Necef Zirvesi sonrası: Yeni bir Ortadoğu düzeni mi oluşuyor?

Bu fikir, Arap zirvesinin yokluğu ve tutarlı bir fikir birliği için gerçek fırsatların yokluğu çerçevesinde gündemde.

İsrail ve ABD, bölge güvenliğine kendi güvenlik ve siyasi yaklaşımını sunma zamanının geldiğinin farkında (AFP)
İsrail ve ABD, bölge güvenliğine kendi güvenlik ve siyasi yaklaşımını sunma zamanının geldiğinin farkında (AFP)
TT

Necef Zirvesi sonrası: Yeni bir Ortadoğu düzeni mi oluşuyor?

İsrail ve ABD, bölge güvenliğine kendi güvenlik ve siyasi yaklaşımını sunma zamanının geldiğinin farkında (AFP)
İsrail ve ABD, bölge güvenliğine kendi güvenlik ve siyasi yaklaşımını sunma zamanının geldiğinin farkında (AFP)

Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), İsrail ve ABD’den bakanların katıldığı Necef Zirvesi’nin sona ermesinin ardından, şu anki Arap vizyonunun yokluğu ortasında Arap bölgesel düzeninden geriye kalanların kalıntıları üzerine, yeni bir Ortadoğu düzenine doğru gidişattan ne çıkacağına dair önemli bir soru baş gösterdi.

ABD’nin korkuları
Akabe zirvesine katılan her bir tarafın ana hedefleri birbirleriyle çelişiyor. Bu durum, her bir tarafın amacı hakkında sorulara neden olurken, Mısır ve İsrail’in barış anlaşmasını imzalamasının üzerinden 43 yıl geçmesinin ardından ABD yönetiminin, bu tarafları bir araya getiren taraf olduğu belirtiliyor. Durum, Washington yönetiminin ‘Beyaz Saray’a gelişinden bu yana normalleşme süreçlerine müdahale etme konusundaki çekingenliğine rağmen’, hala Arap- İsrail arabuluculuğu yönünde çalıştığını ve işleri oluruna bıraktığını doğruluyor. Öyle ki ABD, Hamas hareketi ile İsrail arasındaki çatışmalar sonrasına kadar müdahalede bulunmamıştı. Bu çerçevede Dışişleri Bakanı Antony Blinken, bölgeye ziyarette bulunurken, bir vizyon veya fikir sunmadan Filistin topraklarını, Ürdün, Mısır ve İsrail’i gezdi.
Bu kez ABD Dışişleri Bakanı Blinken’in bölgeye gelişi, aslında Mısır, Suudi Arabistan ve BAE gibi büyük Arap ülkelerinin ‘geçmiş ilişkilerin üzerinde gerçek ve yeni ortaklıklar kurmak için kendilerini öne süreceğine’ dair ABD korkularıyla bağlantılıydı. Blinken, ortaklığın şeklini ve boyutunu doğrulayan önemli bir mesajla geldi. Bu mesaj, gelecek dönemde ispatlanması biraz zaman alacak bir şeydi.

ABD müdahalesinin doğası
Genişletilmiş ortaklıklardan bahsetmenin veya ABD yönetiminin hala ayrı ayrı Arap ülkeleriyle ilgilendiğini doğrulayan 13 milyon dolarlık donmuş askeri yardımı serbest bırakmasının karşısında Katar’ın statüsü yükseltildi ve ülkeye, NATO dışı bir müttefik üyeliği verildi.
Öyle görünüyor ki özellikle ‘Körfez ülkelerinin güvenliğine ilişkin nükleer anlaşmanın imzalanması’ ve ‘İran rejiminin gücünün, bölge güvenliğine müdahale etme ihtimalinin, Husi milislerine sınırsız desteğinin ve Arap Körfezi ve ülkelerinin güvenliğine yönelik tehdidin artması’ aşamasında yaşanacakların yansımalarına dair bir beklenti ortasında Beyaz Saray yönetimi, etkili Arap eğilimlerinden korkuyordu. Bu durumlar, Suudi Arabistan’ın ABD müdahalesinin doğası hakkında sorular sormaya itecek düzeyde hedef alındığının bir kanıtı.
Tel Aviv’in ‘tek taraflı seçenekler, genişletilmiş güvenlik önlemleri ve farklı yollarla çalışma’ hakkında konuşmasına neden olan, tüm Körfez ülkelerine ve İsrail’e yönelik hileci bir ABD tutumu mevcut. Bu tutum, ilerleyen dönemde sabotaj faaliyetlerinin devam etmesine, ateşkes sırasında ABD’ye kulak vermemeye ve İsrail ulusal güvenlik hesaplamaları uyarınca herhangi bir zamanda yanıt vermeye neden olabilir. Bu ise, Tel Aviv ile sürekli ve destekleyici koordinasyona rağmen ABD tarafından anlaşılmayan bir şey ve iki tarafı da İsrail ve Körfez ülkelerini aynı anlayış alanında çalışmaya yöneltti.
Gerçekçi olarak, Arap müttefikleriyle birlikte merkezi bir ABD gücü haline gelen İsrail ile ilişkilerde artık herhangi bir sorun ve anlaşma konusunda gerçek çekinceler yok. Bu da yeni bir atmosferin oluştuğunu doğrularken durum, Arap ülkeleri ile bir yanda İsrail, diğer yanda da ABD arasındaki anlaşmazlık hali ortasında, bölgenin güvenliğine ilişkin yaklaşan gelişmelerle ilgili. Ayrıca durum, ilerleyen dönemde ilan edilebilecek ortak çıkarlar ve karşılıklı faydalar bazında doğrudan bir ortaklığa uzanacak.
ABD Dışişleri Bakanı Blinken, durumun ‘Arap ülkeleri ile İsrail arasında genişletilmiş ve gerçek bir toplantı düzenlenmesi açısından benzeri görülmemiş’ olduğu gerekçesiyle, toplantıların, güvenlik ve stratejik temasların devam ettiğini vurguladı. Ancak bu konunun gerçek bir şekilde gözden geçirilmesi gerekecek. Mısır- Ürdün- Irak ittifakının bir güvenlik versiyonu veya İsrail’in varlığı ile tam bir bölgesel ittifak olması için henüz çok erken. Zirve ise katılımcılarla düzenlendi, toplanması oldukça önemli ve son derece önemli bir zamanda gerçekleşti.

Fikri ortaya atmak için iyi bir zaman mı?
Ürdün, Filistin tarafının katılımıyla ilgili derin taahhütler nedeniyle zirveye katılmadı. Kral Abdullah, aynı vakitlerde Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ile bir araya geldi. Bu durum, Ürdün ve Mısır gibi önemli Arap ülkelerinin, ABD’nin planladığı bağlamda hareket etmeyeceği anlamına geliyor. Ama iki ülke, İsrail ile ikili veya çok taraflı bir çerçevede koordinasyonu kabul edebilir. Bu durum, hala koşulun tüm unsurlarına tutunmak ve ABD yaklaşımları ortasında sahneyi yukarıdan yönetmek isteyen ABD tarafını rahatsız edebilir. Bu da boyutları, Dışişleri Bakanı resmi olarak ‘kimseye karşı ittifak olmadığını’ açıklayan Mısır gibi Arap ülkeleri tarafından çok iyi bilinen bir şey. Ayrıca zirvede İsrail, ülkesinin dehasından, siber güvenlik, yapay zekâ ve diğer bilim alanlarından bahsederken Mısırlı Bakan, önceliğin iki devletli çözüm ve bir Filistin devleti kurmak olduğunu vurguladı. Güvenlik bir siyasi konuşma olmazken, yalnızca toplantılar yapıldı.
ABD’liler, tekrar tekrar Filistinliler için çağrı yapılan destekten ve Filistin halkının geçimini sağlamak için yardım sağlanmasından bahsetti. Ancak sorun insani çözümlerde değil, ekonomik, siyasi ve güvenlik çözümlerinde, barış sürecinin kararlarına bağlılıkta ve İsrail halkının yanında var olan bağımsız bir devletin ilanında yatıyor. Zira bu olmadan, ileriye doğru bir adım atılmayacak. İsrail, bunun sonuçlarını çok iyi biliyor. Filistin sorununa bir çözüm bulunmadan Arap ülkeleriyle barış anlaşmaları da bu çerçevede ve belirli bir kapsamda olacak. Çünkü asıl endişe, başka bir taraf değil. Filistin tarafı ve ABD tarafını da birlikte çalışmaya sevk eden de bu durumdur. Durum ayrıca, İsrail hükümetini, Doğu Kudüs’teki konsolosluğu henüz kapatmamış ve Washington’daki ‘Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ)’ ofisini açmamış olan yönetim olarak Filistin tarafıyla temasları yeniden başlatmaya zorladı. Bu durum ise ABD yönetiminin hala fiilen değil, sözle konuştuğunu doğrularken, gelişmeler ve siyasi veya güvenlik seçenekleri hakkında şüpheciliğe neden oluyor. Bu nedende bir güvenlik forumu veya erken uyarı merkezi kurmak için sunulacak herhangi bir öneri, stratejik işbirliği mekanizması veya diğerleri; ilerleyen dönemde Arap taraflar ile İsrail arasında açık ve önemli bir tartışmanın konusu olacak gelenekselin ötesinde bir işbirliği şeklidir.
Yaşananlar çerçevesinde Araplar ve İsrail arasındaki güvenlik ve stratejik meseleler, tüm taraflar arasında güven önlemleri inşa etmekle bağlantılı olacak. Ayrıca özellikle İsrail’in bir dizi Arap-İsrail manevrasına katılmasıyla birlikte, Arap ülkeleri ile İsrail arasında ortak ve doğrudan güvenlik formüllerinin uygulanmasını hızlandırabilecek herhangi bir ABD hamlesine şüpheyle yaklaşılacaktır. İsrail’in deniz tehditleriyle mücadele etmek için uluslararası deniz ittifakına girmesinin yanı sıra uzun yıllar boyunca ‘bir devlete karşı düşman bir devlet olarak’ görülmesinin ardından durum, Arap ülkelerinin bölgesel tehditlere yaklaşımında bir değişikliği zorunlu kılacaktır. Söz konusu ittifak, tehditlerin niteliği ve boyutu ne olursa olsun Arap limanlarının ve deniz yollarının güvenliğinde kendisine önemli ve artan bir rol verecek, Tel Aviv’e ABD arabuluculuğu ile Blok 9 bölgesi üzerinde Lübnan ile sınır çizme müzakerelerine devam etme cesareti sağlayacak. İsrail’in hamleleri, İsrail’in komşu ülkelerle yeni anlaşmalar yapma çabasını gösteriyor.
İsrail, arkasında ABD ile birlikte, Mısır, Cezayir, Ürdün ve Irak gibi ülkelerin bir Arap ulusal güvenliği kavramı formüle etmelerinden korkarak, bölge güvenliğine kendi güvenlik ve siyasi yaklaşımını sunma zamanının geldiğinin farkında. Bu farkındalık, üçlü ittifak fikrinde de ortaya çıkarken, bu ülkelerle mevcut ilişkilerin doğasına rağmen İsrail ve ABD açısından yaşananların karşısında da duruyor. Zira söz konusu kavramın, İsrail hareketinin mevcut Arap ulusal güvenliği ve Arap Birliği’nin mevcut haliyle korunması da dahil olmak üzere ortak Arap eylem kurumlarının hayatta kalması önerisinin ötesine geçen ciddi güvenlik ve stratejik ittifaklar kurma gidişatını bozması olası. Bu durum, İsrail’i Arap sahnesiyle başa çıkmak için gerçek güvenlik formülasyonları ve vizyonları ortaya koymaya teşvik ediyor. Arap zirvesinin art arda toplanamaması ve tutarlı Arap mutabakatı için gerçek fırsatların yokluğu çerçevesinde Arap durumu, olduğu gibi kalırsa (işi, hareketi veya etkinliği donmuş ve Arap zirvesi de art arda ertelenmiş olsa bile) mevcut tüm kurumlarıyla Arap bölgesel sisteminin statüsünün ötesine geçen bir Ortadoğu sistemi inşa etmek için olanları kullanmaya zorlayacaktır.



Gazze'de İç Güvenlik yetkilisi Zemzem’e suikast: İçişleri Bakanlığı soruşturma başlattı

Yarbay Ahmed Zemzem, silahlı kişilerin arabasına açtığı ateş sonucu öldürüldü (Filistin Enformasyon Merkezi)
Yarbay Ahmed Zemzem, silahlı kişilerin arabasına açtığı ateş sonucu öldürüldü (Filistin Enformasyon Merkezi)
TT

Gazze'de İç Güvenlik yetkilisi Zemzem’e suikast: İçişleri Bakanlığı soruşturma başlattı

Yarbay Ahmed Zemzem, silahlı kişilerin arabasına açtığı ateş sonucu öldürüldü (Filistin Enformasyon Merkezi)
Yarbay Ahmed Zemzem, silahlı kişilerin arabasına açtığı ateş sonucu öldürüldü (Filistin Enformasyon Merkezi)

Filistin Enformasyon Merkezi, Gazze Şeridi'ndeki İç Güvenlik Teşkilatı yetkililerinden Yarbay Ahmed Zemzem’in bu sabah Gazze Şeridi'nin orta kesiminde yer alan Megazi Mülteci Kampı’nda silahlı kişiler tarafından düzenlenen silahlı saldırıda öldürüldüğünü bildirdi.

Gazze İçişleri Bakanlığı tarafından yapılan kısa basın açıklamasında, ilgili makamların Yarbay Ahmed Zemzem suikastıyla ilgili ‘derhal soruşturma başlattığı’ ve suikasta karışan şüphelilerden birini tutukladığı, diğer şüphelilerin izini sürme çabalarının ise devam ettiği belirtildi. Açıklamada olayın arkasındaki koşulları ve nedenleri ortaya çıkarmak için çalışmaların sürdürüldüğü ifade edildi.

Olay, İsrail ordusunun dün akşam Gazze şehrinin batısındaki er-Raşid Caddesi’nde bir araca düzenlenen baskında Hamas'ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları liderlerinden Raid Saad'ı öldürdüğünü açıklamasının üzerinden 24 saat geçmeden meydana geldi. İsrail, Saad'ın öldürüldüğü saldırıyla, Gazze'deki ateşkes anlaşmasını bir kez daha ihlal etti.


Cezayir’de Kabiliyeliler ‘MAK’ ayrılıkçı projesine karşı birleşti

Bejaia'da ayrılıkçı projeye karşı düzenlenen miting sırasında aktivistler (Özel hesaplar)
Bejaia'da ayrılıkçı projeye karşı düzenlenen miting sırasında aktivistler (Özel hesaplar)
TT

Cezayir’de Kabiliyeliler ‘MAK’ ayrılıkçı projesine karşı birleşti

Bejaia'da ayrılıkçı projeye karşı düzenlenen miting sırasında aktivistler (Özel hesaplar)
Bejaia'da ayrılıkçı projeye karşı düzenlenen miting sırasında aktivistler (Özel hesaplar)

Cezayir’de Kabiliye bölgesi, ayrılıkçı “MAK” hareketinin Fransa’da ilan etmeyi planladığı “bağımsız Kabiliye devleti” girişimine karşı dikkat çekici bir toplumsal mobilizasyona sahne oldu. Cezayir yönetiminin, ülkenin toprak bütünlüğünü hedef almakla suçladığı bu girişime karşı bölgede çeşitli protesto ve farkındalık faaliyetleri gerçekleştirildi.

Başkent Cezayir’in yaklaşık 250 kilometre doğusunda bulunan ve Kabiliye’nin en büyük kentlerinden biri olan Becaia (Bejaia) vilayetinde, vatandaşlar ve yerel aktörler ulusal birliğe zarar verecek her türlü projeye karşı olduklarını ortaya koyan çok sayıda inisiyatif gerçekleştirdi. Kent genelinde çok sayıda ev ve iş yerinin cephelerine Cezayir bayraklarının asıldığı gözlemlendi.

Becaia Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü tarafından “Cezayir tek ve bölünmezdir” sloganıyla düzenlenen, ulusal bayraklarla süslenmiş araçlardan oluşan bir konvoy, kent merkezinden hareket ederek çeşitli cadde ve köyleri dolaştı. Öte yandan Becaia Üniversitesi öğrencileri yayımladıkları bildiride, ayrılıkçı MAK hareketinin projesini reddettiklerini belirterek, “Cezayir’in birliği ve egemenliğine” olan bağlılıklarını vurguladı.


