İran İslam Cumhuriyeti'nde iktidardakiler her fırsatta, yönetim ayrımı gözetmeksizin ABD’ye karşı sert, keskin pozisyonlar almayı alışkanlık haline getirdiler. İran yönetimindekiler ABD’yi doğrudan tehdit eden söylemlerde bulunmaktan çekinmiyorlar. Örneğin; Devrim Muhafızları Ordusu Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani, ABD Başkanı Donald Trump’a yönelik öyle sözler sarf ediyordu ki dinleyenler ‘Devrim Muhafızları’nın’ ABD ile askeri anlamda baş edebileceği kuruntusuna kapılırdı. Mesela şöyle diyordu; “Savaşı siz başlatabilirsiniz ama sonunu biz belirleriz”, “Size karşı Kudüs Gücü ve ben yeteriz”, “Sana düşündüğünden daha yakınız.”
Bu abartılı, gerçeklerden kopuk söylemler Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’yi de etkilemiş olmalı ki tüm diplomatik temayülleri bir kenara bırakarak Başkan Trump’ı muhatap aldığı bir konuşmasında, “Aslanın kuyruğuyla oynama, pişman olursun. Düşmanlar, İran'la savaşın, savaşların anası olacağını iyi bilmeli” ifadelerini kullanmıştı.
Bu ‘ana’ nitelendirmesi ne İranlılar ne de Iraklılar için yabancı değildi, Saddam Hüseyin ‘Humeyni İran’ı ile giriştiği savaşı, ‘bütün savaşların anası’ olarak adlandırmıştı.
Bu şiddet dili İran’ın Lübnan’daki müttefiki Hasan Nasrallah’ın üslubunda daha da belirgindir. Bilindiği üzere Başkan Trump’ın emriyle yapılan hava saldırısında, Kasım Süleymani’nin yanı sıra Haşdi Şabi’nin önde gelen komutanlarından Ebu Mehdi el-Mühendis de öldürülmüştü. İran’ın Ortadoğu’daki kılıçları olan bu üçlüden geriye kalan tek kişi ise Hasan Nasrallah oldu.
Hatırlanırsa ABD’nin Irak işgali öncesinde Enformasyon Bakanı Muhammed Said es-Sahhaf, “ABD, Irak’a saldırırsa yırtıcı kuşlar Amerikan askerlerinin leşlerini yer” açıklamasında bulunmuştu.
Kasım Süleymani’nin yerini alan İsmail Kaani, ABD’y yönelik tehdidinde “Evinizin içinde dahi bu işlediğiniz suçun karşılığını verecek kişilerin olması mümkündür" ifadelerini kullanmıştı.
Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, Kasım Süleymani suikastının ikinci yıl dönümünde yaptığı konuşmada daha da ileri giderek Kasım Süleymani için "intikam vaadinde" bulundu. Nasrallah “Şu dünyanın en kötüleri olan Süleymani'nin katillerine adil şekilde kısas uygulamak tüm direnişçilerin görevidir” dedi.
İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi de benzer bir açıklama yaparak, Trump’ın adını anmasa da "Saldırgan, katil ve asıl suçlu olan o zamanki ABD Başkanı, İslam'ın 'kısasa kısas' yasasına göre yargılanmalı ve Allah'ın hükmü ona karşı uygulanmalıdır" diye konuştu.
İran'daki karar vericiler ve müttefikleri, Joe Biden yönetiminin ikinci kez seçilmeyeceğini öngörüyor olmalı. Onlara göre Biden’ın ardından Trump ya da etkisi altındaki bir başkanın yeniden seçilmesi kuvvetle muhtemel. Tabii eğer bir gece sağlık sorunları yaşayan Biden’ın yerine ertesi sabah yardımcısı Kamala Harris geçmezse. Yani İranlılar, Trump’ın dönme ihtimaline karşı hem kendi iç kamuoyları hem de bölgedeki müttefiklerine, ABD ile eşit şartlarda bir güce sahip oldukları mesajını vermek istiyor. Kim Il-sung'un torunu olan Kuzey Kore lideri Kim Jong-un'un ABD karşıtı söylemlerindeki yumuşama, İran’ı Kuzey Kore’nin yerini almaya itmiş görünüyor.
Belki de Nasrallah'ın ABD karşıtı sert söylemlerinin hedefi, Hizbullah'ın etki alanlarındaki kamuoyunda ABD ile muhatap olacak kadar güçlü olduğu algısı oluşturmaktır. Böylelikle Hizbullah, ABD yönetiminden çekinmediğini, dolayısıyla herhangi bir Arap yönetiminden de çekinmesi için bir sebep olmadığını göstermek istiyor olmalı. Diğer yandan Lübnan’da ve Suriye’de şartlar değişebilir, yeni denklemler kurulabilir. İran ile ABD arasındaki nükleer müzakereler başarıya ulaşırsa karşılıklı bir yumuşama zorunlu hale gelebilir. Bu urumda ifade özgürlüğü, şimdilerde ve yakın geçmişte kullanılan keskin söylemlerin etkilerini silmek için yeterli olmayacaktır. Demokratik iklim, karşıt düşüncelerin ifade edilmesine olanak sağlar ancak ifade sınırlarının aşılmasını engeller. Usame bin Ladin daha önce söz ve eylemleri ile bu sınırları aşmıştı ve nihayetinde Obama’nın övündüğü bir şekilde tasfiye edildi. Keza Kasım Süleymani ve Irak’taki ekibinin tasfiyesi de Trump için kendi kamuoyu önünde bir övünç kaynağı oldu.
Trump geri dönerse, hatta Biden ikinci dönem seçilirse veya Kamala Harris başkanlık görevini devralırsa, Amerikan yönetimini ‘cezalandırma listesindeki’ kişilere yönelik eylemler düzenlemekten kim alıkoyabilir? Saddam Hüseyin ya da oğlu Uday, Bağdat’taki Reşid Oteli’nin girişine George Bush’un bir posterini koymuştu. Aralarında Amerikalı basın mensupları ve Batılı yetkililerin de yer aldığı ziyaretçiler, George Bush’un posterine basarak otele giriş yapmıştılar. Oğul Bush bunları unutmamış olmalı ki başka çıkarlar olmak üzere Irak’a yönelik yıkıcı bir savaş başlatmıştı.
Söylemek istediğimiz şey, hakaretten de öte küfreder gibi cümleler kullanarak meydan okumanın sonuç itibariyle felakete yol açacağıdır. Geçmişte Lübnan Cumhurbaşkanı Beşir el-Cemayel de benzer bir meydan okumanın kurbanı olmuştu. Kasım Süleymani belki de cumhurbaşkanı olma hedefiyle, adeta sınır tanımaz bir şekilde meydan okumasının sonucunda tasfiye edildi. Beşir ve Kasım için geride yas merasimleri, sloganlar, posterler ve anma törenleri kaldı. Bir de “Beşirler ölmez”, “Hepimiz Süleymani’yiz” gibi sözler.
Belki bu ‘meydan okuma illetinin’ bağımlıları ılımlı olmalarının gerekliliğini kavrarlar. Lübnan’ın Beşir’i ve İran’ın Süleymani’sinin Lübnan’ı ve bölgeyi nasıl bir istikrarsızlığa sürüklediğini görürler. İşte vatanımız soru ve ünlem işaretleri arasında sıkışmış durumda. Kudüs Güçleri Komutanı Süleymani’nin yaptıklarının sonuçları ortada. Suriye, Irak, Yemen ve Lübnan’da nasıl sonuçlar verdiği herkesin malumu. Allah, vatanı koruyacak ve kulları mutlu kılacak olana hidayet etsin.
TT
Lübnan’ın Beşir’i ve İran’ın Kasım’ı
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة