Emel Abdulaziz Hezzani
Suudi yazar
TT

Zorlayıcı koşullardaki şefkatli güç

Bu yazı kaleme alındığı sırada Hâdimü'l-Haremeyni-Şerîfeyn Kral Selman bin Abdulaziz’in koronavirüs teşhis edilen Suudi Arabistan vatandaşları ile ikamet kurallarını ihlal edenler dahil ülkede yaşayan yabancıların ücretsiz tedavi edilmesi emri yayınlandı. Bu cömert bağış, Suudi Arabistan topraklarından yasa dışı bir şekilde yaşayan ve gerekli belgelere sahip olmayan kişilere dahi tedavi imkanı sundu. Her ne kadar uluslararası hukuka göre Suudi Arabistan hükümeti onları tedavi etmekle yükümlü olmasa da...
Bu, insani açıdan soylu ve cömert bir karardır. Sağlık açısından da salgını sınırlamak ve sağlık hizmetlerinin Suudi Arabistan topraklarında yaşayan herkesi kapsaması için alınmış bir karardır. Bu kararın maliyeti şu ana kadar belli değil. Ancak tüm sektörlere uzanan olumsuz ekonomik etkiye eklenecek muazzam harcamalara yol açacağı kesindir.
Suudi Arabistan bir yıl içinde sert, zorlu ve her devletin kolay kolay altından kalkılamayacak iki testten geçti. Ancak siyasi liderliği gereken kararları aldı, önceliklerini belirledi ve bunları atlattı.
Geçen yıl eylül ayının ortasında Suudi Arabistanlılar güne korkunç bir haberle uyandılar. Suudi Arabistan’ın en büyük petrol rafinerisi ve dünyanın en büyük ham petrol stabilizasyon tesisi Abkayk’a (Abqaiq) füzeler ve silahlı insansız hava araçları ile saldırı düzenlenmişti. Bu saldırıda Hurays (Khurais) tesisi de hedef alınmıştı. Söz konusu terör saldırısı, petrol piyasasının kalbine yöneltilmiş bir darbe gibiydi. Küresel enerji üretiminin yüzde 5’ini ve Suudi Arabistan’ın ham petrol üretiminin yarısını etkilediği için küresel ekonomiyi sarsmıştı.
Suudi Arabistan’ın saldırı haberini doğrulamasından sonra kendisinden petrol tedarik eden ülkeler hemen neler olup bittiğini, saldırının ithalat hacmi üzerindeki etkileri ve yansımalarını öğrenmek için Suudi Arabistan’ın yüksek liderliği ile iletişime geçmişti. Bütün Suudi Arabistan petrolü müşterilerine verilen yanıt, petrol arzının etkilenmeyeceği yönündeydi. Çünkü hükümet tesisler yeniden çalışmaya başlayan kadar yükümlülüklerini yerine getirmek ve piyasalara güven vermek için stoklarını kullanmaya karar vermişti. Bu saldırının etkisi ile petrol fiyatları yaklaşık 10 dolar yükselirken enerji şirketlerinin hisseleri ise yüzde 1,5 oranında düşmüştü. Suudi Arabistan hızlı bir tepki vermemiş olsaydı bu değişimler çok daha kötü olabilirdi. Nitekim saldırıdan 10 gün sonra tesisler yüzde 75 kapasite ile çalışmaya geri döndü. Sonraki 10 günde de tam kapasite ile çalışmaya başladı. Bu dönem zor muydu? Evet. Sadece Suudi Arabistan için değil tüm dünya için zordu. Ancak doğru ve hızlı bir biçimde harekete geçmek saldırının etkilerini sınırladı. Suudi Arabistan’ın saldırı sonrasında öncesi gibi olmayacağı ve gerçek bir açmaz içinde olduğunu söyleyenler hayal kırıklığına uğradı. Suudi Arabistan’ın petrol politikası, ekonomik yönden dünyayı acı bir darbenin etkilerinden korurken siyasi yönden İran’ın akılsız bir düşman olduğunu ve çılgınlığının tüm dünya için bir felakete yol açabileceğini kanıtladı.
Peki, Suudi Arabistan tesislerini hayata döndürmekte gecikseydi ne olurdu? İthalatçı ülkelere petrol arzını güvence altına alacak stratejik stoklara sahip olmasaydı ne olurdu? Sonunda kazanan taraf stratejik eylem planları belirleyen, beklentileri inceleyen, olumlu ve olumsuz olasılıkları tahmin eden, krizler için acil çıkış kapısı ve planlar hazırlayan taraf oldu.
Bana sorarsanız önlem almak ve kararlı bir biçimde hızla harekete geçmek Suudi Arabistan politikasının sabit özellikleri haline geldi. Nitekim hükümetin geçmişte Abkayk saldırısı, bugün uluslararası ulaşım araçlarının gelişmesi nedeniyle neredeyse dünyanın her yerine ulaşan koronavirüs salgını sorununu yönetme biçiminde de bu ikisine açıkça tanık olduk.
Suudi Arabistan, Haremeyn-i Şerifeyn’e hizmet etme şerefine sahip olduğu için herhangi bir ülke gibi değildir. Bilindiği gibi koronavirüs salgını, kutsal mekanların Suudi Arabistan dışından ve içinden en çok ziyaretçiyi ağırladığı dönem ile aynı zamana denk geldi. Hac ve Umre Bakanlığı’nın istatistiklerine göre Umre sezonunda ülke içinden ve dışından kutsal mekanları yaklaşık 19 milyon kişi ziyaret ediyor. Ziyaretçi sayısının en yüksek olduğu ay Recep Ayı. Bu ay, yaklaşık yüzde 16’lık bir oran ile Umre sezonu içerisinde en yüksek oranı temsil ediyor. Ne var ki bu yıl korona salgını, en yüksek ziyaretçinin ağırlandığı Recep Ayı’na denk geldi. Buna rağmen Suudi Arabistan liderliği, 4 Mart’ta (9 Recep) son derece hassas ve duyarlı bir adımı atmakta tereddüt etmedi.
Bu adım, birçok ülke için salgının yaklaştığı ve kendisi ile başa çıkmak için ciddi olmak zorunda olduklarına yönelik bir uyarı ziliydi. Suudi Arabistan, verilen vizelere göre bu yıl yaklaşık 7 milyon olan ziyaretçilerinin, içerideki umrecilerin, vatandaşlarının ve topraklarında yaşayan yabancıların güvenliğinin sorumluluğunu taşıdığı için bu adımı atmakta tereddüt etmedi. Kendisini hedef almak için fırsat kollayanlardan korkmadı. Çünkü bu adım yalnızca Suudi Arabistan’ın değil tüm dünyanın selametini ilgilendiriyordu. Suudi Arabistan bu kararı almakta gecikseydi ne olurdu? Bir saat ve hatta dakikanın bile önemli olduğu bu hassas koşullarda bu adımı atmakta gecikseydi dünyanın kaderi ne olurdu? Başka ülkeler gibi siyasi gündemleri için salgına karşı koruyucu tedbirleri hayata geçirmekte geç kalsaydı ne olurdu? İlk önce insan demeseydi ne olurdu? Finansal veya sosyal maliyetleri ne olursa olsun, cesur ve hızlı kararlar içeren acil durum planları, istikrarın temeli ve hayatta kalmak için büyük bir fırsat haline gelmiştir.
Dünyanın en güçlü ekonomilerini temsil eden G20 ülkelerinin birkaç gün önce dönem başkanı Riyad’ın talebiyle düzenlenen sanal bir zirvede dayanışma kararı almaları, salgının hızlı ilerlemesi karşısında neredeyse eli kolu bağlı duran uluslararası örgütlerin yüreğine serpilmiş soğuk bir su gibiydi. Örgütler ve devletler arasındaki koordinasyon ve ülkelerin birbirlerine ve yoksul ülkelere yardım vaatleri, bu örgütlerin omuzlarındaki ağırlığı oldukça hafifletti.
Suudi Arabistan, petrol tesislerine düzenlenen saldırı ile başa çıkma yöntemi ve sonrasında koronavirüs ile ilgili aldığı doğru kararlarla bir yıl içinde sadece sözde değil güneş gibi parlak bir gerçeklikle uluslararası bir sorumluluk ve uluslararası bir ağırlık taşıdığını kanıtladı.