Para ve politika “Rothschild ailesi” adlı efsanede bir araya gelince

Avrupa'nın altın çağına katkıda bulunan Rothschild ailesinin uzantıları başka ülkelere ve kıtalara yayılırken ailenin etrafı komplo teorileriyle dolu hikayelerle ve söylentilerle örüldü

Rothschild ailesinin ataları (AnaBritannica Ansiklopedisi)
Rothschild ailesinin ataları (AnaBritannica Ansiklopedisi)
TT

Para ve politika “Rothschild ailesi” adlı efsanede bir araya gelince

Rothschild ailesinin ataları (AnaBritannica Ansiklopedisi)
Rothschild ailesinin ataları (AnaBritannica Ansiklopedisi)

Rothschild ailesi, özellikle bu ismin 18’inci yüzyılın ortalarından itibaren Avrupa'daki mali piyasalar ve bankacılıkla köklü bağlantılara sahip olması nedeniyle son üç yüzyıldır Avrupa’nın​​ en önemli aileleri arasında yer alıyor.

Peki, bu ailenin geçmişini, tüm tarihi gerçekleriyle ve bazılarının kendilerine bir efsane olarak dayatıldığına inandığı propaganda iddialarıyla yeniden okunmasını gerektiren sebep neydi?

Elbette ünlü Rothschild bankacılık ailesinin bir üyesi olan İngiliz iş adamı Baron Jacob Rothschild'in 87 yaşında ölmesiydi. Bu ölüm, hikâyenin boyutlarını insanlara bir kez daha hatırlattı.

Başarılı bir kariyeri olan Baron Jacob, ilk kez 1963 yılında ailenin yatırım bankası NM Rothschild & Sons'da işe başladı. Ardından İngiltere merkezli The Guardian gazetesinin aktardığına göre 1980 yılında finansçı Sir Mark Weinberg ile birlikte (şu an St. James's Place adıyla bilinen) J Rothschild Assurance Group adlı kendi finans zincirini kurdu.

Fertleri dünyanın dört bir yanına dağılmış halde olan ve insanları meşgul eden bu ailenin adı anıldığında, özellikle gerçeklerin yalanlarla karıştırıldığı modern dönem bilgi bombardımanı nedeniyle bir tür entelektüel inceleme yapılması gerekiyor.

Öyleyse nereden başlamalı?

Rothschild hanedanının kurucusu Mayer Amschel Rothschild

Okuyucuların gözüne ilk çarpan ‘Rothschild’ ismidir. Rothschild kelimesi, ‘kırmızı kalkan’ (Roth-child) anlamına gelen iki kelimenin birleşiminden türemiştir. Kırmızı kalkan,18’inci yüzyılın ortalarında Frankfurt'taki bir Yahudi mahallesinde yaşayan ailenin evinin kapısında asılı bir tabela iken daha sonraları ailenin simgesi haline gelmiştir.

Baron Jacob Rothschild (AP)

Ailenin kurucusu Mayer Amschel (Rothschild), Roth-child ifadesini ailesinin soyadı, kırmızı kalkanı da değerlerinin bir simgesi olarak benimsedi. Bronzdan yapılma kırmızı kalkan simgesinin ortasında beş oğlunu simgeleyen beş ok taşıyan bir kol bulunur. Alt kısımda ise ailenin son üç yüzyıldır temel değerleri olarak gördüğü ‘birlik, çalışkanlık ve dürüstlük’ sözcükleri yer alır.

Bankacı olan Mayer Amschel Rothschild, 18’inci yüzyılda başarı üstüne başarı elde ederek Rothschildleri küresel alanda faaliyet gösteren bir bankacı aile haline getirdi. Daha sonra servetini Londra, Paris, Frankfurt, Viyana ve Napoli gibi Avrupa'nın büyük metropollerinde ticari faaliyetlerde bulunan beş oğluna miras bıraktı. Bu da ailenin, hayatın can damarı olan para aracılığıyla her zaman varlığını koruyan ve aktif olan güçlü bir mali ağa sahip olduğunu gösteriyor.

Para, ailenin (başta Almanya olmak üzere) Kutsal Roma İmparatorluğu'nda ve ‘üzerinde güneş batmayan imparatorluk’ Birleşik Krallık'ta soylu aileler arasında yer almasının önün açtı.

Rothschild ailesi 19’uncu yüzyılda, hem dünyadaki hem de modern dünya tarihindeki en büyük özel servete sahipti.

Bu servet, 20’nci yüzyıla gelindiğinde özellikle nesilden nesle geçerek, çocuklar ve torunlar arasında paylaştırıldıktan sonra azalmaya başladı. Her ne kadar hepsi bir süre aynı alanlarda yani finans ve bankacılık alanlarında faaliyet göstermeye devam etseler de daha sonra emlak, madencilik, enerji, tarım ve şarapçılık alanlarına da yönelmeye başladılar.

Rothschildler, siyasi ve sivil rollerini yerine getirmekten de hiç kaçınmayıp ABD’de, Avrupa'da ve dünyanın diğer ülkelerinde hayatları boyunca belirgin izler bıraktılar.

Ancak burada sorulması gereken en önemli sorulardan biri şu:

“Rothschild ailesine yöneltilen ve yöneltilmeye devam eden suçlamaların başlıca ve doğrudan sebebi Mayer Rothschild'in (1744-1812) yaşadığı ve çalıştığı dönemde Avrupa'daki antisemitizm miydi?

Aile kurucusunun mali zekasıyla erken dönemde atılan temeller

Rothschild ailesinin tarihiyle Avrupa'daki Yahudi varlığı arasındaki bağ neredeyse hiç kopmamıştır. Aile, başta ‘Engizisyon mahkemeleri’ olmak üzere tarihteki bir olay nedeniyle büyük hayati zorluklarla karşı karşıya kalmıştır. Bu yüzden Avrupa’daki ​​Yahudi ailelerin çoğu, herhangi bir Avrupalı kralın istediği anda kendilerinden alabileceği topraklar ve gayrimenkuller edinmek yerine, para ve bankacılık sektörü gibi hızlı gelişen alanlara yöneldiler.

Ailenin kurucusu Mayer A. Rothschild, ölmeden önce aileyi çok zekice bir finansal yöntemle organize etti. İmkanları açısından bazı Avrupa ülkelerini geride bırakan, eşi ve benzeri görülmemiş bir mali ağın temellerini attığı söylenebilir.

Mayer A. Rothschild, çocuklarını ve torunlarını Avrupa’nın beş ülkesine (İngiltere, Fransa, İtalya, Almanya ve Avusturya) gönderdi ve onlara, o dönem dünyanın en önemli ülkelerinde çalışmak üzere görevler verdi.

Söz konusu ülkelere yerleşen ailenin her kolu için bir finans kurumu kurmaya ve aralarında yakın bir bağ oluşturmaya çalışan Mayer A. Rothschild, bu kurumlar arasında yüksek hızda bilgi alışverişine ve uzmanlık aktarımına olanak tanıyan, maksimum düzeyde fayda ve kâr elde edilmesini sağlayan kurallar getirdi.

Mayer A. Rothschild’in ailesinin finans alanındaki nüfuzunun haritası, Almanya'yı oğlu Amschel’e, Avusturya'yı oğlu Salomon'a, Birleşik Krallığı oğlu Nathan'a ve Fransa'yı oğlu James'e teslim ettikten sonra ortaya çıktı.

Burada üzerinde durup derin düşünmeyi gerektiren ilginç nokta ise Mayer A. Rothschild’in o dönem henüz devlet olarak ilan edilmemiş olan Vatikan Şehri'ne olan yoğun ilgisidir. Son derece zeki bir adam olan Mayer A. Rothschild, ‘Katolik Kilisesi’nin başta Avrupa kıtasının tüm ülkeleri olmak üzere dünya genelinde de önemli ve etkili bir rol oynadığını kavramıştı. Bundan dolayı o dönemde Vatikan'da gelişmiş finans merkezleri olmamasına rağmen oğlu Karl'ı oraya yerleştirdi.

Mayer A. Rothschild’in zekası, ailesinin coğrafi ve demografik dağılımı ve kollarının dünya geneline yayılmalarıyla sınırlı değildi. Mayer A. Rothschild, ailenin bütünlüğünü ve devamlılığını sağlayan kırmızı çizgiler çizerek ‘ailenin soy saflığını’ da koruma altına almıştı. Bunun için beş oğlu arasındaki ilişkileri, evliliklerinden başlayarak çeşitli düzeyler belirledi. Zamanla ailenin genişleyeceğini ve torunların daha sonra aile dışından evlenmeyi tercih edeceğini tahmin ettiğinden seçecekleri eşlerin zengin ve statü sahibi Yahudi ailelerden olması gerektiğini şart koştu. Böylece ailenin Avrupa kıtasındaki nüfuzu güçlenecekti.

Ailenin şu anki baronu Nathaniel Rothschild'in arması (Sosyal medya siteleri)

Fakat Rothschild ailesinin sadece barış zamanlarında değil, savaş zamanlarında da oynadıkları önemli ve hayati rol, ailenin hikayesindeki en ilginç sorudur. Nasıl oldu da finans ve bankacılık ağlarını, başta Birleşik Krallık olmak üzere bazı ülkelerin komşularıyla, özellikle de Fransa ile olan savaşlarında yardım ve destek için kullanabildiler?

Nathan Rothschild ve Birleşik Krallığa savaşlarında verdiği destek

Metinde Rothschild ailesinin Fransa ile olan savaşları sırasında Birleşik Krallığı destekleyen rolünden bahsedilmesi gerekiyor. Zira 1803-1815 yılları arasındaki dönemde gücün nasıl elde edildiğine dair kapsamlı detaylar söz konusu.

Nathan Rothschild, Rothschild ailesinin Birleşik Krallık’taki planlarının ve işlerinin başındaki isimdi. Artık herkes ailenin başta külçe altın olmak üzere büyük bir servet biriktirdiğini biliyor.

Nathan Rothschild'in Birleşik Krallık ordularının, özellikle de ünlü İngiliz General Mareşal Arthur Wellesley komutasındaki orduların donatılmasında nasıl önemli bir rol oynadığı tarihi belgelerde yer alıyor. Nathan Rothschild, Birleşik Krallığın müttefiklerine mali destek sağlamanın yanı sıra, külçe altın sevkiyatlarını organize ederek savaş giderlerinin finansmanında da etkili ve önemli bir rol oynadı. Rakamlardan bahsetmişken, Nathan Rothschild, Birleşik Krallığın müttefiklerine bugün yaklaşık bir milyar ABD doları değerinde olan yaklaşık 9,8 milyon İngiliz Sterlini sağladı.

Avrupa, o dönem iç savaşlar ile uluslararası savaşlar arasında kalan ve 1648 yılında Vestfalya Barış Antlaşması imzalanana kadar durmayan Otuz Yıl Savaşları'nın neden olduğu acıları yaşıyordu.

Rothschild ailesi, Avrupa’ya hakim olan bu atmosferden nasıl yararlanacağını biliyordu ve savaşların yaşandığı kıtada altın sevkiyatı için casuslardan bir ağ oluşturdu.

