Bütün bu çatışmalar, entrikalar ve oyunlar yaşanırken Avrupalı yetkililerin tümü olmasa da çoğunluğu devlet başkanları, servisleri ve istihbaratları düzeyinde birbirinin yüzüne sahte bir biçimde gülümsüyor. Ama her biri diğerini ortadan kaldırmayı planlıyor. Bazıları herhangi bir kanıt olmaksızın, Amerikalıların Avrupalıların birbiriyle çatışmasında tek değil, birden fazla ve çok sayıda çıkarı olduğu temeline dayanarak tüm bunları ABD'nin yönettiğini söylüyor. Çoğu zaman komplo ve entrika niteliğine bürünen bu çatışmaya üçüncü dünya adı verilen ülkeleri dahi sürüklemek istediğini belirtiyorlar. Doğrusu bu sonuncusu, delil ve kanıta ihtiyaç duymayacak kadar açık ve net.
Bunların Arap yöntemleri olduğunu, genellikle bir Arap yetkilinin “kardeşini” bol bol kucaklayıp öptüğünü ancak ona sırtını döner dönmez hakkında demediğini bırakmadığını ve her şeyi yaptığını söyleyenler olabilir. Bu, Avrupalılar arasında yaşananlara bakıldığında elbette doğru değil. Avrupa'nın bu bağlamda tanık olduğu şeye üçüncü, dördüncü, beşinci ve hatta bininci dünya ülkelerinde dahi tanık olunmuyor.
Avrupalılar ile burada tabii ki liderleri ve üst düzey yetkilileri kastediyoruz. Çaresizliğin son kertesine varıp “artık bozulanın düzelmesinin imkansız olduğunu” düşünen, “Allah’ın yardımı müminlere yeter” diyen bazı Arap halklarımızla aynı duruma düşmüş Avrupa halklarını değil.
Şimdi, bu “dönüşümsel” aşamada, Avrupalı ve hatta kendilerini büyük olarak tanımlayan (ki bazıları nükleer silahlara ve hala özellikle Afrika’da kolonilere sahip oldukları sürece elbette öyleler) ülkelerin liderlerin çoğunluğunun, doğruyu söylemek gerekirse yatıp kalkıp Batı ve Doğu'daki her şeyi aşmış olan ABD'de olup bitenleri takip ettiğini görüyoruz. Evet; Çin ve Hindistan, Vladimir Putin liderliğinde Batı'ya ve Doğu'ya isyan eden, Stalinist (Joseph Stalin) dönemde parlaklığının zirvesinde sayılan Sovyetler Birliği'nin varisi olduğu temelinde hareket etmeye başlayan Rusya’ya tüm saygı ve takdirimize karşın ABD, Doğu ve Batı’daki her şeyi aştı.
Kaldı ki bütün bunlardan kastımız Avrupa'nın, yani Avrupa ülkelerinin tarihsel rollerini terk ettikleridir. İngilizler bir zamanlar tüm dünyayı sallardı. Fransızlar bir zamanlar, 132 yıl kendisine boyun eğerek sömürgesi olan mücahit Cezayir de dahil olmak üzere halkların kaderini belirlerdi.
Çin, Japonya, Rusya ve tüm büyük ülkeler son yıllarda ardı ardına yaşanan bu dönüşümlerin farkında olsa gerek. Bugünün dünyası dünün dünyasından farklı. Bu nedenle tüm Avrupalılar, herhangi bir Avrupa seçimlerinden ziyade Amerikan seçimleriyle ilgilenmeye başladılar. Küresel karar mekanizması başka hiçbir yerde değil, Washington'da... Bu nedenle ABD artık kanatlarını tüm dünyaya yaydı ve büyük olarak nitelendirilen ülkeler tabi olunan değil, tabi olana dönüştü.
Bu nedenle Araplar olarak bize düşen bu uluslararası gerçekliği doğru okumaktır. Büyüklük sanrısına kapılan bazı sevgili kardeşlerimizin saplanıp kaldıkları bu durumdan kurtulmalarıdır. Zira tüm dünya ABD'nin kıskacında ve şurası kesin ki gerek Avrupa gerekse Avrupa dışındaki ülkeler bunun farkında ve üzerinde duruyor.
Doğrusu Büyük Britanya'nın tabi olunan bir devletten tabi olan bir devlete evrileceğine kimse inanmazdı. Bu, Fransa ve diğer Avrupa ülkeleri için de geçerli. Dolayısıyla Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin bu Avrupalılara sırtını dönmekte, miras kalan tarihi sınırlarıyla büyük Rusya teorisi ve vizyonuna bağlı kalmakta, henüz tüm bu tarihsel dönüşümler gerçekleşmeden önce bağımlı hale gelen Avrupa ülkelerini muhatap almayı reddetmekte haklı.
Bu nedenle kendisini Büyük Rusya'nın ve Sovyetler Birliği'nin varisi olarak gören Devlet Başkanı Vladimir Putin, Avrupa Birliği’ne karşı geri adım atmadı ve tek bir taviz dahi vermedi. Dahası bazı Avrupalılar, Moskova'nın Joseph Stalin ve Rus başkentinin dünyanın dört bir yanında Avrupa'nın genişlemesine karşı koyan uluslararası bir merkez olarak kaldığı önceki dönemlerde olduğu gibi küresel bir merkeze dönüştüğü temelinde Putin ile yakınlaşmaya çalışıyorlar.
Dolayısıyla Araplar olarak bizim için önemli olan, tüm bu tarihsel dönüşümlerin boyutlarını idrak etmektir. Aramızda tarihsel liderlik kompleksine yakalanmış olanların bundan kurtulmalarıdır. Yukarıda zikrettiğimiz her şeyi kavramalarıdır. Bazı liderlerimizden “ABD’ye boş ver” hikayesini miras alanların boş kabadayılıklardan vazgeçmeleridir. Çünkü bunların sonuçları yalnızca İran'ın Irak, Lübnan ve artık “mutlu” olmayan Yemen gibi önemli Arap ülkelerinde bile tüm bu belirgin nüfuza sahip olmasına ve yayılmasına yol açan trajik koşullar olmuştur.
Aramızda “ABD’ye ölüm” sloganları atanların karanlıkta dans edenler gibi olduklarını biliyoruz. ABD şüphesiz tüm dünyada en nüfuzlu ve etkili ülkedir. Veliyy-i Fakih’in sarıklı ve sarıksız figürlerinden “ABD’ye ölüm” sloganını alıntılayanlar, kesinlikle ABD’nin tüm dünyayı yönettiğini idrak etmeliler. Devrimci sloganlar satanlar, sloganlarından vazgeçecekleri günün geleceğini anlamalılar.
Parlak slogan devrimcilerinin bazı iyi niyetli insanlardan faydalanıp, onları olmayan bir devrimin sloganlarıyla kandırmamaları için bu gerçek idrak edilmeli. ABD’nin artık tüm dünyayı kontrol ettiği, slogancı devrimcileri ve “Aşağılık kimselere yazıklar olsun” demekten başka ellerinden bir şey gelmeyenleri artık ciddiye almadığı gerçeği kavranmalı. Öyle değil mi?
TT
ABD, Araplar ve söylenmesi gereken gerçekler!
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة