Karşılıklı tehditler İran nükleer krizini derinleştiriyor

İran’ın başkenti Tahran’ın meydanlarından birinden dün çekilmiş bir kare (AP)
İran’ın başkenti Tahran’ın meydanlarından birinden dün çekilmiş bir kare (AP)
TT

Karşılıklı tehditler İran nükleer krizini derinleştiriyor

İran’ın başkenti Tahran’ın meydanlarından birinden dün çekilmiş bir kare (AP)
İran’ın başkenti Tahran’ın meydanlarından birinden dün çekilmiş bir kare (AP)

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun dün, İran’ın son zamanlarda İsrail'i yok etmekle tehdit etmesine karşı İsrail ordusuna ait bir F-35s savaş uçağını arkasına alarak İsrail uçaklarının İran ve Suriye dahil Ortadoğu’daki tüm noktalara ulaşabileceği şeklinde bir açıklamada bulunması, İran nükleer krizini daha da derinleştirdi. Öte yandan İran Dışişlerin Bakanı Muhammed Cevad Zarif, ABD Başkanı Donald Trump'ın “nükleer anlaşmayı ortadan kaldırması için kandırıldığını” söyledi. Diğer bir gelişmede ise Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un danışmanı, Trump yönetiminin şartlarını karşılayacak şekilde mevcut krize bir çözüm bulma ve aynı zamanda İran'ın nükleer anlaşmadan çıkmamasını sağlama amacıyla Tahran ziyaretine başladı.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu dün İran’ı İsrail savaş uçaklarının kapsama alınana girdiğini belirterek tehdit etti. Reuters’ın haberine göre Netanyahu, ülkenin güneyindeki İsrail ordusuna ait Nevatim Hava Üssü'ne ziyareti sırasında yaptığı açıklamada, “İran, son zamanlarda İsrail'i yok etmekle tehdit ediyor. Bu uçakların, İran ve Suriye dahil Ortadoğu'da her yere ulaşabileceğini hatırlamalılar” ifadelerini kullandı. Fransız Haber Ajansı’nın (AFP) haberine göre aynı zamanda Savunma Bakanı da olan Netanyahu açıklamasını, hava üssünde yaptığı incelemelerin ardından İsrail ordusuna ait bir F-35s savaş uçağını arkasına alarak yaptı.
Tüm seçenekler masada
İran’ın yarı resmi haber ajansı “Mehr” geçtiğimiz hafta, önde gelen İranlı bir milletvekilinin ABD'nin İran'a saldırması halinde İsrail'in yarım saat içinde yok edileceği şeklindeki açıklamasını aktarmıştı. Buna karşın Reuters, İsrail’in İran’ın her seferinde herhangi bir çaba içerisinde olmadığını söylediği nükleer silah geliştirmesini engellemek amacıyla tüm seçeneklerin masada olduğunu söylediğine dikkati çekti.
Öte yandan İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, ABD Başkanı Trump'ın müttefikleri tarafından 2015 yılında Tahran ve dünya güçleri arasında imzalanan “nükleer anlaşmayı yok etmeye” itildiğini söyledi. Zarif Twitter hesabından paylaştığı ve Reuters’ın aktardığı mesajında, “Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, İran ile E3 arasında 2005 yılında varılan Paris Anlaşması'nı sıfır (uranyum) zenginleştirme konusunda ısrar ederek ortadan kaldırdı. Bunun sonucunda İran, uranyum zenginleştirme miktarını 2012’de 100 kat artırdı. Şimdi de aynı vesveselerle Donald Trump'ı nükleer anlaşmayı ortadan kaldırması için kandırdılar” ifadelerini kullandı.
Bununla birlikte Zarif, dünya güçlerinin İran ile Temmuz 2015'te imzalanan ve Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP) adı verilen nükleer anlaşmadan daha iyi bir anlaşma müzakere edemeyeceğini de sözlerine ekledi. Zarif’in Twitter hesabındaki açıklamaları öncesinde İran, nükleer anlaşmada öngörülen uranyum zenginleştirme seviyesini aşacağını duyurmuştu. Reuters’a göre İran’ın bu adımı, tüm ekonomik yaptırımların yeniden uygulanmasına neden olabilir.
Tehditlerin İran Atom Enerjisi Kurumu sözcüsü tarafından dile getirildiğine dikkati çeken Reuters, uranyum stoklarının Tahran'ın nükleer anlaşma sınırlarını aşmak üzere geçtiğimiz hafta attığı küçük adımların ötesine geçtiğine işaret etti. Reuters, bunun İran'ın nükleer bir silah yapmasını önlemeyi amaçlayan anlaşmanın halen uygulanabilir olup olmadığı konusunda ciddi soru işaretlerine neden olabileceğini vurguladı.
Reuters’a göre  İran durumu, nükleer anlaşmadan önce Avrupalı ​​uzmanların Tahran’ın birkaç ay içinde nükleer bir bomba yapabileceğine inandığı döneme geri getirebilecek kadar ileriye taşıyıp taşımayacağına dair ayrıntı vermese de tehditleri nükleer anlaşma ile elde edilen önemli başarıları geçersiz kılabilir.
Ancak İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) Genel Komutanı Tümgeneral Hüseyin Selami, ülkesinin nükleer bir silah arayışında olduğu iddialarını reddetti. İran’ın “Tesnim” haber ajansı tarafından aktarılan açıklamasında Tümgeneral Selami, “İran, nükleer silah peşinde değil ve tüm dünya da bunu biliyor” ifadelerini kullandı. DMO Genel Komutanı şöyle devam etti;
“Tüm dünya bizim nükleer silah sahibi olma niyetinde olmadığımızı bildiği halde neden bize karşı küresel yaptırımlar uyguluyorlar? İşin gerçeği, bizi bilgi birikimimiz yüzünden cezalandırmaya çalışıyorlar. Nükleer silahların İslam'da yeri yok. İslam, kitle imha silahlarını asla onaylamaz.”
Washington’dan Tahran’a uyarı
Öte yandan İran’ın uranyum zenginleştirme seviyesini arttırma tehdidine rağmen, ABD, Tahran’a uyguladığı yaptırımların meyve verdiğini belirterek İran yönetimine Washington’ın kararlarını hafife almamaları uyarısında bulundu. Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Bolton önceki gün Washington’da “İsrail İçin Birleşmiş Hristiyanlar” (CUFI) organizasyonu tarafından düzenlenen konferansta yaptığı konuşmada, “Başkan Trump’ın İran’a uyguladığı yoğun baskı kampanyası işe yarıyor” ifadelerini kullandı. Reuters’ın haberine göre Bolton, “Bu sadece başlangıç. Başkan, ABD’nin çıkarlarını önceleyen müzakerelerle yeni bir anlaşma yapmayı hedefliyor” şeklinde konuştu.
ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence ise yine aynı konferansta, “İran, ABD’nin sabrını, kararlılığı konusunda bir eksiklik olarak okumamalı” dedi.
Diğer yandan İran Öğrenci Haber Ajansı’nın (ISNA) aktardığı açıklamalarında İran Atom Enerjisi Kurumu Sözcüsü Behruz Kemalvendi, ülkesinin 3,67 olarak sınırlandırılan zenginleştirilmiş uranyum üretiminin yüzde 4,5 oranını geçtiğini söyledi.
Bununla birlikte İran, nükleer anlaşmaya olan bağlılığını azaltacak üçüncü adımı 60 gün içinde atacağını da duyurdu.
Bir başka gelişmede ise Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, üst düzey diplomasi danışmanı Emmanuel Bonne’u İran’a gönderdi. Bonne, 2 günlük İran ziyareti sırasında yapacağı görüşmelerde Tahran ile ABD arasındaki gerginliğin artmasını engellemek için çözüm arayacak.
Buna karşın Beyaz Saray’dan yapılan açıklamada, Başkan Trump ile Cumhurbaşkanı Macron’un Pazartesi günü görüştüğü ve “İran'ın nükleer silah edinmesini engellemeye yönelik devam eden çabaları” tartıştıkları belirtildi.
İran Genelkurmay Başkanından misilleme uyarısı
Öte yandan Alman Haber Ajansı’nın (DPA) haberine göre İran Genelkurmay Başkanı Tümgeneral Muhammed Bakıri dün yaptığı açıklamada, İngiltere’nin Cebelitarık Boğazı’nda İran’a ait petrol tankerine el koymasının karşılıksız kalmayacağını söyledi.
Tesnim’in aktardığı açıklamasında Tümgeneral Bakıri, “Bu eylem ABD İHA’sının düşürülmesini telafi etmek için yapılmıştır. İngilizlerin yaptığı eylem yanıtsız kalmayacak. Yeri ve zamanı geldiğinde bu skandal eyleme karşılık verilecektir” diye konuştu.
İngiltere geçtiğimiz perşembe günü Cebelitarık Boğazı’nda İran’a ait petrol tankerine el koymuştu. Bu durum İran ile İngiltere arasında gerginliğe neden olurken Tahran, İngiliz Büyükelçi’yi Dışişleri Bakanlığına çağırmıştı. İngiltere’ye bağlı özerk bir bölge olan Cebelitarık, İspanya'nın güney kıyısında yer alıyor. Ayrıca Madrid de Cebelitarık üzerinde egemenlik iddiasında bulunuyor. Cebelitarık özerk yönetimi İran tankerini alıkoyduktan sonra yaptığı açıklamada, “Grace 1” isimli tankerin Suriye'deki Banyas rafinerisine ham petrol taşıdığına dair güvenilir bilgiler olduğunu belirtmişti.



Suudi kültürünün geleceğine yönelik altı maddelik vizyon  

Suudi kültürünün geleceğine yönelik altı maddelik vizyon  
TT

Suudi kültürünün geleceğine yönelik altı maddelik vizyon  

Suudi kültürünün geleceğine yönelik altı maddelik vizyon  

Suudi Arabistanlı bir yazar olarak, uzun yıllar, birçok sanatçı, yazar, akademisyen ve aydını barındıran bir entelektüel grubun içinde yer aldım. Kahire, Beyrut, Tunus ve Kazablanka gibi Arap başkentlerindeki konferanslara, festivallere ve kültürel organizasyonlara iştirak ediyorduk. O zamanlar kardeş ülkelerde olan kültür bakanlıklarının bir benzerinin ülkemiz Suudi Arabistan’da da olması için özlem duyuyorduk. Daha sonra enformasyon bakanlığı altında bir kültür komitesi kurulması kararlaştırıldı. Bu haberi yarım yamalak bir tebessümle karşılamak durumunda kaldık. Çünkü bu, hayallerimizin ve beklentimizin altında bir karardı. Biz daha çok yazar, sanatçı ve her alandaki düşünüre ciddi destekler verecek bağımsız bir kültür bakanlığı hayal ediyorduk.  
Suudi Arabistan’daki kültürel sahne oldukça zengin ve çok çeşitlidir.  Suudi kültür ortamı hakkında pek bir şey bilmeyenler için şöyle özetleyebilirim.  Birincisi kamu desteği, ikincisi; özel sektör ve üçüncüsü bağımsız olmak üzere, kültür dünyamız üç alanda değerlendirilebilir. Kamu desteği, devletin kültürel etkinliklere doğrudan veya dolaylı olarak sunduğu desteklerdir. Özel sektörün hizmetleri ise, yayınevleri, edebiyat merkezleri ve sanat galerileri ile sınırlıdır. Bağımsız sanat ise, edebiyat kulüpleri, sivil kültür sanat dernekleri ve geleneksel medya tarafından desteklenen faaliyetleri içerir.  
Bağımsız addedebileceğimiz bu kültürel alanda, ülke genelinde 17 edebiyat kulübü ve 16 kültür sanat derneği faaliyet göstermektedir. Bağımsız alan, yetmişli yıllardan bu yana Krallıktaki kültürel yaşamın gelişiminde çok önemli bir rol oynadı ve oynamaya da devam ediyor. Ülkedeki en önemli kültürel ve düşünsel ürünlerin ortaya çıkmasına olanak sağlayan bağımsız kültürel alan, sınırlı kamu desteği, sınırlı özel sektör desteği ve bağışçıların desteği ile ayakta kalmaktadır.  
2018 yılında yayınlanan kraliyet kararnamesi ile, kültür bakanlığı enformasyon bakanlığından ayrılarak bağımsız bir kuruluş haline geldi. Ülkede kültürel faaliyetleri yakından takip edenler artık farklı bir gelecek tahayyül edebiliyordu. Nitekim takip eden üç yıl içinde kültürel alanlarda önemli atılımlar yapıldı.  
Artık karamsarlığın yerini iyimserlik alabilirdi. Çünkü Suudi Arabistan’ın yeni kültür bakanlığı, Arap ülkelerindeki muadillerinden farklı olarak, aydınların arzu ettiğinden daha olumlu bir vizyon taşımaktaydı. Kültür bakanlığı, bölgedeki ve Arap ülkelerindeki benzerlerinden farklı bir örgütlenmeye gitmişti. Bu örgütlenmenin şekillenmesinde UNESCO aktif rol aldı. Bakanlık süreç içinde faaliyetlerini çeşitli kültürel sektörleri kapsayan 11 başlık altında organize etti. Bu başlıklar altında edebiyat, çeviri, tiyatro, müzik ve resim sanatlarının yanı sıra moda ve yemek pişirme gibi aşina olunmayan kültürel üretim alanları da kendisine yer buldu. Bakanlık nezdinde 16 komisyon oluşturuldu. Dikkat çekici husus ise, bu komisyonların bürokratik ataletten uzak olarak tamamen bağımsız bir şekilde yönetilmeleridir. Bahsi geçen komisyonların yönetim kurulları ve icra komiteleri, kültür aracılığı yapan dernekleri denetlemekte ve desteklemektedir.  Kültürel bir etkinlik yapmak, konferans veya sempozyum düzenlemek isteyenlerin, bakanlık destekli bir dernekle anlaşması gerekiyor. Kitap telif etmek veya yabancı dildeki bir eserin çevirisini yapmak isteyenlerin ise bir yayınevi ile anlaşmaları yeterli oluyor. Komisyonların doğrudan değil de bağımsız dernekler aracılığıyla vatandaşla muhatap olması nedeniyle, bürokratik zorluklar ve idari yolsuzlukların önüne geçilmesi hedefleniyor.  

Bütün bunlar gülümseten olumlu gelişmelerdir. İşlerin gidişatını yakından takip eden biri olarak bu pozitif yargılarda bulunabiliyorum. Sayın kültür bakanının başkanlığını yaptığı, edebiyat ve tercüme komisyonunun içinde yer almaktayım. Kadın çalışanların da yoğunlukta olduğu bu komisyonun çalışma ortamı, daha önce devlet kurumlarında alışık olmadığımız kadar rahat ve özgürlükçü.   
Ancak, bilindiği üzere kültür, ne kadar çeşitli ve gelişmiş olsa da kurumlar tarafından üretilemez. Kurumlar kültürel üretimi teşvik eder ya da sekteye uğratır fakat kültürün üretimini üstlenemez. İster edebiyat olsun ister felsefe veya sanat, tekil ya da çoğul olarak bireyler tarafından üretilir. Kral Abdülaziz tarafından kurulduğu ilk yıllardan itibaren ülkemizin kültürel birikimi, bireysel çabalarla oluşmuştur.  
Sayın Veliaht Prens Muhammed bin Selman liderliğindeki 2030 vizyonunu kültürel alanda yakalayabilmemiz için, kültür üreticisi bireylere uygun koşulların sağlanması bir zorunluluktur. Kültür bakanlığının artan ve çeşitlenen maddi manevi destekleri, bu yolda güçlü bir şekilde ilerlediğimizin güçlü bir göstergesidir. Ancak bu eğilimin sürdürülebilir olması için dikkat edilmesi gereken hususlar var: 
Birincisi: kültürün, entelektüel ve yaratıcı bir doruk noktası olarak görülmesidir. Doruk noktası derken, insanın kültürel faaliyeti ile kendisini gerçekleştirebileceği en üst sınırlara ulaşabilmesini kastediyoruz. Popülizmin cazibesine kapılmadan, üretici ve alıcıları tatmin etmek için nitelikten ödün verilmemesi gerekir. Bunun elitist, üstenci bir yaklaşım olduğunu ve kültürün geniş kitlelere yayılmasına mâni olacağını iddia edenler olabilir.  Ancak niteliğin niceliğe feda edilmesi, kültürel seviyenin ve kalitenin düşmesiyle sonuçlanacaktır. Asıl hedeflenmesi gereken, kitlelerin seviyesinin yukarıya çekilmesi olmalıdır.  Kültürün en yüksek ürünlerinden biri olan felsefe, kimileri için hayata dair basit fikirlere dönüşebilir veya insan hayatındaki en önemli konuların tartışılarak, sorunlarına çözüm bulunmasına katkı sağlayabilir. Tabi ki yüksek standartlar dayatılamaz, bununla birlikte olumlu yönlendirmeler ve hatırlatmaların yapılması gerekir.   
İkincisi: Kültürel üretimin aracı olan Arap diline azami özenin gösterilmesidir. Arapçanın kültürel üretimdeki temel rolü teşvik edilmelidir. Başta eğitim alanında iyileştirmeler olmak üzere, akademi, medya ve ticari alanlarda Arapça dilinin doğru kullanımı yaygınlaştırılmalıdır. Özellikle ticaret alanlarında İngilizcenin Arapçanın yerini almaya başladığı görülüyor. Gençlerin kullandığı dil itibariyle Arapçalarının geliştirilmesi için gerekli adımların atılması zorunludur. Arapça, kültürümüzün geleceğidir, çünkü sahip olduğumuz kültür Arap kültürüdür.   
Üçüncüsü: İfade ve üretim özgürlüğü alanlarının genişletilmesidir. Toplumsal baskı ve muhafazakâr yaklaşım, üretilenlerin kalitesini olumsuz etkiler. Geçmişte, bu korkular ve hassasiyetler nedeniyle, nice kültürel içerik üreticisi yurt dışında yaşamak zorunda kalmıştır. Çok şükür bu yönde olumlu değişikliklerin olduğuna dair birçok işaret var, ancak Suudi Arabistan’ı, kendi çocuklarının ürettikleri için bir merkez haline dönüştürebilmemiz için daha fazla çaba sarf etmeliyiz.  
Dördüncüsü: Kültürün, geniş anlamıyla bir milli servet olduğunun bilincinde olmalıyız.  Veliaht Prens, Cidde şehrinde Suudi aydınlarla yaptığı ilk görüşmede, bu hususu vurgulamıştı. Suudi Arabistan’ın Arap, Müslüman ve dünya düzeyindeki entelektüeller için bir cazibe merkezi olması için bireysel ve toplu olarak daha fazla çaba sarf etmemiz gerekir. Bunun için de ülkemizde kitap dağıtımı, konferans ve festivallerin düzenlenmesi için mevcut prosedürlerin kolaylaştırılması lazımdır. Yakın zamanda ülkemizde geniş katılımlı Arapça kitap fuarının düzenlenmesi ile felsefe ve çeviri alanlarında iki önemli konferansın yapılmış olması, sürdürülmesi gereken doğru yolda atılmış adımlar olarak değerlendirilebilir.  
Beşincisi: Kültürel faaliyette tarihsel olarak önemli bir yeri olan, edebiyat kulüplerinin ve kültür sanat derneklerinin verimliliğinin arttırılması için girişimlerde bulunulmasıdır. Bu kültürel tarihi mirasa yeterli özeni göstermeliyiz.  
 Altıncısı: Akademik ve araştırma kurumlarının, kültürel üretime daha fazla katkıda bulunmaya teşvik edilmesidir. Akademi yaygın olduğu üzere halktan uzak olmamalı, halkla daha fazla etkileşim kurmalıdır. Üniversiteler, yirminci yüzyılın başlangıcından bu yana Arap kalkınmasında önemli roller üstlenmiştir. Suudi Arabistan’ın kültürel tarihinde de üniversitelerin önemli bir yeri olmuştur. Ancak son yıllarda bu rolün azaldığına dair emareler bulunmakta. Üniversitelerin aktif katılımı olmadan gerçek nitelikli bir kültürel canlanma tasavvur edilemez. Zira üniversiteler, aydınlanma, gelişim ve bilinçlenme için en önemli merkezlerdir.  
 Bana göre, ülkemizde kültürel atılım gerçekleşmesi için dikkate alınması gereken hususlar bunlardır. Bu alanlarda şimdiye değin atılmış önemli adımlara ek olarak, bu hususlara da odaklanılırsa yüksek kültür seviyelerine çıkmamız kaçınılmazdır.