Eski Suriye Dışişleri Bakanı Haddam’ın günlükleri 5: Bush, Avn’ın ‘engel’ olduğunu bildirdiği bir mektup gönderdi… Esed bunu isyanı sonlandırmak için bir ‘yeşil ışık’ olarak nitelendirdi

Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed ve Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn, 3 Aralık 2008’de Şam’da iken (AFP)
Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed ve Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn, 3 Aralık 2008’de Şam’da iken (AFP)
TT

Eski Suriye Dışişleri Bakanı Haddam’ın günlükleri 5: Bush, Avn’ın ‘engel’ olduğunu bildirdiği bir mektup gönderdi… Esed bunu isyanı sonlandırmak için bir ‘yeşil ışık’ olarak nitelendirdi

Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed ve Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn, 3 Aralık 2008’de Şam’da iken (AFP)
Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed ve Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn, 3 Aralık 2008’de Şam’da iken (AFP)

1990 yılını Ekim ayında General Mişel Avn’ı, Baabda Sarayı’ndan çıkarma operasyonunun Şam ile Washington arasında yapılan bir anlaşmanın bir sonucu olduğu izlenimi hakimdi. Söz konusu anlaşmaya göre Washington, Avn'ı ortadan kaldırma ve Lübnan'a el koyma yetkisi karşılığında, Suriye'nin, Irak'ın Kuveyt'i işgalini engelleme operasyonunda güçlerine kısmen yardımda bulunacaktı.
1989 yılının sonu 1990 yılının başında Washington ve Şam arasında çok sayıda diplomatik temas gerçekleştirildi. Görüşmelerde, ABD Büyükelçisi Edward Djerejian, dönemin ABD Başkanı George W. Bush ve Dışişleri Bakanı James Baker’ın mesajlarını dönemin Suriye Devlet Başkanı Hafız Esed, Devlet Başkanı Yardımcısı Abdulhalim Haddam ve Dışişleri Bakanı Faruk Şara’ya iletti.
Abdulhalim Haddam, Şarku’l Avsat tarafından yayınlanan anılarının bugünkü bölümünde 13 Ekim 1990’da Avn’a yönelik askeri operasyondan önce ikil ve uluslararası zeminin hazırlanması ve Suriye’nin Kuveyt’in kurtuluşuna katkısından sonraki bu yazışmalar ve Esed’in Lübnan Cumhurbaşkanı İlyas Haravi ile gerçekleştirdiği görüşmelerin ayrıntıları anlatıyor.
29 Kasım’da Şara, Djerejian’a Avn’ın bir ‘asi’ ve devletin onunla bu esas üzerine ilgilenmesinin hakkı olduğunu söyledi. Ayrıca devletin isyanını sona erdirme çabalarını engellemenin, Lübnan'daki krizin devam etmesi ve kan dökülmesine devam etmesi anlamına geldiğini bildirdi.
1989 yılının aralık ayında Şara, Bush’tan Lübnan’daki durumu normalleştirmek ve yeni Cumhurbaşkanı Haravi ve Selim Hoss hükümeti tarafından temsil edilen Lübnan meşruiyetini desteklemek için Lübnan’daki son gelişmeler ve yaptığımı temaslar hakkında bilgi vermek ve 1989 yılında imzalanan Taif Anlaşması’nıın uygulanmasını engelleyen faktörleri ortadan kaldırmak için Esed’e gönderilen bir mektup teslim aldı. Bush mektubunda, “Yeni meşru otoriteyi güçlendirmenin, Lübnan’ın birliğini yenden tesis etmenin ve Taif Anlaşması’nın uygulanmasının önündeki en büyük engelin General Avn olduğu herkes tarafından anlaşıldı” ifadelerine yer verdi.
Buna karşılık, François Sher, 28 Kasım’da Şam’a bir ziyarette bulunarak dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Francois Mitterrand tarafından gönderilen bir mektubu iletti. Söz konusu mektupta General Avn’ın Lübnan’da bir engel olduğunu ve kendisiyle Taif Anlaşması’nı desteklemek ve Lübnan’daki yeni meşru otoriteye bağlılık göstermesi için gerçekleştirilen tüm temasların başarısız olduğunu, buna rağmen Fransız hükümetinin temaslarını sürdürdüğü ifade edildi. Ancak Fransız hükümetinin, Avn’ı tutumundan vazgeçmeye ikna etmek için barışçıl yöntemler kullanılmaya devam edilmesi gerektiğini düşündüğü belirtildi.
2 Ağustos 1990 tarihinde Irak kuvvetleri Kuveyt’i işgal etti. Öncelikleri değiştiren bu işgal nedeniyle bölgede büyük bir deprem meydana geldi. Ayrıca işgalin ciddiyeti ve doğurabileceği sonuçlar nedeniyle Arap ülkeleri özellikle de Suriye, yönünü Körfez’e çevirdi. Yeni durumun Irak hükümeti tarafından desteklenen Avn’ı zayıflattığı konusunda şüphe yok. Bazı Arap ülkeleri Irak’ın uyguladığı baskı nedeniyle ona yakınlık gösteriyordu. İşgal ortaya yeni bir durum çıkardı. Durum Mişel Avn açısından daha da zorlaştı.
29 Ağustos’ta Devlet Başkanı Hafız Esed, Lübnan Cumhurbaşkanı Haravi’yi kabul etti. Toplantı tutanağına göre Haravi, bazı Lübnanlıların sorunun dışarıdan kaynaklandığını söylemesine rağmen Suriye’nin anayasal reformları onaylayarak anayasa ile ilgili sorunu aşmaya yardım etmesi dolayısıyla teşekkürlerini sundu.  Suriye’nin kabul edilmesinde önemli rol oynadığı Taif Anlaşmasına ulaşana kadar geçen süreç hakkında bilgi veren Haravi, Taif Anlaşması’nın arzuladıkları bir şey olmadığını ancak savaşın sona ermesi açısından bir çözüm olduğunu dile getirdi. Taif Anlaşması’nın uygulanmasının ileriye doğru atılmış büyük bir adım olduğuna işaret etti.
