Irak’ın taçsız kraliçesi Gertrude Bell kimdir?

Getrude Bell (Reuters)
Getrude Bell (Reuters)
TT

Irak’ın taçsız kraliçesi Gertrude Bell kimdir?

Getrude Bell (Reuters)
Getrude Bell (Reuters)

Ortadoğu, siyasi haritaların en hızlı değiştiği coğrafi bölgelerin başında gelmektedir. Bundan 150 yıl önce Beyrut ya da İstanbul’da bir grup aydınla bir araya geldiğinizde günümüzde Osmanlı toprakları üzerinde otuzdan fazla ülkenin kurulacağını, her ülkenin kendi bayrağı, marşı ve yönetimi olacağını söyleseniz büyük bir şaşkınlık yaşarlardı. Oysa çok kısa bir süre içinde onlarca devlet Osmanlı’dan koparak ortaya çıktığı gibi Osmanlı da tarih sahnesinden çekilerek yerini Türkiye Cumhuriyeti'ne bırakmıştır. 
Independent Türkçe'den Mehmet Mazlum Çelik'in hazırladığı habere göre bu siyasal ayrılıkların tarihi yüz yılı tam olarak aşmış değildir, bu kopuşun arkasında bıraktığı pek çok siyasi ve insani kriz hala devam etmektedir. Ortadoğu’da siyasi haritalar değişirken ortaya çıkan aktörler üzerindeki tartışmalar günümüzde de hala sürmektedir. Bu tartışmaların yoğun bir biçimde ortasında bulunan en gizemli isimlerden biri de İngiliz bilim insanı ve ajan Gertrude Bell’dir.  
Oxford mezunu inançsız bir muhafazakar
1868 yılında İngiltere’nin Durham şehrinde dünyaya gelen Gertrude Bell demir sanayisinden zengin olmuş önemli bir aileye mensuptu. Ailesinin zenginliği ilerleyen dönemde başta Anadolu ve Irak’ta yapacağı birçok arkeolojik çalışmayı finanse etmesini sağlayacaktı. Bell, doğumundan kısa bir süre sonra annesini kaybetti. Daha sonra üvey annesi olacak Mary S. Bell onun hem en yakın dostu olacak hem de birçok eserini yayınlamasına yardımcı olacaktı. Dadıların ve eğitmenlerin nezaretinde İngiliz geleneklerine göre sıkı bir eğitim alan Bell muhafazakar bir aileye mensuptu. O zamanın şartlarında kadınlar üniversiteye gitmiyordu, kalan eğitimlerini evde tamamlıyor olmasına rağmen kabına sığmayan güçlü yapısı ailesini üniversiteye okumaya ikna etmiştir.
Tarihinde ilk defa kadın öğrencileri kabul eden Oxford Üniversitesine tarih okumak için kaydolan Bell, hocalarının kendisine yönelik katı tutumuna rağmen bölümünü onur derecesiyle tamamlamayı başarır; ama Oxford kabul ettiği kadın öğrencilerin yalnızca okumasına izin veriyordu. Bu yüzden Bell uzun süre diplomasını alamaz. Okulu bitirdiğinde Bell’in kafası karışıktır, Tanrı'ya olan inancından emin değildir. İlerleyen yıllarda Tanrı'ya inanmayı tamamen reddeden Bell, rahip olacak kardeşini bu yoldan vazgeçirmek için yoğun çaba sarf edecektir. Bell’in inanç konusundaki katı tutumuna rağmen İngiliz geleneklerine ve Kraliçe’ye olan bağlılığı ise ömrünün sonuna kadar sürecek, muhafazakar İngiliz politikasını savunacaktır ve İngiliz tarihinin önemli ismi Churchill ile hep yakın ilişkiler geliştirecektir.
Feminist değildi
Gertrude Bell’in yaşadığı dönemde kadın haklarının kazanımı için başta Avrupa’da olmak üzere birçok kadın örgütü ortaya çıkmıştı ve yoğun bir mücadele başlatılmıştı. Kadınların oy hakkını elde etmesi ve çalışan kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olması gerektiğini savunan feminist dalga hareketleri birçok kadın aydın ve yazar arasında karşılık buluyordu. Bell, aldığı muhafazakar eğitim ve kişiliğinin bir gereği olarak bu tartışmalara daha çok Birleşik Krallığın Kraliçesi Victoria'nın durduğu yerden bakmayı tercih ediyordu. Bu bakış açısı, kadının sınırlarını tabiatı ile ölçerken güçlü kadının tanımı “erkekleşmesi” ölçüsünde karşılık buluyordu. 
Entelektüel açıdan bu düşüncesini hayat pratiğine taşıyan Bell, birçok erkeğin başarısız olduğu dağcılık, kriket, kürek çekmek gibi alanlarda kendisini yetiştirdi. Öyle ki 1902 yılında Alpler’de yaptığı bir dağ tırmanışı sırasında kafilesi fırtınaya kapıldı, Bell ve beraberindekiler dağda halatlarla birbirine 52 saat boyunca bağlı bir şekilde mahsur kaldı. Bu uzun süreçte Bell, kafileyi yöneterek herkesin hayatta kalmasını sağladı. Uzmanlık alanı olan tarihte ise ilgisini kütüphanelerden daha çok, saha çalışmaları yani arkeoloji cezbediyordu. Onun öyküsü de bu alanda başlayacak, bugün 500 milyondan fazla insanın yaşadığı Ortadoğu’nun geleceğini derinden etkileyecekti. 

