Salih Kallab
Ürdünlü yazar. Eski Enformasyon, Kültür ve Devlet Bakanı
TT

Suriye: Dikkat çekici dönüşümler ve neden Şam'ın yerine Halep?!

Suriye'de dönüşümlerin yanı sıra bazılarının tehlikeli olarak nitelendirdiği ve diğerlerinden ziyade Suriye halkı arasında soru işaretleri yaratan birçok değişiklik var. Bazıları bunların normal sorunlar olduğunu ve Arap ulusu zincirinde önemli bir halka olan bu ülkenin sürekli istikrarsızlık yaşadığını, tanık olduğu askeri darbelere ve ardı ardına dönüşümlere ne batıda ne de doğuda herhangi bir Arap ülkesinin tanık olmadığını söylüyor.
Bütün bunları, bu büyük ülkenin, Baasçı “yoldaşların”, yani Baas Partisi liderleri ve üyelerinin dediği gibi;  “Suriye Arap bölgesinin” sahip olduğu konuma bağlayanlar var. Bunun nedeninin, Şam'ın Arap zincirinin bir halkasını, hem de temel bir halkasını oluşturmaya devam etmesi olduğunu söyleyenler de bulunuyor. Şam elbette çok erken bir dönemden, Emevi ve Abbasi dönemlerinden itibaren böyleydi ve Osmanlı döneminde, sömürge döneminde ve bugüne kadar bu özelliğini korudu. Denildiği gibi; diriltileceğimiz güne kadar da koruyacak!
Tüm bunlar daima yakın ve uzak Arapların gözlerini Emevi başkentine, tarihin tüm aşamalarında Araplığın başkentine çevirmelerini sağladı. Buna karşılık geçmişten bugüne önemine ve konumuna rağmen Bağdat, Arap ulusunun merkezini oluşturan kardeşti ve halen da öyle kabul ediliyor. Bu kardeşlik şu güzel ve büyük tarihi sloganı ortaya çıkarmıştı: “Ebedi mesaj sahibi, birleşik Arap ümmeti.”
Bütün bunlar söylenmeli. Nitekim yakın uzak tüm Arap dönemlerinde söylendi. Elbette geçmişte ve bugün halen önemli bir yere sahip Arap başkentleri ve şehirleri var. Sözgelimi, el-Muiz Li-Dinillah’ın başkenti Kahire, yine Reşid’in başkenti Bağdat, iki kutsal şehir Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere, keza Marakeş, Kazablanka, Beyrut, doğu ve batıda olsun diğer Arap başkentleri gibi... Dolayısıyla bu girizgâh bizi Suriye'nin şu an maruz kaldığı bu korkunç “bölünmenin” sadece Suriye halkı için değil, tüm Arap ulusu için de pek çok soruyu gündeme getirmesi gerektiği gerçeğine götürüyor. Zira Şam, dediğimiz ve bütün Arapların demesi gerektiği ve tabii ki dedikleri gibi; bu tarihi Emevi başkenti Arapların başkentidir. Elbette okyanustan Körfez'e tüm Arap başkentlerini takdir ediyor ve saygı duyuyoruz!
Son dönemde Suriye’de ve koşullarında çok tehlikeli dönüşümler meydana geldi. Bu gelişmeler, düşman Siyonist devlet İsrail’in doğuda Şam'ın eteklerinden batıda tarihi Taberiye Gölü'nün derinliklerine kadar uzanan Suriye’nin “Golan Tepeleri”ni ilhak etmesiyle başladı. Son olarak konuşulan Suriye siyasi “coğrafyasının”, çağlar boyunca başkenti Şam olan Bilâd-ı Şam'dan Haleb-i Şehbâ’ya taşınması meselesi ise alışılmadık, tarihin uzun ve yakın dönemleri boyunca yaşanmamış bir şeydir. Bu, Bilâd-ı Şam ve Suriye Arap bölgesinin tamamını aşarak bazı Arap ülkelerine de uzanabilecek (Allah korusun) tehlikeli dönüşümler bekleniyor demektir.
Burada tüm Arapların ve Arap başkentlerinin sorması gereken sorular şunlardır: Bütün bunlar neden oldu? Suriye’nin haritası yeni bir harita ile değiştiriliyor ve Şam’ın yerini Halep’in alması mı isteniyor? Bu, Suriye bu şekilde parçalanıyorsa, o halde tüm Arap dünyasını parçalamaya yönelik bir komplo; evet bir “komplo” olduğu temeline dayanan birçok soru işareti yaratıyor. Geçmiş devirlerde, hatta Osmanlı ve sömürge devirlerinde bile değişmeyen tarihi haritasını değiştirmeye yönelik bir komplo mu olduğu sorusunu gündeme getiriyor.
Garip ve hatta şaşırtıcı olan, bütün bunlar olup biterken ilgili olması gereken Arap ülkelerinden belli belirsiz bir "itirazın” dahi duyulmaması. Bazı Arap tarafların, eski “ben beyaz öküzün yendiği gün yenildim” Arap atasözünü unutmuş gibi yapmalarıdır. Durumu daha da kötüleştiren, "Humeyni" ve daha sonra da "Hameney” devrimi olarak adlandırılan olaydan sonra bu tarafların bir dizi Arap ülkesini işgal etmeye yönelmeleri, batıda Kızıldeniz'i, Babul Mendeb’i, Umman Denizi’ni ve Allah'a hamd olsun ki İran'ın tüm bu emellerine ve atılımlarına rağmen halen Arap olan Arap Körfezi'ne nazır bazı bölgeleri hedef almalarıdır. Burada kastedilen elbette Arapların büyük İslam dininin yanı sıra güçlü ve kalıcı tarihsel ilişkilere sahip olduğu kardeş İran halkı değil, Mollalar Rejimi’dir.
Aslında, bazı Arapları korkutup ürkütebilecek bu sözleri söylüyoruz çünkü özelde değil genelde mevcut durum, Araplar dağılmış birliklerini yeniden tesis etmedikleri sürece bizi bekleyenin daha kötü olduğunu gösteriyor. Ancak bazı öncü ve girişimci Arap ülkelerinin bu tehlikelere karşı uyanık olduğunu, uyurken bile kurtlar gibi bir gözü açık uyuyan Araplar olduğunu vurgulamalıyız.
Son olarak; inisiyatif alan birçok Arap ülkesinin her zaman ve daima yaptıkları gerçekten de umut ve ümit verici. Tüm bu meydan okumalara karşı gerçekten uyanıklar ve etkin bir şekilde karşı duruyorlar. Arapların bu konuda başarısız olacaklarından şüphe duyanlar varsa, uzun Arap tarihini ve birbirini takip eden tüm aşamalarını gözden geçirmeliler.