Suriye-Irak sınır kapısı 5 yılın ardından yeniden açıldı

El Kaim (Ebu Kemal) Sınır Kapısı’nın açılış töreni (AFP)
El Kaim (Ebu Kemal) Sınır Kapısı’nın açılış töreni (AFP)
TT

Suriye-Irak sınır kapısı 5 yılın ardından yeniden açıldı

El Kaim (Ebu Kemal) Sınır Kapısı’nın açılış töreni (AFP)
El Kaim (Ebu Kemal) Sınır Kapısı’nın açılış töreni (AFP)

Rusya’nın Suriye’ye doğrudan askeri müdahalesinde beşinci yıla girildi. Şam ve Bağdat, Suriye-Irak sınır kapısını yeniden açtı. Bu adım ile DEAŞ’ın ortadan kaldırdığı sınır da tekrar belirlendi. Tahran, Moskova'yı karayoluyla desteklemek ve Bağdat, Şam ve Beyrut'u birbirine bağlamak için ısrar ediyor.
İlk kamyonlar dün Irak sınırında, Suriye rejimi kontrolündeki tek noktadan geçti. Diğer iki geçitten biri doğrudan ABD güçleri tarafından kontrol edilirken bir diğeri de Washington’ın müttefiki olan Suriye Demokratik Güçleri (SDG) tarafından kontrol ediliyor.
2014 yılında Irak’ın üçte birini ve Suriye’nin yarısını kontrolü altına alan DEAŞ, mevcut sınırları kaldırarak kendi bölgesinde ‘şehirler’ kurdu ve kendi sınırlarını çizmeye başladı. Ancak Rusya’nın Suriye’ye müdahalesi Suriye’deki tüm dengeleri alt üst etti.
2015 yılının ortalarında Suriye rejim güçleri ülkenin yalnızca yüzde 15'ini ve Lübnan sınırındaki geçiş noktasını kontrol ediyordu. Geri kalan bölgeler ise DEAŞ, YPG ve muhalif grupların kontrolü altındaydı.
Şam, dört yıl boyunca Moskova ve Tahran’ın desteğiyle yüzölçümü 185 bin kilometrekare olan Suriye’nin yaklaşık yüzde 65’ini kontrolü altına almayı başardı. Şam bunun yanı sıra daha fazla sınır kapısını da kontrol etmeye başladı.
Şam, 19 sınır kapısından biri Lübnan, biri Ürdün, biri Irak ve ikisi de Türkiye olmak üzere 5 sınır kapısını kontrolü altında bulunduruyor. Suriye’nin Türkiye sınır kapıları Ankara tarafından kapatıldı.
Ürdün
Nasib (Cabir) Sınır Kapısı: Muhalif gruplar tarafından 2015 yılının nisan ayında ele geçirildi. Ancak temmuz ayında rejim güçleri tarafından geri alındı.
Eski Gümrük (Ramsa) Sınır Kapısı: 2013 yılında rejim güçlerinin kontrolünden çıktı. Ramsa Sınır Kapısı daha sonra Şam tarafından Nasib (Cabir) Sınır Kapısı’nın tekrar ele geçirilmesinden önce kontrol altına alındı.
Türkiye
Yayladağ Sınır Kapısı: Lazkiye tarafındaki sınır kapısı Şam’ın kontrolü altında. Ancak Türk tarafı 2014 yılındaki çatışmalar sebebiyle kapalı tutuyor.
Bab el-Hava Sınır Kapısı: İdlib’in büyük bölümünü ele geçiren Heyetu Tahriru'ş Şam’ın kontrolü altında.
Babusselam Sınır Kapısı: Halep ilinin Azez bölgesinde yer alan sınır kapısı. Fırat Kalkanı Operasyonu sebebiyle bölgede bulunan TSK tarafından kontrol ediliyor.
Cerablus (Karkamış) Sınır Kapısı: Halep’teki sınır kapısı da Fırat Kalkanı Operasyonu kapsamında TSK’nın kontrolü altında bulunuyor.
Tel Abyad Sınır Kapısı: 2015 yılından beri Suriye Demokratik Güçleri’ne bağlı YPG tarafından kontrol ediliyor. Türkiye, ABD ile ‘güvenli bölge’ kurma anlaşmasının bir parçası olarak YPG’nin buradan çıkarılmasını istiyor. Washington, Tel Abyad ve Rasülayn arasında bir ‘güvenlik mekanizması’ kurulması fikrini onayladı.
Halep’in kuzeyinde yer alan Ayn El Arab’daki (Kobani) Mürşitpınar Sınır Kapısı: Resmen kapalı olan sınır kapısı, YPG’nin kontrolü altında bulunuyor. Yakınlarında ABD askeri üssü mevcut.
Rasulayn Sınır Kapısı: DEAŞ, 2015 yılının yazında Kürt birlikler tarafından buradan çıkarıldı. Washington, ağır silahların ve YPG güçlerinin Rasulayn Sınır Kapısı’ndan çıkarılması ve güvenlik mekanizmasının kurulması önerisini kabul etti.
Nusaybin Hudut Sınır Kapısı: Hasiçi’de yer alan sınır kapısı Suriye rejim güçleri tarafından kontrol ediliyor. Nusaybin Hudut Sınır Kapısı Ankara tarafından kapalı tutuluyor.
Ayn Divar (Çavuşköy) Sınır Kapısı: Kürt güçleri tarafından kontrol ediliyor. Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’ne geçmek için İbrahim Halil Sınır Kapısı’nın kullanılması gerekiyor.
Irak
Al Yarubiyah Sınır Kapısı:
Hasiçi ilinde yer alan sınır kapısı Suriye Demokratik Güçleri’nin kontrolünde bulunuyor.
El Kaim (Ebu Kemal) Sınır Kapısı: Suriye rejim güçleri ve İranlı milislerin kontrolü altında bulunuyor. İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani daha önce El Kaim (Ebu Kemal) Sınır Kapısı’nı ziyaret etmişti. İran bölgedeki kontrol alanını genişletti. Tel Aviv yönetimi, İsrail tarafından gerçekleştirildiği düşünülen gizli baskınlardan önce burada bir İran üssünün yer aldığına dair görüntüler sızdırdı.
El Tanf (Irak'taki ismi El Velid) Sınır Kapısı: DEAŞ’ın bölgeden çıkarılmasından bu yana ABD liderliğindeki Koalisyon güçleri ile ABD’nin desteklediği muhalif gruplar tarafından kontrol ediliyor. El Tanf Sınır Kapısı, El Tanf Üssü’nün yakınlarında yer alıyor.
Lübnan
Suriye ile Lübnan arasında olan ve tamamı Suriye rejim güçlerinin kontrolünde bulunan beş adet sınır kapısı yer alıyor. Bunlar; Caidet Yabus (Masna), Dabussiye (Abuddiye), Cussiye (Elka), Tel Kalak (Bukiya) ve Tartus (Arida). AFP’nin haberine göre sınır boyunca çoğu engebeli dağlık bölgelerde yer alan, birçok yasa dışı geçiş noktası var.
İsrail
İki ülke arasında sınır kapısı yok. Ancak savaşçı gruplar Kuneytra’yı ele geçirdi. Rejim güçleri 2018'in başlarında Rusların da desteğiyle bölgeyi tekrar kontrolü altına aldı. Rus ordusu Ayrılma Anlaşması’nın” tekrar uygulamaya konulduğunu duyurdu. BM Ayrılma Gözlemci Gücü (UNDOF) tekrar görevlendirildi. Suriyelilerin işgal altındaki Golan’dan geçmeleri için Kuneytra sınır kapısı geçici olarak kullanılabiliyor.
Limanlar ve havaalanları
Suriye sınırının geri kalan kısmı Şam'ın kontrolü altında. Rusya’nın Tartus Limanı’nda bir deniz üssü, Lazkiye kırsalındaki Hmeymim’de de bir hava üssü bulunuyor.
Rejim güçleri Şam, Halep ve Lazkiye havalimanlarının yanı sıra Fırat Nehri'nin doğusundaki Kürt kuvvetlerinin yer aldığı bölgedeki Kamışlı Havaalanını da kontrolü altında bulunduruyor. Bununla birlikte Uluslararası Koalisyon, iniş kalkışlar, ile helikopter ve kamyon bulundurulması amacıyla bir dizi askeri üs daha kurdu.
Ana yollar
M5 yolu, Ürdün sınırındaki Nasib'ten Türkiye sınırındaki Bab el-Hava'ya kadar uzanıyor ve Suriye’yi Türkiye üzerinden Avrupa’ya, Ürdün üzerinden Körfez'e bağlıyor. Lazkiye ile Halep arasından geçen M4 yolu ile kesişiyor. M4 yolu Halep’ten Deyrizor ve Irak’a uzanan bir yol ile M5’e bağlanıyor. Beyrut veya Trablus yolunun aktif hale gelmesiyle Akdeniz, Irak ve Körfez arasındaki bağlantı Suriye sınır kapısından sağlanacak.
Dönüşüm, rejim güçlerinin doğu Halep'in kontrolünü ele geçirdiği 2016 yılının sonunda başladı. Savaşçı gruplar 2011'den bu yana kilit noktaları ele geçirmek yerine önce Şam ve Humus’taki yola odaklandı.
Rejim güçleri geçen yılın başlarında Rusya’nın da desteğiyle başkentin güneyindeki, kontrolü dışındaki tüm mahalleleri geri aldı. Guta ve Orta Humus'taki bazı şehirlerden muhalif grupları çıkardılar. Söz konusu şehirlerin hepsi Nasib, Kuzey ve Kuzey Batı arasındaki ana yolları üzerinde bulunuyor.
Yolun yaklaşık 30 kilometresi  Doğu Guta ve Şam'ın güneyindeki bölgelerden ve Humus kırsalının bir kısmı üzerinden geçiyor. Şam, geçen yıl mayıs ayında yolun Humus kırsalındaki bölümünün tekrar aktif hale geldiğini ve Şam’ın doğusundaki Harasta’da yer alan diğer bölümünün de onarım halinde olduğunu duyurdu.
Rejim güçleri, M5 yolunun kapatılmasından dolayı Humus ve Halep arasında alternatif bir rota izliyor. Savaşçı grupların İdlib ve kırsalındaki bölgelerin kontrolünü sağlamaları, M4 ve M5 yollarına erişimi engelliyor. Moskova geçen yıl 17 Eylül’deki Soçi Anlaşması çerçevesinde, ekim ayında iki yolun tekrar açılması konusunda Ankara ile fikir birliğine vardı.
Rus tarafı, iki ana yolun aktifleşmesi için Türk tarafını ikna etme çalışmalarını sürdürüyor. Masada, ana yolların korunması için bölgede Rus-Türk devriyelerinin gezdirilmesi fikri var. Ankara, Moskova ile müzakerelerde Halep- Azez, Gaziantep sınır kapılarının tekrar faaliyete geçmesi konusundaki isteklerini iletti. Türk tarafı, ABD’lilerle yürütülen müzakereler sırasında Halep ve Hasiçi arasındaki M5 yolunun kuzeyinde bir "güvenli bölge" kurulması yönünde taleplerini dile getirdi.
Suriye'nin yeniden inşası ve bölgesel jeopolitik rekabet başlıkları tartışılmaya devam ederken sınır kapıları ve ana yolların bir sonraki aşamada başlıca ihtilaf noktalarından biri olacağı tahmin ediliyor. İsrail, İran'ın Ebu Kemal'deki mevkilerini birkaç kez bombaladı. Yapılan değerlendirmeler Tahran’ın Suriye'deki müttefiklerini desteklemek ve komşu pazarlara mal ihraç etmeye devam etmek için kara yolu üzerindeki hakimiyetini sürdüreceği yönünde.



Arap dünyasında büyüyen kriz: Su kaynakları kıtlığı

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP
TT

Arap dünyasında büyüyen kriz: Su kaynakları kıtlığı

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP

Shelly Kittleson

“Soğuk su! Soğuk su!” Bağdat’ta çocuklar, yoğun trafikte ve ana otoyollardaki topraktan yapılmış kontrol noktalarında küçük su şişelerini sallayıp yıpranmış pabuçlarıyla oraya buraya koştururken böyle bağırıyor.

Kapanmayan pencerelerinden dumanlar çıkan taksiler ve onların yakınında da içerisinde klimalar güçlü bir şekilde çalıştığı için pencereleri nadiren açılan dev SUV (sportif kullanıma uygun taşıt) tipi araçlar öylece sıcağın altında beklerken, yaşça büyük olan işsiz adamlar da güneşten kararmış tenleriyle müşteri kapmak için yarışıyor.

Her yıl bazı aylarda Irak’ın çoğu yeri, 40’ın üzerinde bir sıcaklık dalgasıyla yüzleşiyor. Yetkililer, gerek başkentte gerekse bölgenin genelindeki büyüyen su krizinden mustarip olanları görmezden geliyor. Göç etme imkânına sahip olmayanlar ise gözden de gönülden de uzak kalıyor.

Ağustos 2021’de Birleşmiş Milletler (BM), ‘Irak’ta her 5 çocuktan yaklaşık 3’ünün güvenli su hizmeti almadığını ve ülke genelindeki okulların yarısından azının temel su hizmetlerine eriştiğini’ duyurup bunun çocuk sağlığı açısından ciddi bir tehlike oluşturduğuna ve çocukların beslenmelerini, bilişsel gelişimlerini ve gelecekteki geçim yollarını tehdit ettiğine dikkati çekti.

Ülkenin diğer bölgelerinin yanı sıra güney bataklıklarındaki (Güney Irak’taki Ahvar) kuraklık ve kirlilik dolayısıyla yaşanan iç göç, zaten zarar görmüş kentsel alanlardaki su altyapısı üzerinde daha fazla baskı oluşturuyor.

Su kıtlığına yönelik protestolar, daha kapsamlı bir çatışmanın habercisi mi?

Bağdat’ta birçok evin musluklarından yaz aylarında su akmazken şehirden geçen Dicle Nehri’nin yakınındaki birçok bölgede kanalizasyon kokusu havaya yayılıyor.

Irak’ın petrol zengini güney şehri Basra’da son yıllarda su krizi sebebiyle kanlı protestolar patlak verdi. İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch) tarafından Temmuz 2019’da yayınlanan bir rapora göre ‘Basra’da su kaynaklarının azalması, on yıllardır devam eden bir sorun olsa da 2018 yazında bütünleşik bir kriz haline geldi. En az 118 bin kişi, belirtiler nedeniyle hastaneye kaldırıldığında doktorlar bu belirtilerin su kalitesiyle ilgili olduğunu saptadı.’

XSADEF
Irak’ın güneyindeki Zikar vilayetinde yer alan bataklıklarda su seviyesi son yıllarda ciddi oranda düşen bir nehirde mahsur kalan bir tekne (AFP)

BMJ (British Medical Journal), Mart 2023’te ‘2040’ta Su Kıtlığı: Irak’ı ve Tarihî Nehrinin Akışını Etkileyen Kriz’ başlıklı bir rapor yayınladı. Raporda ‘Basra halkının yüzde 90’ının 2018 yazında güvenli tatlı suya erişemediği’ belirtildi.

Son yıllarda uluslararası medyada yer alan ve büyük oranda Güney Irak’taki bataklıkların kurumasına odaklanan bir dizi rapor, birkaç etkili girişime yol açmış görünürken uzmanlar, vaktin tükeneceği konusunda uyarı yapıyor. Bu arada su tedarikiyle ilgili muhtemel silahlı çatışma, Arap dünyasının büyük bölümünü ve istikrarsız doğu sınırlarını tehdit ediyor.  

BM Özel Raportörü, Suriye ziyaretini iptal etti

Uluslararası gazetecilerin ve uzmanların, su kıtlığı çeken ve çatışmadan etkilenen bölgelere bağımsız ulaşımları çoğunlukla engelleniyor ve bu durum, güvenilir bilgilere erişimi epey zorlaştırıyor.

Irak’ın batı sınırlarının ötesinde Suriye’nin büyük bir kısmı, bilgi açısından bir kara delik olmaya devam ediyor. Nüfusu etkileyen meseleler hakkındaki raporlar genellikle, savaştan dolayı parçalanmış devletin yetkilileri tarafından siyasi ve başka amaçlarla çarpıtılıyor.  

11 Temmuz’da yapılan bir basın açıklamasına göre BM’nin güvenilir içme suyuna ve sağlık hizmetlerine erişimine ilişkin insan haklarından sorumlu özel raportörü Pedro Arrojo-Agudo, Suriye Arap Cumhuriyeti’ne 9 Temmuz’da başlaması planlanan ziyaretini hükümetle tam bir iş birliği yapılamaması nedeniyle ertelemek zorunda kaldı.

“Ülkenin diğer bölgelerinin yanı sıra güney bataklıklarındaki (Güney Irak’taki Ahvar) kuruluk ve kirlilik dolayısıyla yaşanan iç göç, zaten zarar görmüş kentsel alanlardaki su altyapısı üzerinde daha fazla baskı oluşturuyor”

BM’nin açıklamasında şu ifadeler yer aldı:

“Arrojo-Agudo’nun ziyareti, BM’nin bağımsız uzmanına, farklı noktalardaki su ve sanitasyon tesislerinin koşullarını doğrudan inceleme ve bu haklara erişimle ilgili zorluklar ile olumlu uygulamaları analiz etme imkânı sağlayacaktı. Hükümetler, BM’nin özel raportörlerine ziyaret çağrısı yapıyorlarsa onlara buluşacakları kişileri ve gidecekleri yerleri seçme özgürlüğü sağlayıp bunu kolaylaştırmalılar.”

Arrojo-Agudo ise “Devamlı çabalarıma rağmen yetkililerin bu ziyaretin gerçekleşmesi için bilgi vermemeleri ve gerekli adımları atmamalarından dolayı esef duyuyorum” dedi.

3 Mayıs’ta Nature Communications’ta yayınlanan bir raporda da ‘mültecilerin yerlerinden edilmelerinde suyun etkisinin 2005 ila 2016 yıllarında dünya çapında yaklaşık yüzde 75 arttığına ve mültecilerin Ürdün’deki su sıkıntısına yüzde 75’e kadar katkı sağlamış olabileceğine’ işaret edildi.

Raporda ayrıca şu ifadelere de yer verildi:

“Son iç savaş sırasında Suriye’nin güneyinde sulu tarımın terk edilmesi, nehirlerin Ürdün’deki ağızlarına akış hacmini iki katına çıkardı. Bu, silahlı çatışmaların su kaynakları üzerindeki etkisinin, uluslararası su mecraları boyunca sınırların dışına taşabileceğini göstermektedir. Ancak su mevcudiyeti üzerindeki bu etki, hikâyenin sadece yarısıdır. Nitekim çatışma, en az 1,1 milyon Suriyeli mültecinin sınırlar üzerinden Ürdün’e kaçırılmasına da sebep oldu ki bu, ülkenin zaten kıt olan su kaynakları üzerindeki baskıyı artırdı. Azalan kaynaklar üzerine rekabetteki bu artış, muhakkak ki yerel halkla gerilim oluşmasında da pay sahibi olacaktır.

“Irak’ın petrol zengini güney şehri Basra’da, son yıllarda su krizinden ötürü kanlı protestolar patlak verdi”

Daha fazla çatışma

Suyla ilgili anlaşmazlıklar, bölgede genellikle irili ufaklı çatışmalara yol açtı. BM İnsani İşler Koordinasyon Ofisi’nin bir parçası olan IRIN haber ajansının Haziran 2011’de hazırladığı bir rapora göre silahlı kişiler, Faysal Hasan’ın Bağdat’ın batısındaki evine baskın yaparak onu ve eşiyle iki çocuğunu öldürdü. Cinayet sebebi; mezhepsel, siyasi ve hatta ekonomik olmayıp suyla ilgiliydi.

Habere göre sulama idaresinde çalışan baba, o dönemde aynı departmanda çalışıp Bağdat’ın batısındaki Ebu Gureyb bölgesinde öldürülen üçüncü memurdu. Hasan’ın çalıştığı bu birim ise devlet suyunun bölge ve çevresindeki tarım arazilerine dağıtımını denetliyordu.

2008’de Uluslararası Kızılhaç Komitesi’nin verilerini referans alan bir rapora göre birçok Iraklı, gelirlerinin üçte birini içme suyu satın almak için harcadı.

2021’de Norveç Mülteci Konseyi, Irak’taki ailelerin ‘güvenli içme suyu satın almak için düzenli olarak ayda 80 dolar kadar harcadıklarını’ tespit etti. Bu arada ülkede aylık ortalama maaş 515 dolar, asgari ücret ise 181 dolar.

Arap ülkeleri iklim değişikliği sebebiyle son yılların en şiddetli sıcak hava dalgalarına maruz kalıyor (DPA)
Arap ülkeleri iklim değişikliği sebebiyle son yılların en şiddetli sıcak hava dalgalarına maruz kalıyor (DPA)

Görünüşe bakılırsa Irak’a komşu ülkelerde su konusunda daha büyük çatışmalar yaşanıyor. Örneğin İran’ın doğu sınırlarında son aylarda Taliban’la su tedarikiyle bağlantılı silahlı çatışmalar patlak verdi.

İran, son yıllarda kendisinden Irak’a su akışını büyük oranda azalttı. Nisan 2022’de Al Arabia kanalı, o dönemde Irak Su Bakanı’ndan, İran’ın Irak’a akan suyun yüzde 90’ını kestiğini ve bunun Irak’ın toplam su kaynaklarında yüzde 20’lik bir azalmaya yol açtığını aktardı. Bakanlık, İran’a karşı gerekli tedbirleri almakla tehdit etti.

Sınır ötesi meseleler ve terörist gruplar

Pek çok konferans, bu meseleleri tartışmak ve iş birliğini geliştirmek üzere bölgedeki ve dışındaki birçok ülkeden temsilcileri bir araya getirmeye çalıştı.

Majalla dergisi, Mayıs 2023’te Bağdat’ta düzenlenen Üçüncü Uluslararası Su Konferansı sırasında Somali Su ve Enerji Kaynakları Bakanlığı Su İdaresi Başkanı Ali Mahmud Hırsi ile su sorunları ile iş birliğini güçlendirmek adına dünyanın dört bir yanından temsilcileri bu sorunları tartışmak için Irak’ın başkentine getirmenin faydası hakkında konuştu.  

Hırsi, sorulara e-posta üzerinden verdiği yanıtta şu ifadeleri kullandı:

“Somali, su alanında komşu ülkelerle pek çok sınır ötesi iş birliğine girdi. Bunlardan en öne çıkanı, Etiyopya ile ortak nehir havzası örgütleri aracılığıyla yapılan iş birliğidir. Bu iş birliği; bilgi alışverişini, ortak izlemeyi ve sınır ötesi suların adil kullanımını ve muhafazasını temin edecek anlaşmalar yapmayı içermektedir. Etiyopya’nın sahne olduğu son sıkıntılar, Somali’yi olumsuz etkiledi. Ticaret yollarının kesilmesi ve sınır ötesi hareketlilik, belirli bölgelerdeki su kaynaklarının mevcudiyetini etkilemiş olabilir. İnsanların çatışma nedeniyle Etiyopya’dan Somali’ye göç etmesi de ev sahibi toplulukların su kaynakları üzerindeki baskıyı artırmış olabilir.”

“2008’de Uluslararası Kızılhaç Komitesi verilerini referans alan bir rapora göre Iraklıların çoğu, gelirlerinin üçte birini içme suyu satın almak için harcadı”

Majalla’ya konuşan Hırsi, açıklamasına şu sözlerle devam etti:

“Buna ek olarak Eş Şebab hareketiyle olan çatışmanın da ülkedeki su kaynakları üzerinde büyük etkileri var. Nitekim örgüt, kuyular ve su dağıtım sistemleri gibi su altyapısını hedef aldı ve bu, hasara neden olarak toplulukların su tedarikini aksattı. Ayrıca çatışma, nüfusun yer değiştirmesine de yol açtı.”

Uzun vadeli bir anlaşmaya varma zor görünüyor

Mart ayında Irak, BM Su Sözleşmesi’ne katılan ilk Arap ülkesi oldu. Eski Irak Su Bakanı Hasan el-Cenabi, Majalla’ya yaptığı açıklamada, 2012’de Roma’da düzenlediği altıncı toplantısında tüm dünyaya üyelik imkânı tanımadan uzun bir süre önce BM Avrupa Ekonomik Komisyonu’nun (UNECE) Su Sözleşmesi’ne (Helsinki 1992) katılmak için kendisinin ve çalışma arkadaşlarının büyük çaba sarfettiklerini söyledi.

Cenabi, o dönemde Roma’daki BM teşkilatlarında Irak’ın daimî temsilcisi olduğunu ve Irak Bakanlar Kurulu üyesi olduğunda da 2017’de sözleşmeye katılma kararı aldıklarını, ardından Irak parlamentosunun bu kararı onayladığını belirtti.

“Irak’ın uluslararası su hukuku ilkelerine dayalı olarak sınır ötesi sularla ilgili anlaşmazlıkların çözümünde kalıcı bir güvene ve iyi bir sicile sahip küresel bir platformda yer almasının Irak’ın çıkarına olduğunu” söyleyen Cenabi, Türkiye ile Dicle ve Fırat nehirlerinin sularının paylaşımı konusunda da şunları söyledi:

“2019-2020’de Irak’ın Türkiye Büyükelçisi olarak görev yaptığım sırada Türk meslektaşlarımla sınır ötesi sular meselelerini oldukça yapıcı bir şekilde tartışırken yüksek düzeyde bir karşılıklı güven geliştirmeyi başardım. Bizzat Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan benden Irak’taki özel su elçisiyle ciddi bir şekilde çalışmamı talep etti. O ve Türk elçi, ikili iş birliği için bir yol haritası geliştirdi. Türkiye ile Irak’ın ve Türkiye’nin çıkarlarının korunup saygı duyulacağı uzun vadeli bir anlaşmanın zeminini oluşturmak istedim. Ancak su paylaşımı için uzun vadeli bir anlaşma imzalama hedefimiz, şimdiye kadar uzak bir ihtimal olarak kaldı. Bununla birlikte şu an Türkiye ile teknik iş birliğini ileriye dönük iyi bir yol olarak görüyoruz.”

Tarımın ve geleneklerin rolü

Küresel planda tarım, su kıtlığında en büyük etken olarak kabul ediliyor. Nitekim BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından Mart 2019’da yayınlanan bir raporda tarımın, hem su kıtlığının başlıca sebeplerinden biri hem de bu kıtlıktan mustarip olduğuna dikkati çekti. Buna göre tarım, tüm akıtma/pompalama işlemlerinin yaklaşık yüzde 70’ini oluşturuyor; gelişmekte olan bazı ülkelerde ise bu oran yüzde 95’e varıyor.

Onlarca yıldır çeşitli raporlarında yaptığı gibi et tüketimini azaltmanın önemine de vurgu yapan Örgüt, raporunda şu ifadelere yer verdi:

“Baklagillerin çok az bir su etkisine sahip olduğunu, sözgelimi bir kilo mercimek üretiminin yalnızca bin 250 litre su gerektirdiğini, buna karşılık bir kilo sığır eti için gerekli su miktarının 13 bin litre olduğunu biliyor muydunuz?”

Gelgelelim gıda alışkanlıkları ile diğer kadim alışkanlıkları değiştirmek için başlatılan herhangi bir girişim genellikle büyük bir direnişle karşılaşıyor.

“Görünüşe bakılırsa Irak’a komşu ülkelerde su konusunda daha büyük çatışmalar yaşanıyor. Örneğin İran’ın doğu sınırlarında son aylarda Taliban’la su tedarikiyle bağlantılı silahlı çatışmalar patlak verdi”

The Guardian gazetesi 2010 yılında ‘Yemen, Uyuşturucu Kat (gat veya Yemen otu) Bitkisine Bağımlılığı Nedeniyle Kendi Kendini Yok Etme Tehdidi Altında’ başlıklı bir makale yayımladı. Bu makalede ‘herkesin hemfikir olduğu en iyi çözümün, suların çoğunu emen kat bitkisi ekiminin azaltılması olduğuna, ancak bunun toplumsal ve siyasi sorunlar doğurduğuna’ işaret edildi. Zira nüfusun yarısının günde 2 dolardan az kazandığı ülkede kat ziraatı, çok sayıda iş imkânı sağlıyor.

Mart 2023’te yayınlanan bir rapora göre Yemen’de azalan yeraltı su kaynakları, tarımsal üretimi doğrudan tehdit ediyor, çünkü sektör su pompalama işleminin yüzde 90’ını oluşturuyor. Kentsel ve endüstriyel kullanım ise sırasıyla yüzde 8 ve yüzde 2’lik bir oranı temsil ediyor.

Yine rapora göre Sana Üniversitesi’nin yürüttüğü araştırmalar, Yemen’de çatışmaların yaklaşık yüzde 70 ila 80’inin su etrafında döndüğünü ortaya koydu.

“Yoksullar ve zayıflar, bu çatışmalarda genelde görmezden geliniyor ve bu da onları, gıda ve beslenme güvensizliğine maruz bırakıyor. Kadınlar da su kıtlığının neden olduğu gıda ve beslenme güvensizliğinden nasibini alıyor. Nitekim kadınlar ve çocuklar, su peşinde uzun mesafeler kat ediyor ve su yüzünden çıkan herhangi bir çatışmanın da kurbanı oluyorlar.”

Bahsi geçen bu cümle, tüm Arap bölgesi ve dünyanın geri kalanı için de geçerli.

*Majalla’da yer alan bu analizin çevirisi Şarku’l Avsat’a aittir.