Gertrude Bell / Fotoğraf: Gertrude Bell Arşivi, Wikimedia Commons
Bell, aşk ve Doğu

Gertrude Bell hakkında sayısız efsaneler üretilmiş bir kişiliğe sahiptir. Arap Milliyetçiliği için “el Hatun, Çöl Kraliçesi, Müminlerin Annesi” gibi sıfatlara nail görülürken özellikle “biz Türkler” için “Çöl Tilkisi, Çölün Cadısı” gibi hitaplar kullanılmıştır. Bu onun siyasi faaliyetlerinin bir sonucu olarak ideolojik bir ayrışmaya göre değişkenlik gösterir. Bunun yanında siyasi kişiliği kadar kişisel hayatı da birçok efsaneye konu olmuştur. Özellikle Türk efsanelerinde, onun Osmanlı’ya karşı olan nefretini, sevdiği adamın 1915 yılında Çanakkale’de ölmesiyle açıklayanlar vardır. Bell’in ölümü de başka bir efsane konusudur; buna göre, Bell intihar etmiştir, gerekçesi ise sevdiği adamın evli olması nedeniyle aşkına cevap vermemesidir. Ölüm nedeni yoğun miktarda uyku ilacı almak olan Bell’in değişen Irak siyasetinde bir tasfiye sonucunda suikasta kurban gittiği de iddia edilir.
Bu efsanelerin ötesinde gerçek olan nokta ise Bell’in Doğu ile ilk defa tanışmasının 1892 yılında Tahran’da İngiliz elçisi olan teyzesinin kocasını ziyaret etmesiyle başladığıdır. Burada İran kültürüne karşı büyük bir hayranlık duyar. İngiltere’ye döndüğünde Farsçasını ilerletir ve büyük hayranı olduğu Hafız’ın şiirlerini İngilizceye çevirir. Bell’in Doğu’ya olan hayranlığını doruğa çıkartacak hadise ise 1899 yılında Kudüs’e yaptığı seyahat olacaktır. Burada yaklaşık bir yıl kalan Bell, Arapların yaşam şekli ve geleneklerine karşı büyük bir ilgi duyar. Bunun sonucunda Ortadoğu ziyaretlerini genişletme kararı alarak Suriye’de birçok bölgeyi gezer. Arap Bedevilerinin yaşam şekline ve kabile yapısına dair birçok bilgi edinir.
Arkeoloji ile başlayan siyasi bağlantılar
Seyahatlerinde bölgenin altındaki arkeolojik zenginlikler Bell’in dikkatini çeker. Bölgeye daha geniş kapsamlı bir araştırma çalışması başlatan Bell, Suriye’den Konya’ya uzanan birçok arkeolojik çalışmaya katılır. Ailesinden kalan servetle arkeolojik çalışmaları finanse eder. Bu çalışmaların sonucunda Binbir Kilise ve Gılgamış Destanı gibi önemli eserler gün yüzüne çıkar.
