Eski Suriye Devlet Başkanı Yardımcısı Abdulhalim Haddam’ın günlükleri 7… Rafsancani’den Saddam'a: ‘Arap milliyetçiliğinden bahsediyorsunuz ama Kuveyt’in işgal edilmesine karşı çıkmamızı eleştiriyorsunuz’

Irak’ın Kuveyt yakınlarında imha edilen araçları. (1 Mart 1991) Eski İran Cumhurbaşkanı Haşimi Rafsancani (sol üst köşede) (AFP)
Irak’ın Kuveyt yakınlarında imha edilen araçları. (1 Mart 1991) Eski İran Cumhurbaşkanı Haşimi Rafsancani (sol üst köşede) (AFP)
TT

Eski Suriye Devlet Başkanı Yardımcısı Abdulhalim Haddam’ın günlükleri 7… Rafsancani’den Saddam'a: ‘Arap milliyetçiliğinden bahsediyorsunuz ama Kuveyt’in işgal edilmesine karşı çıkmamızı eleştiriyorsunuz’

Irak’ın Kuveyt yakınlarında imha edilen araçları. (1 Mart 1991) Eski İran Cumhurbaşkanı Haşimi Rafsancani (sol üst köşede) (AFP)
Irak’ın Kuveyt yakınlarında imha edilen araçları. (1 Mart 1991) Eski İran Cumhurbaşkanı Haşimi Rafsancani (sol üst köşede) (AFP)

Suriye’nin eski Devlet Başkanı Yardımcısı Abdulhalim Haddam, Şarku’l Avsat tarafından yayınlanan anılarının bu bölümünde Irak’ın 4 Ağustos 1990 tarihinde Kuveyt’i işgal etmesi öncesinde ve iki hafta sonrasında yaşananlara ışık tutuyor. Söz konusu dönemde Irak Cumhurbaşkanı Saddam Hüseyin ve eski İran Cumhurbaşkanı Haşimi Rafsancani arasındaki mektuplaşmaların ayrıntılarını aktarıyor.
Mektuplara paralel olarak Cenevre’de iki büyükelçi, Iraklı Barzan el-Tikriti ve İranlı Cyrus Nasseri arasında da görüşmeler gerçekleştiriliyordu.
Saddam’ın işgalden önce ve sonra her ne pahasına olursa olsun İran’la aras-larındaki suların durulması konusundaki ısrarı, gerçekleşen tüm iletişimden de açıkça anlaşılıyor. Kendisi savaşın hemen öncesinde ‘kapsamlı bir barış’ sağlamak için yazılı bir girişimde bulundu. Rafsancani’nin Irak Cumhurbaşkanlığı temsilcisini kabul etmemesinden şikayet etti. Kuveyt’i işgalinden sonra, 14 Ağustos 1990 tarihinde Rafsancani’ye gönderdiği mektupta şu ifadeler yer aldı:  
“Bir iyi niyet göstergesi olarak İran sınırından çekilmemiz 17 Ağustos 1990 Cuma günü başlayacak. Sınır boyunca sizinle mücadele eden kuvvetlerimizi çekip geriye yalnızca sembolik olan kuvvetlerimizi, sınır muhafızlarını ve polisleri bırakacağız. Irak ve İran’da alıkonulan savaş esirlerinin tamamının derhal karşılıklı olarak değişimi yapılacak. Mübadele, kara sınırı aracılığıyla Hanekin ve Kasr-ı Şirin yolunda gerçekleştirilecek.”
Buna karşılık, İran tarafı barış maddelerinin uygulanmasını hızlandırmak için baskı yapmaya ağırlık verdi. Irak’ın Kuveyt’i işgaline karşı eleştirilere devam etti. Hatta Rafsancani, Saddam’ın Arap milliyetçiliği ve Kuveyt işgali konularındaki tutumuna yönelik eleştirisine itiraz etti. Rafsancani’nin Saddam’a yanıt olarak 17 Ağustos’ta gönderdiği mektupta şu ifadeler yer aldı:
“Kuvvetlerinizin işgal altındaki İran topraklarından çekilmesi, İran İslam Cumhuriyeti ile barış yolunda samimiyetinizin ve ciddiyetinizin kanıtı olarak kabul edilir. Kuvvetlerinizin açıklanan zaman çizelgesine göre geri çekilmesine devam etmesini ve her iki taraftaki tutukluların serbest bırakılma süreci tamamlanana kadar daha hızlı devam etmesini umuyoruz.”
Şarku’l Avsat olarak Saddam’ın 21 Nisan 1990 tarihli ilk mektubunu daha önce yayınlamıştık. 30 Temmuz -14 Ağustos 1990 tarihleri arasında dört mektup daha bulunuyordu.
Saddam 30 Temmuz’da, Kuveyt’i işgal etmeden yalnızca üç gün önce Rafsancani’ye bir mektup gönderdi. Bu mektupta, Bağdat’ın ne pahasına olursa olsun Tahran’la bir anlaşmaya varma konusundaki kararlılığını açıkça vurguladı. Çünkü Saddam’ın Kuveyt’e karşı savaşa girme kararı uygulamaya konmuştu. Mektupta şu ifadeler yer aldı:
Gerekli incelemeler özenle yapılıp Irak ile İran arasındaki ilişkilerin gelişimi ve durumu, bölgeyi içine alan tehlikeler dikkatlice gözden geçirildikten sonra barışı sağlamak adıona daha geniş çaplı fırsatlar sunan inisiyatifler sunmadaki rolümüzü devam ettireceğiz. Bunun için ulusal ve büyük ilkelerimizin omuzlarımıza yüklediği insani sorumluluğumuz  bizi yeni bir girişimde bulmaya sevk etti. Bu defaki girişimimizin 598 sayılı karar hükümlerinde yer alan tüm temel konuları bir çerçeve içinde aynı anda ve ayrıntılı bir biçimde ele alması nedeniyle bu düzeyde karşılık verilmesini ve ciddiyet içinde etkileşime girilmesini umuyoruz (…). Tüm bu temeller ışığında şunları teklif ediyorum:
1- İki ülkenin devlet başkanları arasında üzerinde uzlaşı sağlanacak bir yerde acil bir görüşme yapma fikrimi tekrarlıyorum.
2- Görüşmede anlaşmanın muallakta olan tüm konularla ilgilenilmesini öneriyorum. Kapsamlı bir anlaşmaya varıldıktan sonra herhangi bir tarafın diğerinin izni olmadan yeni bir sorun ortaya çıkarması kabul edilemez. Bu, anlaşmadan çekilme olarak kabul edilecek.
3- Konularla ilgili diyalogun ve anlaşmanın nereden başladığı önemli değil. Bununla birlikte herhangi bir konu üzerinde mutabakata varmak diğer maddeler üzerinde uzlaşmakla bağlantılıdır (…).
4- Geri çekilmenin, uzlaştığımız kapsamlı anlaşmanın nihai onay tarihinden itibaren iki ayı geçmeyen bir süre içinde gerçekleştirilmesini teklif ediyorum (…).
5- Tutuklular konusunun halen Cenevre Sözleşmeleri’ne bağlı olduğunu düşünüyoruz. Bu nedenle serbest bırakılmalarının bu anlaşmanın şartları temelinde gerçekleşmesi gerektiğini varsayıyoruz (…).
6- Şattu'l Arap ile ilgili diyalogun aşağıdaki üç temelde gerçekleştirilmesi gerekiyor:
Tam egemenlik hakkı Irak’a ait. Ayrıca meşru tarihsel hakka da sahiptir.
(…) Talveg çizgisi (el-Kaar çizgisi) kavramının Irak ve İran arasındaki denizcilik hukukuna uygulanması, seyrüsefer, balık tutma, deniz trafiğini yönetme ve bundan elde edilen kârları paylaşma hukukunun da dikkate alınması
Şattu’l Arap meselesi yargıya sevk edilecek (…) ve sonuçlarının kabulü konusunda bir ön taahhütte bulunulacak (…)
 7- (…) 598 sayılı kararın (savaşı başlatma sorumluluğunun belirlenmesine ilişkin) altıncı paragrafı görüşmeden çıkarılmalı ve tamamen görmezden gelinmeli. Çünkü barış için bir faydası olmadığı gibi engelliyor da. Sonuçları gelecekte nefret ve intikama yol açabilir (…). Vardığımız anlaşma Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’ne yazılı olarak bildirilmeli.
8- Onay için tüm yasal prosedürleri tamamlamadan ve belgeler Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’ne verilmeden önce yukarıda belirtilen adımlardan hiçbirini başlatmamayı öneriyorum (…).
9-Barış anlaşmasının (...) üzerinde anlaşılan her şeyi kapsaması gerekiyor (…).
10- Anlaşmalar, iyi komşuluk ilişkileri kurma, içişlerine müdahale etmeme (...) ve uluslararası sularda her türlü denizcilik haklarını kesin olarak tanıma konusunda açık ilkeler içermeli.
11-Anlaşmanın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) tarafından kararlaştırılan uluslararası bir organ tarafından düzgün bir şekilde uygulanmasını sağlamak uygun olabilir.
12- Uluslararası yardımın (...) Irak ve İran arasında eşit olarak bölünmesi gerektiğine inanıyoruz.
13- (...) Tahran ve Bağdat'taki büyükelçiliklerimizi, özellikle savaş koşullarında kaldıkları ancak Eylül 1987'de kapatıldıkları için yeniden açmamız gerektiğini düşünüyoruz.
Sayın Rafsancani, Irak ile İran arasında kalıcı ve kapsamlı bir barışın bunlarla sağlanacağını düşünüyoruz. Bu, unsurları birbiriyle ilişkili ve bölünmez olan bütünleşik bir teklif. Cenevre'deki temsilcilerimiz Cyrus Nasseri ve Barzan et-Tikriti arasındaki görüşmelerde varılan sonuçlar ve deneyimlerimiz barışın bu unsurlarla sağlanacağını gösterdi.
Şüphesiz Allah en büyüktür.
Saddam Hüseyin

İran, Irak güçleri Kuveyt’i işgal ettikten sonra işgali kınayan net bir tutum sergiledi. Bu durum Saddam’ı Rafsancani’ye ikinci bir mektup yazmaya itti:
3 Ağustos 1990 Cuma sabahı, siyasi faaliyetlerinizin bir özetini ve İran hükümeti tarafından yapılan açıklamayı (İran Dışişleri Bakanlığı'nın açıklaması, askeri liderlerle görüşmeniz hakkında yayınlanan haberleri) okudum.
İran halkına karşı insani sorumluluğun yanı sıra halkımıza karşı ulusal sorumluluğun teyidi için yeniden bir mektup yazmayı yararlı gördüm.
6 Temmuz 1990 tarihinde barış sürecini hızlı bir şekilde ileriye taşımak için bir elçi göndermeyi önerdik. Elçiyi kabul etme konusundaki cevabınızı ertelediğiniz. Elçiyi size ulaştırmakla görevlendirdiğimiz mektubu iletmek için bir girişimde bulunduk. Böylece yönetimdeki kardeşlerinizle birlikte okuyabilir, içerdiği fikir ve öneriler hakkında birlikte düşünüp çalışabilirsiniz. Böylelikle, koşullarınız izin verdiğinde, kabul etmek için henüz bir tarih elirlemediğiniz elçileri size önerdiğimiz 30 Temmuz 1990 Pazartesi tarihine alternatif bir gün belirleme konusundaki tutumunuzu açıkça görmüş olacağız.
Bu mektubumuzdan önce, 2 Ağustos 1990 tarihinde Cenevre Temsilciniz Cyrus Nasseri aracılığıyla girişimimiz hakkında bir açıklama gönderdik. Tüm bunları, yalnızca barış arzumuzu vurgulamak için değil ayrıca ülkelerimizi ve halklarımızı bölge ve dünya koşullarında yaşanan gelişmeler sarmalından, tehlikeli olasılıklarından uzak tutmak için mümkün olan en kısa sürede barışa ulaşmayı istediğimizin altını çizmek için yaptık.
Sayın Cumhurbaşkanı, bütün bunları her ne kadar ‘savaşçı’ unvanını aralarındaki silahlı mücadeleyle elde etmiş olsalar da savaşçıların birbirlerini ve niyetlerini daha hızlı anlayabilmelerini sağlamak için yaptım. Ve şimdi, Kuveyt meselesi aracılığıyla gördük ki bunun bir benzeri, yeterince özen göstermeyenleri çatışmanın seyrine itebilecek bir krizin işaretlerini doğurdu (…).
Açıkça ifade ettiğiniz hedefleriniz içerisinde barışa ulaşma isteğiniz olduğunu biliyoruz. Biz de kendi tarafımızdan barış istediğimizin altını çizen kanıtlar sunduk. Geri çekilme operasyonunu gerçekleştirmeye çalıştığınızı da biliyoruz. 30 Temmuz 1990 tarihli mektubumuzda bunu yapacağımızı bildirip geri çekilme takvimi için maksimum bir süre de belirledim.
Söz konusu mektubumuz bir takım tedavi ve pratik öneriler içeriyordu. Genel anlamda söylenmiş sözler değildi. Her biri Irak ve İran’ın bağlılık taahhüdünde bulunduğu 598 sayılı karara uygundu. Sizler için belirlediğimiz, Dışişleri Bakanımız ve Cenevre’deki temsilcimizden oluşan elçilerimizi kabul etmek için bir gün belirlemenizi bekliyoruz. Siz ve uygun gördüğünüz kişilerle yapılması beklenen bu görüşme gerçekleştirildikten sonra barış için belirleyici bir aşamaya geçmiş olacağız. Eğer sizin de dileğiniz buysa Allah’ın izniyle bizim de cevabımız tüm bu söylediklerimden ibarettir. Arap ilişkilerine dair geçmiş ve bugünün koşulları etrafında dönen ikinci dereceden akıntıların seyrine kapılmak, çabalarınızı hedeften uzaklaştırır ve imajını bozar. Hedefe yaklaşım konusunda bir karmaşa söz konusu olursa mümkün olan en kısa sürede umduğumuz düzenlemeleri yapmak bizim için zorlaşır.
Deneyimsiz kişi, meseleleri doğru hesaplamalarından uzaklaştıran bir yöne itebilir. Ancak sizin gibi sekiz yıllık bir savaş deneyimine sahip olan İran yönetiminin, ülkenin menfaatine olmayan ve meşru olmayan hedeflere sürüklenmesini beklemiyorum.
Şüphe yok ki 2 Ağustos 1990 Perşembe sabahı gerek bölge içinden gerekse de dışından yapılan açıklamaların gerekçelerini biliyorsunuzdur. Ya da en azında ben öyle düşünüyorum. Sizin taraflar hakkında bir değerlendirmeniz olduğu gibi bizim de bir değerlendirmemiz vardı. Hepimiz gerekçelerini biliyoruz. Ancak hepsinin doğruyu yerine getirmeye ve haksızlığa, ihanete ve komploya karşı durmaya kararlı olan büyük Irak halkının iradesi karşısında açıklamalarının herhangi bir faydası olmadığını anladıklarında kendi imkanlarıyla ve bilinen kabiliyetleriyle tutumlarını düzeltebileceklerini biliyorsunuz.
Bize silah ihraç eden ve ihracatını durduracağını beyan edenler bunu gerçekleştirdiğinde sorun çözülecektir. Ekonomik ilişkileri kesenler yeniden devam ettirme kararı aldığında durum düzelecektir. Irak ve İran'a gelince; ikisinin konumu doğrudan saparsa halklarının barışa ulaşması ve meşru haklarının kabul edilmesi konusunda tarihi bir fırsatı kaçıracaklardır. Bazılarımızın adımlarıyla güvenin temelini attığı bu yolda, başardıklarımızın seyri sarsılırsa kayıplarımız büyük olacaktır… Bu kendi adımıza dilemediğimiz ve sizin de arzu etmenizi ummadığımız bir durumdur. Hedeflerimizin bir olduğunun altını çiziyorum. Mümkün olan en kısa sürede görüşmeliyiz. Siz de elçileri kabul etmek için bir gün belirlemelisiniz. Bu yolda ancak meşru hedeflere ulaşılabilirse, iki ülke halkları için asil bir hedef olan barışa varılabilir.
Şüphesiz Allah en büyüktür.
Saddam Hüseyin
3 Ağustos 1990- Bağdat

