Salih Kallab
Ürdünlü yazar. Eski Enformasyon, Kültür ve Devlet Bakanı
TT

Husi sendromu ve Arap ulusunun kalbi Yemen  

Yanlış anlamalara mahal vermemek ve konuları birbirine karıştırmamak için, kendilerini ‘Husi’ olarak tanımlayanların, kasıtlı bir şekilde ya da cehaletlerinden ötürü İran’ın şer odakları olduklarını ifade etmeliyim. Söylendiği üzere; cahil kendisinin düşmanıdır. Husiler, kendilerini Veliyyi Fakih olarak tanımladıkları kişiye bağlı olarak görenlerin bir uzantısıdır. Hakikatte ise o ne bir ‘veli’ ne de bir ‘fakihtir.’ Yüce İslam’da ‘gerçek salih velilerin’ hem geçmişte hem şimdi var oldukları ve gelecekte de var olmaya devam edecekleri bilinmektedir. Gerçek velilerin varlığı kıyamete dek sürecektir. Salih kulların nasıl olmaları gerektiği gibi bir temel meselede kayda değer bir ihtilaf olamaz. Salih kulların vasıflarına dair hususiyetler ardışık bir şekilde uzak tarihten yakın tarihe kadar bizlere ulaşmıştır. Dolayısıyla meseleleri birbirine karıştırmamak adına şu hususu netliğe kavuşturmalıyız:İran mihraklı Husiler, gerçekte ne salih kişilerdir ne de evliyadırlar. Veliyyi Fakih olarak tavsif ettikleri kişi ise İran’ın ‘jandarmasından’ ibarettir.  İran, Velayeti Fakih rejimi altında İran açık bir düşmana dönüşmüştür. Oysa eskiden Arap ülkeleri için dost bir Müslüman ülkeydi. Devrimden sonra A'dan Z'ye Arap ülkelerinin iç işlerine müdahalede bulunmaya başladılar. Bu müdahalelerin mahiyeti artık örtbas edilemeyecek ve gizlenemeyecek kadar açık hale gelmiştir.
Bu nedenle, artık alenileşmiş bu apaçık gerçekliği inkar etmek ya da görmezden gelmek mümkün değildir. İran’ın yayılmacı ve müdahaleci olduğu gerçeği ancak körü körüne ona bağlı olanlar tarafından inkar edilebilir. İran rejimi hem kendi halkına hem de tümü değilse de çoğu Arap ve Müslüman kardeşine ihanet etmiştir. İran rejimi, sadece bazı konularda değil hemen hemen tüm konularda Müslümanların ve Arapların iç işlerine müdahil olmayı kendisi için bir hak olarak görmektedir. Nitekim Veliyyi Fakih olarak adlandırılan kişi ya da tarihi Fars kaftanı altında gizlenenler bu emellerini gizlememektedir. Bu İranlıların bir kısmı kendilerini Ehl-i Beyt’e atfetmekte ve kutsal kişiler olduklarını öne sürmektedir. Onların yüce Ehl-i Beyt’le ilgisi olmadığı açıktır.
Arap ve Müslüman kardeşlerine ve hatta kardeş İran halkının kendisine de düşmanlık sergileyen İran rejimi, Arapların içişlerine karışmada çok ileri gitmiş, ilhak, işgal ve mutlak hegemonya arzusuyla hareket etmeye başlamıştır. Burada sadece bir ülkeden değil çok sayıda Arap ülkesinden söz ediyoruz. Bu konuda şüpheleri olanlar, İran rejiminin tüm bölgedeki eylemlerini takip edebilirler. Oysa rejimin bu tutumları olmasa Araplar ile İranlılar arasında herhangi bir sorun yaşanmazdı. Araplar ve sonradan Araplaşmış olanlarımız, tarihte birçok açgözlü devletin hedefi ve uğrak yeri olan ve günümüze kadar varlığını sürdüren bu bölgede İranlıların ve Arapların kardeşçe yaşadığını bilmekteyiz. İran tarih boyunca çoğu zaman Arap kardeşlerinin yanında yer almıştır. Gündüz vakti hastalıklı bir anlayışla suikasta kurban giden Şehinşah döneminde de bu böyleydi. Bu hastalıklı anlayışın günümüze kadar süregeldiği görülüyor. Ne yaptığını bilmeyen ve iftiralarla geçinen sarıklı taifeler bu hastalıklı anlayışta çok ileriye gittiler. Onlar şunu bilmelidir ki tarihin hareketliliği, tarihin bir anında donup kalmaz. Bu hastalıklı anlayış kesinlikle yok olacaktır. Bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Cenab-ı Hak onların durumunu değiştirmez.
Elbette insanlık tarihi tek bir yönde doğrusal ilerleyen bir süreçten ibaret değildir. Hamaney, İran’ı hali hazırda Arap aleminde, Körfez’den Kızıldeniz’e, Bab-ul Mendeb Boğazı’ndan Arap Denizi’ne kadar bir işgal girişiminde bulunmaktadır. Velayet-i Fakih rejiminin ‘Siyonist düşmandan’ bir farkı yoktur. Hatta bazıları bu rejimin, Arap aleminin kalbine bir hançer gibi saplanan İsrail’den daha tehlikeli olarak görülmesi gerektiğini söyler. Arap aleminin kalbi Filistin ve Mescid-i Aksa’dır. Kıyamet Kilisesi de Arapların bir değeri addedilir. Filistin tarih boyunca Müslümanların yurdudur ve kıyamete kadar da Müslümanların yurdu olmaya devam edecektir. İran’ın Hamaney rejimine tepkimiz de aynı sebeplerdendir. Hamaney İran’ı tüm sınırları aşarak Arap ülkelerini işgale girişmiştir. İran’ın güdümüne girene kadar mutlu olan Yemen’in şimdilerde ciddi bir bölümü İran işgali altındadır. Sabahtan akşama İran’ın bölgeye getirdiği acıların tezahürleri gözümüzün önünden gitmemektedir. Elbette, ‘ebedi bir mesaj taşıyan bu tek ulusun’ gerçek risalesi yüce İslam dininin ve semavi dinlerin risalesidir. Şu an sarsıntılı olan süreç elbette bir gün durulacaktır. Bundan şüphesi olanlar, Arapların uzun tarihsel serüvenini incelesinler. Nitekim tarih boyunca bugün içinden geçtiğimiz koşulların çok daha ağır olanlarını atlatabildik. Haçlı Seferleri’nden bu yana oldukça ağır koşullar yaşadık, topraklarımız defalarca işgal edildi ve bugünlere ulaşabildik. Dolayısıyla daha önceki birçok işgalin sona erdiği gibi, tüm bu işgaller de kaçınılmaz olarak son bulacaktır. Büyük Cezayir ulusunun üstüne çöken Fransız işgalinin, 132 yıl sonra ‘şehitler yurdu’ halkı tarafından sonlandırılması gibi bugünün şartları da değişecektir. İsrail’in bir noktada aklı başına gelecek ve sağduyuya kulak vererek tutumunu değiştirecektir. Arap dünyasına sızanlar da kaçınılmaz olarak buralardan çıkacaktır. İran’ın Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen’in bir kısmını işgal etmesi de sona erecektir. Yemen yeniden ‘mutlu yemen’ olarak anılacak ve tüm işgalciler bu ülkeden çıkarılacaktır. Fransızlar yıllar süren kanlı savaşların ardından Cezayir’den nasıl çıktıysa, İranlılar da Yemen’den çıkmak zorunda kalacaktır.