Bell bu çalışmaları sırasında özellikle Arap aşiretleri ile yakın ilişkiler kurar, tüm çalışmaları boyunca yanında bulunan Ermeni seyisi Fartuh’u yanından hiç ayırmaz. Fartuh iyi derecede Arapça bilir ve coğrafyayı çok iyi tanır; ama Araplar Bell’in güçlü kişiliğine hayrandır. Çok iyi ata binmesi, zorluklara ve çetin çöl şartlarına karşı korkusuz duruşu Bell’in hemen benimsenmesine sebep oldu. Öyle ki Osmanlı zabitlerinin başına bir şey gelmesi endişesiyle birçok kez engellemeye çalışmasına rağmen Bell, atına atlayarak çölün en tenha bölgelerindeki Bedevi Aşiretlerinin çadırlarına gidip onlarla korkusuzca iletişim kurardı. Bu seyahatlerinin birinde esir düşmesi dahi onu engellemeyecekti. 
Birinci Dünya Savaşı başlıyor
Gertrude Bell uzun süren arkeolojik çalışmalarını tamamladıktan sonra Mayıs 1914 yılında İstanbul üzerinden İngiltere’ye döner. İnziva halinde çalışmalarını kitaplaştırmaya başladığı bir süreçte, Büyük Cihan Harbi başlar. İngiliz Kraliyet İstihbaratı Bell’i tecrübelerinden yararlanmak için Mısır’a davet eder. Bu, Bell’in siyaset ile ilk tanışması değildir. Daha önce Abdülhamid yönetimi ve Adana olayları ile ilgili pek çok bilgi notu ve mektubu hükümetle paylaşmıştır; ama bu kez kendisinden istenen şey İngiliz Hükümeti’nin özellikle Savaş Bakanı Churchill'in Arap isyanları stratejisine danışmanlık yapmaktır. 

Gertrude Bell ve Thomas Edward Lawrence / Fotoğraf: Twitter
Bu görevi kabul eden Bell, Mısır’a gelir ve daha sonrasında Arabistanlı Lawrence olarak tanınan ünlü İngiliz ajan ile tanışır. Lawrence’ın bölgede aşiretleri tanıması ve strateji geliştirmesi konusunda ona akıl hocalığı yapar. Osmanlı’ya yakın aşiretlerin hangileri olduğunu belirleyen Bell, isyanın hangi noktalarda kiminle başlayacağına kadar birçok detayın asıl belirleyicisi olmuştur. Savaş Bakanlığı’nın isteği üzerine teslim ettiği haritalar İngilizlerin Suriye başta olmak üzere birçok savaş cephesi açmasına sebep olmuştur. 
Faysal ve Irak ile başlayan süreç 
Modern Irak’ın birinci Kralı olan Faysal, Şerif Hüseyin’in oğludur. İstanbul’da uzun süre İkinci Abdülhamid’in zorunlu misafiri olarak bulunan Faysal, iyi derecede Türkçe konuşuyordu. Diğer pek çok Arap Emiri ve kralı gibi İstanbul’a karşı büyük bir özlem ve hayranlık duymuştur. Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra Türkiye’yi ziyaret etmiş, Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal ile iyi bir dostluk kurmuştur.
Siyasi hayatı Abdülhamid’in devrilmesiyle başlar. İstanbul sürgünü son bulduğu gibi İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından Şam’da görevlendirilir. Bu süreçten sonra Cemal Paşa’nın kendisine duyduğu güveni fırsata çeviren Faysal bölgede etkinliğini artırır. Daha sonrasında babası Şerif Hüseyin’i Osmanlı’ya karşı isyan etmeye ikna eden kişilerden biri olarak anılacaktır.

Kral Faysal​
Faysal ve Bell’in dostluğu 

Bugünkü Irak’ta yaşanan pek çok siyasal krizin temelinde Gertrude Bell’in politik manevralarının etkisi vardır. Bell, nüfusunun önemli bir bölümü Şii ve Kürtlerden oluşan Irak’ın başına Sünni bir Arap olan Faysal’ın kral olarak getirilmesi için yoğun bir çaba göstermiştir. Bu çabanın arka planındaki en önemli sebep, ileride olası bir Irak-Türkiye birleşmesinin önüne geçmektir. Yürüttüğü yoğun diplomasinin sonucunda nüfusunun önemli bir kısmının okuma yazma bilmediği Irak’ta Faysal’ın kral olması için İngiliz hükümetini referandum yapmaya ikna etmiştir. Büyük tartışmaların sonucunda yapılan referandumda Faysal oyların yüzde 96’sını alarak Irak’a kral olmuştur. Bu çabaları görmezden gelmeyen Faysal, Bell’i Irak yönetiminde müsteşar olarak atamıştır.
Kral Faysal ile Bell’in dostlukları ise 1919 yılında gerçekleştirilen Paris Barış Konferansı ile başlamıştır. Konferansa tek kadın temsilci olarak katılan Bell, burada Faysal’ın Irak’taki konumunu güçlendirmiştir; ancak Faysal’ın önündeki en büyük engel Fransızlardır. Bunun için İngilizlerden daha güçlü destek bulması gerektiğini bilen Faysal’a bu imkânı Bell sağlayacaktır. Irak’ın kuruluşuna vesile olacak 1921 Kahire Konferansı’nda ünlü ajan Lawrence ile Bell, Faysal’ın Irak’taki konumunu garanti altına alarak ona tahtın yolunu açacaktı. 

Gertrude Bell (ikinci sıra, soldan ikinci) 1921 Kahire Konferansı'nda / Fotoğraf: Gertrude Bell Aşivi, Wikimedia Commons
Faysal’ın müsteşarı olarak göreve başlayan Bell, Irak ticareti, dış politikası ve bakanlar kurulunun belirlenmesine varıncaya kadar Faysal’dan sonra ülkenin en etkili ikinci ismi olarak ön plana çıkmıştır. Bundan dolayı, Faysal tarafından “el Hatun” Iraklı tarihçiler arasında ise “Irak’ın Taçsız Kraliçesi” olarak ünlenmiştir. 
Elinde cetvelle Ortadoğu’da sınır çizen Lawrence değil, Bell’dir
Thomas Edward Lawrence, tarihin gördüğü en önemli savaş casuslarından biridir. Birleşik Krallığa bağlı Galler’de 1888 yılında dünyaya gelen Lawrence, ailesinin bunalımlı ilişkisi ve boşanma süreçleri yüzünden kaçarak orduya yazıldı. O da tıpkı Bell gibi Oxford’ta tarih okudu. Üniversite yıllarında şarkiyatçılığa özellikle de Arap kültürüne yoğun bir ilgi duydu. Ortadoğu’ya ilk olarak bilimsel çalışmalar yapmak için gelen Lawrence'ın muadillerinden ayrılan yanı Arap kültürü ve yaşam şekli konusunda hiç de taklit yapmıyor olmasıydı. Arap yemekleri yiyor, onlar gibi giyiniyor, hatta onlar gibi düşünüyordu. Çölde ise kendisini hiç yabancı gibi hissetmeyen Lawrence bulunduğu her ortamda Arap aşiretlerinin güvenini kolayca kazanıyordu.
Bell ile dostlukları İngiliz İstihbaratının Kahire ofisinde başlamıştı, daha önce de birbirlerini tanıyan ikili bu süreçten sonra ittifak içinde olacaktı.
Başta Irak ve Suriye olmak üzere Ortadoğu’da politik haritaların çizimi genellikle ajan Lawrence mal edilir. Oysa Lawrence, İngiliz hükümetinin nezdinde Gertrudre Bell’in hep gölgesinde kalmıştır. Lawrence ve Bell arasında ise hiçbir zaman rekabet olmadığı gibi anne-oğul ilişkisi denecek kadar yakın bir ilişki olmuştur. Lawrence’ın tüm politik ağlarının mimarı olan Bell birçok politik haritayı da kendisi çizmiştir. Babasına yazdığı bir mektupta ise şu ifadeleri kullanır:  
Ofiste tüm bir günü Irak’ın güneyindeki çöl sınırını belirlemekle geçirdim.
Bell’in ölümü de kendisi kadar gizem dolu oldu
Ölümüne yakın Bell, Irak siyasetinde hala önemli bir konumdaydı ama yapılan son anayasa değişikliği ile eski etki ve itibarını kaybetmişti. Bunalımlı bir ruh hali içine giren Bell kendisini arkeoloji çalışmalarına vermişti; ama özel hayatı onu derinden etkiliyordu. 12 Haziran 1926 yılında hala gizemi çözülemeyen bir biçimde yatağında ölü bulundu. Kimilerine göre intihar etmişti kimilerine göre ise öldürülmüştü. 
Bell için Irak’ta devlet töreni ile cenaze merasimi yapıldı ve eski dostu Kral Faysal onun son isteğini yerine getirerek içinde Bell’e ait birçok çalışma ve fotoğrafın da bulunduğu Irak Arkeoloji Müzesini açmıştır.
Ünlü düşünür Edward Said; Bell ve Lawrence gibi birçok bilim insanı görünümündeki casus için şu ifadeleri kullanacaktı: 
... Doğu üzerinde gelişen resmi bilgiden nefret ediyorlardı. Hiçbiri Avrupa’nın doğu hakkında beslediği geleneksel düşmanlık ve korkudan kurtulabilmiş değildi. Fikirleri modern Oryantalizmin gidişine yön vermiş ve kişisel gayretlerle ona akademik özellik kazandırmıştı.



Gazze'de İç Güvenlik yetkilisi Zemzem’e suikast: İçişleri Bakanlığı soruşturma başlattı

Yarbay Ahmed Zemzem, silahlı kişilerin arabasına açtığı ateş sonucu öldürüldü (Filistin Enformasyon Merkezi)
Yarbay Ahmed Zemzem, silahlı kişilerin arabasına açtığı ateş sonucu öldürüldü (Filistin Enformasyon Merkezi)
TT

Gazze'de İç Güvenlik yetkilisi Zemzem’e suikast: İçişleri Bakanlığı soruşturma başlattı

Yarbay Ahmed Zemzem, silahlı kişilerin arabasına açtığı ateş sonucu öldürüldü (Filistin Enformasyon Merkezi)
Yarbay Ahmed Zemzem, silahlı kişilerin arabasına açtığı ateş sonucu öldürüldü (Filistin Enformasyon Merkezi)

Filistin Enformasyon Merkezi, Gazze Şeridi'ndeki İç Güvenlik Teşkilatı yetkililerinden Yarbay Ahmed Zemzem’in bu sabah Gazze Şeridi'nin orta kesiminde yer alan Megazi Mülteci Kampı’nda silahlı kişiler tarafından düzenlenen silahlı saldırıda öldürüldüğünü bildirdi.

Gazze İçişleri Bakanlığı tarafından yapılan kısa basın açıklamasında, ilgili makamların Yarbay Ahmed Zemzem suikastıyla ilgili ‘derhal soruşturma başlattığı’ ve suikasta karışan şüphelilerden birini tutukladığı, diğer şüphelilerin izini sürme çabalarının ise devam ettiği belirtildi. Açıklamada olayın arkasındaki koşulları ve nedenleri ortaya çıkarmak için çalışmaların sürdürüldüğü ifade edildi.

Olay, İsrail ordusunun dün akşam Gazze şehrinin batısındaki er-Raşid Caddesi’nde bir araca düzenlenen baskında Hamas'ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları liderlerinden Raid Saad'ı öldürdüğünü açıklamasının üzerinden 24 saat geçmeden meydana geldi. İsrail, Saad'ın öldürüldüğü saldırıyla, Gazze'deki ateşkes anlaşmasını bir kez daha ihlal etti.


Cezayir’de Kabiliyeliler ‘MAK’ ayrılıkçı projesine karşı birleşti

Bejaia'da ayrılıkçı projeye karşı düzenlenen miting sırasında aktivistler (Özel hesaplar)
Bejaia'da ayrılıkçı projeye karşı düzenlenen miting sırasında aktivistler (Özel hesaplar)
TT

Cezayir’de Kabiliyeliler ‘MAK’ ayrılıkçı projesine karşı birleşti

Bejaia'da ayrılıkçı projeye karşı düzenlenen miting sırasında aktivistler (Özel hesaplar)
Bejaia'da ayrılıkçı projeye karşı düzenlenen miting sırasında aktivistler (Özel hesaplar)

Cezayir’de Kabiliye bölgesi, ayrılıkçı “MAK” hareketinin Fransa’da ilan etmeyi planladığı “bağımsız Kabiliye devleti” girişimine karşı dikkat çekici bir toplumsal mobilizasyona sahne oldu. Cezayir yönetiminin, ülkenin toprak bütünlüğünü hedef almakla suçladığı bu girişime karşı bölgede çeşitli protesto ve farkındalık faaliyetleri gerçekleştirildi.

Başkent Cezayir’in yaklaşık 250 kilometre doğusunda bulunan ve Kabiliye’nin en büyük kentlerinden biri olan Becaia (Bejaia) vilayetinde, vatandaşlar ve yerel aktörler ulusal birliğe zarar verecek her türlü projeye karşı olduklarını ortaya koyan çok sayıda inisiyatif gerçekleştirdi. Kent genelinde çok sayıda ev ve iş yerinin cephelerine Cezayir bayraklarının asıldığı gözlemlendi.

Becaia Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü tarafından “Cezayir tek ve bölünmezdir” sloganıyla düzenlenen, ulusal bayraklarla süslenmiş araçlardan oluşan bir konvoy, kent merkezinden hareket ederek çeşitli cadde ve köyleri dolaştı. Öte yandan Becaia Üniversitesi öğrencileri yayımladıkları bildiride, ayrılıkçı MAK hareketinin projesini reddettiklerini belirterek, “Cezayir’in birliği ve egemenliğine” olan bağlılıklarını vurguladı.


HDK, Güney Kordofan'daki BM karargahına saldırdı: Altı Bangladeşli asker öldürüldü

Sudan'ın kuzeyindeki bir beldede devriye gezen HDK üyeleri (Arşiv - AP)
Sudan'ın kuzeyindeki bir beldede devriye gezen HDK üyeleri (Arşiv - AP)
TT

HDK, Güney Kordofan'daki BM karargahına saldırdı: Altı Bangladeşli asker öldürüldü

Sudan'ın kuzeyindeki bir beldede devriye gezen HDK üyeleri (Arşiv - AP)
Sudan'ın kuzeyindeki bir beldede devriye gezen HDK üyeleri (Arşiv - AP)

Sudan’da Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) dün, kuşatma altındaki Güney Kordofan eyaletinin yönetim şehri Kadugli şehrine insansız hava aracı (İHA) ile düzenlediği bir saldırıyla şehirdeki Birleşmiş Milletler (BM) karargahını hedef aldı. Saldırıda en az altı Bangladeşli asker öldürüldü. Öte yandan şehirdeki bazı insani yardım kuruluşları ve BM ajansları, kötüleşen güvenlik durumu nedeniyle personelini tahliye etmeye başladı.

BM Abyei Geçici Güvenlik Misyonu (UNISFA) tarafından yapılan açıklamada, Kadugli'deki BM merkezine düzenlenen İHA’lı saldırıda ‘altı askerin öldürüldüğü ve altı askerin yaralandığı’ duyuruldu. UNISFA tüm kurbanların Bangladeşli olduğunu ekledi.

Öte yandan Bangladeş Başbakanı Muhammed Yunus, yaptığı açıklamada olaydan dolayı ‘derin üzüntüsünü’ dile getirdi.

BM Genel Sekreteri António Guterres ise Sudan'daki UNISFA askerlerine yönelik saldırıların ‘haksız ve savaş suçu niteliğinde’ olduğunu vurguladı.

Guterres, sosyal medya platformu X hesabından yaptığı paylaşımda, UNISFA askerlerini hedef alanlardan hesap sorulması çağrısında bulundu.

Sudan Egemenlik Konseyi saldırıyı kınadı

Öte yandan Sudan Geçiş Dönemi Egemenlik Konseyi, saldırıyı ‘uluslararası insani hukukun ciddi bir ihlali ve açık bir ihlali’ olarak nitelendirdi.

Konsey tarafından yapılan açıklamada, ‘korunan bir BM tesisini hedef almanın, organize terörizme eşdeğer tehlikeli bir tırmanış ve suç teşkil eden bir davranış olduğu, uluslararası hukuku kasıtlı olarak hiçe saydığı’ vurgulandı.

sd
Sudan ordusu komutanı Korgeneral Abdulfettah el-Burhan (AFP)

Saldırıdan HDK’yı sorumlu tutan konsey, BM ile uluslararası topluma BM tesislerinin korunması için ‘kararlı tutumlar ve caydırıcı önlemler almaları’ çağrısında bulundu.

HDK dün, kuşatma altındaki Güney Kordofan eyaletinin yönetim şehri Kadugli şehrine İHA’lı saldırı düzenleyerek BM karargahını hedef aldı ve en az altı sivili öldürdü. Bunun üzerine şehirdeki bazı insani yardım kuruluşları ve BM ajansları, kötüleşen güvenlik durumu nedeniyle personelini tahliye etmeye başladı.

Sudan Geçiş Dönemi Egemenlik Konseyi, saldırıyı ‘uluslararası insani hukukun ciddi bir ihlali ve açık bir ihlali’ olarak nitelendirdi. Konsey tarafından yapılan açıklamada şu ifadeler yer aldı:

“Korunan bir BM tesisini hedef almak, organize terörizme eşdeğer tehlikeli bir tırmanma ve suç teşkil eden bir davranış olup, uluslararası hukuku kasıtlı olarak hiçe sayma ve insani yardım ve uluslararası misyonların çalışmalarını doğrudan tehdit etme anlamına gelir.”

dfrgt
BM Genel Sekreteri António Guterres (Reuters)

HDK, bu saldırıyı, BM Genel Sekreteri António Guterres’in HDK’yı ‘kötü güçler’ olarak nitelendirdiği, HDK’nın ise BM'yi ‘çifte standart’ uygulamakla suçladığı açıklamasından iki sonra gerçekleşti.

Birçok kaynak, HDK'nın Kadugli şehrine İHA’lı saldırı düzenlediğini bildirdi. Şehirde dumanlar yükseldiği görüldü. Fransız Haber Ajansı AFP’ye konuşan bir sağlık kaynağı, BM karargahına düzenlenen İHA’lı saldırıda en az altı sivilin öldüğünü söyledi.

Bölge sakinleri kaçıyor

Sudan merkezli bir haber sitesi, HDK'ya bağlı Sudan Kurucu İttifakı’nın (Te’sis) perşembe günü Kadugli sakinlerine askeri çatışma ve operasyon bölgelerini terk etmeleri çağrısında bulunduğunu aktardı. Haberde, bu çağrının bölge sakinleri tarafından geniş çapta dikkate alındığı, bu göç dalgasının savaşın patlak vermesinden bu yana en büyük dalga olduğu ve bölgeden kaçanların çoğunluğunun kadınlar, çocuklar ve yaşlılar olduğu belirtildi.

Al Sudania News sitesi, Sudan Kurucu İttifakı liderinin yaptığı açıklamada, ittifakın ‘sivilleri korumaya ve Kadugli'den gönüllü tahliyeleri kolaylaştırmaya tam olarak kararlı olduğunu’ söylediğini aktardı.

İttifak lideri, ‘tüm vatandaşlara hayatlarını korumak için çatışmalardan uzak durmaları çağrısını’ yineledi.

Bu gelişmeler yaşanırken Güney Kordofan eyaletinde askeri çatışmalar daha fazla bölgeye yayılıyor ve bunların sivillerin insani durumuna etkisi konusunda endişeler artıyor.

Sudan Ordusu, Güney Kordofan eyaletindeki Kadugli, Dilling ve Abu Jubayhah olmak üzere son üç şehri kontrol ediyor.

Sudan Kurucu İttifakı, geçtiğimiz temmuz ayında, Muhammed Hasan et-Taişi liderliğinde paralel bir hükümetin kurulduğunu açıklayan HDK'nın da dahil olduğu bir siyasi ittifak.

Hartum'da kitlesel gösteriler düzenlendi

Öte yandan dün binlerce Sudanlı, başkent Hartum ve ülkenin diğer şehirlerinde kitlesel gösteriler düzenleyerek, HDK'ya karşı savaşan orduyu destekledi. HDK ise, ülkedeki savaşı sona erdirmek için gösterdiği çabaları boşa çıkarmak amacıyla uluslararası toplumun önünde vatandaşları istismar etmemesi konusunda uyarıda bulundu.

Yürüyüşler, Sudan ordusu ile birlikte savaşan silahlı gruplar ve İslamcı hareketlerle koordineli olarak Seferberlik ve Halk Direnişi Yüksek Komitesi’nin çağrısı üzerine düzenlendi.

efrgt
Cumartesi günü Port Sudan'da ordu yanlısı yürüyüş (AFP)

Seferberlik ve Halk Direnişi Yüksek Komitesi lideri Korgenereal Beşir Mekki el-Bahi, geçtğimiz ay, Kordofan’ın tüm cephelerinde orduyu desteklemek için genel seferberlik ilan edildiğini ve bazı eyaletlerde eğitim kamplarının açıldığını duyurdu.

Bahi, komite tarafından yayınlanan açıklamasında şunları söyledi:

“Bu yaygın halk ayaklanması, Sudan halkının gerçek iradesini yansıtıyor ve ulusal devlet kurumlarının üzerinde hiçbir meşruiyet olmadığını teyit ediyor.”

Şarku’l Avsat, aralarında Hartum, Port Sudan, Medeni, Dongola, Sennar ve Halfa’nın bulunduğu, Sudan ordusunun kontrolündeki eyaletlerin başkentlerinde düzenlenen yürüyüşleri yerinde takip etti.

HDK'nın yaygın ihlallerine tanık olan El Cezire eyaletinin merkezindeki onlarca belde ve küçük köyde de dayanışma gösterileri düzenlendi.

Protestocular, Sudan ordusuna destek çağrısı yapan pankartlar açarken ‘Tek ordu, tek halk’ sloganları attı. Bazı protestocular ise HDK'nın terör örgütü olarak sınıflandırılması çağrısında bulunan sloganlar attı.

Öte yandan başta Sivil Demokratik Devrimci Güçler İttifakı (Sumud) olmak üzere savaş karşıtı güçler, ‘Barışa ve demokrasiye evet. Savaşa, askeri yönetime hayır’ sloganıyla sosyal medyada yaygın olarak paylaşımların yapıldığı bir kampanya başlattı.