Robert Ford
ABD'nin Eski Şam Büyükelçisi
TT

​Trump’ın kararı sonrası Esed kaybeder mi?

ABD’nin Suriye’ye yönelik politikası kaotik görünüyor. Geçen Ocak ayında Başkan Donald Trump yönetimi Suriye’nin doğusundaki askerlerini 40 gün içerisinde çekeceğini deklare etti. Daha sonra bu 40 gün 1 aya düştü. Geçen haftanın başında ise Trump yönetimi yine düşüncesini değiştirerek Suriye’nin doğusunda 200 asker bırakacağını açıkladı. 2 gün sonra bu sayı 400’e yükseldi.
ABD askerlerinin Suriye’de ne kadar kalacağı konusunda ise adının açıklanmasını istemeyen bir ABD’li yetkili bu askerlerin “belirli bir süre” kalacağını söyledi. Sonuç olarak Washington’un Suriye’nin doğusunda kaç asker bırakacağını ve bu askerlerin ne zamana kadar orada kalacaklarını hala bilmediği açıktır.
Açık olan bir diğer nokta ise, Suriye’den çekilmek isteyen Beyaz Saray ile Savunma ve Dışişleri Bakanlığı yetkilileri, Kongre’deki Cumhuriyetçi ve Demokrat senatörler, dış politika ile ilgili stratejik merkezler arasında şu anda Washington’da tüm hızıyla devam eden yoğun müzakarelerin yürütüldüğüdür.  Bu tarafların hepsi de ABD birliklerinin Suriye’de kalmasını istemekte ve bu görüşü desteklemektedir.
Bu müzakereler, ABD’nin Suriye’deki ulusal çıkarlarının ne olduğu konusunda bir uzlaşmaya varmayı şu ana kadar başaramadı. Çünkü görünen o ki Washington’un net bir önceliği bulunmamaktadır. Bu da 400 asker ile Suriye semalarında görev yapan ABD Hava Kuvvetleri’ne bağlı savaş uçaklarının birçok görevi yerine getirmesi gerektiği anlamına gelmektedir.
Örneğin İsrail’e İran konusunda yardım etmek için bu güçlerin, Irak’taki El Tanf askeri üssünden Şam’ın içine kadar uzanan yolu İran’ın kullanmasını, SDG ile koordineli bir şekilde hareket ederek DEAŞ’ın Suriye’nin doğusuna dönmesini engellemeye çalışması gerekmektedir. Ancak bazı kişileri DEAŞ’a katılmaya teşvik eden siyasi, ekonomik ve sosyal sorunları ABD güçleri ile SDG’nin nasıl çözeceği konusuna hiç kimse değinmemektedir.
Bu 400 askerin aynı şekilde Türkiye ve Esed hükümetine karşı Suriyeli Kürtleri ve özerklik projelerini koruması da gerekmektedir.
ABD ve Kürt müttefikleri arasında güçlü bir duygusal bağ bulunmaktadır. ABD hala Türkiye’nin Suriyeli Kürtler için yerel özerkliği kabul edeceğini ummakta ama bunu doğrudan Ankara’ya söyleyememektedir. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise, ABD’nin mesajını çok iyi anlamaktadır.
ABD askerlerinden küçük bir kuvvet için bu 3 görev gerçekten büyük görevlerdir. Her biri Sylvester Stallone ya da Bruce Willis gücünde dahi olsa bu 400 ABD askerinin Rusya, Türkiye, İran, Esed rejimi ve DAEŞ aşırılıkçıları karşısında ve özellikle de ABD’ye karşı birbirlerine yardım etmeleri durumunda bütün bu görevleri yerine getirmesi mümkün müdür?
Trump yönetiminin buna cevabı Londra ve Paris’in ABD’lilere yardım etmek için bu bölgede bin asker konuşlandıracağıdır. Ama ne Londra ne de Paris’ten ABD’nin talebini kabul ettiklerine dair bir açıklama gelmedi.
Bilindiği gibi ABD’nin Batı Avrupa ile ilişkileri 70 yıldan bu yana en kötü durumunda ve Londra ile Paris’in ABD’nin Suriye konusundaki yükümlülüklerine bağlı kalacağı konusunda ciddi şüpheleri bulunmaktadır. Herhangi bir tarafın uzun vadede Trump ve yetkililerinin açıklamalarına güvenmesi mümkün müdür?
Trump’ın sözlerine güvenen ve en azından kısa vadede büyük bir kayba uğrayanlar arasında Esed de bulunmaktadır. Trump’ın güçlerini çekeceğinden emin olan Suriye lideri buna dayanarak, Kürtlerin Suriye’nin doğusunda sınır boyunca Suriye ordusu birliklerinin konuşlandırılmasını kabul etmeleri karşılığında kendilerine özerk bir yönetim kurmaları için bazı tavizler verilmesine yönelik Rus önerisini reddetti.
Washington’un bu yeni kararı nedeniyle Esed şimdi 2012 yılından bu yana Suriye’nin doğu sınırını tekrar kontrol etmesi için kendisine sunulan en iyi fırsatı kaçırdı. Bu nedenle Esed’in Kürt yönetimi ile anlaşmaya varmak için bir başka şans elde edene kadar 'bir süre' daha beklemesi gerekecek.
Buna rağmen özellikle de 2020 başkanlık seçimlerinin yaklaştığı göz önüne alınırsa Esed’in Trump’ın sahip olmadığı bir sabır ve zamana sahip olduğu da bir gerçektir. Yine Avrupalılar ABD’nin talebini kabul edip Suriye’nin kuzeyine bazı birliklerini gönderseler dahi ne Washington’da ne de Londra ve Paris’te hiç kimse Suriye’de uzun vadeli çözümün ne olacağını bilmemektedir.
Diğer yandan ne Esed ne de İran, Suriye’yi terk etmeyecek. Aynı şekilde Rusya da kendilerine bu konuda baskı yapmayacaktır. DEAŞ ise sürdürdüğü gerilla savaşı bağlamında Batı’nın Suriyeli Kürtlere verdiği desteği daha fazla Arap savaşçıyı kendisine çekmek için kullanacaktır. Bu da Batılı güçlerin daha radikal saldırılar ile karşı karşıya kalacağı anlamına gelmektedir.
Elbette Suriye istihbaratı Irak’ta El-Kaide örgütüne yardım ettiği gibi bu aşırılıkçı güçlere de yardım edecektir.
Bu bağlamda geçen ay Menbiç’te düzenlenen bir intihar saldırısında 4 ABD askerinin hayatını kaybettiğini hatırlatmalıyız.
ABD kamuoyu ise şimdilik bu 'belirli süre' için gerekli sabra sahipmiş gibi görünmektedir. Geçen hafta ABD’nin batısındaki muhafazakâr eğilimli Utah eyaletini ziyaret ettim ve yaklaşık 100 kişiden oluşan bir grup vatandaş ile Irak ve Suriye hakkında konuştum. Onlardan bana Suriye’nin doğusunda yer alan 2 şehir adı söylemelerini istedim. Aralarından sadece 2 kişi bunu yapabildi. Dieğrleri ise Trump’ın Suriye politikası hakkında sessiz kalarak ne desteklediler ne de karşı çıktılar.
Buna rağmen bu ABD sabrının ne kadar süreceği belirsizdir. Kamuoyu yoklamaları, ABD’lilerin ülkelerinin dış müdahale oranını azaltmak istediklerini ortaya koyuyor. Bunun yanında başkanlık seçimleri mevsimi de yaklaştı ve her ne kadar Washington’da dış politika elitleri bu gerçekleri daha anlamamış olsalar da kuşkusuz Trump bunu çok iyi anlamış bulunuyor. Dolayısıyla burada sorulması gereken soru şudur: Önümüzdeki 2 ay içerisinde Washington’un Suriye’ye yönelik politikası nasıl olacak?
Şarkul Avsat’a özel.