Ailenin kurucusu Mayer A. Rothschild’in ustaca planı yavaş yavaş meyve vermeye başlamış gibi görünüyordu. Siyasi ve askeri açıdan Avrupa başkentlerinde ve gelişmiş merkezlerde görevlendirilen kardeşlerin dördü, Birleşik Krallık’taki kardeşleri Nathan'a önemli haberleri ve çok gizli bilgileri sağlıyorlardı. Nathan'a özellikle piyasalarda avantaj sağlayacak ve Rothschild'lerin evini İngiliz hükümeti için daha da değerli bir yer haline getirecek finansal haberleri ve gizli bilgileri aktarıyorlardı.

Nathan ve kardeşlerinin özellikle General Arthur Wellesley'in eliyle Fransa İmparatoru Napolyon'un mutlak yenilgisiyle sonuçlanan Waterloo Muharebesi sırasında Birleşik Krallığın savaşan ordularının tam kalbinde gözleri ve kulakları olduğuna şüphe yok.

Nathan askeri bilgileri önemli mali çıkarlara nasıl dönüştüreceğini iyi biliyordu. Waterloo Muharebesi zaferinden sonra hemen Birleşik Krallığın ihraç ettiği devlet tahvillerini satın aldı ve iki yıl bekledi. Bu bekleyişin ardından 1917 yılında tahvilleri yüzde 40 kârla sattı.

Nathan, olağanüstü bir mali zekaya sahipti. Devlet tahvilleriyle ilgili anlaşma, o dönem için çok yüksek bir fiyat olduğundan finans tarihindeki en cesur anlaşma olarak nitelendirildi. Rothschild ailesinin elindeki mali güç göz önüne alındığında elde edilen bu kâr, yine o dönem için çok büyük bir miktardı.

Rothschild ailesinin Mayer A. Rothschild’in torunları aracılığıyla nesiller boyu devam eden faaliyetleri, ‘yaşlı kıtayla’ (Avrupa kıtası) sınırlı kapmayıp ötesine uzandı.

Bu kadar da değil. Nathan'ın ölümünden sonra ailenin baronluğu en büyük oğlu Lionel Nathan Rothschild’e geçti. Lionel, ailenin İngiliz başkentindeki hisselerinin yönetimini devraldı.

İngiliz Avam Kamarası’nın ilk Yahudi üyesi olan Lionel, Kırım Savaşı'nın giderlerinin finansmanı için 16 milyon sterlin değerinde bir kredinin ayarlanması da dahil olmak üzere önemli mali işlerde yer aldı.

Lionel ayrıca Birleşik Krallık Başbakanı Benjamin Disraeli'ye (1804-1881) 1875 yılında Mısır'ın Süveyş Kanalı hisselerinden pay satın alması için gerekli mali desteği sağladı. Bu işlem, Birleşik Krallık Hazinesi'nden uzakta, tam bir gizlilik içinde yürütüldü ve tamamlanana kadar İngiliz Avam Kamarası’na bu konuda bilgi verilmedi.

Lionel N. Rothschild, aynı zamanda Mısır Valisi (Hidivi) İsmail Paşa’ya ve o dönemde devasa borçları olan Mısır’ın ileri gelenlerine bol miktarda kredi sağladı.

Lionel N. Rothschild ailenin bu iki ülkedeki kollarıyla iş birliği yaparak, Mısır'dan Fransa ve Avusturya'ya,uzanan demiryolları döşenmesi için başlatılan çalışmalara katıldı.

Bu projeleri, ailenin demiryolları projeleri başlatan ilk ülke olan Birleşik Krallık’taki kollarının uzmanlık ve deneyim alışverişini yansıtan öneminin ve başarısının boyutunu anladıktan sonra başlatan Lionel N. Rothschild, kendi adını taşıyan vakıf aracılığıyla İngiliz asıllı Güney Afrikalı politikacı ve kaşif Cecil John Rhodes'un Güney Afrika'da büyük bir elmas üretim ve ticaret imparatorluğu kurma çabalarını da finanse etti.

James Mayer de Rothschild tarafından yaptırılan ressam Eugène Lamy'ye yaptırılan ‘Le Grand Hall du château de Ferrières’ (Ferrières Kalesi'nin Büyük Salonu) adlı malikanesinin suluboya tablosu (Christie's)

Rothschild ailesi ve İsrail Devleti'nin kuruluşuna verdiği destek

Peki, Rothschild ailesinin İsrail Devleti'nin kuruluşunda herhangi bir rolü var mı?

Bu soruya cevap verebilmek için derinlemesine bir araştırma yapmanın yanında çok fazla nesnellik ve güvenilirliğe ihtiyaç var. Çünkü bunu yapmaya kalktığımızda adeta tersten okumaya benzeyen ilginç gerçeklerle karşı karşıya kalıyoruz.

Rothschild ailesi, 19’uncu yüzyılın sonlarında hepsi olmasa da genel olarak Avrupa ülkelerinin çoğuna ve özelde Birleşik Krallığı benimseyen diğer zengin Yahudi aileler gibi Siyonizm'in politik kurucusu Theodor Herzl’in Filistin topraklarında Yahudiler için bir ulus devlet kurma önerisini reddediyor gibi görünüyordu, ama neden?

Söz konusu aileler, bu fikrin sadakat açısından yol açabileceklerine dair bir endişe taşıyorlardı. Bu fikir, o dönem için toplumsal duruşlarını ve elbette mali durumlarını tehdit ediyordu. Mesele, Rothschild ailesinin, Herzl'in fikrine ve çağrısına karşı çıkan ve o dönemde ‘İngiliz-Yahudi Birliği’ adlı bir örgüt kurulmasına katkıda bulunduğu noktaya kadar geldi.

Rothschild ailesi bu tutumunu uzun süre devam ettirdi mi?

Tarih, bir tutumun daha sonra değiştiğini ortaya koymuştur. Bu tutum değişikliğinin arkasında, Filistin topraklarında bir Yahudi devleti kurulmasının Birleşik Krallık İmparatorluğu'nun çıkarlarına hizmet ettiği şeklinde daha geniş ve kapsamlı bir anlayış yatıyordu. Beklenen bu durumu destekleyen de Doğu Avrupa’da yaşayan ​​Yahudilerin Filistin'e göçünü İngiltere ve Batı Avrupa'dan uzaklaştıracak pratik bir çözüm olarak sunulması oldu.

Tarihi veriler, ailenin Birleşik Krallık’taki kolunun baronu ve oradaki Yahudi cemaatinin lideri Lionel Rothschild’in (1868-1937) kendisini İsrail'in ilk Cumhurbaşkanı Chaim Weizmann'a ve Polonyalı Yahudi gazeteci ve yazar Nahum Sokolow'a yakın hissettiğini ve bu iki ismin, Lionel Rothschild’i Yahudilerin Filistin topraklarında bir Yahudi devleti kurmaları için Birleşik Krallık hükümetinden yardım istemeye ikna edebildiklerini ortaya koyuyor.

Bu konuda hiç tereddüt etmeyen Lionel Rothschild, Balfour Deklarasyonu’nun yayımlanması ve Birinci Dünya Savaşı sırasında İngiliz Ordusu içinde ‘Yahudi Lejyonu’ adlı bir birlik kurulması için çaba sarf etti.

Ardından ailenin Fransa'daki kolunun lideri olan Edmond Rothschild (1845-1934), Yahudilerin Filistin'e göçünün finanse edilmesinde ve göç sırasında güvenliklerinin sağlanmasında rol oynadı. Daha sonra kendi adını taşıyan ve 1967 yılında İsrail ile Dayanışma Komitesi'nin başkanlığını üstlenen torunu, 1950'li ve 1960'lı yıllarda İsrail'e büyük yatırımlarda bulundu.

Komplo teorisiyle hedef alınan Rothschild ailesi

Rothschild ailesi geçmişte komplo teorileriyle hiç kandırıldı mı?

Komplo teorileri, meseleleri ve gerçekleri güç ve nüfuz sahiplerinin ‘entrikalarına’ indirgeyen ve bu karmaşık gerçeklerin basit ve yüzeysel bir anlatısını aktaran sahte hikayelerdir. Bu hikayelerle nüfuz sahiplerinin olayların gidişatını etkiledikleri, dünyadaki önemli gerçeklerin bir kısmının ya da tamamının onların isteklerine göre değiştirdikleri, modern dünyamızda olup biteni kontrol ettikleri iddia edilir.

Bu teoriler iki yönlü olarak birbirini destekliyor. Bunlardan birincisi yukarıdan aşağı yönlü olarak Rothschild ailesinin kurucusu Mayer A. Rothschild’in eleştiri oklarının hedefi olduğunu ve Avrupa kıtasının imkanlarını mali olarak manipüle ettiğine dair hikayeler anlatıldığını görüyoruz. İkincisi ise aşağıdan yukarı yönlü olarak Mayer A. Rothschild’in modern çağda yaşayan torunları aracılığıyla ailenin ve çeşitli kollarının şikayet ettiği konunun da bu olduğunu görüyoruz.

Belki de Rothschild ailesini inceleyen biri, 300 yıl öncesinden bugüne aileyle ilgili anlatılan çeşitli hikayeler arasında radikal bir ilişki olduğunu görecektir.

Avrupalılar, 19’uncu yüzyılda birçok sanatsal çizimi biliyordu. Bu da Mayer A. Rothschild ve ailesinin imajını çarpıtmaya katkıda bulundu. Belki de o dönem Avrupa'da hüküm süren ve İkinci Dünya Savaşı'nın sonuna, Nazilerin Yahudi soykırımı nedeniyle tüm kıta vicdan azabı çekene kadar da sürmeye devam eden antisemitizm (Yahudi karşıtlığı) buna yardımcı olmuştu.

Ailenin halen kötü şöhretle anılmaya devam etmesinin belki de en ilginç kavşaklarından biri, Kovid-19 salgınının ortaya çıktığı dönemde ailenin virüsle ilişkilendirilmesi, virüsün yayılmadan yıllar önce ortaya çıkacağını bildiği ve aşı üreten şirketlerden maddi kazanç elde etmek için sessiz kaldığı şeklindeki haberlerin yayılması olabilir.

Aileyle ilgili yalan gibi görünen haberler arasında, gerçek dışı görünen bir rakam olan yaklaşık 500 trilyon dolara sahip olduğu ve ABD Federal Bankası'nın (FED) yarı ortağı olduğuna dair iddialar da yer alıyor.

Buradan bakıldığında Rothschild ailesinin fertleri, ‘dünyanın bütün günahlarından’ ve son otuz yılda insanlığın başına gelen ‘tüm hastalıklardan’ sorumlu gibi görünüyorlar.

Belki de bir finans imparatorluğunu yöneten böylesine efsanevi bir ailenin kendi çıkarlarını gözetmesi, ülkelerle ve hükümetlerle anlaşmalar yapması ve başka kurumlarla ve başta ABD’deki Rockefeller ailesi olmak üzere çeşitli ailelerle köken ve yol bakımından neredeyse benzer olan ilişki ağları örmesi gerekiyordur. Ancak her halükarda gerçek iki uç noktanın arasında bir yerde kalıyor ve birçok gerçeği yanılsamalarla iç içe geçiren komplocu hafıza harekete geçiyor.

Papa Francis aile fertlerinin elini öptü mü?

Rothschild ailesiyle ilgili son yıllarda dünyanın dört bir yanında çıkan haberlerden biri de 2020 yılının haziran ayı başlarında yayınlanan ve Papa Francis’in Vatikan’da Rothschild ailesinin zengin üyelerinin elini öperken görüldüğü bir görseldi.

O dönemde İtalyan göstergebilimci ve filozof Umberto Eco, Papa’yı ‘ahmaklar lejyonu’ olarak tanımladığı bu ünlü ve zengin aileye dalkavukluk yapmakla suçlayarak, Papa’ya karşı yoğun bir eleştiri kampanyası başlattı. Eco, olayın arkasında Vatikan Şehri ile Rothschild ailesi arasındaki derin mali ilişkilerin olduğunu, özellikle Avrupa'da, Papa Francis'i eski çağlardan beri Avrupa'da faaliyet gösteren gizli gruplarla, özellikle de Masonlarla ilişkileri olmakla suçlayan sesler yükseldiğinden belki de durumun mali ilişkilerden daha karmaşık olabileceğini öne sürdü.

Görsel, çeşitli yorumlarla dünyaya servis edildi. Hatta bir yorumda, “Hıristiyan dininde Papa dışında herkes Papa’nın elini öperken o da bu ailenin elini öpüyor” ifadeleri yer aldı. Tüm bunlar Papalık Makamı’nın statüsüne gölge düşürdü.

Peki görsel gerçek miydi yoksa Vatikan ile Rothschild ailesi arasındaki komplolar için kullanılan bir araç mıydı?

Ancak gerçek tamamen farklıydı. Papa Francis, 25 Mayıs 2014 tarihinde, yani görselin ortaya çıkmasından birkaç gün önce Kudüs ve Beytüllahim'i kapsayan Kutsal Topraklar’a yönelik bir ziyaret turuna başladı.

Bu ziyaret turu çerçevesinde Papa Francis, İkinci Dünya Savaşı sırasındaki Yahudi soykırımında hayatını kaybeden Yahudilerin anısına Kudüs'te inşa edilen Yad Vashem anıtını ziyaret etti ve burada anıt meşalesini yakarak çelenk koydu.

Papa ayrıca dönemin İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres, Başbakanı Binyamin Netanyahu ve hahamların katılımıyla soykırımdan sağ kurtulanlar için saygı duruşunda bulundu.

Burada Nazilerin yaptıklarından duyduğu üzüntüyü dile getiren Papa Francis, “Sen kimsin, insan mı? Artık seni tanımıyorum. Sen kimsin, insan mı? Kim oldun? Hangi vahşeti gerçekleştirmeyi başardın? Kendini iyinin ve kötünün efendisi ilan edebileceğini sana kim söyledi? Kim seni Tanrı olduğuna inandırdı? Kardeşlerinize işkence edip öldürmekle kalmadınız, kendinizi Tanrı olarak gördüğünüz için onları kendinize kurban ettiniz” ifadelerini kullandı.

Papa, o gün törene katılan ve Nazilerin soykırımından sağ kurtulan altı kişinin elini öptü. Sosyal medyada bu kişilerin Rothschild ailesinin üyeleri olduklarına dair söylentiler ortaya atıldı.

En nihayetinde bir ailenin ne melek ne de şeytan olduğu iddia edilebilir. Gerçekse her zaman bir yanda göreceli, diğer yanda iki uç ya da aşırı uçlar arasında bir yerde kalmaya devam eder.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabai’dan çevrilmiştir.



Fransa'nın Yeni Kaledonya krizini yatıştırmadaki 3 önceliği

Başkent Noumea'nın caddelerinde hareket özgürlüğünü kısıtlayan barikatlar yerinde kalmaya devam ediyor (AFP)
Başkent Noumea'nın caddelerinde hareket özgürlüğünü kısıtlayan barikatlar yerinde kalmaya devam ediyor (AFP)
TT

Fransa'nın Yeni Kaledonya krizini yatıştırmadaki 3 önceliği

Başkent Noumea'nın caddelerinde hareket özgürlüğünü kısıtlayan barikatlar yerinde kalmaya devam ediyor (AFP)
Başkent Noumea'nın caddelerinde hareket özgürlüğünü kısıtlayan barikatlar yerinde kalmaya devam ediyor (AFP)

Fransa’da hükümet, İçişleri Bakanı Gerald Darmanin'in Yeni Kaledonya takımadalarındaki protestoculara ve şiddet olaylarını ve ayaklanmaları körükleyen provokatörlere atıfla ‘mafya’ dediği kişilere karşı sert ve ciddi bir şekilde mücadele etmeyi seçti. Fransız hükümeti, Fransa'nın denizaşırı toprağı Yeni Kaledonya'da altı kişinin ölümü, onlarca kişinin yaralanması ve takımadaların yerli halkı Kanaklardan yüzlerce kişinin tutuklanmasının yanı sıra araçların ve dükkanların yakılması, havaalanı yolunun kapatılması ve onlarca barikatın kurulmasıyla sonuçlanan şiddet olaylarının ve ayaklanmaların doğrudan nedeni olan, oy kullanma sistemini değiştirmeye yönelik yasa tasarısının ‘derhal geri çekmesi’ için Noumea’ya çağrıda bulundu.

Guadeloupe, Martinique, Çayenne ve Reunion adalarının yöneticilerine, tartışmalı yasanın ‘derhal geri çekilmesi’ çağrısında bulunan Paris, aynı zamanda tehdit ve gözdağı dilinin terk edilmesini istedi. Bunun diyaloğun yeniden başlaması için bir ‘ön koşul’ olduğunun altını çizen Paris, ‘yalnızca siyasi bir çözümün şiddete son verebileceğini ve bir iç savaşı önleyebileceğini’ vurguladı. Paris’in çağrısına Fransa’nın denizaşırı toprağından 20 kadar milletvekili de destek verdi.

Dört adanın yöneticileri, (hükümetin) sokağa çıkma yasağı, ev hapsi, arama kararlarının yanı sıra polis ve jandarmaya takviyede bulunulması gibi istisnai tedbirler getirerek verdiği karşılığın bir çözüm getirmeyeceğini, aksine baskıcı uygulamaların sadece şiddet döngüsünü besleyeceğini ve sakinliğin sağlanmasını engelleyeceğini vurguladılar.

Önceliklerden biri havaalanı yolunun açılması

Ancak Fransa'da solcuların ve Yeşillerin çağrısının ardından yapılan bu çağrı, derhal olağanüstü hal (OHAL) ilan eden, hassas bölgeleri korumak üzere orduyu ve özel çevik kuvvet güçlerinin da aralarında bulunduğu en az bin polis ve jandarmayı bölgeye gönderen hükümetin yaklaşımından ışık yılları kadar uzakta görünüyor.

xscdfvbg
Dün başkent Noumea'nın havaalanına giden ve stratejik öneme sahip olan yolu yeniden açmak isteyen zırhlı araçların havadan bir görüntüsü (Reuters)

İçişleri Bakanı Darmanin, cumartesiyi pazara bağlayan gece X platformundaki hesabından yaptığı açıklamada, güvenlik güçlerine ve Fransa’nın Yeni Kaledonya Cumhuriyeti Yüksek Komiseri Louis Le Franc’a ‘güvenlik önlemlerinin sıkılaştırılması talimatı verildiğini’ yazdı. Darmanin, başkent Noumea ile havaalanı arasındaki stratejik öneme sahip olan yolun açılması için çalıştıklarını vurguladı. Söz konusu yol, geçtiğimiz salı gününden bu yana çoğu yanmış arabalardan oluşan çok sayıda barikat tarafından kapatılmış durumda.

Aralarında Ulusal Jandarma Müdahale Biriminden (GIGN) yaklaşık 100 kişinin de bulunduğu 600'den fazla jandarmanın katıldığı ve 350 ek personelin destek verdiği büyük bir operasyonla havaalanı yolunun yeniden açılması için operasyonların önümüzdeki saatlerde yoğunlaşacağını belirten Fransız bakan, olaylar sırasında en az 200 kişinin tutuklandığını ve birçok marketin yeniden açıldığını aktardı.

Hükümet çevrelerine göre Paris’teki siyasi yetkililerin ve güvenlik teşkilatlarının temsilcilerinin, havaalanı yolunun yoldaki engellerin ve bariyerlerin derhal kaldırılarak hızla yeniden açılması ve güvenliğinin sağlanması, kapılarını yeniden açan gıda dükkanlarının ve eczanelerin önünde uzun kuyrukların oluştuğu takımadaların tamamına gıda ve ilaç tedarikini yeniden başlatılması ve takımadalar ile yurt dışı arasında sağlık taşımacılığının sağlanması olmak üzere başlıca üç hedefi var.

Paris müdahaleyi tercih etti

Öte yandan Yeni Kaledonya’nın komşuları ülkede kötüleşen durumdan giderek daha fazla endişe duymaya başladılar. Ülkenin yakın komşularından Yeni Zelanda'nın vatandaşlarını tahliye etmeye çalışması da bunun bir göstergesiydi. Yeni Zelanda, dün Fransa'dan vatandaşlarını tahliye etmek üzere uçak göndermek için izin istedi. Yeni Zelanda Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Winston Peters, uçakların ‘kalkışa hazır olduğunu ve bu uçuşların güvenli bir şekilde ne zaman yapılabileceğini görmek için Fransız yetkililerden izin beklediklerini’ açıkladı.

scdfvr
Güvenlik güçlerinin caddelerden kaldırmak için çalıştığı protestocular tarafından kurulan barikatlar ve engeller (AFP)

Şiddet olaylarının patlak vermesinden bu yana aralarında Avustralya'nın da bulunduğu Yeni Kaledonya’nın komşusu olan ülkeler Fransız hükümetini polis müdahalesine başvurmak yerine diyaloğa öncelik vermeye çağırdılar. Bu çerçevede Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Kaledonyalıların haziran ayı sonlarına kadar bölgenin geleceği konusunda birbirleriyle ‘anlaşmalarını’, aksi takdirde Senato ve Temsilciler Meclisi'nin ortak bir toplantı yaparak iki meclis tarafından onaylanan yasa tasarısını birlikte oylayarak yürürlüğe girmesini talep edeceğini açıkladı.

Bölgenin geleceğiyle ilgili soru işaretleri

Ancak bugün Fransız hükümeti ve Yeni Kaledonya Cumhuriyeti Yüksek Komiserliği böyle bir adımı atmaya hazır görünmüyorlar. Zira 27 Avrupa ülkesinde yapılacak olan Avrupa seçimlerine üç haftadan az bir süre kala böyle bir adımın ülke içinde yaratacağı siyasi yankıları göz önünde bulundurmaları gerekiyor.

scdfvrbg
Başkent Noumea'nın Magenta semtinde 6 gece süren şiddet olaylarının ardından yiyecek stoklamak için sıra bekleyen insanlar (AFP)

Fransız hükümeti, isyancılara yumuşak davranması halinde zayıflık ve eylemsizlikle suçlanacağından ve özellikle de hem merkez hem de aşırı sağcı kanat tarafından güvenlik ve düzeni sağlayamamakla itham edileceğinden çekiniyor. Cumhurbaşkanı Macron, Paris'ten 17 bin kilometre uzaklıktaki Yeni Kaledonya'daki gelişmeler karşısında sert bir tutum sergileyen Başbakan Gabriel Attal'ı, 1990'lı yıllarda çatışmalar ve yarı iç savaşın damgasını vurduğu patlamaya hazır bir dosya olan Yeni Kaledonya krizini yönetmekle görevlendirdiği için eleştiriliyor.

