Behruz Kameri, İran Devrimi hapishanesindeki infazların arka planını kitaplaştırdı

Evin Hapishanesi (Wikipedia)
Evin Hapishanesi (Wikipedia)
TT

Behruz Kameri, İran Devrimi hapishanesindeki infazların arka planını kitaplaştırdı

Evin Hapishanesi (Wikipedia)
Evin Hapishanesi (Wikipedia)

Antoine Abu Zeid
Princeton Üniversitesi'nde Yakındoğu Araştırmaları Profesörü, İran ve Körfez Araştırmaları Direktörü İran asıllı Behruz Kameri, 1979 yılında Şah’ın indirildiği ve yerine Paris'te sürgünde olan dini lider Humeyni’nin getirildiği İran Devrimi’nin ardından anavatanındaki politik gerçekliği tarif etmek amacıyla bir roman kaleme aldı.
Romanın (İngilizceden) Arapçaya çevirisi, Al Saqi Yayın Evi tarafından bu yıl “İdam kafilesi: Tahran’daki bir mahkûmun notları” başlığıyla yayınlandı. Kitap, devrim yargıcı ve İran cezaevlerinin başı Esedullah Laciverdi’nin emirleri üzerine Ayetullah Hüseyin Ali Muntazeri'nin diğerlerine kıyasla nispeten ılımlı politikasına en sert şekilde karşı çıkanlar tarafından başta solcular olmak üzere çeşitli kesimlerden ölüm cezasına çarptırılan Şah döneminin yüzlerce ve hatta binlerce muhalifinin hayatlarını etkileyen trajediyi bir kez daha hatırlattı.

İnsan tecrübeleri
Riim et-Tavil tarafından tercüme edilen kitap, 2000'lerin başlarındaki çağdaş romanlar gibi belirgin siyasi söylemler içermiyor. Daha ziyade Esedullah Laciverdi’nin bilgisi ve bazı liderlerine yönelik suikastların ardından eski sol eğilimli muhalefet saflarında tutuklama kampanyası başlatan Devrim Muhafızları Ordusu’nun (DMO) yetkisiyle kanun kaçakları 1”olduklarına karar verilen solcu bir grup İranlının edindikleri tecrübeler aktarılıyor. Bu bir grup İranlı tutuklu, Şah rejiminin tüm kesimlerden muhaliflere karşı yetkilerin kötüye kullanımı çerçevesinde başlatılan tutuklama kampanyasında tıka basa doldurulan ünlü Evin Hapishanesi’ne konulmuşlardı. Romanın yazarı, tutukluluk süreci, hapishaneye gönderilmeleri öncesi yaşanan en önemli olayları ve ölüm cezasına çarptırılmalarını, her bir hükümlünün karakterine bürünerek okuyucuya aktarıyor.


Kitabın kapağı (Yayınevi)

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre, Roman, siyasi ya da ahlaki suçlardan tereddüt edilmeden ölüme mahkum edilen bir grup insanın hikayesini anlatıyor. Yazar Behruz Kameri, ölüm cezasına çarptırılanları fiziki ölümleri öncesinde psikolojik olarak çökerten baskıyı hayal gücünü kullanarak, başka dünyalar yaratarak ve klasik müziği çağrıştırarak okuyucusuna aktarıyor. Bu nedenle yazar kitabında Gustav Mahler tarafından yazılan senfoniyi tercih ediyor. Tabii ki İnfaz Kervanı romanının sadece stresli bir ölüm hissi ile klasik müzikle duygusal çağrışım arasında zekice yapılan bağlantıdan ibaret olduğu söylenemez. Bu durum daha ziyade bir akademisyen olan yazarın okuyucusunun ilgisini çeken sürpriz başlıklar kullanarak uyguladığı bir stratejiyi takip etmesinden kaynaklanıyor. Okuyucu 27 bölümden oluşan kitapta her bir idam mahkumunun betimleneceği ve infaz sahnelerinin anlatılacağı, onların adlarıyla oluşturulmuş başlıklar olacağını düşünürken şu  başlıklarla karşılaşıyor: Bu da geçer, Ne Yapmalı?, Uygulama teorisi, Güvenli ev, Ferhad,  Dağılan şeyler, Çalus’a yolculuk, Duruşma, Emin Salihi beyin 50’inci yaş günü, İtiraf, Mahler Senfonisi, Troçkizm, Zehir, Acı bakla sevgisi, Behram, Sarımsak turşusu, Şair ve diğerleri.
Yazar kitabına ‘önsöz’ (s. 9-13) ile başladıktan sonra kitabın bilimsel bir araştırmanın ötesinde olmadığını öne süren üslupsal bir manevranın ardından kanser hastası olduğu ve yakında öleceği için infaz edilmekten kurtulan anlatıcının ağzından anlatmayı planladığı olayları 1979 - 1984 yılları arasında yaşananlarla sınırlıyor. Anlatıcının hapishaneden kaçtığı 31 Ocak sabahı başlayan öyküde İran Devrimi, Şah'a karşı kazanılan zaferden kısa süre sonra kendi evlatlarına vurduğu bir darbe olarak nitelendiriliyor. Kitabın 10’uncu sayfasında şu satırlar yer alıyor:
“Monarşiyi sona erdirmek için birlik olma çağrısında bulunan sesler artık bir çelişki içerisindeydi. Komünistler, sosyalistler, liberaller, milliyetçiler, kadınlar, işçiler, üniversite öğrencileri, dini ve etnik azınlıklar, devrim gençliği, devrim için çabalayanlar ve ihtiyatlı din adamları, hepsi kendilerinden emin bir şekilde devrimin gerçek sahibi olduklarını iddia ettiler...”

İnfaz öncesinde çekilen ıstırap
Yukarıda bahsettiğimiz başlıklar, infaz öncesi hissedilen duyguları ve acıları anlatan kısa birer özettir. İlki; sorgusu sırasında aşırılık yanlısı komünist bir gruba üye olmakla suçlanırken kız kardeşinin intihar haberini aldığında hakkındaki idam kararından kurtulan karakterin öyküsünü anlatırken, ikinci başlık altında yazar, tam bir ayyaş olan ayakkabı ustası Hüseyin, dindar bir karakter olan Nasrallah ve kız kardeşinin kurtardığı komünist gibi romanda geçen karakterlerin her birinin trajik sonunu anlatan ‘Ekber’ karakterinden bahsediyor. “Bu da geçer”, “Ne Yapmalı?” ve “Uygulama teorisi” başlıklı bölümlerde anlatıcı, üniversite yıllarına dönerken genç bir adam olarak hayatının en önemli anların aktarıyor. “Ne yapmalı?” bölümünde yasaklı olan ve komünistlerin ceza alma nedenlerinin başında gelen Lenin'in yazılarını okumak için çılgınca arayış içinde olan anlatıcı, bu bölümde daha çok kendisinden bahsediyor. Tekstil mühendisliği bölümünden mezun olduğunu öğrendiğimiz anlatıcının eğitim hayatındaki başarılarını nasıl feda ettiğini, Lenin’in yazılarını nasıl algıladığını ve o yazılardakileri nasıl uygulamaya çalıştığını görüyoruz.
Yazar, hakkındaki idam hükmüne rağmen sürekli olarak “Hiç pozitif insan kalmadı” (s. 88) diyen Ferhad Kurdi de dahil olmak üzere Evin Hapishanesi’indeki mahkumların hikayelerini anlatmaya devam ediyor. Bu hikaye aynı zamanda işkence altında ölen sol görüşlü, devrimci ve maoist Arjang’in düşünce ve inanç üzerine hücrede yaptığı yoğun tartışmaların anlatısıdır. Yazar daha sonra anlatıcısı Ekber’e geri döner ve ‘bir avuç devrim muhalifi’ ile olan ilişkisinden dolayı tutuklanmasına ve sorgulanmasına yol açan anları anlatmaya devam eder (s. 112). Ekber mahkemede, ‘ortak komününü’ kurmaktan yargılandığında ezilenlerin kendisinden yana olduğunu söyleyerek kendisine yöneltilen suçlamaları reddeder. Fakat bir süre sonra ‘bu mücadelede nasıl davranacağına dair net bir vizyonu olmadığından’ pişman olduğunu söyler. Ardından yazar hapishanenin verdiği kasveti azaltmak için anlatıcı ve diğer mahkumların Mahler’in senfonisini hayal etmeye iter. Mahkumlar hep bir ağızdan Mahler’in senfonisinin üçüncü bölümündeki flüt resitalini ‘ıslıkla’ çalarak eğlenirler (s. 169-179). Sonra klarnet sesi ve flüt ile klarnet sesinin geçişlerini hayal etmeye yönlendiren yazar,  hayatın hiçlikten yeniden dirilebileceğine dair tartışmalar ortaya koyar. En sonunda da Şair Ahmed Şamlu’nun ‘İdam Anı’ başlıklı şiirinden şu alıntıyı yapar:
“Anahtar kilidi çevirdiğinde,
Dudaklarında bir tebessüm belirdi.
Çatıda dans eden su dalgaları gibi,
Güneş ışıklarının yansıması gibi”

Kitapta, hapishane hayatının gerçekleriyle ilgili anlatım ile kaçınılmaz sona meydan okuyan ruh hali arasında yaşanan gel-gitler şeklinde tasavvur edilen sahneler bir biri ardına canlanırken artık netleşen bir tablonun ortaya çıkmasıyla perde Davud, Mansur, Salah ve diğerlerinin idamlarına kadarki kısa hayatlarına açılıyor. Çağdaş İran sanatı ve şiirindeki Beethoven'ın müziği ve Romantik akımın etkisi hakkındaki çeşitli yorumlar ve bunlara ilişkin diyaloglar yer alıyor.
Bu roman, örneğin Muntazeri'nin Laciverdi ile mücadelesi gibi iktidardaki kişilerin tutumlarında gizlenmiş hem benzer hem de çelişkili ideolojik söylemlerine rağmen romandaki kahramanların ölümlerine yol açan anlaşmazlığın özünü açıklamada yetersiz görünebilir. Ancak yazara göre bu kitap, kaçınılmaz sonla yüzleşen insanların ölüme giden yolda yaşadıkları tecrübeleri ve nasıl hayata ayak uydurmaktan vazgeçmediklerine ışık tutuyor.



İran'da iki halef seçimi krizi: Ilımlılık ve aşırılık oyunu

Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
TT

İran'da iki halef seçimi krizi: Ilımlılık ve aşırılık oyunu

Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)

Refik Huri

Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin helikopter kazasında ölmesi, İran'ı kritik bir dönemde iki halef kriziyle karşı karşıya bıraktı; birincisi zamanından önce gelen cumhurbaşkanının halefi krizi. İkincisi,1979'da İslam Devrimi'nin fitilini ateşleyen İmam Humeyni’den çok daha uzun süre hüküm süren Dini Lider Ali Hamaney'in sağlık durumu sebebiyle zamanı yaklaşan halefini seçme krizi. Hamaney'in halefinin radikal bir din adamı olacağı kesin ve Reisi öne çıkan bir adaydı. Hem Dini Lider hem de Dini Lider’in istediği seçeneğe oy veren Uzmanlar Konseyi çevresinde önemli bir seçenekti. Reisi'nin halefi konusu ise görünürde Reisi, Ahmedinejad ve Hatemi gibi aşırı muhafazakâr veya Rafsancani ve Ruhani gibi reformcu ve ılımlı bir figür olacak din adamı ya da eski Devrim Muhafızları subayı seçeneklerine açık görünüyor.

Sistemin gerçek hesapları arasında hiçbir fark yok. Zira gerçek güç, “ilahi meşruiyete” sahip olan, kayıp ve beklenen “zamanın sahibinin” vekili olan Dini Liderin elinde. Herhangi bir dini rejim gibi, gittikçe daha da aşırılaşma yönünde ilerlemeye mahkûm bir rejimde, Dini Liderin aşırı muhafazakâr olması doğal. Teorik olarak “halk meşruiyetini” temsil eden cumhurbaşkanlığı makamı için muhafazakâr ya da ılımlı adayları seçen de odur. Seçimler, ister iç koşullar isterse dış ilişkilerin görünen yönü olsun, rejimin her aşamadaki ihtiyaçlarına bağlıdır. Dünyada İran’daki “reformcu akımın” başarısı üzerine oynanan bahisler bağlamında yapılan eski ve yeni tartışmalar ise bir nevi kendini kandırmadır. Dini Liderin iradesi olmadan hiçbir reformcu iktidara ulaşamaz. Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi, Hasan Ruhani ve onlardan önce İmam Humeyni'nin ölümünden sonra arkadaşı Ali Hamaney'in Dini Lider konumuna gelmesinde önemli rol oynayan Haşimi Rafsancani'de olduğu gibi, iktidara gelip çizilen kırmızı çizgileri aşmaya çalışan herhangi bir reformcu figür izolasyona mahkumdur.

Hamaney, "bugün ülkenin asıl meselesinin ekonomi ve temel zayıf noktasının da ekonomik mesele" olduğunu düşünüyorsa, Reisi'nin halefi ekonomiye odaklanacak, insanları ekonomik durumdan ve uygulanan sosyal kısıtlamaların sertliğinden kaynaklanan toplumsal memnuniyetsizliklerini azaltmaya ikna edecek ılımlı bir şahsiyet olabilir. Ama bunun aksini düşünenler de var. Bunlara göre Reisi'nin Türkiye, Mısır, Suudi Arabistan, BAE, Katar ve diğerlerine açılma konusunda yaptıkları, ancak ılımlı bir cumhurbaşkanının aksine sorgulanmadan esneklik gösterebilecek katı görüşlü bir cumhurbaşkanı tarafından yapılabilirdi. Pratik olarak Hamaney'in elinde olan anahtar, adayları eleyen ve Reisi'nin aday gösterilmesi sırasında kazanacağı korkusuyla Ali Laricani’nin yarış dışı bırakılmasında olduğu gibi, seçilen adaya tehdit oluşturanların adaylığını önleyen Anayasa Koruma Konseyi'ne ödünç olarak veriliyor. Konsey, eski cumhurbaşkanı Ruhani’nin bile, uzun süredir üyesi olmasına rağmen Uzmanlar Konseyi'ne aday olmaya uygun olmadığına karar vermişti. Bunun nedeni, İmam Humeyni'nin en başından beri İslam Cumhuriyeti'nin en yüksek önceliklerini belirlemiş olmasıdır ve bunlardan en öne çıkanları iki tanedir. Birincisi, "İslam hükümeti velayet ile imanın ikizidir ve düzeni sağlamak bir görev borcudur." İkincisi ise "devrimi ihraç etmek, çünkü rejim kapalı bir ortamda kalırsa kesinlikle yenilgi ile yüzleşecektir." Arap ülkelerindeki Şii milis gruplara “yatırım” yapılması ve Filistin kartına sahip olunmaya çalışılması da bundandır. Bunun hiçbir bölgesel güçte daha önce görülmemiş pratik uygulaması ise Lübnan'da Hizbullah, Irak’ta Haşdi Şabi, özellikle de Hizbullah Tugayları, Seyyid el-Şuhada Tugayı, Kays el-Hazali hareketi, Suriye'de Afganlardan oluşan Fatimiyyun Tugayı ile Pakistanlılardan oluşan Zeynebiyyun Tugayı gibi silahlı mezhepçi ideolojik grupların kurulması, Yemen’de Ensarullah (Husiler), Gazze’de Hamas ve İslami Cihat’ın desteklenmesidir. İran'ın hiçbir şey yapmadan kazanmasını sağlayan da budur. Vekalet ile kazanıyor, vekalet ile savaşıyor ve vekalet ile anlaşıyor. Brookings Enstitüsü Başkan Yardımcısı ve Dış Politika Programı Direktörü Susan Maloney'nin söylediği gibi, Tahran'ın bölgede bahse girdiği şey bir kaos sistemidir. Maloney İran'ın stratejisini "güçlü düşmanlarına, özellikle de ABD'ye karşı avantaj elde etmenin ekonomik açıdan ucuz bir yolu olarak, asimetrik savaşa yatırım yapmak" olarak tanımlıyor. Sahne çok çelişkili ve Sovyetler Birliği'nde yaşanan ve onun çöküşüne yol açan duruma benziyor; içeride ekonomik zayıflık, dışarıda güçlü nüfuz ve büyük harcamaların yapıldığı askeri güç. Hamaney'in 2003'te İran penceresinden gördüğü kadarıyla bölgedeki sahne şöyleydi; “Washington yeni bir Ortadoğu yaratma konusunda tamamen başarısız oldu. Bölgenin jeopolitik haritasının köklü bir değişim içinde olduğu doğru ama bu ABD'nin değil, direniş cephesinin yararına bir değişim. Evet, Batı Asya'nın jeopolitik haritası değişti ama direnişin lehine olacak şekilde değişti.” Dahili sahneye gelince, zorlu ekonomik durumdan duyulan memnuniyetsizlik nedeniyle halk seçimlere katılma konusunda isteksiz. Kadınlara başörtüsünün dayatılmasına, sosyal davranışlar ve giyim üzerindeki kısıtlamaların sıkılaştırılmasına karşı gösteriler düzenleniyor. Son parlamento seçimlerine seçmenlerin ancak yüzde 41'i katıldı. Başkent Tahran'da bu oran yüzde 19'du.Türk analist Murat Yetkin, "İran rejimi uzun menzilli füzeler üretebiliyor ama Cumhurbaşkanı Reisi'nin uçağının yerini tam olarak belirleyemiyor" derken abartmıyordu. Aslında İran'ın uçağın düşüşüne ilişkin hikayesi hâlâ eksik. Dahası kazanın gerçek nedenleri, teknik neden veya sisten mi kaynaklandığı, yoksa sabotaj sonucu mu olduğu gibi sorular cevapsız kalacak kadar boşluklarla dolu. Resim net değil; cumhurbaşkanının uçağı düşerken kendisine eşlik eden iki uçak Tebriz'e dönüş yolculuğuna nasıl devam edebildi? Reisi'nin dini lider konumuna gelmesini engellemek için biri bir komplo mu kurdu? Cenaze törenlerinde Şiiliğin abartılı tezahürleri, soruları gülünç hale getirmeye yönelik bir çaba mıydı?

Totaliter rejimlerde gerçeği bilmek zordur. Ancak içeride baskı ve disipline, bölgede ise kaosa bel bağlayan İslami rejim, din adamları ve Devrim Muhafızları arasında karma bir rejim haline geldi. Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor.