Amnesty: İran’ın gözaltında tutulan yüzlerce Ahvaz Arabının akıbetini açıklanması gerek

Amnesty: İran’ın gözaltında tutulan yüzlerce Ahvaz Arabının akıbetini açıklanması gerek
TT

Amnesty: İran’ın gözaltında tutulan yüzlerce Ahvaz Arabının akıbetini açıklanması gerek

Amnesty: İran’ın gözaltında tutulan yüzlerce Ahvaz Arabının akıbetini açıklanması gerek

Uluslararası Af Örgütü (Amnesty), İranlı yetkililerin, ailelerine ve avukatlarına erişimleri olmaksızın gözaltında tutulan yüzlerce Ahvaz Arabının akıbeti ve nerede tutulduğunu açıklaması gerektiğini belirtti.

Amnesty’nin web sitesi üzerinden yapılan açıklamada, “İran dışında yaşayan Ahvaz Arap aktivistler, son birkaç gün içinde, sivil toplum aktivisti Muhammed Mümini Timas’ın da aralarında bulunduğu 22 kişinin gizlice idam edildiğini bize bildirdi. 24 Eylül’den beri yaklaşık 600 Ahvazlı gözaltına alındı ve kimseyle görüşmelerine izin verilmedi. Huzistan eyaletinin başkenti Ahvaz’da gerçekleştirilen ölümcül saldırı sonrasında toplu gözaltılar yapılmaya başlanmıştı” ifadeleri yer aldı.

“Adil bir yargılamadan söz etmek zor”

Amnesty Orta Doğu ve Kuzey Afrika Araştırma ve Savunuculuk Direktörü Philip Luther konuya ilişkin yaptığı açıklamada, “Doğrulandığı takdirde, bu kişilerin gizlice öldürülmesi, yalnızca uluslararası hukuk gereğince suç teşkil etmekle kalmaz, kişilerin yaşam haklarının da korkunç bir ihlali ve İran adalet sisteminin şoke edici standartlarına göre bile bu büyük bir adaletsizlik. Söz konusu kişilerin ölüm cezalarına itiraz etme imkanı bir yana, gözaltına alınmalarından birkaç hafta sonra adil bir biçimde yargılanmış olabileceklerini bile düşünmek çok zor” diye konuştu.

Aktivistler, Ahvaz’daki silahlı saldırıdan birkaç gün sonra gözaltına alınan 30 yaşındaki seramik dükkanı sahibi Ahmet Haydari’nin de gizlice idam edilenler arasında olduğunu Amnesty’ye bildirildi. Amnesty’nin açıklamasında, Ahmet Haydari’nin gözaltına alınmasının ardından, akıbeti veya nerede tutulduğuyla ilgili hiçbir bilgi verilmeyen ailesine 11 Kasım’da telefon edilerek, Ahvaz’daki İstihbarat Bakanlığı’nın bilgi merkezine gelmeleri istendiği kaydedildi.

İstihbarat Bakanlığı’nın bilgi merkezinde, aileye Ahmet’in ölüm belgesi ve 8 Kasım’da idam edildiği bilgisinin verildiği aktarılan açıklamada, yetkililerin gömülmek üzere Ahmet’in cesedini teslim etmeyeceklerini ve ailenin cenaze töreni düzenlemesine izin verilmediğini söyledi.

Vali idamları yalanladı

Öte yandan, Huzistan Eyalet Valisi, 12 Kasım’da IRNA haber ajansına yaptığı açıklamada, gözaltında tutulan 22 kişinin idam edildiğine dair haberlerin ‘tamamen yalan’ olduğunu söyledi.

Philip Luther ise, “Gözaltında öldürülmüş olabileceğinden endişe edilen kişilerin nerede tutulduğuyla ilgili hiçbir bilgi verilmezken valinin durumu olduğu gibi inkar etmesi, gözaltına alındıklarından beri yakınlarını göremeyen ve onlardan haber alamayan ailelerinin üzüntüsünü gidermez. Öldürülme haberleri, Ahvaz’daki saldırıdan sonra gözaltına alınan diğer yüzlerce Ahvaz Arabın idam cezaları veya diğer türde sert muameleyle karşı karşıya kalabileceğine ilişkin endişeleri de artırıyor” diye konuştu.

UAÖ, İran yetkililerine, gözaltına alınan kişilerin nerede tutulduklarını daha fazla gecikmeden açıklama ve şimdiye kadar hangi yasal prosedürlerin uygulandığıyla ilgili bilgi verme çağrısında bulunuyor.

Philip Luther, sözlerini şöyle sonlandırdı: “İran yetkilileri, Ahvaz’daki saldırıda cezai sorumluluk taşıdığı düşünülen kişileri adil yargılamalarla adalet önüne çıkarmakla yükümlü olsa da, bu durumu, İran’da baskı gören Ahvaz Araplarına karşı şiddet uygulamak için bir bahane olarak kullanmamalı” dedi.

Aile ve avukatların gözaltındaki kişilere erişimine izin verilmesi ve bu kişilerin işkence ve diğer türde kötü muameleden korunmasını talep eden Amnesty, yalnızca ifade veya barışçıl toplanma haklarını kullandıkları gerekçesiyle ya da sadece etnik kimlikleri nedeniyle gözaltında tutulan tüm Ahvaz Araplarının derhal ve koşulsuz olarak serbest bırakılması yönünde de çağrıda bulundu.



Reisi'nin yokluğunun ardından İran

Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
TT

Reisi'nin yokluğunun ardından İran

Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)

Velid Fares

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin, Dışişleri Bakanı ile birlikte helikopter kazasında hayatını kaybettiğini duyuran açıklamanın mürekkebi kurumadan, ölümünden kimin sorumlu olduğuna dair anlatılar başladı. Helikopterin zorunlu inişi gerçekten teknik nedenlerden mi kaynaklanıyordu, yoksa birisi motora sabotaj mı yapmıştı?

Haberlerin çoğu, teknik bir arızanın bir felakete dönüşen bu zorunlu inişe yol açtığı sonucuna varıyor. Ancak pek çok soru hâlâ soruluyor ve bunlar arasında şunlar da var; bu helikopter nasıl düştü, Cumhurbaşkanına eşlik eden iki helikopterden ikisi de neden zorunlu iniş alanına bakmadan yolculuklarına devam ettiler? Bazıları, kötü hava koşullarına rağmen kışın bile bu koridorun sürekli uçak ve helikopterler tarafından kullanıldığını söylüyorlar. Dolayısıyla ya bu olay benzersiz ya da olayların seyrini bu yöne iten yıkıcı bir el var.

Nihai raporların sonuçları ne olursa olsun, bu durum, İran rejimi içindeki kanatlar arasındaki güç tartışması çerçevesine giriyor. Bu kanatların ilki ölen Cumhurbaşkanı’nın devlet başkanı konumundayken başını çektiği kanattır. Kaynaklara göre Reisi, başkanlığını yaptığı devlet kurumlarının daha yetkili olması için çalışıyordu. Diğer kanat ise Dini Lider'in kanadı ve yüksek Humeyni otoritesi onun elinde. Yeni cumhurbaşkanlığı seçiminin tarihi yaklaşırken kanatlar arasındaki mücadele yoğunlaşmıştı ve Hamaney'in ölümüyle yerine geçecek yeni ismin bulunması için çalışmalar yapılıyordu. Bilgiler, Humeyni Otoritesinin başındaki ismin, yerine oğlu Mücteba Hamaney'i önerdiğini söylüyor. Ancak diğer kaynaklar, Reisi'nin Veliyyi Fakih’in halefi olmaya hazırlandığını, bunun da iki kanat arasında çatışmaya yol açtığını söylüyorlar.

Anlaşmazlık konularından biri de 2014'ten bu yana Batı'dan, özellikle de ABD'den aktarılan ve on milyarlarca dolar olduğu tahmin edilen paranın kontrolü. Bu büyük meblağlar doğal olarak hükümet, bürokrasi, güvenlik kurumları, bankalar ve sahayı kontrol eden milisler arasında büyük çatışmalara yol açıyor. Cumhurbaşkanlığı ve Genel Rehberlik makamları arasındaki çatışma, bir yandan rejimin gücünü güvence altına alan bu fonlar üzerindeki kontrolün niteliği, diğer yandan da rejimin dört Arap ülkesinde ve Filistin topraklarındaki Humeynici ve müttefik milislerle olan organik bağıyla ilgili derin farklılıkların bir sonucu olabilir.

Peki, Reisi’nin sahneden ayrılmasından sonra şimdi ne olacak?

En yakın ihtimal, kurumlardaki ve devletteki destekçilerinin zayıflatılması ve yerine Rehber’i çevreleyen dar çevrenin parçası olacak, yeni bir cumhurbaşkanının getirilmesidir. Böylece cumhurbaşkanlığı makamı yakın gelecekte Dini Lider’in halefi için hazırlanmış olacak. Bu durumda, İran'daki bu dramatik değişimlerin iç, bölgesel ve uluslararası arenadaki sonuçları nelerdir?

İran içinde, yoğun halk tepkisinden ve Tahran ile diğer şehirlerde gerçekleşen kutlamalardan, Reisi'nin ölümünün, muhalefetin bir bütün olarak rejimin varlığını reddetmesi, bir otorite boşluğu veya en azından otoritenin kanatları arasında bir çekişme olduğu temelinde otoriteye karşı yeniden protesto çağrısı yapması için yeni bir kapı açabilir. Bu elbette rejimi, uluslararası kamuoyunu sahayı kesin olarak kontrol ettiğine ikna etmek için büyük bir baskıda bulunmaya itecektir.

Bölgesel düzeyde bazı hükümetler, Tahran’daki yeni hükümet ve yönetim ile ilişkilere hazırlık olarak Hamaney'in otoritesini yeniden tanıdı. Bunların arasında devletlerin içişlerine karışmama anlaşması imzalayan ülkelerin yanı sıra, durumu izleyen ve yeni rejimin istikrarlı bir yönde gelişimini görene kadar harekete geçmeyecek Arap Körfez ülkeleri de var.

Uluslararası düzeyde, bazı Avrupa hükümetlerinin, İran liderliğine Avrupa, AB ve Tahran arasındaki mevcut anlaşmalara saygı duyulacağı konusunda güvence vermek amacıyla, Dini Lider’e sempatilerini ifade etmekte hızlı davrandıklarını gördük. Bu, İran'da en yüksek ve derin Avrupa çıkarlarına sahip olanlar için normaldir ve şu ana kadar rejimi değiştirmeye çalışan tüm İran muhalefetlerinden daha güçlüdür.

ABD'ye gelince, Dışişleri Bakanlığı, İran hükümetinin koşullarındaki değişikliğe rağmen kendisi ile diplomatik ilişkiler kurmadan, İran yönetimine sakin bir dille başsağlığı diledi. Çünkü yönetim Kongre'de her iki partiden de cumhurbaşkanı kim olursa olsun bu rejimle ilişki kurmak istemeyen bir çoğunluğun bulunduğunu çok iyi biliyor. Başkanlık seçimi kampanyası sırasında muhalefetin yönetime yönelik eleştirilerini yoğunlaştırdığı ve muhalefetin ABD yönetimini, terörist olarak gördüğü bir rejimi tanımaktan sorumlu tuttuğu biliniyor.

Dolayısıyla Biden yönetimi İran rejimini diplomatik olarak tanırken, popülist Cumhuriyetçi tabandan duyduğu korku nedeni ile kendisi ile ilişki kurmama ilkesini sürdürecek. Çünkü Cumhuriyetçiler önemli eyaletlerde çoğunluğu elde etmiş gibi görünüyor, bu da seçim sonuçlarını etkileyebilir.

Bunun gelecekteki en önemli sonuçları ne olacak?

İran rejiminin, önümüzdeki Kasım ayındaki ABD seçimleri öncesi Ortadoğu'da bir tür güç gösterisine hazırlık amacıyla kendi kurumlarını etrafında toplaması, onları koruması ve geliştirmeye çalışması mantıklı. Bu da demek oluyor ki, yaz başından kasım ortasına kadar Biden yönetiminin ya da diğerlerinin seçimler nedeniyle Ortadoğu'daki herhangi büyük hareketlenmeye karşılık veremeyeceği hassas bir dönem yaşanacak. Tahran bunu anladı ve eğer isterse aynı aşamayı bölgedeki bazı hedeflerini hayata geçirmek için de kullanmaya hazırlanıyor.

Reisi'den sonra İran, iktidarın Humeyni’nin deyimi ile "Allah ile savaşan" muhalefete bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırma yoluna gidecek. Ancak İsrail-İran çatışması çerçevesindeki yeni durum, bir yanda İsrail ve bölgesel müttefikleri, diğer yanda İran rejimi arasında tansiyonu yükseltmeyi, aynı zamanda rejim içinde yeni halk ayaklanmalarının başlamasını kolaylaştıracak bir iç bölünmenin yaşanmasını ümit eden İran muhalefetinin işine yarayabilir.

Fakat ABD'nin tutumu değişmediği sürece, mevcut aşamada bu rejimi değiştirmek zor olsa da seçim tarihi yaklaştıkça değişim fırsatları doğabilir. Her halükârda, Humeyni rejiminin temel direklerinden biri ve 1980'lerdeki binlerce idamın sorumlusu olan birinin yokluğu, İran'daki kurban aileleri için umut verici bir haber, rejime reform veya değişim yönünde baskı yapmak için motive edici bir faktördür.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.