Suveyda’daki Onurlu Adamlar Hareketi lideri Şeyh Yahya el-Haccar, Şarku’l Avsat’a konuştu: ‘Güneyi bölme planlarına geçit vermeyeceğiz’

Haccar, rejimle ilişkilerin bir amacı olduğunu vurguladı.

Şeyh Yahya el-Haccar. (Şarku’l Avsat)
Şeyh Yahya el-Haccar. (Şarku’l Avsat)
TT

Suveyda’daki Onurlu Adamlar Hareketi lideri Şeyh Yahya el-Haccar, Şarku’l Avsat’a konuştu: ‘Güneyi bölme planlarına geçit vermeyeceğiz’

Şeyh Yahya el-Haccar. (Şarku’l Avsat)
Şeyh Yahya el-Haccar. (Şarku’l Avsat)

Suveyda’daki Onurlu Adamlar (Rical el-Kerame) Hareketi lideri Şeyh Yahya el-Haccar, dokuz yıl önce kurulan hareketin sz konusu tarihten bu yana bir nüfuz alanı arayışı içinde olmamasından dolayı Suriye'de çatışan taraflar haritasını da değiştirmediğini söyledi. Suveyda'da yaşayan Dürzi nüfuza karşı adaletsizlikleri gidermeyi amaçlayan bağımsız silahlı bir hareket olan Onurlu Adamlar Hareketi’nin lideri Şeyh Haccar, Suveyda'nın güney kırsalındaki Şennire beldesinde Şarku’l Avsat’a açıklamalarda bulundu. Onurlu Adamlar Hareketi’nin Suriye rejimi arasındaki iletişim kanallarının açık olduğunu gizlemediğini vurgulayan Şeyh Haccar ancak bu kanalların, tutukluların serbest bırakılması ve mazlumların sorunlarının peşine düşülmesi gibi açık ve ilan edilmiş bir amaçla açık tutulduğunun altını çizdi.
Basında yer alan haberlerde Suriye'nin güneyini bölünmesiyle ilgili bölgedeki bazı yerel grupların ve oluşumların öncülüğündeki birtakım planlardan bahsedildiğini belirten Şeyh Haccar, Onurlu Adamlar Hareketi’nin ülkede kapsamlı bir ulusal uzlaşının sağlanmasını ve Arap köklerine bağlılığı vurguladığını, mezhepçi küçük devletlerin kurulmasına karşı olduğunu belirttiği açıklamasını şöyle sürdürdü:
“Atalarımız da bunu reddetmiş, vatanın birliğini ve bağımsızlığını korumak için kan dökmüşlerdir. Bizim rolümüz Suveyda'yı olası her türlü saldırıdan korumak. Çünkü Suveyda’yı korumak, tüm Suriye'yi korumak demek. Dar ve mezhepçi vizyonlara sahip planlara geçit vermeyeceğiz. Suriye halkını parçalamayı amaçlayan projelere karşı tüm Suriyeliler arasında sivil uyumun sağlanması için çalışıyoruz.”
Rusya’nın Suriye’nin güneyindeki çeşitli silahlı oluşumları ve muhalif grupları ‘Kolordu" adlı bir yapı aracılığıyla kanatları altına alma çabasına değinen Şeyh Haccar, Rusya’nın Onurlu Adamlar Hareketi’ni askeri bir yapı sınıflandırması yaparak kutuplaştırmaya çalıştığını ancak Onurlu Adamlar Hareketi’nin Suriye'de siyasi ve ekonomik çıkarları olan herhangi bir kategoride sınıflandırılmaya net bir şekilde karşı olduğunu söyledi. Hareketin herhangi bir gündemle silahlı bir hareket ve askeri bir oluşum kategorisine koyulmayı kabul etmediğini belirten Şeyh Haccar, Suriye cezaevlerinin aklanması ve Ürdün’le resmi geçiş kapısı açılmasının gerekliliği ve eyaletteki ekonomik ortamın ısınması gibi birçok teklifin Ruslara yöneltildiğine işaret etti. Diğer taleplerin yerine getirilmediğine dikkat çekti.
Rusya’ya bazı öneriler sunulduğunu aktaran Şeyh Haccar, bu talepler arasında Suriye cezaevlerinin aklanmasının ve Suveyda’nın ekonomisinin canlandırılması için Ürdün’e açılan sınır kapısının yeniden faaliyete geçirilmesinin yer aldığını söyledi.
Şeyh Haccar, Suriye rejimi ile ilişkiler hakkında şunları aktardı:
“Herhangi bir siyasi hırsımız yok. Tutukluların serbest bırakılması ve ezilenlerin sorunlarının peşine düşülmesi gibi açık ve ilan edilmiş bir amaç doğrultusunda, Suriyeli yetkililerle iletişim kanallarının açık olduğunu asla saklamıyoruz.”
Onurlu Adamlar Hareketi’nin Suveyda’da düzenlenen protesto gösterileriyle ilişkisine ilişkin de açıklamalarda bulunan Şeyh Haccar,
