Pentagon, İran Uzmanlar Girişimi’ne üye olmakla suçlanan çalışanı soruşturuyor

Temsilciler Meclisi’nde dün Dışişleri Komisyonu oturumu düzenlendi. (YouTube)
Temsilciler Meclisi’nde dün Dışişleri Komisyonu oturumu düzenlendi. (YouTube)
TT

Pentagon, İran Uzmanlar Girişimi’ne üye olmakla suçlanan çalışanı soruşturuyor

Temsilciler Meclisi’nde dün Dışişleri Komisyonu oturumu düzenlendi. (YouTube)
Temsilciler Meclisi’nde dün Dışişleri Komisyonu oturumu düzenlendi. (YouTube)

ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon), İran hükümeti tarafından desteklenen ve yönetilen bir girişimin ortağı olduğuna inanılan üst düzey bir çalışana verilen çok gizli güvenlik izniyle ilgili soruşturma başlattığını duyurdu. Girişim, Tahran’ın ulusal güvenlik konularındaki pozisyonunu güçlendirme ve ABD ve diğer Batı ülkelerindeki kamuoyunu etkileme amacı taşıyor.

Özel Operasyonlar ve Düşük Yoğunluklu Çatışmalardan Sorumlu Savunma Bakan Yardımcısı Christopher Meyer, geçen perşembe akşamı Temsilciler Meclisi Dışişleri Komitesi önündeki duruşmada “Bakanlık, ekip başkanıma çok gizli bilgilerin sağlanmasında tüm yasa ve politikaların uygun şekilde takip edilip edilmediğini aktif olarak inceliyor” diyerek İran asıllı ABD’li akademisyen Ariane Tabatabai’ye atıfta bulundu.

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre Tabatabai, on yıl boyunca İran Uzmanlar Girişimi’nin üyesi olmakla suçlanıyor.

Semaphore ve Iran International’ın internet sitelerinde geçen salı günü İran Dışişleri Bakanlığı’ndan gelen belgelenmiş e-posta sızıntılarına dayanarak, bu ağ hakkında makaleler yayınlandı.

Girişimin katılımcıları arasında Ariane Tabatabai’nin yanı sıra çok sayıda ABD’li ve Batılı akademisyen, uzman, yazar ve gazeteci de yer alıyor.

ABD hükümeti, genellikle parçalanmış ve sınıflandırılmış bilgileri gizli olarak sınıflandırır. Ancak bu bilgilerin kaynağı, son derece hassas istihbarat bilgileri, istihbarat kaynakları veya analitik süreçler olarak nitelendiriliyor.

Oturum sırasında Cumhuriyetçi Temsilci Brian Mast, soruşturmanın özellikle ABD yönetimindeki hassas pozisyonlara aday gösterilen çalışanların geçmiş araştırmalarının yapıldığı geleneksel zaman dilimi olan yedi yıldan daha geriye gidip gitmeyeceğini sordu.

Fotoğraf Altı: Tabatabai (sağda) ve Kriz Grubu’nda İran Girişimi Uzmanları arasında yer alan araştırmacı Dina Esfandiari. (YouTube)
Tabatabai (sağda) ve Kriz Grubu’nda İran Girişimi Uzmanları arasında yer alan araştırmacı Dina Esfandiari. (YouTube)

İran hükümet belgelerinden sızdırılan mesajlara göre Tabatabai, İran Uzmanlar Girişimi’ne ilk kez 2014 yılında dahil oldu. Meyer, yaptığı açıklamada “Onların (araştırmacıların) gerektiği gibi bu zaman çizelgesinin ötesine bakma takdirine sahip olduğunu biliyorum” dedi.

Pentagon’un Halkla İlişkiler Ofisi başlangıçta Tabatabai’ye gizli izin vermeden önce izlenen prosedürlere ve güvenlik inceleme sürecine uyduğunu açıkladı. Pentagon açıklamasında ayrıca, “Tabatabai, Savunma Bakanlığı’ndaki görevinin şartı olarak kapsamlı ve doğru bir sınavdan geçti ve biz de ona hizmet etmekten onur duyuyoruz” ifadeleri kullanıldı.

Tabatabai’nin ilk olarak ABD’nin İran Özel Temsilci Robert Malley başkanlığındaki nükleer müzakere ekibinde görev almak üzere 2021 yılında Biden yönetiminde Dışişleri Bakanlığı’na katıldığı, ardından 2022 yılında Pentagon’a geçtiği biliniyor. Geçen Nisan ayında Malley’in güvenlik izni iptal edildi ve kendisi, şu anda Federal Soruşturma Bürosu (FBI) tarafından gizli materyalleri ele almasıyla ilgili soruşturma altında.

Söz konusu belgelerin yayınlanmasıyla birlikte, bu konuyla ilgili genişletilmiş soruşturmaların açılması yönünde çağrılar arttı. Cumhuriyetçi Kongre üyelerinin ABD hükümetine gönderdiği resmi mektuplara göre bunlardan bazıları, Biden yönetimine bir casus sızmış olabileceği konusunda uyarıda bulunacak kadar ileri gitti.

Soruşturma açılması çağrısına katılan son kişiler arasında, İran girişimini ulusal güvenliğe yönelik gerçek bir tehdit olarak gören, Başkan Donald Trump yönetimindeki eski ulusal güvenlik danışmanı John Bolton da yer alıyor. Bolton, X uygulaması (eski adıyla Twitter) üzerinden yaptığı açıklamada şunları söyledi:

“İran’ın nüfuz operasyonunun ABD hükümetine ulaştığına dair raporlar, güvenliğimiz için gerçek bir tehdit oluşturuyor. Biden yönetiminin acilen bunu kabul etmesi gerekiyor. Ayrıca Kongre de beklememeli. Derhal kamuya açık duruşmalara başlayın!”

Eleştiri, özellikle üst düzey çalışanlara güvenlik izinlerinin verilmesinde şüpheli ‘gevşeklik’ olarak değerlendirilen hususlara yönelikti. Aynı şekilde medya ve sosyal paylaşım siteleri, Ariane Tabatabai’nin babası Cevad Tabatabai’nin İran rejimiyle ilişkisini gösteren fotoğraflar ve raporlarla dolu.

Ancak İran Uzmanlar Girişimi çerçevesinde adı geçen üyelerin mensup olduğu kuruluşlar, İran Dışişleri Bakanlığı’nın bu girişimi denetlediğini veya yönettiğini kabul etmiyor.



İran, Husiler ve İsrail: Washington karşısındaki üçlü ittifak

ABD Başkanı Donald Trump (AFP)
ABD Başkanı Donald Trump (AFP)
TT

İran, Husiler ve İsrail: Washington karşısındaki üçlü ittifak

ABD Başkanı Donald Trump (AFP)
ABD Başkanı Donald Trump (AFP)

Hüda Rauf

İran ile ABD arasındaki müzakereler, her iki müzakereci ve arabulucu tarafın iyimser ve olumlu açıklamalarıyla ilerleyen üç turdan sonra durdu. Dördüncü turun ertelenmesi, ABD-İran arasında geçici veya kalıcı bir anlaşmaya varılma şansı konusunda soru işaretlerine yol açtı.

Donald Trump'ın göreve gelmesinden bu yana tüm göstergeler, hem İran hem de Amerikan tarafının bir anlaşma imzalamaya hazır ve niyetli olduğuna işaret etse de, şimdilik görüşmelerin üçüncü turda durmasının -ama bu geçici ve yakında dördüncü turla devam edecek gibi görünüyor- her bir tarafın istediği şeyin teknik ayrıntılarından ibaret olmayan başka nedenleri de vardı. Nitekim Washington'daki bazı taraflar İran'ın nükleer programının tamamen ortadan kaldırılmasından bahsederken, diğerleri ise sıfır zenginleştirmeden bahsediyor ve İran her ikisini de reddediyor.

Trump yönetiminin İran ile müzakerelerdeki temsilcisi Steve Witkoff, Tahran'ın uranyumu yüzde 3.67 oranında zenginleştirme hakkı olduğunu söylese de, ertesi gün İran'ın uranyum zenginleştirmemesi gerektiğini açıkladı. Ardından Dışişleri Bakanı Marco Rubio, İran'ın uranyum zenginleştiren tek nükleer olmayan ülke olmak istediğini söyledi.

Öte yandan İran'ın yüzde 3.67 oranında uranyum zenginleştirme imkânına sahip olması durumunda bu oranın barışçıl amaçlarla uyumlu olmadığı belirtiliyor. Zira birkaç hafta içinde yüzde 20, sonra yüzde 60 ve en sonunda da yüzde 90 zenginleştirme oranına ulaşabilir ki bu da silah üretmek için gereken oran.

Her iki taraftan gelen belirsiz açıklamalara rağmen İran ve Washington'un çok yakında bir anlaşmaya varma noktasında olduğu kesin. Ancak görüşmelerdeki duraklamanın bölgesel bir başka gelişmeyle bağlantılı olduğu anlaşılıyor. İran'da Recai Limanı’nda ağır kayıplara yol açan ve etkileri halen devam eden bir patlama meydana gelirken, Husilerin İsrail hedeflerine yönelik saldırısı gerçekleşti. Husilere ait bir insansız hava aracı İsrail'deki enerji merkezini çevreleyen köprünün yakınına düşerek geniş çaplı bir hasara yol açtı. İsrail güvenlik birimlerinin yaptığı değerlendirmelerde, Husilerin Ben Gurion Havalimanı'na yeni tip bir füze fırlattığı belirtiliyor. Saldırı üzerine İsrail, İran’ı hedef alma ve eleştirme bahanesi bulma fırsatını kaçırmayarak, Tahran’ı Husi saldırısının arkasında olmakla suçladı.

İran'ın yıllardır Husilere askeri, mali ve lojistik destek sağladığı biliniyor. Ancak İsrail, bu olayı İran'ı eleştirmek ve Washington ile yürüttüğü müzakereler kapsamında ona baskı yapmak için kullandı. Öte yandan İran da Husi saldırılarını, Washington'u Kızıldeniz'deki saldırıları durdurmaları için Husileri etkileme gücüne sahip olduğuna ikna etmek amacıyla kullanıyor ve bu, İran'ın bilinen meseleleri birbirine bağlama politikasıyla örtüşüyor.

Daha sonra üçüncü tur görüşmelerin ardından müzakereler durdu, ama dördüncü tur görüşmeler yakın. Trump da Husiler ile Kızıldeniz'de ABD gemilerine yönelik saldırıların durdurulması ve ABD’nin Yemen'deki Husilere yönelik saldırılarının durması konusunda anlaşmaya vardıklarını duyurdu.

Bilhassa saldırılardan zarar gören Mısır ve Suudi Arabistan gibi Kızıldeniz'e kıyısı olan bölge ülkeleri olduğu için, iki taraf arasındaki saldırıların durması, bölgede sükunetin sağlanması ve gerginliğin azalması için olumlu bir gösterge. Suudi Arabistan, Yemen'de gerginliğin azaltılması ve Yemen krizinin barışçıl bir şekilde çözülmesi amacıyla bu anlaşmaya mutlaka destek verecektir. Ancak anlaşma diğer yandan, Trump'ın övünebileceği herhangi bir başarı elde etmek isteyen Washington'a baskı yaparak, İran ve İsrail'in çıkarları doğrultusunda birbirlerini nasıl kullandıklarını da ortaya koydu.

Kaldı ki Washington ile Husiler arasındaki anlaşmaya ilişkin soru işaretleri de gündemde; anlaşma Trump'ın bölge ziyareti bitene kadar geçici mi olacak, yoksa devam mı edecek? Yemenli isyancılar sadece İsrail gemilerine saldırmaya devam ederse ne olacak? Bu durum İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarının durmasına yol açacak mı? Tüm bunlar önümüzdeki ziyaretten sonra cevapları daha da netleşebilecek sorular.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre İran, İsrail ve Husiler, mevcut süreçte çıkarlarını korumak için Amerikan rolünü kullanmayı, ondan faydalanmayı başardılar. Ancak gelişmeler henüz şekillenme aşamasında ve bunların kısa sürede çökecek geçici düzenlemelerle mi yoksa daha uzun süre devam edecek düzenlemelerle mi sonuçlanacağı belirsiz.