HDK, Güney Kordofan'daki BM karargahına saldırdı: Altı Bangladeşli asker öldürüldü

Sudan'ın kuzeyindeki bir beldede devriye gezen HDK üyeleri (Arşiv - AP)
Sudan'ın kuzeyindeki bir beldede devriye gezen HDK üyeleri (Arşiv - AP)
TT

HDK, Güney Kordofan'daki BM karargahına saldırdı: Altı Bangladeşli asker öldürüldü

Sudan'ın kuzeyindeki bir beldede devriye gezen HDK üyeleri (Arşiv - AP)
Sudan'ın kuzeyindeki bir beldede devriye gezen HDK üyeleri (Arşiv - AP)

Sudan’da Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) dün, kuşatma altındaki Güney Kordofan eyaletinin yönetim şehri Kadugli şehrine insansız hava aracı (İHA) ile düzenlediği bir saldırıyla şehirdeki Birleşmiş Milletler (BM) karargahını hedef aldı. Saldırıda en az altı Bangladeşli asker öldürüldü. Öte yandan şehirdeki bazı insani yardım kuruluşları ve BM ajansları, kötüleşen güvenlik durumu nedeniyle personelini tahliye etmeye başladı.

BM Abyei Geçici Güvenlik Misyonu (UNISFA) tarafından yapılan açıklamada, Kadugli'deki BM merkezine düzenlenen İHA’lı saldırıda ‘altı askerin öldürüldüğü ve altı askerin yaralandığı’ duyuruldu. UNISFA tüm kurbanların Bangladeşli olduğunu ekledi.

Öte yandan Bangladeş Başbakanı Muhammed Yunus, yaptığı açıklamada olaydan dolayı ‘derin üzüntüsünü’ dile getirdi.

BM Genel Sekreteri António Guterres ise Sudan'daki UNISFA askerlerine yönelik saldırıların ‘haksız ve savaş suçu niteliğinde’ olduğunu vurguladı.

Guterres, sosyal medya platformu X hesabından yaptığı paylaşımda, UNISFA askerlerini hedef alanlardan hesap sorulması çağrısında bulundu.

Sudan Egemenlik Konseyi saldırıyı kınadı

Öte yandan Sudan Geçiş Dönemi Egemenlik Konseyi, saldırıyı ‘uluslararası insani hukukun ciddi bir ihlali ve açık bir ihlali’ olarak nitelendirdi.

Konsey tarafından yapılan açıklamada, ‘korunan bir BM tesisini hedef almanın, organize terörizme eşdeğer tehlikeli bir tırmanış ve suç teşkil eden bir davranış olduğu, uluslararası hukuku kasıtlı olarak hiçe saydığı’ vurgulandı.

sd
Sudan ordusu komutanı Korgeneral Abdulfettah el-Burhan (AFP)

Saldırıdan HDK’yı sorumlu tutan konsey, BM ile uluslararası topluma BM tesislerinin korunması için ‘kararlı tutumlar ve caydırıcı önlemler almaları’ çağrısında bulundu.

HDK dün, kuşatma altındaki Güney Kordofan eyaletinin yönetim şehri Kadugli şehrine İHA’lı saldırı düzenleyerek BM karargahını hedef aldı ve en az altı sivili öldürdü. Bunun üzerine şehirdeki bazı insani yardım kuruluşları ve BM ajansları, kötüleşen güvenlik durumu nedeniyle personelini tahliye etmeye başladı.

Sudan Geçiş Dönemi Egemenlik Konseyi, saldırıyı ‘uluslararası insani hukukun ciddi bir ihlali ve açık bir ihlali’ olarak nitelendirdi. Konsey tarafından yapılan açıklamada şu ifadeler yer aldı:

“Korunan bir BM tesisini hedef almak, organize terörizme eşdeğer tehlikeli bir tırmanma ve suç teşkil eden bir davranış olup, uluslararası hukuku kasıtlı olarak hiçe sayma ve insani yardım ve uluslararası misyonların çalışmalarını doğrudan tehdit etme anlamına gelir.”

dfrgt
BM Genel Sekreteri António Guterres (Reuters)

HDK, bu saldırıyı, BM Genel Sekreteri António Guterres’in HDK’yı ‘kötü güçler’ olarak nitelendirdiği, HDK’nın ise BM'yi ‘çifte standart’ uygulamakla suçladığı açıklamasından iki sonra gerçekleşti.

Birçok kaynak, HDK'nın Kadugli şehrine İHA’lı saldırı düzenlediğini bildirdi. Şehirde dumanlar yükseldiği görüldü. Fransız Haber Ajansı AFP’ye konuşan bir sağlık kaynağı, BM karargahına düzenlenen İHA’lı saldırıda en az altı sivilin öldüğünü söyledi.

Bölge sakinleri kaçıyor

Sudan merkezli bir haber sitesi, HDK'ya bağlı Sudan Kurucu İttifakı’nın (Te’sis) perşembe günü Kadugli sakinlerine askeri çatışma ve operasyon bölgelerini terk etmeleri çağrısında bulunduğunu aktardı. Haberde, bu çağrının bölge sakinleri tarafından geniş çapta dikkate alındığı, bu göç dalgasının savaşın patlak vermesinden bu yana en büyük dalga olduğu ve bölgeden kaçanların çoğunluğunun kadınlar, çocuklar ve yaşlılar olduğu belirtildi.

Al Sudania News sitesi, Sudan Kurucu İttifakı liderinin yaptığı açıklamada, ittifakın ‘sivilleri korumaya ve Kadugli'den gönüllü tahliyeleri kolaylaştırmaya tam olarak kararlı olduğunu’ söylediğini aktardı.

İttifak lideri, ‘tüm vatandaşlara hayatlarını korumak için çatışmalardan uzak durmaları çağrısını’ yineledi.

Bu gelişmeler yaşanırken Güney Kordofan eyaletinde askeri çatışmalar daha fazla bölgeye yayılıyor ve bunların sivillerin insani durumuna etkisi konusunda endişeler artıyor.

Sudan Ordusu, Güney Kordofan eyaletindeki Kadugli, Dilling ve Abu Jubayhah olmak üzere son üç şehri kontrol ediyor.

Sudan Kurucu İttifakı, geçtiğimiz temmuz ayında, Muhammed Hasan et-Taişi liderliğinde paralel bir hükümetin kurulduğunu açıklayan HDK'nın da dahil olduğu bir siyasi ittifak.

Hartum'da kitlesel gösteriler düzenlendi

Öte yandan dün binlerce Sudanlı, başkent Hartum ve ülkenin diğer şehirlerinde kitlesel gösteriler düzenleyerek, HDK'ya karşı savaşan orduyu destekledi. HDK ise, ülkedeki savaşı sona erdirmek için gösterdiği çabaları boşa çıkarmak amacıyla uluslararası toplumun önünde vatandaşları istismar etmemesi konusunda uyarıda bulundu.

Yürüyüşler, Sudan ordusu ile birlikte savaşan silahlı gruplar ve İslamcı hareketlerle koordineli olarak Seferberlik ve Halk Direnişi Yüksek Komitesi’nin çağrısı üzerine düzenlendi.

efrgt
Cumartesi günü Port Sudan'da ordu yanlısı yürüyüş (AFP)

Seferberlik ve Halk Direnişi Yüksek Komitesi lideri Korgenereal Beşir Mekki el-Bahi, geçtğimiz ay, Kordofan’ın tüm cephelerinde orduyu desteklemek için genel seferberlik ilan edildiğini ve bazı eyaletlerde eğitim kamplarının açıldığını duyurdu.

Bahi, komite tarafından yayınlanan açıklamasında şunları söyledi:

“Bu yaygın halk ayaklanması, Sudan halkının gerçek iradesini yansıtıyor ve ulusal devlet kurumlarının üzerinde hiçbir meşruiyet olmadığını teyit ediyor.”

Şarku’l Avsat, aralarında Hartum, Port Sudan, Medeni, Dongola, Sennar ve Halfa’nın bulunduğu, Sudan ordusunun kontrolündeki eyaletlerin başkentlerinde düzenlenen yürüyüşleri yerinde takip etti.

HDK'nın yaygın ihlallerine tanık olan El Cezire eyaletinin merkezindeki onlarca belde ve küçük köyde de dayanışma gösterileri düzenlendi.

Protestocular, Sudan ordusuna destek çağrısı yapan pankartlar açarken ‘Tek ordu, tek halk’ sloganları attı. Bazı protestocular ise HDK'nın terör örgütü olarak sınıflandırılması çağrısında bulunan sloganlar attı.

Öte yandan başta Sivil Demokratik Devrimci Güçler İttifakı (Sumud) olmak üzere savaş karşıtı güçler, ‘Barışa ve demokrasiye evet. Savaşa, askeri yönetime hayır’ sloganıyla sosyal medyada yaygın olarak paylaşımların yapıldığı bir kampanya başlattı.