Ardından Rafsancani de Saddam’a bir cevap mektubu gönderdi. Mektupta şu ifadeler yer aldı:
Mektubunuzu aldım. Mektup temelde görüşmelerin ilerlemesi bağlamında kaleme alınmış olsa da içeriğinin bir kısmı teessüflerimizi sunmamızı gerektiriyor.
Her şeyden önce İran Cumhuriyeti'nin adil ve sarsılmaz bir barışın sağlanmasına ilişkin iradesini ve arzusunu yeniden teyit etmem gerektiğini düşünüyorum. Umuyorum ki siz de bu sonuca varmışsınızdır. 598 sayılı kararı kabul etmekle birlikte barış ve bundan kaynaklanan sonuçlarla ilgili olarak sorumluluklarımızı tam bir açıklıkla kabul ettik. Bu konuda samimi bir hamle de attık. Değişimin söz konusu olmadığı meşru haklarla ilgili olanlar dışında barış sürecini sınırlamayacak her şeyi önümüze koyduk. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri gözetiminde yapılan görüşmeler, mektuplarınıza cevaplarımız ve Cenevre’deki temsilcilerimizin görüşmelerini göz önüne alırsak konu açıklığa kavuşmuş olur. Barış sürecini hızlandırma bağlamında Cenevre’deki temsilcimize en başından mektuplar yazmak ve uzun diyaloglara girmek yerine 598 sayılı kararı uygulamaya yönelik pratik adımlar atma uyarısında bulunduk (…).
Netlik açısından; 3 Ağustos 1990, 30 Temmuz 1990 ve 1 Temmuz 1990 tarihli mektupların içerikleri ile ilgili şu noktalara değinmenin gerekli olduğunu düşünüyoruz:
1-Cenevre'deki mevcut seviyeden daha yüksek düzeyde toplantı ve görüşmeler ancak Cenevre'de devam eden müzekerelerde somut sonuçlar bulduğumuzda gerçekleşecektir. Cenevre’deki görüşmeler, sonraki aşamalara temel teşkil edecek. İki ülkenin liderlerinin bir araya gelmesi ancak temel sorunların netleşmesi ve çözülmesi durumunda faydalı olacaktır. Aksine iki cumhurbaşkanının görüşmelerinin başarısız olması barış üzerinde zararlı etkiler yaratacak ve barışı ikisinden de uzaklaştıracaktır.
2- Ervend Nehri (Şattu’l Arap) konusundaki teklifiniz sanki önceki ifadelerinizi geri çekmek gibi. Bu bizim açımızdan kabul edilemez bir durum ki bu sizin için de çok açık. Barış müzakerelerini yürütmek için yeniden 1975 anlaşmasına uygun ilerleme önerisinde bulunduk. Çünkü önceki anlaşmalara bağlı kalmadan (...) şu an bu konuda söylenenlere güvenmek imkansızdır.
3-İşgal edilen İran topraklarından geri çekilme konusuna gelince; bunun uygulanışını iki aya yaydınız. Bunun bir açıklaması olamaz. Çünkü iyi niyet söz konusu olsa bu bir ya da iki günlük bir iştir. Kaldı ki Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri bu sürecin tamamlanması için iki hafta, tutukluların serbest bırakılması için de üç ay mühlet tanıdı.
4-Arap milliyetçiliğine bağlılığınıza rağmen Kuveyt topraklarının Irak ordusu tarafından işgal edilmesine ilişkin gerçek tutumumuzu eleştirmeniz garip. Bölgede yabancı güçlerin varlığı için gerekli zeminin hazırlanması, Müslümanları sükunet ve istikrardan yoksun bırakılması, onlar için sorunların yaratılması, İslami dayanışma, bölge ve uluslararası cephelerin ve garantilerin koşullarını yönetme komşuluk ve güvenliğin ihmal edilmesi gibi en bariz konular ihmal edilmiş ve gözden kaçmıştır. Allah’ın adıyla başlayıp ‘Allahu Ekber’ ifadesiyle sona eren bir mektubun, İslam'ın ve Kuran'ın açık ve evrensel öğretilerinin aksine içinde İslami ve ideolojik ilke üzerinden ulusal ve etnik ilkeyi sunması nasıl açıklanabilir? (...)
5-Hiç şüphe yok ki, heyetimizlerimiz arasındaki barış görüşmeleri sırasında bir ülkenin en ufak bir bilgilendirme ve koordinasyon olmadan komşu bir ülkeye saldırısı, bizim açımızdan etkileri ve sonuçları olan kabul edilemez bir durumdur. Ayrıca güvenimizi zedeleyebilir ve son birkaç ayda gerçekleşen görüşmelerin hedefleri hakkında ciddi şüphelere neden olabilir. Özellikle de iyi niyet göstergesi sayılabilecek önlemlere tanık olmadığımız ve geçmişte olduğu gibi topraklarımızı işgal etme konusunda bir ısrar söz konusu olduğu bu dönemde… Hatta İslam ülkesindeki zenginlik kaynaklarının tahrip edilmesi ve israf edilmesi dışında size hiçbir faydası olmayan petrol kuyularındaki yangınların söndürülmesi gibi en ufak bir meseleye bile itirazlara şahit olduk.
6-Son mektubunuzda kullandığını üslup, görüşmelerin gidişatı için gerekli olan tutumla orantılı değildi. Daha önce devrimci Müslüman halkımız tarafından yararsızlığı test edilmiş bir üslup kullandınız. Yeni durumların analizi konusunda eski dostlarınız ve sizin bizi ikna için kullandığınız kızgın ifadeleri sarfettiniz. Bu da uygun bir tutum değil. Çünkü tüm bu aşamaları pratik olarak deneyimlediğimizi ve tamamladığımızı biliyorsunuz. Hesaplarımızın her şeyden çok halkların inancına, direnişine ve desteğine bağlı olduğunu kanıtladık. Başkalarının üzüntü veya nezaketinin önemli olduğunu düşünmüyoruz. Yaşam programlarımızı, pozisyonlarımızı ve önemli kararlarımızı buna göre alıyoruz. Ayrıca biz de mevcut koşullardan yararlanma amacında değiliz. Yalnızca görüşmelerimizin her aşamasında vurguladığımız meşru ve yasal haklarımızı istiyoruz.
7- Mektubunuzda barışa doğru ilerlemeyi hızlandırmak için vurguladığınız noktayı tamamen kabul ediyoruz. Ancak bu, içeriklerinde ilerleme olmaksızın resmi tekliflerin sunulmasında ve müzakerelerin seviyesinin yükseltilmesinde hız ve ilerleme olması gerektiği anlamına gelmez. Aksine uluslararası kabul görmüş ikili anlaşmalara uyulması gerekir. Meşru haklarımızdan fazlasını istemiyoruz. Çünkü sekiz yıllık bir savaş sırasında elde edilmeyenlerin müzakerelerle gerçekleşmesi düşünülemez.
Bu prensibi kabul edersek; 1975 anlaşması dışında toprak ve nehirlerdeki sınırlar  için bir yol izlememize gerek yoktur. Bundan memnun değilsek ortak konularda görüş alışverişi için Cenevre odak noktasını korumak, kararı uygulama çalışmalarını Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ne aktarmak daha iyidir.
Selamun Aleyküm
Ekber Haşimi Rafsancani

Saddam Hüseyin de söz konusu mektubun ardından, 14 Ağustos’ta Rafsancani’ye gönderdiği mektupta şunları söyledi:
Yüce Allah’a tevekkül ettikten sonra bütün Müslümanlarla, özellikle de komşu İran ile kardeşçe ilişkilere giden yolun açılmasını engelleyen şeyleri ortadan kaldırma niyetiyle, Müslümanları ve Arap milletinin kötülüklerle yüzleşmek için tüm inananlarla ciddi etkileşimin önünü açmak , Irak ve İran'ı kötü uluslararası güçlerin ve onların bölgedeki çocuklarının şantaj ve oyunlarından uzak tutmak için bölgede kapsamlı ve kalıcı barışı sağlamaya çalıştığımız ve 12 Ağustos 1990'da duyurduğumuz girişimimizin ruhu doğrultusunda bu mektubu kaleme alıyorum. 21 Nisan 1990 tarihli mektubumuzdan, 8 Ağustos 1990’daki son mektubunuza kadar doğrudan devam eden diyalogumuzun meyvesi olarak, mazerete yer bırakmayan nihai ve açık bir çözüm için aşağıdaki maddelere karar verdik:
1- Cenevre'deki temsilciniz Cyrus Nasseri'den, temsilcimiz Barzan et-Tikriti'ye teslim edilen 8 Ağustos 1990 tarihli cevap mektubunuzda gelen ve 3 Temmuz 1990 tarihli mektubumuzda yer alan temellerle bağlantılı 1975 anlaşmasının kabulü yönünde , özellikle de mahkumların değişimi ve Güvenlik Konseyi'nin 598 sayılı kararının 6 ve 7’inci fıkraları ile ilgili teklifinizin onaylanması.
2-Bu mesajın birinci bölümünde ve 30 Temmuz 1990 tarihli mektubumuzda belirtilenlere dayanarak anlaşmaları hazırlamak için Tahran'a bir heyet göndermeye veya sizden bir heyeti Bağdat’a kabul etmeye hazırız.
3- Bir iyi niyet göstergesi olarak İran sınırından çekilmemiz 17 Ağustos 1990 Cuma günü başlayacak. Sınır boyunca sizinle mücadele eden kuvvetlerimizi çekip geriye yalnızca sembolik güçlerimizi, sınır muhafızlarını ve polisleri bırakacağız.
4- Irak ve İran’da alıkonulan savaş esirlerinin tamamının derhal karşılıklı olarak değişimi yapılacak. Mübadele, kara sınırı aracılığıyla Hanekin ve Kasr-ı Şirin yolunda gerçekleştirilecek. İlk adımı biz atacağız ve buna 17 Ağustos 1990 Cuma gününden itibaren başlayacağız.
Sayın Kardeş Cumhurbaşkanı Ali Ekber Haşimi Rafsancani;
Kararımızda, her şey netleşti ve bu şekilde istediğiniz her şeye ulaşıldı. Geriye kalan tek şey belgeleri desteklemektir. Böylece açık bir denetim konumundan birlikte, yeni bir hayat, İslam ilkelerinin ışığında bir iş birliği hakim olur. Her birimiz diğerinin haklarına saygı duyarız. Bulanık sularda avlananları kıyılarımızdan uzak tutarız (…).
Şüphesiz Allah en büyüktür ve hamd yalnızca ona mahsustur.
Irak Cumhurbaşkanı Saddam Hüseyin 

14 Ağustos 1990
Rafsancani, yazıdğı mektupta Saddam’a şu cevabı verdi:
Sayın Hüseyin, 14 Ağustos 1990 tarihli mektubunuzu aldım. 1975 anlaşmasını kabul ettiğinize dair beyanınız çözümün uygulanması, anlaşmazlıkların 598 sayılı karar çerçevesinde çözülmesi ve ateşkesin yerine kalıcı ve sarsılmaz bir barışa geçilmesinin yolunu açtı. Kuvvetlerinizin işgal altındaki İran topraklarından çekilmesi, İran İslam Cumhuriyeti ile barış yolunda samimiyetinizin ve ciddiyetinizin kanıtı olarak kabul ediliyor. Ne mutlu ki bu, tutukluların serbest bırakılması için planlanan tarihe denk geliyor. Kuvvetlerinizin geri çekilmesinin açıklanan zaman çizelgesine göre ve her iki taraftaki tutukluların serbest bırakılması tamamlanarak süratle devam etmesini umuyoruz.
Cenevre'deki temsilcimiz aracılığıyla sizi bilgilendirdiğimiz gibi, Tahran'daki temsilcinizi kabul etmeye hazırız. Olumlu atmosferin devam etmesi ve mevcut iyi niyetimizle, iki Müslüman halkın ve iki ülkenin tüm haklarını ve meşru sınırlarını koruyarak kapsamlı ve istikrarlı bir barışa ulaşabileceğimizi umuyoruz.
Selamun Aleyküm
İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Ekber Haşimi Rafsancani

Haddam anılarının söz konusu mektuplara yer verdiği bölümünde şu ifadelere yer veriyor:
“Bu mesajlar hakkında yorum yapmak istemiyorum. Çünkü mektupların arka planı hem Irak hem de İran için açıktı. Irak'taki koşullardan yararlanarak kazanç elde etmek istedi ve aynı zamanda siyasi duruşunu, özellikle de Kuveyt meselesindeki konumunu korudu. Kuveyt krizi sırasında birçok Iraklı heyet Tahran’ı ziyaret ederek İran'ın konumunu değiştirmeye çalıştı ancak başarılı olamadı.”

Eski Suriye Devlet Başkanı Yardımcısı Abdulhalim Haddam’ın günlükleri 1: ‘Esed, Irak muhalefetine sahte vaatlerde bulunmayı önerirken Hatemi bir Kürt devletine karşı uyarı yaptı’

Eski Suriye Devlet Başkanı Yardımcısı Abdulhalim Haddam’ın günlükleri 2: ‘Esed fikrini değiştirdi, Lahud’a verdiği süreyi uzattı. Suriye uluslararası iradeyle çarpıştı’

Eski Suriye Devlet Başkanı Yardımcısı Abdulhalim Haddam’ın günlükleri 3: ‘Hariri, Canbolat’ın teklifi üzerine bizimle bir araya geldi. Hafız Esed kendisini sınadı’

Eski Suriye Devlet Başkanı Yardımcısı Abdulhalim Haddam’ın günlükleri 4: ‘Güçlerimiz Hizbullah’ın kışlasına saldırdı’

Eski Suriye Dışişleri Bakanı Haddam’ın günlükleri 5: Bush, Avn’ın ‘engel’ olduğunu bildirdiği bir mektup gönderdi… Esed bunu isyanı sonlandırmak için bir ‘yeşil ışık’ olarak nitelendirdi

Eski Suriye Devlet Başkanı Yardımcısı Abdulhalim Haddam’ın günlükleri 6: Saddam ile Rafsancani arasında gizli barış mektuplaşmaları
 



Mısır, Sudan'ın birliğini korumak için ‘ortak savunma’ anlaşmasını öne sürdü

Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, dün Kahire'de Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ile bir araya geldi. (Mısır Cumhurbaşkanlığı)
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, dün Kahire'de Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ile bir araya geldi. (Mısır Cumhurbaşkanlığı)
TT

Mısır, Sudan'ın birliğini korumak için ‘ortak savunma’ anlaşmasını öne sürdü

Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, dün Kahire'de Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ile bir araya geldi. (Mısır Cumhurbaşkanlığı)
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, dün Kahire'de Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ile bir araya geldi. (Mısır Cumhurbaşkanlığı)

Mısır, Sudan’daki krizle ilgili olarak ‘kırmızı çizgiler’ çizdiğini duyurdu ve bu çizgilerin aşılmasının ‘Mısır’ın ulusal güvenliğini tehdit edeceği’ uyarısında bulundu. Kahire yönetimi, iki ülke arasında imzalanan ortak savunma anlaşmasının kendisine tanıdığı tüm tedbirleri alma ihtimalini de gündeme getirdi. Uzmanlar, bu açıklamaları Sudan’da savaşın başlamasından bu yana Mısır’dan gelen ‘en sert söylem’ olarak değerlendirdi.

Mısır’ın bu tutumu, Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi’nin dün Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan’ı kabul etmesiyle eş zamanlı olarak açıklandı. Sisi, görüşmede ‘ülkesinin, Sudan halkının mevcut hassas süreci aşma çabalarına tam destek verdiğini’ ifade etti. Ayrıca ‘Sudan’ın birliği, egemenliği, güvenliği ve istikrarını destekleyen Mısır tutumunun değişmez ilkelerine’ vurgu yaparak, bu çerçevede mümkün olan her türlü çabanın gösterilmeye hazır olunduğunu belirtti. Açıklama, Mısır Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Muhammed eş-Şenavi tarafından yapıldı.

Mısır, Burhan’ın ziyareti sırasında ayrıca, ‘Sudan’da güvenlik, istikrar ve barışın sağlanmasına yönelik ABD Başkanı Donald Trump’ın vizyonuna tam destek verdiğini’ yineledi. Bu desteğin, ‘ABD yönetiminin dünyada barışı tesis etme, gerilimi artırmaktan kaçınma ve anlaşmazlıkları çözme yönündeki yaklaşımı’ kapsamında olduğu kaydedildi.

Ortak savunma anlaşmasının yürürlüğe girmesi

Kahire yönetimi, söz konusu ilkeleri teyit ederken Sudan krizinde ilk kez ‘kırmızı çizgiler’ belirlediğini açıkladı. Mısır, bu çizgilerin aşılmasına ‘Mısır’ın ulusal güvenliğini doğrudan ilgilendirdiği ve Sudan’ın ulusal güvenliğiyle yakından bağlantılı olduğu’ gerekçesiyle izin verilemeyeceğini vurguladı. Mısır’ın uyarıları arasında ‘Sudan’ın birliğinin ve toprak bütünlüğünün korunması, Sudan halkının imkân ve kaynaklarıyla oynanmaması ve Sudan topraklarının herhangi bir bölümünün ayrılmasına izin verilmemesi’ yer aldı.

Mısır Cumhurbaşkanlığı dün yaptığı açıklamada, ‘Sudan devlet kurumlarının korunmasının ve bu kurumlara zarar verilmesinin engellenmesinin de bir diğer kırmızı çizgi olduğunu’ bildirdi.

Açıklamada ayrıca, ‘uluslararası hukukun tanıdığı tüm tedbir ve önlemleri alma konusunda tam hakka sahip olunduğu’ ifade edilerek, bu kapsamda ‘iki ülke arasındaki ortak savunma anlaşmasının devreye sokulmasının da kırmızı çizgilerin ihlal edilmesini veya aşılmasını önlemeye yönelik seçenekler arasında bulunduğu’ kaydedildi.

a
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, dün Kahire'de Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ile bir araya geldi. (Mısır Cumhurbaşkanlığı)

Mısır ile Sudan arasında Mart 2021’de, ‘eğitim, sınır güvenliğinin sağlanması ve ortak tehditlerle mücadele’ alanlarını kapsayan bir askeri iş birliği anlaşması imzalanmıştı. Bu anlaşmadan önce ise iki ülke, ‘dış tehditlere karşı’ 1976 yılında bir ortak savunma anlaşmasına taraf olmuştu.

Mısır Temsilciler Meclisi Savunma ve Ulusal Güvenlik Komisyonu üyesi Tümgeneral Yahya Kedvani, Mısır’ın ulusal güvenliğinin Sudan topraklarının birliğiyle doğrudan bağlantılı olduğunu belirterek, “Sudan’ı bölmeyi hedefleyen komploların varlığı, aşılmaması gereken kırmızı çizgilerin belirlenmesini zorunlu kılmaktadır” dedi.

Kedvani, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, ‘Sudan’ın birliği ve toprak bütünlüğünün korunmasına yönelik Mısır tutumunun sabit ve güçlü olduğunu, Kahire’nin Sudan devlet kurumlarını korumaya yönelik açıkladığı girişim ve söylemleri hayata geçirme kapasitesine sahip bulunduğunu’ ifade etti. Ortak savunma anlaşmasının gündeme getirilmesinin, ‘iki ülke arasında uluslararası meşruiyet ve daha önce imzalanmış anlaşmalar çerçevesinde ortak bir koordinasyonun bulunduğunu teyit etmeyi amaçladığını’ söyledi.

Mısır Cumhurbaşkanlığı tarafından dün yayımlanan açıklamada ise ‘Kahire’nin Sudan’da süregelen gerilimden derin endişe duyduğu’ belirtildi. Açıklamada, bu durumun ‘Sudanlı sivillere yönelik korkunç katliamlara ve insan haklarının en temel kurallarının açık ihlallerine yol açtığı’ vurgulandı. Mısır’ın, ‘Sudan’ın birliğine ve toprak bütünlüğüne zarar vereceği gerekçesiyle, herhangi bir paralel yapının kurulmasını veya tanınmasını kesin bir dille reddettiği’ kaydedildi.

Diğer yandan eski Mısır Dışişleri Bakan Yardımcısı Büyükelçi Salah Halime, ülkenin bölünmesine yönelik tehditlerle mücadelede Mısır-Sudan koordinasyonunun, Mısır, Sudan ve Arap dünyasının ulusal güvenliğini koruma çerçevesinde ele alındığını belirtti. Halime, iki ülkenin Kızıldeniz’e kıyısı olan devletleri bir araya getiren konseyin üyesi olduğuna işaret ederek, bu yapının temel rollerinin ‘savunma ve kalkınma’ olduğunu söyledi.

Halime, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, Mısır’ın tutumunun Uluslararası Dörtlü girişimi ile Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın ABD ziyareti sırasında gündeme getirdiği inisiyatif kapsamında şekillendiğini ifade etti. Kahire’nin, ‘üç ay sürecek bir ateşkesle başlayacak, Hızlı Destek Kuvvetleri’nin (HDK) Sudan ordusuna entegre edilmesini ve Sudan askeri kurumunun bütünlüğünün korunmasını öngören bir yol haritasının uygulanmasını desteklediğini’ kaydetti.

Mısır Cumhurbaşkanlığı’nın açıklamasına göre Kahire, ‘insani bir ateşkese ulaşılması, bunun kalıcı bir ateşkese dönüşmesi ve Sudanlı sivillerin güvenliği ile korunmasını sağlamak amacıyla güvenli insani sığınaklar ve geçiş koridorları oluşturulması’ hedefiyle Uluslararası Dörtlü çerçevesinde çalışmayı sürdürme konusundaki kararlılığını yineledi. Bu sürecin, Sudan devlet kurumlarıyla tam koordinasyon içinde yürütüleceği belirtildi.

Suudi Arabistan, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve ABD’den oluşan Uluslararası Dörtlü, ağustos ayında sunduğu yol haritasında, ‘üç aylık insani ateşkesin ardından kalıcı bir ateşkesin sağlanmasını, siyasi sürecin başlatılmasını ve dokuz ay içinde bağımsız bir sivil hükümetin kurulmasını’ öngörmüştü.

sfg
New York'ta düzenlenen Uluslararası Dörtlü toplantısından (Mısır Dışişleri Bakanlığı)

Burhan’ın Mısır ziyareti, geçtiğimiz pazartesi günü Suudi Arabistan’a gerçekleştirdiği ziyaretin ardından geldi. Burhan, söz konusu ziyaretin sonunda, ‘Sudan’ın barışın sağlanması ve savaşın sona erdirilmesi yönündeki çabalarda ABD Başkanı Donald Trump, Dışişleri Bakanı Marco Rubio ve Özel Temsilci Massad Boulos ile birlikte çalışmaya istekli olduğunu’ ifade etmişti.

El-Ehram Siyasi ve Stratejik Araştırmalar Merkezi Afrika Programı Direktörü Emani et-Tavil ise ‘Mısır’ın Sudan dosyasında ilk kez kırmızı çizgiler koyduğunu, son tutumunun savaşın başlamasından bu yana en sert duruşu yansıttığını’ belirtti. Et-Tavil, bu yaklaşımın ‘Sudan’ın birliğinin korunması, savaşın durdurulması, paralel yapıların reddedilmesi ve devlet kurumlarının muhafazası’ konularında Suudi Arabistan ve ABD’nin tutumlarıyla örtüştüğünü söyledi.

Şarku’l Avsat’a konuşan et-Tavil, ‘Sudan’ın birliği konusunda güçlü tutumlar sergilenmesi noktasında Suudi Arabistan ile Mısır arasında bir uyum bulunduğunu, bunun da ateşkes ilanı ve insani ara verilmesine yönelik bir girişimin şekillendirilmekte olduğunu gösterdiğini’ ifade etti. Ancak et-Tavil, ‘birbirini kabul etmeyen Sudanlı taraflarla yürütülecek siyasi çözümlerin en karmaşık mesele olmaya devam ettiğini’ vurguladı.

Sumud İttifakı bünyesindeki siyasi ve sivil güçler, salı günü Kenya’nın başkenti Nairobi’de, Abdulvahid en-Nur liderliğindeki Sudan Kurtuluş Ordusu Hareketi ve Arap Sosyalist Baas Partisi ile Sudan’daki savaşı durdurmaya yönelik ortak bir ilkeler bildirgesine imza attı. Bu adım, savaşa karşı olan Sudanlı tarafların büyük bölümünü bir araya getiren ilk yakınlaşma olarak değerlendirildi.

Mısır Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü dün yaptığı açıklamada, Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi ile Burhan arasındaki görüşmelerde, ‘iki ülke arasındaki ilişkilerin, halkların bütünleşme ve karşılıklı kalkınma beklentilerini yansıtacak şekilde güçlendirilmesinin ele alındığını, ayrıca sahadaki gelişmelerin değerlendirildiğini’ bildirdi.


İsrailliler, Gazze Şeridi'nin yeniden işgalini talep ederek sınırı geçtiler

İsrail'de sağcı hareketlere mensup kişiler, Gazze Şeridi'nin yeniden işgalini talep etmek için Gazze'ye bakan bir tepede toplandı (AP)
İsrail'de sağcı hareketlere mensup kişiler, Gazze Şeridi'nin yeniden işgalini talep etmek için Gazze'ye bakan bir tepede toplandı (AP)
TT

İsrailliler, Gazze Şeridi'nin yeniden işgalini talep ederek sınırı geçtiler

İsrail'de sağcı hareketlere mensup kişiler, Gazze Şeridi'nin yeniden işgalini talep etmek için Gazze'ye bakan bir tepede toplandı (AP)
İsrail'de sağcı hareketlere mensup kişiler, Gazze Şeridi'nin yeniden işgalini talep etmek için Gazze'ye bakan bir tepede toplandı (AP)

İsrail ordusunun yasağına rağmen, dün birkaç İsrailli Gazze Şeridi'ne girdi ve eski bir yerleşim yerinde İsrail bayrağını dalgalandırarak harap olmuş Filistin topraklarının yeniden işgalini istedi.

Şarku'l Avsat'ın AFP'den aktardığına göre İsrail sağ kanadıyla bağlantılı sosyal medya hesapları, açık bir alanda İsrail bayrağının etrafında toplanmış yaklaşık 20 erkek, kadın ve çocuğu gösteren bir fotoğraf paylaştı ve fotoğrafın Kfar Darom'da çekildiğini iddia etti.

Gazze Şeridi'nin merkezindeki bu eski kibbutz, diğer 20 yerleşim yeriyle birlikte, İsrail'in 2005'teki tek taraflı çekilmesi sırasında boşaltılmıştı.

O zamandan beri, İsrail sağının bir kesimi, Gazze'de İsrail yerleşimlerinin yeniden kurulmasını savunuyor. Bu çağrı, Gazze Şeridi'ndeki savaşı başlatan 7 Ekim 2023'teki Hamas saldırısından sonra daha da yoğunlaştı.

Bunun ardından, bazı İsrailli yetkililer de Filistinlilerin Gazze'den tahliye edilmesini ve bölge üzerindeki İsrail kontrolünün yeniden kurulmasını savundu.

rty65u7
Gazze'ye yerleşmeyi destekleyen İsrailliler, ordunun kendilerine Gazze Şeridi içinde Hanuka bayramını kutlama izni vermesini talep eden bir yürüyüşe katıldı (Reuters)

İsrail ordusu dün yaptığı açıklamada, Gazze Şeridi'ne girenlerin "İsrail topraklarına geri gönderildiğini" duyurdu ve "onlarca" kişinin daha başka bir sınır kapısından sızmasının engellendiğini, ancak bazılarının güvenlik bariyerlerini aşmayı başardığını belirtti.

Açıklamada ayrıca, "savaş bölgesine herhangi bir giriş yasaktır, sivilleri tehlikeye atar ve bölgedeki askeri operasyonları aksatır" denildi.

Sınır kasabası Sderot'ta düzenlenen bir mitingde, yerleşim hareketinin önde gelen isimlerinden Daniella Weis, yaklaşık 100 destekçisine şöyle seslendi: “Allah'ın izniyle, bu bayrağın yükseltilmesi yeni bir dönemin başlangıcını işaret edecek; Gazze'ye geri döneceğimiz bir dönem.”

Şöyle devam etti: “Gazze, Endonezyalılar, Türkler, Mısırlılar veya başka herhangi bir ülke tarafından yönetilmeyecek. Gazze'yi yalnızca İsrail halkı yönetecek.” Bu sözleriyle, ateşkes anlaşması kapsamında Gazze Şeridi'ne konuşlandırılması beklenen uluslararası istikrar gücüne katılması muhtemel ülkeleri kastediyordu.

Geçtiğimiz hafta, Weis'in kurucu ortaklarından olduğu aşırı milliyetçi yerleşim hareketi "Nahala", bir mesajda, Gazze'de İsrail bayrağını dalgalandırmayı organize etme niyetini açıkladı. Bu girişim, aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, on diğer bakan ve Knesset'in yirmiden fazla üyesi tarafından destekleniyor.


İsrail, Kassam Tugayları'nın 100 üyesinin idam edilmesi için baskı yapıyor

İsrailli yerleşimciler dün güney İsrail'deki Sderot'ta düzenlenen bir etkinlikte Gazze'nin yeniden işgal edilmesi çağrısında bulundu (Reuters).
İsrailli yerleşimciler dün güney İsrail'deki Sderot'ta düzenlenen bir etkinlikte Gazze'nin yeniden işgal edilmesi çağrısında bulundu (Reuters).
TT

İsrail, Kassam Tugayları'nın 100 üyesinin idam edilmesi için baskı yapıyor

İsrailli yerleşimciler dün güney İsrail'deki Sderot'ta düzenlenen bir etkinlikte Gazze'nin yeniden işgal edilmesi çağrısında bulundu (Reuters).
İsrailli yerleşimciler dün güney İsrail'deki Sderot'ta düzenlenen bir etkinlikte Gazze'nin yeniden işgal edilmesi çağrısında bulundu (Reuters).

İsrailli yetkililer dün, Hamas'ın askeri kanadı olan Kassam Tugayları'nın seçkin birliğinin 7 Ekim 2023 saldırısındaki rolleri nedeniyle 100 üyesinin idam edilmesine yol açacak koşulların ve suçlamaların yapılması ve özel bir askeri mahkeme kurulması için baskı yaptı.

İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz ve Adalet Bakanı Yariv Levin, savaşın başlangıcından bu yana İsrail tarafından tutuklanan 450 Hamas üyesinin yargılanması için özel bir mahkeme kurulması olasılığını görüştüler.

Dava hakkında bilgi sahibi yetkililer, İbranice yayın yapan medya kuruluşlarına, "Ciddi suçlarla suçlananlardan 100'ünün askeri savcılık tarafından idam cezasıyla karşı karşıya kalacağını" söyledi.

İsrail ordusu ve Adalet Bakanlığı'ndan üst düzey yetkililer, Başsavcı Itai Ofir de dahil olmak üzere, seçkin birliğin üyelerinin yargılanması için özel bir yasal çerçeve oluşturulmasını görüşmek üzere bir araya geldi. Katz, "İsrail, saldırının faillerini kesin bir şekilde cezalandırmaya kararlıdır: İsrail sivillerine zarar veren herkes tam olarak hesap verecektir" dedi. İsrailli yetkililere göre, Tıp Birliği'nin zehirli iğne fikrini reddetmesinin ardından, askeri savcılık muhtemelen kurşuna dizilerek idam cezası isteyecektir.

Şarku’l Avsat’ın Kanal 14’ten aktardığı habere göre "Yetkili makamlar bu kişileri ağır güvenlik önlemleri altında özel bir askeri tesiste tutuyor ve gözaltı koşulları uluslararası insan hakları örgütlerinin tepkisini uyandırıyor."