Japonya, Almanya ve yeni uluslararası düzen (1)

Askeri üsler de dahil olmak üzere neredeyse tamamen ABD’nin güvenlik korumasına güvenme sözüne güvendiler

Japonya askeri ve güvenlik alanlarında kendi kendine yetebilmeyi istiyor (AFP)
Japonya askeri ve güvenlik alanlarında kendi kendine yetebilmeyi istiyor (AFP)
TT

Japonya, Almanya ve yeni uluslararası düzen (1)

Japonya askeri ve güvenlik alanlarında kendi kendine yetebilmeyi istiyor (AFP)
Japonya askeri ve güvenlik alanlarında kendi kendine yetebilmeyi istiyor (AFP)

Nebil Fehmi
ABD, Rusya ve Çin başta olmak üzere siyasi arenadaki değişim ve bunun yeni uluslararası sistem üzerindeki yansımaları hakkında çokça ve haklı olarak konuşuyoruz. Zira bunlar gerçekten en çok merak edilen konuların başında geliyor ve diğer önemli ülkelerin tutumlarındaki ve İkinci Dünya Savaşı'nın sonundan beri uyguladıkları politikalarındaki değişimler açısından dikkatle takip edilmesi gereken uluslararası sahnede tanık olduklarımızın yansımaları arasında yer alıyor.
Burada İkinci Dünya Savaşı’nda yenilenler arasında yer alan Japonya, Almanya ve uluslararası topluma ve Batı arenasına tekrar ve kademeli olarak dönüşlerinin kabul edilmesinin yanı sıra sivil ve ekonomik kurumlarını yeniden inşa edebilmeleri için sivil yardım almaları karşılığında askeri ve güvenlik alanlarında onlara uygulanan dış baskıdan kaynaklanan ve ulusal yükümlülükler getiren politikaları kast ediliyor. Sonunda her ikisi de ekonomi açısından, bazen birer endişe kaynağı haline gelmelerine yol açan muazzam bir gelişme kaydettiler. 1990’lı yıllarda Japonya’nın ekonomisindeki büyük ivme hakkında söylenenleri hatırlayalım.
Almanya ve Japonya’nın politikalarında son dönemdeki değişiklikler, komşu ülkelerden onlara yönelik artan tehlike ve tehditlerinin yanı sıra ABD’nin onların güvenliğinin tüm sorumluluğunu üstlenmeye devam etme ve NATO çerçevesinde yükü tek başına taşıma konusundaki isteksizliğinin doğrudan bir sonucuydu. ABD’nin bu isteksizliği, müttefiklerini endişelendirirken, siyasi hareket için daha geniş bir alan sağlıyor ve ulusal caydırıcılık ve herhangi bir askeri tehdidi püskürtmek yahut yanıt vermek için milli bir yetenek edinmeye itiyor.
Bu yazı dizinin ilkinde, Japonya’yı ele alacağım. 1997-1999 yılları arasında Mısır'ın Tokyo Büyükelçiliği görevini yapma onuruna sahip oldum. Japon siyasi sistemi geçmişte, nükleer alanda ve askeri ve güvenlik sistemlerinde büyük teknolojik gelişmeler kaydetmesine ve yetenekler edinmesine rağmen askeriyesini güçlendirmekle aktif şekilde ilgilenmemeye özen gösterdi. Japonya topraklarında askeri üsler kurulması da dahil olmak üzere neredeyse tamamen ABD’nin güvenlik korumasına güvendi. Bu durum öyle bir boyuta ulaştı ki Japonya'nın askeri imkanları ya da hırsları olduğunu ima eden herhangi bir Japon politikacı derhal kınandı.
Geçtiğimiz yıllarda Asya'daki gelişmeleri takip eden herkes, Çin'in askeri alanda kaydettiği gelişmeler, siyasi hırsı ve özellikle Japonya tarafından yönetilen, ancak Çin ile Tayvan’ın üzerinde hak iddia ettikleri tartışmalı Senkaku adaları meselesine yönelik sert politikaları nedeniyle Japonya'daki gerilimin ve kaygının arttığının farkında. Bunun yanında Kuzey Kore liderinin nükleer ve balistik füzelerin geliştirilmesi konusunda kaydedilen ilerlemeyle son zamanlarda birçok kez komşu denizlerde füze denemesi yapmasının neden olduğu bazı endişeler de söz konusu. Rusya’nın bazı adalarla ilgili Japonya ile yaşadığı anlaşmazlık da Japonya’da büyük bir endişeyle takip ediliyor. ABD ile arasında bir soğuk savaş patlak vereceğinden ve Çin, Kuzey Kore ve Rusya arasında Japonya’ya karşı ittifaklar oluşturulduğundan bahsedilmesi de ​​endişeleri artırıyor.
Japonya’nın ulusal güvenlik teşkilatlarının tahminlerine göre Japonya ile ilgili stratejik durum ve siyasi atmosfer, İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana en yoğun, en gergin ve en karmaşık aşamasından geçiyor. 2022 yılının Aralık ayında yayınlanan üç rapora göre tüm bunlar, Japonları harekete geçirdi. Raporlar, Japonların önümüzdeki yıllarda ulusal güvenlik ve savunma konularına yönelik yeni yönelimlerini yansıtıyordu. Raporlara göre gayri safi yurtiçi hasıladan (GSYİH) Japonya Savunma Bakanlığı’na ayrılan yüzde 1’lik bütçe 2027'ye yılına kadar yüzde 20'ye çıkarıldı. Japonya Silahlı Kuvvetleri’nin envanterine füze savunma sistemleri eklenmesi ve askeri imkanların geliştirilmesinin ve sağlamlaştırılmasının önünde bir engel olan Japonya’nın savunma sistemindeki sivil ve askeri birimler arasında daha iyi bir koordinasyonun başlatılması çağrısında bulunuldu.
Yeni ve önemli hedefler arasında, savunma sisteminde atılacak ilk adım olarak ABD'nin sağladığı güvenliğe bel bağlanmaması ve Japonya’nın caydırıcılık gücünün artırılması ve herhangi bir saldırıyı püskürtme yeteneğini elde etmesi anlamına gelen Japonya’nın askeri yeteneklerinin geliştirilmesi çağrısı yer aldı. Bu hedefler arasında ayrıca ulusal yetenekleri desteklemek ve geliştirmek olarak nitelendirilebilecek savunma, teknoloji ve istihbarat alanlarındaki çalışmalara özel önem verilmesi ve diğerlerinin tek taraflı eylemlerde bulunmasına izin vermeyecek şekilde iklim değişikliği ve bölgesel siyasi denge üzerinde çalışılması da yer aldı. Bazı saldırı yeteneklerine sahip olmanın dikkate alınması ve bunların savunulması da yeni ve önemli hedeflerden biriydi. Bu da İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana Japonya'nın politikalarında, özellikle siber savaştan özel olarak bahsedilen temel bir değişiklik olarak karşımıza çıkıyor.
Bazıları, bu yeni adımların hırsla ve yavaş bir hızda atıldığını düşünebilir. Durum böyle de olabilir, ama Japonya'daki deneyimlerim, bu adımların uzun ve derinlemesine bir çalışmanın meyvesi olduğuna emin olmamı sağlıyor. Tam bir ciddiyetle ve kararlılıkla uygulanabilir. Burada en önemli şeyin sadece askeri etkinliğin artırılması olmadığını görüyorum. Çünkü Japonya’nın askeri yetenekleri ile komşularının çoğunun askeri yetenekleri arasında halen büyük bir uçurum söz konusu. Daha ziyade, Japonya'nın güvenlik ve askeri alanlarda giderek daha fazla ve daha iyi düzeyde kendi kendine yetebilme eğilimi olduğunu düşünüyorum. Bu tarz eğilimler, doğal olarak bölgedeki silahlanma yarışını körükler. Bununda ötesinde ABD gibi müttefikler de dahil olmak üzere doğrudan ikili dengeler konusunda herkesin yeniden hesaplarını gözden geçirmesine neden olur.
Japonya bu adımları atarak, en hassas eylemlerini değiştirmeye girişti. Bu, boş yere atılan bir adım değil. Batı dünyasıyla olan ittifakının yanı sıra bağımsız tutumlarını da dikkate alarak, siyasi yaklaşımını geliştirmek ve askeri, siyasi ve ekonomik alanlarda kendisini uluslararası arenada giderek daha aktif bir taraf haline getirecek daha iddialı duruşlar sergilemek amacıyla daha fazla düzenlemeye gideceğinin bir göstergesi olarak değerlendirilebilir.
*Independent Arabia’da yer alan bu makalenin çevirisi Şarku’l Avsat’a aittir.



ABD Başkanı Trump Libya bataklığına da bir bomba atabilir mi?

Libya'nın Trablus kentindeki Libya Merkez Bankası önünde nöbet tutan Libya İçişleri Bakanlığı’na bağlı güvenlik güçleri, 27 Ağustos 2024 (Reuters)
Libya'nın Trablus kentindeki Libya Merkez Bankası önünde nöbet tutan Libya İçişleri Bakanlığı’na bağlı güvenlik güçleri, 27 Ağustos 2024 (Reuters)
TT

ABD Başkanı Trump Libya bataklığına da bir bomba atabilir mi?

Libya'nın Trablus kentindeki Libya Merkez Bankası önünde nöbet tutan Libya İçişleri Bakanlığı’na bağlı güvenlik güçleri, 27 Ağustos 2024 (Reuters)
Libya'nın Trablus kentindeki Libya Merkez Bankası önünde nöbet tutan Libya İçişleri Bakanlığı’na bağlı güvenlik güçleri, 27 Ağustos 2024 (Reuters)

Ben Fishman

Libya, ülkenin batısını kontrol eden ve Birleşmiş Milletler (BM) tarafından tanınan hükümete bağlı güçler ile ülkenin doğusunda General Halife Hafter liderliğindeki güçler arasındaki iç savaşın ateşkesle sona erdiği 2020 yılından bu yana en kötü döneminden geçiyor.

O tarihten bu yana BM ve uluslararası toplum destekli birçok girişim, ulusal seçimlerin yapılması ya da ortak bir hükümetin kurulması konusunda başarısız oldu. Hafter ile Ulusal Birlik Hükümeti (UBH) Başbakan Abdulhamid Dibeybe'nin iktidardan ayrılmayı düşünmeden iktidarda kalmalarını sağladı. Her ikisi de iktidarı yeni bir geçiş hükümetine devretme sözü vermiş olsa da ikisi de ailelerinin servetini katlamak ve müttefiklerine dağıtmak için devlet varlıklarını kullanmayı içeren statüko ayrıcalıklarından vazgeçmeye istekli görünmüyor.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Libya, yolsuzluğa bulaşmış yöneticilerin ülkenin zenginliklerini, özellikle de doğru yönetildiği takdirde sadece nüfusun ihtiyaçlarını karşılamakla kalmayıp tüm bölgeyi kalkındırabilecek ve Libya'ya zengin ülkeler arasında önemli bir yer kazandırabilecek petrol zenginliğini yağmaladığı kleptokratik bir devlet haline geldi. Fakat ülke derin ekonomik dengesizliklere saplanmış durumda. Bunun başlıca nedeni, biri işgücünün çoğunluğunu istihdam eden şişirilmiş bir kamu sektörünün varlığı, ikincisi ise gayri safi yurtiçi hasılanın (GSYİH) yüzde 20'sinden fazlasını oluşturan yakıt sübvansiyonları olmak üzere birbirine bağlı iki hatalı ekonomi politikasının sürdürülmesi. Bugün devletin sistematik olarak yağmalanmasının boyutuyla karşılaştırıldığında bu küçük bir ayrıntı gibi görünse de bu sübvansiyonlar uzun süredir sınır ötesi kaçakçılığı teşvik ediyor.

Son dönemde yayınlanan bazı raporlar, milyarlarca dolarlık kamu fonunun ortadan kaybolduğunu ayrıntılarıyla ortaya koyuyor.

BM Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) 1973 sayılı kararıyla kurulan BM Uzman Heyeti'nin yıllık rapor, Libya'nın ihraç ettiği petrolün bir kısmının elektrik üretimi için gerekli olan mazotla ‘takas edildiği’ bir düzenden bahsediyor. Raporda, Financial Times tarafından daha sonra yayınlanan bir araştırma haberle birlikte, şeffaf olmayan bu düzenin Libya Merkez Bankası gelirlerinden milyarlarca doların nasıl kaybolmasına yol açtığını anlatılıyor. Bu düzeni desteklediği için Libya’nın Ulusal Petrol Şirketi (NOC) hakkında bir soruşturma yapıldı.

Libya Denetim Bürosu, NOC tarafından elde edilen petrol gelirlerinin Merkez Bankası'na yatırılan mevduattan önemli ölçüde düşük olduğunu bildirdi

Libya Genel Denetim Bürosu ayrıca NOC tarafından elde edilen petrol gelirlerinin Merkez Bankası'na yatırılan mevduattan önemli ölçüde daha düşük olduğunu bildirdi. Raporun saldırıya uğramasının ardından Fransa, Almanya, İtalya, İngiltere ve ABD büyükelçilikleri Denetim Bürosu’na desteklerini ve bağımsızlığının korunmasını istediklerini bir kez daha ifade ettiler. Yolsuzluğun bir başka işareti olarak Libya Devlet Varlıklarının Geri Kazanımı ve Yönetimi Ofisi (LAROM) Başkanı ocak ayında tutuklandı.

Libya Merkez Bankası, mart ayının ilk yarısında yerel piyasadaki likiditeyi arttırmak için piyasaya 2,3 milyar dolar döviz enjekte etmek zorunda kaldı. Ardından banka 7 Nisan'da, Trump'ın gümrük tarifeleri yürürlüğe girmeden önce döviz karaborsasını kontrol altına almak için önleyici bir adım atarak Libya dinarını yüzde 13 oranında devalüe etti.

u768ı
Libya'nın Bingazi kentinde arka planda Libya Ulusal Ordusu (LUO) lideri General Halife Hafter'in resmi ile Ramazan Bayramı namazı kılan Libyalılar, 31 Mart 2025 (AFP)

Ekonomik tablo ne denli iç karartıcıysa siyasi manzara da bir o kadar iç karartıcı. Dibeybe, 2021 yılındaki Libya Siyasi Diyalog Forumu'nda (LPDF) 73 oydan 39'unu aldı. Geçici görevinden 2022 yılında ayrılması gerekiyordu, ancak dört yıldır sürdürüyor. Ülkenin doğusunda Temsilciler Meclisi (TM) ve batısında Devlet Yüksek Konseyi (DYK) gibi sözde yasama organlarının ise tamamen yetersiz olduğu ortaya çıktı. Bu iki organ, Başkanlık Konseyi ile hiçbir sonuç vermeyen sayısız resmi ve gayri resmi görüşmelerde bulundu. Gerçek şu ki iktidarda kalmak siyasi liderlerin çıkarına. Kimse Dibeybe ya da Hafter’in mensubu oldukları aşiretlerle bu çıkarları tehlikeye atacak bir anlaşmazlığa girmek istemiyor.

Rusya’nın Hafter üzerindeki nüfuzunu en aza indirme çabaları bir hayalin ötesine geçemiyor. Rusya'nın orada üstün olduğu açıkça görülüyor.

Libya'daki iç çabaların yanı sıra dış güçlerin de sahadaki gelişmeler üzerinde somut bir etkisi oldu. Eski Almanya Başbakanı Angela Merkel tarafından başlatılan Berlin Süreci gibi diplomatik girişimlere ve düzenlenen Libya konulu konferanslara rağmen, Batılı aktörler bir yandan bölgesel zorluklar, diğer yandan da Libya'daki duruma öncelik verme konusunda gerçek bir iradenin olmaması nedeniyle ciddi engellerle karşılaştı.

zxscdfgt
Ülkenin doğusundaki Bingazi şehrinin yaklaşık 270 kilometre batısındaki Brega Limanı, 24 Eylül 2020 (AFP)

Libya’da 2019-2020 yıllarında yaşanan iç savaş sırasında Rus (ya da Wagner) güçleri, Hafter'in Trablus'a yönelik saldırısına katılırken, Türk güçleri Trablus hükümetinin savunma için yaptığı yardım çağrısına yanıt verdi. Ortaya çıkan çıkmaz hem Rus hem de Türk güçlerini saf dışı bıraktı. Türkiye, Libya’nın batısındaki güçleri eğitirken ve ülke genelinde ticari ilişkiler kurarken, Rus (eski Wagner Grubu, şimdiki Afrika Kolordusu) güçleri Libya’daki varlıklarını güçlendiriyor.

Trump, içinden çıkılmaz görünen diğer çatışmaları istikrarsızlaştırmak için yaptığı gibi Libya bataklığına da bir bomba atabilir.

Rusya’nın Hafter üzerindeki nüfuzunu en aza indirme çabaları bir hayalin ötesine geçemiyor. Rusya'nın orada üstün olduğu açıkça görülüyor, ama Hafter potansiyel dış tehditler ya da iç zorluklar karşısında bu varlıktan faydalanıyor. Aynı zamanda Kremlin'in ülkeyi yönetme biçimini görmezden geleceğini bilerek Rusya'nın Libya topraklarını sömürmesine izin veriyor. Hafter'in kısa süre önce LUO Kara Kuvvetleri Komutanlığına atanan oğlu Saddam'ın nüfuzu giderek artıyor ve o da aynı nedenlerle Rusya ile ortaklığa güvenecektir.

Eski ABD Başkanı Joe Biden yönetimi, tüm zorluklara rağmen Hafter'e ulaşmak için adımlar atmaya çalıştı. ABD Libya Özel Temsicisi Büyükelçi Richard Norland’ı en az yedi kez Bingazi'de Hafter'le görüşmeye gönderdi. Ayrıca dönemin Dışişleri Bakan Yardımcısı ve ABD Afrika Komutanlığı (AFRICOM) Başkomutanı da Hafter'le görüştü. Biden yönetimi, Hafter ve Saddam’ı Libya’da birleşik bir hükümet kurmak için somut adımlar atılana kadar dışlamak yerine onlarla ön koşulsuz olarak görüşmelerde bulundu. Biden yönetimi ayrıca doğudaki ve batıdaki askeri yapıları birleştirmek amacıyla askeri hamlelerde bulundu. Ancak batıdaki askeri güçlerin çoğunluğu resmi ordudan ziyade silahlı gruplardan oldukları için bu hamlelerin çoğu dengesini bulamadı.

frthyu
Libya'nın Misrata kenti döviz piyasasında dolaşımda olan ABD Doları ve Libya dinarı balyaları, 31 Ağustos 2024 (Reuters)

Yeni ABD yönetimi şimdiye kadar Biden döneminde başlayan Hafter’i Rusya’nın nüfuzundan uzak tutma stratejisini sürdürdü. Saddam Hafter ve merkezi Libya'nın doğusunda bulunan Libya Kalkınma ve Yeniden Yapılandırma Fonu’nun başındaki kardeşi Bilkasım Hafter, 27 Nisan'da sona eren hafta içinde Washington'u ziyaret ettiler.

Ziyaret sırasında Kalkınma ve Yeniden Yapılandırma Fonu ile ABD'li şirketler arasında çeşitli mutabakat zabıtları imzaladı. Ancak Fonun şimdiye kadar olmayan şeffaflığı göstermediği takdirde 1977 tarihli Yabancı Yolsuzluk Uygulamaları Yasası (FCPA) bu anlaşmaların uygulanmasının önünde büyük bir engel teşkil edebilir. Bu durumda, Türkiye ve bölgedeki diğer ülkelerden şirketler başlıca faydalanıcılar haline gelebilir.

ABD Başkan Yardımcısı J.D. Vance'in Yemen konusundaki bir açıklamasında söylediği “Avrupalıları tekrar kurtarmayı reddediyorum” şeklindeki sözlerinde olduğu gibi Trump yönetimi ABD’li şirketler için net bir kazanç olmadığı sonucuna varırsa, Libya dosyasını Avrupalı ortaklarına emanet edebilir.

Libya'daki kaos ve işlevsizliğin acilen ele alınması gerekiyor. Boşa geçen her ay daha büyük yolsuzluklara, daha zor müzakerelere ve Rusya’nın sömürüsünün devam etmesine yol açacak.

Alternatif olarak Trump, içinden çıkılmaz görünen diğer çatışmaları istikrarsızlaştırmak için yaptığı gibi Libya bataklığına bir bomba atabilir. Trump yönetimi, Libya'da barışı ve istikrarı baltalayan tüm aktif Libyalı liderleri yaptırımlar uygulamakla tehdit edebilir. Her iki tarafın da teknokrat bir hükümet kurulması yönünde somut adımlar atması gerekiyor. Aksi takdirde yaptırımlar uygulanacaktır. Anlaşma aynı zamanda hükümetin bütçesi, kilit finans kurumları, NOC, Merkez Bankası ve tüm iştiraklerinin sıkı denetimini de içermeli. Her ne kadar hiçbir ABD yönetimi Hafter'e yaptırım uygulama konusunda gerçek bir isteklilik göstermemiş olsa da, tehditlerin Hafter'i ciddi müzakerelere girişmek ya da Rusya’nın müzakere edilemez bir aracı olarak ifşa olmak arasında bir seçim yapmaya iteceğine şüphe yok. Açıkçası Libya'daki kaos ve işlevsizliğin acilen ele alınması gerekiyor. Boşa geçen her ay daha büyük yolsuzluklara, daha zor müzakerelere ve Rusya’nın sömürüsünün devam etmesine neden oluyor. NATO'yu kurtarmakla meşgul olan Avrupa, buna tek başına karşı çıkamaz. Dolayısıyla çok geç olmadan Libya konusunda Trump'la el ele vermesi akıllıca bir adım olacaktır.