadaki Dürziler arasında önemli bir yere sahip olduğunu ve kimsenin onun yerine geçemeyeceğini, ancak Canbolat'ın Suriyeli Dürzileri yalnızca manevi olarak desteleyip başka herhangi bir müdahalede bulunmadığını ve bulunmayacağını değerlendirdi.

Bunun nedeninin, böyle bir müdahalenin Suveyda halkının davasını zayıflatmak olacağını söyleyen Hamade, tıpkı 'Mekke yollarını en iyi Mekke halkı bilir' sözünde olduğu gibi onlar da kendi çıkarlarını, taleplerini ve hoşnutsuzluklarını ifade etme yollarını daha iyi biliyorlar. 

Hamade, "Peki Suveyda'daki protesto hareketi büyürse Lübnanlı Dürziler ayni ya da maddi yardımda bulunur mu?" sorusuna verdiği yanıtta Lübnanlı Dürzilerin fazla bir şey yapamayacağını ve bunun için imkanları olmadığını, Lübnan'ın içinde bulunduğu kötü ekonomik koşullar altında kendi geçimlerini zar zor karşılayabildiklerini söyledi. Hamade, ne Canbolat'ın ne de bir başkasının bunu yapmalarını istemediğini de kaydetti. 

Lübnan'daki Arap Tevhidi Partisi'nin Başkanı Venam Vahap, X (eski adı Twitter) hesabından yaptığı açıklamada, Suveyda halkı, aklın ve şeyhlerin sesine kulak vermesini ve protesto gösterilerinin istismar edilmesi girişimlerine karşı uyanık olmasını istedi. 

Gazeteci yazar Hamade, Suriye rejiminin müttefiklerinin Suveyda'da yaşananlara müdahale edip etmeyeceğiyle ilgili olarak ise şu değerlendirmede bulundu:

Lübnan'da Suriye rejimini destekleyenler ellerinden geldiğince rejimin çıkarlarına müdahale etmeye çalışabilirler. Ancak Cebel el-Arab'ın Dürzilerinin büyük bir kesimi rejimi desteklemiyor ve rejimin kanatları altından çıkmış gibiler. Suriyeli Dürziler aynı zamanda, kendilerini ayrılıkçı değil, Suriyeli olarak görüyorlar.

Beşşar Esad'ın Arap açılımıyla kendisine sunulan ve Suudi Arabistan açılımı sayesinde Arap Birliği (AL) üyeliğine geri dönmesini sağlayan altın fırsatı değerlendiremediğini düşünen Hamade, "Esed, önce Cidde Zirvesi'nde, ardından da Amman Zirvesi'nde kendisine belirlenen gündemi hayata geçirmek için bırakın küçük bir adım atmayı, parmağını bile kıpırdatmadı. Hatta tam ters yöne gitti ve Arap ülkelerinin açılım fırsatını boşa harcadı" şeklinde konuştu.

Independent Arabia - Independent Türkçe



Tahran Şam'daki yeni yönetimle ilişkileri derhal kurmak istiyor

Ortada İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan ve sağında DMO Genel Komutanı Tümgeneral Hüseyin Selami (Mehr)
Ortada İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan ve sağında DMO Genel Komutanı Tümgeneral Hüseyin Selami (Mehr)
TT

Tahran Şam'daki yeni yönetimle ilişkileri derhal kurmak istiyor

Ortada İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan ve sağında DMO Genel Komutanı Tümgeneral Hüseyin Selami (Mehr)
Ortada İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan ve sağında DMO Genel Komutanı Tümgeneral Hüseyin Selami (Mehr)

Suriye’de Beşşar Esed rejiminin çöküşünün ardından Şam'daki ani güç kaybının şokunu yaşayan İran yönetimi, Suriye’nin yeni liderlerinin nezdinde nüfuzunun bir kısmını yeniden kazanmaya çalışıyor. İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan, ekonomik kriz ve ülkesinin nükleer programıyla ilgili gerilim başta olmak üzere birçok iç ve dış sorunla karşı karşıya. İngiltere merkezli The Guardian gazetesine göre İranlı yetkilileri en çok endişelendiren, Esed'in devrilmesinin ardından Suriye'de silahlı muhalif gruplar lehine yaşanan ani nüfuz kaybı.

Tahran kısa vadede Şam'ın yeni yöneticilerinin nezdinde nüfuzunu yeniden kazanmaya çalışırken İranlı diplomatlar, Esed'le yakın ilişki içinde olmadıklarını vurguladılar. Esed'in uzlaşmayı reddetmesi onları hayal kırıklığına uğratmıştı.

İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi kısa bir süre önce verdiği bir röportajda “Uzun zaman önce Suriye'de yönetimin iktidarda kalmaya devam etmesinin zor olacağı sonucuna vardık. Hükümet yetkililerinin muhalefetin iktidarı paylaşmasına izin verme konusunda esneklik göstermesi bekleniyordu, ancak bu gerçekleşmedi. Tahran her zaman Suriye muhalefetiyle doğrudan temas halinde oldu. Şam’a 2011 yılından bu yana terörizmle bağlantısı olmayan muhalif gruplarla siyasi görüşmelere başlaması gerektiğini telkin ediyoruz” ifadelerini kullandı.

İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü yaptığı açıklamada, İran'ın 2012 yılında Suriye'ye Esed'in isteği üzerine ve sadece DEAŞ'ın yenilgiye uğratılmasına yardımcı olmak için girdiğini savundu. Sözcü açıklamasında, “Suriye’deki varlığımız danışmanlık düzeyindeydi. Suriye'de hiçbir zaman belirli bir grubu ya da bireyi savunmak için bulunmadık. Bizim için en önemlisi Suriye'nin toprak bütünlüğünün ve istikrarının korunmasına yardımcı olmaktı” ifadelerini kullandı. Ancak bu açıklamalar Şam'da pek karşılık bulmadı. İran, Heyet Tahrir Şam (HTŞ) lideri Ahmed eş-Şera tarafından eleştirilen birkaç ülkeden biri olmaya devam ediyor.

Kısa süreli balayı

İranlı birçok yetkili Türkiye'nin şu an Suriye'de elde ettiği kazanımların kısa ömürlü olabileceğini ve Ankara'nın çıkarlarının HTŞ liderliğindeki hükümetle farklılaşmaya başlayacağını iddia ediyor. İran'ın önde gelen dini otoritelerinden Ayetullah Nasır Mekarim Şirazi, “Suriye meselesini umutla takip etmek zorundayız. Bu durumun devam etmeyeceğini biliyoruz, çünkü Suriye'deki mevcut yöneticiler birbirleriyle birlik içinde kalmayacaklar” değerlendirmesinde bulundu. İran’ın katı muhafazakâr çizgideki gazetesi Civan ise “Suriye'deki mevcut balayı dönemi, grupların çeşitliliği, ekonomik sorunlar, güvensizlik ve aktörlerin çeşitliliği nedeniyle sona erecek” öngörüsünde bulundu.

dfbg
Türkiye ve İran cumhurbaşkanları Suriye'deki durumu görüşmek üzere G8 Zirvesi çerçevesinde Kahire'de bir araya geldi (Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı)

İran, yetkililerin yaptığı açıklamalarla, Esed rejiminin çöküşünden ABD’yi ve İsrail'i sorumlu tutsa da Ankara'nın rolüne öfke duyduğu çok açık. İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney, Esed rejiminin düşüşünün ardından yaptığı konuşmada ‘Suriye’ye komşu bir ülkenin, olayların şekillenmesinde açıkça rol oynadığını ve şimdi de bunu yapmaya devam ettiğini’ söyledi.

Fars Haber Ajansı, HTŞ lideri Ahmed eş-Şera’yı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve ABD Başkanı Joe Biden ile müttefik gösteren bir poster yayınladı. İran Dış İlişkiler Stratejik Konseyi de HTŞ'nin uzun süre Türkiye'nin müttefiki olarak kalıp kalmayacağını sorguladı.

Fars Haber Ajansı’nın haberinde şu ifadeler yer aldı:

“Her ne kadar Türkiye kısa vadede Beşşar Esed rejiminin düşmesinin başlıca kazananlarından biri olsa da HTŞ, istikrarlı bir hükümet kurmaya çalışsa bile Ankara asla Suriye'de kendisiyle müttefik bir hükümeti iktidara getiremez. Bu imkansız. Bu durum, orta vadede Suriye ile 830 kilometrelik bir sınırı paylaşan Türkiye için büyük bir tehdit haline gelecek.”

Türkiye'ye güvenmek

İran’ın eski Cumhurbaşkanı Hasan Ruhan ise yaptığı değerlendirmede, Suriye ve Türkiye için kasvetli bir gelecek öngördü. Ruhani, değerlendirmesinde “Son haftalarda Suriye'nin tüm askeri kabiliyetleri İsrail tarafından yok edildi ve ne yazık ki silahlı gruplar ve Türkiye, İsrail'e uygun şekilde karşılık vermedi. Suriye ordusunu yeniden inşa etmek yıllar sürecek” ifadelerini kullandı.

xcdv
Türkiye sınırında Ayn el-Arab’a bakan noktada teyakkuzda bir Türk topçusu (Türk basını)

İran'ın eski Londra Büyükelçisi Muhsin Baharvend, Şam’daki yeni hükümetin Türkiye'ye aşırı bağımlı hale gelebileceğini söyledi.

Baharvend, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Eğer Suriye'deki merkezi hükümet, otoritesini ve egemenliğini askeri müdahaleyle ve Türkiye’nin de aralarında bulunduğu yabancı ülkelerden yardım alarak güçlendirmeye çalışırsa Suriye ya da Suriye'nin büyük bir bölümü, Türkiye tarafından kontrol edilecek ve Türkiye ağır insani ve ekonomik maliyetlere katlanacağı bir bataklığa girecek.”

Türkiye ile HTŞ arasında, özellikle de Suriyeli Kürtlerin ülkenin kuzeydoğusunda özerklik talepleriyle nasıl başa çıkılacağı konusunda gerilim yaşanacağını öngören Baharvend, “Türkiye destekli Suriye Mülli Ordusu (SMO), Türkiye'nin kuzey sınırında Kürt nüfusun yoğun olduğu bir Suriye beldesi olan Ayn el-Arab'ta (Kobani) Kürtlerin ağırlıkta olduğu ana omurgasını YPG’nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) karşı bir saldırı başlatmaya hazır” diye ekledi.

Öte yandan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, geçtiğimiz çarşamba günü yaptığı açıklamada, “Şam’da yeni bir yönetim var ve bence bu artık öncelikle onları ilgilendirir. Eğer bu konuyu doğru düzgün ele alırlarsa bizim müdahale etmemize gerek kalmaz” dedi.

Daha geniş anlamda, Suriye'deki değişim İran'ın dış politikasını bir an önce yeniden gözden geçirmesini gerektiriyor. Bu gözden geçirme, 'direniş ekseni' olarak adlandırılan yapının zayıflamasının İran'ın bölgede daha iyi ilişkiler kurarak nükleer bir devlet olmasını gerektirip gerektirmediği üzerinde yoğunlaşıyor. İranlı yetkililer yıllardır, ‘İran'ın savunmasının kendi sınırları dışında başlaması gerektiğini’ söylüyor. Ancak bazı Batılı diplomatlar, bu maliyetli stratejinin artık büyük ölçüde geçerliliğini yitirdiğini ve İran'ın Suriye'deki geri çekilişini nasıl açıklayacağının, bu stratejinin yerini neyin alacağını belirlemede çok önemli olacağını savunuyor.