Hamaney: Savaşın yıkıntıları Esed’in kararlı duruşuyla yeniden inşa edilecek

Suriye Devlet Başkanı Esed, İran’a ikinci kez sürpriz bir ziyaret gerçekleştirdi

Esed, 2011 yılında Suriye’deki savaşın patlak vermesinden bu yana ikinci kez Tahran'ı ziyaret etti (Fotoğraf: İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney'in resmi internet sitesi)
Esed, 2011 yılında Suriye’deki savaşın patlak vermesinden bu yana ikinci kez Tahran'ı ziyaret etti (Fotoğraf: İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney'in resmi internet sitesi)
TT

Hamaney: Savaşın yıkıntıları Esed’in kararlı duruşuyla yeniden inşa edilecek

Esed, 2011 yılında Suriye’deki savaşın patlak vermesinden bu yana ikinci kez Tahran'ı ziyaret etti (Fotoğraf: İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney'in resmi internet sitesi)
Esed, 2011 yılında Suriye’deki savaşın patlak vermesinden bu yana ikinci kez Tahran'ı ziyaret etti (Fotoğraf: İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney'in resmi internet sitesi)

İran resmi haber ajansları, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in en yakın bölgesel müttefiki olan İran'ı ziyaret ettiğini bildirdi. Esed, dün Tahran'da İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney ile bir araya geldi. Görüşmede, iki ülke arasındaki ilişkilerin eskisinden daha yakın hale getirilmesine değinildi.
Hamaney, Esed’in rejimine karşı başlayan devrim karşısında yürüttüğü savaşa işaret ederek, “Suriye’nin savaşı kazanmasının nedenlerinden biri de Esed’in) kararlığıydı. Savaşın yıkıntılarını aynı kararlılıkla yeniden inşa edecek” diyerek Esed’e övgüde bulundu.
İranlı resmi haber ajansları, 2011 yılında Suriye’de savaşın patlak vermesinden bu yana ikinci kez Tahran'ı ziyaret eden Esed'in, İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ile de görüştüğünü aktardı.
İran Devlet Televizyonu’nun haberine göre Hamaney, Esed’e hitaben, “Bugünün Suriye'si, o zamanlar yıkım olmamasına rağmen, savaştan önceki Suriye olmasa da şimdi Suriye'nin saygınlığı ve güvenilirliği çok daha fazla ve herkes onu büyük bir güç olarak görüyor” ifadelerini kullandı.
Esed, 2011 yılında demokrasi talebiyle düzenlenen protestolarla başlayan Suriye iç savaşının seyrini, İran destekli silahlı milislerin yardımı ve 2015 yılında Rusya'nın büyük askeri müdahalesi ile kendi lehine çevirmeyi başardı.
Ancak savaşa müdahale ettiğini reddeden İran, desteğinin, müttefikine askeri tavsiyelerde bulunmakla sınırlı olduğunu söylüyor. Bununla birlikte geçtiğimiz yıllarda yerel basın, Suriye rejiminin yanında savaşan İran destekli güçlerin görüldüğü çok sayıda video yayınladı. İran destekli milis grupların onlarca üyesi Suriye’de öldürüldü. Tahran, ölen milisler için hükümet tarafından düzenlenen halka açık cenaze törenlerine ilgi gösterdi.
Beşşar Esed ise Hamaney ile görüşmesi sırasında şunları söyledi:
“Bazıları İran'ın direnişe verdiği desteğin silahlardan ibaret olduğunu düşünürken, en önemli desteği direniş ruhunu tazelemesi ve devam etmesini sağlamasıdır. Savaşın yıkımı yeniden inşa edilebilir, ama ülkenin ilkeleri yıkılırsa yeniden inşa edilmesi zordur.”
İran Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi'ne (SNSC) bağlı bir yayın organı olan Nournews Haber Ajansı’na göre Esed, aynı gün Suriye'ye dönmek üzere Tahran'dan ayrıldı.



İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
TT

İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)

Refik Huri

İran'ın tarihi geriye dönük olarak düzeltmenin imkânsız bir iş olduğunu kabul etmesi kolay değil. Coğrafyayla oynaması ve Ürdün Kralı İkinci Abdullah'ın Arap ve Sünni ayından Şii Hilali koparmak olarak adlandırdığı projeyi gerçekleştirmek umuduyla, Hegel'in tarihin kurnazlığı olarak adlandırdığı şeye karşı koymaya devam etmesi bir yanılsamadır. Hiçbir orta güç, bölgesel projesine hizmet etmek için savaşlara, kaosa ve istikrarsızlığa İran kadar bel bağlamamıştır. Donald Trump'ın Beyaz Saray'a dönmesinden önce bile, Mollaların yönettiği İslam Cumhuriyeti kadar fırtınanın ortasında duran bir bölgesel güç daha yoktur.

İran, onlarca yıl içinde İslami direniş adı altında silahlı mezhepçi örgütler kurarak en tehlikeli siyasi, askeri, güvenlik ve ideolojik yatırımı yaptı. Ardından bu örgütleri kendisini korumaya, İsrail ve en başta ABD olmak üzere Tahran'ın bütün düşmanlarına karşı vekaleten savaşmaya teşvik etti. Direniş ekseni ve arenalar birliği stratejisi aracılığıyla İsrail ile yaşanan çatışmada kendisini askeri bir aktör olarak dayattı. ABD'ye karşı olan ve onu Batı Asya’dan çıkarmak isteyen, ama bir anlaşma şansı varsa Washington’dan yana oynayan bir oyuncu, Arap sahnesinde bölgesel bir siyasi aktör olarak empoze etti. Çin, Rusya ve Kuzey Kore ile Richard Fontaine ve Andrea Kendall Taylor'ın kargaşa ekseni adını verdiği bir tür örtülü ittifaka da ulaşmış durumda. Kargaşa ekseni, ABD öncülüğündeki uluslararası sisteme karşı duruş ve çok kutuplu sisteme çağrıdır. Çoğulcu bir sistemin yokluğunda, kargaşa ekseninin kaos yaratmak için bir sistem projesine ihtiyacı yoktur.

Ancak İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi'nin İslam Cumhuriyeti'nin gücünün en önemli bileşeni olarak kabul ettiği direniş ekseninin nispeten düşük maliyeti, jeopolitik ve stratejik olarak maliyetli hale geldi. Zira öncelikle Hamas, İsrail'i sarsan Aksa Tufanı operasyonunun Filistin'i özgürleştirme dalgasının başlangıcı olacağını sandı. İkincisi, Hizbullah Güney Lübnan cephesi üzerinden Hamas'a destek savaşı başlatmaya karar verdi. Üçüncüsü, İran Suriye'de yayıldı. İlk önce Gazze’nin yapıları ve halkı bir imha savaşına maruz kaldı. Ardından Hizbullah ağır darbe aldı. Son olarak da Suriye'de Esed rejimi devrildi, böylece İran Suriye köprüsünü, Filistin kalesini, Arap derinliğini ve Lübnan arenasını kaybetti.

Esasında İran'ın bölgesel projesi, Velayet-i Fakih yönetimine giden yolda bir aşama olan Filistin'i kurtarma projesinden daha büyük ve her iki proje de şu anda çıkmaza girmiş durumda. Filistin'i kurtarma projesi sadece İsrail ve kıyamet silahlarına değil, ABD ve Avrupa duvarlarına tosladı ve Rusya ile Çin tarafından da kabul edilebilir bir proje değil. Ayrıca 22 Arap ülkesini temsil eden Arap Zirvesi, 2000'li yılların başındaki Beyrut Zirvesi'nden itibaren barışın stratejik bir tercih olduğunu teyit etti. İran'ın bölgesel projesi, ABD'yi askeri, güvenlik ve hatta ekonomik olarak Ortadoğu'dan çıkarmak gibi zorlu bir meydan okuma ile çatışıyor. Aynı zamanda kendi halkı, liderleri, ittifakları ve önemli stratejik konumu bulunan büyük ve güçlü bir Arap dünyasıyla da çatışıyor.

Filistin’i gerçekten kurtarmak isteği bir yana, kurtarma gücüne sahip olmayan Tahran, İsrail ile anlaşmazlık yoluyla da olsa iki devletli çözüm yoluna taş koymaya katkıda bulunuyor.  Binyamin Netanyahu hükümeti Filistin devletinin kurulmasını reddediyor ve Batı Şeria ile Gazze'yi ilhak etmeyi amaçlıyor. Mollalar rejimi, Batı Şeria ve Gazze'de kurulacak Filistin devleti projesini engellemede İsrail’in ağırlığına ek ağırlık katıyor. Nitekim İsrail, Filistin devletinin kurulmasının Filistin'de bir İran terör üssü kurma projesi olduğunu iddia etmeye başladı. Netanyahu’ya göre sorun, İran'ın Suriye'den çekilmesinden ve İsrail'in Suriye ordusundan kalan stratejik silahları imha eden hava saldırıları düzenlemesinden ve Tahran adına savaşan örgütlerin zayıflatılmasından sonra bile devam ediyor. Hiçbir şey onun bu tutumunu değiştirmiyor. Oysa Irak’ın nükleer reaktörünü yerle bir eden saldırıyı düzenleyen 69. Filo'ya komuta eden pilotun İngiliz dergisi The Economist’e verdiği röportajda da söylediği gibi İsrail için en büyük tehdit İran değil, Filistinlilerle geçinememek ve birlikte yaşayamamaktır. Çünkü İsrail'in karşı karşıya olduğu asıl zorluk, ‘askeri gücünü stratejik kazanımlara ve barışa dönüştürmektir’, aksi takdirde kan daha uzun yıllar akmaya devam edecektir.

Büyük açmaz ikilidir; İran'ın bölgesel projesi, kendi kapasitesinden, Batı ile çatışmasından ve İsrail ile vekiller üzerinden savaşmasından daha büyüktür. Keza İsrail'in bölgesel projesi, Tel Aviv'in ekonomik, askeri ve sosyal olarak taşıyabileceğinden daha büyüktür. Batı ve Doğu'nun İsrail'in aşırılığına ve Filistin devletinin kurulması fırsatının kaçırılmasına yönelik sabrını zorlamaktadır. General Şaron'un dediği gibi, Washington'un hizmetinde olan “yüzen bir uçak gemisi” konumundan çıkıp Amerikan korumasına ihtiyaç duyan İsrail'in yükünü ABD'nin ne kadar süre ve ne ölçüde taşıyacağı da bilinmemektedir. Buradaki ders, herkesin göreceği şekilde duvara asılı olan Amerikalı stratejik analist Anthony Cordesman'ın şu sözüdür: “Savaşlar riskleri ortadan kaldırmakla ilgili değil, riskleri yönetmekle ilgilidir.”

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.