Yaklaşık iki ay önce Taliban'ın Afganistan'ı ele geçirmesinden bu yana, uluslararası toplum Kabil'deki yeni ‘hükümet’ ile ilgilenerek Taliban tarafından yönetilen bir oluşumla olası ilişki türlerini tespit etmeye çalışıyor. Şu ana kadar istikşafi görüşmelerin bu aşaması anlamlı bir açılımla sonuçlanmadı. Bu da Afganistan ve 38 milyonluk nüfusunu oldukça endişe verici bir uçurumun kıyısına bırakmış oluyor.
ABD ülkeden geri çekilmeden ve Taliban iktidara gelmeden önce bile, Afganistan’ın ekonomisi büyük ölçüde dış yardımlara dayanıyordu ve nüfusun yarısından fazlası yoksulluk içinde yaşıyordu. Dış yardımların sürdürülebilirliğinin belirsiz ve kamu hazinesinin fiili olarak boşalmış olmasıyla birlikte ekonomik ve insani kriz gerçek bir soruna dönüşmüş gibi görünüyor.
Radikalizmin ve terörizmin köklü sebepleri saymakla bitmese de yoksulluk, sığınmacılık ve insani sıkıntıların oranlarının yüksek olmasının güçlü nedenleri olduğuna hiç şüphe yok. Taliban El-Kaide’nin Afganistan topraklarını uluslararası terör planları için kullanmasını engellemeye ve DEAŞ ile mücadele etmeye kararlı olduğuna dair güvenceler vermiş olsa da Taliban’a güvenmek için bir sebep yok. Diğer yandan Taliban ile el-Kaide arasında bir ilişki var ve aralarındaki en önemli bağlantı Afganistan'ın yeni İçişleri Bakanı Siraceddin Hakkani’dir.
Taliban son yıllarda ılımlı bir hale büründüğünü iddia ediyor ancak ağustos ayındaki zaferlerini intihar bombacılarından oluşan güruhlarını öven yüksek çözünürlüklü bir video ile kutladılar. Bu hafta Hakkani, zafere ulaşmadaki rollerini kutlamak için Taliban’ın intihar bombacılarının ailelerini bir toplantıya çağırdı.
Taliban'ın yeni Afgan hükümetini yönetmesi ve 'Hakkani ağının' yönetimde önemli pozisyonlara gelmesiyle birlikte el-Kaide, gölgede sessizce toparlanmak için fırsat kollayacak. Bu toparlanmanın netleşmesi zaman alabilir, ancak en nihayetinde gerçekleşeceği kesindir. Batılı güvenilir bir kaynağa göre, Taliban militanları Ahmed Mesud liderliğindeki Ulusal Direniş Cephesi savaşçılarıyla savaşmak ve en nihayetinde onları dağıtmak için Pençşir Vadisi'ne girdiğinde, Orta Asya'dan onlarca el-Kaide militanı onlara eşlik ediyordu.
Ancak en çok endişe veren şey, Afganistan’ın yavaş yavaş ekonomik çöküşe, insani sıkıntılara ve istikrarsızlığa doğru kaymasının DEAŞ'ın Horasan koluna (DEAŞ-K) fırsatlar vermesi. Geçtiğimiz haftalarda DEAŞ, Afganistan'ın eyaletlerinde büyük bir şiddet kampanyası başlattı. Son dört hafta içerisinde en az 40 saldırıdan sorumlu olduğunu duyurdu. DEAŞ'ın bu kampanyası temelde iki gruba odaklanıyordu: Taliban ve Afganistan'daki Şii Hazaralar. Ard arda iki cuma günü Şii camileri DEAŞ’a mensup intihar bombacıları tarafından hedef alındı. Saldırıların sonucunda yüzlerce kişi yaralandı ve hayatını kaybetti.
Şu bir gerçek ki, DEAŞ’ın Irak ve Suriye'de yıllarca sürdürdüğü kampanyalarda olduğu gibi mezhep çatışmasını gündeminde öne alması, etnik ve mezhepsel bölünmeleri kullandığını ve ölümcül derecede başarılı olduğunu gösterdi.
Görünen o ki, DEAŞ’ın meydan okumasına karşılık Taliban, ağırlıklı olarak Afganistan’ın doğusunda yoğunlaşan Selefi topluluklara yönelik bir dizi yerel baskı kampanyası başlattı. Bazı haberlere göre, son 10 gün içinde Taliban'ın düzenlediği baskınlarda DEAŞ'a bağlı olmakla suçlanan binlerce kişi tutuklandı. Taliban'ın militanları gece yarısı ortadan kaybolduktan saatler sonra kafaları kesilmiş bir biçimde bulunurken, DEAŞ unsurları kimsenin sahiplenmediği ancak geniş çapta Taliban Hareketi’ne bağlı suikast timlerine atfedilen birçok suikastın kurbanı olmaya başladı.
Böylece Taliban'ın Afganistan'ı ele geçirmesinden sonraki iki ay içinde, aşırılık yanlıları arasındaki belirsiz iç savaş bir tarafa, ölümcül bir kampanya gerçek anlamıyla başlamış oldu. Ortaya çıkan bu dinamiğin endişe verici sonucu, ABD ve Avrupa'daki istihbarat teşkilatları Orta, Güney ve Güneydoğu Asya üzerinden son haftalarda aşırılık yanlıları arasında Afganistan odaklı görüşmelerde gözle görülür bir artış tespit ettiler. Hemen hemen her durumda bu gevezelik DEAŞ ile bağlantılı oluyor.
Akın küçük başladı, ancak Taliban Kabil'e ilerlemeden haftalar önce (Orta Asya, Endonezya, Arap ülkeleri ve Suriye'nin kuzeybatısından) Afganistan'a giden yabancı savaşçılar tespit edilebildi. Ancak görünen o ki, bu akın sadece devam etmekle kalmayıp aynı zamanda dikkate değer bir hızla arttı. Tacikistan şu anda bu savaşçıların favori giriş noktası sayılıyor.
Biri Şii karşıtı, diğeri ise savaşı siyasete sattığı için Taliban'ı eleştiren iki paralel anlatı öne süren DEAŞ, Afganistan'daki yeni istikrarsızlığı kullanmak için stratejik bir konumda görünüyor. Uluslararası toplumdan daha fazla destek alması ve DEAŞ ile daha fazla kaynakla mücadele etmesi hususunda Taliban'a yönelik baskıların devam etmesiyle birlikte, DEAŞ anlatısı gerek Afganistan'da gerekse ülke dışında radikal güruhta gittikçe daha güçlü bir yer edinecek. Yakından izlenmesi gereken dinamiklerden birisi, Taliban'ın ılımlı olduğu iddiaları ve savaştan başka bir şey bilmeyen binlerce Taliban savaşçısının şu anda sıradan işlerde sıkışıp kaldığı gerçeği dikkate alındığında, DEAŞ'ın Taliban'dan ayrılanların önemli bir kısmını kendisine çekmeyi başarıp başaramayacağıdır.
Tüm bu gerçekler göz önünde bulundurulduğunda, önümüzdeki aylarda ve yıllarda Afganistan'a gelen yabancı savaşçıların sayısında bir artış görülmesinin muhtemel olduğu güvenle söylenebilir. Cevapsız kalan tek soru, bu akının ne boyutta olacağıdır. Bu yüzden bugün dünyadaki tüm hükümetler, Afganistan'a gelecek potansiyel aşırılık yanlılarını tespit etmek ve engellemek için hazırlıklı olmak zorunda. Coğrafi yakınlık ve tarihi yaklaşımlar göz önüne alındığında, Orta Doğu bu yeni dinamikte merkezi bir rol oynayabilir.
TT
DEAŞ Taliban’dan ayrılanları kazanmayı başarabilecek mi?
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة