Taliban’ın Kabil sokaklarına dönüşüyle biten bir roman okumuş olsaydım ilgi çekici ve tuhaf olduğunu söylerdim. Belki de yazarı abartı, ihtimal dışı ve kınanacak olanı aramakla suçlardım. Kim bilir, okuduklarınızın doğru olduğundan emin olmak için belki de gözlerinizi ovuştururdunuz. İster inan ister inanma türünden bir ruh haline girebilirdiniz ve büyük ihtimalle inanmazdınız. Tarihin bu şekilde geriye gitmesi kolay değil. El-Kaide’ye ev sahipliği yapan ve saldırılarını Amerikan topraklarına taşımasına olanak tanıyan rejimi kökünden sökmek için dökülen kan ve dolar nehrinin tesirlerini gelişmeler kolayca ortadan kaldıramaz. Yazarın hasta bir hayal gücünün olduğunu ve yazarken dizginleri elinden kaçırdığını söylemekte acele etmeyin. Ya da en parlak romancılar gibi onun da bir yalancı olduğunu. Biraz sakinleşin ve zehri yudumlar halinde yutun. Bu dünya düşündüğümüzden daha kötü ve daha sert. Unutulmuş bir hafızaya sahip bir suçlu. Abartılı eleştirileriniz için yazardan özür dileyin. Zira işte ekranlar hayallerinde haklı olduğunu doğruluyor.
İster inanın ister inanmayın. ABD istihbaratı Kabil'in 3 ay içinde düşme riski altında olduğunu söyledi. Ama Afganistan CIA’in bilgisayarlarından daha karmaşık. Bir haftadan kısa bir süre içinde, Taliban savaşçıları, mühürlerini onlara teslim etmek için pazarlık yapmakta acele eden şehrin kapılarına dayandılar.
Taliban’ın, ABD askeri varlığının onu kökünden söküp, fışkırdığı toprağı değiştirmeyi başardığı yabancı bir ot olduğuna inanmak için hiçbir neden yoktu. Ancak Taliban tehlikesinin sınırlı, ertelenmiş veya kırsal kesimde ve belirli bir süre ile sınırlı olacağına inananlar da vardı. Tarihin en gelişmiş askeri makinesinin bu kadar yanıldığını imgelemek zordu. Bu kadar kırılgan bir yapı üzerine bahse gireceğini, sanki sadece ayrılmak için bahane arıyor ve ondan sonra sahnenin isterse cehenneme gitmesini istiyormuş gibi görüneceğini hayal etmek güçtü.
Yazar son sayfaya yeni Taliban liderliğinin aynı telden çalmaya geri döndüğünü, el- Kaide'nin yeni nesil evlatlarına ev sahipliği yaptığını ve onların da yine ABD cübbesini ateşe vermeye ve belki de tekrar Amerikan topraklarını vurmaya hazırlandıklarını eklemiş olsaydı nasıl hissederdiniz? Romanı öfkeyle kapatıp hayatınızı zehirlemeye çalışan bu yazarın başka bir romanını okumamaya karar vereceğiniz aşikar. Aynı sıkıntıların aynı şekilde tekrarlandığını hayal etmek zor olsa da, bu konuda ağır olmanızı tavsiye ederim.
Tarihin geriye dönebileceğine inanmak istemiyorsunuz. Bilimsel gelişme haberleri, özgürlükler, insani yardım kuruluşları ve insan hakları hakkında konuşulanlar sizi bozdu. Bu nedenle, geniş bir ülkenin, kadın ve azınlık haklarıyla ilgili sicillerini bilmek için (çoğunluğun kendisini ve onların ellerinden çekeceklerini unutmayalım) fazla çabaya ihtiyaç duyulmayanlara kendisini teslim edebileceğini uzak bir ihtimal olarak görmeye başladınız. Korkmaya hakkınız olduğunu inkar etmiyorum. Olabilecek en tehlikeli şey, mühürlerin, gerçeğin tek bir versiyonunun kendisine emanet edildiğini ve bunu başkalarına dayatmaya yetkili olduğunu düşünen bir gruba teslim edilmesidir. Özellikleri kendi özelliklerine uymayanların üzerini çizme hakkına sahip olduğunu düşünen bir gruba. Bu sadece Taliban ile sınırlı değil. İnceleme veya tartışmayı kabul etmeyen bir yetki adına öldürmeyi mubah gören tüm grupları ilgilendiriyor. Bu, siyasi bir trajedi olmadan önce kültürel bir trajedidir. Tek tip kıyafet dayatma, bugünü mağara dövmeleriyle damgalama, çocukların damarlarına karanlığı akıtma, geleceği korku taşları, surlar, bıçaklar, boyunlara geçirilen iplerle inşa etme hakkına sahip olduklarını düşünen grupları.
Amerikan Afganistanı'nın başarısızlığını tahmin etmek zor değildi, ancak Taliban Afganistanı'nın geri dönüşünü tahmin etmek zordu. Mesela ben, yazarımızın temel özelliği olan hayal gücünden yoksundum. Bununla ilgili sözler duymuş ve bunu şikayet, vatandaşlıktan istifa etme kararını haklı çıkarma arzusunun meyvesi olarak görmüştüm. Eylül 2015’te Berlin'deki mülteci kayıt merkezinin önünde duruyordum. Suriyelilere onları Angela Merkel'in ülkesine getiren yolculuğun zorluğunu sorduğumu duyunca yüzünü çevirip arkasını dönen bir gencin yüz ifadesi dikkatimi çekti. Gencin simasının Arap olmadığını fark ettim ve kendisine yaklaşmaya karar verdim. Bir el hareketi ile özür dileyip konuşmak istemedi. Ancak mesleğimden öğrendiğim ısrar ve rahatsız etme yöntemlerini uyguladığımda kendisini konuşturabildim.
Yirmili yaşların sonunda seyreden genç, Afgan olduğunu ve Suriye’de olup bitenlerle ilgisi olmadığını, Suriyeli mülteci akını dalgasından yararlandığını, bu kalabalığın arasına sınırı geçme umuduyla karıştığını, nitekim sınırı geçebildiğini anlattı. Öğretmenlik yaptığını, Afganistan’da kalmanın bir nevi ölüm olduğunu anladıktan sonra bu meşakkatli yolculuğa çıktığını söyledi. Ona Amerikan askeri varlığının göreceli bir istikrar durumu yarattığını ve kurumların inşasına yönelik girişimler olduğunu söylediğimde şu karşılığı verdi: “İnan bana, Amerikalılar yabancı ve Afganistan'ı tanımıyorlar. Aramızda yüzyıllar var. Modern uçaklarıyla gökyüzünü kontrol ediyorlar ama toprak Taliban'a daha yakın. Taliban militanları ülkenin çocukları ve bu zorlu çevre koşullarını kullanmakta iyiler. Pek çok kişi, bazı militanların afyon vb. maddeler kaçakçılığına karıştığından emin olsa da, dini bileşen hafife alınamaz. Şehrin sokaklarında dolaşan Amerikan askerlerine sadece bir bakmak, onların başka bir gezegenden gelen ve ayrılmayı bekleyen yabancılar olduklarını anlamanıza yardımcı olur. Yukarıda ABD, aşağıda Taliban var. Devlet aygıtlarında çalışanların çoğunun Taliban'a karşı durmak istemediğine veya bunu yapamayacağını düşündüğüne inanıyorum.” Ardından şunu ekledi: “Orada ölmek ya da yoksulluktan, fanatizmden, fırsat yokluğundan ölüm gibi bir hayat yaşamak istemiyorum. Gelecek belirsiz. Afganlar, özellikle ülkelerine zaferle girdiklerinde, yabancıları sevmezler. Afganlar ülkelerini yönetmekte başarısızlar. Savaş, kaçakçılık, etnik ve mezhepsel bağlılıklar bir yaşam biçimi. Savaş baronlarından, Taliban'dan ve Amerikan güçleri tarafından sonsuza kadar korunamayacak olan mevcut yozlaşmışlardan umutsuzum.”
Sahneler ve dönemler farklı olsa da Saygon'dan çıkışa yakın olan ABD'nin Kabil'den çıkışı hakkında çok şey yazılacak. Komşu ülkelerin ve komşularının eline geçen Taliban bombası hakkında çok şey yazılacak. Bu mayınlı satranç tahtasında piyonları hareket ettirme oyununda kan akacak. Afgan dosyası komşu ülkeler için bir endişe kaynağı ve Asya'nın bu zor bölümünün çatışmaları ve rekabetleriyle ilgili büyük ülkelerin gündemi olacak. Gecenin elçileri geri döndüler ve surların önünde durup başkentin anahtarlarını teslim almaya davet edilmeyi bekliyorlar.
Anahtarların Taliban'ın eline geçmesi uzun sürmedi. Başkan kaçtı ve sarayının anahtarları Harekete teslim edildi. Amerikalıların arzusu, vatandaşlarını güvenli bir biçimde tahliye ile sınırlı. Çantalarını ve bayraklarını topladılar. Çok anlamlı, yorumlara ve hayal kırıklıklarına kapı aralayan bir gün. Afganistan, yeniden Taliban’ın otoritesi altında. 11 Eylül saldırılarının ve iki maliyetli Amerikan macerasının kıvılcımını çakan ülkeye şimdi uzun bir gece hakim olacak.
TT
Gecenin elçileri ve başkentin anahtarları
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة