Arap toplumunun umutlarının yeniden dirilişinin kaynağı: Kral Abdulaziz

Kral Abdulaziz.
Kral Abdulaziz.
TT

Arap toplumunun umutlarının yeniden dirilişinin kaynağı: Kral Abdulaziz

Kral Abdulaziz.
Kral Abdulaziz.

Abdullah er-Raşid

Hicri 1319 yılı Şevval ayının beşi, Miladi 1902 yılının ocak ayının on beşine tekabül eden Arap Yarımadası'nın ve modern Arapların tarihini değiştiren çok önemli bir gündü. O zamanlar oldukça genç olan Abdulaziz bin Abdurrahman Al Suud, az sayıda adamıyla birlikte babalarının ve dedelerinin krallığını geri alma umuduyla Riyad'a doğru yola çıktı. Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte Masmak Sarayı'ndan bir müjdeci şöyle seslendi:

“Hüküm önce Allah'ındır, sonra İbn Suud'un.”

Kral Abdulaziz, yüzyıllar boyunca bölünmüşlük, parçalanmışlık, ayrılık ve yoksulluktan mustarip olan Arap Yarımadası'nı birleştirerek inanılmaz, efsanevi bir destan yazdı. Kral Abdulaziz ile tarihte yeni bir sayfa açıldı. Suudi Arabistan, Arap Yarımadası'nın dev gücü, Arapların ve Müslümanların başkenti haline geldi. Kadri Kalaci’nin dediği gibi; ‘Arapların Napolyon'u’ olarak tanımlanan o kral, yani İbn Suud, arkasında Avrupa'nın yarısı büyüklüğünde geniş bir krallık bıraktı. Büyük bir destanın ve yarım yüzyıl süren zihin dünyasındaki gezintilerinin ardından, kumun derinliklerinden yeni bir ulus çıkarmayı başardı. Bu olay, gerçekten de tarihte bir dönüm noktasıdır. Diplomat Hafız Vehbe bununla ilgili olarak, “Yunan mitolojisindeki kahramanlarının öykülerine benzeyen efsanevi bir öykü gibidir. Aynı zamanda bizlere İbn Suud'u çevreleyen tehlikelerin büyüklüğünü de göstermektedir” diyor.

Arapların Napolyon'u olarak tanımlanan o kral, yani İbn Suud, arkasında Avrupa'nın yarısı büyüklüğünde geniş bir krallık bıraktı. Büyük bir destanın ve yarım yüzyıl süren zihin dünyasındaki gezintilerinin ardından, kumun derinliklerinden yeni bir ulus çıkarmayı başardı.

(Kadri Kalaci)

O gün tüm Arap halkları için ilham vericiydi. İçlerindeki umudu canlandırdı. Arap ülkelerinde reform ve yeniden ayağa kalkmaya yönelik ilerleme ve hareket ruhunu yaydı. Bu nedenle ABD’li yazar Edward Peking şöyle diyor:

“Arap halklarının uyanışının sırrını anlamak için İbn Suud'un karakterini araştırmalıyız. Çünkü Arap Yarımadası’nda ortaya çıkan bu adam Arapları birleştirdi, onları harekete geçirdi ve canlı bir organizma haline getirdi. Mısır, Suriye ve Filistin'de gerçekleşen her ayaklanmada onun sesini duyarız. Tüm Arapların kulaklarında Kral Abdulaziz'in sesi çınlar.”

Kral Abdulaziz'in kişiliğinin ve krallığı birleştirme projesinin Arapların ruhu üzerindeki etkisini gösteren ve Arap ülkelerinin ilerlemesi için gerekli umudu canlandıran faaliyetleri arasında araştırmacı Kasım er-Ruveys’in ‘Şekib Arslan'ın Fikirleri ve Biyografisi’ adlı kitabında bahsettikleri zikredilebilir. Öyle ki er-Ruveys, kitabında eşsiz bir tarihi olaya da değinmiştir. Suriye Ulusal Bloğu önderleri, kendilerini Suriye devriminin en önde gelen gruplarından biri olarak takdim ederek Kral Abdulaziz'den Suriye'nin sömürgecilikten kurtarılması ve oğlunun kendilerine kral olarak atanması için yardım talebinde bulunmuştur. Bu olay tüm çıplaklığıyla bu kitapta anlatılıyor.

Fotoğraf Altı: Kral Abdulaziz'in adamlarının Riyad'ı geri almak için yola çıkarken çekilen görüntüleri, Suudi Arabistan, 1910.
Kral Abdulaziz'in adamlarının Riyad'ı geri almak için yola çıkarken çekilen görüntüleri, Suudi Arabistan, 1910.

Necid ve Hicaz bölgeleri, 1920'lerde yabancı sömürgeciliğine karşı mücadele eden Arap devrimcilerinin kalbinde derin ve güçlü bir yere sahipti. Bölgede yabancı güçler tarafından sömürgeleştirilmemiş neredeyse tek bağımsız Arap ülkesi Suudi Arabistan olduğu için, Kral Abdulaziz diğer Arap ülkelerinin bağımsızlığına son derece düşkündü. Kral Abdulaziz, Arap toplumlarının özgürlüklerini garanti altına alan ve varlıklarını koruyan her türlü eylemi destekledi. Tüm Arap ülkelerine her düzeyde yardım etmek ve desteklemek için hiçbir çabadan kaçınmadı.

Bağımsızlığın korunması

Şekib Arslan onun hakkında şöyle diyor:

“Daha sonra İbn Suud'un Arapların haklarını ihmal etmediğini ve yarımada üzerindeki yabancı etkisini azaltmak için çaba gösterdiğini doğrulayan bazı gizli yazışmalar gördüm.”

Ayrıca Arslan, 1930 yılında da şunları söyledi:

“Eğer Allah, Arap Yarımadası'nın kalbinde Arap bağımsızlığını korumak için Abdulaziz bin Suud'u görevlendirmeseydi, Frenklerin kılıçları şimdiye kadar Arapların boyunlarında olurdu. İbn Suud’da, yüzünde kahramanlık ifadesi olan yakışıklı bir kral ve gerçek Arap bağımsızlığı giysisini giyerek halkının ihtiyaçlarına koşan cesur bir hükümdar gördüm. Bu yüzden kulaklarımın duyduğundan daha fazlasını gözlerim gördüğü için Allah'a şükrettim. Bu ulusun geleceği konusunda ümitvar oldum.”

Araştırmacı er-Ruveys, Kral Abdulaziz'in Suriye-Arap Devrimi ile ilişkisine dair incelemelerinde bu durumu doğruluyor:

“Kral Abdulaziz, 1920’li yılların ortalarında patlak veren Büyük Suriye Devrimi’yle ilgilendi. Özellikle de Fransızların devrimci güçler üzerindeki kısıtlamaları ve baskısı, başta Sultan el-Atraş liderliğindeki devrimci grupların ve liderlerinin Suriye topraklarını terk etmek zorunda kalarak önce Ürdün’e daha sonra da İngilizlerin baskısıyla Suudi Arabistan’a sığınmalarına yol açtıktan sonra Kral Abdulaziz’in ilgisi daha da belirgin hale geldi.”

Diğer yandan Suriyeli tarihçi Emin Said, Kral Abdulaziz hakkında yazdığı ‘Suudi Devleti Tarihi’ adlı kitabında bu konuya değinmiştir:

“1925-1927 Büyük Suriye Devrimi Fransa’ya karşı gerçekleştiği esnada Kral Abdulaziz’den büyük miktarda mali yardım alındı. Aynı zamanda Kral Abdulaziz ülkesinin doğusunun ve sınıra yakın olan Cevf, Sakaka ve Karyetü’l Malah’ın kapılarını Suriyeli mücahitlere açtı. Böylece onlar da güvenli bir şekilde buraya yerleştiler.”

İbn Suud’da, yüzünde kahramanlık ifadesi olan yakışıklı bir kral ve gerçek Arap bağımsızlığı giysisini giyerek halkının ihtiyaçlarına koşan cesur bir hükümdar gördüm.

(Şekib Arslan)

Şekib Arslan, İbn Suud'un tutumundan minnettarlıkla bahsederek bunu doğruluyor:

“İngilizler Suriyeli devrimcileri Azrak'ı terk etmeleri ya da Fransızlara teslim olmaları konusunda uyardığında, yaklaşık bin kişi teslim olmaya zorlandı. Ancak iki kardeş Adil ve Sultan el-Atraş ve diğer komutanlar teslim olmayı reddederek İngilizlere şöyle dediler: ‘Biz, İbn Suud'un topraklarına gideceğiz. Çünkü orada bize karışmaya hakkınız yok. İbn Suud'un topraklarında bize karşı en ufak bir kontrol hakimiyetiniz yok.’ Böylece Vadi el-Sirhan'a doğru yürüdüler. Nabek Vahası'nın tadını çıkardılar ve o gerçek Arap bayrağının gölgesine sığındılar. Yaklaşık bin beş yüz kişiydiler. Eğer İbn Suud'un gölgesi olmasaydı, hiçbir yere yerleşemezlerdi ve yeryüzünün tüm genişliğine rağmen arazi onlara dar gelmeye başlardı. Fransızlardan koruma istemedikçe Suriye'ye giremezlerdi. Ne Filistin ne Ürdün ne de Irak onları kabul edemezdi. Yemen'e ise gidebilecek hiçbir yolları yoktu.”

Arslan bu ifadeleriyle Kral Abdulaziz’in harikulade tutumunu gözler önüne seriyor.

Fotoğraf Altı: Kral Abdulaziz.
Kral Abdulaziz.

Er-Ruveys söz konusu döneme ilişkin şunları söylüyor:

“Suriyeli vatanseverler (Ulusal Blok), İbn Suud'un etkili yardımıyla bağımsız bir Suriye görmeyi arzuluyorlardı. Bir Fransız raporunda, Suriyeli vatanseverler ile İbn Suud arasındaki ilişkinin geçmişinin 1926'ya kadar uzandığı, ancak Kurucu Meclis çalışmaları askıya alınıp 1928'de Yüksek Komisyon ile görüşmeler kesilince tekrar İbn Suud'a döndükleri belirtiliyor. Bu raporda, Şekib Arslan'ın Nisan 1929'da Hac için Mekke'ye gitmek üzere Cenevre'den ayrıldığı kaydedilmiş. Arslan, Suriye Krallığı'nın ilanını kabul eden ve İbn Suud'un oğlunu kral olarak atayan bir konferansa başkanlık etmek için Filistin'e uğramayı planlasa da bu çabası, İngilizlerin Filistin'e girişini engellemesiyle boşa çıkmıştır.”

Fransız raporuna göre Arslan’ın Hicaz'da uzun süre kaldığı sırada Halid el-Hekim, Yusuf Yasin, Fuad Hamza ve diğerleri gibi İbn Suud'un yakın çevresini milliyetçilerin tezleri etrafında seferber etti. Ancak Arslan, meseleyi İbn Suud’a açtığında İbn Suud, meselenin ertelenmesi gerektiğini söyledi. Arslan, 18 Mayıs 1929'da Fevzi Gazi'ye bu konuda bir mektup yazdı. Ulusal Blok, Baalbek'te bir toplantı düzenledi. İbn Suud'a bir mektup yazarak Suriye'de monarşi ilan etme ve bunun için oğlunu aday gösterme kararını bildirdi.

1925-1927 Büyük Suriye Devrimi Fransa’ya karşı gerçekleştiği esnada Kral Abdulaziz’den büyük miktarda mali yardım alındı. Aynı zamanda Kral Abdulaziz ülkesinin doğusunun ve sınıra yakın olan Cevf, Sakaka ve Karyetü’l Malah’ın kapılarını Suriyeli mücahitlere açtı. Böylece onlar da güvenli bir şekilde buraya yerleştiler.

(Emin Said)

El-Hekim 10 Ekim 1929'da Şam'a döndükten sonra bu fikir tekrar gündeme geldi ve konuya dair İbn Suud'dan teyit almak için el-Ahsa'ya gitti. El-Hekim'in önerisi üzerine İbn Suud, kuvvetlerini organize etmesi için Fevzi el-Kavukçu'yu çağırdı ve bir dizi Suriyeli subayla anlaştı. Mısır ve Filistin'de İbn Suud'un Arap birliğini sağlayacağına dair kampanyalar başlatıldı. Ocak 1930'da İbn Suud’un Necid'de krallığını ilan etmesi vesilesiyle telgraflar gönderildi.

Büyük Suriye Devrimi'nin sona ermesinin ardından Fransa, Suriye halkını, yönetim biçimini onaylayacakları bir ulusal meclis seçmeye çağırdı. Şeyh Kâmil Kassab, Suriye tarihinin bu kritik döneminde Suudi Arabistan'dan yardım istemek için aceleyle geldi. Kral'a Suriye'yi kurtarma görevini üstlenerek, Suriye'yi kurtardıktan sonra, tahtına oturmasını ve teşekkürlerini kabul etmesini teklif etti. Ama Kral Abdulaziz sert bir şekilde şöyle dedi:

“Milli ve dini geleneklerimiz yabancıların himayesi altında bir tahtı kabul etmemi engelliyor.”

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al-Majalla’dan çevrildi.



Rabıta, kız çocuklarının eğitimi için uluslararası bir girişim başlattı

Girişim, kız çocuklarının eğitimi için kazanılan zaferde niteliksel bir değişimi temsil ediyor. (SPA)
Girişim, kız çocuklarının eğitimi için kazanılan zaferde niteliksel bir değişimi temsil ediyor. (SPA)
TT

Rabıta, kız çocuklarının eğitimi için uluslararası bir girişim başlattı

Girişim, kız çocuklarının eğitimi için kazanılan zaferde niteliksel bir değişimi temsil ediyor. (SPA)
Girişim, kız çocuklarının eğitimi için kazanılan zaferde niteliksel bir değişimi temsil ediyor. (SPA)

Dünya İslâm Birliği (Rabıta) dün İslamabad'da, Pakistan Başbakanı Muhammed Şahbaz Şerif, Rabıta Genel Sekreteri Dr. Muhammed el-İsa, bir dizi üst düzey din adamı, ulema organları ve konseyleri, fıkıh enstitüleri ve eğitim kurumları üyelerinin katılımıyla düzenlenen bir konferansta Pakistan hükümetinin sponsorluğunda ‘Müslüman Toplumlarda Kız Çocuklarının Eğitimi’ konulu uluslararası girişimini başlattı.

Girişim, çeşitli temalar, ortak programlar ve destekleyici anlaşmalar yoluyla Müslüman dünyasının içindeki ve dışındaki toplulukların kız çocuklarının eğitimi konusundaki farkındalığını artırmaya odaklanıyor.

Söz konusu girişim, kadınların güçlendirilmesi, kız çocuklarının eğitim hakkının desteklenmesi ve pratik girişimlerin başlatılmasıyla ilgili çeşitli bölgesel ve uluslararası kurum ve kuruluşlar arasında anlaşmaların imzalanması yoluyla uluslararası bir ortaklık platformunun başlatılmasını içeriyor.

scdfv
Dünya İslâm Birliği (Rabıta) Genel Sekreteri Dr. Muhammed el-İsa, girişimin somut etkisiyle öne çıktığını açıkladı. (SPA)

El-İsa, girişimin niteliksel anlaşmalar yoluyla ‘somut etkisi’ ile karakterize edildiğini vurguladı. El-İsa, bunun ‘geçici bir çağrı’, ‘soyut bir deklarasyon’ ya da ‘bir pozisyonun tescili’ olmayacağını, kız çocuklarının eğitimi için kazanılan zaferde, bundan mahrum olan her toplumu memnun edecek bir değişim teşkil edeceğini açıkladı.

‘Kız Çocuklarının Eğitimi için İslamabad Deklarasyonu’, bütüncül ve kapsamlı dini ve mantıksal gerekçeleri de içeren güçlü ve etkili kararlılığıyla bu girişimi belgeleyecek.

Pakistan Başbakanı Şahbaz Şerif ise Rabıta'ya eğitim davasına olan sarsılmaz bağlılığı ve bu önemli girişime öncülük etmesinden dolayı takdirlerini ifade ederek, kız çocuklarının eğitime erişiminin sağlanmasının günümüzün en acil sorunlarından biri olduğunu kaydetti.

dvfrgbthy
Pakistan Başbakanı Şahbaz Şerif, Dünya İslâm Birliği’nin (Rabıta) bu önemli girişime öncülük etme konusundaki kararlılığını takdir etti. (SPA)

Diğer yandan İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Genel Sekreteri Hüseyin Taha, eğitimleri ‘bir hak ve kalkınmanın sağlanması için kaçınılmaz bir gereklilik’ olan tüm kız çocuklarının yararına olacak bu girişimi desteklemeye ve başarıya ulaşması için çalışmaya hazır olduklarını ifade etti. Taha, İslam dininin ayrım gözetmeksizin herkes için bilgi arayışını teşvik ettiğine dikkat çekti.

Pakistan Eğitim Bakanı Dr. Halit Makbul ise bugünün, bir ayrıcalık değil dinin de öngördüğü üzere herkes için temel bir hak olan eğitim yoluyla kadınların güçlendirilmesine yönelik ortak bir vizyona tanıklık ettiğini söyledi. Makbul, asıl meselenin dinin yanlış yorumlanmasında yattığını ve bugün bununla yüzleşmek için toplandıklarını belirtti.

Pakistan ordusunda Korgeneral rütbesine terfi eden ilk Pakistanlı kadın olan Dr. Nigâr Han, eğitim deneyimini anlattı. Kadınların eğitiminin çeşitli düzeylerde karar alma mekanizmalarındaki rollerini arttırdığını ve ekonomik büyümeyi desteklediğini vurgulayan Han, bu konunun ulusal politikaların öncelikleri arasında yer alması ve bu konuya daha fazla fon ve mali tahsisat ayrılması gerektiğini vurguladı.

sfgrt
Girişim, Müslüman topluluklar arasında kız çocuklarının eğitimi konusunda farkındalığın artırılmasına odaklanıyor. (SPA)

Konferans kapsamında, çeşitli katılımcı ülkelerden üst düzey akademisyenler ile eğitim ve yükseköğretim bakanlarının katılacağı bir oturum gerçekleştirilecek. Ayrıca, ‘İslam'da kadın eğitimi: Şer’i metinler, içtihat kararları ve bilimsel açıklamalar’, ‘Müslüman toplumlarda geçmişten günümüze örnek modeller’, ‘Kadınların eğitimiyle ilgili entelektüel şüpheler ve bunların tartışılması’, ‘Bilgi teknolojisi ve kadın eğitimi: Fırsatlar ve beklentiler’, ‘Kadınların güçlendirilmesi ve medeniyetteki rolleri’ gibi bir dizi konunun tartışılacağı atölye çalışmaları ve paneller düzenlenecek.

Konferansta, kız çocuklarının eğitimi için çalışan aktivist ve Nobel Barış Ödülü sahibi Malala Yusufzay bir konuşma yapacak.