Zira Attal'ın bu tür olaylarla ilgili herhangi bir deneyimi yok. Paris'teki siyasi kaynaklar, Fransa Başbakanı Attal’ın takımadaları hiç ziyaret etmediğini ve bu dosyada İçişleri Bakanı ile çalışmasının beklendiğini belirttiler.

Paris, Yeni Kaledonya'da Saha Eylem Koordinasyon Hücresi (CCAT) üyelerini Yüksek Komiser Le Franc’ın ‘isyan’ olarak nitelendirdiği bir ayaklanmaya öncülük etmekle suçluyor.

zxsd
Yolların kapanması nedeniyle tedarikler yapılamadığı Yeni Kaledonya’da bir marketteki boş raflar (AFP)

Noumea'dan gelen haberlere göre bölgedeki şiddet olayları son saatlerde azalsa da durum normale dönmüş değil. Kanakları temsil eden siyasi partiler itidal çağrısında bulunurken, CCAT sokaklara dökülmek ve şiddete başvurmak anlamına gelse bile değişim isteyen aşırı kanadı temsil ediyor. Paris, Azerbaycan'ı yangına körükle gitmekle suçlarken, bazı çevreler bölgedeki olaylarda Çin'in rolüne işaret ediyorlar.


Uluslararası Ceza Mahkemesi, Netanyahu, Gallant, Sinvar, Heniyye ve ed-Dayf hakkında tutuklama kararı çıkardı

Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin (UCM) Hollanda'daki genel merkezi (arşiv - Reuters)
Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin (UCM) Hollanda'daki genel merkezi (arşiv - Reuters)
TT

Uluslararası Ceza Mahkemesi, Netanyahu, Gallant, Sinvar, Heniyye ve ed-Dayf hakkında tutuklama kararı çıkardı

Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin (UCM) Hollanda'daki genel merkezi (arşiv - Reuters)
Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin (UCM) Hollanda'daki genel merkezi (arşiv - Reuters)

Arap Dünyası Haber Ajansı'na (AWP) göre, Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Savcısı Kerim Han bugün (Pazartesi) İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Savunma Bakanı Yoav Gallant, Hamas Siyasi Büro Şefi İsmail Heniyye, Hamas’ın Gazze sorumlusu Yahya Sinvar ve diğer isimler hakkında tutuklama kararı taleplerinin Ön Yargılama Dairesi'ne sunulduğunu açıkladı.

Han yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Ofisim tarafından toplanan ve incelenen kanıtlara dayanarak, Netanyahu ve Gallant'ın 8 Ekim 2023 tarihinden itibaren Filistin devleti topraklarında (Gazze Şeridi'nde) işlenen aşağıdaki savaş suçları ve insanlığa karşı suçlardan cezai sorumluluk taşıdığına inanmak için makul gerekçelerim var.”

Han’ın yönelttiği suçlamalar arasında, ‘sivillerin bir savaş yöntemi olarak aç bırakılması, kasten büyük acılara veya vücutta ya da sağlıkta ciddi yaralanmalara neden olmak veya zalimce muamele, savaş suçu olarak sivil nüfusa yönelik saldırıları kasten yönetmek, imha etmek ve/veya kasten öldürmek’ suçları yer alıyor.

Açıklamaya göre söz konusu suçlar arasında, ‘insanlığa karşı suç olarak zulüm ve insanlığa karşı suç olarak diğer insanlık dışı eylemleri’ de yer alıyor.

Han, “insanlığa karşı işlendiği iddia edilen bu suçlar, devlet politikası uyarınca Filistinli sivil nüfusa yönelik yaygın ve sistematik bir saldırının parçası olarak işlenmiştir. Bizim değerlendirmemize göre bu suçlar bugün de devam etmektedir” ifadelerini kullandı.

Han açıklamasının devamında Hamas liderleriyle ilgili olarak şunları söyledi: “Ofisim tarafından toplanan ve incelenen kanıtlara dayanarak, Sinvar, Muhammed Diyab İbrahim el-Mısri nam-ı diğer ed-Dayf (Hamas'ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları lideri) ve Heniyye'nin 7 Ekim 2023 itibariyle İsrail ve Filistin devleti topraklarında (Gazze Şeridi'nde) işlenen aşağıdaki savaş suçları ve insanlığa karşı suçlardan cezai sorumluluk taşıdığına inanmak için makul gerekçelerim var.”

İsrailli yetkililer bugün UCM Savcısı’nın Netanyahu ve Gallant hakkında tutuklama emri çıkarılması talebini eleştirdi. UCM Savcısı’nın talebini ‘ahlaki körlük’ olarak nitelendiren İsrail Savaş Kabinesi üyesi Benny Gantz, “İsrail Devleti, bir terör örgütünün kendi vatandaşlarına karşı gerçekleştirdiği katliamın ardından en adil savaşı başlatmıştır. İsrail, uluslararası hukuka bağlı kalarak tarihteki en etik şekilde savaşmaktadır. İsrail güçlü ve bağımsız bir yargı sistemine sahiptir. Aatandaşlarını korumak için savaşan bir devletin liderlerini kana susamış teröristlerle aynı kefeye koymak ahlaki bir körlüktür. UCM Savcısı’nın talebini kabul etmek tarihi bir suç olacaktır” ifadelerini kullandı.

Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir ise şu yorumu yaptı: “Başsavcı'nın Başbakan ve Savunma Bakanı'nı Hamas liderleriyle aynı kefeye koyan açıklaması, İsrailli temsilcilerin mahkemeye gönderilmesinin en başından beri vahim bir hata olduğunu göstermektedir. Başbakan ve Savunma Bakanı antisemit UCM Savcısı'nı görmezden gelmeli ve Hamas tamamen dağıtılana kadar bu örgüte karşı saldırıların artırılması talimatını vermelidir.”

Diğer yandan İsrailli muhalefet lideri Yair Lapid de bugün yaptığı açıklamada, Han’ın açıklamasını kınadı ve ‘felaket’ olarak niteledi.

Hamas yöneticilerinden Sami Ebu Zuhri, UCM'nin hareketin üç lideri için tutuklama emri talep etme kararının ‘kurban ile celladı eşitlediğini’ söyledi. Zuhri ayrıca, UCM’nin kararının İsrail'i ‘imha savaşını’ sürdürmeye teşvik ettiğini belirtti.


İran Reisi ve beraberindekilerin yasını tutacak

İran Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı Muhammed Muhbir (AFP)
İran Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı Muhammed Muhbir (AFP)
TT

İran Reisi ve beraberindekilerin yasını tutacak

İran Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı Muhammed Muhbir (AFP)
İran Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı Muhammed Muhbir (AFP)

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve beraberindekilerin dün (Pazar) öğleden sonra helikopterlerinin düşmesi sonucu hayatlarını kaybettikleri açıklandı. Bu açıklamadan birkaç saat sonra, Tahran'daki resmi makamlar bugün Cumhurbaşkanlığı ve Dışişleri Bakanlığı düzeyindeki yetki devrini düzenlemek üzere pratik adımlar atmaya başladı. Söz konusu gelişmeler yaşanırken İranlı bir yetkili, Cumhurbaşkanı ve beraberindekilerin naaşları için yarın Tebriz kentinde cenaze töreni düzenleneceğini duyurdu.

İran Dini Lideri Ali Hamaney, Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı Muhammed Muhbir’i Cumhurbaşkanlığı görevlerini yerine getirmesi için atadı. Hamaney, “Anayasa'nın 131’inci maddesi uyarınca, Muhammed Muhbir yürütme makamının başkanlığını üstlendi" dedi. Hamaney, yürürlükteki yasalara göre, en fazla 50 gün içinde yeni cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yapılması için yasama ve yargı organlarının başkanlarıyla birlikte çalışılması gerektiğine işaret etti.

Şarku’l Avsat’ın İran resmi haber ajansı IRNA’dan aktardığına göre, Hüseyin Emir Abdullahiyan'ın helikopter kazasında hayatını kaybetmesinin ardından İran Bakanlar Kurulu bugün (pazartesi) Dışişleri Bakan Yardımcısı Ali Bakıri Kani'yi Dışişleri Bakan Vekili olarak atadı.

Hamaney'in beş günlük yas ilan etmesinin ardından İranlı bir yetkili bugün yaptığı açıklamada, Cumhurbaşkanı ve beraberindekilerin cenaze törenlerinin yarın İran'ın kuzeybatısındaki Doğu Azerbaycan eyaletinin başkenti Tebriz'de yapılacağını duyurdu.

IRNA'nın aktardığına göre eyaletin Siyasi İşler, Seçimler ve Ulusal Daireler Genel Müdürü Hasan Hakikiyan, cenazelerin Verzigan bölgesinde bulunduğunu ve şu anda Tebriz'e nakledilmekte olduğunu belirtti.

İran devlet televizyonu bugün ülkenin üç hükümet kanadının (yasama, yürütme ve yargı) başkanlarının Muhbir'in yürütme organını temsil ettiği olağanüstü bir toplantı düzenlediğini bildirdi. Muhbir toplantıda, “Verilen görevi yerine getirme konusunda Cumhurbaşkanı Reisi'nin yolundan şaşmadan gideceğiz” ifadesini kullandı.

İran Dış İlişkiler Stratejik Konseyi bugün yaptığı açıklamada ülkenin dış politika yörüngesinin Hamaney'in rehberliğinde ‘tüm canlılığıyla’ devam edeceğini bildirdi.


Mısır, Katar, BAE ve Ürdün... Arap liderlerinde  art arda taziye mesajları

Merhum İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi (AP)
Merhum İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi (AP)
TT

Mısır, Katar, BAE ve Ürdün... Arap liderlerinde  art arda taziye mesajları

Merhum İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi (AP)
Merhum İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi (AP)

Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Mısır, Katar ve Irak bugün (Pazartesi) İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve beraberindekilerin ülkenin kuzeybatısında meydana gelen bir helikopter kazasında hayatını kaybetmesi dolayısıyla İran'a başsağlığı diledi.

BAE Devlet Başkanı Şeyh Muhammed bin Zayed X platformu aracılığıyla yaptığı açıklamada, “Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ve beraberindekilerin trajik bir kazada hayatını kaybetmesi dolayısıyla İran İslam Cumhuriyeti liderliği ve halkına en içten taziyelerimizi ve başsağlığı dileklerimizi iletiyoruz” ifadesini kullandı.

Muhammed bin Zayed, “Merhumlara Allah’tan rahmet, yakınlarına ve ailelerine sabır diliyoruz. BAE'nin bu zor koşullarda İran'la dayanışma içinde olduğunu yineliyoruz” diye ekledi. BAE Devlet Başkanı Yardımcısı ve Başbakan Şeyh Muhammed bin Raşid Âl Mektum da bir tweet atarak şu ifadeleri kullandı: “İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve Dışişleri Bakanı’nın elim bir kaza sonucu hayatını kaybetmesi dolayısıyla kardeş İran halkına ve yönetimine başsağlığı ve en derin taziyelerimizi sunuyoruz. Bu zor zamanda kalplerimiz sizinle. Yüce Allah'ın onlara merhamet etmesi ve ebedi istirahat bahşetmesi için dua ediyoruz.”

Konuyla ilgili olarak Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi de bir açıklama yaparak, “Mısır, elim bir kaza sonucu vefat eden İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ve arkadaşlarının yasını büyük bir üzüntüyle tutmaktadır” dedi.

Açıklamanın devamında şu ifadeler yer aldı: “Mısır Arap Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, kardeş İran halkına en derin taziye ve başsağlığı dileklerini sunarken, Yüce Allah'tan İran Cumhurbaşkanı ve beraberindekilere merhamet etmesini ve ailelerine sabır ve teselli vermesini niyaz eder, Mısır Arap Cumhuriyeti'nin bu büyük kayıpta İran yönetimi ve halkıyla dayanışma içinde olduğunu ifade eder.”

Ürdün Kralı 2. Abdullah da “Kardeş Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ve onlara eşlik edenlerin vefatı dolayısıyla İran İslam Cumhuriyeti liderliği, hükümeti ve halkına en derin taziyelerimi sunuyorum. Allah hepsine rahmet eylesin. Bu zor durumda İran'daki kardeşlerimizle dayanışma içindeyiz” ifadelerini kullandı.

Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) Genel Sekreteri Casim Muhammed el-Budeyvi, İran Cumhurbaşkanı'nın vefatı dolayısıyla bir tweet atarak başsağlığı diledi: “İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve beraberindeki heyetin helikopterlerinin talihsiz bir şekilde düşmesi sonucu hayatını kaybetmesi dolayısıyla İran İslam Cumhuriyeti hükümeti ve halkına en derin taziyelerimi ve başsağlığı dileklerimi sunuyorum.”

Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamed Al Sani de X platformu üzerinden bir mesaj paylaştı: “Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ve beraberindeki yetkililerin elim helikopter kazasında hayatını kaybetmesi dolayısıyla İran İslam Cumhuriyeti hükümeti ve halkına en içten taziyelerimizi sunar, Yüce Allah'tan kendilerine rahmet ve mağfiret, ailelerine sabır ve teselli vermesini dileriz.”

İran'ın İdari İşlerden Sorumlu Cumhurbaşkanı Yardımcısı Muhsin Mansuri bugün yaptığı açıklamada, Cumhurbaşkanı İbrahimi Reisi'nin dün (pazar) öğleden sonra Azerbaycan sınırına yakın dağlık bir bölgede helikopterinin düşmesi sonucu hayatını kaybettiğini doğruladı.

İran devlet televizyonu, Reisi ve onunla birlikte Azerbaycan sınırındaki bir barajın açılışından dönen helikopterde seyahat eden Dışişleri Bakanı Emir Abdullahiyan'ın da vefat ettiğini bildirdi.

Böylece, dün öğleden sonra ülkenin kuzeybatısında bir dizi yetkilinin de eşlik ettiği helikopterin düşmesi ve kendisinin ve helikopterde bulunan herkesin öldüğünün açıklanmasının ardından İran Cumhurbaşkanı'nın akıbetiyle ilgili gizem sona ermiş oldu.

Lübnan bugün, merhum İran Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanı için üç günlük ulusal yas ilan etti. Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed de İran Cumhurbaşkanı’nın yasını tuttu. Suriye Devlet Başkanlığı’ndan yapılan açıklamada, Esed’in ‘bu acı verici kaza ve sonucunda meydana gelen büyük kayıptan dolayı derin üzüntü duyduğu’ ifade edildi. Açıklamanın devamında, “Suriye ve İran arasındaki stratejik ilişkilerin gelişmesi için merhum cumhurbaşkanıyla birlikte çalıştık ve onun Suriye ziyaretini bu süreçte önemli bir kilometre taşı olarak daima hatırlayacağız” ifadeleri yer aldı.

Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani ise Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve beraberindekilerin vefatı dolayısıyla İran hükümeti ve halkına en içten taziyelerini sundu.

Şarku’l Avsat’ın Irak Haber Ajansı’ndan (INA) aktardığına göre Sudani, “İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ve beraberindekilerin İran'ın kuzeyinde meydana gelen talihsiz uçak kazasında hayatını kaybettikleri haberini büyük bir üzüntü ve kederle aldık” açıklamasında bulundu.

ed
Merhum İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani 2022 yılında Tahran'da düzenledikleri ortak basın toplantısında (AFP)

Sudani, “İran'ın Dini Lideri Ali Hamaney'e, İran hükümetine ve halkına en içten taziyelerimizi ve başsağlığı dileklerimizi sunarken, kardeş İran halkı ve İslam Cumhuriyeti'ndeki kardeşlerimiz ve yetkililerle bu acı trajedi karşısında dayanışma içinde olduğumuzu ifade ediyoruz. Allah'tan merhumlara rahmet etmesini, ailelerine ve sevenlerine sabır vermesini diliyoruz” diyerek sözlerini noktaladı.


Reisi'nin ölümü kaza değilse arkasında kimler olabilir?

Helikopterin enkazına 15 saatlik çalışma sonrasında ulaşıldı (AFP)
Helikopterin enkazına 15 saatlik çalışma sonrasında ulaşıldı (AFP)
TT

Reisi'nin ölümü kaza değilse arkasında kimler olabilir?

Helikopterin enkazına 15 saatlik çalışma sonrasında ulaşıldı (AFP)
Helikopterin enkazına 15 saatlik çalışma sonrasında ulaşıldı (AFP)

Dün helikopteri düşen İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'yi bulmak için harekete geçilirken olayın kaza olmadığını düşünenler "Bunu kim yapmış olabilir?" sorusuna yanıt aramaya başlamıştı. 

Pek çok kişi tarafından ülkenin 85 yaşındaki Yüce Lideri Ali Hamaney'in yerine geçmesi beklenen Reisi'nin ölümü halihazırda soruşturuluyor. 

Olası sebepler arasında yıllardır süren yaptırımlar yüzünden hava araçlarının bakımının yapılamaması ve sis, yağmur ve rüzgarın etkili olduğu kötü hava koşulları var. 

Ancak Tahran sokaklarında atılan havaifişekler Reisi'nin ülke içinde herkes tarafında sevilmediğine bir işaret olabilir. 35 yıldır ülkeyi yöneten Hamaney'in sağlık durumunun kötüleştiğine yönelik haberlerin taht kavgasını kızıştırması da muhtemel. 

Uzmanlar, 63 yaşındaki Reisi'nin ülkenin bir numaralı pozisyonu için Hamaney'in küçük oğlu Mücteba'yla yarıştığını söylüyor. ABD merkezli Carnegie Uluslararası Barış Vakfı'ndan Kerim Sacapur konuyu şöyle yorumluyor:

Reisi'nin ölümü, İran'da veraset krizine yol açabilir. 85 yaşındaki Yüce Lider'in yerini alabilecek adaylar arasında yalnızca o ve Mücteba Hamaney'in adı geçiyordu. İran'ın komplolara yatkın siyasi kültüründe çok az kişi Reisi'nin ölümünün kaza olduğuna inanacaktır.

İsrail'le süregelen gerginlik de şüphelere yol açıyor. Zira daha 1 Nisan'da Suriye'deki iki generali öldürülen Tahran, bu olaydan iki hafta sonra İsrail'e drone'larla ve füzelerle saldırı düzenlemişti. İsrail'in buna verdiği cılız bir yanıtla gerginliğin şimdilik dindiği düşünülüyordu. Yine de Reisi'nin kazasıyla birlikte gözler İsrail'e döndü. 

hyju
Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, Tebriz Valisi Malik Rahmeti ve İran lideri Hamaney'in Tebriz Temsilcisi Muhammed Ali Haşim de kazada hayatını kaybedenler arasında yer aldı (AFP) ​​​​​​

Bir başka şüphe çeken aktör de Azerbaycan oldu. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ve Reisi, Aras Nehri üzerinde iki ülke tarafından ortaklaşa inşa edilen Kız Kalesi ve Hudaferin barajlarının açılışını dün gerçekleştirirken sıcak mesajlar veriyordu. 

Ancak sınır bölgesinden üç helikopterlik konvoyla dönen Reisi'nin ölümü, Bakü'nün Tel Aviv'le iyi ilişkilere olması ve İkinci Karabağ Savaşı'nda Tahran'dan gelen sert mesajları hatırlattı. 

Olaydan sonra Aliyev de taziye mesajı yayımlayanlar arasında yer aldı:

Dost ve kardeş İran Cumhuriyeti ve halkının ağır kaybı, Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ve diğer kişilerin helikopter kazasında trajik bir şekilde hayatını kaybetmesi haberi bizi derinden sarstı. İran halkı, Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi şahsında, hayatı boyunca ülkesine özveri ve sadakatle hizmet eden seçkin bir devlet adamını kaybetti. Onun aziz hatırası her zaman kalbimizde yaşayacak.

Bu üzücü günde yüce Allah'tan dost ve kardeş İran halkına sabır ve metanet diliyor, acılarını paylaştığımızı ifade ediyor, size, hayatını kaybedenlerin aile ve yakınlarına, tüm halkınıza kendi adıma ve Azerbaycan halkı adına başsağlığı diliyorum. Allah rahmet eylesin.

İran Anayasayı Koruyucular Konseyi, Ali Hamaney'in onaylamasının ardından cumhurbaşkanlığı görevini Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı Muhammed Muhbir'in devralacağını açıkladı.

İran anayasasına göre yeni cumhurbaşkanının en fazla 50 gün içinde seçilmesi amacıyla meclis başkanı, yargı erki başkanı ve birinci cumhurbaşkanı yardımcısından oluşan kurulun gerekli düzenlemeleri yapması gerekiyor. İran’da cumhurbaşkanları, Anayasayı Koruyucular Konseyi’nin onayladığı adaylar arasından halk tarafından seçiliyor.

Independent Türkçe


Nevzat Çiçek yorumladı: İran’da Reisi’den sonra ne olacak?

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

Nevzat Çiçek yorumladı: İran’da Reisi’den sonra ne olacak?

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Independent Türkçe Genel Yayın Yönetmeni Nevzat Çiçek, İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan’ın hayatlarını kaybettiği helikopter kazasını değerlendirdi.

Helikoptere geç ulaşılmasının nedenlerini sorgulayan Çiçek, “Madem İranlı yetkililer bu enkaza ulaşamıyordu, böyle bir yardıma ihtiyacı vardı, Türkiye'den insansız hava aracı istendi. Bu neden bu kadar uzun sürdü sorusunun cevabını vermek gerekiyor” dedi

Reisi sisteme bağlılığı ile biliniyor?

Kazanın ardından büyük bir bilgi kirliliği olduğuna dikkat çeken Çiçek, kazada hayatını kaybeden İran Cumhurbaşkanı Reisi hakkında da şu bilgileri verdi

Hamaney'in sonrasındaki en güçlü adaylardan biri olduğu ifade ediliyordu. Reisi, İran'da sistemin en önemli insanlarından bir tanesi ve rejime olan ballığıyla biliniyor. Reisi’nin bütün kariyerini, Hamaney'in iş başına gelmesinden sonra yaptığını söylersek yanılgı içerisinde olmayız.

Tabi Reisi’nin en büyük güç kaynaklarından bir tanesi Meşet'te Cuma İmamı olan kayınbabası. Diğer taraftan İmam Rıza Vakfı gibi gerçekten maddi olarak çok güçlü bir vakfın idaresinde bulunması. Yargı erginin başında bulunması, İran-Irak savaşında özellikle yargılamalarda idam kararlarının altında imzası olması, İran'daki yolsuzlukların araştırılmasında yargı mercinin içerisinde olması ve tabi ki cumhurbaşkanı olması.

Reisi aslında sıradan bir insan değil. Fakat şöyle yanılgı içerisine girilmemesi lazım; Reisi ile Hamaney arasında bir mesele olup olmadığı tartışması çok doğru bir tartışma değil. Hamaney sonrasıyla ilgili esasında reisi tartışmasına odaklanmak gerekiyor.

Reisi'den sonra ne olacak?

“Bir sabotaj ihtimali mi var?” sorusunun da gündeme geldiğini belirten Çiçek, “Burada en büyük tabii ihtimal böyle bir şeyin olması durumunda güçlü bir sinyal kesici veya güçlü bir ağla bu ileşim ağlarının kesilmesinden bahsediliyor. Böyle bir şeyin olup olmadığını tabii İranlı yetkilerinin açıklamalarında göreceğiz” dedi

İran Anayasası’na gore cumhurbaşkanı yardımcılarından birisinin görevi vekaleten sürdüreceğini belirten Nevzat Çiçek, Hamaney sonrası için ise şunları söyledi:

Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili cumhurbaşkanlığı birinci yardımcısı, Yargı Erkin'in başkanı ve meclis başkanından oluşan bir komisyon ülkeyi 50 gün içerisinde seçime götürmekle hükümlü ve şimdi cumhurbaşkanı birinci yardımcısını büyük bir ihtimalle Hamaney atayacak.

Hamaney'in cumhurbaşkanı yardımcısının görevi yapamayacağından şüphelenirse görev yetkilerini kendisinde toplayabilir veya başka birini de atayabilir Ama temayül gereği genelde cumhurbaşkanı birinci yardımcısı atanıyor.

Resi’nin, Hamaney sonrası en büyük adaylardan bir tanesi olduğunu hatırlatan Çiçek, yeni dönem için dini liderlik makamının da aralarında bulunduğu 4 farklı senaryonun konuşulduğunu anlattı.

Independent Türkçe


Mısır’ın Gazze kıyısına inşa edilen yüzer limanla ilgili ihtiyatlı yaklaşımı

Gazze Şeridi’nin kuzey sınırındaki İsrail bayrağı (AFP)
Gazze Şeridi’nin kuzey sınırındaki İsrail bayrağı (AFP)
TT

Mısır’ın Gazze kıyısına inşa edilen yüzer limanla ilgili ihtiyatlı yaklaşımı

Gazze Şeridi’nin kuzey sınırındaki İsrail bayrağı (AFP)
Gazze Şeridi’nin kuzey sınırındaki İsrail bayrağı (AFP)

ABD tarafından Gazze Şeridi kıyısında inşa edilen yüzer liman, özellikle Mısır’ın Refah Sınır Kapısı’ndan Gazze Şeridi'ne insani yardımların girişi için İsrail ile koordinasyon kurmayı reddetmesinin ardından Kahire’nin limanla ilgili tutumuna dair soru işaretleri yarattı.

Kahire, geçtiğimiz mart ayında ABD Başkanı Joe Biden tarafından duyurulan yüzer limanın inşası hakkında şimdiye kadar herhangi bir yorumda bulunmadı. Fakat Mısır'la liman konusunda bir mutabakat yapılmadığını belirten Mısırlı uzmanlar, limanın Refah Sınır Kapısı’nın yerini tutmayacağını düşünüyorlar. Şarku’l Avsat'a konuşan uzmanlar, ülkelerinin ABD tarafından inşa edilen yüzer liman konusundaki tutumunu şu an için açıklama zorunluluğu olmadığını vurguladılar.

Mısır, İsrail’in Refah'a kara saldırısı sırada Refah Sınır Kapısı’nın Filistin tarafının kontrolünü ele geçirmesinin ardından Refah Sınır Kapısı’ndan Gazze Şeridi’ne insani yardımların ulaştırılması için İsrail’le koordinasyon kurmayı reddediyor. Bu yüzden şu an Gazze’ye insani yardımların ulaştırılması için yüzer limanının kullanılması, Mısır ve İsrail arasındaki gergin ilişkilerde yeni bir gerilim noktası haline gelebilir.

dscdfv
Gazze Şeridi'nin kuzeyinden kaçan ve Han Yunus'un batısında çadır kuran yerinden edilen Filistinliler (EPA)

Liman cuma günü resmi olarak hizmet vermeye başladı. Başkan Biden, Tel Aviv'in Gazze Şeridi’ne gıda yardımlarının girişini engellemesinden yaklaşık bir ay sonra, mart ayında ABD ordusuna Gazze Şeridi kıyısında yardımların ulaştırılması amacıyla geçici bir yüzer liman inşa etmeleri talimatı vermişti.

ABD, Kıbrıs Adası, Avrupa Birliği (AB), İngiltere, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Katar'ın katıldığı ve limanla ilgili düzenlemelerin ele alındığı toplantıya Mısır katılmadı.

Mısır’ın eski dışişleri bakanlarından Nebil Fehmi, Kahire ve Tel Aviv arasındaki anlaşmazlıktan önce kararlaştırılan yüzer limanın ABD ile İsrail arasındaki bir mutabakat ve İsrail'in Gazze’deki kontrolünü artmasını desteklemeyi amaçlayan bir fikir birliği çerçevesinde inşa edilmiş olabileceğini vurguladı. Şu an Gazze’ye açılan tüm sınır kapılarının ya İsrail ya da İsrail'e yakın taraflarca kontrol edildiğini belirten Fehmi, yüzer limanın kim tarafından yönetileceğinin bilinmediğini kaydetti. Mısır'ın İsrail’in Refah Sınır Kapısı’nın Filistin tarafının kontrol etmesini meşrulaştırmak istemediğini ifade eden Fehmi, çalışmaları devam eden yüzer limanla ilgili olarak Mısır'la herhangi bir anlaşma yapılmadığının da altını çizdi. Fehmi, yüzer limanın Mısır'ın Refah Sınır Kapısı’nın yerine geçemeyeceğini de sözlerine ekledi.

Kahire'nin taraf olmadığı bir konuda önceden ya da ilaveten onay veremeyeceğini söyleyen Fehmi, yeni limanla ilgili yapılacak düzenlemeler konusunda ‘bekle ve gör yaklaşımının’ benimsenmesi çağrısında bulundu.

dfvrbtgh
Refah’ta ülke içinde yerinden edilen Filistinliler için kurulan geçici çadırlar (EPA)

Mısır Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi Üyesi Mecdi Aşur, Mısır'ın bu limanla ilgili gelişmeleri ve bu gelişmelerin Mısır'ın ulusal güvenliği ve Filistinlilerin hakları üzerindeki etkilerini takip edeceğini belirtti. Aşur, Kahire’nin şu an için tutumunu açıklamak zorunda olmadığını kaydetti.

Mısır’ın Filistin davasını destekleyen tutumu çerçevesinde Filistin halkına zarar verilmesini kabul etmeyeceğini vurgulayan Aşur, İsrail ile Refah Sınır Kapısı’yla ilgili koordinasyon kurmayı reddetmesinin de bu tutumunun bir parçası olduğunu söyledi.

Aşur’a göre önümüzdeki günlerde söz konusu limanın güzergahı netleşecek ve Gazze’ye insani yardımların ulaştırılması konusunda Refah Sınır Kapısı’nın yerini almayacak.

Öte yandan Filistin'in eski Kahire Büyükelçisi Berakat el-Ferra, yeni limanın İsrail ile ABD’nin Filistinlileri yerinden etmeyi amaçlayan bir oyunu olduğunu söyledi. Limanın Refah Sınır Kapısı’nın yerini alamayacağını vurgulayan Ferra, limanın Mısır üzerinde baskı oluşturmak için yeni bir hamle olabileceğini de göz ardı etmedi.


İran ABD ile dolaylı görüşmeleri doğruladı

Umman Dışişleri Bakan Yardımcısı Halife bin Ali bin İsa el-Harisi, geçtiğimiz Ağustos ayında Maskat'ta İran Dışişleri Bakan Yardımcısı ve Baş Müzakereci Ali Bakıri Kani'yi kabul etti. (Umman Dışişleri Bakanlığı)
Umman Dışişleri Bakan Yardımcısı Halife bin Ali bin İsa el-Harisi, geçtiğimiz Ağustos ayında Maskat'ta İran Dışişleri Bakan Yardımcısı ve Baş Müzakereci Ali Bakıri Kani'yi kabul etti. (Umman Dışişleri Bakanlığı)
TT

İran ABD ile dolaylı görüşmeleri doğruladı

Umman Dışişleri Bakan Yardımcısı Halife bin Ali bin İsa el-Harisi, geçtiğimiz Ağustos ayında Maskat'ta İran Dışişleri Bakan Yardımcısı ve Baş Müzakereci Ali Bakıri Kani'yi kabul etti. (Umman Dışişleri Bakanlığı)
Umman Dışişleri Bakan Yardımcısı Halife bin Ali bin İsa el-Harisi, geçtiğimiz Ağustos ayında Maskat'ta İran Dışişleri Bakan Yardımcısı ve Baş Müzakereci Ali Bakıri Kani'yi kabul etti. (Umman Dışişleri Bakanlığı)

İran medyası, Gazze Şeridi'ndeki savaş nedeniyle bölgede yaşanan gerginliğin ortasında Tahran'ın Umman'da ABD ile dolaylı görüşmeler yaptığını bildirdi.

ABD merkezli haber sitesi Axios Cuma günü, ABD'li ve İranlı yetkililerin Umman'da ‘bölgesel gerilimden nasıl kaçınılacağı’ konusunda dolaylı görüşmeler yaptığını bildirdi. Biden'ın Ortadoğu Özel Temsilcisi Brett McGurk ve ABD'nin İran elçisi Abram Paley'in katıldığı görüşmelerin geçen Ocak ayından bu yana ABD ile İran arasında yapılan ilk görüşmeler olduğunu belirten site, görüşmelerde ‘ABD'nin İran'ın nükleer programının durumuna ilişkin endişelerinin ele alındığını’ kaydetti.

İran resmi haber ajansı IRNA, İran'ın Birleşmiş Milletler (BM) misyonunun görüşmelerin Umman'da gerçekleştiğini doğruladığını ve ‘devam eden bir süreç’ olduğunu söylediğini aktardı. Misyon, “Bu müzakereler ilk değildi ve son da olmayacak” dedi.

Söz konusu görüşmelerin duyurulması, İran Dini Lideri Ali Hamaney’in danışmanlarından Kemal Harrazi'nin, Tahran'a yönelik ‘politika yaklaşımını değiştirmeye’ istekli olduğunu göstermesi halinde Tahran'ın ABD ile doğrudan müzakereler için masaya oturmaya hazır olduğunu açıklamasından yaklaşık bir hafta sonra gerçekleşti.

Harrazi, Donald Trump'ın Kasım seçimlerinde başkanlığa gelme ihtimaline rağmen Tahran'ın nükleer anlaşmayı yeniden canlandırmayı amaçlayan görüşmeler yoluna bağlı olduğunu belirtti.

Harrazi 12 Mayıs'ta gerçekleşen bir dış politika forumunda, “Tahran, Trump yeniden başkan olsa bile iki yıldır durmuş olan müzakereleri yeniden başlatmaya hazır olmalıdır” şeklinde konuştu.

Harrazi, İran'ın İsrail tarafından tehdit edilmesi halinde nükleer doktrini revize edeceği tehdidini defalarca dile getirdi. Bu tehdit daha önce Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) Nükleer Merkezleri Koruma Birlikleri Komutanı Tuğgeneral Ahmad Hak Taleb tarafından da dile getirilmişti.

İran ile İsrail arasında yaşanan gerginlik bölgede tansiyonu yükseltti. İran 13 Nisan'da ezeli düşmanı İsrail'e 300'den fazla füze ve insansız hava aracıyla (İHA) saldırdı, ancak bu saldırıların yüzde 99'u başarısızlıkla sonuçlandı.

İsrail de İsfahan'daki nükleer tesisleri korumakla görevli radar sistemini hedef alan sınırlı bir saldırıyla karşılık verdi. Tahran, İsrail saldırısı haberlerini küçümseyerek, İran'ın ‘çıkarları’ hedef alınmadıkça karşılık vermeyeceğini bildirdi.

İran Dini Lideri Ali Hamaney 24 Nisan'da yaptığı açıklamada, nükleer dosya konusunda ABD'ye ‘taviz’ vermeyi reddetti. Hamaney, “Bizim iyiliğimizi isteyen bazıları, sorunu çözmek için ABD'nin taleplerinden birini kabul etmemizi tavsiye ediyor. ABD'nin beklentilerinin çözümü yok” ifadelerini kullandı.

Hamaney'in açıklamalarından günler önce İran Dışişleri Bakanlığı, İran'ın BM Daimî Temsilcisi Said İrevani'nin ABD'nin İran elçisi Abram Paley ile gizli görüşmeler yürüttüğüne dair İran gazetesi Şark tarafından yayınlanan haberi reddetti.

İsrail ile Hamas arasında Gazze Şeridi'nde patlak veren savaş ve Suriye, Lübnan, Irak ve Yemen'deki İran yanlısı silahlı grupların birçok bölgesel cephede gerilim hattına girmesinden bu yana bölgesel gerilim artıyor.

İsviçre, ABD'nin İran'daki çıkarlarını temsil ediyor. Zira ABD ile İran arasındaki ilişkiler, 1979 devriminde İran'ın ilk liderinin destekçisi olan aşırılık yanlılarının ABD Büyükelçiliği’ni basmasının ardından koptu.

İki ülke, Tahran'ın nükleer programı da dahil olmak üzere, ABD'nin müttefiki İsrail ile İran'ın müttefiki Hamas arasında Gazze Şeridi'nde yaşanan savaşla daha da şiddetlenen çeşitli konularda on yıllardır anlaşmazlık yaşıyor.

Maskat uzun zamandır Tahran ve Washington arasında çeşitli konularda bir bağlantı görevi gördü ve 2015 yılında İran'ın nükleer programına ilişkin uluslararası anlaşmaya varılmadan önceki aşamalarda iki taraf arasında gizli görüşmelere ev sahipliği yaptı.

Son yıllarda Tahran ve Washington arasında nükleer programı engelleme mekanizmaları, esir takası ve yurtdışında dondurulan İran fonlarının serbest bırakılması konularında dolaylı görüşmeler yapıldı.


Zhang Hua: Suudi Arabistan ile ilişkilerin geliştirilmesi Çin'in dış politikasında bir öncelik

Çin'in Suudi Arabistan Büyükelçisi Zhang Hua, Riyad'da basın mensuplarına açıklamalarda bulundu. (Şarku’l Avsat)
Çin'in Suudi Arabistan Büyükelçisi Zhang Hua, Riyad'da basın mensuplarına açıklamalarda bulundu. (Şarku’l Avsat)
TT

Zhang Hua: Suudi Arabistan ile ilişkilerin geliştirilmesi Çin'in dış politikasında bir öncelik

Çin'in Suudi Arabistan Büyükelçisi Zhang Hua, Riyad'da basın mensuplarına açıklamalarda bulundu. (Şarku’l Avsat)
Çin'in Suudi Arabistan Büyükelçisi Zhang Hua, Riyad'da basın mensuplarına açıklamalarda bulundu. (Şarku’l Avsat)

Çin'in Suudi Arabistan Büyükelçisi Zhang Hua, ülkesinin kapsamlı dış politikasında, özellikle de Ortadoğu diplomasisinde Riyad ile ilişkilerin geliştirilmesine öncelik verdiğini vurguladı. Hua, Pekin ve Riyad'ın küresel barış ve istikrarı, kalkınma ve refahı desteklemek için uzun süredir sürekli iletişim ve yakın koordinasyon içinde olduğunu kaydetti.

Riyad'da medyaya konuşan Çin Büyükelçisi, Suudi Arabistan'daki görev süresi boyunca iki ülke arasındaki ikili ilişkileri güçlendirmek ve gelişmesine katkıda bulunmak amacıyla iyi çalışma ilişkileri kurmayı, sürekli iletişim ve alışverişi sürdürmeyi arzuladığını ifade etti.

Suudi Arabistan'ın 2030 Vizyonu ile Çin'in Kuşak ve Yol Girişimi'nin sürekli uyum içinde olduğunu belirten Büyükelçi, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping'in 2022'de Suudi Arabistan'a gerçekleştirdiği ziyarete ve iki ülke liderleri arasında varılan önemli ortak anlaşmalara işaret ederek, Riyad ve Pekin arasındaki artan ikili ilişkilerden övgüyle söz etti.

Riyad ve Pekin'in yakın iletişim ve koordinasyonu sürdürdüğünü ve Suudi Arabistan-Çin Yüksek Düzeyli Ortak Komisyonu'nun çalışmalarını geliştirmeye devam ettiğini açıklayan Büyükelçi, iki ülke arasındaki ilişkilerin tarihlerine kıyasla en üst düzeyde olduğunu belirtti.

Riyad ve Pekin arasında farklı düzeylerde ve alanlarda sık sık gerçekleştirilen ziyaretlerin iki ülke arasında çeşitli alanlardaki pratik iş birliğinin sürekli olarak genişlemesine ve yeni sonuçlar elde edilmesine katkıda bulunduğunu vurgulayan Büyükelçi, iki ülke arasındaki ticari ortaklıktan bahsederek, Suudi Arabistan'ın Çinli şirketlerin Körfez pazarına girmek için tercih ettiği kapı haline geldiğine işaret etti.

Riyad ve Pekin arasındaki kültürel alışverişe de değinen Zhang Hua, bunu iki ülke arasındaki popüler ve kültürel alışverişte yeni bir ‘parlak nokta’ olarak tanımladı. Hua, Çince’nin eğitim sistemine dahil edildiğinin duyurulması, iki ülkenin eğitim bakanlıkları arasında Çince alanında eğitim iş birliğine ilişkin mutabakat zaptının imzalanması, dört Suudi üniversitesinde Çince uzmanlık alanlarının dahil edilmesi ve Prens Sultan Üniversitesi'nde Konfüçyüs Enstitüsü'nün açılması ve faaliyete geçmesi de dahil olmak üzere aynı alanda iki ülke arasındaki iş birliğinden bahsetti.

Ülkesi ile Suudi Arabistan arasında turizm alanındaki iş birliğine de değinen Büyükelçi, geçtiğimiz Eylül ayında iki ülke arasında imzalanan mutabakat zaptının yanı sıra Cidde, Riyad ve Pekin arasında başlatılan doğrudan uçuşlar ile üç Çinli havayolu şirketinin iki ülke arasında yeni doğrudan uçuşlar başlatmasının ardından Suudi Arabistan’ın resmi olarak Çinli grup turları için önemli bir destinasyon haline geldiğini belirtti.

Pekin ve Riyad'ın aynı stratejileri, benzer kavramları ve kalkınmada birbirini tamamlayan avantajları paylaşmasının onları doğal ortaklar haline getirdiğini vurgulayan Büyükelçi, iki ülke arasındaki ilişkilerin daha geniş ve parlak ufuklar göreceğine ve çeşitli alanlarda pratik iş birliğinin daha zengin sonuçlar elde edeceğine olan inancını vurguladı.


İran Cumhurbaşkanı Reisi’nin bulunduğu helikopterinin düşmesinden sonra neler yaşandı?

İran Cumhurbaşkanı Reisi’nin bulunduğu helikopterinin düşmesinden sonra neler yaşandı?
TT

İran Cumhurbaşkanı Reisi’nin bulunduğu helikopterinin düşmesinden sonra neler yaşandı?

İran Cumhurbaşkanı Reisi’nin bulunduğu helikopterinin düşmesinden sonra neler yaşandı?

İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) Genel Komutanı Hüseyin Selami, arama ve kurtarma ekiplerinin dün öğleden sonra Azerbaycan sınırı yakınlarındaki engebeli bir bölgeye düşen Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'yi taşıyan helikopterin yerini tespit ettiklerini açıkladı. Press TV'nin aktardığına göre Selami, birliklerin bölgeye doğru yola çıktığını belirtti.

Öte yandan İran Kızılayı, Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan'ın da olduğu helikopterin bulunduğunu duyurdu.

Press TV, İran Cumhurbaşkanı Reisi’yi taşıyan helikopteri arama ve kurtarma çalışmaları sırasında kurtulan olduğuna dair herhangi bir bulguya rastlanmadığını aktardı. Reuters haber ajansı ise İranlı bir yetkilinin kazada tüm yolcuların ölmüş olabileceği tahmininde bulunduğunu bildirdi.

İran basınında yer alan bilgilere göre İran Bakanlar Kurulu, İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan’ın içinde bulunduğu helikopterin geçirdiği kaza üzerine acil toplandı.

İran'ın resmi haber ajansı IRNA’nın bildirdiğine göre gece geç saatlerde yapılan toplantıya Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı Muhammed Muhbir başkanlık etti.

Muhbir, arama ve kurtarma faaliyetleri için ek tedbirler alırken protokole göre Reisi’nin ölümü halinde yerine Muhbir geçecek.

Arama ve kurtarma ekipleri hava karardıktan sonra da kötü hava koşullarında helikopterin düşmüş olabileceği yeri yaya olarak arama çalışmalarına devam ettiler.

Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’yi taşıyan helikopterin izinin aralarında Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan'ın da bulunduğu bir hükümet heyetiyle birlikte gittiği İran’ın kuzey komşusu Azerbaycan'la sınırdaki bir barajın açılış töreninden dönerken, ülkenin kuzeybatısındaki dağlık bölgede kaybolmasından sonra saatlerce birbiriyle çelişen haberler geldi.

Öte yandan İranlılara ‘endişelenmemeleri’ çağrısında bulunan İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney, “Kimse endişe etmesin, ülkenin işlerinde herhangi bir aksama olmayacak. Yüce Allah’a Sayın Cumhurbaşkanı ve yanındakileri milletimize bağışlaması için dua ediyorum” ifadelerini kullandı.

Tebriz'e giden İran Cumhurbaşkanı İdari İşlerden Sorumlu Yardımcısı Muhsin Mansuri, olayla ilgili gelişmeleri takip etmek üzere kendisinin başkanlığında bir hükümet heyetinin kurulduğunu açıkladı. Mansuri, İran devlet televizyonuna yaptığı açıklamada, “Helikopterin uçuş ekibinden ve yolculardan birinin telefon görüşmeleri yapması, kazanın ciddiyetinin büyük olmadığını gösteriyor” dedi.

Diğer taraftan DMO, yerel saatle 10.50 (08:20 GMT) sularında helikopterin yerinin tam olarak tespit edildiğini duyurdu. DMO Doğu Azerbaycan eyaleti Komutanı General Abbas Gülizade, helikopterden ve Cumhurbaşkanı Reisi’nin heyetinden birinin telefonundan sinyaller aldıklarını söyledi. DMO Genel Komutanı General Hüseyin Selami’nin kaza bölgesine gitmek üzere yola çıktığını belirten General Gülizade, DMO'nun seçkin kara güçleri olan Sabirin Özel Kuvvetler Birimi’nin de olay yerine sevk edildiği açıkladı.

İran’ın Dini Lideri Hamaney’in ofisine yakınlığıyla bilinen Tehran Times gazetesi, Cumhurbaşkanı Reisi’nin helikopterinin kazaya uğramasının ardından Ulusal Yüksek Güvenlik Konseyi'nin Hamaney başkanlığında acil toplandığını bildirdi. Ancak haber İran'ın yarı resmi ajansı ISNA tarafından yalanlandı.

İran basını bu sabah erken saatlerde olayın meydana geldiği bölgede telekomünikasyon ve telefon iletişiminin kesildiğini aktardı.

İran basını, helikopterin kazaya uğradığı dağlık ve sık ormanlık olan bölgede kötü hava koşullarından bahsederken, can kaybı olup olmadığına değinmedi. İran Genelkurmay Başkanı Muhammed Bakıri, Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'yi taşıyan helikopterin bulunması için hem   ordu hem de DMO’ya ait tüm imkanların seferber edilmesi talimatını verdi.

IRNA haber ajansı, helikopterin Verzigan bölgesine ‘sert iniş’ yaptığı bildirdi. IRNA, Azerbaycan ile İran sınırında Kız Kalesi ve Hudaferin barajlarının açılışı için Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile bir araya gelen İran Cumhurbaşkanı Reisi’nin helikopterinde Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, Tebriz Cuma İmamı Ayetullah Ali Haşim ve Doğu Azerbaycan Valisi Malik Rahmeti'nin bulunduğunu aktardı.

Bölgeye 16 arama ve kurtarma ekibinin sevk edildiğini bildiren IRNA, ‘kazanın meydana geldiği engebeli bölgedeki kötü hava koşulları nedeniyle arama ve kurtarma çalışmalarının zaman alacağını’ vurguladı.

xcvdfbg
Cumhurbaşkanı Reisi’nin helikopterin kalkışından sonraki görüntüsü (IRNA)

İran devlet televizyonu, normal yayın akışına ara vererek, ülke genelinde Reisi’nin kazadan sağ salim kurtulması için dua eden insanları ekrana taşıdı. Ekranın bir köşesinde, yoğun sisin ortasında dağlık alanda yaya olarak kazazedeleri arayan arama ve kurtarma ekiplerinden gelen canlı görüntüler yer aldı.

İran İçişleri Bakanı Ahmed Vahidi, Khabar TV'ye yaptığı açıklamada, İran'ın kuzeybatısındaki Doğu Azerbaycan vilayetinin yönetim merkezi olan Tebriz şehrine 65 kilometre mesafede bulunan bölgeye ekiplerin gönderildiğini belirtti.

Vahidi, üç helikopterin yer aldığı konvoyda Reisi ve beraberindeki heyeti taşıyan helikopterin iniş yapmakta zorlandığını ve yetkililerin daha fazla ayrıntı beklediğini söyledi.

İran basınında, helikopterin enkazının bulunduğuna dair yer alan çelişkili haberlerin ardından İran Kızılayı, söz konusu haberlerin yanlış spekülasyonlar olduğunu açıkladı.

Tesnim Haber Ajansı’nın bölge sakinlerinden aktardığına göre bölgedeki sis ve kötü hava koşulları nedeniyle helikopterin durumu halen bilinmiyor. Doğu Azerbaycan vilayetinden bir yetkili, İran merkezli Şark gazetesine yaptığı açıklamada, olası kayıpların sayısının ve kazanın nedenlerinin henüz netleşmediğini söyledi.

ISNA Haber Ajansı, bazı gayri resmi kaynakların Cumhurbaşkanı ve beraberindekilerin öldüğünden bahsettiğini, ancak resmi kaynakların henüz bu haberlerle ilgili bir yorum yapmadığını aktardı.

İran basını, Cumhurbaşkanı Reisi’nin beraberindekilerden bazılarıyla temas kurulabildiğini ve olayın can kaybı olmadan sona ereceğine dair umutların arttığını bildirdi. DMO’ya yakın İran'ın yarı resmi haber ajansı Fars, bazı kişilerin Cumhurbaşkanı Reisi’nin heyetindeki kişilerle temas kurabildiğini kaydetti.

dfvgr
İran Cumhurbaşkanı Reisi ve Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev, ülkelerinin sınırındaki bir barajın açılış töreni için bir araya geldiler (İran Cumhurbaşkanlığı)

Reuters'a konuşan İranlı bir yetkili, Cumhurbaşkanı Reisi’nin helikopterinin yoğun sisli dağlık bir bölgede uçarken düştüğünü söyledi. Yetkili, İran'ın Azerbaycan sınırına yaptıkları bir ziyaretten dönerken meydana gelen helikopter kazası sonrasında, Cumhurbaşkanı Reisi ve Dışişleri Bakanı Abdullahiyan'ın hayatlarından endişe edildiğini ifade etti.

Kimliğinin gizli tutulması şartıyla konuşan yetkili, “Henüz umudumuzu kaybetmedik ama kaza yerinden gelen bilgiler çok endişe verici” dedi.

İran Meclisi Tebriz Milletvekili Ahmed Ali Rıza Beygi, Cumhurbaşkanı Reisi ve heyetini taşıyan helikopterden birileriyle iletişim kurulduğuna dair haberleri yalanladı. Arama ve kurtarma ekiplerinin kötü hava koşulları nedeniyle kaza mahalline ulaşamadıklarını söyleyen Beygi, “Arama ve kurtarma güçleri kötü hava koşulları ve yoğun sis nedeniyle Cumhurbaşkanı’nın helikopterinin düştüğü bölgeyi henüz tespit edemedi” diye konuştu.

Gazetecilere yaptığı açıklamada arama ve kurtarma ekiplerinin kaza bölgesini tespit etmeye ve bölgeye doğru ilerlemeye çalıştığını söyleyen İranlı milletvekili, Cumhurbaşkanı'nın helikopterinin dağlık Desmar bölgesindeki bir ormana düştüğünü belirterek, “Helikopterde bulunan kişilerle tüm iletişim kesildi” bilgisini paylaştı. Beygi, başka bir helikopterde bulunan İran Enerji Bakanı Ali Ekber Mehrabiyan ile Yol ve Şehir Planlama Bakanı Mehrdad Bezrpaş’ın güvende olduklarını söyledi.

cdvfbg
Helikopter kazasının olduğu bölgeye doğru yola çıkan arama ve kurtarma ekipleri (Reuters)

İran Cumhurbaşkanlığı'nın internet sitesinde yer alan fotoğraflarda, Cumhurbaşkanlığı Ofisi Başkanı Gulam Hüseyin İsmaili’nin Azerbaycan sınırındaki barajın açılış törenine katılan İran heyetinde yer aldığı görüldü. Ancak İsmaili’nin Cumhurbaşkanı Reisi’ye aynı helikopterde eşlik edip etmediği henüz netleştirilemedi.

Öte yandan Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, İran Cumhurbaşkanı Reisi'nin içinde bulunduğu helikopterin kötü hava koşulları nedeniyle sert iniş yapmak zorunda kaldığı haberlerinden duydukları derin üzüntüyü dile getirdi. Aliyev, “Bugün İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’ye dostane bir şekilde veda ettikten sonra, üst düzey heyeti taşıyan bir helikopterin zorunlu iniş yaptığı haberlerinden derin bir üzüntü yaşadık. Dualarımız Reisi ve beraberindeki heyeti ile. Bir komşu, dost ve kardeş ülke olarak Azerbaycan Cumhuriyeti, gerekli her türlü yardımı sağlamaya hazırdır” ifadelerini kullandı.

İbrahim Reisi (63), cumhurbaşkanlığına 2021 yılında seçildi. Göreve gelmesinin ardından ahlak yasalarının sıkılaştırılması talimatı veren Reisi, hükümet karşıtı protestoların kanlı bir şekilde bastırılmasına nezaret etti. İran ve dünya güçleri arasında yapılan nükleer anlaşma müzakerelerinde güçlü bir baskı uyguladı. İran'ın siyasi sistemi, dini kurumlarla hükümet arasında bölünmüş durumda. Ülkenin önemli politikalarında son sözü cumhurbaşkanı değil, dini lider (rehber) söyler. Birçok kişi de Reisi'yi, temel politikalarını güçlü bir şekilde desteklediği İran’ın Dini Lideri (Rehber) Ali Hamaney'in yerine geçecek güçlü bir aday olarak görüyordu. Reisi'nin 2021 yılındaki genel seçimlerde elde ettiği zafer, Washington'la nükleer anlaşma müzakerelerini sürdüren eski Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'nin sekiz yıllık iktidarının ardından katı muhafazakârların iktidarı ele geçirmelerini sağladı. Ancak Reisi'nin konumunun, mollaların (din adamlarının) yönetimine karşı düzenlenen kitlesel protesto gösterilerinden ve Batı ülkeleri tarafından uygulanan yaptırımlardan ağır darbe alan ekonomiyi iyileştirmedeki başarısızlığından etkilenmiş olabileceği tahmin ediliyor.