Eski Suriye Dışişleri Bakanı Haddam’ın günlükleri 5: Bush, Avn’ın ‘engel’ olduğunu bildirdiği bir mektup gönderdi… Esed bunu isyanı sonlandırmak için bir ‘yeşil ışık’ olarak nitelendirdi

Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed ve Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn, 3 Aralık 2008’de Şam’da iken (AFP)
Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed ve Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn, 3 Aralık 2008’de Şam’da iken (AFP)
TT

Eski Suriye Dışişleri Bakanı Haddam’ın günlükleri 5: Bush, Avn’ın ‘engel’ olduğunu bildirdiği bir mektup gönderdi… Esed bunu isyanı sonlandırmak için bir ‘yeşil ışık’ olarak nitelendirdi

Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed ve Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn, 3 Aralık 2008’de Şam’da iken (AFP)
Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed ve Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn, 3 Aralık 2008’de Şam’da iken (AFP)

1990 yılını Ekim ayında General Mişel Avn’ı, Baabda Sarayı’ndan çıkarma operasyonunun Şam ile Washington arasında yapılan bir anlaşmanın bir sonucu olduğu izlenimi hakimdi. Söz konusu anlaşmaya göre Washington, Avn'ı ortadan kaldırma ve Lübnan'a el koyma yetkisi karşılığında, Suriye'nin, Irak'ın Kuveyt'i işgalini engelleme operasyonunda güçlerine kısmen yardımda bulunacaktı.
1989 yılının sonu 1990 yılının başında Washington ve Şam arasında çok sayıda diplomatik temas gerçekleştirildi. Görüşmelerde, ABD Büyükelçisi Edward Djerejian, dönemin ABD Başkanı George W. Bush ve Dışişleri Bakanı James Baker’ın mesajlarını dönemin Suriye Devlet Başkanı Hafız Esed, Devlet Başkanı Yardımcısı Abdulhalim Haddam ve Dışişleri Bakanı Faruk Şara’ya iletti.
Abdulhalim Haddam, Şarku’l Avsat tarafından yayınlanan anılarının bugünkü bölümünde 13 Ekim 1990’da Avn’a yönelik askeri operasyondan önce ikil ve uluslararası zeminin hazırlanması ve Suriye’nin Kuveyt’in kurtuluşuna katkısından sonraki bu yazışmalar ve Esed’in Lübnan Cumhurbaşkanı İlyas Haravi ile gerçekleştirdiği görüşmelerin ayrıntıları anlatıyor.
29 Kasım’da Şara, Djerejian’a Avn’ın bir ‘asi’ ve devletin onunla bu esas üzerine ilgilenmesinin hakkı olduğunu söyledi. Ayrıca devletin isyanını sona erdirme çabalarını engellemenin, Lübnan'daki krizin devam etmesi ve kan dökülmesine devam etmesi anlamına geldiğini bildirdi.
1989 yılının aralık ayında Şara, Bush’tan Lübnan’daki durumu normalleştirmek ve yeni Cumhurbaşkanı Haravi ve Selim Hoss hükümeti tarafından temsil edilen Lübnan meşruiyetini desteklemek için Lübnan’daki son gelişmeler ve yaptığımı temaslar hakkında bilgi vermek ve 1989 yılında imzalanan Taif Anlaşması’nıın uygulanmasını engelleyen faktörleri ortadan kaldırmak için Esed’e gönderilen bir mektup teslim aldı. Bush mektubunda, “Yeni meşru otoriteyi güçlendirmenin, Lübnan’ın birliğini yenden tesis etmenin ve Taif Anlaşması’nın uygulanmasının önündeki en büyük engelin General Avn olduğu herkes tarafından anlaşıldı” ifadelerine yer verdi.
Buna karşılık, François Sher, 28 Kasım’da Şam’a bir ziyarette bulunarak dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Francois Mitterrand tarafından gönderilen bir mektubu iletti. Söz konusu mektupta General Avn’ın Lübnan’da bir engel olduğunu ve kendisiyle Taif Anlaşması’nı desteklemek ve Lübnan’daki yeni meşru otoriteye bağlılık göstermesi için gerçekleştirilen tüm temasların başarısız olduğunu, buna rağmen Fransız hükümetinin temaslarını sürdürdüğü ifade edildi. Ancak Fransız hükümetinin, Avn’ı tutumundan vazgeçmeye ikna etmek için barışçıl yöntemler kullanılmaya devam edilmesi gerektiğini düşündüğü belirtildi.
2 Ağustos 1990 tarihinde Irak kuvvetleri Kuveyt’i işgal etti. Öncelikleri değiştiren bu işgal nedeniyle bölgede büyük bir deprem meydana geldi. Ayrıca işgalin ciddiyeti ve doğurabileceği sonuçlar nedeniyle Arap ülkeleri özellikle de Suriye, yönünü Körfez’e çevirdi. Yeni durumun Irak hükümeti tarafından desteklenen Avn’ı zayıflattığı konusunda şüphe yok. Bazı Arap ülkeleri Irak’ın uyguladığı baskı nedeniyle ona yakınlık gösteriyordu. İşgal ortaya yeni bir durum çıkardı. Durum Mişel Avn açısından daha da zorlaştı.
29 Ağustos’ta Devlet Başkanı Hafız Esed, Lübnan Cumhurbaşkanı Haravi’yi kabul etti. Toplantı tutanağına göre Haravi, bazı Lübnanlıların sorunun dışarıdan kaynaklandığını söylemesine rağmen Suriye’nin anayasal reformları onaylayarak anayasa ile ilgili sorunu aşmaya yardım etmesi dolayısıyla teşekkürlerini sundu.  Suriye’nin kabul edilmesinde önemli rol oynadığı Taif Anlaşmasına ulaşana kadar geçen süreç hakkında bilgi veren Haravi, Taif Anlaşması’nın arzuladıkları bir şey olmadığını ancak savaşın sona ermesi açısından bir çözüm olduğunu dile getirdi. Taif Anlaşması’nın uygulanmasının ileriye doğru atılmış büyük bir adım olduğuna işaret etti.
Durumun nasıl düzeltileceğini soran Haravi, hükümetin 11 Temmuz’da desteklenen bir bildiri yayınladığını ifade etti. Bazı politikacıların itirazlarına rağmen Avn ile temaslarda bulunduğundan ve tüm bu çabaların bir sonuç vermediğinden bahseden Haravi, Avn’ın faaliyetlerini sürdürüp durumu zorlaştırdığının altını çizdi. Ayrıca Avn’ın reformları tamamlaması gerektiğini ifade etti. Devletin bu alandaki rolüne işaret eden Lübnan Cumhurbaşkanı, Avn’ın görevinde kalmasının büyük bir sorun olduğunu belirtti. Bu nedenle Körfez’deki olayların ne zaman sona ereceğini bilmediğini ABD’lilerin uzun soluklu bir varlık süreci olduğuna dikkat çekti.
Haravi söz konusu görüşmede ayrıca “Kahire'de General Hikmet eş-Şihabi (Genelkurmay Başkanı) ve Komutan Muhammed Said Bayrakdar’ın da hazır bulunduğu birçok toplantı gerçekleştirdik. Söz konusu toplantılardan birinde Ordu Komutanı Emil Lahud’un 8 bin asker istihdam etmesine yeşil ışık yaktınız. Bayrakdar, Lahud’a “Size topçu, silah ve mühimmat desteğinde bulunacağız” dedi. Ümidimiz, Avn’dan kurtulmak. Yalnızca gövde gösterisinin bile onun çökmesine neden olacağına inanıyorum” dedi.
Bunun ardından Selim Hoss, Avn’ın varlığının her şeye aykırı olduğunu dile getirdi. Avn’ın bölgedeki durum üzerine bahis oynadığına işaret etti.
Esed, “Ortada Avn’dan başka sorun yok mu? diye sordu. Haravi, “Gidişi çözümün başlangıcı olacak. Ardından yeni bir bakanlık kuracağız” şeklinde yanıt verdi. Esed, “Diğer bölümlerin (Lübnan Kuvvetleri’ne atıfta bulunuyor) askeri bir çabaya ihtiyacı yok mu?” dedi. Haravi, “Velid Canbolat ve Nebih Berri konusunda yardımınızla sorun çözüldü. Samir Caca ile ilgili sorun var” şeklinde konuştu.
Söze girip Caca’nın manevraları, mektupları ve düşmanca, bölücü söylemlerinden bahsettim.
Esed yeniden sözü alarak “Sizinle yaşıyoruz. Düşünce ve hisleriniz paylaşıyoruz. İsteklerinize karşı değilim. İzlenimime göre Fransızların tutumu olumlu değil. Gerçek tutumların öğrenmek için onlarla iletişime geçmek gerekiyor. Avn’a yapışmış durumdalar.  Çözüm konusuna gösterdiğimiz ilgi sizinkinden az değil. Bölgede durum tehlikeli. Bu nedenle çözüme eskisinden daha çok önem veriyoruz. Lübnan’ın sorununun bizim için özel bir yeri var. Ancak bölge ülkelerinin çıkarları arasında şaşırtıcı bir çakışma söz konusu ve her devletin bir sorunu var.  Ortada bir Irak sorunu var bu konuda birçok yorum ve birçok soru işareti mevcut. Suriye’nin tutumu hiçbir sorunda değişmedi. Başkaları da bizim daha önce konuştuğumuz gibi Irak hakkında konuşuyor. Bazı ülkeler, (ABD'nin Irak ve Kuveyt meselesiyle ilgili olarak) ister siyasi ister askeri olsun, diğer sorunların, yaptıkları düzenlemeleri etkilememesini diliyor. Biliyorsunuz, ciddiydik. Askeri güç gönderdik ve gücün zayıfladığı yönünde bir intiba oluşmaması için geri de çekmedik. Çabucak sonlandırmamız için 20 neden var. Taif cephesinin dağılmaması bizim çıkarımıza olan bir durum. Lübnan Ordusu’nun katılım göstermesine önem veriyoruz çünkü bu, onun için ilk fiziksel hareket fırsatı. Uluslararası atmosferi ve sizin fikrinizi bilmek istiyoruz çünkü bazı dünya güçleri artık stratejilerinin zarar görmesinden korkuyorlar” dedi.
Haravi, “İki konuyu ele aldınız: Birincisi, Avn’ı devirmek için askeri gereklilikler mi söz konusu? Suriye ile iş birliği içinde Lübnan Ordusu aracılığıyla Avn’dan kurtulduğumuzda herkes iş birliği içinde olacak, kimse diğerine direnmeyecektir. Uluslararası düzeyde Dışişleri Bakanlığı’nda Tony Şedid (Shadid) isminde bir çalışanım var. İki gün önce Şam’daki ABD Büyükelçiliği tarafından çağrıldı. Döndüğünde yanıma gelip Dışişleri Bakanınız Faruk Şara ile görüşen Edward Djerejian ile toplantısının tutanağını okudu. Şara kararlı, Djerejian tereddütlüydü. Tony, “Devlet bir karar aldı. Suriye’den yardım talep edeceğiz” demiş. Djerejian, ona “Bu, Lübnan hükümetinin sorumluluğundadır” şeklinde cevap vermiş. Washington Büyükelçimizi aradım ve durumu sordum. Ancak konuyla ilgili bir bilgisi yok. Körfez'deki durumu öğrenmek için Milli Güvenlik Kurulu'na gittiğini söyledi. Lübnan hakkında konuştuk. Büyükelçi bana Bush’un reformlar konusunda rahat olduğunu söyledi. Nesib Lahud, ona “Haravi, Avn sorununu çözecek” demiş. ABD’li ona, Suriye’den yardım isteyecekler mi? diye sormuş. Lahud: “Evet” demiş. ABD’li : “Biz Suriye’nin yardım edip etmeyeceğini merak ediyoruz. Suriye Batı'daki imajını korumak isteyebilir. Körfez'de (Irak'ın Kuveyt işgalini sona erdirmek için) artık bir ordusu var” diye cevap vermiş.
Sözü alıp, “Bölgedeki durum şimdi karmaşık. Irak, Kuveyt’i işgal etti. Onu Kuveyt'ten çıkaracak uluslararası bir koalisyon oluşturuldu. Bir savaş patlak vermesi oldukça ciddi bir ihtimal. Bize bildirdiklerine göre ABD’liler, Lübnan’da askeri bir operasyon gerçekleştirdiğimiz takdirde Fransa’nın koalisyondan çıkmasından endişe duyuyorlar. Körfez ülkeleri de benzer bir durumda. Lübnan’da askeri bir harekât, bazı Körfez ülkelerini endişelendiriyor. Çünkü bunun Kuveyt’i kurtarma sürecini etkilemesinden korkuyorlar” dedim.
Toplantının sonunda Esed, durumu bölgesel ve uluslararası gelişmeler ışığında inceleme taahhüdünde bulundu.
Bu görüşmeden sonra Lübnan’da gerilim arttı. Avn, Lübnan’da başak bölgelere karşı da faaliyetler başlattı. Lübnan hükümeti, kontrol altına aldığı bölgeye abluka uygulama kararı aldı. Arap Komitesi ve Lübnanlı bazı önemli isimlerin yaptığı tüm girişimler Avn ile çözüme ulaşma konusunda bir başarıya ulaşamadı.
7 Ekim 1990 tarihinde Şam’daki ABD Büyükelçisi’ni davet ettim. Tutanaklara göre aramızda şöyle bir görüşme gerçekleşti:
Büyükelçi: “Elimde bir e-posta var. New York ve Washington’daki toplantıların sonuçlarını sizinle de paylaşabilirim. Lübnan konusuyla ilgili olarak konuşacak olursam; Sayın Devlet Başkanı Yardımcısı, Bakan Şara’nın, bu konuyla ilgili sizinle görüştüğünü biliyorum. Ancak daha önce bana sorduğunuz ve Washington ile görüşmemi istediğiniz Lübnan’la ilgili başka bir konu konuşmak istiyorum. Aramızda geçen konuşmayı Washington’a aktardım ve şöyle bir cevap aldım: “Şara’nın ABD Dışişleri Bakanı James Baker ile görüşmesinde General Avn’a karşı askeri güç kullanma ihtimalinin varlığından bahsetti. Baker, Şara’ya Lübnan Meselesinin Esed ile genel bir çerçevede ele alındığını hatırlattı. Herhangi bir askeri çözümden bahsedilmediğini ifade etti” dedi.
Ben de “Doğru” dedim. Büyükelçi “Bu konunun Baker tarafından Devlet Başkanı Esed ile ele alındığını bildiren haber ve bilgiler doğru değil. Baker, Sayın Şara’ya “Aklınızda böyle bir şey varsa, bu konuyla ilgili herhangi bir öneriyi ertelemeyi istiyoruz. Suriye’nin Avn’a yönelik herhangi bir harekât yanlış anlaşılabilir. Saddam tarafından da istismar edilebilir” dedi. Şara, Baker’e, “ABD ile Suriye arasında duruma ilişkin bir anlaşma yok. Suriye de meseleye aynı şekilde bakıyor” şeklinde yanıt verdi. Sayın Haddam, bana söylediğiniz gibi Suriye şu an dikkatleri, Körfez’de olup bitenlerden farklı bir yöne çekmek istemiyor. Şara, Sayın Baker’e “ABD’nin görüşlerini ve bu konuya bakış açısını dikkate alacağımızdan şüphe olmasın” dedi” şeklinde konuştu.
Büyükelçi, sözlerine şöyle devam etti: “Şara, Dışişleri Bakanı Yardımcısı John Kelly’e Haravi ya da Ordu Komutanı’nın Suriye’nin destek vermesi kaydıyla her türlü askerî harekâtı gerçekleştireceğini söyledi. Bir başka deyişle, askerî harekât yapacak olursa bu Suriye’nin desteğiyle olmuştur. Baker, Esed’e ayrıca Haravi’ye meşru Lübnan hükümetine destek verilmesi konusunda söz verdi. Lübnanlıların şiddete başvurmadan önce birkaç kez düşünmeleri gerektiğini vurguladı. Suriye’nin müdahil olduğu herhangi bir eylemin dikkati Körfez’den uzaklaştıracağı konusunda uyarıda bulundu. Ayrıca Fransa ve Vatikan’ın Taif Anlaşması’na karşı çıkma fırsatına sahip olacağını hatırlattı. Bu nedenle Esed, Lübnanlılara Fransa ve Vatikan’ın bu durumu kullanmasına yol açmamak için istişarede bulunmalarını istedi. Kelly, “Lübnanlılara askeri harekata başvurma olasılığını sorduğumuzda ABD’nin Avn’ın bir engel olduğu konusunda hemfikir olsak da bu sürece yeşil ışık yakmakla ilgilenmiyor. Kelly ayrıca Şara’ya ABD’nin askerî harekâtı kabul etmek için hiçbir nedeni olmadığını vurguladı. Kelly, Lübnan hükümetinin son dönemde kaydettiği siyasi ilerlemeye övgüde bulundu ve bizim tarafımızda Avn’ı desteklediğimizi gösteren herhangi bir şey yok. Biz istifa etmesini istiyoruz.”
Ben sözü devraldım: “Her halükârda, Lübnan Hükümeti’nin ABD’nin tutumu hakkında başka bir izlenime sahip. Dr. Selim Hoss ve Lübnan Cumhurbaşkanı açıkça şu sonuca vardı: ABD hükümetinin bu konuda bir itirazı yok. Mesele Lübnan hükümetini ilgilendiriyor. Bizim için mesele şu ki biz de Körfez’deki durum nedeniyle şartların şu an uygun olmadığını görüyoruz. Ancak karşılaştığımız en büyük sorun, Avn ve grubu ve Lübnan’daki diğer eğilimlerin Suriye’nin Avn’ı bitirmek istemediğini söylüyorlar. Bu pratikte Taif Anlaşması’na aykırıdır. Her gün Taif ve Lübnan’daki meşruiyeti desteklemekle ilgili yüzlerce açıklama yapmamıza rağmen Lübnanlıları meşruiyeti desteklediğimize ikna etmek için başvurmadık hiçbir yol bırakmadık. Bununla birlikte, Suriye'nin konumu konusunda ciddi bir kafa karışıklığı var” dedim.
Haravi’den Taif Anlaşması’nın askıya almasını isteyen bazı tarafların varlığından bahsettim. ABD’li Büyükelçi ABD’nin buna karşı olduğunu söyledi. Haravi “ABD’nin tutumunu biliyorum. Ancak bu talep, Avn’ın görevi bırakmayı reddetmesi, ekonomik çöküş, siyasi kargaşa ve hükümette bakanlar arasında mevcut bulunan anlaşmazlıklara rağmen yapılıyor.  Bütün bunlar durumu son derece kötü hale getiriyor. Endişe ettiğimiz şey, Lübnan hükümetinin Taif Anlaşması’nın uygulanması olarak askerî harekât yapmaya karar vermesi ve resmi olarak Suriye’den yardım talep etmesidir. Bundan endişe duyuyoruz. Endişe ettiğimiz bir diğer şey de meşruiyetin çökmesidir. Bu nedenle, büyükelçinin Lübnan hükümetinin bir temsilcisini çağırmasını ve onu ABD’nin tutumundan açıkça haberdar etmesini yararlı buluyorum” dedim.
Edward Djerejian, “Yarın Lübnan hükümetinin temsilcisini çağıracağım. ABD’nin bu konudaki tutumunu ona bildireceğim ki ortada herhangi bir yanlış anlaşılma kalmasın. Lübnanlılara her zaman onlarla olduğumuzu ve şu an onları eleştirecek ya da öfkelendirecek bir durumda olmadığımızı söyleyeceğim. Lübnan hükümeti ile dolaylı ilişki kurmayı sevmiyorum. Haravi’nin göndereceği temsilciye güveniyorum. Ancak yüz yüze görüşmenin yerini hiçbir şey tutamaz. Büyükelçimizin Lübnan’a dönmesi için çalışıyor ve dua ediyorum. Dönerse günlük olarak görüş alışverişinde bulunabiliriz. Çünkü bu durum özellikle de Lübnanlılar için hayal kırıklığına neden oluyor.  Çünkü onları yıllardır tanıyorum, yoldan sapmamaları için onlarla her gün iletişim kurmanız gerekir. Benim belgelerim ve akreditasyonumla Suriye’de Devlet Başkanı Esed ile kolayca görüşebiliyorum. Fakat zamanım Haravi ile görüşmeye yetmiyor. Hükümetim Hoss ile görüşmeme izin veriyor. Bu doğru bir politika. Ancak bazı önemli konulara değineceğim. Her şeyin yazılı olacağının altını çiziyorum. Kendi el yazımla kaleme alıp şahsi temsilciyle Haravi’ye göndereceğim. En iyi yol bu, yorumlarınız için teşekkür ederim. Umarım tavrımız oldukça nettir” şeklinde yanıt verdi.
Lübnan'daki durumun gelişimi ve Körfez krizi ile ilgili olarak, Lübnan hükümetinin ısrar ettiği askerî harekât olasılığı tartışıldı. Suriye ve Lübnan askerleri arasında askeri düzeyde çeşitli toplantılar yapıldı. Bu harekatın gerçekleştirilmesi için gerekli tüm hazırlıklar yapıldı. Lübnan hükümetine Suriye’nin katılımının, Lübnan tarafından yapılması gereken bir talep gerektirdiğini, böylece harekatın meşru bir çerçevede olacağını ve gelecekteki olumsuz kampanyaların önünü keseceğini bildirdik. 1976’da Cumhurbaşkanı Süleyman Franjiye ve Lübnan Cephesi’nin talebi üzerine Lübnan’a girmemize rağmen aylar sonra bu Cephe Suriye aleyhine kampanyalar başlattı ve güçlerimize karşı muharebe operasyonlarına katıldı. Daha sonra ABD'nin Körfez'deki tüm yetenekleriyle bu operasyonlara katıldığını gördük. Bu durum ona bize karşı durma veya İsrail'i harekete geçirme fırsatı vermiyor. Çünkü herhangi bir İsrail hamlesi Körfez sürecine zarar verir.
9 Ekim 1990’da Lübnan Cumhurbaşkanı Haravi’nin temsilcisi Faris Boueiz’i kabul ettim. Hem bana hem de Devlet Başkanı Esed’e yazılmış ve Avn isyanının sona erdirmeye hazır olduklarını bildiren mektuplar getirdi.
Konunun Lübnan Bakanlar Konseyi’nde konuşulduğuna ve Hoss’un güç kullanmaya itiraz ettiğine dikkat çekmek gerek. Karar, Hoss’un onayı olmaksızın alındı. Dışişleri Bakanı olarak imzalaması gereken, Suriye’den yardım talep eden mektubu imzalamayı reddetti. Haravi, mektubu kendisi imzalayıp Esed’e gönderdi.
13 Ekim sabahı, Suriye güçleri, Lübnan Ordusu’yla beraber Avn’ın kontrol altında tutuğu bölgeyi hedef alan geniş çaplı bir saldırı başlattı. Topçu atışları ve hava saldırıları ile katkıda bulundu. Sabah saat 9.30 sularında Avn, meşru güçlere teslim olduğunu açıkladı. Ardında eşi ve iki kızını bırakıp kaçarak Fransız Büyükelçiliği’ne sığındı. Askerlerimiz eşi ve kızlarına nezaketle davrandı. Saat 12.00 sularında tüm bölge kontrol altına alınmıştı. Avn, bu şekilde devrildi.
Asi generalin işi böyle bitti. Lübnan hükümeti ve Fransız Büyükelçiliği arasında birkaç gün devam eden görüşmelerden sonra Avn, belirli bir süre Lübnan’a dönmemek kaydıyla sınır dışı edilip Fransa’ya gönderildi.
*Sayın Devlet Başkanı Başkomutan Hafız Esed (Allah sizi korusun)
 En içten duygularımla sizi selamlıyorum. Lübnan’ın genel durumu ve eski Ordu Komutanı’nın isyanı ve meşru otoriteye itaatsizliğinin oluşturduğu olağanüstü durumu ve yaşanan muzdaribiyeti daha önceki görüşmelerimizde ele almıştık.
Lübnan Parlamento başkanı Hüseyin el-Hüseyni ve Başbakan Dr. Selim Hoss’un da hazır bulunduğu son Suriye- Lübnan zirvesinde, Eski Ordu Komutanı’nın isyan ve olumsuz davranışlarına devam etmesi, Lübnanlıların kanlarının akmasını durdurmak ve isyanı sonlandırmak için gereken önlem ve eylemler ele alınmıştı. Bu durum, meşru otoritenin kurtarma, uzlaşma ve barış yolundaki ilerleyişini tamamlamasına imkan tanımakta.
Bu ayın dokuzunda Bakanlar Kurulu’nun tüm bu konuları görüştüğünü ve Lübnan Ordusu'nun, Eski Ordu Komutanı’nın isyanını sona erdirmesi için daha önce alınan kararları oybirliğiyle onayladığını size bildirmekten memnuniyet duyuyorum. Ulusal Mutabakat Belgesi uyarınca ve Suriye ile Lübnan arasındaki kardeşlik ilişkilerine dayanarak, Lübnan Ordusu'nun kendisine emanet edilen görevi yerine getirmesi için Lübnan'da konuşlanmış Suriye Arap Kuvvetlerine gerekli talimatları vermenizi talep ediyorum.
Sayın Cumhurbaşkanı, eminim ki, bu talebe derhal yanıt vermeniz, Lübnan'ın kurtarılmasına, Lübnan halkının değerli bir güvenlik, barış ve istikrar ülkesi olma konusundaki özlem ve beklentilerine ulaşılmasına aktif olarak katkıda bulunma konusundaki kararlılığınızı yansıtacaktır. Sağlıklı ve selim Lübnan, ihtiyaç halinde Suriye için gerekli yardımı sağlayacaktır.
Sayın Cumhurbaşkanı Allah sizi korusun. Allah sizi Araplar ve ülkelerimizin menfaati için attığınız adımlarda muvaffak kılsın.

Kardeşiniz İlyas Haravi

*Sayın Kardeşim Abdulhalim Haddam
En içten duygularımla sizi selamlıyorum.
Bu ayın dokuzunda Bakanlar Kurulu’nun tüm bu konuları görüştüğünü ve Lübnan Ordusu'nun, Eski Ordu Komutanı’nın isyanını sona erdirmesi için daha önce alınan kararları oybirliğiyle onayladığını size bildirmekten memnuniyet duyuyorum.
Bu misyonun başarısının, Lübnan devletinin, Cumhurbaşkanı Hafız Esed liderliğinde kardeşimiz Suriye'nin desteğiyle kurtuluş, uzlaşma ve barış yürüyüşünü tamamlamasına yardımcı olmasını diliyorum.
En içten duygu ve dileklerimle…

Kardeşiniz İlyas Haravi
Eski Suriye Devlet Başkanı Yardımcısı Abdulhalim Haddam’ın günlükleri 6: Saddam ile Rafsancani arasında gizli barış mektuplaşmaları oldu

Eski Suriye Devlet Başkanı Yardımcısı Abdulhalim Haddam’ın günlükleri 4: ‘Güçlerimiz Hizbullah’ın kışlasına saldırdı’

Eski Suriye Devlet Başkanı Yardımcısı Abdulhalim Haddam’ın günlükleri 3: ‘Hariri, Canbolat’ın teklifi üzerine bizimle bir araya geldi. Hafız Esed kendisini sınadı’

Eski Suriye Devlet Başkanı Yardımcısı Abdulhalim Haddam’ın günlükleri 2: ‘Esed fikrini değiştirdi, Lahud’a verdiği süreyi uzattı. Suriye uluslararası iradeyle çarpıştı’

Eski Suriye Devlet Başkanı Yardımcısı Abdulhalim Haddam’ın günlükleri 1: ‘Esed, Irak muhalefetine sahte vaatlerde bulunmayı önerirken Hatemi bir Kürt devletine karşı uyarı yaptı’
 



Geleceğe Yatırım Girişimi Konferansı önümüzdeki on yılların ekonomisini Riyad'dan başlatıyor

Geleceğe Yatırım Girişimi Konferansı’nın sekizinci edisyonundan (AFP)
Geleceğe Yatırım Girişimi Konferansı’nın sekizinci edisyonundan (AFP)
TT

Geleceğe Yatırım Girişimi Konferansı önümüzdeki on yılların ekonomisini Riyad'dan başlatıyor

Geleceğe Yatırım Girişimi Konferansı’nın sekizinci edisyonundan (AFP)
Geleceğe Yatırım Girişimi Konferansı’nın sekizinci edisyonundan (AFP)

Bu yıl dokuzuncusu düzenlenen Geleceğe Yatırım Girişimi Konferansı (FII) bugün Riyad’da Kral Selman’ın himayesinde başlıyor. Konferans çerçevesinde milyar dolarlık anlaşmaların imzalanması bekleniyor. Uzmanlar, FII’nın Riyad’ı dünya çapında üst düzey bir buluşma noktası haline getirdiğini, farklı alanlardan uzmanları topladığını ve önümüzdeki on yılların küresel ekonomisinin şekillenmesinde, piyasa hareketlerini destekleyecek ortaklıkların güçlendirilmesinde ve bölgesel fırsatların yaratılmasında etkili olacağını vurguluyor.

FII’nın bu yılki dokuzuncu edisyonunda 20’den fazla devlet başkanı ve başkan yardımcısının katılımıyla benzeri görülmemiş bir katılım bekleniyor. Bu durum, Riyad’ın ekonomik diyalog merkezi olarak artan küresel önemini gösteriyor. Ayrıca, yatırım anlaşmalarının toplam hacminin önceki yılki 60 milyar doları aşması öngörülüyor.

FII, bölgedeki en büyük uluslararası ekonomik buluşma olarak görülüyor. Hükümet liderleri, politika yapıcılar, CEO’lar ve küresel yatırımcılar, ayrıca yenilikçiler ve girişimciler, konferansta bir araya geliyor. 2017’den bu yana etkinlik, küresel yatırım gündemini belirleyen bir pusula haline gelmiş durumda.

xscdfg
Geleceğe Yatırım Girişimi Vakfı Başkanı Yasir er-Rumeyyan, konferansın sekizinci oturumunda konuşma yapıyor. (SPA)

New York Belediye Başkanı'nın eski Uluslararası İlişkiler Temsilcisi Edward Mermelstein, Şarku'l Avsat'a verdiği demeçte, FII'nın geleneksel bir konferanstan çok daha fazlası olduğunu söyledi. Mermelstein, “Bu girişim, küresel sermaye, inovasyon ve politikanın buluştuğu bir platformdur” dedi.

Mermelstein, “FII sadece bir dizi etkileyici konuşmadan ibaret değil, aynı zamanda uygulama odaklı devlet fonlarını, küresel CEO'ları ve politika yapıcıları bir araya getirerek, pazarları harekete geçiren ve bölgeler arasında fırsatlar yaratan ortaklıklar kuruyor” ifadesini kullandı.

Mermelstein, “Bu girişimi gerçekten farklı kılan şey, Suudi Arabistan'ın bir kuluçka merkezi olarak üstlendiği roldür. Vizyon 2030 kapsamında, Krallık Riyad'ı gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomiler için bir merkez haline getirmiştir” şeklinde konuştu.

Mermelstein'a göre FII, önümüzdeki on yıllar boyunca küresel ekonomiyi şekillendirecek sürdürülebilir kalkınma, yapay zekâ entegrasyonu ve gelişmekte olan pazarlara yatırım konularındaki tartışmaları teşvik ettiği için bu hedefi yansıtıyor.

Mermelstein sözlerini şöyle sürdürdü: “FII’nın olağanüstü gelişimini takip ettim ve yaklaşan oturumlarına katkıda bulunmaktan onur duyuyorum. Çalışmalarım, küresel yatırımları gelişmekte olan pazarlara ve yeniden inşa çabalarına yöneltme misyonuyla yakından uyumlu. 2022 ile 2025 yılları arasında New York Şehri Uluslararası İlişkiler Komiseri olarak, şehrin küresel ilişkilerini güçlendirme ve yabancı yatırım, teknoloji ve sürdürülebilirlik girişimlerini teşvik etme onuruna nail oldum.”

Söz konusu görevinde Suudi Arabistan’ı birkaç kez ziyaret eden Mermelstein şu ifadeleri kullandı: “Bu ülkenin olağanüstü dönüşümüne ve ortaklığa açık tutumuna bizzat tanık oldum. Bugün, özellikle yeniden yapılanma, dayanıklılık ve teknoloji odaklı büyümeye odaklanarak, gelişmekte olan ve gelecek vaat eden pazarlarda kurumsal yatırımları harekete geçirmeye çalışıyorum.”

xdf
Suudi Arabistan Maliye Bakanı Muhammed el-Cedan geçen yılki konferansta konuşurken (Reuters)

Mermelstein, bu alandaki deneyimleri hakkında şöyle konuştu: “Kısa süre önce Kiev Uluslararası Ekonomi Forumu'nda, uluslararası ortaklıklar ve özel sermayenin çatışma sonrası ekonomilerin yeniden inşasına nasıl katkıda bulunduğuna odaklandım. Benzer çerçevelerin, Suudi liderliğinin ve sermayesinin sürdürülebilir büyümenin şekillenmesinde belirleyici bir rol oynadığı Afrika, Asya ve Ortadoğu bölgelerine de genişletilebileceğine inanıyorum.”

Mermelstein, Suudi Arabistan’ın yatırım ortamı ve avantajlarıyla ilgili olarak şunları söyledi: “Krallık, yükselen piyasalardaki dönüşümde öncü bir lider olarak konumunu pekiştirdi. Vizyon 2030 sayesinde, güçlü yönetişim, modern düzenlemeler ve uzun vadeli net bir stratejiyle desteklenen, yatırımcılar için istikrarlı ve çekici bir ortam oluştu. Krallığın, Kamu Yatırım Fonu (PIF) ve büyüyen özel sektörü aracılığıyla sermaye toplama kapasitesi, onu yenilik ve yatırım için küresel bir çekim noktası haline getiriyor.”

ty
Blackstone Group Yönetim Kurulu Başkanı ve CEO'su Stephen Schwarzman, geçen yılki konferansta konuşma yaparken (Reuters)

Mermelstein sözlerine şöyle devam etti: “Suudi liderler ve kurumlarla kişisel etkileşimlerim sayesinde, bu dönüşümü yönlendiren derin hırs ve profesyonelliği ilk elden gördüm. Ekonomisini çeşitlendirmenin yanı sıra, Krallık, stratejik planlama, teknolojik ilerleme ve kapsayıcı kalkınmayı birleştiren bir başarı modelini ihraç ediyor. Bugün Krallık, anlayışlı liderlik ve disiplinli uygulamanın dünya çapındaki gelişmekte olan pazarlar için nelerin mümkün olduğunu nasıl yeniden tanımlayabileceğinin parlak bir örneği.”

FII'nın üç avantajı

Almanya merkezli GSL Holding GmbH'nin kurucu ortağı ve CEO'su Sem M. Köksal, Şarku’l Avsat'a verdiği demeçte, “FII, Suudi Arabistan'daki yeni gelişmeleri sürekli olarak öğrenmek istememizi sağladı” dedi.

Köksal, “Bu girişimi benzersiz kılan üç şey olduğunu düşünüyorum. Birincisi, başka yerlerden farklı olarak gelişmeleri araştırma ve çözüm arama hızı” dedi.

Girişimin ikinci avantajı, gerçek ortaklıklar kurmasıdır. Köksal’a göre, bunun bir sonucu olarak, Suudi iş insanı Abdullah el-Muleyhi ile başlattıkları ortaklıklar, geleceğin teknolojisi alanında iş birliğini güçlendirdi.

FII'nın üçüncü avantajı, ortaklıklar kurmak ve girişimler başlatmakla sorumlu Suudi Arabistan Yatırım Bakanlığı'nın katılımı ve etkileşimi ile uzmanları, bakanları ve karar vericileri aynı anda ve aynı yerde bir araya getirerek karar vericilere ulaşma kabiliyetidir.

Köksal, “Girişim tarafından oluşturulan bu toplantı, sorunları ve zorlukları belirliyor ve olası çözümleri araştırıyor. Bu nedenle FII sıradan bir konferans değil, geleceğin şekillendirildiği bir yer” ifadelerini kullandı.

cdfgt
Geçen yılki etkinliğe katılanlardan bazıları (Şarku’l Avsat)

Girişime katılımıyla ilgili olarak konuşan Köksal şöyle dedi: “Etkinlikte, Alman mühendislik, iletişim ve teknolojisindeki son gelişmeleri gözden geçirecek ve kritik altyapı alanında çözümler önereceğim.”

Köksal şöyle devam etti: “Ortaklıklarımız, veri merkezleri ve entegre güvenlik çözümlerinden yeni nesil enerji teknolojisine kadar tüm odak alanımı kapsıyor. Alanlarında dünya lideri olan şirketlerle çalışıyorum.”

Anlaşmalar ve projeler

Köksal sözlerini şöyle sürdürdü: “Üç ana alanı kapsayan anlaşmalar imzalamak için çalışıyoruz. Bunlardan biri, yapay zekâ devrimini destekleyecek veri merkezleri alanıdır. Suudi Arabistan şu anda Neom ve The Line gibi iki olağanüstü projeyi inşa ediyor; bu projeler, güvenli ve egemen bir veri altyapısı gerektiriyor… Bu alanda ABD’nin en büyük altyapı fonlarından biriyle çalışıyorum ve Saudi Excellence şirketiyle iş birliği içinde, Suudi Arabistan için somut planlarımız var. Henüz ayrıntılara giremiyorum, ancak konu bilgi transferi, yerel üretim ve gerçek teknolojik egemenlikle ilgili. Biz sadece teknoloji satmıyoruz, onu aktarıyoruz. Krallığın istediği ve hak ettiği şey bu: Gerçek bir egemenlik; sadece dışarıdan satın alma değil.”

Köksal, “Gelişmiş piller ve enerji teknolojisi hakkında konuşacağız: Bu konu benim için ilginç, çünkü Silikon Vadisi'nden lityum ve kükürt pil teknolojisinde dünya lideri olan Lyten'in danışmanıyım. Şirketin kurucusu ve CEO'su Dan Cook vizyoner biri... Avrupa için danışmanlık görevim var, ancak Krallık için de şimdiden konseptler geliştiriyorum” şeklinde konuştu.

Enerji bağımsızlığının ulusal güvenlik olduğunu vurgulayan Köksal, Suudi Arabistan'ın enerjiyi her zaman diğer ülkelerden daha iyi anladığını belirtti. Köksal, “Şimdi, konu yeni nesil enerji teknolojisi. Lyten, bu devrimi küresel olarak öncülük ediyor” dedi.

frgty6u7
Bir kadın, konferansın sekizinci edisyonunda Tesla CEO'su Elon Musk'ın konuşmasını telefonuyla kaydediyor. (Reuters)

Köksal, “Egemenlik yeteneklerini geliştirmek için önde gelen Avrupalı ve uluslararası ortaklarla çalışıyoruz. Bu hassas bir konu, ancak bağımsızlık için çok önemli” diyerek Suudi Arabistan'ın şu anda teknoloji şirketleri için dünyanın en iyi yeri olduğunu belirtti. Köksal, “Yatırım girişimi, ideal bir konum olan Riyad'dan başlatılıyor. Riyad'dan Avrupa'ya beş saat, Asya'ya altı saat ve Afrika'ya dört saatte ulaşabilirsiniz” ifadelerini kullandı.

Yapay zekâ ve temiz enerji alanındaki sözleşmeler

Suudi iş adamı ve yapay zekâ yatırımcısı Abdullah bin Zeyd el-Muleyhi, Şarku’l Avsat'a verdiği demeçte, FII'nın dokuzuncu edisyonunun başlatılmasının, Krallığı dünyanın dört bir yanından gelen yatırımcılar için küresel bir destinasyon haline getirdiğini söyledi.

El-Muleyhi, “Suudi Arabistan’ın yapay zekâ projelerine verdiği destek, FII ve Vizyon 2030'un en önemli sonucu. Eğitim ve yapay zekâ sektörleri konferansın tartışma panellerinin önemli bir parçası olduğu için, tüm ülkelerden gelen önemli küresel katılımcılarla büyük anlaşmaların imzalanmasını bekliyorum” dedi.

El-Muleyhi, 2017 yılında başlatılan bu girişimin, insanlık üzerinde olumlu bir etki bırakmaya katkıda bulunan küresel zorluklara çözüm bulmak için çabaları birleştirmek ve yatırım yapmak üzere ortak küresel eylemlerin harekete geçirildiği bir dönemde, Krallığı uluslararası yatırım konferanslarının küresel sponsorlarından biri haline getirdiğine inandığını belirtti.


Rapor: İsrail, Gazze'deki 13 rehine cesedinin 9'unun yerini biliyor

İsrail güçlerinin ateşkes anlaşması kapsamında geri çekilmesinin ardından Gazze şehrindeki bir yerleşim bölgesinde meydana gelen yıkım (Reuters)
İsrail güçlerinin ateşkes anlaşması kapsamında geri çekilmesinin ardından Gazze şehrindeki bir yerleşim bölgesinde meydana gelen yıkım (Reuters)
TT

Rapor: İsrail, Gazze'deki 13 rehine cesedinin 9'unun yerini biliyor

İsrail güçlerinin ateşkes anlaşması kapsamında geri çekilmesinin ardından Gazze şehrindeki bir yerleşim bölgesinde meydana gelen yıkım (Reuters)
İsrail güçlerinin ateşkes anlaşması kapsamında geri çekilmesinin ardından Gazze şehrindeki bir yerleşim bölgesinde meydana gelen yıkım (Reuters)

Dün yayınlanan bir raporda, İsrail'in Gazze'deki 13 rehine cesedinin dokuzunun yerini bildiği, ancak geri kalan dördünün yerinin halen bilinmediği belirtildi. Bu haber, Hamas'a ateşkes şartlarına uygun olarak cesetlerin teslimine devam etmesi için baskıların arttığı bir dönemde geldi.

İsrail Kamu Yayın Kuruluşu KAN dün, İsrail Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir'in, geçen hafta İsrail'i ziyaret eden ABD Başkan Yardımcısı J.D. Vance'e cesetlerin iadesinin önemini vurguladığını ve ‘İsrail'in 2014 yılında öldürülen ve cesedi henüz bulunamayan Hadar Goldin'in cesedini bulmak için on yıldan fazla bir süredir çaba gösterdiğini’ söylediğini bildirdi.

frgt
İsrail'deki protestocular, Gazze Şeridi'nde bulunan rehinelerin cenazelerinin iadesini talep ediyor. (AFP)

Hamas dün, Gazze Şeridi'nde rehinelerin cesetlerini arama çalışmalarını genişlettiğini açıkladı.

İsrailli bir yetkili, İbranice basına yaptığı açıklamada, Başbakan Binyamin Netanyahu'nun Hamas temsilcilerinin cesetleri aramak için Gazze'de İsrail ordusunun kontrolündeki bölgelere girmesine izin verdiğini söyledi.

Süreci hızlandırmak amacıyla, Mısır ve Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) ekipleri dün ceset arama çalışmalarına katıldı.

Ateşkes öncesinde Hamas, 28 rehinenin cesedini elinde tutuyordu. O zamandan bu yana, 7 Ekim 2023'te İsrail'e düzenlediği saldırı sırasında kaçırdığı 251 rehineden 15'ini iade etti ve hayatta kalan 20 rehineyi serbest bıraktı.


İsrail'in desteğiyle Gazze'nin yeniden inşası için hazırlanan Amerikan ve Fransız planları

Gazze Şeridi'nde çeyrek milyon bina yıkıldı ve on milyonlarca ton moloz ortaya çıktı. (AFP)
Gazze Şeridi'nde çeyrek milyon bina yıkıldı ve on milyonlarca ton moloz ortaya çıktı. (AFP)
TT

İsrail'in desteğiyle Gazze'nin yeniden inşası için hazırlanan Amerikan ve Fransız planları

Gazze Şeridi'nde çeyrek milyon bina yıkıldı ve on milyonlarca ton moloz ortaya çıktı. (AFP)
Gazze Şeridi'nde çeyrek milyon bina yıkıldı ve on milyonlarca ton moloz ortaya çıktı. (AFP)

Emel Şehade

Washington ile Tel Aviv arasında Gazze Şeridi’ndeki savaşı durdurmaya yönelik Trump planının ikinci aşamasına geçilmesi konusunda görüşmeler derinleşiyor. Bu aşama, İsrail’in, Gazze Şeridi’nin yeniden imarına başlanmadan önce Hamas’ın silahsızlandırılması ve bölgenin tamamen silahtan arındırılması şartını içeriyor. Tahminlere göre bu planın maliyeti 50 ila 70 milyar dolar arasında olacak ve en az 10 yıl sürecek. Ancak Filistinliler hâlâ yüzde 80’i yaşanamaz hale gelen bir bölgede, özellikle kış mevsimi yaklaşırken hastalıkların yayılma riskiyle karşı karşıya yaşıyor. Ayrıca, enkaz altında kayıp durumundaki Filistinlilerin bulunduğuna dair bilgiler de yayılıyor.

Raporlara göre, Gideon’un Savaş Arabaları 2 Operasyonu başlamadan önce Gazze Şeridi'nde 245 bin bina yıkıldı, bu da Gazze Şeridi'ndeki binaların yüzde 80'inden fazlasını oluşturuyor. İsrail'in bir raporuna göre, yıkım ve tahrip operasyonları 40 ila 50 milyon ton enkaz bıraktı. Bu durum, İsrail’in ‘Gazze Şeridi’ni yerle bir etme’ yönündeki tehditlerinin somut bir tercümesi olarak değerlendiriliyor. Bazı gözlemciler, Şarm eş-Şeyh Zirvesi ve savaşın durmasından sonra Gazze Şeridi’nde ortaya çıkan manzarayı, ‘dünyanın sonrasını konu alan bir bilim kurgu filmi setine’ benzetti.

Bu yıkım, binalar ve konutlarla sınırlı değil; asıl büyük tahribat, hayati altyapı sistemlerinde yaşandı. Ana yollar kumla kaplı toprak yollara dönüşürken, elektrik ve su şebekeleri çöktü, pompa istasyonları ve kanalizasyon sistemleri tamamen devre dışı kaldı. Buna ek olarak, hastaneler, eğitim kurumları ve kamu binaları da ağır hasar gördü. Tüm bunların arasında, sanayi bölgeleri ve ticaret merkezleri de büyük ölçüde yok oldu.

dfv
Bazı gözlemciler, Şarm eş-Şeyh Zirvesi ve savaşın durmasından sonra Gazze Şeridi’nde ortaya çıkan manzarayı, ‘dünyanın sonrasını konu alan bir bilim kurgu filmi setine’ benzetti. (AFP)

Bazı yetkililer, Gazze Şeridi'ndeki durumu ‘tamamen yıkım ve cehenneme benzeyen bir yaşam’ olarak tanımladı. Bu tanım, ABD'li yetkililerin Trump'ın planının uygulanmasını denetlemek ve Gazze Şeridi'nin yeniden inşası için ilk adımları atmak üzere geçen hafta İsrail'i ziyaret etmesiyle aynı zamana denk geldi.

Bazı İsrailliler, ABD Başkanı Donald Trump’ın Şarm eş-Şeyh Zirvesi’nde söylediği “Gazze Şeridi’ni yeniden inşa etmenin zamanı geldi” ifadesini büyük bir meydan okuma olarak değerlendiriyor. Bunun nedeni, Tel Aviv’in yeniden imarı, Hamas’ın silahsızlandırılması şartına bağlama konusundaki ısrarı. Ancak bu görüşe karşı çıkanlar da var. Onlara göre, Gazze Şeridi’nin yeniden inşası ve iki milyondan fazla Filistinlinin normal yaşamlarına dönmesi, İsrail’in güvenliği ve istikrarı üzerinde olumlu bir etki yaratacaktır. Ayrıca, İsrail’in bu konudaki ısrarının sonuç vermeyeceği, çünkü ABD’nin Trump planını uygulamakta kararlı olduğu belirtiliyor. Gazze Şeridi’nin yeniden imarı, ABD’nin öncelikli ilgi alanlarından biri olarak görülüyor ve bu girişim geniş bir uluslararası ve Arap desteğine sahip.

İsrail zihniyetli Amerikan-Fransız planları

Gazze Şeridi'nin yeniden inşası için ayrıntılı haritalar ve maliyet tahminleri de dahil olmak üzere birden fazla plan ortaya konuldu. Şarm eş-Şeyh Zirvesi’nden sonra bu konu gündeme geldiğinde, iki plan İsrail müzakerelerinin ön saflarına geri döndü: ilki RAND Corporation tarafından denetlenen Amerikan planı, ikincisi ise ‘Gazze'yi hayal et - barışı inşa et’ başlığı altında hazırlanan Fransız planıydı.

İsrailli mimar Amnon Direktor'a göre, Amerikan ve Fransız planları İsrail'e ait. Direktor, “Ben bunu İsrail'in Gazze Şeridi'nin yeniden inşası da dahil olmak üzere Gazze'deki işlere elini sürmeye devam etmesinin bir yolu olarak görüyorum” dedi.

Direktor'a göre, en profesyonel ve uygulanabilir plan, New York ve Brüksel'de faaliyet gösteren mimarlık firması ORG Permanent Modernity ile iş birliği içinde geliştirilen RAND Corporation'ın planı. ‘Yerinden Edilme Kamplarından Topluluklara: Savaş Sonrası Konut Çözümleri’ başlığıyla yayınlanan plan, dört rehabilitasyon çözümü içeriyor: Birincisi, Gazze Şeridi'nin yeniden inşasının uzun yıllar süreceği öngörüsüyle, on yıl boyunca hizmet verecek geçici konutların inşasını içeren geçici bir çözüm. İkincisi, yıkılmış alanlar arasındaki açık alanları kullanarak uygun ve modern bir yaşam ortamı yaratmak için mahallelerin tamamının rehabilitasyonu ve yenilenmesi. Üçüncü çözüm, mülteci kamplarının bir kez daha yoksulluk ve aşırı kalabalıklaşmanın yuvası haline gelmemesi, aksine insana yakışır yaşam koşulları ve gelişmiş altyapı sunması için yenilikçi bir planlama modeli geliştirmek. Dördüncü çözüm, öneriye göre, konut seçeneklerini genişletmek ve gelişmiş ve verimli bir kentsel çevre oluşturmak amacıyla Gazze Şeridi'ndeki gelişmemiş arazilerde yeni mahalleler için planlar sunmak.

scdfrgt
Enkaz kaldırma, büyük lojistik ve çevresel zorluklar içeriyor. Bu işlemin, patlayıcıların imhası ve atık yönetimi ile eş zamanlı olarak yürütülmesi gerekiyor. (AFP)

RAND Corporation planının tasarımcılarından biri olan İsrail asıllı ABD’li Kobi Rotenberg, planın amacını şöyle açıkladı: “Planın amacı, tüm karar alıcılar için bir dizi araç ve politika belgesi sunmak, ‘ertesi güne’ hazırlıklı olmak ve Gazze Şeridi’nin yeniden inşası için gerçekçi çözümler üretmek, ayrıca tüm taraflardaki karar alıcıları desteklemektir.”

Planın maliyeti 50 milyar dolar olarak tahmin ediliyor. Rotenberg'e göre bu, Birleşmiş Milletler (BM) ve Dünya Bankası'nın tahminlerine dayanıyor, ancak bu tahminler yapıldıktan sonra çatışmalar devam ettiği için gerçek maliyetin çok daha yüksek olması muhtemel.

Mimar Amnon Direktor ile yapılan bir röportajda, enkaz kaldırmanın büyük lojistik ve çevresel zorluklar içerdiğini belirtildi. Bu işlemin, patlayıcıların imhası ve atık yönetimi ile eş zamanlı olarak yürütülmesi gerektiği, böylece kamu sağlığının korunacağı ve güvenli yeniden inşanın mümkün olacağı vurgulandı. Direktor, planın belirli bir atık bertaraf modeli öngörmediğini, ancak erken planlama, yeniden kullanım ve geri dönüşüme odaklandığını ve bunun da her alanın türüne ve yıkım düzeyine uygun farklı süreçler ve teknikler gerektirdiğini ifade etti.

Rotenberg'e göre plan, zorluklara boyun eğmeden bunları aşmak için tasarlandı ve Gazze Şeridi ile tüm bölge sakinleri için istikrarlı ve sürdürülebilir bir gelecek adına temel oluşturmak amacıyla kullanılabilir.

Fransız planı

‘Gazze'yi hayal et - barışı inşa et’ başlıklı Fransız planı, önümüzdeki on yıl için kapsamlı bir uygulama vizyonu sunuyor ve öncelikle bölge halkının ihtiyaçlarına odaklanıyor.

Bu girişimin ve planın hazırlanmasının arkasında, Fransa'da yaşayan ve Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un Ortadoğu ve İsrail-Filistin çatışması danışmanı olan İsrailli Ofer Bronstein bulunuyor.

Amnon Direktor'a göre, Fransız planı İsrail'in izlerini taşıyor ve daha çok rotayı belirlemeye yönelik bir ön yol haritası niteliğinde. Direktor, “Bu aşamada her şey makro düzeyde genel terimlerle yazılmış. Bazı şeyler şekillendiğinde, uzmanlar diğer ortaklarla birlikte çalışmanın merkezinde yer alacaklar” ifadelerini kullandı.

zxsdf
Fransız planında yer alan hususlar arasında, geçici bir Filistin sivil otoritesiyle birlikte çalışacak uluslararası bir yeniden inşa otoritesinin kurulması da bulunuyor. (AFP)

Fransız planında yer alan hususlar arasında, geçici bir Filistin sivil otoritesiyle birlikte çalışacak ve Avrupa Birliği (AB), Dünya Bankası ve ılımlı Arap ülkeleri gözetiminde tam şeffaflık içinde yönetilecek uluslararası bir yeniden inşa otoritesinin kurulması da bulunuyor. Plan, Macron’un danışmanının Direktor’a sunduğu bilgilere göre, bölgesel güvenlik kaynaklarını barışa yatırım yapmaya yönlendirmeye, İsrailliler ile Filistinliler arasında güveni yeniden tesis etmeye odaklanıyor. Ayrıca, Gazze Şeridi’ni ortak kalkınmanın bir modeli ve iki halk arasında gelecekteki siyasi bir çözümün temeli olarak ele alıyor.

Fransız planını Gazze Şeridi'nin yeniden inşası için hazırlanan diğer planlardan ayıran özelliğin ne olduğu sorusuna Bronstein şu cevabı verdi: “Birçok fark var, en önemlisi Filistin halkını odak noktasına koyması. Gazze Şeridi'nin yeniden inşasını bir gayrimenkul projesi olarak değil, istihdam fırsatları, ulaşım, altyapı ve konut dahil olmak üzere Gazzelilerin temel ihtiyaçlarını karşılamak için tasarlanmış sosyal ve ekonomik bir süreç olarak görüyoruz.”

Söz konusu plan, Körfez ülkeleri, Avrupa ülkeleri ve ABD tarafından finanse edilecek. Bronstein, “Bunu başarmanın bir yolu, Gazze açıklarındaki potansiyel gaz rezervlerini geliştirmek ve bu sayede yılda yaklaşık 10 milyar dolar gelir elde etmektir” dedi. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre Fransız planı ayrıca, güneş enerjisi sistemleri ve yağmur suyu toplama sistemleri ile düşük karbon ayak izine sahip yerel malzemelerden yapılmış yaklaşık 120 bin çevre dostu konut biriminin inşasını da içeriyor. Bronstein, yeni mahallelerin okullar, klinikler, pazarlar ve yeşil kamusal alanlardan oluşan entegre sistemler olarak inşa edileceğini, bunun geçici bir rehabilitasyon kampı değil, yaşayan, işleyen bir şehir konsepti olduğunu belirtti. Maddi boyutun ötesinde, plan kültürel boyuta da odaklanıyor. Örneğin, Sürdürülebilir Mimarlık için Avrupa-Arap Enstitüsü’nün kurulması, mimarlar ve yeniden inşa ile barış için çalışan sanatçılar için ödüller verilmesi gibi girişimler içeriyor. Bronstein’e göre planlama süreci bile, uzlaşma ve toplumun yeniden inşasının bir parçası olarak görülüyor.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.