1973 Arap-İsrail Savaşı: Savaşa yalnızca silahlar karar vermez

O dönemki gazetelerde en çok yer alan üç isim Enver Sedat, Hafız Esad ve Golda Meir oldu

1973 Arap-İsrail Savaşı'nda, Mısır kuvvetlerinin Süveyş Kanalı'nın doğu yakasını geçtiği an (AFP)
1973 Arap-İsrail Savaşı'nda, Mısır kuvvetlerinin Süveyş Kanalı'nın doğu yakasını geçtiği an (AFP)
TT

1973 Arap-İsrail Savaşı: Savaşa yalnızca silahlar karar vermez

1973 Arap-İsrail Savaşı'nda, Mısır kuvvetlerinin Süveyş Kanalı'nın doğu yakasını geçtiği an (AFP)
1973 Arap-İsrail Savaşı'nda, Mısır kuvvetlerinin Süveyş Kanalı'nın doğu yakasını geçtiği an (AFP)

İnci Mecdi 

İkinci Dünya Savaşı sırasında ABD ordusunda çeşitli liderlik görevlerinde bulunan, Avrupa ve Akdeniz'deki savaş alanlarında birçok zafere imza atan General George Smith Patton, silahlara kıyasla insan unsurunun öneminden bahsederken "Savaşlar silahlarla yapılır ama insanlarla kazanılır" demişti.

Patton'un İkinci Dünya Savaşı'na katılmış bir asker olarak düşüncesi sadece bir felsefe değil, aynı zamanda birçok askeri zafere dönüşmüş bir gerçeklik.

Bunlardan en önemlisi 1973 Arap-İsrail Savaşı ya da Suriye'deki adıyla Ekim Savaşı veyahut İsrail terminolojisindeki Yom Kippur Savaşı'dır.

6 Ekim'de 50'nci yılını dolduran Ekim Savaşı, kendi aralarında stratejik ve askeri planlar üzerinde yarışan bir grup siyasetçi ve askeri personel tarafından yönetildi.

1973 yılındaki gazetelerde en çok yer alan üç isim dönemin Mısır, Suriye ve İsrail liderleri Muhammed Enver Sedat, Hafız Esad ve Golda Meir'di.

Stratejik bir planlamacı: Enver Sedat

Deneyimli Amerikalı gazeteci Thomas Lippman, 'Enver Sedat ve 1973 Arap-İsrail Savaşı Dünyayı Nasıl Değiştirdi?' adlı kitabında, Ekim Savaşı'ndan Ortadoğu'daki en etkili olaylardan biri olarak bahsediyor.

Lippman Sedat'ı "Arap dünyasında farklı disiplinler ve zamanlar boyunca stratejiler geliştirebilen nadir bir kişi" olarak tanımlıyor.

Mısır, Cemal Abdunnasır öldüğünde, 1967 Arap-İsrail Savaşı'nın (Altı Gün Savaşı) feci sonucu ve zayıf ekonomik planlama nedeniyle ezilen mağlup bir ülkeydi.

Lippman, Sedat'ın Devlet Başkanlığı'nı devraldığında önceliklerini hızla belirlediğini, bunların iktidarını güçlendirmek ve Mısır ile İsrail arasındaki savaş durumunu sona erdirmek olduğunu söylüyor.

Ancak Tel Aviv "tüm kartları elinde tutarken" barış sağlanamayacaktı.

Sedat 1967'de kaybettiği toprakları yeni bir saldırıyla geri almak istiyordu ama İsrail'e saldırmaya niyeti yoktu.

Lippman, Mısır'ın bu savaşta ağır askeri kayıplar verdiğini, ancak bu savaşın İsrail'in yenilmezlik imajını parçalamayı başaran Mısırlılar için siyasi bir zafer olduğunu söylüyor.

Aynı zamanda bu savaş İsraillileri ve Amerikalıları Sedat'ı ciddiye almaya ve onu müzakere masasına davet etmeye zorladı.

Bu da 1979 yılında Mısır ile İsrail arasında imzalanan barış anlaşmasının yolunu açtı.

Washington'daki Uluslararası ve Stratejik Araştırmalar Merkezi'nden (CSIS) John Alterman, Sedat'ın ordu komutanlarıyla birlikte 6 Ekim'de Bar Lev Hattı'nı aşmayı planlarken cesur bir adım attığını söylüyor.

Zira Sedat, su pompaları kullanarak Süveyş Kanalı'nın doğu yakasında bulunan, daha önce zapt edilemez olduğu düşünülen, 30 ila 60 fit yüksekliğindeki kum bariyerini havaya uçurmayı başardı.

Alterman'a göre, savaş birkaç hafta devam ettikten sonra Mısır kuvvetlerinin performansı daha düşük olmasına rağmen, 25 yıldır Mısır'ın düşmanı olan bir ülkeye karşı elde edilen geçici başarı bile Sedat'ın yerel anlamda güçlenmesine izin verdi.

Sedat, İsrail ile yapılan barış anlaşması sonucunda uluslararası statü kazanırken, bölgesel saldırıların da hedefi oldu. Bu durum pek çok Arap'ı kızdırdı.

Öyle ki Suriyeli şair ve diplomat Nizar Kabbani bu meseleyi birden fazla şiirinde hicvetti.

Bunların arasında, Kahire'den ayrılıp Londra'da hayatına devam etme sebebi olan 'el-Yevmiyyât'us Sırriyye li-Behiyyeti'l Mısriyye' adlı şiir de yer alıyor.

İsrail'le barış yapma kararı, Mısır'ın Arap ülkelerinden kısmen izole edilmesine yol açtı.

Sedat'ın destek oranları bölge genelinde düştü ve liberal ekonomik reformların bir sonucu olarak ülke içinde halk arasında hoşnutsuzluk oluştu.

Hafız Esad'ın intikam arzusu

Dönemin Suriye Devlet Başkanı Hafız Esad, Mısırlı ortağının aldığı kadar uluslararası hayranlık ve övgü alamadı.

Bunun nedeni Sedat'ın o dönemde diğer Arap liderler olmadan elde ettiği barış ortamıydı.

Ancak Sina'da yaşananların aksine Suriye güçlerinin İsrail işgali altında kalan Golan Tepeleri'ni geri alamaması da ülke içerisindeki hayal kırıklığını artırdı.

Esad başlangıçta kısmen, ülkesinin 1967'deki yenilgisinin intikamını almak için İsrail'le savaş istiyordu.

Ancak tarihçilere göre Esad başlangıçta İsrail'i yok etmeye çalışırken, Sedat onu Sina ve Golan Tepeleri'ni geri kazanmak, mülteci sorununu çözmek ve Filistin'i tanımak gibi sınırlı hedefleri kabul etmeye ikna etti.

İngiliz yazar Simon Dunstan'ın 'Yom Kippur Savaşı... 1973 Arap-İsrail Savaşı' adlı kitabına göre Sedat, bu hedeflerin İsrail'in hayati çıkarlarına yönelik bir tehdit oluşturmadığını söyledi ve küresel bir tepkiye yol açmayacağı değerlendirmesinde bulundu.

New York Times'a göre Esad, bölgesel siyasette ağır bir miras yaratmaya ve Suriye'yi yeniden Araplar arasında bir güce dönüştürmeye çalışıyordu.

Merhum Mısır Devlet Başkanı Cemal Abdunnasır'ın çağrıştırdığı Arap milliyetçiliğine inanıyordu ve kendi neslinin çoğu gibi o da, Arap birliğinin sesi olarak Abdunnasır'ın rolünü miras almaya çalışıyordu.

ABD, Araplar ve İsrail arasında kapsamlı bir barış anlaşması inşa etmeye çalışırken, eski ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, Arap başkentleri ile İsrail arasında mekik gezileri yaptı, ta ki Suriye cumhurbaşkanı tarafından umutları kırılan birçok Amerikalı yetkiliden ilki olana kadar.

Zira barış konferansına ilişkin uzun müzakerelerin sonunda Şam'ın konferansa katılmaya niyetinin olmadığı ortaya çıktı.

Ancak Esad, görüşmelerin Mısır'ın ayrı bir barışa ulaşmasının önünü açması nedeniyle ABD'lilerin üstün olduğunu düşünüyordu.

Ancak o dönemde Golan Tepeleri'yle ilgili müzakere edilen ateşkes devam etti ve ardından gelen huzursuzluğa rağmen Suriye sınırı İsrail'in en sakin sınırı haline geldi.

Amerikalılar ve İsrailliler Sedat'ın düşünce tarzına her zaman hayran kalmışlardır (AFP)
Amerikalılar ve İsrailliler Sedat'ın düşünce tarzına her zaman hayran kalmışlardır (AFP)

Demir "büyükanne"

İsrail tarafında ise "büyükannenin" ortaya çıkışı (İsrail basını, Golda Meir 1969 yılında Başbakanlık görevini üstlendiğinde bu tanımlamayı kullandı) onun liderliği üzerinde derin bir etki yarattı.

Kiev'de, açlıktan ve Yahudilere karşı şiddetli zulümden mustarip fakir bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Meir, dünyada başbakanlık makamına oturan ilk kadınlardan biri oldu ve İsrail'in çalkantılı ilk on yıllarına liderlik etti.

Sovyetlerin İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher'ı "Demir Leydi" olarak tanımlamasından yıllar önce Meir, İsrail'i savunmak için savaş açma isteği nedeniyle aynı unvanı kazanmıştı.

ABD Başkanı Richard Nixon'un Eylül 1969'da Beyaz Saray'da Meir'i kabulü sırasında söylediğine göre İsrail'in kurucusu ve ilk başbakanı David Ben-Gurion, ondan (Meir) kısaca "hükümetteki en iyi adam" olarak bahsetmişti.

Ekim 1973'teki Mısır-Suriye saldırısından kaynaklanan ağır erken kayıplar, İsrail üzerinde ateşkes ilan etmesi için yoğun siyasi baskıya yol açtı.

Meir bunun yerine, ülkesinin müzakere pozisyonunu iyileştirmek için agresif adımlar attı ve 25 Ekim'de Birleşmiş Milletler (BM) tarafından onaylanan bir ateşkes anlaşmasına varmadan önce Amerikan askeri takviye kuvvetleri gelene kadar savaşı sürdürdü.

Golda Meir, İsrailliler arasında 'Demir Leydi' ününün tadını çıkarmaya devam etti (AFP)

İsrailli tarihçiler Meir'in savaştaki liderliğini kararlı ve güçlü olarak görerek ona "Demir Leydi" lakabını vermişlerdi.

Ancak savaş, aylar sonra istifasına yol açtı. İsrailliler, özellikle savaşla ilgili feci istihbarat başarısızlığının ardından yaklaşık 2 bin 700 İsrail askerinin ölümünden onu sorumlu tuttu.

Sonraki seçimleri İsrail İşçi Partisi kazanmasına rağmen Meir yeni bir hükümet kuramadı ve iktidarın dizginlerini İzak Rabin'e devretti.

Profesyonel ordu ve birleşik komuta

Elbette askeri liderlik, planlamada ana aktör olmaya devam ediyor.

Bu savaşta Mısır ordusu, liderlik ve planlama konusunda en yetenekli bir grup seçkin askeri personeli elinde tutuyordu.

ABD Silahlı Kuvvetler ve Toplum Dergisi'nin 1987 yılında yayımladığı '1973 Savaşında Mısır Yüksek Komutanlığı' başlıklı araştırma makalesine göre, 1967 yenilgisinin ardından askeri reformlar, üst düzey liderlikte yapısal ve kişisel değişikliklere yol açtı.

Bu değişiklikler, Nasırcı rejimin Yıpratma Savaşı (1967-1970) sırasında kurduğu yeniden örgütlenme sürecinin etkili bir ürünü olduğunu 1973 Arap-İsrail Savaşı'nda kanıtladı.

Sonuç olarak Mısırlılar, savaşın ilk aşaması için açık askeri hedeflere dayalı, birleşik bir komuta altında profesyonel bir ordu oluşturabildiler.

Mareşal Ahmed İsmail ismi, savaş sırasında Silahlı Kuvvetler Başkomutanı sıfatıyla ön plana çıkarken, aynı zamanda özellikle öne çıkan iki isim daha vardı.

Bu isimlerden ilki Genelkurmay Başkanı ve Ekim Savaşı planının yazarı Korgeneral Saadeddin eş-Şazeli, diğeri ise savaş sırasında Üçüncü Saha Ordusu Araç Komutanı Tümgeneral Baki Zeki Yusuf'tu.

Yusuf, Bar Lev Hattı'nın önündeki toprak setin su pompalarıyla kaldırılması fikrini ortaya atan kişiydi. Bu sebeple kendisine "Ekim Aslanı" lakabı verildi.

Aralık 1973'te eş-Şazeli'nin görevden alınmasının ardından yerine, Ekim Savaşı'na hazırlık amaçlı bir çalışmayı denetleyen Mareşal Muhammed Abdulgani el-Cemsi geçti.

Tümgeneral Fuad Aziz Gali, İkinci Saha Ordusu Komutanlığı'na atanmadan önce 18'inci Piyade Tümeni Komutanı olarak görev yaptığı Ekim Savaşı'nda önemli bir rol oynadı.

Gali, Kantara şehrini özgürleştirme operasyonunu yönetti, Bar Lev Hattı'ndaki en güçlü kaleleri yok etti ve ardından kuvvetlerini doğuya doğru ilerletti.

Mısır'ın devrik Cumhurbaşkanı Muhammed Hüsnü Mübarek, savaş sırasında Mısır Hava Kuvvetleri'nin komutanı olduğu için "ilk hava saldırısını gerçekleştiren kişi" olarak tanındı.

Mareşal Muhammed Ali Fehmi ise Hava Savunma Kuvvetleri'nin komutanıydı.

Mısır semalarını İsrail uçak saldırılarına karşı korumak amacıyla Süveyş Kanalı'nın batı yakasına füze duvarı inşa edilmesine öncülük etti ve 30 Haziran 1970'te İsrail Phantom uçağının düşürülmesine katkıda bulundu.

Ekim Savaşı'nda yüzlerce düşman uçağını imha ederek ve İsrail Hava Kuvvetleri'ni etkisiz hale getirerek İsrail'in havadaki üstünlüğünü kırmayı başardı.

Bu nedenle Sedat onu dünyadaki "ilk füze adamı" olarak adlandırdı.

Savaş sırasında Mısır kuvvetlerine liderlik etmiş, isimleri ölümsüzleşmiş pek çok kahraman askeri personel bulunuyor.

Golan Tepeleri'nde Suriye ateşi

Mısırlı liderler, Suriye'de dönemin Savunma Bakanı Mustafa Talas, Genelkurmay Başkanı Tümgeneral Yusuf Şekur, Hava Kuvvetleri ve Hava Savunma Komutanı Tümgeneral Naci Cemil, Askeri İstihbarat Direktörü Tümgeneral Hikmet eş-Şehabi, Operasyon Otoritesi Başkanı Tümgeneral Abdurrezzak ed-Derdari ve Deniz Kuvvetleri Komutanı Tuğgeneral Fazıl Hüseyin'in oluşturduğu Suriye cephesiyle etkin bir koordinasyon sağlıyordu.

Babil İnsani Araştırmalar Merkezi Dergisi'nde yayımlanan, Yıpratma ve Ekim savaşlarında Suriye ordusunun rolüne ilişkin tarihi bir çalışma şöyle diyor:

Savaş, Suriye askeri birliklerinin işgal altındaki Golan Tepeleri'ne saldırıp İsrail güçlerini şaşırtmasıyla başladı. Suriye güçleri, İsrail güçlerine acı darbeler indirerek birçok köyü ele geçirmeyi başardı. Bu durum, İsrail güçlerinin ateşin etkisiyle geri çekilmesine neden oldu.

Ancak bu durum, İsrail güçlerinin Golan Tepeleri'ne giren Suriye güçlerine saldırarak tepki vermesini, birçok alanı yeniden işgal etmesini ve Suriye güçlerinin geri çekilmesini engellemedi.

Mısır'ın savaştan çekilmesinin, İsrail'in savaş çabalarının tamamını Golan cephesine yöneltmesinde büyük etkisi oldu. Bu da iki taraf arasında vur-kaç çatışmalarına yol açtı.

Sonuç olarak Şam, ateşkes kararı alınmasını gerektiren yeni siyasi-askeri durum ve koşullarla karşı karşıya kaldı.

ABD ve Sovyetler Birliği'nden uluslararası tarafların, dışişleri bakanlarının mekik ziyaretleri yoluyla ateşkesin sağlanmasında önemli etkisi oldu. Suriye, İsrail'e karşı savaşın devam edeceğinden emindi.

İsrail askeri istifaları

İsrail tarafında ise düşman kuvvetleri, daha önce 1967 Arap-İsrail Savaşı'nda (Altı Gün Savaşı) ülkesinin kuvvetlerini komuta eden ve 1973 Arap-İsrail Savaşı'ndaki (Ekim Savaşı) yenilginin sorumluluğunu üstlenen Savunma Bakanı Moşe Dayan tarafından yönetiliyordu.

İsrail, ülkenin askeri hazırlığını ve savaşın patlak vermesine tepkisini araştırmak için bir komite kurdu.

Bunun sonucunda, İsrail'in yenilgiyle sonuçlanan istihbarat başarısızlığını kabul eden Genelkurmay Başkanı David Elazar ve Askeri İstihbarat Şefi Eli Zeira 1974 yılında istifa etti.

1953 yılında Batı Şeria'daki Kibya Köyü katliamının faili olan ve 2001-2006 yılları arasında İsrail Başbakanı olarak görev yapan Ariel Şaron, 1973 Ekim Savaşı sırasında Yedek Subaylar Tümeni Komutanı olarak, tümeninin savaşta öldürülen 300 kişiyi kaybettiğini ve bu süre zarfında verdiği kararların hatalı olduğunu kabul etti.

Independent Arabia - Independent Türkçe



Şera, Geleceğe Yatırım Girişimi Konferansı kapsamında Faysal bin Ferhan ile görüştü

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, Riyad'daki konutunda Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ile bir araya geldi. (SANA)
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, Riyad'daki konutunda Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ile bir araya geldi. (SANA)
TT

Şera, Geleceğe Yatırım Girişimi Konferansı kapsamında Faysal bin Ferhan ile görüştü

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, Riyad'daki konutunda Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ile bir araya geldi. (SANA)
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, Riyad'daki konutunda Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ile bir araya geldi. (SANA)

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, dün Riyad'daki konutunda Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ile bir araya geldi. Görüşme, Şera’nın bu yıl dokuzuncusu düzenlenen Geleceğe Yatırım Girişimi Konferansı’na (FII) katılmak üzere Suudi Arabistan’a yaptığı resmi ziyaret kapsamında gerçekleşti.

Suriye Cumhurbaşkanı ve beraberindeki heyet, Suudi Arabistan'ın başkentine erken saatlerde ulaştı ve Kral Halid Uluslararası Havalimanı'nda Riyad Vali Yardımcısı Prens Muhammed bin Abdurrahman bin Abdulaziz tarafından karşılandı.

sfrt
Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan, Suudi Arabistan ziyareti sırasında Pakistan Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Muhammed İshak Dar ile bir araya geldi. (Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı)

Diğer yandan Prens Faysal bin Ferhan, Suudi Arabistan ziyareti sırasında Pakistan Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Muhammed İshak Dar ile bir araya geldi. İki taraf, iki ülke arasındaki tarihi ve stratejik ilişkileri gözden geçirdi ve bölgesel ve uluslararası gelişmeler ile karşılıklı çıkarları olan konuları görüştü.

‘Refahın Anahtarı’ sloganıyla bugün Riyad'daki Kral Abdulaziz Uluslararası Konferans Merkezi'nde başlayan FII, 30 Ekim'e kadar devam edecek.

FII, 250 panel oturumu aracılığıyla 8 binden fazla katılımcı ve 650 seçkin konuşmacıyı bir araya getiriyor. Bu da Riyad’ın, dünyanın dört bir yanından liderleri ve yenilikçileri buluşturan, vizyonları geleceğin yatırımlarını şekillendirecek pratik stratejilere dönüştüren önde gelen küresel bir merkez olarak konumunu güçlendiriyor.


Irak seçimleri, Kürt hükümeti ve muhalefeti için bir dönüm noktası

Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin lideri Bafel Talabani destekçilerine hitap ediyor (partinin resmi medya platformu)
Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin lideri Bafel Talabani destekçilerine hitap ediyor (partinin resmi medya platformu)
TT

Irak seçimleri, Kürt hükümeti ve muhalefeti için bir dönüm noktası

Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin lideri Bafel Talabani destekçilerine hitap ediyor (partinin resmi medya platformu)
Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin lideri Bafel Talabani destekçilerine hitap ediyor (partinin resmi medya platformu)

Basim Fransis

Kürt muhalif güçlerin dağılması ve bazı liderlerinin tutuklanması nedeniyle seçimlerdeki şanslarının gerilediğine yönelik tahminlerin ortasında, Iraklı Kürtler, 11 Kasım'daki federal parlamento seçimlerine katılmaya hazırlanıyor. Bu durum, Mesud Barzani liderliğindeki Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ve Bafel Talabani liderliğindeki Kürdistan Yurtseverler Birliği'nin (KYB) yerel ve federal karar alma süreçlerindeki artan hakimiyetine dair göstergelerin öne çıktığı bir dönemde yaşanıyor. İki partinin de seçimlerde bölgedeki şehirlere ayrılan sandalyelerin çoğunu kazanması muhtemel.

Verilere göre, Kürt muhalefeti, Kürt denkleminde etkili bir aktör olmasını sağlayacak bir ittifak kuramamasının ardından zorluklarla karşı karşıya. Buna bir de Talabani'nin partisinin en büyük etkiye sahip olduğu Süleymaniye'de bazı liderlerinin tutuklanması eklendi. Bu liderler arasında, son Kürt parlamentosu seçimlerinde 15 sandalye kazanan ve federal parlamentoda dokuz sandalyesi bulunan Yeni Hareket Partisi Lideri Şasvar Abdulvahit de yer alıyor. Şiddetli bir silahlı çatışmanın ardından Talabani'nin partisinden ayrılan ve Kürt parlamentosunda iki sandalyeye sahip Halk Cephesi lideri Lahur Şeyh Cengi de tutuklandı.

Bu değişkenler, seçimlerin bir sonraki aşamasının iç krizler ve federal hükümetle ilişkilerin seyri açısından Kürt tarafına ne getireceği konusunda da soruları gündeme getiriyor. Aynı şekilde seçimler sonucunda Kürtlerin parlamentodaki etki ve ağırlığı, Kürt söyleminde her iki yöndeki değişiklikler, muhalefetin rolünün gerilemesinin, Erbil ve Süleymaniye'deki yetkililer arasındaki ilişkinin onarılmasına mı yoksa siyasi karar alma süreçlerinde daha fazla tekele mi yol açacağı hakkında da soru işaretleri yaratıyor.

cx
KDP Lideri Mesud Barzani, parti üyeleri ve liderleriyle bir seminerde (parti web sitesi)

Kürt medya kuruluşları tarafından yapılan kamuoyu yoklamalarının yanı sıra önceki seçim sonuçları, daha küçük partiler aleyhine iki geleneksel partinin en büyük kazananlar olacağını gösteriyor. Bu tahminlerde parlamentoda sandalyelerin paylaşımı ile ilgili seçim yasasında benimsenen Sainte-Laguë sistemi ile beklenen düşük katılım da hesaba katılıyor.

Buna göre Barzani'nin partisinin, Kürt bölgesine tahsis edilen 46 sandalyeden 27 ila yaklaşık 30'unu kazanarak Kürt seçim yarışında yeniden lider olması bekleniyor. Talabani'nin partisinin ise 18 ila 20 sandalye ile onu takip etmesi, cezaevinde olan ve en büyük muhalif güce liderlik eden Şasvar’ın partisinin ise beş ila 10 sandalye kazanması bekleniyor. İttihad-ı İslam ve Milli Pozisyon gibi geri kalan Kürt muhalif güçlerinin her birinin en fazla dört veya beş sandalye kazanabileceği tahmin ediliyor. İslami Adalet Grubu ile Lahur Şeyh Cengi’nin partisinin ise daha da az sandalye kazanması tahmin ediliyor.

Çifte geri dönüş

Muhalefetin etkisinde görülmesi beklenen gerilemenin geri dönüşleri, bunun Kürt siyasi sahnesine yansımaları, gelecekte Kürt arenası üzerindeki etkisi ve seçimlerden sonra Bağdat ile tartışmalı konuları yönetme stratejisi hakkında farklı yorumlar mevcut. Iraklı siyaset analisti Yasin Aziz, bu gerilemeyi “iki geleneksel partinin lehine sahayı önemli ölçüde boşaltmaya katkıda bulunan” belirleyici bir faktör olarak görüyor. Aziz, “Bağdat'taki Kürt muhalif güçlerin temsilinin istendiği kadar güçlü olmadığını ve iki partinin Kürt siyasi temsiline eskisinden daha fazla hakim olacağının açık olduğunu” da belirtiyor.

Aziz, bu gerilemenin ikili sonuçları olacağına inanıyor. “Bir yandan, muhalefet baskısının yokluğu nedeniyle iki partiyi daha dengeli bir aşamaya itebilir.” Öte yandan, “bu durum iki partinin Erbil ve Süleymaniye'deki otoritesini ve dolayısıyla Kürt siyasi karar alma süreçleri üzerindeki neredeyse mutlak tekelini güçlendirecektir.”

ty
KDP İkinci Başkan Yardımcısı ve Başbakan Masrur Barzani, bir projenin açılışında (parti web sitesi)

İki ana parti, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’ndeki (IKBY) çeşitli güç odaklarına ve kurumlara hakim durumda. 20. yüzyılın ortalarından bu yana birbirini takip eden Irak hükümetlerine muhalefette yer aldıklarından, 1992'den beri idari düzeyde geniş bir nüfuz ağına, güvenlik ve askeri aygıtlara sahipler ve çeşitli gelir kaynakları üzerinde kontrolü paylaşıyorlar. Bu durum, muhalefeti seçim yarışına girme konusunda eşitsiz bir konumda bırakıyor.

Bulanık bir gerçeklik

Yazar ve gazeteci Sartib Cevher ise daha karamsar bir bakış açısı sunarak, “bu ülkede demokrasi her düzeyde zayıf” diyor. Muhalefetin kendisinin “gerçek bir alternatif sunmadığını, net bir ajandası olmadığını ve medya faaliyetleriyle sınırlı kaldığını” belirtiyor. IKBY Parlamentosu’nun bir yıldan uzun süredir toplanmamasına rağmen, muhalefetin birleşik bir blok oluşturamamasının veya pratik bir tavır alamamasının, onu “çarpık siyasi gerçekliğin bir parçası” haline getirdiğine dikkat çekiyor. Bu gerçekliğin, sahte bir muhalefetin varlığını “uluslararası forumlarda demokratik bir görüntü vermek için” kullanan iktidar güçlerine hizmet ettiğini ifade ediyor.

Cevher, hem iktidarda hem de muhalefetteki Kürt siyasi güçlerin, gerçek reform programları önermek yerine “dar partizan çıkarlar” olarak adlandırdığı şeye odaklanmalarını eleştiriyor. Şunu da ekliyor: “Sloganlarında bir çelişki görüyoruz. Bölge genelinde bağımsızlığı vurguluyorlar, ancak kendisini üstlenen kişinin ülkenin birliğini korumaya yemin ettiği cumhurbaşkanlığı makamını kazanmak için yarışıyorlar.”

Bölgede yeni bir hükümetin kurulmasının federal seçimlerden sonraya ertelenmesinin, “tek bir sepette makamların paylaşımı konusunda pazarlık yapma arzusundan” kaynaklandığını, geleceğe yönelik bir vizyon benimsemek yerine kotalara dayanan önceki yaklaşımın devamı niteliğinde olduğunu ortaya koyuyor.

Göreceli bir uyuma doğru

Başka bir okuma, Bağdat'taki Kürt temsilini tüketen anlaşmazlık durumunun sona ermesine katkıda bulunabilecek herhangi bir faktörün, mutlaka daha uyumlu bir gerçekliğin önünü açacağını, ardından da IKBY’nin bütçedeki payı ve petrol, doğal gaz ve tartışmalı bölgelerin yönetimi konusundaki anlaşmazlık gibi temel konularda Bağdat ile müzakere pozisyonunu güçlendireceğini öne sürüyor. Dolayısıyla daha önce de sınırlı olsa bile, muhalefetin gücünün daha da azalması, iç çekişmelerin yoğunluğunu azaltabilir ve nihayetinde yürütme ve bölgesel konulara odaklanmaya elverişli bir ortam yaratabilir.

Bu bağlamda, Kürt akademisyen Ali Bakh, muhalefetin gerilemesinin olumlu bir yönü olabileceğine inanıyor, çünkü bu, “Bağdat'ın Kürtler arasındaki ihtilafları bölgenin konumunu zayıflatmak için kullanmasının ardından, Kürt karar alma süreçlerini birleştirme veya en azından söylemi kabul edilebilir bir ölçüde birleştirme sürecini kolaylaştıran bir faktör olabilir.”

sdfrt
Federal Parti lideri ve IKBY Başbakan Yardımcısı Kubat Talabani (parti web sitesi)

Bakh, iki parti arasında 1998'de varılan ve yaklaşık on yıllık bir istikrar sağlayan uzlaşıyı yeniden canlandırmak için “yarı stratejik bir anlaşma” olduğuna işaret ediyor. “Veriler, bölgede göreceli bir siyasi istikrara tanık olacağımızı gösteriyor” diyor, ancak aynı zamanda bu istikrarın çoğulculuk pahasına gerçekleşeceği ve iki partinin Kürt siyasi karar alma süreçlerindeki hakimiyetini güçlendireceği konusunda uyarıyor.

Bakh, bölge yönetiminin “muhalefetin ayağını kaydırdıktan” sonra karşı karşıya kalacağı meydan okumanın “hizmet geliştirme ve sunma kapasitesinin kapsamı” olacağı sonucuna varıyor. Kürtlerin Bağdat’a yönelik söylemlerindeki belirgin değişime ve Mesud Barzani'nin 2018 ve 2021'deki seçim kampanyalarından farklı olarak mevcut seçim kampanyasına güçlü katılımına dikkat çekiyor ve bunun “bölgenin yeni bir vizyonla Bağdat'a gittiğinin” göstergesi olduğunu belirtiyor.

Gözlemciler ve seçim uzmanları, seçmenlerin oy kullanmalarının faydası konusunda duydukları hayal kırıklığı nedeniyle, seçimlere yönelik boykotun tekrarlanabileceği ve bunun küçük güçlere ve bağımsızlara hizmet etmeyeceği konusunda uyarıyor. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre önceki deneyimler, seçim vaatlerinin yerine getirilmesi konusunda seçmenlerin beklentilerini karşılamadı ve seçmenler iktidarın yapısında ve hükümetin performansında gerçek bir değişiklik hissetmedi.

Önceki federal parlamento seçim dönemindeki katılım oranına geri dönersek, yüzde 36'yı geçmemişti, ancak 2024 Kürt parlamentosu seçimleri sırasında katılım oranı şaşırtıcı bir artışa tanık oldu ve yaklaşık yüzde 70'e ulaştı. Bu noktada seçmen katılım oranının, tüm seçme hakkına sahip olanlar hariç tutularak, yalnızca seçim komisyonunun biyometrik sistemine kayıtlı seçmenlere dayandığını da belirtmeliyiz.

Sonuç olarak, yaklaşan federal seçimler Irak'taki Kürt siyaseti için kritik bir dönüm noktası olacak. Bir yandan iki parti, makamlar konusunda yeni bir pazarlığa girerken, diğer yandan bölgenin stratejik çıkarları ile yolsuzluk, Bağdat ile devam eden anlaşmazlık nedeniyle gecikmiş maaşlar krizinden rahatsız olan Kürt halkının talepleri doğrultusunda siyasi çıkarlarını dengelemeleri gerekecek.


El-Faşir... BM acil müzakere çağrısında bulundu, Afrika Birliği ‘iddia edilen savaş suçlarını’ kınadı

Planet Labs tarafından sağlanan bu uydu görüntüsü, Sudan'ın el-Faşir kentinde bulunan Sudan Ordusu Altıncı Piyade Tümeni karargâhının çevresini gösteriyor. (AP)
Planet Labs tarafından sağlanan bu uydu görüntüsü, Sudan'ın el-Faşir kentinde bulunan Sudan Ordusu Altıncı Piyade Tümeni karargâhının çevresini gösteriyor. (AP)
TT

El-Faşir... BM acil müzakere çağrısında bulundu, Afrika Birliği ‘iddia edilen savaş suçlarını’ kınadı

Planet Labs tarafından sağlanan bu uydu görüntüsü, Sudan'ın el-Faşir kentinde bulunan Sudan Ordusu Altıncı Piyade Tümeni karargâhının çevresini gösteriyor. (AP)
Planet Labs tarafından sağlanan bu uydu görüntüsü, Sudan'ın el-Faşir kentinde bulunan Sudan Ordusu Altıncı Piyade Tümeni karargâhının çevresini gösteriyor. (AP)

Uluslararası toplum, Sudan'ın el-Faşir kentindeki çatışmaların sona ermesi için çağrıda bulunmaya devam ederken, Birleşmiş Milletler (BM) dün kentin kontrolünü ele geçirdiğini açıklayan Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) ile ordu arasında acil müzakereler yapılması çağrısında bulundu. Bu arada Sudan Doktorlar Ağı, HDK'yi altı sağlık personelini ‘kaçırmakla’ suçladı.

Afrika Birliği

Afrika Birliği (AfB) Komisyonu Başkanı Mahmud Ali Yusuf bugün, el-Faşir'den bildirilen ‘zulüm’ ve ‘savaş suçlarını’ kınadı.

Yusuf, X platformu üzerinden yaptığı açıklamada, ‘şehirden bildirilen şiddetin ve zulmün artmasından ciddi endişe duyduğunu’ ifade ederek, ‘etnik grupları hedef alan savaş suçları ve sivillerin öldürülmesi iddialarını’ kınadı.

Yusuf, ‘düşmanlıkların derhal durdurulması ve çatışmalardan etkilenen nüfusa hayat kurtaran yardımların ulaşabilmesi için insani yardım koridorlarının açılması’ çağrısında bulundu. Ayrıca, krize askeri bir çözümün mümkün olmadığını vurgulayarak, tüm tarafları diyaloga girmeye ve ‘kapsamlı bir barışçıl ve siyasi sürece bağlı kalmaya’ çağırdı.

Sağlık personelinin kaçırılması ve fidye talebi

Sudan Doktorlar Ağı bugün, HDK'nin Kuzey Darfur eyaletinin başkenti el-Faşir'de altı sağlık personelini kaçırarak serbest bırakılmaları için fidye talep ettiğini açıkladı.

Kaçırılan kişilerden dördünün doktor, birinin eczacı ve birinin de hemşire olduğunu belirten Sudan Doktorlar Ağı, kaçırılan sağlık personellerinin kuşatma boyunca hastalara ve yaralılara hizmet vermeye devam ettiklerini açıkladı. Ağ, HDK'nin sağlık personellerinin ailelerine şantaj yaptığını ve her biri için 100 milyon Sudan cüneyhi fidye talep ettiğini doğruladı.

rgt
Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) milisleri, Sudan'ın Darfur bölgesindeki el-Faşir sokaklarında kutlama yapıyor. (AFP)

Sudan Doktorlar Ağı, ‘bu adımın Darfur'da sağlık sisteminden geriye kalanları yok etmek ve insani yardım çalışanlarını sindirmek amacıyla organize bir suç eylemi’ olduğunu değerlendirdi ve kaçırılanların hayatları ve güvenliğinden HDK'nin tam olarak sorumlu olduğunu belirtti.

Ağ, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ile tüm uluslararası sağlık ve insan hakları kuruluşlarına acil çağrıda bulunarak, sağlık personelinin derhal serbest bırakılması için hemen müdahale etmeleri ve bu suçtan sorumlu kişilerin hesap vermesini sağlamalarını talep etti. Ağ ayrıca, doğrudan sağlık personelinin hedef alınmasının, uluslararası insancıl hukukun açık bir ihlali olduğunu vurguladı.

HDK kontrolü ele geçirdi, ordu geri çekildi

HDK pazar günü, Sudan ordusunun kontrolü altında kalan Darfur'daki son büyük idari merkez el-Faşir'in kontrolünü tamamen ele geçirdiğini duyurdu.

Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan dün yaptığı açıklamada, şehirde bulunan tüm yetkililerin, şehrin maruz kaldığı yıkım ve sivillere yönelik sistematik katliam nedeniyle şehirden ayrılma gereği gördüklerini belirtti.

BM acil müzakere çağrısı yaptı

BM Genel Sekreteri Sözcüsü Stephane Dujarric, HDK'nin dün el-Faşir'i ele geçirmesinin ardından Antonio Guterres'in Sudan'daki çatışmaları sona erdirmek için acil müzakere çağrısı yaptığını duyurdu. Guterres, Sudan ordusu ve HDK'yi, Sudan Özel Temsilcisi Ramtane Lamamra ile gecikmeden iletişime geçmeye ve müzakere yoluyla bir çözüme ulaşmak için hızlı ve somut adımlar atmaya çağırdı.

Dujarric, Guterres'in son zamanlarda çatışmaların artmasından ‘derin endişe duyduğunu’ ve uluslararası insani hukuk ihlallerini kınadığını belirtti. Guterres'in, zaten vahim olan insani durumu daha da kötüleştiren Sudan'a silah ve savaşçı akışının devam etmesinden derin endişe duyduğunu söyledi.

Dujarric, insani yardımın sivillere hızlı ve engelsiz bir şekilde ulaşması gerektiğini vurgulayarak, el-Faşir ve çevresinin 18 aydan fazla bir süredir ‘acıların yuvası’ olduğunu ve kıtlık, hastalık ve şiddetin her gün sivillerin hayatına mal olduğunu belirtti.

Uluslararası çabalar ve siyasi bir çözüm çağrısı

Uluslararası ateşkes çabaları kapsamında, Mısır Dışişleri Bakanlığı bugün yaptığı açıklamada, Bakan Bedr Abdulati’nin ABD Başkanı Donald Trump’ın Arap ve Ortadoğu İşlerinden Sorumlu Danışmanı Masad Boulos ile telefon görüşmesi yaparak Sudan’daki gelişmeleri ele aldığını bildirdi.

İki taraf, ‘Sudan halkının yeteneklerini koruyacak ve güvenlik ve istikrar arzularını yerine getirecek şekilde’ acil ve kalıcı bir ateşkes sağlanmasının ve Sudan'ın birliğinin, toprak bütünlüğünün ve ulusal kurumlarının korunmasının önemini vurguladı.

Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Devlet Başkanı Danışmanı Enver Gargaş ise X platformunda, Sudan ordusunun el-Faşir'i kaybetmesinin, iç savaşı sona erdirmek için tek seçeneğin siyasi yol olduğu gerçeğinin farkına varılması anlamına geldiğini vurguladı. Gargaş, Sudan'daki kritik insani durumun daha fazla gerilime dayanamayacağını belirtti.

Sudan ordusu ile HDK arasında, sivil yönetime geçiş için yapılacak seçimlerle sona ermesi gereken geçiş döneminde yaşanan iktidar mücadelesi nedeniyle Nisan 2023'te savaş çıktı.

Çatışma, milyonlarca Sudanlıyı yerinden etti ve nüfusun yarısından fazlasını açlık ve hastalıkla baş başa bıraktı.

HDK, Sudan'ın batısındaki sorunlu Darfur bölgesini kontrol ediyor ve Kuzey Darfur eyaletinin başkenti el-Faşir’i 18 aydır kuşatma altında tutuyor. Ordu ise ülkenin doğu yarısını kontrol ediyor.