“Onurlu Adamlar Hareketi, Suveyda’daki halk protestolarını ve halkın haklı taleplerini destekliyor” dedi. Şeyh Haccar, Suveydalıların vatansever ve yeterli bilince sahip insanlar olduğunu ve Hikmet el-Hicri yönetimindeki Dürzi ruhani liderliğini protestolarda herhangi bir şiddet olayının yaşanmamasına dikkat ederek temsil etmeye yönelik kararlılıklarını vurguladı. Onurlu Adamlar Hareketi’nin lideri, herkesin gösteri düzenlenme hakkına saygı duyması ve kamu malına zarar vermemesi gerektiğinin altını çizdi.
Suveyda’da ve Suriye'nin güneyinde uyuşturucu kaçakçılığına karşı mücadeleye ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Şeyh Haccar, Onurlu Adamlar Hareketi’nin uyuşturucu tacirlerine göz açtırmamak için devriyeler gerçekleştirdiğini söyledi:
“Neredeyse her gün peşine düştüğümüz kaçakçı çetelerin üyelerini Suriye yargısına teslim ediyoruz. Çünkü bize bağlı hapishaneler yok. Suriye'nin güneyindeki güvenlik güçleri, nüfuzlu tarafların arkasında olması nedeniyle bu çeteleri tek başına ortadan kaldıramıyor.”
Şeyh Haccar buna rağmen bölgesel ve uluslararası ortak çabaları gerektiren kaçakçılıkla mücadele için ülkenin güneyindeher türlü çabanın gösterilmesi gerektiğini vurgulayarak “Suriye ilimin ve kültürün beşiği bir ülke iken uyuşturucunun kaynağı bir ülke haline geldi” dedi.
Şeyh Haccar, Onurlu Adamlar Hareketi içinde bölünmeler olduğuna yönelik spekülasyonlarla ilgili olarak da şunları söyledi:
“Onurlu Adamlar Hareketi bir ordu değil, Suvayda’nın farklı mezheplerinden binlerce insanın yer aldığı askeri nitelikte bir halk hareketidir. İnsanların şehri terk etmeleri ya da harekete bağlı yargı kurulu kararıyla uzaklaştırılmaları nedeniyle zaman zaman ayrılanların olması gayet normaldir.”
Son dönemde Onurlu Adamlar Hareketi’nden ayrılanlar olduğuna dair çıkan haberlerin asılsız olarak niteleyen Şeyh Haccar, sadece Onurlu Adamlar Hareketi’ne bağlı silahlı bir grubun çalışmalarının geçici olarak askıya alındığını, ancak her an geri dönmeye hazır olduklarını belirtti. Onurlu Adamlar Hareketi’nden içeriden yahut dışarıdan hiçbir askeri ya da maddi destek almadığını belirten Şeyh Haccar, Onurlu Adamlar Hareketi’nin Suveyda’ya yönelik tehditlerin artması ve devlet kurumlarının bölgeyi korumakta yetersiz kalması nedeniyle bağımsız olarak özel bağışlarla fon sağlandığını ve silahlandırıldığını, bunun halen bu şekilde devam ettiğini kaydetti.
Suriye’nin güney bölgelerindeki Suveyda ve Dera'da kaosun, silahların ve grupların çoğaldığı ve uyuşturucu kaçakçılarının bölgeyi yönettiği bir görünümün hakim olduğu genel tabloyla ilgili de konuşan Şeyh Haccar şu ifadeleri kullandı:
“Güneydeki kaos durumu, savaşın tetikleyen faktörlerden biridir. Onurlu Adamlar Hareketi bu kaosa karşı harekete geçen öncü bir harekettir.”
Şeyh Haccar ayrıca Dera sakinlerinin de DEAŞ’ın bölgedeki nüfuzunun önün kesmek, onunla mücadele etmek ve onu bölgeden kovmak için milli görevlerini yerine getirmediklerini söyledi.
Onurlu Adamlar Hareketi, 2013 yılında Dürzi Şeyh Ebu Fahd Vahid el-Bal'us tarafından kuruldu. Şeyh Ebu Fahd Vahid el-Bal'us, 2015 yılında Suveyda’da konvoyuna yönelik bir saldırıda yaşamını yitirdi. Hareketin temel kuruluş amacı Dürzi gençlerin askere alınmasını ve Suriye savaşına katılmalarını önlemek olsa da 2014 yılında Heyetu Tahriru'ş Şam’ın (HTŞ) Deyr Dama köyüne yönelik saldırısına karşı yaptığı savunmayla öne çıktı. Onurlu Adamlar Hareketi ayrıca DEAŞ’ın 2018 yılında Dürzi köylerine düzenlediği kanlı saldırının ardından örgütü Suveyda'nın doğu kırsalındaki köylerden çıkarmayı başardı. Hareket, geçtiğimiz yılın temmuz ayında Suriye rejimine bağlı askeri istihbarat şubesiyle bağlantılı gruplara karşı büyük askeri operasyonlar gerçekleştirdi. Bunların başında Suveyda’da halka karşı suçlar işleyen ve uyuşturucu ticareti yapan Fecr Kuvvetleri geliyor. Onurlu Adamlar Hareketi düzenlediği operasyonla Fecr Kuvvetleri’ne ait bir uyuşturucu üretim merkezine el koymayı başardı.



Andri Snaer Magnason: Günümüzde her şeyi sonuna kadar sömürme eğilimindeyiz

İzlandalı yazar Andri Snaer Magnason, Mantova, İtalya, 10 Eylül 2021 (Getty Images)
İzlandalı yazar Andri Snaer Magnason, Mantova, İtalya, 10 Eylül 2021 (Getty Images)
TT

Andri Snaer Magnason: Günümüzde her şeyi sonuna kadar sömürme eğilimindeyiz

İzlandalı yazar Andri Snaer Magnason, Mantova, İtalya, 10 Eylül 2021 (Getty Images)
İzlandalı yazar Andri Snaer Magnason, Mantova, İtalya, 10 Eylül 2021 (Getty Images)

Nesrein El-Bakhshawangy

Yazar, müzisyen, belgesel film yapımcısı ve çevre aktivisti Andri Snaer Magnason, şiir, roman, tiyatro, çocuk ve genç yetişkin edebiyatı ve bilimsel kitaplar yazarak İzlanda Edebiyat Ödülü'nü tüm dallarında kazanan tek isim. Magnason, “LoveStar: A Novel” (Love Star) adlı kitabıyla 2016 yılında Fransa'da En İyi Yabancı Bilim Kurgu Romanı ödülü de dahil olmak üzere birçok ödül kazandı.

Magnason, 1973 yılında doğdu, İzlanda Dili ve Edebiyatı bölümünde okudu. Ancak çevre ve iklim değişikliği konuları ilgisini çeken yazar, yazılarında başlıca olarak bu konuları ele aldı. Ülkesinin temiz enerjiye geçmesi ve ulusal dilin önemi gibi alanlarda sıkı çalışmalar yapmak üzere 2016 yılında cumhurbaşkanlığı seçimlerinde adaylığını koydu. Çalışmaları İngilizce, Fransızca, Japonca, Arapça ve Türkçe dahil olmak üzere 30'dan fazla dile çevrildi.

İşte Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı İzlandalı yazar Andri Snaer Magnason röportajın tam metni;

*Çevre ve iklim değişikliği hakkında yazmaya ilk olarak ne zaman ilgi duymaya başladınız?

Milenyumun başlarında İzlanda'daki birçok önemli yer kentleşme tehdidi altındaydı. Örneğin, belirli bir kaz türünün dünyadaki en büyük yuvalama alanı sular altında kalmıştı. Bunun gibi tehdit altındaki pek çok yerin yazabileceklerimden çok daha önemli olduğunu hissettim. Bu alanları koruyup koruyamayacağımı, dünyaya bir roman ya da yeni bir kitapla yapabileceğimden daha fazla katkıda bulunup bulunamayacağımı merak ettim. Daha sonra bu düşüncelerimi, bazen doğrudan, kurgusal olmayan bir biçimde, bazen de bilim kurgu, şiir ya da çocuk kitaplarında konu etrafında örmenin bir yolunu buldum ve bunları bir kitaba dönüştürdüm.

LoveStar: A Novel kitabında en son aşkın, ölümün ve dinin sonuna kadar sömürülmesi gerektiğini gösterdim.

Teknoloji ve özgürlük

*LoveStar: A Novel adlı romanınız teknoloji ve özgürlük arasındaki çatışmayı ele alıyor. Sizi bu romanı yazmaya iten neydi?

LoveStar: A Novel oldukça çılgın bir roman. İçinde bulunduğumuz çağın mitlerine karşı ilerleme ve teknoloji dünyasını keşfetmek ve şu anki trajik tanrılarımızı incelemek istedim. Yani Elon Musk ya da Steve Jobs gibi girişimciler dünyada devrim yarattılar, ama aynı zamanda kendilerini de yok ettiler. Onlar bana dünyayı istila eden ve bedenlerini ya da ruhlarını ele geçiren fikirlerin sadece ev sahipleri gibi görünüyorlar. Bu roman sosyal medyanın hayatımıza girmesinden önce yazıldı. Bu yüzden Jobs ve Musk'ın romanın ilham kaynağı olduğunu söylemek yanlış olur. Bu roman onları bu yolculuğa çıkmadan önce yazıldı. Yaklaşan internet çağının vaat ettiklerini, bağlantı ve veri çağını ve bu gelişen teknolojilerin sonuçlarını keşfetmek istedim. Sahte haberler, bilgi balonları ve kişiselleştirilmiş derecelendirmeler kitapta geçse de bunlar o zamanlar gündemde olan konular değildi. George Orwell’ın 1984 adlı kitabını, Kurt Vonnegut ve Aldous Huxley'in eserlerini, kendi zamanlarının gerçekliğine nasıl tepki verdiklerini ve bizim gerçekliğimiz için ne tür bir tepki hayal ettiğimi düşünüyordum. Uluslararası şirketlerin etiği ‘eğer biz yapmazsak başkası yapacak, o yüzden biz de yapmalıyız’ şeklindedir.

sdwcfvrgbt
LoveStar: A Novel adlı romanın kitap kapağı

*Peki bu romanda modern kapitalizmi ve onun toplum üzerindeki etkisini eleştirirken size ilham veren neydi?

Ben bunu daha çok araştırma, taklit ve deney olarak görüyorum. Doğanın ya da insan etkileşimlerinin ve kültürün giderek daha fazla alanının metalaştığını hissettim. Yeni teknolojinin, daha önce mümkün olmayan insan ilişkilerinden yararlanma ve bunlardan faydalanma olanaklarını nasıl açacağını düşündüm. Hiçbir şeyin kendi haline bırakılamayacağına, çağımızda her şeyi sonuna kadar sömürme eğiliminde olduğumuza tanık olmaktan ilham aldım ve bu romanda en son aşkın, ölümün ve dinin sonuna kadar sömürülmesi gerektiğini gösterdim. LoveStar: A Novel, bu 'kaynakları' sonuna kadar kullanmanın yollarını buluyor.

İklim değişikliği meseleleri

*Bize “On Time and Water” (Zaman ve Suya Dair: Bir Buzula Ağıt) adlı kitabı yazma sürecinden bahseder misiniz? Kitabın beyaz perdeye uyarlanma fikri nasıl ortaya çıktı ve filme nasıl hazırlandınız?

Yaşadığım zamanın ve mekânın bir yazarı olarak, bu konu benim için yazılması gereken en önemli konuydu. İklim değişikliği meseleleri üzerine yazılan çoğu yazının ilgi çekici olmadığını ve hatta yapay zeka tarafından yazılmış gibi tahmin edilebilir olduğunu gördüm. Bu konuların akıbetini öngörebildiğimi ve anlatı yoluyla bunlar hakkında beyin fırtınası yapabildiğimi fark ettim. İletişim yeteneği, bilimsel konuları ortalama bir insana açıklamak için büyük önem taşısa da bunun ötesine geçilmesi gerektiğini hissettim. Daha derin bir yaklaşım gerekiyordu. Bu dilden daha büyük bir şey. Zira bu temiz enerji dünyasına doğru bir paradigma değişimiyle ilgili ve bir paradigma değişiminde dil ve normlar yıkılmaya başlar.

ccdfvrbg
On Time and Water romanının kitap kapağı

İçinde yaşadığımız zamanı anlamadığımızı nasıl anlayabiliriz? Kitap ailemle ilgili, büyükannem ve büyükbabam 1950'lerde buzul kaşifleriydi. Kitap, bir yandan da zamanı ele alıyor. Çünkü 2100 gerçekten ne anlama geliyor? Biz bunu nasıl anlıyoruz? Kelimeler ne anlama geliyor? Olaylar 1000 ya da 2000 yıl sonra hala iklim değişikliği olarak adlandırılacak mı yoksa başka bir isimle mi anılacaklar?

Yeni nesillerin ‘nasıl çiftçilik yapılır, nasıl inşaat yapılır, nasıl seyahat edilir?’ gibi pek çok şeyi yeniden keşfetmesi gerekiyor.

Çocuklar ve çevre

*Bir çocuk edebiyatı yazarı olarak, sizce çocukları ve gençleri çevreyle ilgili konularda erken yaşta eğitmek önemli hedeflere ulaşılmasına nasıl yardımcı olabilir?

Çocukların ve gençlerin tüm eğitim metotlarıyla temiz enerjiye geçişin önemi konusunda bilinçlendirilmesinin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü geçtiğimiz yüzyılın tasarım yöntemleri, alışkanlıkları ve endüstrisi artık eskidi. Yeni nesillerin ‘nasıl çiftçilik yapılır, nasıl inşaat yapılır, nasıl seyahat edilir?’ gibi pek çok şeyi yeniden keşfetmesi gerekiyor. Benim yaşıma geldiklerinde tüm dünyanın temiz enerjiye ihtiyacı olacak. Bu büyük bir değişim ve zorluk. Bugün doğan bir çocuk 2100 yılı civarında emeklilik yaşına ulaşacak. Şu anda dünyamız gelecekte istikrarlı olacak şekilde tasarlanmamıştır.

tynm
The Casket of Time (Yonder) kitabının kapağı

Bir genç yetişkin romanı olan The Casket of Time'da modern hikayeleri antik destanlarla birleştirirken karşılaştığınız zorluklar oldu mu?

Yeni bir eser yazarken karşılaşılan başlıca zorluk, eserin çerçevesini belirlemektir. Eser bir seri mi olmalı? Üç kitap mı, beş kitap mı? Ya da çok uzun bir kitap olabilir. Ama ben uzun kitaplardan ziyade kısa ve konu odaklı hikayeleri seviyorum. Bu yüzden geleceğin ve geçmişin hikayelerini bir arada örmek ve bunları mantıklı, şaşırtıcı ve izleyiciler için eğlenceli hale getirmek zordu, ama umarım başarmışımdır.

Bir resim bin kelimeden daha fazlasını anlatabilir, ancak bir kelime de bin resimden daha fazlasını anlatabilir.

*Kişisel internet sitenizde “Ben Noam Chomsky ve Lewis Carroll'un gayrimeşru oğluyum” diye yazmışsınız. Onların yazıları çalışmalarınızı nasıl etkiledi?

Chomsky'nin dilbilim teorilerini inceledim. Carroll ise beni vahşi ve eğlenceli hayal gücüyle etkiledi. Kelimelere ve dile olan ilgi ve hayal gücünüzü ne kadar genişletebileceğinizi görmek gibi şeyler zihnimde takılıp kaldı.

*“Dreamland” (Düş ülkesi) kitabınızın belgesel film haline getirilmesiyle birlikte, edebiyatın görsel eserlere dönüştürülmesinin önemini nasıl görüyorsunuz?

Gerek sözlü anlatıcılık gerek kitapta yazılı, gerekse müzikal ya da film olarak olsun hikayelerin farklı ifade biçimleri her zaman ilgimi çekmiştir. Farklı formlardan çok şey öğrendiğimi düşünüyorum. Her ifade biçiminin kendi kuralları ve kendi büyüsü vardır. Bir resim bin kelimeden daha fazlasını anlatabileceği gibi bir kelime de bin resimden fazlasını anlatabilir.

*Sizi 2016 yılında İzlanda cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olmaya iten neydi? Sizce bir şair ve romancı böyle bir makamda ne kadar başarılı olabilir?

İzlanda cumhurbaşkanı devletin bir temsilcisidir. Doğrudan bir gücü olmasa da nüfuzu vardır. Benim gündemim İzlanda dilinin korunmasının önemi konusunda farkındalık yaratmak ve İzlanda'nın iklim değişikliğinin etkileri konusunda küresel bir eylem örneği haline gelmesini sağlamaktı. Cumhurbaşkanlığı daha çok kelimeler, kavramlar ve vizyonla ilgili. Bu, bugün her zamankinden daha önemli olduğu için gündeme getirebileceğimi düşündüğüm bir konuydu.

*Tüm ilgi alanlarınız arasında en çok neyle gurur duyuyorsunuz ve neden?

Belki çocuklarım! Dört tane çocuğum var. Ama birçok ülkedeki insanlara ulaşan çok farklı türde sanat yapma becerimle gurur duyuyorum. İzlandaca yazmak ve çeviri yoluyla Arapça konuşulan ülkelerdeki biriyle konuşmak ve yazının hala sınırları aşabildiğini görmek harika. Bununla gurur duyuyorum.

*Belgesel film yapımcısı olarak yaptığınız çalışmalar yazarlığınızı nasıl etkiledi?

Kariyerimi tarımdaki gibi bir tür ürün rotasyonu olarak görüyorum. Ürün rotasyonunda bir yıl patates ekersiniz, ertesi yıl arpa ve sonra belki de bir yıl boyunca tarlada yabani otların büyümesine izin verirsiniz. Böylece her tarla diğerini besler. Of Time and Water'ı yazarken kendimi bir belgesel film çekiyormuş gibi hissettim. Bilim insanlarıyla, yaşlılarla, Dalai Lama gibi kişilerle röportajlar yaptım. Ama sonra elimdeki malzemenin o kadar büyük olduğunu fark ettim. Bunun kitaplaştırılması gerektiğini düşündüm ve şimdi de bir belgesel film oldu.

*Belgesel filminiz “The Hero's Journey to the Third Pole - a Bipolar Musical Documentary with Elephants” (Kahramanın Üçüncü Kutba Yolculuğu: Fillerle Bir Bipolar Müzikal Belgesel) adlı belgesel filminiz, bipolar bozukluğu olan kişilerle ilişkili ruh sağlığı sorunları ve yaratıcı yetenekler konusunda farkındalık yaratmayı mı amaçlıyor?

Akıl hastalıkları üzerine tartışmak zor ve hassas bir konu. Filmimde, bipolar bozukluk şikayeti olan iki kahramana kendileri hakkında konuşma şansı verdik. Filmde tıpkı hepimiz gibi çok sempatik iki insan görüyoruz. Yani hayatlarının bir noktasında normal biri gibi muamele görüyorlar. Ancak hastalığın depresif evrelerinde karanlık zamanlardan geçerken manik evrelerinde yıldızlara dokunacak kadar coşkulu olabiliyorlar. Ardından farklı bir bilinçle ve hepimizin bir şekilde öğrenebileceği yeni bir insanlık durumu anlayışıyla geri dönüyorlar.