Tahran’dan Washington’a nükleer anlaşma çerçevesi dışında taleplerde bulunma suçlaması

İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, dışişleri yetkilileri ile toplantı düzenledi. (İran Dışişleri)
İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, dışişleri yetkilileri ile toplantı düzenledi. (İran Dışişleri)
TT

Tahran’dan Washington’a nükleer anlaşma çerçevesi dışında taleplerde bulunma suçlaması

İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, dışişleri yetkilileri ile toplantı düzenledi. (İran Dışişleri)
İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, dışişleri yetkilileri ile toplantı düzenledi. (İran Dışişleri)

İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, ülkesinin ‘Washington ile doğrudan müzakerelerde bir yarar görmediğini’ ve ‘ABD Başkan’ının bazı yaptırımların kaldırılması yönünde talimatlar vererek iyi niyet göstermesi gerektiğini’ söyledi. Abdullahiyan ayrıca ABD tarafını ‘nükleer anlaşma çerçevesinin dışında abartılı taleplerde’ bulunmakla suçladı.
İran ve küresel güçler tarafından, ABD’nin 2018’de tek taraflı olarak çekildiği ‘2015 nükleer anlaşmasını’ canlandırmaya yönelik yürüttüğü müzakerelere bir süre önce ara verilmişti, Washington ve Tahran birbirini ‘askıda olan konularla ilgili’ siyasi karar almamakla itham ediyor.  
İran basınında yer alan haberlere göre, Abdullahiyan, dışişleri yetkilileriyle düzenlediği toplantıda, ABD tarafının son iki hafta içinde ‘nükleer anlaşma çerçevesinin dışında abartılı taleplerde bulunduğunu’ söyledi. Söz konusu taleplerin ayrıntılarına değinmeyen Abdullahiyan, ABD Başkanı Joe Biden’ın ‘anlaşmayı canlandırmak’ istiyorsa İran’daki tüzel ve gerçek kişilere yeni yaptırımlar uygulamak yerine iyi niyet göstergesi olarak bazı yaptırımların kaldırılması yönünde talimat vermesi gerektiğini vurguladı. Abdullahiyan açıklamasında şu ifadeleri kullandı:
“Taslak metninin büyük bir kısmında anlaşmaya varılmasına rağmen Amerikan tarafı metnin bazı hükümleriyle çelişen teklifler öne sürüyor, yaptırımların kaldırılması konusunda nükleer anlaşmanın çerçevesi dışında tek taraflı koşullar dayatmak istiyor. Üç Avrupa ülkesiyle teknik görüşmelerde sonuca ulaşmanın eşiğindeydik. Ancak aynı zamanda Ukrayna'daki savaşla da uğraşmak zorunda kaldık."
Viyana’daki müzakerelerinin Avrupa Birliği Koordinatörü Enrique Mora, nükleer müzakerelerde ‘çözüm bekleyen konularda’ ABD ve İran arasında bir uzlaşıya varmak için Washington - Tahran hattında mekik dokuyor. Müzakerelerde, Rusya’nın ‘güvence talebi’ engelinin aşılmasının ardından Devrim Muhafızları’nın ‘yabancı terör örgütleri listesinden’ çıkarılması meselesi yeni bir engel olarak ortaya çıktı. İran, Devrim Muhafızları Ordusu ve bağlantılı şirketlerin, ABD’nin ‘terör listesinden’ silinmesinde ısrar ediyor. Reuters haber ajansına önceki gün açıklama yapan üst düzey İranlı yetkili, Tahran’ın, ABD’nin ‘Devrim Muhafızları’nın listeden çıkarılması ancak (dış operasyonlarını yürüten) Kudüs Gücü’nün listede kalmaya devam etmesi teklifini reddettiğini aktardı. Ancak Washington Post gazetesi, üst düzey bir ABD yetkilisine dayandırdığı haberinde Joe Biden’ın ‘Devrim Muhafızları’nı terör listesinden çıkarma niyeti olmadığını belirtti. Axios haber sitesi geçen ay ABD ve İsrailli kaynaklara dayanarak, Tahran’ın Washington’ın ‘bölgesel gerginliği artırmaması’ karşılığında Devrim Muhafızları’nın ‘terör listesinden çıkarılması’ teklifini kabul etmediğini iddia etmişti.  
İran, ABD Başkanı'ndan yaptırımların gevşetilmesiyle ilgili karar vermesini ilk defa istemiyor. Eski Dışişleri Bakanı Cevad Zarif, 6 Nisan 2021’de dolaylı ‘nükleer müzakereler’ başlamadan önce, ABD Başkanı Joe Biden’dan benzer bir talepte bulunmuştu.  
İran Dışişleri Bakanı Abdullahiyan konuya dair şunları söyledi:
“ABD’lilere herhangi bir anlaşmadan önce bir veya iki somut öneride bulunmaları gerektiğini defalarca söyledik. Örneğin, yabancı bankalarda tutulan İran varlıklarını serbest bırakabilirlerdi. Bunun yerine Amerikalılar, hiçbir fayda görmediğimiz doğrudan müzakere yapılmasından bahsetmeye devam ediyor. Şu ana kadar kendilerinden olumlu bir tutum görmüş değiliz.”
Abdullahiyan geçen ekim ayında, göreve gelmesinden iki ay sonra, ABD’nin bir iyi niyet jesti olarak, İran’a ait Batılı bankalarda dondurulmuş olan 10 milyar dolarlık bir meblağı serbest bırakması gerektiğini söylemişti. Nükleer müzakerelere ilişkin İran içinden gelen eleştirilere de atıfta bulunan Abdullahiyan, “Biz onurumuzu koruyarak, yaptırımların kalıcı olarak kaldırılması üzerinde çalışıyoruz. İran’ın kırmızı çizgilerini gözetiyoruz” dedi.
Abdullahiyan'ın açıklamaları İran Parlamentosu’ndaki muhafazakar çoğunluğun, sızdırılan ‘nükleer anlaşma taslağına’ yönelik sert tepki göstermesinin ardından geldi. Dışişleri Bakanı’nın geçen hafta, Devrim Muhafızları’nın ‘terör listesinden’ çıkarılmadan da varlığını sürdürebileceğine dair açıklamaları yanlış anlaşılmalara neden olmuştu. Abdullahiyan, Devrim Muhafızları’nın terör listesinden çıkarılması şartının arkasında olduklarını vurguladı.  
İran Parlamentosu’nda dün, Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’ye yönelik kaleme alınmış bir mektup okundu. Mektupta Reisi’ye, ABD’nin anlaşmadan çekilmeyeceğinin ve petrol ihracatı ve gelirlerine yönelik kısıtlamaların kaldırılacağının Kongre tarafından güvencesini verdiği ‘yasal garantiler’ elde etmesi yönünde çağrı yapıldı. Söz konusu mektup 290 milletvekilinin 250’si tarafından imzalandı. Devrim Muhafızları’na yakın Tasnim ve Fars haber ajansları mektubun tamamını yayınladı. Mektupta, 2015 nükleer anlaşmasında bulunan, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) İran'a yönelik yaptırımlarını geri getirebilecek mekanizma (snapback) şartının kaldırılması istendi. "Yeni anlaşma kapsamında kaldırılacak yaptırımların yeniden uygulanması önlenmeli ve İran'a yeni yaptırımlar uygulanmamalıdır" ifadesine yer verildi.
İran Parlamentosu ‘nükleer anlaşmada’ karar verici merci sayılmıyor ve aldığı kararlar ‘tavsiye’ niteliği taşıyor. Nükleer anlaşmada son söz, İran Dini Lideri Ali Hamaney’in etkisi altında olan İran Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi’ne ait. Ancak parlamentonun kararları, İran’ın taleplerine yasal bir zemin sağlaması açısından önemli sayılıyor.   



İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
TT

İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)

Refik Huri

İran'ın tarihi geriye dönük olarak düzeltmenin imkânsız bir iş olduğunu kabul etmesi kolay değil. Coğrafyayla oynaması ve Ürdün Kralı İkinci Abdullah'ın Arap ve Sünni ayından Şii Hilali koparmak olarak adlandırdığı projeyi gerçekleştirmek umuduyla, Hegel'in tarihin kurnazlığı olarak adlandırdığı şeye karşı koymaya devam etmesi bir yanılsamadır. Hiçbir orta güç, bölgesel projesine hizmet etmek için savaşlara, kaosa ve istikrarsızlığa İran kadar bel bağlamamıştır. Donald Trump'ın Beyaz Saray'a dönmesinden önce bile, Mollaların yönettiği İslam Cumhuriyeti kadar fırtınanın ortasında duran bir bölgesel güç daha yoktur.

İran, onlarca yıl içinde İslami direniş adı altında silahlı mezhepçi örgütler kurarak en tehlikeli siyasi, askeri, güvenlik ve ideolojik yatırımı yaptı. Ardından bu örgütleri kendisini korumaya, İsrail ve en başta ABD olmak üzere Tahran'ın bütün düşmanlarına karşı vekaleten savaşmaya teşvik etti. Direniş ekseni ve arenalar birliği stratejisi aracılığıyla İsrail ile yaşanan çatışmada kendisini askeri bir aktör olarak dayattı. ABD'ye karşı olan ve onu Batı Asya’dan çıkarmak isteyen, ama bir anlaşma şansı varsa Washington’dan yana oynayan bir oyuncu, Arap sahnesinde bölgesel bir siyasi aktör olarak empoze etti. Çin, Rusya ve Kuzey Kore ile Richard Fontaine ve Andrea Kendall Taylor'ın kargaşa ekseni adını verdiği bir tür örtülü ittifaka da ulaşmış durumda. Kargaşa ekseni, ABD öncülüğündeki uluslararası sisteme karşı duruş ve çok kutuplu sisteme çağrıdır. Çoğulcu bir sistemin yokluğunda, kargaşa ekseninin kaos yaratmak için bir sistem projesine ihtiyacı yoktur.

Ancak İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi'nin İslam Cumhuriyeti'nin gücünün en önemli bileşeni olarak kabul ettiği direniş ekseninin nispeten düşük maliyeti, jeopolitik ve stratejik olarak maliyetli hale geldi. Zira öncelikle Hamas, İsrail'i sarsan Aksa Tufanı operasyonunun Filistin'i özgürleştirme dalgasının başlangıcı olacağını sandı. İkincisi, Hizbullah Güney Lübnan cephesi üzerinden Hamas'a destek savaşı başlatmaya karar verdi. Üçüncüsü, İran Suriye'de yayıldı. İlk önce Gazze’nin yapıları ve halkı bir imha savaşına maruz kaldı. Ardından Hizbullah ağır darbe aldı. Son olarak da Suriye'de Esed rejimi devrildi, böylece İran Suriye köprüsünü, Filistin kalesini, Arap derinliğini ve Lübnan arenasını kaybetti.

Esasında İran'ın bölgesel projesi, Velayet-i Fakih yönetimine giden yolda bir aşama olan Filistin'i kurtarma projesinden daha büyük ve her iki proje de şu anda çıkmaza girmiş durumda. Filistin'i kurtarma projesi sadece İsrail ve kıyamet silahlarına değil, ABD ve Avrupa duvarlarına tosladı ve Rusya ile Çin tarafından da kabul edilebilir bir proje değil. Ayrıca 22 Arap ülkesini temsil eden Arap Zirvesi, 2000'li yılların başındaki Beyrut Zirvesi'nden itibaren barışın stratejik bir tercih olduğunu teyit etti. İran'ın bölgesel projesi, ABD'yi askeri, güvenlik ve hatta ekonomik olarak Ortadoğu'dan çıkarmak gibi zorlu bir meydan okuma ile çatışıyor. Aynı zamanda kendi halkı, liderleri, ittifakları ve önemli stratejik konumu bulunan büyük ve güçlü bir Arap dünyasıyla da çatışıyor.

Filistin’i gerçekten kurtarmak isteği bir yana, kurtarma gücüne sahip olmayan Tahran, İsrail ile anlaşmazlık yoluyla da olsa iki devletli çözüm yoluna taş koymaya katkıda bulunuyor.  Binyamin Netanyahu hükümeti Filistin devletinin kurulmasını reddediyor ve Batı Şeria ile Gazze'yi ilhak etmeyi amaçlıyor. Mollalar rejimi, Batı Şeria ve Gazze'de kurulacak Filistin devleti projesini engellemede İsrail’in ağırlığına ek ağırlık katıyor. Nitekim İsrail, Filistin devletinin kurulmasının Filistin'de bir İran terör üssü kurma projesi olduğunu iddia etmeye başladı. Netanyahu’ya göre sorun, İran'ın Suriye'den çekilmesinden ve İsrail'in Suriye ordusundan kalan stratejik silahları imha eden hava saldırıları düzenlemesinden ve Tahran adına savaşan örgütlerin zayıflatılmasından sonra bile devam ediyor. Hiçbir şey onun bu tutumunu değiştirmiyor. Oysa Irak’ın nükleer reaktörünü yerle bir eden saldırıyı düzenleyen 69. Filo'ya komuta eden pilotun İngiliz dergisi The Economist’e verdiği röportajda da söylediği gibi İsrail için en büyük tehdit İran değil, Filistinlilerle geçinememek ve birlikte yaşayamamaktır. Çünkü İsrail'in karşı karşıya olduğu asıl zorluk, ‘askeri gücünü stratejik kazanımlara ve barışa dönüştürmektir’, aksi takdirde kan daha uzun yıllar akmaya devam edecektir.

Büyük açmaz ikilidir; İran'ın bölgesel projesi, kendi kapasitesinden, Batı ile çatışmasından ve İsrail ile vekiller üzerinden savaşmasından daha büyüktür. Keza İsrail'in bölgesel projesi, Tel Aviv'in ekonomik, askeri ve sosyal olarak taşıyabileceğinden daha büyüktür. Batı ve Doğu'nun İsrail'in aşırılığına ve Filistin devletinin kurulması fırsatının kaçırılmasına yönelik sabrını zorlamaktadır. General Şaron'un dediği gibi, Washington'un hizmetinde olan “yüzen bir uçak gemisi” konumundan çıkıp Amerikan korumasına ihtiyaç duyan İsrail'in yükünü ABD'nin ne kadar süre ve ne ölçüde taşıyacağı da bilinmemektedir. Buradaki ders, herkesin göreceği şekilde duvara asılı olan Amerikalı stratejik analist Anthony Cordesman'ın şu sözüdür: “Savaşlar riskleri ortadan kaldırmakla ilgili değil, riskleri yönetmekle ilgilidir.”

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.