Durumun nasıl düzeltileceğini soran Haravi, hükümetin 11 Temmuz’da desteklenen bir bildiri yayınladığını ifade etti. Bazı politikacıların itirazlarına rağmen Avn ile temaslarda bulunduğundan ve tüm bu çabaların bir sonuç vermediğinden bahseden Haravi, Avn’ın faaliyetlerini sürdürüp durumu zorlaştırdığının altını çizdi. Ayrıca Avn’ın reformları tamamlaması gerektiğini ifade etti. Devletin bu alandaki rolüne işaret eden Lübnan Cumhurbaşkanı, Avn’ın görevinde kalmasının büyük bir sorun olduğunu belirtti. Bu nedenle Körfez’deki olayların ne zaman sona ereceğini bilmediğini ABD’lilerin uzun soluklu bir varlık süreci olduğuna dikkat çekti.
Haravi söz konusu görüşmede ayrıca “Kahire'de General Hikmet eş-Şihabi (Genelkurmay Başkanı) ve Komutan Muhammed Said Bayrakdar’ın da hazır bulunduğu birçok toplantı gerçekleştirdik. Söz konusu toplantılardan birinde Ordu Komutanı Emil Lahud’un 8 bin asker istihdam etmesine yeşil ışık yaktınız. Bayrakdar, Lahud’a “Size topçu, silah ve mühimmat desteğinde bulunacağız” dedi. Ümidimiz, Avn’dan kurtulmak. Yalnızca gövde gösterisinin bile onun çökmesine neden olacağına inanıyorum” dedi.
Bunun ardından Selim Hoss, Avn’ın varlığının her şeye aykırı olduğunu dile getirdi. Avn’ın bölgedeki durum üzerine bahis oynadığına işaret etti.
Esed, “Ortada Avn’dan başka sorun yok mu? diye sordu. Haravi, “Gidişi çözümün başlangıcı olacak. Ardından yeni bir bakanlık kuracağız” şeklinde yanıt verdi. Esed, “Diğer bölümlerin (Lübnan Kuvvetleri’ne atıfta bulunuyor) askeri bir çabaya ihtiyacı yok mu?” dedi. Haravi, “Velid Canbolat ve Nebih Berri konusunda yardımınızla sorun çözüldü. Samir Caca ile ilgili sorun var” şeklinde konuştu.
Söze girip Caca’nın manevraları, mektupları ve düşmanca, bölücü söylemlerinden bahsettim.
Esed yeniden sözü alarak “Sizinle yaşıyoruz. Düşünce ve hisleriniz paylaşıyoruz. İsteklerinize karşı değilim. İzlenimime göre Fransızların tutumu olumlu değil. Gerçek tutumların öğrenmek için onlarla iletişime geçmek gerekiyor. Avn’a yapışmış durumdalar.  Çözüm konusuna gösterdiğimiz ilgi sizinkinden az değil. Bölgede durum tehlikeli. Bu nedenle çözüme eskisinden daha çok önem veriyoruz. Lübnan’ın sorununun bizim için özel bir yeri var. Ancak bölge ülkelerinin çıkarları arasında şaşırtıcı bir çakışma söz konusu ve her devletin bir sorunu var.  Ortada bir Irak sorunu var bu konuda birçok yorum ve birçok soru işareti mevcut. Suriye’nin tutumu hiçbir sorunda değişmedi. Başkaları da bizim daha önce konuştuğumuz gibi Irak hakkında konuşuyor. Bazı ülkeler, (ABD'nin Irak ve Kuveyt meselesiyle ilgili olarak) ister siyasi ister askeri olsun, diğer sorunların, yaptıkları düzenlemeleri etkilememesini diliyor. Biliyorsunuz, ciddiydik. Askeri güç gönderdik ve gücün zayıfladığı yönünde bir intiba oluşmaması için geri de çekmedik. Çabucak sonlandırmamız için 20 neden var. Taif cephesinin dağılmaması bizim çıkarımıza olan bir durum. Lübnan Ordusu’nun katılım göstermesine önem veriyoruz çünkü bu, onun için ilk fiziksel hareket fırsatı. Uluslararası atmosferi ve sizin fikrinizi bilmek istiyoruz çünkü bazı dünya güçleri artık stratejilerinin zarar görmesinden korkuyorlar” dedi.
Haravi, “İki konuyu ele aldınız: Birincisi, Avn’ı devirmek için askeri gereklilikler mi söz konusu? Suriye ile iş birliği içinde Lübnan Ordusu aracılığıyla Avn’dan kurtulduğumuzda herkes iş birliği içinde olacak, kimse diğerine direnmeyecektir. Uluslararası düzeyde Dışişleri Bakanlığı’nda Tony Şedid (Shadid) isminde bir çalışanım var. İki gün önce Şam’daki ABD Büyükelçiliği tarafından çağrıldı. Döndüğünde yanıma gelip Dışişleri Bakanınız Faruk Şara ile görüşen Edward Djerejian ile toplantısının tutanağını okudu. Şara kararlı, Djerejian tereddütlüydü. Tony, “Devlet bir karar aldı. Suriye’den yardım talep edeceğiz” demiş. Djerejian, ona “Bu, Lübnan hükümetinin sorumluluğundadır” şeklinde cevap vermiş. Washington Büyükelçimizi aradım ve durumu sordum. Ancak konuyla ilgili bir bilgisi yok. Körfez'deki durumu öğrenmek için Milli Güvenlik Kurulu'na gittiğini söyledi. Lübnan hakkında konuştuk. Büyükelçi bana Bush’un reformlar konusunda rahat olduğunu söyledi. Nesib Lahud, ona “Haravi, Avn sorununu çözecek” demiş. ABD’li ona, Suriye’den yardım isteyecekler mi? diye sormuş. Lahud: “Evet” demiş. ABD’li : “Biz Suriye’nin yardım edip etmeyeceğini merak ediyoruz. Suriye Batı'daki imajını korumak isteyebilir. Körfez'de (Irak'ın Kuveyt işgalini sona erdirmek için) artık bir ordusu var” diye cevap vermiş.
Sözü alıp, “Bölgedeki durum şimdi karmaşık. Irak, Kuveyt’i işgal etti. Onu Kuveyt'ten çıkaracak uluslararası bir koalisyon oluşturuldu. Bir savaş patlak vermesi oldukça ciddi bir ihtimal. Bize bildirdiklerine göre ABD’liler, Lübnan’da askeri bir operasyon gerçekleştirdiğimiz takdirde Fransa’nın koalisyondan çıkmasından endişe duyuyorlar. Körfez ülkeleri de benzer bir durumda. Lübnan’da askeri bir harekât, bazı Körfez ülkelerini endişelendiriyor. Çünkü bunun Kuveyt’i kurtarma sürecini etkilemesinden korkuyorlar” dedim.
Toplantının sonunda Esed, durumu bölgesel ve uluslararası gelişmeler ışığında inceleme taahhüdünde bulundu.
Bu görüşmeden sonra Lübnan’da gerilim arttı. Avn, Lübnan’da başak bölgelere karşı da faaliyetler başlattı. Lübnan hükümeti, kontrol altına aldığı bölgeye abluka uygulama kararı aldı. Arap Komitesi ve Lübnanlı bazı önemli isimlerin yaptığı tüm girişimler Avn ile çözüme ulaşma konusunda bir başarıya ulaşamadı.
7 Ekim 1990 tarihinde Şam’daki ABD Büyükelçisi’ni davet ettim. Tutanaklara göre aramızda şöyle bir görüşme gerçekleşti:
Büyükelçi: “Elimde bir e-posta var. New York ve Washington’daki toplantıların sonuçlarını sizinle de paylaşabilirim. Lübnan konusuyla ilgili olarak konuşacak olursam; Sayın Devlet Başkanı Yardımcısı, Bakan Şara’nın, bu konuyla ilgili sizinle görüştüğünü biliyorum. Ancak daha önce bana sorduğunuz ve Washington ile görüşmemi istediğiniz Lübnan’la ilgili başka bir konu konuşmak istiyorum. Aramızda geçen konuşmayı Washington’a aktardım ve şöyle bir cevap aldım: “Şara’nın ABD Dışişleri Bakanı James Baker ile görüşmesinde General Avn’a karşı askeri güç kullanma ihtimalinin varlığından bahsetti. Baker, Şara’ya Lübnan Meselesinin Esed ile genel bir çerçevede ele alındığını hatırlattı. Herhangi bir askeri çözümden bahsedilmediğini ifade etti” dedi.
Ben de “Doğru” dedim. Büyükelçi “Bu konunun Baker tarafından Devlet Başkanı Esed ile ele alındığını bildiren haber ve bilgiler doğru değil. Baker, Sayın Şara’ya “Aklınızda böyle bir şey varsa, bu konuyla ilgili herhangi bir öneriyi ertelemeyi istiyoruz. Suriye’nin Avn’a yönelik herhangi bir harekât yanlış anlaşılabilir. Saddam tarafından da istismar edilebilir” dedi. Şara, Baker’e, “ABD ile Suriye arasında duruma ilişkin bir anlaşma yok. Suriye de meseleye aynı şekilde bakıyor” şeklinde yanıt verdi. Sayın Haddam, bana söylediğiniz gibi Suriye şu an dikkatleri, Körfez’de olup bitenlerden farklı bir yöne çekmek istemiyor. Şara, Sayın Baker’e “ABD’nin görüşlerini ve bu konuya bakış açısını dikkate alacağımızdan şüphe olmasın” dedi” şeklinde konuştu.
Büyükelçi, sözlerine şöyle devam etti: “Şara, Dışişleri Bakanı Yardımcısı John Kelly’e Haravi ya da Ordu Komutanı’nın Suriye’nin destek vermesi kaydıyla her türlü askerî harekâtı gerçekleştireceğini söyledi. Bir başka deyişle, askerî harekât yapacak olursa bu Suriye’nin desteğiyle olmuştur. Baker, Esed’e ayrıca Haravi’ye meşru Lübnan hükümetine destek verilmesi konusunda söz verdi. Lübnanlıların şiddete başvurmadan önce birkaç kez düşünmeleri gerektiğini vurguladı. Suriye’nin müdahil olduğu herhangi bir eylemin dikkati Körfez’den uzaklaştıracağı konusunda uyarıda bulundu. Ayrıca Fransa ve Vatikan’ın Taif Anlaşması’na karşı çıkma fırsatına sahip olacağını hatırlattı. Bu nedenle Esed, Lübnanlılara Fransa ve Vatikan’ın bu durumu kullanmasına yol açmamak için istişarede bulunmalarını istedi. Kelly, “Lübnanlılara askeri harekata başvurma olasılığını sorduğumuzda ABD’nin Avn’ın bir engel olduğu konusunda hemfikir olsak da bu sürece yeşil ışık yakmakla ilgilenmiyor. Kelly ayrıca Şara’ya ABD’nin askerî harekâtı kabul etmek için hiçbir nedeni olmadığını vurguladı. Kelly, Lübnan hükümetinin son dönemde kaydettiği siyasi ilerlemeye övgüde bulundu ve bizim tarafımızda Avn’ı desteklediğimizi gösteren herhangi bir şey yok. Biz istifa etmesini istiyoruz.”
Ben sözü devraldım: “Her halükârda, Lübnan Hükümeti’nin ABD’nin tutumu hakkında başka bir izlenime sahip. Dr. Selim Hoss ve Lübnan Cumhurbaşkanı açıkça şu sonuca vardı: ABD hükümetinin bu konuda bir itirazı yok. Mesele Lübnan hükümetini ilgilendiriyor. Bizim için mesele şu ki biz de Körfez’deki durum nedeniyle şartların şu an uygun olmadığını görüyoruz. Ancak karşılaştığımız en büyük sorun, Avn ve grubu ve Lübnan’daki diğer eğilimlerin Suriye’nin Avn’ı bitirmek istemediğini söylüyorlar. Bu pratikte Taif Anlaşması’na aykırıdır. Her gün Taif ve Lübnan’daki meşruiyeti desteklemekle ilgili yüzlerce açıklama yapmamıza rağmen Lübnanlıları meşruiyeti desteklediğimize ikna etmek için başvurmadık hiçbir yol bırakmadık. Bununla birlikte, Suriye'nin konumu konusunda ciddi bir kafa karışıklığı var” dedim.
Haravi’den Taif Anlaşması’nın askıya almasını isteyen bazı tarafların varlığından bahsettim. ABD’li Büyükelçi ABD’nin buna karşı olduğunu söyledi. Haravi “ABD’nin tutumunu biliyorum. Ancak bu talep, Avn’ın görevi bırakmayı reddetmesi, ekonomik çöküş, siyasi kargaşa ve hükümette bakanlar arasında mevcut bulunan anlaşmazlıklara rağmen yapılıyor.  Bütün bunlar durumu son derece kötü hale getiriyor. Endişe ettiğimiz şey, Lübnan hükümetinin Taif Anlaşması’nın uygulanması olarak askerî harekât yapmaya karar vermesi ve resmi olarak Suriye’den yardım talep etmesidir. Bundan endişe duyuyoruz. Endişe ettiğimiz bir diğer şey de meşruiyetin çökmesidir. Bu nedenle, büyükelçinin Lübnan hükümetinin bir temsilcisini çağırmasını ve onu ABD’nin tutumundan açıkça haberdar etmesini yararlı buluyorum” dedim.
Edward Djerejian, “Yarın Lübnan hükümetinin temsilcisini çağıracağım. ABD’nin bu konudaki tutumunu ona bildireceğim ki ortada herhangi bir yanlış anlaşılma kalmasın. Lübnanlılara her zaman onlarla olduğumuzu ve şu an onları eleştirecek ya da öfkelendirecek bir durumda olmadığımızı söyleyeceğim. Lübnan hükümeti ile dolaylı ilişki kurmayı sevmiyorum. Haravi’nin göndereceği temsilciye güveniyorum. Ancak yüz yüze görüşmenin yerini hiçbir şey tutamaz. Büyükelçimizin Lübnan’a dönmesi için çalışıyor ve dua ediyorum. Dönerse günlük olarak görüş alışverişinde bulunabiliriz. Çünkü bu durum özellikle de Lübnanlılar için hayal kırıklığına neden oluyor.  Çünkü onları yıllardır tanıyorum, yoldan sapmamaları için onlarla her gün iletişim kurmanız gerekir. Benim belgelerim ve akreditasyonumla Suriye’de Devlet Başkanı Esed ile kolayca görüşebiliyorum. Fakat zamanım Haravi ile görüşmeye yetmiyor. Hükümetim Hoss ile görüşmeme izin veriyor. Bu doğru bir politika. Ancak bazı önemli konulara değineceğim. Her şeyin yazılı olacağının altını çiziyorum. Kendi el yazımla kaleme alıp şahsi temsilciyle Haravi’ye göndereceğim. En iyi yol bu, yorumlarınız için teşekkür ederim. Umarım tavrımız oldukça nettir” şeklinde yanıt verdi.
Lübnan'daki durumun gelişimi ve Körfez krizi ile ilgili olarak, Lübnan hükümetinin ısrar ettiği askerî harekât olasılığı tartışıldı. Suriye ve Lübnan askerleri arasında askeri düzeyde çeşitli toplantılar yapıldı. Bu harekatın gerçekleştirilmesi için gerekli tüm hazırlıklar yapıldı. Lübnan hükümetine Suriye’nin katılımının, Lübnan tarafından yapılması gereken bir talep gerektirdiğini, böylece harekatın meşru bir çerçevede olacağını ve gelecekteki olumsuz kampanyaların önünü keseceğini bildirdik. 1976’da Cumhurbaşkanı Süleyman Franjiye ve Lübnan Cephesi’nin talebi üzerine Lübnan’a girmemize rağmen aylar sonra bu Cephe Suriye aleyhine kampanyalar başlattı ve güçlerimize karşı muharebe operasyonlarına katıldı. Daha sonra ABD'nin Körfez'deki tüm yetenekleriyle bu operasyonlara katıldığını gördük. Bu durum ona bize karşı durma veya İsrail'i harekete geçirme fırsatı vermiyor. Çünkü herhangi bir İsrail hamlesi Körfez sürecine zarar verir.
9 Ekim 1990’da Lübnan Cumhurbaşkanı Haravi’nin temsilcisi Faris Boueiz’i kabul ettim. Hem bana hem de Devlet Başkanı Esed’e yazılmış ve Avn isyanının sona erdirmeye hazır olduklarını bildiren mektuplar getirdi.
Konunun Lübnan Bakanlar Konseyi’nde konuşulduğuna ve Hoss’un güç kullanmaya itiraz ettiğine dikkat çekmek gerek. Karar, Hoss’un onayı olmaksızın alındı. Dışişleri Bakanı olarak imzalaması gereken, Suriye’den yardım talep eden mektubu imzalamayı reddetti. Haravi, mektubu kendisi imzalayıp Esed’e gönderdi.
13 Ekim sabahı, Suriye güçleri, Lübnan Ordusu’yla beraber Avn’ın kontrol altında tutuğu bölgeyi hedef alan geniş çaplı bir saldırı başlattı. Topçu atışları ve hava saldırıları ile katkıda bulundu. Sabah saat 9.30 sularında Avn, meşru güçlere teslim olduğunu açıkladı. Ardında eşi ve iki kızını bırakıp kaçarak Fransız Büyükelçiliği’ne sığındı. Askerlerimiz eşi ve kızlarına nezaketle davrandı. Saat 12.00 sularında tüm bölge kontrol altına alınmıştı. Avn, bu şekilde devrildi.
Asi generalin işi böyle bitti. Lübnan hükümeti ve Fransız Büyükelçiliği arasında birkaç gün devam eden görüşmelerden sonra Avn, belirli bir süre Lübnan’a dönmemek kaydıyla sınır dışı edilip Fransa’ya gönderildi.
*Sayın Devlet Başkanı Başkomutan Hafız Esed (Allah sizi korusun)
 En içten duygularımla sizi selamlıyorum. Lübnan’ın genel durumu ve eski Ordu Komutanı’nın isyanı ve meşru otoriteye itaatsizliğinin oluşturduğu olağanüstü durumu ve yaşanan muzdaribiyeti daha önceki görüşmelerimizde ele almıştık.
Lübnan Parlamento başkanı Hüseyin el-Hüseyni ve Başbakan Dr. Selim Hoss’un da hazır bulunduğu son Suriye- Lübnan zirvesinde, Eski Ordu Komutanı’nın isyan ve olumsuz davranışlarına devam etmesi, Lübnanlıların kanlarının akmasını durdurmak ve isyanı sonlandırmak için gereken önlem ve eylemler ele alınmıştı. Bu durum, meşru otoritenin kurtarma, uzlaşma ve barış yolundaki ilerleyişini tamamlamasına imkan tanımakta.
Bu ayın dokuzunda Bakanlar Kurulu’nun tüm bu konuları görüştüğünü ve Lübnan Ordusu'nun, Eski Ordu Komutanı’nın isyanını sona erdirmesi için daha önce alınan kararları oybirliğiyle onayladığını size bildirmekten memnuniyet duyuyorum. Ulusal Mutabakat Belgesi uyarınca ve Suriye ile Lübnan arasındaki kardeşlik ilişkilerine dayanarak, Lübnan Ordusu'nun kendisine emanet edilen görevi yerine getirmesi için Lübnan'da konuşlanmış Suriye Arap Kuvvetlerine gerekli talimatları vermenizi talep ediyorum.
Sayın Cumhurbaşkanı, eminim ki, bu talebe derhal yanıt vermeniz, Lübnan'ın kurtarılmasına, Lübnan halkının değerli bir güvenlik, barış ve istikrar ülkesi olma konusundaki özlem ve beklentilerine ulaşılmasına aktif olarak katkıda bulunma konusundaki kararlılığınızı yansıtacaktır. Sağlıklı ve selim Lübnan, ihtiyaç halinde Suriye için gerekli yardımı sağlayacaktır.
Sayın Cumhurbaşkanı Allah sizi korusun. Allah sizi Araplar ve ülkelerimizin menfaati için attığınız adımlarda muvaffak kılsın.

Kardeşiniz İlyas Haravi

*Sayın Kardeşim Abdulhalim Haddam
En içten duygularımla sizi selamlıyorum.
Bu ayın dokuzunda Bakanlar Kurulu’nun tüm bu konuları görüştüğünü ve Lübnan Ordusu'nun, Eski Ordu Komutanı’nın isyanını sona erdirmesi için daha önce alınan kararları oybirliğiyle onayladığını size bildirmekten memnuniyet duyuyorum.
Bu misyonun başarısının, Lübnan devletinin, Cumhurbaşkanı Hafız Esed liderliğinde kardeşimiz Suriye'nin desteğiyle kurtuluş, uzlaşma ve barış yürüyüşünü tamamlamasına yardımcı olmasını diliyorum.
En içten duygu ve dileklerimle…

Kardeşiniz İlyas Haravi
Eski Suriye Devlet Başkanı Yardımcısı Abdulhalim Haddam’ın günlükleri 6: Saddam ile Rafsancani arasında gizli barış mektuplaşmaları oldu

Eski Suriye Devlet Başkanı Yardımcısı Abdulhalim Haddam’ın günlükleri 4: ‘Güçlerimiz Hizbullah’ın kışlasına saldırdı’

Eski Suriye Devlet Başkanı Yardımcısı Abdulhalim Haddam’ın günlükleri 3: ‘Hariri, Canbolat’ın teklifi üzerine bizimle bir araya geldi. Hafız Esed kendisini sınadı’

Eski Suriye Devlet Başkanı Yardımcısı Abdulhalim Haddam’ın günlükleri 2: ‘Esed fikrini değiştirdi, Lahud’a verdiği süreyi uzattı. Suriye uluslararası iradeyle çarpıştı’

Eski Suriye Devlet Başkanı Yardımcısı Abdulhalim Haddam’ın günlükleri 1: ‘Esed, Irak muhalefetine sahte vaatlerde bulunmayı önerirken Hatemi bir Kürt devletine karşı uyarı yaptı’
 



Deniz gücü olarak Çin, ABD'nin çevreleme stratejisini bozacak mı?

Güney Çin Denizi üzerinde keşif uçuşu yapan bir Çin donanma helikopteri (Arşiv – AP)
Güney Çin Denizi üzerinde keşif uçuşu yapan bir Çin donanma helikopteri (Arşiv – AP)
TT

Deniz gücü olarak Çin, ABD'nin çevreleme stratejisini bozacak mı?

Güney Çin Denizi üzerinde keşif uçuşu yapan bir Çin donanma helikopteri (Arşiv – AP)
Güney Çin Denizi üzerinde keşif uçuşu yapan bir Çin donanma helikopteri (Arşiv – AP)

Çin, 600 yıl aradan sonra deniz gücüne yeniden açılıyor. Coğrafi konumu gereği hem kara hem deniz ülkesi olarak sınıflandırılan Çin’in kara sınırları 14 ülke ile 22 bin 117 kilometre, deniz sınırları ise 18 bin kilometre uzunluğunda.

15. yüzyılda Çin, yaklaşık 300 savaş gemisinden oluşan en büyük donanmaya sahipti (günümüzde bu sayı 370). O dönemde Çin’in denizlerdeki hâkimiyeti tartışmasızdı; hem Pasifik hem de Hint Okyanusu’nda etkin bir güç olarak öne çıkıyordu. İlginç olan, o dönemin deniz komutanı Zheng He’nin Han etnisitesinden olmamasıydı. Müslüman ve Moğol kökenli olan Zheng He, o dönemde Hac görevini de yerine getirmişti. Zheng He’nin okyanus seferlerinin amacı halkları boyunduruk altına almak değildi. Seferler daha çok vergi toplamak ve kültürel alışverişi sağlamak üzerine kuruluydu; gemilerinde askerlerin yanı sıra tercümanlar ve doktorlar da bulunuyordu.

O dönemde okyanuslar, sömürgeciliği kolaylaştıran bir araç değil; uygarlıkları birbirine bağlayan bir köprü işlevi görüyordu. Ancak bu, gücün kullanılmadığı anlamına gelmiyordu; güç, ‘yumuşak güçle’ birlikte var oluyordu. Zheng He, son seferinde hayatını kaybetti ve cenazesi denize bırakıldı. Onun ardından Ming Hanedanı, denizlerdeki etkinliğini azaltma kararı alarak kuzeyden gelebilecek Moğol tehlikesine odaklandı.

dfrgt
Çin ve Tayvan bayrakları (Reuters)

Dünya değişti ve Çin birçok krizden geçti; özellikle Batı’nın ve komşusu Japonya’nın yol açtığı ‘Aşağılanma Yüzyılı’ bu dönemin en çarpıcı örneklerindendi. Bu süreçten sonra Napolyon’un sözleri gündeme geldi: “Çin uyuyor, bırakın uyusun; çünkü uyandığında dünyayı sarsacak.”

Çin, zamanla kıyı savunması veya ‘önleme yoluyla caydırma stratejisi’ (Green Navy-Denial) anlayışından uzaklaşarak, uzak mesafelerde operasyon yapması öngörülen ‘mavi su donanması’ (Blue Navy) stratejisine geçti.

Stratejik etki

Çin’in güçlü bir deniz gözüne sahip olması mantıklı görünüyor. Çünkü deniz güvenliği ve deniz geçiş noktalarının (Choke Points) kontrolü hâlâ büyük ölçüde Amerikan donanmasının insafına bağlı. Bu durum özellikle Güney Çin Denizi ve Malakka Boğazı için geçerli. Çin, enerji ihtiyacının yüzde 80’ini bu boğaz üzerinden karşılıyor ve toplam ticaretinin yüzde 66’sı da buradan geçiyor. Bazı strateji uzmanlarına göre Çin, bu sıkışmış durumdan iki yolla çıkmaya çalışıyor: Birincisi, ABD ile deniz rekabeti; ikincisi ise Kuşak ve Yol Girişimi’ne dayalı strateji. Söz konusu girişim, Çin’i Amerikan deniz hâkimiyetinden kurtarırken, aynı zamanda ülkeyi en önemli rakibi Rusya’nın insafına bırakıyor. Peki Çin, ulusal güvenliğini bir rakibinin eline bırakmayı kabul edecek mi?

b
Mayıs 2024'te gizli bir yerde yapılan denemeler sırasında Çin’in üçüncü uçak gemisi Fujian'ı gösteren videodan alınan ekran görüntüsü (AFP)

ABD’nin Büyük Okyanus’taki stratejisi, Çin’i coğrafi olarak kuşatma üzerine kurulu. Bu strateji, güney Japonya’dan Tayvan üzerinden Malezya’ya uzanan Birinci Ada Zinciri (First Island Chain) ve temel ağırlık merkezi olarak Guam Deniz Üssü’ne dayanan İkinci Ada Zinciri’ne dayanıyor. Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, Tayvan’ı ana topraklara katmayı 2027 yılı için öngörüyorsa, Çin donanmasının buna uygun araçlara sahip olması gerekiyor; bu araçların başında uçak gemileri geliyor.

Fujian uçak gemisi

Çin’in üçüncü uçak gemisi, diğerlerinden farklı olarak tamamen Çin yapımı ve üstün teknolojiye sahip. Gemide, uçakları fırlatmak için elektromanyetik (Electromagnetic) katapult sistemi kullanılıyor. ABD’nin çoğu uçak gemisinin aksine nükleer enerjiyle çalışmıyor, ancak katapult sistemi bakımından USS Gerald R. Ford ile benzerlik gösteriyor. Gemide 50’den fazla uçak barındırılabiliyor; bunlar arasında hayalet uçaklar, erken uyarı uçakları (örneğin KJ-600) ve çok sayıda insansız hava aracı (İHA) da bulunuyor. Uçak gemisi, yakıt ikmali yapmadan denizde 45 gün boyunca görev yapabiliyor.

cdfrgt
ABD Başkanı Donald Trump ve Japonya Başbakanı Sanae Takaichi, 28 Ekim 2025 tarihinde Tokyo'da düzenlenen ABD-Japonya ticaret anlaşmasının imza töreninde (Reuters)

Zayıflıklar ve sınırlamalar

Askeri uzmanlar, Çin’in bu başarısını son derece önemli buluyor; çünkü uçak gemisine sahip olmak, bir ülkenin küresel düzeydeki konumunu ve gücünü yansıtıyor. 21. yüzyıldaki savaşlarda bunun tersinin kanıtlanması mümkün olsa da, uçak gemisi Çin’e sahillerden uzak denizlerde ileri düzeyde varlık gösterme imkânı sağlıyor. Üzerindeki uçaklar sayesinde hızlı bir askeri müdahale olanağı da sunuyor. Bu uçak gemisi, diğer iki gemiyle birlikte Tayvan çevresinde görev yaptığında, ABD’nin deniz planlarını ve bölgedeki diğer ülkelerin stratejilerini zorlayabilir. Ancak gemi tek başına çalışamıyor; bunun için deniz üslerine ihtiyaç var ve Çin’in çevresindeki birçok ülke ile deniz sınırı sorunları bulunduğundan bu üsler mevcut değil. Buna ek olarak, deniz savaşları konusundaki deneyim ve birikim de kritik bir faktör. 1775’te kurulan ABD donanması, özellikle 2. Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş dönemlerinde yaklaşık 249 yıl boyunca tecrübe kazandı. ABD’nin 11 uçak gemisi bulunuyor; hepsi nükleer enerjiyle çalışıyor ve özellikle toplu operasyonlar, hızlı konuşlanma ve uygulama gibi kabiliyetlere sahip. 21. yüzyılda ise teknoloji hızla ilerlediği için, uçak gemisinin korunması büyük önem taşıyor; zira gemiler büyük ve hareketleri nispeten yavaş.

Güvenlik ikilemi

Güvenlik ikilemi şu prensibe dayanıyor: Güvenliğini artırdıkça, başkasının güvenliğini tehdit edersin. Bu nedenle, yeni bir tehdide uyum sağlamak için kendi güvenliğini geliştirmek gerekir. Kendi güvenliğini artırdığında ise diğerinin güvenliği tehlikeye girer ve o da güvenliğini yeniden güçlendirmek zorunda kalır; süreç böyle devam eder. Çin’in uçak gemisi Fujian da bu prensipten muaf değil; gemi, özellikle Tayvan çevresinde Doğu Asya’daki stratejik dinamikleri hareketlendirdi.

thy
Güney Kore'nin Busan kentindeki bir deniz üssünde bulunan USS George Washington uçak gemisi (Arşiv – EPA)

Japonya Başbakanı Sanae Takaichi’ye, Çin’in Tayvan’a saldırması hâlinde nasıl bir tutum izleneceği sorulduğunda şu yanıtı verdi: “Bu, varoluşu tehdit eden bir durumdur.” Japonya’nın 2015 Güvenlik Yasası’na göre bu ifade, kaçınılmaz bir askeri karşılık anlamına geliyor. Coğrafyanın jeopolitiği belirlemesi, Japonya’nın 14 bin 125 adadan oluşması, deniz hatlarının ulusal güvenlik açısından yaşamsal olması ve ülkenin Birinci Ada Zinciri’nin en kritik düğüm noktası konumunda bulunması nedeniyle, Çin’in Tayvan’ı ele geçirme girişimi hem Japonya’nın ulusal güvenliğine doğrudan tehdit oluşturacak hem de hayati deniz hatlarını tehlikeye atacaktır. Örneğin Japonya, sıvılaştırılmış doğal gazın yüzde 99’unu deniz yoluyla ithal ediyor; çünkü deniz, en ucuz ve en etkili güzergâh.

Bu nedenle, Çin’in artan askeri faaliyetlerine karşılık Japonya, özellikle seyir füzeleri ve hipersonik füzeler başta olmak üzere silah envanterini modernize etmeye başladı. Uzmanlara göre, eğer bir çatışma çıkarsa bu savaş büyük ölçüde deniz merkezli olacak.

Aynı çerçevede, Çin’in deniz gücü modernizasyonu nedeniyle ABD de Pasifik’teki ana askeri ağırlık merkezi olan Guam Deniz Üssü’nü, 360 derece kapsama sağlayan hava savunma sistemleriyle güçlendirdi.

Çin’in yaklaşımının, Mao Zedong’un ‘kalem ve silah’ doktrinine dayandığı belirtiliyor. Buna göre ‘kalem’, ulusal ve uluslararası kamuoyunu hazırlamak için; ‘silah’ ise kalemin yetersiz kaldığı noktada devreye girmek için kullanılıyor. Aynı zamanda Çin, büyük düşünür Sun Tzu’nun ‘düşmanın stratejisini hedef alma’ ilkesine dayanarak doğrudan çatışmadan kaçınan bir yöntem izliyor. Bu bağlamda Pekin, ‘salami stratejisi’ yerine ‘cabbage stratejisini’ benimsiyor. Cabbage stratejisi, elde edilen her kazanımın sağlamlaştırılması ve geri döndürülemez biçimde bir sonrakine geçilmesine dayanıyor.

Ancak bütün bu teorik analizlere rağmen asıl yanıt sahada verilecek. Dolayısıyla kritik soru şu: Çin ordusu ve donanması muhtemel savaş sahnesi için gerçekten hazır mı?

*Bu makale Şarku’l Avsat için bir askeri analist tarafından kaleme alındı.


Ukrayna’ya karşı savaşan “Donbas Kovboyu’nu” öldüren Rus askerlere hapis cezası

Bentley, eski ABD Başkanı Barack Obama'ya "faşist ve ırkçı" demesiyle de gündem olmuştu (@bentleyrussell / Instagram)
Bentley, eski ABD Başkanı Barack Obama'ya "faşist ve ırkçı" demesiyle de gündem olmuştu (@bentleyrussell / Instagram)
TT

Ukrayna’ya karşı savaşan “Donbas Kovboyu’nu” öldüren Rus askerlere hapis cezası

Bentley, eski ABD Başkanı Barack Obama'ya "faşist ve ırkçı" demesiyle de gündem olmuştu (@bentleyrussell / Instagram)
Bentley, eski ABD Başkanı Barack Obama'ya "faşist ve ırkçı" demesiyle de gündem olmuştu (@bentleyrussell / Instagram)

Ukrayna'ya karşı savaşan ABD vatandaşı Russell Bentley'in ölümünden sorumlu tutulan 4 Rus askere hapis cezası verildi.

Donetsk'in Kremlin'in kontrolündeki bölgesinde görülen duruşmada karar dün açıklandı.

Mahkeme, Binbaşı Vitaliy Vansitaski ve Teğmen Andrey Iordanov'un askeri rütbelerini sökerek ikisine de 12 ay hapis cezası verdi. Çavuş Vladislav Agaltsev 11 yıl, olaya karışan diğer bir askerse işlenen suçu gizlediği gerekçesiyle 1,5 yıl hapis cezası aldı.

Açıklamada, 63 yaşındaki Bentley'nin geçen yıl Ukrayna'nın Donetsk'e düzenlediği saldırıya ilişkin görüntülerden bir belgesel hazırlarken Rus askerlerince 'ajan sanılarak' gözaltına alındığı belirtildi.

Askerlerin, "Donbas Kovboyu" diye de bilinen ABD vatandaşının kafasına çuval geçirip onu zorla arabaya soktuğu belirtildi.

Bentley'nin ağır darp ve işkence sonucu yaşamını yitirdiği aktarıldı. Rus askerlerin cesedi ortadan kaldırmak için arabanın bagajına yerleştirip aracı patlattığı ifade edildi.   

Russell Bentley'in Moskova kontrolündeki Ukrayna topraklarında ölümü Rusya'da tepki yaratmıştı.

"Teksaslı" diye de anılan Amerikan vatandaşının, Ukrayna ordusunun Donetsk'teki Petrovski bölgesine geçen yıl 8 Nisan'da düzenlediği topçu saldırısının ardından kaybolduğu bildirilmişti.

Eşi Lyudmilla da Bentley'nin Rus ordusuna ait 5. Tank Tugayı'ndaki askerler tarafından kaçırıldığını söyleyerek serbest bırakılmasını istemişti.

2014-2017'de Donetsk'teki Kremlin yanlısı ayrılıkçıların safına katılarak Vostok Taburu'nda Ukrayna'ya karşı savaşan Bentley, 2021'de Rusya pasaportu da almıştı. 

Bentley, tabura katılmak için GoFundMe üzerinden topladığı 2 bin dolarla Rusya'ya gitmişti.

BBC, Bentley'nin Rusya'daki radikal solcu "Sut' vremeni" (Zamanın Özü) hareketinin parçası olduğunu da yazmıştı. Rus milliyetçiliğiyle komünizm düşüncesini merkez alan hareket, Sovyetler Birliği'ni yeniden diriltmeyi amaçlıyor.

Independent Türkçe, Guardian, CBS News


NASA ve ESA'dan yeni 3I/ATLAS görüntüleri: İki kuyruğu var

Hubble Uzay Teleskobu, yıldızlararası kuyrukluyıldız 3I/ATLAS'ı 30 Kasım'da ikinci kez gözlemledi (NASA)
Hubble Uzay Teleskobu, yıldızlararası kuyrukluyıldız 3I/ATLAS'ı 30 Kasım'da ikinci kez gözlemledi (NASA)
TT

NASA ve ESA'dan yeni 3I/ATLAS görüntüleri: İki kuyruğu var

Hubble Uzay Teleskobu, yıldızlararası kuyrukluyıldız 3I/ATLAS'ı 30 Kasım'da ikinci kez gözlemledi (NASA)
Hubble Uzay Teleskobu, yıldızlararası kuyrukluyıldız 3I/ATLAS'ı 30 Kasım'da ikinci kez gözlemledi (NASA)

3I/ATLAS'ın yeni yayımlanan görüntüleri, yıldızlararası cismin aktivitesinin arttığını ve iki kuyruğu olduğunu ortaya çıkardı.

Oumuamua ve Borisov'dan sonra Güneş Sistemi'nde görülen ilk yıldızlararası cisim olan 3I/ATLAS, son aylarını sistemin iç kısımlarında ilerleyerek geçirdi.

Kuyrukluyıldız, Mars'a ve Güneş'e en yakın konumuna ekimde ulaştı.

Gökbilimcilerin çeşitli teleskoplarla aylardır takip ettiği cisim Dünya'ya en yakın konumuna yaklaşırken, NASA ve Avrupa Uzay Ajansı (ESA) yeni görüntülerini paylaştı.

Görüntüler, 3I/ATLAS'ın Güneş'e yaklaştığında çok parlak ve aktif hale gelerek uzaya büyük miktarda süblimleşmiş gaz ve toz püskürttüğünü ortaya koydu.

NASA'nın Hubble Uzay Teleskobu, 3I/ATLAS'ı keşfinden kısa bir süre sonra temmuzda gözlemleyen ilk araçlardan biriydi. 

Bilim insanları emektar teleskobu bir kez daha kuyrukluyıldızın gizemlerini açığa çıkarmak için kullandı. 

30 Kasım'da Hubble, gökcismini Dünya'dan 286 milyon kilometre uzaktayken görüntülemeyi başardı. 

Fotoğrafın merkezindeki parlak beyaz nokta, kuyrukluyıldızın çekirdeğini (ana gövdesi) ve etrafını saran parlak gaz ve toz atmosferi olan komayı gösteriyor.

Kuyrukluyıldızlar genellikle Güneş'e yaklaştıkça içlerindeki buzun ısınıp süblimleşmesiyle parlaklaşıyor. Yıldızın enerjisi bu gazı Güneş'ten uzağa doğru uzanan bir kuyruk haline getiriyor. Cismin Güneş'e bakan en sıcak tarafındaysa, yıldıza doğru eğimli gaz ve toz püskürmeleri meydana gelebiliyor.

Hubble'ın yeni görüntüsünde bu olguların ikisi de belli belirsiz görülebiliyor.

zxscdfrg
Juice aracı, 3I/ATLAS'ın iki kuyruğunu gözler önüne serdi (ESA)

NASA'nın yanı sıra ESA da Jüpiter'e doğru yol alan Juice aracının çektiği 3I/ATLAS görüntüsünü yayımladı.

Nisan 2023'te fırlatılan Juice, Jüpiter'in en büyük üç uydusu Ganymede, Calliston ve Europa'da yaşam belirtileri arayacak. 

2031'de hedefine ulaşması beklenen araç 2 Kasım'da Hubble'a kıyasla daha yakın bir mesafeden 3I/ATLAS'ın görüntüsünü yakaladı. 

Aslında Juice'un, kuyrukluyıldızın 66 milyon kilometre uzağından edindiği veriler Şubat 2026'dan önce bilim insanlarının eline geçmeyecek.

Ancak araştırmacılar yıldızlararası cisim hakkında daha fazla bilgi edinmek için verinin bir kısmını indirdi.

Yeni yayımlanan görüntüde, kuyrukluyıldızı çevreleyen komanın yanı sıra iki kuyruk seçiliyor: plazma kuyruğu ve toz kuyruğu.

ESA'dan yapılan açıklamada "Kuyrukluyıldızın koma diye bilinen, parlayan gaz halesini açıkça görmekle kalmıyor, aynı zamanda iki kuyruğa dair işaretler de görüyoruz" ifadeleri kullanılıyor: 

Kuyrukluyıldızın elektrik yüklü gazdan oluşan 'plazma kuyruğu' karenin tepesine doğru uzanıyor. Ayrıca çerçevenin sol alt kısmına doğru uzanan, küçük katı parçacıklardan oluşan daha soluk bir 'toz kuyruğu'nu da görebiliyoruz.

Güneş Sistemi'nde ortaya çıkan kuyrukluyıldızlar genellikle komanın yanı sıra bu iki kuyruğa da sahip oluyor. 

Bilim insanları şubat sonlarında daha fazla verinin gelmesiyle 3I/ATLAS hakkında daha net bilgiler edinmeyi umuyor.

Ayrıca Dünya'ya yaklaşan cisim, pek çok aracın yanı sıra James Webb Uzay Teleskobu tarafından da görüntülenecek. 

3I/ATLAS'ın, 19 Aralık'ta 270 milyon kilometre uzaklığa gelerek Dünya'ya en yakın mesafesine ulaşması bekleniyor.

Independent Türkçe, Live Science, CNN, ESA