Bu bölge -yani Arap dünyası- gerçekten bir nebze de olsa rahatlık, istikrar görmedi ve tüm bu zorluklarla karşılaştığı sürece de böyle bir istikrara sahip olmayacak. Tarih boyunca Arap milletinin kalbi sayılan, Kudüs-i Şerif'i kucaklayan Filistin, gün geçtikçe daha acımasız ve aşırılık yanlısı olan, topraklarında direnen Filistin halkını daha çok üstüne giden Siyonist hareket denilen vahşi ve haksız bir işgal altında olduğu müddetçe, istikrara kavuşamayacak.
Ateş ve saldırılarla geçen 5 gün boyunca Siyonist işgal, cephaneliğindeki tüm silah ve mühimmatları kuşatma altındaki Gazze Şeridi'nde yaşayan Filistin halkının üzerine boşalttı. Bu kibirli düşmana karşı ne direnmek ne de silahlanmakla hiçbir ilgisi olmayan silahsız çocuklar, kadınlar ve yaşlılar dahi öldürüldü. Binalar ve evler, içinde güven içinde yaşayan sahiplerinin başlarına yıkıldı ve havaya uçuruldu. Kibirli Siyonist işgal hâlâ bazı ülkelerin suç ortaklığıyla, Filistin halkının haklarını tanımayı, işgaline son vermeyi ve dünyanın bu bölgesinde barış içinde yaşamayı reddediyor.
Tel Aviv'deki aşırı sağcı hükümetin kendi iç krizlerinden ve İsrail sokaklarında kendisine karşı artan muhalefetten kaçmak için Gazze'yi bütün gücüyle bombalama yoluna gideceği, sağgörülü olan herkes için aşikardı. Bu bombardımanlar masum sivilleri de es geçmedi, aksine hayatlarını, evlerini, işlerini ve çıkarlarını hedef alarak en yüksek bedeli onlara ödetti. Netanyahu ve onun aşırılık yanlısı ve taşlaşmış grubu, devam etmeleri halinde – ki tüm kanıtlara göre kesinlikle devam edecekler - Netanyahu'yu ve aşırı sağcı hükümetini devirecek iç krizlerinden kaçmak için Gazze'ye karşı savaşı tırmandırmaya çalıştı.
Burada, Filistin'in, kutsallarının ve halkının Filistinliler, Arap ve İslam ülkelerinin desteğiyle savunulmasının ne öncesinde, ne şimdi, ne de sonrasında durmadığını vurgulamak gerekir. Ancak ne yazık ki bu kutsal ülke ve onun iki incisi Mescid-i Aksa ile Kutsal Kabir Kilisesi halen bu vahşi Siyonist işgal altında olmaya devam ediyor. Gerçek şu ki, Arap dünyasının bu kısmı geçmişte, sonrasında ve bugüne kadar sürekli bir hedef oldu
Hiç şüphesiz, Filistin'in ve gerek Müslümanlar gerekse Hristiyanlar için kutsal yerlerinin savunması hiç durmadı. Bu savunma haksız ve acımasız "Haçlı" işgalinden bu yana devam etti. İster Kudüs'te ister başka bir yerde olsun, Müslüman ve Hristiyan şehitlerinin mezarları tüm bunlara tanıklık ediyor. Sadece Kudüs değil, Filistin'in tamamı tarih boyunca onu savunmaları için Müslüman ve Hristiyan savaşçıları kendisine çekti. Tarihinin birçok döneminde Filistin’in yaşadığı her işgal felaketi, eninde sonunda sona erdi ve tarihin çöplüğünde yerini aldı. Karanlığını tüm Filistin'e yayan mevcut işgalin kaderinin de bu olacağına eminiz.
Filistin hiç unutulmadı, Filistinlilerin ve 1948'deki felakete ve ardından yaşanan gelişmelere tanık olan tüm Arapların onu kurtarma özlemi kaybolmadı. Bu, ne sonraki nesillerde ne de bizden sonraki nesillerde kaybolmayan bir özlemdir. Filistin herhangi bir toprak değil, o Allah'ın mübarek kıldığı kutsal bir topraktır ve Müslüman, Hristiyan tüm Arapların gönüllerinin sevgilisi olarak kalmıştır. Gerçek şu ki, aziz ve mukaddes Filistin'in tüm toprağı ile iki incisi Kudüs-i Şerif ve Kutsal Kabir Kilisesi kurtarılmadan ne dünyanın bu bölgesi ne de bu büyük millet normal bir durumda olamaz.
Ölümsüz bir Arap atasözü vardır: "Yol uzasa da sonunda Sana'ya varılır." Sana'a, iyi ve temiz kalplerdeki yerini koruyor ama gerçekte, atasözünde olduğu gibi yol uzasa da sonunda Kudüs-i Şerif, Hayfa ve Yafa’ya da varmalıyız. Sürekli tekrarlamamız gereken sloganımız şu olmalı; denizden nehre kadar tüm Filistin toprağının her zerresiyle Arap’tır ve Mescid-i Aksası ve Kutsal Kabir Kilisesiyle Arap olarak kalacaktır. İşgalciler muhakkak buradan gidecektir. Bu kutsal topraklara ayak basan tüm işgalciler geri dönmemecesine buradan gitmişlerdir. Dolayısıyla Yafa ve Hayfa Arap kalacaktır, Kudüs-i Şerif Müslüman ve Hristiyan Arapların olmaya devam edecektir. Aksi takdirde bu mücadele devam edecek ve sürecektir.
Bu sözlerde abartı ve duygusallık olduğunu düşünenler olabilir. Ama tarih iki incisi Kudüs-i Şerif ve Kutsal Kabir Kilisesi ile Filistin'in Arap olduğunu ve Arap olarak kalacağını söylüyor. Bunun için de bu uzak ve yakın tarihsel gerçekleri çocuklarımızın ve torunlarımızın kalplerine ve zihinlerine yerleştirmemiz gerekiyor.
Filistinliler ve Araplar, bu gaspçı düşmana karşı her zaman barış seçeneğine sarıldılar, ancak o barışı reddetti ve reddetmeyi sürdürüyor. İşgal ve saldırganlıkta ısrar ediyor, dahası yerleşim yoluyla neredeyse tüm Kudüs'ü ve Batı Şeria'yı yutuyor. O ve aşırılık yanlıları her gün Mescid-i Aksa'yı tehdit ediyorlar. Bu haksızlığa ve işgale göğüs geren kahraman Filistin halkını öldürmeye, yok etmeye ve yerinden etmeye devam ediyorlar. Tüm bunlardan sonra, Filistin’i, tüm Filistin’in geri alma talebimizi hâlâ bize çok görenler mi var? Siyonist İsrailliler çatışmayı köklerine geri götürüyorlar, bir varoluş mücadelesine döndürüyorlar. Filistinlilerin ve Arapların haklarını, uluslararası meşruiyeti, BM Güvenlik Konseyi'nin miadını doldurmuş kararlarını kabul etmeyi reddeden de onlar! Filistin ve Kudüs, Müslüman ve Hristiyan Araplar için sonsuza dek ülke ve şehirlerin incisi olarak kalacak.