Allavi’den Şarku’l Avsat’a: ABD, İran’la birlikte Irak'ı harabeye çevirdi… Biden yanar döner bir karaktere sahip, yalancı ve ikiyüzlü biri

Allavi, Şarku'l Avsat'a Baas Partisi ile olan yolculuğunu, Saddam’ı ve işgal sonrası Irak’ı anlattı. (3)

TT

Allavi’den Şarku’l Avsat’a: ABD, İran’la birlikte Irak'ı harabeye çevirdi… Biden yanar döner bir karaktere sahip, yalancı ve ikiyüzlü biri

Allavi’den Şarku’l Avsat’a: ABD, İran’la birlikte Irak'ı harabeye çevirdi… Biden yanar döner bir karaktere sahip, yalancı ve ikiyüzlü biri

Arap ülkeleri, ABD’nin Irak’ı işgali karşısında şoke olmuş, endişelenmiş ve işgali desteklemekle suçlanmamak için Irak’ta olan bitenden uzak durmayı seçmişti. İran, Arap ülkelerinin bu yokluğundan yararlanarak Irak'ta Batı yanlısı bir rejimin kurulmasını engellemek için büyük bir süreç başlattı. İşgali kolaylaştırdı ama ABD’nin ‘yeni demokratik Irak’ diye adlandırdığı oluşumu inşa etmek için koz olarak kullandığı istikrarı hızla bozdu. İran, ABD’nin aldığı Irak ordusunun lağvedilmesi, Baas Partisi’nin dağıtılması ve devletin parçalanması gibi tehlikeli kararların ardından Irak'ı sıfırdan yeniden inşa edebileceği yanılsamasından da yararlandı.

Bir keresinde Tahran gezisinden dönen dönemin Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani’ye İran'ın ABD’den tam olarak ne istediğini sordum. Talabani, İran’ın Afganistan’dan Lübnan’a kadar tüm konularda ABD ile müzakereye hazır olduğunu düşündüğünü belirterek şunları söyledi:

İran, pastadan pay istediğini söylemese de ABD ile ilişkilerin normalleşmesini, düşmanlığın ve ambargonun sona ermesini ve ABD’de dondurulan fonları üzerindeki blokajın kaldırılmasını istediğini söylüyor. Afganistan'da ABD’ye yardım ettiğini ama ceza-yı sinimmara (iyiliğe karşı ödül vermek yerine, kötülükle cezalandırılmasını ifade eden bir deyim ç.n.) uğradığını düşünüyor. (Dönemin) İran Dışişleri Bakanı Manuçehr Mutteki bir keresinde bana bu evde (Talabani’nin evi), o zamanlar ABD’nin Bağdat büyükelçisi olan Zalmay Halilzad'a atıfla ‘Arkadaşınıza sorun bakalım ABD’liler bizden ne istiyormuş? Irak'ın Saddam'dan kurtarılmasını destekledik, Irak Yönetim Konseyi’ni ve yeni bir cumhurbaşkanı seçilmesini destekledik. ABD tarafından Irak'ta oluşturulan bu yeni durumu destekledik. ABD’lilerin bizim desteklemediğimiz hiçbir şeyi olmadı. O halde arkadaşınıza sorun bakalım ‘Bizden daha ne istiyorlarmış?’ demişti. Bu sözleri Halilzad'a ilettiğimde bana, ‘Irak'ta istikrarın ve güvenliğin sağlanmasını istiyoruz’ dedi.

xz
2007 yılının mayıs ayında Bağdat’ta, Maliki’nin başkanlığında düzenlenen ABD-İran toplantısı (Getty Images)

Talabani, sözlerini şöyle sürdürdü:

Halilzad ile Muttaki'yi bir araya getirmeye çalıştık ama başaramadık. Başta anlaştılar, ardından (dönemin ABD Dışişleri Bakanı) Condoleezza Rice, ABD Senatosu’na giderek gizlice yapılması gereken görüşmeden bahsetti ama daha sonra İran tarafı vazgeçti. Hasılı İran, mevcut sorunları çözmek ve ABD ile iyi ilişkiler kurmak istiyor.

Talabani, Allavi'den daha pragmatik biriydi. Washington'la ilişkilere sahip olmanın yeterli olmadığını, Tahran'la da arayı iyi tutmak gerektiğinin erkenden farkına varmıştı.

 

İran, 2007 yılında çok önemli bir mesaj verdi. ‘Büyük Şeytan’ ABD’nin işgal ettiği Irak'ta, dönemin İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad'ın uçağı Bağdat Uluslararası Havaalanı’na indi. Onu karşılayan heyetin başında dönemin Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari vardı. ABD, Ahmedinejad'ın Irak’ı ziyaretine itiraz etmedi, aksine bundan memnun oldu. ABD askerlerinin konuşlu olduğu kontrol noktalarına Ahmedinejad’ın konvoyunun geçişine izin vermeleri talimatı verildi. Konvoy, bir kontrol noktasında durduruldu. Ancak kısa sürede ABD askerlerinin sadece fotoğraf çektirmek istediği anlaşıldı. Fakat Iraklı yetkililer, Ahmedinejad'dan arabasından inmemesini talep ettiler.

der
Felluce'de savaşan bir ABD askeri, Kasım 2004 (Getty Images)

Ahmedinejad'ın Irak ziyareti, ABD ordusunun bir gün Irak’tan ayrılacağı, ancak İran'ın Irak'a yakın olan coğrafyası gereği Irak'ta kalacağı mesajını veriyordu. Bu, özellikle İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun (DMO) yurtdışı kolu Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin ABD askerlerinin postallarıyla çiğnenen Irak topraklarını istikrarsızlaştırmaya başlamasıyla anlaşılmıştı.

Zebari’ye bir gün kayda değer bir tavsiyede bulunuldu. Dönemin Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek Irak Dışişleri Bakanı Zebari’yi kabul etmiş ve görüşmede ABD’lilere de değinmişti. Mübarek, ABD’liler hakkında söylediği ‘Onların dinleri yoktur. Tanrıları yoktur. Güvenmezler. Arkadaşlarını bozuk para gibi harcarlar’ sözleri Zebari’yi şaşırtmıştı. Mısır Cumhurbaşkanı, dönemin Pakistan Devlet Başkanı Pervez Müşerref'i örnek verdi. Ancak Mübarek, ABD’nin kadehinden Müşerref'in içtiğinden daha acı bir zehir içti.

Şarku’l Avsat’a özel çarpıcı açıklamalarda bulunan İyad Allavi, ABD’nin adamı değildi. ABD’nin yeni Irak’ı kendi beğenilerine göre tasarlamaya hakkı olmadığına inanıyordu. ABD’li bazı yetkililerle yaptığı görüşmeler verimsiz geçti. Tahran'la da ortak bir dil oluşturamadı. İran’ın şartlarını ve yaklaşımını kabul etmiyordu.

Irak’ta 7 Mart 2010 tarihinde genel seçimler yapıldı. İyad Allavi liderliğindeki Irakiye Koalisyonu 91 sandalye kazanırken, Nuri el-Maliki liderliğindeki Kanun Devleti Koalisyonu 89 sandalye kazandı. Irak Anayasası’na göre bu tabloda hükümeti kurma görevinin Allavi'ye verilmesi gerekiyordu. Ancak Maliki, seçimlerden sonra Meclis'te en büyük bloku oluşturmuş ve Irak Federal Yüksek Mahkemesi'ne başvurarak kendi görüşünü tasdik ettirmişti. Bunun üzerine yaklaşık dokuz ay süren ve Maliki lehine sonuçlanan büyük bir siyasi kriz patlak verdi.

Allavi'ye hükümeti kurmasına kimlerin engel olduğunu sordum. Bundan sonrasını onun anlatımına bırakıyorum:

“Yaşadığımız mağduriyetlere rağmen seçimlerden zaferle çıktık.‘Baasçıları devletin eklemlerinden temizleme’ bahanesiyle 500 kişi hakkında işlem yapıldı. Bu kişiler arasında bazı adaylarımız da vardı. Dokuz kişiye suikast düzenlediler. Destekçilerimizin oy vermesini engellemek için tüm bölgeleri kapattılar ama biz onların üç sandalye önündeydik. Aslında olanlar karşısında ben de şaşırmıştım. ABD’nin ve İran’ın tutumunun bu noktaya gelmesini beklemiyordum. ABD ve İran, hükümeti kurmamı engelledi. Bunun için birlikte çalıştılar. O dönemde ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden ayda yaklaşık üç kez Bağdat'ı ziyaret ediyordu. Maliki lehine geri çekilmememden endişe ediyordu. Biden bana cumhurbaşkanlığı görevini teklif etti. Ona, halkın bizi hükümeti kurmamız için seçtiğini, bu durumda nasıl olup da sembolik bir makam olan cumhurbaşkanlığını kabul edebileceğimi sordum. Biden, teklifini bir kez daha yineleyerek, ‘Cumhurbaşkanı olmayı kabul edersen seçim kampanyanı yöneteceğim’ dedi. Bunun üzerine ona, ‘Benim seçim kampanyasına ihtiyacım yok. Irak halkı benim için seçim kampanyası yaptı ve başbakan seçildim’ dedim. Biden, Sünni temsilcilere dönüp, ‘Bakan olamayacaksınız’ dedi. Onlar da ‘Biz bakanlık istemiyoruz. Allavi mezhepçi biri olmadığından bizim için onun başbakan olması yeter’ dediler. Biden, Maliki lehine geri çekilmem yönündeki talebini tekrarladı, ben de ona, ‘Vallahi eğer benim başbakan olmama izin vermezseniz, terörizm daha da yayılacak. Mezhepçilik kalplere yerleşecek, rejime ve demokrasiye karşı nefret artacak’ dedim.

adsfve
Allavi ve Maliki’nin 2010 yılında Bağdat'ta bir araya geldikleri görüşmeden bir kare (Getty Images)

O dönemde Maskat'ta ABD ile İran müzakereleri yapılıyordu. Müzakerelerde ABD heyetine Obama dönemi Ulusal Güvenlik Danışman Yardımcısı Ben Rhodes başkanlık ediyordu. İran tarafı, İyad Allavi'nin başbakan olması halinde İran'ın müzakereleri durduracağını ve Irak'ta sorun çıkaracağını belirterek, ABD tarafını tehdit etti. Ben Rhodes daha sonra ‘The World as It Is’ (Olduğu Gibi Dünya) adlı kitabında bunu yazdı. Kitapta İran’ın ABD’yi nasıl tehdit ettiğini anlattı ve Biden'ı İran'ın baskısıyla seçimleri Allavi'den alıp Maliki'ye vermekle suçladı..

Biden'la en az 20 kez görüşmüşümdür. Onu, Senato Dış İlişkiler Komitesi'nin başında olduğu zamandan beri tanıyorum. Yanar döner bir karaktere sahip, yalancı ve ikiyüzlüdür.”

- Yani ABD’nin Irak'ı harabeye çevirdiğini söylüyorsunuz, doğru mu?

- Evet. ABD, Irak'ı mahvetti.

- Bunu yaparken ortakları var mıydı?

- Evet vardı, İran. Irak ordusunun lağvedilmesinden Haşdi Şabi’nin kurulmasına, silahlı milislere ve terörizme, demokrasinin ölümüne ve siyasi mezhepçiliğin yayılmasına kadar her alanda ortaktılar.

- İran'ı açıktan ziyaret etmediğinizi biliyoruz, fakat hiç gizlice ziyaret ettiniz mi?

- İran'ı hayatım boyunca hiç ziyaret etmedim.

- İran ABD'nin Irak’ı işgal etmesini kolaylaştırdı mı?

- Bunu çok daha kolay hale getirdi. Yönetim Konseyinin kurulmasını kabul etti ve itiraz etmedi.

- İran neden bu kadar karşınızda durdu?

Çünkü ben siyasal İslamcı değilim. Daha sonra Saddam Hüseyin'le aramda olanlar ve beni Baas Partisi’nden tamamen uzaklaştıran; 1975 yılında İran'la Şattu'l-Arab konusunda yaptığı anlaşmada verdiği büyük tavizler meselesi gibi nedenler de var. O yıl müzakereler sırasında Irak Dışişleri Bakanı Şazel Taka ile görüştüm. Bana Saddam'ın müzakereler sırasında İranlılara geri çekilmeleri, yani taviz vermeleri’ mesajı verdiğini söyledi. Bu tutum, Irak'a büyük zarar verdi. İranlılar benim tutumumu biliyorlardı. Daha sonra ben başbakanlığı devraldığımda İran 120 milyar dolar tazminat istedi. Onlara, hangi tazminattan bahsettiklerini sordum. Onlar da ‘Sizden 1982'den 1988'e kadar süren Irak-İran savaşında ateşkesi reddettiğiniz için 200 milyar dolar istiyoruz’ dediler.

‘Ben General Kasım Süleymani’yim’

Saddam Hüseyin rejiminin düşmesinin ardından Kudüs Gücü Komutanı General Kasım Süleymani Irak sahnesinde önemli bir aktör haline geldi. Rolü, ABD ordusunu ve ABD’nin prestijini tüketmekle kalmayıp başbakanların seçilmesine, hükümetlerin kurulmasına ve yolların belirlenmesine kadar uzanıyordu. Süleymani bu rolü Lübnan'da, Suriye'de, Yemen'de de oynadı.

Allavi, Süleymani ile olan ilişkisi hakkındaki soruma verdiği yanıtta şunları söyledi:

“General Süleymani ile (daha sonra başbakan olan) Adil Abdulmehdi'nin evinde buluştum. Adil beni yemeğe davet etmişti ama yemekte kimlerin olacağını söylememişti. Ziyaretçilerim vardı. Bana, onları da yanımda götürmemi söyleyerek, ‘Benim evim senin evindir’ dedi. Gittik. Yarım saat sonra iki adam geldi. Bunlardan birinin saçları beyaz, diğerinin saçları siyahtı. İlki yanıma yaklaştı ve ‘Ben General Kasım Süleymani’yim’ dedi. Süleymani, görüşme sırasında bana, ‘Biz her zaman size karşı çalıştık’ dedi. Ben de ona, ‘Ve ben de her zaman sana karşıydım’ dedim. Sonra, ‘Neden bize karşı hareket ettiniz? Uluslararası iradeyi hiçe sayarak sizi Şarm eş-Şeyh toplantısına davet ettim. Bütün alanları size açtım. Halkın Mücahidleri Örgütü’nün (HMÖ) faaliyetlerini durdurduk ve ellerindeki ağır silahları aldık. Irak'ın komşularının durumunun iyileştirilmesi temelinde size en güçlü ekonomik heyeti gönderdim. Neden böyle oldu?’ diye sordum. Bana, ‘Bir hata yaptık ve şimdi büyük bir liderin huzurundayım’ dedi. Ben de ona, ‘Ben ne büyük bir liderim ne de bir karpuzum. Irak'ın iç işlerine karışmazsanız işler normale döner’ dedim.

Bir yıl sonra, özellikle 2018 yılındaki seçimlerden sonra, (Süleymani ile birlikte Bağdat Uluslararası Havaalanı yakınlarında öldürülen) Ebu Mehdi el-Mühendis beni telefonla arayarak, ‘Seninle konuşmak isteyen bir arkadaşın var’ dedi. Arkadaşının kim olduğunu sormama fırsat vermeden telefonu bu kişiye verdi. Süleymani’ydi. Bana, ‘Sana gelmek istiyoruz’ dedi. Ramazan ayında olduğumuzu ve iftara davet edildiğimi söyledim. Bana ne zaman döneceğimi sordu, ben de saat birde dedim. Bunun üzerine ‘Saat bir buçukta orada olacağız’ dedi. Tam söyledikleri saatte geldiler. Süleymani, Ebu Mehdi el-Mühendis ve Lübnanlı biri, Muhammed Kevserani adlı bir Hizbullah yetkilisi. Hatırladığım kadarıyla aralarında Milletvekili Kazım eş-Şammari ve Ekram Zengene’nin de bulunduğu dört arkadaşım yanımdaydı. Süleymani,‘Neden Şiileri iftara davet etmiyorsunuz?’ diye sordu. Ben de ona ‘Oruç tutmuyorum ki, onları nasıl iftara davet edeyim? dedim. O da, ‘Sorun değil, onları davet edin, biz de Şii hareketine liderlik etmenize yardımcı olalım’ dedi.

Söyledikleri karşısında şaşırmıştım. Ona şu hikayeyi anlattım: 

‘Seçimlere katılmak isteğimi açıkladığımda bir gün Abdulaziz el-Hekim (Allah rahmet etsin) yanıma gelip kendisini Ayetullah es-Sistani'nin gönderdiğini söyledi ve ‘Neden Şii listesine katılmıyorsunuz?’ diye sordu. Ona ‘Nasıl olacak o iş?’ diye karşılık verdim. Bana ‘(Listenin) üçte biri sizin, üçte biri bizim, üçüncüsü de diğer Şiilerin’ dedi. Ona, ‘Biz senle aynı yolun yolcusu değiliz. Nedir bu? Şii, Sünni ve Hıristiyan mı?’ diye yanıt verdim. Sonra Hekim, bana Sistani’nin iş birliği yaparsak başbakan olmamı garantileyeceklerini söylediğini bildirdi. Bunun üzerine ‘Irak'ta mezhep güdümlü bir hükümetin başına geçmeyi kabul edeceğimi sana kim söyledi? Kabul etmiyorum’ dedim.’

Bunun üzerine Süleymani, ‘Şiilere karşı mısın?’ diye sordu. Ben de ona ‘Hayır, ben bir Şiiyim ama Şiilerin siyasal İslamcı akımına bağlı değilim. Bu tür akımlar bana uzak. Milliyetçi, kavimci ve Arapçı bir partide yetiştim. Bende bunlar yok’ diye cevap verdim. Bunu orada hazır bulunanların önünde söyledim.”

Putin: Neden İran'a gitmiyorsunuz?

Allavi'den kendisine kimlerin İran'ı ziyaret etmesi için tavsiyelerde bulunduğunu sordum. Bundan sonrasını onun ağzından dinleyelim:

“2010 yılının temmuz ayında Moskova'yı ziyaret ettim. Ancak herhangi bir resmi statüm yoktu. Devlet Başkanı Vladimir Putin beni Kremlin'de sadece tercümanın katıldığı bir akşam yemeğine davet etti. Yemekte bana neden İran'a gitmediğimi sordu. Ona, ‘Rusya Devlet Başkanı olmak için mesela Finlandiya’ya gider misiniz? diye karşılık verdim. ‘Hayır’ dedi. O halde ‘Neden İran'a gidip onlardan olmamı istiyorsunuz? Ben başbakanlığı da cumhurbaşkanlığını da istemiyorum. Ben Irak halkının ve Arap milletinin hizmetkarıyım ve onlara hizmet etmekten onur duyuyorum. Bu görevler için İran'a ya da başkalarına yalvaracak değilim’ dedim. Bana ‘Onlara kendi danışmanımı göndermemin bir sakıncası var mı?’ diye sordu. Ben de ‘Hayır, onlarla burada, Mısır'da ya da Irak’ta olması şartıyla görüşebilirim ama İran'a gitmem’ dedim.

Putin, bana başbakan olmanın benim hakkım olduğunu söyledi, ancak bu konuda birtakım zorlukların olduğunu da ima etti. (Dönemin ABD Dışişleri Bakanı) Hillary Clinton'ın kendisine benim başbakan olmaya hakkım olduğunu, ancak olmayacağımı söylediğini aktardı.

Clinton’a bunun nedenini sorduğunda Temsilciler Meclisi’nde güven oyu alamayacağımı söylemiş. Bunun üzerine ‘Denesin, eğer başaramazsa cumhurbaşkanı hükümeti kurması için başkasını görevlendirir’ demiş. Ancak İran, başbakan olmamı engellemekte kararlıydı.

syhu
2017 yılında Musul'un batısında DEAŞ’a karşı savaşmaya hazırlanan Haşdi Şabi üyeleri (Getty Images)

Putin iyi, önemli ve bilgili bir insan. Ben Rusya'nın ahlakının ABD’den çok Arap ülkelerine yakın olduğunu düşünürüm. ABD’den daha ciddi ve açık sözlüdür. Doğrudan muhatap alır.

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov bana, ‘Biz ihmalkar davrandık ve bölgedeki çatışmanın kısmen Sünni-Şii çatışması olduğunu anlamadık. Şiilerin yanında yer almalıyız, çünkü onlar önemli bir derinliği temsil ediyorlar. Irak'tan Suriye'ye, Yemen'e kadar Şiilerin sayısı daha fazla. Bu ülkelerin nüfusunun tamamı ya da çoğunluğu Şii’ dedi. Bu sözler beni şaşırttı. Ona, çatışmanın Sünni-Şii çatışması değil, Arap milletine inanan bir grup ile ona inanmayan grup arasında olduğunu söyledim. Arap milliyetçiliğinin sadece bir slogan değil, var olan bir şey olduğunu vurguladım.

Aslında 2004 yılında başbakan sıfatıyla bir heyetle birlikte Putin'i ziyaret etmiştim. Görüşme kötü başlamıştı. Konuşmasına beni rahatsız edecek şekilde, işgal ve meşruiyet hakkında sert sözler kullanarak başladı. Ben de buna onunkinden daha sert sözlerle karşılık verdim ve ‘Buraya sizin davetiniz üzerine geldik ve bu ziyarette iki amacımız var. Bunlardan birincisi, İran-Irak savaşı sırasında Irak'a fahiş fiyatlarla silah sattığınız için size fazla ödemeyi geri almak amacıyla dava açmak istiyoruz. İkincisi, şirketlerinizin sözleşmelerinin feshedilmesi ya da yeniden müzakere edilmesi için ortak bir komite oluşturmak istiyoruz. Sayın Başkan, bildiğiniz gibi Saddam Hüseyin'e karşı mücadele ettik ve çok fazla zulme uğradık. Eğer Irak’a ABD’liler ve onların tanklarıyla girdiğimizi düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. Salona bir sessizlik hakim oldu. Iraklı bakanlardan biri bana Moskova'dan sınır dışı edilebileceğimizin yazılı olduğu bir kağıt uzattı. Ancak daha sonra görüşmeye olumlu bir hava hakim oldu ve Putin'le aramda bir ilişki gelişti.

29 Eylül 2010 tarihinde Suriye'ye davet edildim. Bir heyetle gittim. Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed, Irak hükümetinin kurulması konusunu görüşmek üzere Tahran'a gideceğini söyleyerek inisiyatif aldı. Irak hükümetinin Şam, Tahran ve Washington tarafından kurulması yönündeki bu garip teklif beni şaşırtmıştı. Toplantıya Suriye tarafında (dönemin) Dışişleri Bakanı Faruk eş-Şara, Dr. Buseyna Şaban ve Esed’in danışmanı Tümgeneral Muhammed Nasif (Ebu Vail) katıldı. Esed, Şara’nın ertesi gün İran'a gideceğini ve dönüşünde bizimle iletişime geçeceğini söyledi.

csdf
Süleymani'nin cenaze töreni sırasında fotoğraflarını taşıyan İranlılar, Ocak 2020 (Getty Images)

Esed, ‘İran'ın Allavi'ye karşı olduğu ve onun hükümeti kurmasına izin vermeyeceği netleşti, ABD yönetiminin ise bu konuda İran'la birlikte hareket ettiği ortaya çıktı. Peki, Irakiye Koalisyonu’nun tutumu ne olacak ve alternatifleri neler?’ diye sordu. Ona meselenin başbakanın kim olduğuyla ilgili değil, izleyeceği yaklaşımla ilgili olduğunu, Irak'ı kotalardan ve siyasi mezhepçilikten çıkarıp tüm kesimlerini kucaklayan bir Irak inşa etmeyi ve Arap ülkeleri arasındaki eski konumuna geri döndürmeyi istediğimizi anlattım. Bana, ‘Sen olmazsan kimin başbakan olmasını önerirsin?’ diye sordu. Ben de bir reform programına ve gerçek bir ortaklığa inanan Adil Abdulmehdi’yi önerdim. Bunun üzerine Esed, ‘Peki ya İran, Maliki'nin başbakan olmasında ısrar eder ve Adil Abdulmehdi'yi istemezse ne olur? diye sordu. Ona, ‘İran'a müzakere yapmak için mi, yoksa İran'ın Irak'a diktelerini dinlemek için mi gidiyorsunuz?’ diye karşılık verdim.

Görüşmenin ardından Muhammed Nasif bizi Şam manzaralı bir restoranda öğle yemeğine davet etti. Bu sırada bana ‘Neden İran'a gitmiyorsunuz? Onlarla sizin için bir düzenleme yapabiliriz’ dedi. Ben de ona, ‘Kardeşim Ebu Vail, eğer bunda ısrar etmeye devam edersen öğle yemeğine katılmayacağım ve bir daha Suriye'ye asla gelmeyeceğim, o yüzden bu konuyu kapat’ dedim.

Suriye ziyaretinden bir ay önce bir konferansa katılmak üzere Kuveyt'e gitmiştim. Orada Kuveyt Emiri Sabah el-Ahmed el-Cabir es-Sabah, beni görüşmeye davet etti. Gittim seçimlerden, bölgeden ve Irak'taki son durumdan konuştuk. Sonra ‘Neden İran'a gitmiyorsun?’ diyerek beni şaşırttı. Ona, ‘Ey kardeşim Ebu Nasır, başbakan olmak için İran'a nasıl yalvarabilirim? Onlarla (İranlılar) Kuveyt'te, Mısır'da, Bağdat'ta her yerde buluşmaya hazırım” dedim. Bunu onlara iletmek için bir temsilci göndereceğini söyledi. Nitekim danışmanı, eski Birleşmiş Milletler (BM) Kuveyt Temsilcisi Muhammed Ebu el-Hasan'ı (dönemin) İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad'a göndermiş ve mesajını iletmişti. Ebu el-Hasan iki gün sonra geri geldiğinde beni evimde ziyaret etti. İranlı yetkililerin görüşmeye açık olmamı memnuniyetle karşıladığını, ancak görüşmenin İran'da yapılmasını tercih ettiklerini, bunun mümkün olmaması halinde yetkililerin Kuveyt'i ziyaret etmek için uygun bir takvim ayarlayabileceklerini söyledi.

Oysa 2004 yılında başbakan olduğumda komşu ülkelere yaptığım ziyaret turu kapsamında İran'ı ziyaret etme isteğimi söylemiştim. Ziyaret sırasında komşu iki ülke arasında normal ilişkilerin kurulması amacıyla mevcut anlaşmazlıkların masaya yatırılmasını istedim. Cezayir Anlaşması, tazminat ve iç işlere müdahale konusundaki tutumumu bildiklerinden bir protokol ziyareti olmasında ısrar ettiler.”

Bush başkan olmayı hak etmiyor

Allavi'ye ABD eski Başkanı George W. Bush ile görüşmesine ilişkin izlenimlerini sordum. Bana verdiği yanıtta, Bush’ın ABD başkanı olmayı hak etmediğini, net ya da kararlı bir kişi izlenimi vermediğini, Saddam rejiminin yıkılmasından sonra Irak’la ilgili hiçbir politikasının tutmadığını söyledi. Ordunun lağvedilmesi, Baas Partisi’nin dağıtılması ve diğer tüm rastgele uygulamalarının fiyaskoyla sonuçlandığını belirtti. Allavi, bu durumu İngiltere Başbakanı Tony Blair'e anlattığını ve kendisinden Irak meselesi hakkında daha fazla konuşmasını istediğini de sözlerine ekledi.



İsrail’de 7 Ekim saldırısını soruşturan hükümet komisyonunun yetkilerini aşırı sağcı bakanlar belirleyecek

İsrail’in aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir ve Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, Knesset'teki bir oturumda (Reuters - Arşiv)
İsrail’in aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir ve Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, Knesset'teki bir oturumda (Reuters - Arşiv)
TT

İsrail’de 7 Ekim saldırısını soruşturan hükümet komisyonunun yetkilerini aşırı sağcı bakanlar belirleyecek

İsrail’in aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir ve Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, Knesset'teki bir oturumda (Reuters - Arşiv)
İsrail’in aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir ve Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, Knesset'teki bir oturumda (Reuters - Arşiv)

İsrail Kabine Sekreteri Yossi Fuchs dün yaptığı açıklamada, iktidardaki Likud Partisi’nden Adalet Bakanı Yariv Levin’in, Hamas’ın 7 Ekim 2023 tarihindeki saldırısıyla ilgili başarısızlıkları soruşturmakla görevli tartışmalı hükümet komisyonunun yetki alanını belirlemek üzere bir bakanlar komisyonuna başkanlık edeceğini duyurdu. Bu karar, hükümetin muhalifleri tarafından sert şekilde eleştirildi.

Fuchs, hükümet üyelerine gönderdiği mektupta, komisyonda Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir’in yanı sıra Smotrich’in lideri olduğu Dini Siyonizm Partisi’nden Yerleşim ve Ulusal Görevler Bakanı Orit Strook ve Ben-Gvir liderliğindeki Otzma Yehudit (Yahudi Gücü) Partisi’nden Miras Bakanı Amihay Eliyahu’nun yer alacağını belirtti.

Komisyon, Adalet Bakanı Levin’in Likud Partisi’nden meslektaşları da dahil olacak. Bunlar arasında Tarım Bakanı Avi Dichter, Bilim ve Teknoloji Bakanı Gila Gamliel, Diaspora İşleri Bakanı Amichai Shikli ve Dışişleri Bakanı Gideon Sa'ar liderliğindeki Yeni Umut partisinden Maliye Bakanı Ze'ev Elkin yer alıyor.

İsrail gazetesi The Times of Israel'e göre bakanlar komisyonuna, 7 Ekim’i soruşturan komisyonun görev tanımı, araştırılacak konular ve zaman çerçevesi dahil olmak üzere tavsiyelerini hükümete sunması için 45 gün süre verilecek.

Elkin dışında komisyondaki tüm bakanlar, Hamas liderliğinde binlerce unsurun Gazze çevresindeki yerleşim yerlerine saldırarak yaklaşık bin 200 kişiyi öldürdüğü ve 251 kişiyi rehin aldığı 7 Ekim saldırısı sırasında görevdeydiler.

Başbakan Binyamin Netanyahu'ye eleştirenler, Hamas saldırısında hayatını kaybedenlerin aileleri de dahil olmak üzere, saldırı öncesinde, sırasında ve sonrasında yaşanan siyasi ve istihbarat alanlarındaki başarısızlıkları araştırmak üzere resmi bir komisyon kurulmasını talep ediyorlar. Kamuoyu yoklamaları, İsraillilerin büyük çoğunluğunun saldırıyla ilgili resmi bir soruşturma komisyonu kurulmasını desteklediğini gösteriyor, ancak Netanyahu, komisyonun kurulmasının yargı tarafından belirleneceği gerekçesiyle bunu reddediyor. Netanyahu liderliğindeki mevcut hükümeti, yargı reformu yoluyla yargıyı zayıflatmaya çalışıyor.

İsrail hükümeti geçtiğimiz pazar günü ‘mümkün olan en geniş halk desteğiyle2 kendi özel soruşturma komisyonunu kurmak için oylama yaptı.

Fuchs’un açıklamasına yanıt olarak, diğer muhalefet yetkilileriyle birlikte hükümetin soruşturmasını reddeden ana muhalefet lideri Yair Lapid, bakanların ‘soruşturmayı yürütmek için ahlaki veya yasal yetkiye sahip olmadıklarını’ söyledi.

Bazı komisyon üyelerini de eleştiren Lapid, önce komisyon başkanı Levin'e, 7 Ekim'den önce ‘güvenliğin ihmal edilmesinin’ nedeninin onun yargı reformu olduğunu söylediğini hatırlattı, ardından ‘Gazze'ye nükleer bomba atılmasını öneren’ Miras Bakanı Eliyahu'ya eleştirilerde bulunan Lapid, Strook’u “İsrail ordusunu, rehinelerin bulunduğu bölgelerde, bu onların hayatını tehlikeye atsa bile savaşmaya çağırdı” diyerek eleştirdi. Son olarak Smotrich'e değinen Lapid, “(Smotrich) çocukları aç bırakmanın haklı ve etik olduğunu açıkladı” dedi ve Ben Gvir'in, ‘rehinelerin istismara uğramasına neden olduğunu’ söyledi.

Tüm bu kişilerin Netanyahu'nun kendisini aklamak ve 7 Ekim olayının sorumluluğundan kurtulmak için atadığı bakanlar olduğunu söyleyen Lapid, “Bu işe yaramayacak” diye ekledi.


Gazze İstikrar Gücü... Görevi belirsiz ve uygulanabilirliği koşullara bağlı

Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi üyeleri, Gazze Şeridi'nde istikrarı korumak için uluslararası güce yetki veren ABD tasarısını oyladı. (DPA)
Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi üyeleri, Gazze Şeridi'nde istikrarı korumak için uluslararası güce yetki veren ABD tasarısını oyladı. (DPA)
TT

Gazze İstikrar Gücü... Görevi belirsiz ve uygulanabilirliği koşullara bağlı

Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi üyeleri, Gazze Şeridi'nde istikrarı korumak için uluslararası güce yetki veren ABD tasarısını oyladı. (DPA)
Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi üyeleri, Gazze Şeridi'nde istikrarı korumak için uluslararası güce yetki veren ABD tasarısını oyladı. (DPA)

Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nin, ABD Başkanı Donald Trump’ın Gazze Şeridi’ne yönelik barış planını onaylaması, bölgeye uluslararası istikrar güçlerinin gönderilmesinin önünü açtı. Karar, Arap ve resmi Filistin makamları tarafından desteklenirken, Hamas başta olmak üzere bazı Filistinli gruplar çekincelerini korudu.

Hamas ve diğer Filistinli grupların çekinceleri, söz konusu güçlerin rolü ve özellikle Gazze Şeridi’nde silahsızlandırma görevini üstlenme olasılığıyla ilgili. İsrail ise bu sürecin hızla uygulanmasını talep ediyor. Şarku’l Avsat’a konuşan uzmanlar, güçlerin rolünün, ABD Başkanı Donald Trump’ın başkanlığında kurulacak Barış Konseyi ile netleşeceğini, bu süreçte BM’nin herhangi bir denetiminin bulunmayacağını belirtti. Uzmanlar, “Silahsızlandırma krizi öncelikle siyasi uzlaşı ve bölgesel katılım gerektiriyor; böylece güçlerin gelecekteki rolüne dair herhangi bir kararın güvenilirliği ve uygulanabilirliği sağlanabilir” ifadelerini kullandı.

Güçlerin rolü

BM Güvenlik Konseyi, 13 üyenin onayı ve Rusya ile Çin’in çekimser kalmasıyla, ABD tarafından sunulan ve Gazze Şeridi’ne ‘geçici bir uluslararası istikrar gücü’ gönderilmesine izin veren karar tasarısını kabul etti.

gt
Gazze şehrine düzenlenen İsrail hava saldırısında yıkılan bir evin enkazından ceset çıkaran Filistinliler (Arşiv – AFP)

BM Güvenlik Konseyi, Barış Konseyi’nin kurulmasını da memnuniyetle karşıladı. Konsey, ‘uluslararası hukuki kişiliğe sahip geçici bir idari organ’ olarak tanımlandı ve Gazze Şeridi’nin yeniden inşasına yönelik kapsamlı plan çerçevesinde çalışma yapacak, finansmanı koordine edecek bir yapı olarak öngörüldü. Konseyin, Filistin Yönetimi reform programını tatmin edici biçimde tamamlamasının ardından Gazze Şeridi’nde kontrolü yeniden sağlayabilmesi hedefleniyor.

Karar, Barış Konseyi ile iş birliği yapan üye devletlere ve Barış Konseyi’ne, Gazze Şeridi’nde istikrarı sağlamak üzere ‘Barış Konseyi tarafından kabul edilen geçici uluslararası bir güç oluşturma’ yetkisi veriyor. Bu güç, katılımcı ülkeler tarafından sağlanan askerlerden oluşacak, Mısır ve İsrail ile yakın iş birliği ve danışma içinde faaliyet gösterecek. Ayrıca, uluslararası hukuk ve insani hukuk çerçevesinde gerekli tüm tedbirleri alma yetkisine sahip olacak.

Karara göre uluslararası güç, Barış Konseyi’ne ateşkesin uygulanmasını izleme ve kapsamlı planın hedeflerini gerçekleştirmek için gerekli düzenlemeleri yapmada destek sağlayacak.

Şarku’l Avsat’ın AFP ve Reuters’tan aktardığı son karar tasarısı, istikrar gücünün İsrail, Mısır ve yeni eğitilmiş Filistin polisi ile iş birliği içinde sınır bölgelerini güvence altına almak ve Gazze’de silahsızlandırmayı sağlamakla görevlendirileceğini; bunun içinde silahların imha edilmesi ve askeri altyapının yok edilmesi gibi görevlerin de bulunduğunu ortaya koyuyor.

xscdfgt
Gazze Şeridi'nin orta kesiminde bulunan Deyr el-Balah'ın batısındaki yerinden edilmiş Filistinliler (AFP)

Mısırlı askeri uzman Semir Ragıb, BM kararının onaylandığını ancak güçlerin rolünü detaylı biçimde açıklamadığını söyledi. Ragıb, bunun, gücün BM tarafından doğrudan denetlenmeyeceği anlamına geldiğini belirterek, ilerleyen dönemde bu önemli detayların açıklanmasının tüm endişeleri netleştireceğini ifade etti.

Amerikalı strateji uzmanı Irina Tsukerman ise Gazze’de görevlendirilen istikrar güçlerinin, geçici bir güvenlik mekanizması olarak tasarlandığını söyledi. Tsukerman’a göre bu güçlerin rolü sadece devriye gezmek veya düzeni sağlamakla sınırlı değil; aynı zamanda insani yardım, yeniden inşa ve yönetim reformlarının uygulanabilmesi için gerekli koşulları hazırlamak.

Tsukerman, bu gücün amacının ‘silahlı grupların hemen müdahale edemeyeceği bir ortamda teknokrat bir yönetimin çalışabilmesi için zaman ve alan sağlamak’ olduğunu vurguladı.

Çelişkiler

Güçlerin silahsızlandırma konusundaki rolüne ilişkin tartışmalar devam ederken, Hamas, karar tasarısının kabul edilmesinin ardından yaptığı açıklamada, “Karar, Gazze Şeridi üzerinde uluslararası vesayet mekanizması dayatmaktadır; bu, halkımız ve güçlerimiz ile gruplarımız tarafından reddedilmektedir” ifadelerini kullandı.

Hamas tarafından yapılan açıklamada, “Uluslararası gücün Gazze’deki görevleri, özellikle direnişin silahsızlandırılması, gücün tarafsızlığını ortadan kaldırmakta ve onu işgal lehine çatışmanın bir tarafı haline getirmektedir” denildi.

Aynı şekilde, İslami Cihad Hareketi de dün ABD kararını reddettiğini duyurdu. Hareket, uluslararası bir gücün Filistinli grupları silahsızlandırma görevini üstlenmesinin, onu tarafsızlıktan çıkarıp İsrail’in gündemini uygulayan bir ortak haline getireceğini belirtti. Ayrıca, Filistinlilerin ‘işgale karşı her türlü meşru direniş hakkının’ uluslararası hukuk tarafından garanti edildiğini ve grupların silahlarının bu hakkı güvence altına aldığını vurguladı.

Buna karşılık İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun ofisi, Trump’ın Gazze planını memnuniyetle karşıladı ve planın bölgeye ‘barış ve refah’ getireceğini belirtti. Ofis, sosyal medya platformu X’te yaptığı açıklamada, “Başkan Trump’ın planının barış ve refah getireceğine inanıyoruz; çünkü plan, silahsızlandırmayı, Gazze’nin askeri kapasitesinin ortadan kaldırılmasını ve bölgede aşırılıkların kökünün kazınmasını öngörüyor” ifadelerini kullandı.

Semir Ragıb, İsrail’in karara karşı çıkmasına rağmen özellikle istikrar güçleri maddesine odaklandığını belirterek, bunun temel yükümlülüklerden kaçış niteliği taşıdığını ve en başta Gazze’den tam çekilmenin ertelendiğini ifade etti. Ragıb, Hamas ve İslami Cihad’ın itirazının ise anlaşmayı tamamen reddetmekten değil, silahsızlandırma konusuna karşı durmaktan kaynaklandığını ve silahsızlandırmanın önceden sağlanacak uzlaşılarla yürütülmesi gerektiğini vurguladı; aksi takdirde güçlerin rolü Filistinlilerle çatışmaya dönüşebilir.

Tsukerman ise gücün rolünü iki yönlü olarak değerlendiriyor: “Güç, güvenilir, kapsayıcı ve bölgesel destekle birlikte çalışırsa yeniden inşa ve siyasi normalleşme için bir nefes alanı sağlayabilir.”

Çözümün bölgesel katılımda yattığını belirten Tsukerman, “Bölgesel katılım yoksa, gücün meşruiyeti çöker, uygulanması aksar ve Hamas’ın etkisi güçlenir. Böylece görev, Filistin egemenliğine köprü olmak yerine dış kontrolün simgesi haline gelir. Bölgesel katılım bir lüks değil, zorunluluktur. Yoksa görev hedeflerine ulaşmakta zorlanır ve anlaşmanın özü zayıflar” dedi.


Lübnan ordu komutanı Washington ziyaretini erteledi

Lübnan askerleri, Güney Lübnan'daki Abbasiye kasabasında İsrail hava saldırısının hedef aldığı bir bölgede toplanıyor (Reuters)
Lübnan askerleri, Güney Lübnan'daki Abbasiye kasabasında İsrail hava saldırısının hedef aldığı bir bölgede toplanıyor (Reuters)
TT

Lübnan ordu komutanı Washington ziyaretini erteledi

Lübnan askerleri, Güney Lübnan'daki Abbasiye kasabasında İsrail hava saldırısının hedef aldığı bir bölgede toplanıyor (Reuters)
Lübnan askerleri, Güney Lübnan'daki Abbasiye kasabasında İsrail hava saldırısının hedef aldığı bir bölgede toplanıyor (Reuters)

Lübnan Kara Kuvvetleri Komutanı General Rudolf Heykel, İsrail ve ABD Kongresi'ndeki yetkililerin orduya karşı iki operasyon başlatması ve programındaki birçok toplantının iptal edilmesinin ardından dün planlanan ABD ziyaretini erteledi.

Lübnan askeri kaynakları Şarku'l Avsat'a yaptığı açıklamada, "Ordu komutanlığı son iki haftada İsrail'in orduya ve Lübnan ordusunun ulusal rolüne yönelik saldırısını gözlemledi. Bu saldırı önyargısız ve Lübnan ordusunu hedef alıyordu" dedi. Harekatın ABD Senatörleri Lindsey Graham ve Joni Ernst tarafından başlatılan "bir başka sürpriz harekatla" eş zamanlı olarak geldiği de ifade edildi.

Heykel, Beyaz Saray, Kongre ve Savunma Bakanlığı yetkilileriyle görüşmek üzere yola çıkmadan önce, Lübnan Kara Kuvvetleri Komutanlığı, Washington ziyareti için planlanan birkaç toplantının iptal edildiğini doğruladı. Kaynaklar, "Bu nedenle Kara Kuvvetleri Komutanı, ziyaretin başarısını güvence altına almak için durum netleşene kadar ziyareti ertelemeye karar verdi" dedi.