‘Keskin nişancıdan’ plastik sanatta bir öncüye: Ahmed Nawar

Mısırlı sanatçı Ahmed Nawar’ın retrospektif sergisi siyah beyaz çalışmalarından oluşuyor.
Mısırlı sanatçı Ahmed Nawar’ın retrospektif sergisi siyah beyaz çalışmalarından oluşuyor.
TT

‘Keskin nişancıdan’ plastik sanatta bir öncüye: Ahmed Nawar

Mısırlı sanatçı Ahmed Nawar’ın retrospektif sergisi siyah beyaz çalışmalarından oluşuyor.
Mısırlı sanatçı Ahmed Nawar’ın retrospektif sergisi siyah beyaz çalışmalarından oluşuyor.

Nesrin el Behşunci

Babası onun Güzel Sanatlar Fakültesi'ne girmesine karşı çıktı, yeteneği ağabeyi tarafından desteklendi. Mısırlı plastik sanatçısı Dr. Ahmed Nawar, 1945 yılında Garbiye Valiliğine bağlı bir köyde doğdu. 1967 yılında Güzel Sanatlar Fakültesi'nden mezun oldu ve 1968 yılında ‘Hazırlan ve Bekle’ adlı tablosuyla ilk uluslararası ödülünü kazandı. Nawar’ın yaratıcı vizyonu deneysellik, çağdaşlık ve kimliğe bağlılığın birleşimi ile karakterize edilir. Eserleri, 1979'da Devlet Teşvik Ödülü, 2013'te Sanatta Devlet Takdir Ödülü, 2018'de Nil Sanat Ödülü ve 2003'te Çin'deki Birinci Uluslararası Pekin Bienali'nde Seçkin Çalışma Ödülü gibi birçok yerel ve uluslararası ödül kazandı. İşte Majalla’nın Mısırlı sanatçı Ahmed Nawar ile gerçekleştirdiği röportaj:

-Sanat Kompleksi'ndeki (Ayşe Fehmi Sarayı) son serginizde, sanatsal açıdan en önemli dönemlerinizi temsil eden tablolar yer aldı. Bize bu yolculuğunuzu anlatır mısınız?

Son sergide 1960'tan 2022'ye kadar sanat hayatımın dönüm noktalarını temsil eden 200'ün üzerinde eser yer alıyordu. Sergi, 1960 yılındaki ‘Benim Köyüm’ grubu gibi, Güzel Sanatlar Fakültesi'ne girmemden iki yıl öncesine, sanat hayatımın başlangıcına kadar uzanan dönemlere bölünmüştü. Aynı şekilde sergide, ‘Kutsal Topraklar’, ‘Ebu Ganim Dağı’ ve ‘Salgın’ grupları da yer aldı. Bu son grupta koronavirüs ve diğer salgınları ele aldım. Sergiyi düzenleyenler, yıllar içinde ortaya koyduğum çalışmalarımın ana yönlerinden birine ve resmimin vazgeçilmez kelime dağarcığı olan siyah beyaza odaklanmayı seçtiler.

-Resimlerinizde genel olarak tarihi anlarının tasvirini görüyoruz. Plastik sanatın dramatik olanakları var mı?

Çizim sanatı ister fotoğraf ister heykel ister baskı veya mimari olsun, herhangi bir sanat eserinin inşasının temelidir. Bu, sanat eserinin öğelerinin ve estetiğinin üzerine inşa edildiği yapısal temeldir. Onsuz bu plastik yapı şeklini kaybeder, çöker ve hiçbir şey elde edemezsiniz. Hiç şüphe yok ki dramatik unsur, plastik eserin önemli bir bileşenidir. Çünkü resim bir hikaye anlatabilir ve ona diğer sanatların başardıklarından farklı bir derinlik verebilir. 1967 savaşının etkisi halen düşüncelerimde ve kariyerimde yerini koruyor. Bu olay benim insani konulara karışmamın başlangıç noktasıydı. Bu nedenle, insanlığın çektiği acıların ve kaybedilen hakların küresel düzeyde ifade edilmesine mümkün olduğunca katkıda bulundum.

-Kariyeriniz boyunca Mısır ve Arap ülkelerinde sanat müzelerinin kurulmasına, örneğin Asvan’daki Nubiya Müzesi'nin iç tasarımına değerli katkılarda bulundunuz. Buna sizi motive eden nedir?

Müzecilik alanındaki tecrübelerimden yola çıkarak kültür ve sanata mekan sağlama arzusuyla hareket ediyorum. Çünkü müze, kültür ve sanatın yer aldığı büyük bir kurumdur. Müze kurma projesi ziyaretçiye çekici bir alan sağlamak için mutlaka yaratıcılığa bağlıdır. Müze aynı zamanda hafızayı ve tarihi koruyan, içerik ve medya açısından zengin, yaşayan bir kurum ve işlevi nesiller boyu devam edebilir. Benim müzeler için çalışmama en büyük teşvik, yeni nesillerin vicdanını ve aklını inşa etmeye çalışmak, onların çeşitli alanlarda katkı sağlamalarını ve yenilik yapmalarını sağlamak.

Fotoğraf Altı: Ahmed Nawar sanat yaşamı boyunca sayısız eserlere imza attı.
Ahmed Nawar sanat yaşamı boyunca sayısız eserlere imza attı.

-Garbiye Valiliği'nin köylerinden birinde doğdunuz ve artık sanat eserleriniz Madrid Çağdaş Sanat Müzesi gibi uluslararası müzeler tarafından satın alınıyor. Köydeki çocukluğunuza dair hatırlarınız neler?

Garbiye Valiliği'nin Yusuf Bek Şerif adlı küçük bir köyde, varlıklı, büyük bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldim. Köyün tüm halkı gibi ben de Kur'an-ı Kerim’i ezberlemek ve yazmayı öğrenmek için Şeyh Ali'nin halkasına katıldım. Sonra medreseye girdim. Çizim konusunda çok başarılıydım ve ağabeyim merhum Adil Navar, yoluma devam etmem için beni cesaretlendirdi. Devletin yaratıcılığı desteklemesi sebebiyle o dönemdeki sanatsal ve edebi faaliyetlerin yüksek derecede ayrıcalıklı olduğunu da belirtmem gerekir.

-1967 yılında mezun oldunuz ve ertesi yıl İspanya'da düzenlenen Uluslararası İbiza Bienali’nde ilk uluslararası resim ödülünüzü kazandınız. O anı nasıl anımsıyorsunuz?

O yıl gerileme yılı olarak adlandırıldı. Söz konusu dönemde sunta üzerine bazı resimler yaptım. Örneğin İbiza Uluslararası Bienali’nde birincilik kazanan ‘Hazırlan ve Bekle’ adlı tabloyu o dönem yaptım. İspanyol hükümetinin sağladığı dört yıllık tam bursun yanı sıra maddi bir ödül de verildi. Ancak o dönemde Mısır ordusuna katıldığım için seyahat edemiyordum. Orduda keskin nişancı oldum ve halen birçok düşman askerini keskin nişancı olarak vurduğum için gurur duyuyorum. Bu savaşın etkisi halen düşüncelerimde ve yolumda durmaya devam ediyor. Bu benim insani meselelere dahil olmamın başlangıcıydı. Dolayısıyla insanlığın çektiği acıları ve kaybedilen hakları küresel düzeyde ifade etmeye mümkün olduğunca katkıda bulundum. Bu konuların başında, hakkında 70'e yakın resim yaptığım ve eserlerimin büyük bir kısmını işgal eden Filistin var.

Fotoğraf Altı: Ahmed Nawar’ın eserleri uluslararası arenada büyük ilgi görüyor.
Ahmed Nawar’ın eserleri uluslararası arenada büyük ilgi görüyor.

-Kariyeriniz boyunca hangi zorluklarla karşılaştınız?

Sanatçının iradesini, kararlılığını ve sabrını deneyen çeşitli zorluklarla her zaman karşılaştım. Bu şekilde Mısır içinde ve dışında göçebe olabildim ve 1965-1966 yılları arasında, Kıbrıs, Lübnan, Suriye, Ürdün, Irak, Kuveyt, Doğu Kudüs gibi ülkeleri gezdim. O gençlik döneminde en büyük zorluk, yıpratma savaşı sırasında silahlı kuvvetlerde sanatçı olmayı ve keskin nişancı olmayı uzlaştırmaktı. Üretken bir sanatçı olarak plastik sanatlar, arkeoloji müzeleri, Nubiya antikaları kurtarma alanlarında çalışırken de diğer işlerden sorumluyken de zorluklarla karşılaştım. Bazen imkansızla karşı karşıya olduğumu hissettim.

-Mısır'daki güzel sanatlar fakültelerindeki yeteneklerin keşfedilmesinde Nawar Ödülü’nün rolü nedir?

Bu, çizim sanatı konusunda eğitimli ve bu sanatın önemini anlayan yeni bir nesli yetiştirmeyi ve hazırlamayı amaçlayan Nawar Ödülü'nün beşinci yılı. Sanatın ve yaratıcılığın temeli olarak kabul edilen çizim sanatı olmadan öğrenci veya sanatçı özgünlüğünü, yaratma ve geliştirme yeteneğini kaybeder. Bu ödülü sanatın yaygınlaştırılması ve gençlerin sanata erişiminin kolaylaştırılması amacıyla uzun yıllardır yapılan çalışmaların bir parçası olarak görüyorum. Güzel sanatlar fakülteleri ve müzeler kurma arayışımla en başından beri, bu nedenler ve bu alanda oynadığım rol dolayısıyla gurur duyuyorum.

*Majalla’da yer alan bu röportajın çevirisi Şarku’l Avsat’a aittir.



Avusturya Dışişleri Bakanı Schallenberg, Şarku’l Avsat’a konuştu: ‘Suudi Arabistan bizim stratejik ortağımızdır ve bölgenin güvenliğini sağlamak için birlikte çalışıyoruz’

Avusturya Dışişleri Bakanı Alexander Schallenberg (Şarku’l Avsat)
Avusturya Dışişleri Bakanı Alexander Schallenberg (Şarku’l Avsat)
TT

Avusturya Dışişleri Bakanı Schallenberg, Şarku’l Avsat’a konuştu: ‘Suudi Arabistan bizim stratejik ortağımızdır ve bölgenin güvenliğini sağlamak için birlikte çalışıyoruz’

Avusturya Dışişleri Bakanı Alexander Schallenberg (Şarku’l Avsat)
Avusturya Dışişleri Bakanı Alexander Schallenberg (Şarku’l Avsat)

Avusturya Dışişleri Bakanı Alexander Schallenberg, Gazze’deki insani durumun ‘felaket’ olduğunu söyleyerek, Riyad ile Viyana arasındaki ilişkiler stratejisini ve Ortadoğu bölgesindeki mevcut gerilimleri kontrol altına almak için birlikte çalışma stratejisine dikkati çekti. Tel Aviv’in Filistinlilere uyguladığı çifte standartların haksız olduğunu belirten Schallenberg, Batı Şeria’daki yerleşimlerin uluslararası hukuka aykırı olduğunu vurguladı.

Schallenberg, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, “İsrailli yerleşimciler tarafından gerçekleştirilen şiddet eylemleri kabul edilemez ve failleri hesap vermeli. Aşırılık yanlısı İsrailli yerleşimcilere yönelik yaptırımları güçlü bir şekilde destekliyorum” diyerek, aynı zamanda 7 Ekim’de yaşanan olayın sonuçlarından da Hamas’ı sorumlu tuttu.

Ülkesinin UNRWA’ya sağladığı fonun askıya alınmasıyla ilgili olarak Schallenberg, yöneltilen suçlamalara ilişkin bağımsız ve kapsamlı bir soruşturma yürütülmesinin gerekli olduğunu söyledi. Hükümetinin fonları geri çekmediğini, bunun yerine ajansa fon sağlamayı geçici olarak durdurduğunu belirterek, Avusturya’nın 7 Ekim’den bu yana Gazze ve bölgedeki sivil halka 13 milyon euroluk ek insani yardım sağladığını açıkladı.

İkili ilişkiler düzeyinde ise Schallenberg, “Suudi Arabistan, Avusturya için önemli bir ortaktır. Ekonomik açıdan iddialı Suudi 2030 Vizyonu, Avusturya kurumları ve şirketlerine, özellikle yenilenebilir enerjiye, ilgi çekici fırsatlar sunmaktadır. Avusturya’yı 2023 yılında 200 bine yakın Suudi turist ziyaret etti. Viyana Üniversitesi’ndeki köklü arkeolojik misyonumuzun, Tebük bölgesindeki köy sahasındaki çalışmalarına yeniden başlandı” dedi.

Öte yandan Schallenberg, Husilerin Kızıldeniz’deki gemilere yönelik saldırılarını pervasız ve rastgele olarak nitelendirirken, bunların uluslararası hukuku ihlal ettiğini, bölgesel güvenliğe zarar verdiğini ve küresel ticaretin yüzde 15’ini tehdit ettiğini belirtti. Ayrıca ticari gemilerin Ümit Burnu’na yönlendirilmesinin, gıda, ilaç ve enerji fiyatlarında küresel olarak artışa yol açtığını vurguladı.

ABD eski Başkanı Donald Trump’ın NATO’nun Avrupa Birliği (AB) ülkelerine yaptığı yardımın, maddi tazminata bağlanması yönündeki açıklamalarına ilişkin olarak ise Schallenberg, Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırılarını frenlemek için Washington’un güçlü ortaklara ihtiyacı olduğunu vurguladı.

Alexander Schallenberg ayrıca, “Şu anda Rusya ve Ukrayna arasında yapıcı bir diyalogdan çok uzaktayız. Ağustos 2023’te Ulusal Güvenlik Koordinatörü düzeyinde Cidde toplantısını düzenleyen Suudi Arabistan gibi kilit aktörler de dahil olmak üzere tüm aktörlerin görüşmeye dahil edilmesinin önemli olduğunu düşünüyorum. Ukrayna’yı insani alanda destekledik, ancak askeri tarafsızlığımız nedeniyle asla askeri teçhizat açısından destek vermedik” açıklamasında bulundu.

İşte Avusturya Dışişleri Bakanı Alexander Schallenberg’in Şarku’l Avsat’a verdiği röportajın tamamı;

-İsrail’in Gazze, Refah ve Han Yunus’a yönelik saldırıları konusunda Avusturya’nın tutumu nedir?

*Gazze’deki her geçen gün daha da kötüleşen felaket niteliğindeki insani durumdan derin endişe duyuyorum. Orada tanık olduğumuz muazzam insani acılar kimseyi bu konuya donuk bırakamaz. Filistinli sivil nüfusa yardım etmek ve onları korumak için elimizden gelen her şeyi yapmamız zorunludur. Bu, İsrail için de geçerli. İsrail’in, Hamas’ın barbar terörüne karşı uluslararası hukuk ve uluslararası insancıl hukuk uyarınca kendisini savunma hakkını kabul ederken, sivillerin korunmasının da güçlendirilmesi gerektiğini vurguluyoruz. İsrail, daha fazlasını yapmalı ve ordu, askeri ve sivil hedefler arasında net bir ayrım yapmalıdır. Filistinlilerin Gazze Şeridi’nden sürülmesi çağrısının çözüm olmadığı açıktır. Acilen ihtiyacımız olan şey, güney üzerinden Gazze’ye daha fazla yardım (yiyecek, su ve tıbbi bakım) ulaştırmak için insani bir ateşkestir.

dsfvdf
Avusturya Dışişleri Bakanı, Riyad’da Suudi mevkidaşı ile bir araya geldi (Arşiv- Şarku’l Avsat)

Planlanan kara saldırısına gelince, İsrail açısından Refah’ta Hamas’a ve sivillerin arkasına saklanan teröristlere karşı önlem alınması gerektiğini anlıyorum. Dünyanın hiçbir ülkesi 7 Ekim’de yaşananları kabul etmeyecektir. Ancak sivil halkı Gazze’nin güneyine kaçmak zorunda bırakıp, ardından güneyin saldırı bölgesi ilan edilmesi benim anlayabileceğim bir mantık değil. İsrail hükümeti, güney Gazze’deki sivil nüfusu nasıl korumayı planladığı konusunda inandırıcı bir planı masaya koymalı. Bölge ziyaretimde bu planın savunuculuğunu yapacağım.

Aynı zamanda sivil halkın acılarına çifte standart uygulamanın gereksiz olduğunu düşünüyorum. İnsanların çektiği acıların hiyerarşisi yoktur. Yaklaşık beş aydır Gazze’de hala 130’dan fazla rehinenin tutulduğunu unutmamalıyız; aralarında Avusturyalı iki çocuk babası da var. Hamas bir terör örgütüdür ve amacı İsrail’de ve Gazze’de yıkım, korku, acı ve sefalet yaymaktır. Masum Filistinlilerle, erkeklerle, kadınlarla ve çocuklarla yaptıkları ticaret de dahil olmak üzere onların ticareti ölümdür.

-Bazı gözlemciler, Avusturya’nın UNRWA’ya yaptığı yardımın durdurulmasına ilişkin gerekçelerin ikna edici olmadığına inanıyor. Ajansı finanse etmeye ne zaman devam edeceksiniz?

*Hamas’ın 7 Ekim’de başlattığı saldırıda UNRWA çalışanlarının parmağı olduğuna ilişkin iddialar son derece kaygı verici. Başta Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri olmak üzere UNRWA ve Birleşmiş Milletler adına tam şeffaflık çağrısında bulunuyoruz. Bu bizim için çok üzücü, çünkü biz Avusturya vatandaşlarının BM ile özel bir ilişkisi var. BM’nin genel merkezlerinden birine Viyana’da ev sahipliği yapıyoruz. Ancak bu suçlamalarla ilgili bağımsız ve kapsamlı bir soruşturma yapılması gerekiyor. Tüm iddialar incelenene ve ortaya çıkan sonuçlar netlik kazanana kadar Avusturya, uluslararası ortaklarla koordineli olarak UNRWA’ya yapılan tüm ek ödemeleri askıya aldı. Bir kez daha açıklığa kavuşturmak gerekirse, parayı geri çekmedik, bunun yerine ödemeyi şimdilik durdurduk ve soruşturmanın sonuçlarını bekliyoruz. Ne olursa olsun Avusturya, diğer uluslararası yardım kuruluşları, Dünya Gıda Programı ve Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri Federasyonu aracılığıyla Gazze’deki sivil nüfusu desteklemeye devam ediyor. Avusturya, insanların çektiği acıları hafifletmek amacıyla 7 Ekim’den bu yana Gazze ve bölgedeki sivil halka 13 milyon euroluk ek insani yardım sağladı.

-İsrailli yerleşimcilerin Filistin’de uyguladığı şiddeti nasıl değerlendirirsiniz?

* Batı Şeria’daki yerleşimler uluslararası hukuka aykırı. İsrailli yerleşimcilerin uyguladığı şiddet eylemleri kabul edilemez ve failleri hesap vermeli. Aslında aşırıcı İsrailli yerleşimcilere yönelik yaptırımları güçlü bir şekilde destekliyorum ve bunu başından beri de söyledim.

-İsrail’in bölgede yarattığı gerilim, savaşın kapsamını ne kadar genişletebilir?

*Savaşı kimin çıkardığını unutmamak gerekiyor. Hamas’ın 7 Ekim’de başlattığı saldırı, Ortadoğu’daki mevcut gerilimlerden bağımsız olarak suçu yalnızca İsrail’e atmıyor, meseleleri aşırı basite indirgemek anlamına geliyor. Gerçekten de diğer bölgesel aktörler, Hamas saldırısını kendi siyasi gündemlerini sürdürmek için bir fırsat olarak kullandılar. Husilerin ticari gemilere yönelik saldırıları bu pervasız davranışın bir örneğidir. Bölge, gerilimin daha da artmasına tahammül edemez. Geçtiğimiz haftalarda iki kez görüştüğüm Suudi Dışişleri Bakanı Prens Bin Farhan da dahil olmak üzere Arap ortaklarla yaptığım ikili görüşmelerde, bu kısır döngüye son verme yönündeki ortak hedefimizin net olmasını büyük takdirle karşılıyorum.

swevfedv
Avusturya Dışişleri Bakanı, Riyad’da Suudi mevkidaşı ile bir araya geldi (Arşiv- Şarku’l Avsat)

-Kızıldeniz’de seyrüseferi güvence altına almak için ABD liderliğindeki koalisyon hakkında ne düşünüyorsunuz?

*Husilerin Kızıldeniz’deki sivil kargo gemilerine yönelik pervasız ve ayrım gözetmeyen saldırıları uluslararası hukuku ihlal ediyor. Bölgesel güvenliği baltalıyor ve küresel ticareti ve tedarik yollarını tehdit ediyor. Dolayısıyla Kızıldeniz’deki güvensizliğin küresel ekonomi ve refah üzerinde büyük etkisi var. Çoğu çatışmanın sadece bölgesel olmadığını görebiliyoruz ve bu belki de yirmi birinci yüzyılın özel bir özelliğidir. Tıpkı Rusya’nın saldırgan savaşının küresel yansımaları olduğu gibi Orta Doğu’daki çatışmanın da etkileri var. Husi saldırıları nedeniyle ticari gemiler, Ümit Burnu’na yönlendirilmek zorunda kaldı. Bu durumun maliyeti yüksektir ve dünya genelinde gıda, ilaç ve enerji fiyatlarının daha yüksek olmasına yol açmaktadır.

ABD liderliğindeki Refah Muhafızı operasyonu, Kızıldeniz’de seyrüsefer özgürlüğünün sağlanmasına yönelik uluslararası çabaların omurgasını oluşturuyor. Ayrıca Avrupa Birliği (AB), bölgedeki deniz güvenliğine katkı sağlamak amacıyla hızla ASPIDES operasyonunu başlattı. Avusturya, küresel ticarette güvenliği desteklemek amacıyla ticari gemileri denizdeki saldırılardan korumayı amaçlayan bu deniz varlığına katılacak.

-Suudi Arabistan- Avusturya ilişkilerinin geleceği nedir? En önemli işbirliği alanları nelerdir? İki ülke arasında üzerinde çalışılan bir işbirliği projesi var mı?

*Suudi Arabistan, Avusturya için önemli bir ortaktır ve iki ülke arasında özellikle siyasi ve ekonomik alanlardaki yakın ilişkileri takdir ediyorum. Geçtiğimiz aylarda çok sayıda üst düzey ikili ziyaret gerçekleşti. Ekonomik açıdan bakıldığında iddialı Suudi 2030 Vizyonu, özellikle yenilenebilir enerji söz konusu olduğunda Avusturyalı işletmelere ve şirketlere ilginç fırsatlar sunuyor. Avusturya uzun yıllara dayanan deneyime sahip ve bu alanda iyi durumda olan birçok şirkete sahipken, iki ülke arasındaki temaslar da yoğunlaşıyor. 2023 yılında yaklaşık 200 bin Suudi turist, Avusturya’yı ziyaret etti. Avusturya’nın Riyad Büyükelçiliği de Krallık’taki Suudi ve Avrupalı ​​ortaklarla çok çeşitli kültürel projeler uygulayarak ikili kültürel alışverişi geliştirmek için çalışıyor. Bu vesileyle, Viyana Üniversitesi’ndeki köklü arkeolojik misyonumuzun, Tebük bölgesindeki köy sahasında çalışmalarına yeniden başlandı.

-Körfez- Avrupa Bakanlar Konseyi toplantıları ne gibi sonuçlar doğurdu? Şu anda ortak bir proje yürütülüyor mu?

*Bu düzenli bakanlar düzeyindeki toplantılar, AB ile Körfez ülkeleri arasındaki stratejik işbirliğini güçlendirmeyi, koordine etmeyi ve genişletmeyi amaçlıyor. Ortaklığımız ticaret, enerji ve yeşil geçiş gibi karşılıklı çıkarları ilgilendiren birçok konuyu kapsamaktadır. Geçen yılki toplantı, Hamas’ın İsrail’e saldırısıyla aynı zamana denk gelen 7 Ekim’den hemen sonra Maskat’ta yapılmıştı. Bu koşullar altında olağanüstü bir toplantıydı. Ancak bu, Körfez ülkeleri ve Avrupa’nın hem İsrailliler hem de Filistinliler için iki devletli çözümü yeniden canlandırma konusundaki kararlılığını ortaya koydu. Hepimiz istikrarlı ve müreffeh bir Orta Doğu istiyoruz. Bu, aynı zamanda Arap ülkeleri ile İsrail arasında devam eden normalleşmeyi de içeriyor elbette.

-Donald Trump’ın, NATO’nun AB ülkelerine yaptığı yardımın, maddi tazminata bağlanması yönündeki açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

*NATO’nun diğer tarafıyla ilgili açıklamaların özellikle seçim öncesi abartılmaması gerekiyor. Özellikle seçim öncesi dönemde ABD gibi küresel bir oyuncunun bile güçlü ortaklara ihtiyacı var ve Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırganlığı göz önüne alındığında, birbirimize yakın durmamız her zamankinden daha önemli. Avusturya bu transatlantik ortaklığı güçlendirmeye tamamen kararlıdır. Biz NATO’da müttefik değiliz. Ancak demokratik değerler ve ortak çıkarlar çerçevesinde birleştiğimiz ABD ile yakın ilişkilerimize değer veriyoruz.

-Rusya karşısında Ukrayna’ya silahlı maddi desteğinize rağmen Rusya ile diyalog kapısının açık tutulmasını talep ediyorsunuz. Bunun sırrı nedir?

*Savaşlar nadiren savaş alanında, çoğunlukla da müzakere masasında biter. Bu amaçla, iletişim kanallarını sürdürmek için BM ve hem Rusya’nın hem de Ukrayna’nın bağlı olduğu Viyana merkezli Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı gibi diyalog platformlarına ihtiyacımız var. Bu en iyi haliyle klasik çoğulculuktur. Kendi dış politikamızın ‘yankı odalarına’ girme eğiliminin hayatlarımıza yönelik bir tehdit olduğuna inanıyorum. Elbette şu anda Rusya ile Ukrayna arasında yapıcı bir diyalog yürütmekten çok uzaktayız. Ağustos 2023’te Ulusal Güvenlik Koordinatörü düzeyinde Cidde toplantısını düzenleyen Suudi Arabistan gibi büyük aktörler de dahil olmak üzere tüm aktörlerin görüşmeye dahil edilmesinin önemli olduğunu düşünüyorum.

Ancak bir şey çok açık: Ukrayna müzakereleri Ukrayna olmadan yürütülemez. Rusya’nın egemen bir ülkeyi, neo-emperyalist güdüsüyle, bu ülkenin var olma hakkına sahip olmadığına inanarak işgal ettiğini unutamayız. Rusya’nın Ukrayna’ya karşı yürüttüğü yasadışı ve haksız saldırı savaşında uluslararası hukuku ve insancıl hukuku bariz bir şekilde ihlal etmesi karşısında Avusturya, siyasi açıdan tarafsız kalamaz ve kalmayacaktır. Ukrayna’yı ilk günden itibaren insani alanda güçlü bir şekilde destekledik. Ancak askeri tarafsızlığımız nedeniyle hiçbir zaman askeri teçhizat konusunda desteklemedik.

-Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik savaşının Avusturya’nın güvenliği ve ekonomisi üzerindeki etkisi nedir?

*Size bir örnek vereyim: Ukrayna’nın Lviv şehri Viyana’ya Avusturya’nın batı kesiminden daha yakın. Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik savaşının başlangıcından bu yana, yerinden edilmiş 107 bin Ukraynalı Avusturya’da kayıt altına alındı. Yaklaşık 70 bin kişi şu anda Avusturya’da ikamet ediyor ve 40 binden fazla kişi destek alıyor. Gördüğünüz gibi bu savaş sadece Avusturya’yı değil tüm Avrupa’yı etkiledi. Ancak bu bir Avrupa savaşı değil. Ancak etkileri küresel ölçeğe ulaştı. Küresel gıda fiyatlarını veya enerji güvenliğini düşünün. Rusya’nın yakın çevremiz olan Batı Balkanlar’da yarattığı istikrarsızlığa da tanık oluyoruz. Bu da endişeyle takip ettiğimiz bir diğer gelişme.

-Bazı tarafsız Avrupa ülkelerinin NATO’ya katılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

*Her ülkenin kendi tarihi ve kendi coğrafi konumu vardır. Rusya’nın doğrudan tehdidine ve Ukrayna’ya yönelik askeri saldırganlığına yanıt olarak Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya katılma kararına saygı duyuyoruz. Ancak Avusturya’nın durumu farklı. Askeri tarafsızlık ve Avrupa dayanışması güvenlik politikamızın ayırt edici özellikleridir ve biz buna çok değer veriyoruz. En önemlisi, hiçbir zaman siyasi ve ideolojik olarak tarafsız olmadık. Uluslararası hukuk kırmızı çizgimiz olmaya devam ediyor. BM Tüzüğü saldırıya uğradığında asla sessiz kalmayacağız. AB’nin onursal üyesi ve NATO’nun uzun vadeli ortağı olarak, kriz yönetimi görevlerinde kuvvetler ve polisle birlikte çalışmak da dahil olmak üzere, Avrupa ve ötesinde barış ve güvenliğe katkıda bulunmaya devam edeceğiz.

-Avusturya’nın Sudan krizi konusundaki tutumu nedir?

*Şu anda sorunlu alanlara inanılmaz derecede odaklanıyoruz. Ancak Ukrayna’da, Ortadoğu’da ve Sahel’de olup bitenlerin ortasında, çok endişe verici diğer gelişmeleri de unutmamalıyız. Sudan Silahlı Kuvvetleri ile Hızlı Destek Kuvvetleri arasındaki silahlı çatışma, Sudan’ı sivil halk için insani bir kabusa sürükledi. Her iki tarafı da saldırıları derhal durdurmaya, müzakere masasına dönmeye ve sivil yönetime sorunsuz ve hızlı bir geçişin önünü açmaya çağırıyoruz. Ancak aynı zamanda, ağır insan hakları ve insancıl hukuk ihlallerinin faillerinden, hangi savaşan gruba mensup olduklarına bakılmaksızın hesap sorulmalıdır.