Velid Canbolat Şarku'l Avsat’a konuştu: Çözüm mezhepçiliğin etkin olmadığı yeni bir seçim sistemidir

"Cumhurbaşkanı Avn’a karşı muhalefeti sürdüreceğim, onun döneminde reformun mümkün olmadığını düşünüyorum."

Velid Canbolat Şarku'l Avsat’a konuştu: Çözüm mezhepçiliğin etkin olmadığı yeni bir seçim sistemidir
TT

Velid Canbolat Şarku'l Avsat’a konuştu: Çözüm mezhepçiliğin etkin olmadığı yeni bir seçim sistemidir

Velid Canbolat Şarku'l Avsat’a konuştu: Çözüm mezhepçiliğin etkin olmadığı yeni bir seçim sistemidir

(Dürzi) İlerici Sosyalist Parti (İSP) lideri Velid Canbolat, 2005’ten bu yana ilk kez muhalefetteki yeni pozisyonunda ‘yalnız’ kalmış görünüyor. Canbolat, içinde Suriye Esed rejimi taraftarları bulunsa da Diyab hükümetine bir fırsat tanınmasını savunurken, bir yandan da Cumhurbaşkanı Avn’ın görev süresinin tamamlanmasını bekliyor.
Dürzi lider Canbolat’a göre bu günden sonra Cumhurbaşkanı Avn ile uzlaşmak artık mümkün değil. Şarku’l Avsat’a açıklamalarda bulunan İSP lideri, Avn’ın damadı (Maruni Hristiyan) Özgür Yurtsever Hareket (ÖYH) Başkanı Cibran Basil’in politikalarını da sert bir dille eleştirdi.
Halk Hareketi kıskaçta ve çözümsüz
Canbolat, Lübnan’ın yaptırımlar ve baskılar arasında bunalmış olduğu tespitini yapıyor: "Bir yanda ABD, diğer yanda İran ve müttefikleri baskı kurarken, halk hareketi de bu ikisinin arasında kalmış durumda."
İSP Genel Başkanı'na göre halk hareketi yozlaşmış olan hükümeti ve kota rejimini reddediyor. Bu konuda haklı ancak sistemi nasıl değiştireceği konusunda henüz bir çözüm yolu bulmuş değil. Rejimi değiştirmenin tek yolu, mezhepçiliğin etkin olmadığı yeni bir seçim sisteminin oluşturulmasıdır. Seçim sisteminde Lübnan’ı bir bütün olarak değerlendirmek gerekir ve azınlıkların korkularını gidermek için bir ‘senato’ oluşturulabilir.
Halk neden bankalara öfkeli?
Vatandaşların bankalara yönelik tepkisini de değerlendiren Canbolat, "Bankalara olan öfkenin bir kısmı yönlendirilmiş ve kasıtlı görünüyor, bir kısmı ise doğal tepkilerden oluşuyor. Bu konudaki icraatları bekliyoruz, Lübnan Merkez Bankası Başkanı Riyad Selame hizmetlerin kolaylaştırılacağını söylemişti. Bazı bankalardaki görevliler mudilere karşı çok kötü davranıyor, oysa vatandaşın ABD-İran çekişmesiyle hiçbir ilgisi yok" diye konuştu.
Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah'ın ekonomik krizle ilgili açıklamalarının sıradan vatandaşı incittiğini vurgulayan Canbolat şunları söyledi: "Hasan Nasrallah, örgütün parasının ve silahlarının İran’dan geldiğini söylüyor. Lübnan devletinin iflası durumunda bile bölgesindeki insanların etkilenmeyeceğini savunuyor. Ona katılmıyorum, kriz derinleşirse herkes ciddi zararlar görecektir. Yeni hükümetinin en büyük önceliği enerji, yani elektrik sektörünün sorunlarını çözmelidir. Çünkü anladığım kadarıyla bütçe açığının yüzde 40’ını bu sektördeki sorunlar oluşturuyor. Ekonomik sorunun çözümü ve diğer tüm kronik sorunların çözümü yargı bağımsızlığı olmadan mümkün değildir.  Peki bu siyasi sınıf, bu taraflı politik sistem ve yanlı hükümetin bağımsız bir yargı sistemi oluşturabilmesi mümkün müdür? Halk hareketinin talepleri elbette meşrudur ancak bunların bir kısmının uygulanabilmesi mümkün değildir. Yağmalanan kamu mallarının geri getirilmesi meselesi ve yolsuzluğa bulaşan siyasilerin yargılanması hususları oldukça karmaşıktır. Sahilleri yağmalayanların tespit edilip, yüksek vergilerle kamu zararının tazmin edilmesi mümkündür, ancak diğer taleplerin uygulanması ciddi zaman ister."
Hükümetten ayrılma konusunda Canbolat şunları söyledi: "Halk hareketi başladığında Saad Hariri’ye istifa etmesini tavsiye ettim. Ancak o dönemler farklı gerekçelerle istifayı erteledi. Ben de birlikte hareket ettim, sonra da zaten istifa ettik. Şu an kendimi daha özgür hissediyorum. Parti içinden ve dışından birçok insan istifayı geciktirmemi eleştirdi, bu konudaki sorumluluğumu kabul ediyorum ancak şu an belirtemeyeceğim gerekçelerim vardı."
Esed Hükümeti
Yeni hükümetle işbirliği yapmanın mümkün görünmediğini belirten Velid Canbolat, "Bu yeni dönem bir intikam dönemi olacaktır. Protesto gösterileri başlamadan önce, Cebel-i Lübnan'da başımıza gelenleri biliyorsunuz, canımızı zor kurtardık. Cumhurbaşkanı Avn bir yerden sonra Cibran Basil’in politikalarının yıkıcı etkilerini idrak etmiştir ancak önüne geçememiştir. Bu yeni hükümette yer alan bazı şahsiyetler, bize 2005 öncesindeki güvensiz ortamı hatırlatıyor. Daha da açık olmak gerekirse Suriye/Esed-Lübnan birleşik güvenlik politikalarının bazı mensupları bu yeni hükümette yer alıyor" diye konuştu.
Enerji krizi sürüyor
Hükümetin enerji konusundaki açıklamalarını da eleştiren Canbolat şunları söyledi: "Bakanlık açıklamasında şunu böyle, bunu şöyle yapacağız deniliyor ama somut öneriler yok. Elektrik sektöründen başlayarak ciddi reformlar yapmaları gerekiyor. Bakınız bu konuda kaçırdığımız çok önemli bir fırsat vardı. Fransızların önerileri bir fırsattı ancak reddedildi. Yıllar önce Kuveyt bu sorunun çözümü için destek olmak istedi ancak engeller çıktı. Kuveyt Kalkınma Fonu Lübnan’da elektrik üretecek sistemler kurmak için oldukça istekliydi. Siemens’in teklifleri oldu onlar da reddedildi. Enerji Bakanlığı’nda bir klik bu sorunun çözülmesini istemiyor. Bu klik Lübnan’ın elektriğinin gemilerden sağlanabileceğini savunuyor, anladığım kadarıyla gemi sahipleri ile aralarında güçlü ilişkiler var. Enerji Bakanlığı’nda bir kurul oluşturulmamış. Bir bakan var bir de genel müdür, her şeyi onlar belirliyor. Saad Hariri’nin enerji kurulu kurma girişimlerinin hepsi başarısızlıkla sonuçlandı. Özgür hareket edebilmek için kendilerine müdahale edebilecek bir kurulun varlığından çekiniyorlar. Elektrik dosyasında büyük yolsuzlukların döndüğünü gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Halk hareketinin yolsuzlukla suçladığı siyasetçiler kimlerdir? Bu husus önemli, seçkici davranıyorlar, gerçek yönetimi suçlamadıkları gibi, hedef tahtasına Saad Hariri, Nebih Berri ve beni koymuşlar. İlk başlarda Cibran Basil de yer alıyordu ama şimdilerde kimse Basil’den söz etmiyor. Oysa yolsuzluğun kaynağı iktidardır, bu iktidar devam ettikçe reform nasıl mümkün olabilir? Bu; herkesin sorması gereken temel bir sorudur."
Yeni Hükümet bir tuzak
‘Sorunların kaynağının hükümet mi yoksa Cumhurbaşkanı mı olduğu’ sorusuna Canbolat şöyle yanıt verdi:

"Saad Hariri Cumhurbaşkanı Avn’ı tarafsız olmaya ikna etmeye çalıştı ancak maalesef başarısız oldu. Cumhurbaşkanı'nın etrafında korkunç bir klik var, şu an isim vermem doğru olmaz ancak çok çeşitli altyapıları olan bu ekibin yönlendirmeleri söz konusu, cumhurbaşkanı da etkilerine girmiş görünüyor. Cumhurbaşkanlığı 3 yıl daha aynı minvalde devam edecek gibi. Saad Hariri diplomatik olarak bu ekibin gücünü kırmayı denedi ama başarısız oldu. Bu yeni hükümetle cumhurbaşkanlığı ekibi arasında nasıl bir çatışma olur, zaman gösterecektir, bekleyip göreceğiz. Mücadelemiz yeni değildir, eski Cumhurbaşkanı Emil Lahud döneminde de sert bir muhalefet gerçekleştirmiştik, Beyrut bölünmüştü ve ardından Hizbullah’ın 7 Mayıs'taki Beyrut operasyonu geldi o zamanlar ekonomi fena değildi. Ancak bugün herkes ipin üstünde. Eski dönemleri ve yeni dönemleri bildiğimden çok fark görmüyorum ve ekonomik duruma odaklanıyorum. Biliyorum ki kimse gelip bizi kurtaracak değildir. Refik Hariri artık hayatta değildir. Paris-1, Paris-2 ve Paris-3 toplantıları sonuç veriyordu ve Hariri ülkeye ciddi yatırımlar getirdi. Ancak kabul etmeli ki; maalesef bu yatırımlarla üretime dayalı bir ekonomik sistem oluşturulamadı."
Yeni hükümeti ‘tuzak’ olarak tanımlamakta ısrar eden Canbolat, ‘yine de olumlu unsurları’ olduğunu belirterek şunları söyledi: "Hükümete zaman tanınmasını savunuyorum, ancak hala muhalefette olduğumu vurgulamalıyım, güvenoyu vermesek de oturumlara katılacağız. Daha öncede söylediğim gibi, siyasi olarak çekincelerimiz olsa da hükümete bir fırsat tanımalıyız. Ben kendi tarzımla muhalefet ediyorum, partim ise kendi bildiği gibi muhalefet ediyor. Eski husumetleri canlandırmanın bir faydası yok, 14 Mart’a dönmemizin bir anlamı da yok. 14 Mart’ın şartları farklıydı, bugünün şartları farklı. Müstakbel Hareketi ile temas halinde olmak üzerinde anlaştık. Her olaya has farklı yaklaşımlarımız olacaktır."
Halk hareketi başlayınca Caca ile günaşırı görüştük
(Maruni Hristiyan) Lübnan Kuvvetleri Partisi Genel Başkanı Semir Caca’nın, Şarku'l Avsat’a yaptığı açıklamada; "İSP, Müstakbel ve Ketaib Partisi’nin doğrudan koordinasyon olmadan birbirini uzaktan uzağa sevdiği" yönündeki ifadelerini de yorumlayan Caca: "Bu ifadeler yeterince dakik değil, çünkü 17 Ekim Halk Hareketi başladığında Caca beni aradı, ne yapacağımızı birlikte koordine ettik. Neredeyse günaşırı olarak kendisiyle ya da eşiyle temas halindeydik. Benden, Hariri’den istifa etmesini istememi talep ediyordu. Ben de diplomatik bir yolla Hariri’den bunu isteyemeyeceğimi, kendisinin karar alması gerektiğini söylüyordum." diye konuştu.
Muhalefeti yalnız başına sürdürmeye kararlı olup olmadığı yönündeki soruya Canbolat şöyle yanıt verdi:
"Kendi gücüm yettiğince, bildiğim gibi muhalefet etmeyi tercih ediyorum. Değişimi istiyorum evet, ancak Velid Canbolat değişim istediğinde 2005’i hatırlamamak mümkün olmuyor. O zamanlar Emil Lahud’a muhalefet ederken neler oldu? Merhum Patrik Nasrallah Butrus Sufeyr bile sırf ben değişim istiyorum diye muhalefet etmişti. Dolayısıyla tek başıma ortalığı çok da karıştırmadan bildiğim gerçekleri söylemeye devam edeceğim."
Araplar Saddam'ı Halid bin Velid zannettiler
Bu gerçekler ışığında ne yapabiliriz, Lübnan’daki çatışma ortamının devam etmesinin kime faydası var? Sorusuna ise Canbolat şöyle yanıt verdi: "Yapabileceğimiz çok bir şey yok, bunun sebebi de oldukça basit: Birleşik bir Arap koordinasyonu yok, Arap Birliği’nin etkisi de son derece zayıflamış durumda. Irak’ın ABD tarafından işgal edilmesi ve Suriye devletinin mezhepçi yapısı, İran İslam Cumhuriyeti’nin yayılmasına ve Lübnan’a aktif bir şekilde müdahil olmasına olanak sağladı. İran yayılmacılığını önleme girişiminin Araplara maliyeti çok ağır oldu. Araplar Saddam Hüseyin’in Halid bin Velid olduğunu düşünüyordu. Sonuçta mağlup oldu, sonra da ABD yönetimi, kitle imha silahları olduğu gerekçesiyle Irak’ı işgal etti. 2003’ten bu yana bölgedeki denklemler altüst oldu ve bugünlere geldik. Tarihte, dördüncü ya da beşinci kez Persliler, evet bu ifadeyi kullanmayı tercih ediyorum, Akdeniz sınırlarına kadar genişleyebildi."
Mülteciler hangi Suriye'ye dönecekler?
Canbolat Rusya’nın Lübnan’daki konuma dair ise şunları söyledi: "Rusya Lübnan’da aktif bir şekilde yer almamayı tercih etti. Daha önce mültecilerin dönüşüyle ilgili iki ülke arasında resmi bir komite kurulması üzerinde anlaşma sağlanmıştı. Ancak bu Suriyeli mülteciler nereye, hangi Suriye’ye dönecektir? Kusayr’a, Humus’a ve Şam’a dönmeleri mümkün müdür? Rusya somut bir adım olarak, Trablus’taki rafinerinin bir kısmını kiralamıştır. Rafineri demeye bin şahit ister çünkü zaten harabe haldedir. Rusya bu rafineriyi kendisine mahsup sayılan, Putin’in bizzat madalya taktığı Lübnanlı bir iş adamı aracılığıyla kiraladı. Rusya’nın meseleyi tamamen bu iş adamına bırakmaması gerekir. Eğer rafineriyi tamir eder ve çalıştırırsalar ne güzel, Lübnan bu durumdan faydalanabilir. Putin talimat verir ve Esed hemen uygular. Kerkük’ten gelen petrol ve Rusya’dan gelen gaz bu rafineride işlenir. Çünkü Türkiye üzerinden Akdeniz’e sonra Lübnan’a ulaşan gazın maliyeti epey artmaktadır. Rus büyükelçiliğinin verdiği bir resepsiyonda Rus Büyükelçisi’nden mevduatlarının bir kısmını aktararak Lübnan bankalarına destek olmalarını istemiştim. Rusya’nın ekonomik durumu fena değil, altın ve döviz rezervlerinin bir kısmını şartlı olarak bankalarımızda tutmaları ekonomik olarak nefes almamızı sağlayabilir, ancak bir yanıt olmadı."
Yüzyılın Anlaşması yeni Filistinli mülteciler demek
Canbolat Yüzyılın Anlaşması’na dair ise şunları söyledi: "Filistinlilere etkisinden bağımsız olarak, Lübnan’ı doğrudan etkileyecek bir plan değil. Tabi bazı bağnazlar 50 yıldır Filistinli mültecilerin Lübnan’a yerleştirilmesini savunuyor. Şu anda Lübnan’daki Filistinlilerin sayısı çok yüksek değil. Bazıları 500 bin kadar olduğunu söylüyor, BM verileri sanırım 180 bin civarında gösteriyor. Bu zavallı halk, göç fırsatı bulduğunda gitmeyi tercih ediyor. Lübnan’da Filistinlilere karşı ırkçı bir tutum vardı, şimdilerde bu tutum daha çok Suriyelilere yöneliktir. ABD’nin  BM Filistinli Mültecilere Yardım Ajansı UNRWA’ya yardımları kesmesi ise, şüphesiz Lübnan, Suriye ve Filistin’deki mülteciler için yeni bir trajedi anlamını taşıyor. Şahsen ben Lübnan’daki Filistinli mültecilere haklarının verilmesini savunuyorum. Babam Kemal Canbolat 1959 yılında UNRWA’ya 60 bin metrekare toprak bağışlamıştı. Üzerinde hala okullar var, Ayn Hulve’de 10 bin metrekarelik arsasını da Filistinlilere hediye etti. Çünkü maalesef ölülerini gömecekleri toprak bulmakta sıkıntı çekiyordular. O dönem bu bilgiden haberdar olan babam, en azından bunu yapabildi. Ayn Hulve mülteci kampı toplamda 1 km kare üzerine kurulmuş, dolayısıyla cenazeleri evlerinin damına gömenler bile olmuştu, villalarda yaşayanlar bunu anlayamaz. Şunu demek istiyorum, biz aile olarak her zaman Filistinlilere karşı duyarlı olduk. 1947 bölünme senaryosu fena değil gibiydi, çünkü en azından zahirde iki devletli bir çözümü savunuyordu. O dönem Yaser Arafat bir hata yaptı ve bu öneriyi kabul etmedi. Sanırım Arafat Arap rejimlerinden kaçmak istiyordu. Filistin halkı mazlum bir halktır, Siyonizm ve Arap rejimleri tarafından ezilmektedir. Lübnan’da da savaşlar oldu biliyorsunuz, eğer Yüzyılın Anlaşması gerçekleşirse İsrail’in baskıları artacaktır. Bu durumda Filistinlilerin yeniden komşu ülkelere sığınması muhtemeldir."
Anne tarafından Emir Şekib Arslan'ın torunu oılan Canbolat, Lübnan Dürzi topluluğunun en tanınmış lideri. Velid Canbolat (1949), İSP'nin kurucusu olan babası Kemal Canbolat'ın 1977'de suikasta kurban gitmesinin ardından partinin Genel Başkanı oldu.



Ahmed eş-Şera: Irak'taki deneyimim bana mezhep savaşı yapmamayı öğretti

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera'nın Şam'da eski İngiltere Başbakanı Tony Blair'in eski sözcüsü Alistair Campbell ve eski İngiliz Muhafazakâr bakan Rory Stewart ile diyaloğu (podcast hesabı)
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera'nın Şam'da eski İngiltere Başbakanı Tony Blair'in eski sözcüsü Alistair Campbell ve eski İngiliz Muhafazakâr bakan Rory Stewart ile diyaloğu (podcast hesabı)
TT

Ahmed eş-Şera: Irak'taki deneyimim bana mezhep savaşı yapmamayı öğretti

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera'nın Şam'da eski İngiltere Başbakanı Tony Blair'in eski sözcüsü Alistair Campbell ve eski İngiliz Muhafazakâr bakan Rory Stewart ile diyaloğu (podcast hesabı)
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera'nın Şam'da eski İngiltere Başbakanı Tony Blair'in eski sözcüsü Alistair Campbell ve eski İngiliz Muhafazakâr bakan Rory Stewart ile diyaloğu (podcast hesabı)

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, Irak hapishanelerinden salıverildikten sonra Suriye'ye döndüğünde kendisine iki şart koyduğunu söyledi: ‘Irak'ın mezhep savaşı deneyimini tekrarlamamak ve sadece rejimle mücadeleye odaklanmak.’

Bu ifadeler, eski İngiltere Başbakanı Tony Blair'in eski sözcüsü Alistair Campbell ve eski İngiliz Muhafazakâr bakan Rory Stewart'ın geçtiğimiz günlerde Şam'da eş-Şera ile bir araya gelerek gerçekleştirdikleri ve ‘Ahmed eş-Şera hapisteki bir El Kaide savaşçısından Suriye'nin liderine nasıl dönüştü?’ başlığıyla yayınlanan podcastte yer aldı.

Eş-Şera, “El Kaide'nin Irak'ta yaptıklarını tekrarlamak istediler ama ben bunu şiddetle reddettim. Bu durum aramızda bin 200'den fazla savaşçımızın öldürüldüğü ve benim de kuvvetlerimin yüzde 70'ini kaybettiğim büyük bir çatışmaya yol açtı. Ancak yeniden toparlandık ve rejimle savaşmaya odaklandık. Aynı zamanda DEAŞ ve benzeri gruplar gibi diğer taraflardan gelen tehditlerle de başa çıkmak zorunda kaldık” ifadelerini kullandı.

Eş-Şera, “Bir savaşçıydınız, bir mahkumdunuz, bir liderdiniz ve şimdi bir cumhurbaşkanısınız… Bu dönüşüm hakkında ne düşünüyorsunuz?” sorusuna şu yanıtı verdi: “Şu anda Esed'in eskiden bulunduğu bu saraydayım. Ben bir savaşçıydım, savaşmak istediğim için değil. Bugün cumhurbaşkanıyım ama cumhurbaşkanı olmak istediğim için değil.”

Irak savaşı deneyimi

Suriye Cumhurbaşkanı, üniversitenin ilk dönemlerinde genç bir adam olarak, Suriyelilerin 60 yıl boyunca maruz kaldığı acımasız baskıdan, Suriye toplumunun sistematik olarak yok edilmesinden ve Irak'ta savaş patlak verdiğinde oraya gitmesi gerektiğini hissetmesinden duyduğu öfkeden bahsetti.

Eş-Şera Irak'ta üç yıl savaşmış, ardından beş yılını hapiste geçirmiş. İngilizler ona hapishanenin onu nasıl değiştirdiğini, bundan ne öğrendiğini ve çeşitli grupların saflarında nasıl hızlı bir şekilde yükselebildiğini sordu.

cdfrgthy
Suriyeli sanatçı Tamara Bessam Ebu Alvan, Şam'da Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlayan bir duvar resmi çiziyor. (Reuters)

Eş-Şera bu soruya şu cevabı verdi: “Suriye'de var olan baskının boyutlarını fark etmeye başladığımda yaklaşık 19 yaşındaydım. Ülkenin kötüye giden durumunu ve önceki rejimin ülkeyi nasıl korkunç bir şekilde yönettiğini görebiliyordum. Şam'ın taşıdığı yük ve rejimin Suriye toplumunu ve bu kadim şehri nasıl istismar ettiği konusunda derin bir acı hissettim.”

Sözlerine şöyle devam etti: “Bu rejimin düşmesi gerektiğine ikna olmuştum ama bunu gerçekleştirecek araçlarımız ya da uzmanlığımız yoktu. Bu yüzden deneyim kazanabileceğim her yere gitmeye karar verdim. O sırada Amerikalılar Irak'a girmeye hazırlanıyordu ve ABD'nin yaptıklarına karşı güçlü bir Arap ve İslami tepki vardı. Unutmamalısınız ki o zamanlar gençtim ve farklı bir düşünce tarzım vardı. Bu yüzden Irak'a gittim ve farklı gruplarla çalıştım. Zaman içinde bu gruplar yavaş yavaş küçülmeye ve El Kaide örgütüyle birleşmeye başladı. Bu şekilde kendimi El Kaide saflarında buldum.”

sxcdfrgt
Yaklaşan Ramazan Ayı için hazırlanan ‘Benatu’l Başa’ adlı dizinin çekimleri Eski Şam'da yapılıyor. (AFP)

22 yıllık bu yolculuk sırasında eş-Şera, Irak'taki deneyimlerinden öğrendiği en önemli şeyin, aynı hataları tekrarlamaktan kaçınmak istiyorsak politikaların sürekli olarak yeniden gözden geçirilmesi gerektiği olduğunu söyledi. O dönemde Batı'nın Ortadoğu'ya yönelik politikalarını eleştiren eş-Şera, “Bunlar yanlıştı ve değiştirilmeleri gerekiyordu. Bölge halkının her 10 yılda bir kötü kararların bedelini ödemesini istemiyoruz” dedi.

Bir barış adamı!

Kendisini dünyaya bir barış adamı olarak tanıtmak isteyip istemediği ve kendisine halen şüpheyle yaklaşan ülkelerle nasıl ilişkiler kurmayı planladığı sorusuna eş-Şera şu yanıtı verdi: “Bölgemizde, özellikle Suriye'de savaşlardan bıktık. İnsanlık barış ve güvenlik olmadan yaşayamaz, insanların aradığı şey bu, savaş değil. İnsanları bir araya getirebilecek ve savaşa başvurmadan barışçıl çözümlere götürebilecek pek çok şey var. Barış içinde insan olarak bizi birleştiren şeyler, savaş içinde bizi bölen şeylerden çok daha büyüktür.”

scdfvgbth
Yeni Suriye yönetimi geçtiğimiz aralık ayında muhalif grupları birleşik bir Suriye ordusuna entegre etmeye çalıştı. (SANA)

HTŞ grupları

Podcastte eş-Şera’ya bazıları daha radikal olan birçok hareketten oluşan Heyetu Tahriru’ş Şam (HTŞ) içindeki pratik bir zorluk soruldu: “Burada bizimle birlikte oturmanıza kızanlar olabilir. Şimdi cumhurbaşkanı olduğunuza göre, en radikal olanlar da dahil olmak üzere tüm bu eski gruplarla nasıl başa çıkacaksınız?”

Ahmed eş-Şera şöyle yanıtladı: “Burada sizinle birlikte oturmama izin verilmediğini söylemek büyük bir abartı olur. O kadar da kötü değil. Bir arada yaşamamızı ve birbirimizle savaşmaya gerek kalmadan devrimin hedeflerine ulaşmamızı sağlayacak uygun ve kabul edilebilir bir formüle ulaşana kadar tüm bu taraflarla ikna ve diyalog yöntemlerini kullandım... Pek çok kişi bu yaklaşıma katıldı.”

scdfvgrth
Halep kırsalından Humus şehrine dönen yerinden edilmiş Suriyelileri taşıyan bir otobüsün penceresinden bakan bir çocuk, elinde Suriye bağımsızlık bayrağı tutuyor, 10 Şubat. (AFP)

Anayasa ve seçimler

“Peki ya ‘ulusal konferans’ ve anayasa ile seçimlerin belli bir zaman dilimi içinde yapılmasının garanti edilmesi hakkında ne söylersiniz?”

Eş-Şera, Suriye'nin çeşitli aşamalardan geçtiğini ve önceliğin hükümeti istikrara kavuşturmak ve devlet kurumlarının çöküşünü önlemek olduğunu söyledi.

Eş-Şera sözlerini şöyle sürdürdü: “İdlib hükümetini Şam'ın kontrolünü ele geçirdiğimizde iktidarı devralmaya hazır olacak şekilde hazırladık. Bu aşama için üç ay ayırdık. Daha sonra anayasal deklarasyon, ulusal konferansın toplanması ve cumhurbaşkanının atanmasını içeren bir sonraki aşamaya geçeceğiz. Uluslararası sözleşmelere uygun olarak bir cumhurbaşkanı atadık. Anayasa uzmanlarına danıştıktan sonra muzaffer güçler cumhurbaşkanını atadı, önceki anayasayı iptal etti ve eski parlamentoyu feshetti. Şimdi, yeni bir anayasanın ilan edilmesinin önünü açacak öneriler geliştirmek amacıyla çok çeşitli tarafların yer alacağı ulusal diyalog sürecine geçeceğiz. Geçici bir parlamento oluşturulacak ve bu parlamento yeni anayasayı hazırlamak üzere bir anayasa komitesi kurmakla sorumlu olacak.”

Trump ve Gazze

Eş-Şera, ABD Başkanı Donald Trump'ın Gazze Şeridi'ndeki Filistinlilerin Mısır ve Ürdün'e taşınmasına ilişkin açıklamalarıyla ilgili olarak şunları söyledi: “İnsanları topraklarını terk etmeye zorlayabilecek hiçbir güç olmadığına inanıyorum. Birçok ülke bunu yapmaya çalıştı ama hepsi başarısız oldu, özellikle de Gazze Şeridi'ne yönelik son savaş sırasında. Geçtiğimiz bir buçuk yıl boyunca Filistin halkı acıya, ölümlere ve yıkıma katlandı ama yine de topraklarını terk etmeyi reddetti. 80 yılı aşkın süredir devam eden bu çatışmada, Filistinlileri zorla yerlerinden etmeye yönelik tüm girişimler başarısız oldu. Terk edenler kararlarından pişman oldular. Birbirini izleyen Filistinli nesillerin aldığı ders, topraklarına bağlı kalmanın ve onu terk etmemenin önemidir.”

scdfvrgty
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera dün Silikon Vadisi'nden Suriye asıllı Amerikalı uzmanlardan oluşan bir heyetle bir araya geldi. (SANA)

Ekonomik model

Kendisini en çok ilgilendiren küresel ekonomik model ve ekonomi yönetimi açısından ilham aldığı belirli bir ülke ismi sorulan Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, Singapur, Suudi Arabistan, bazı dönemlerde Brezilya ve kalkınma yolunda büyük zorlukların üstesinden gelen Ruanda gibi ekonomik büyümeye tanık olan birçok ülkeyi incelediğini söyledi. Her ülkenin kendi zorlukları ve kalkınma aşamasıyla şekillenen kendi bağlamına sahip olduğunu belirtti. “Bu örneklerden değerli dersler çıkarılabilecek olsa da bunları körü körüne taklit etmemeliyiz. Bunun yerine, Suriye'nin kendine özgü durumuna uygun bir yaklaşım geliştirmek için bu dersleri uyarlamalı ve entegre etmeliyiz” dedi.

Ordu ve polisin lağvedilmesi

Eş-Şera'ya, Baas'tan arındırma sonrasında Irak'ta yaşananları anımsatan polis ve ordunun lağvedilmesi ve bu konunun nasıl ele alınacağı sorulduğunda, Suriye ve Irak'taki durum arasında büyük farklar olduğunu ve karşılaştırmaların her zaman büyük farklılıklar gösterdiğini söyledi. Suriye ordusunu ‘bir alternatif hazırlamadan’ dağıtmadığını belirtti.

Eski rejimin ordusunun Irak ordusu gibi olmadığını vurgulayan eş-Şera, “Çok sayıda milis ile İran ve Rusya'dan gelen dış müdahalelerle parçalanmıştı. Ordu dağılmış ve çökmüştü. Birçok genç erkek askere gitmemek için Suriye'den kaçıyordu. Dolayısıyla ordunun Suriyeliler için büyük bir önemi yoktu. Bugün Suriye'de zorunlu askerlik uygulamadım. Gönüllü askerliği tercih ettim. Bugün binlerce kişi yeni Suriye ordusuna katılıyor” ifadelerini kullandı.

Devrimci zihniyet bir devlet inşa edemez

Kendisini halen bir devrimci olarak görüp görmediği sorulan eş-Şera, devrimci zihniyetin bir devlet inşa edemeyeceğini söyledi. Şarku'l Avsat'ın Rory Stewart'ın röportajından aktardığına göre Eş-Şera, “Bir devlet inşa etmek ve bütün bir toplumu yönetmek söz konusu olduğunda farklı bir zihniyete ihtiyaç duyarsınız. Benim için devrim, rejimin devrilmesiyle sona erdi” dedi.

Eş-Şera sözlerini şöyle sürdürdü: “Bugün ülkenin yeniden inşası, ekonomik kalkınma, bölgesel istikrar ve güvenliğin sağlanması, komşu ülkelere güvence verilmesi ve Suriye ile Batı ülkeleri ve bölge ülkeleri arasında stratejik ilişkiler kurulmasını içeren yeni bir aşamaya geçtik.”

sdfgrt
Ahmed eş-Şera'nın geçen ay yaptığı bir konuşmayı Şam'daki er-Ravza kafede takip eden Suriyeliler (Şarku’l Avsat)

Batı medyasının kendisi hakkında söylediklerine ilişkin tutumu sorulan Ahmed eş-Şera, Suriye'nin küresel etkiye sahip stratejik bir ülke olduğunu söyledi. Eş-Şera, “Geçmişte rejim kasıtlı olarak Suriyelileri Avrupa'ya göç ettirmeyi ve Captagon'u Avrupa'ya ve bölgeye kaçırmayı amaçlıyordu. Şam ayrıca, Suriye içindeki bazı ülkelerin oynadığı son derece olumsuz rol nedeniyle bölgede daha fazla istikrarsızlık tohumları ekmek için bir üs olarak kullanıldı” değerlendirmesinde bulundu.

Suriye'nin durumunun kökten değiştiğini ve gelecek vaat eden yeni bir ülke haline geldiğini vurgulayan eş-Şera, “Suriye ekonomik kalkınma yoluyla bölgenin istikrara kavuşmasında önemli bir rol oynayacaktır” dedi. Eş-Şera, tarım, sanayi ve ticaret gibi sektörlerde önemli bir merkez olacak olan Suriye'nin tarihi İpek Yolu üzerinde yer aldığını ve Doğu ile Batı arasındaki ticaretin yeniden gelişmesinin beklendiğini belirtti.

Eş-Şera, Batı'nın Suriye'ye bakışını bu açıdan yeniden gözden geçirmesi gerektiğini söyledi.