Vail Mehdi
TT

Suudi Kralları ve petrol

Suudi Arabistan geçtiğimiz Çarşamba günü, vatandaşlarına ve dünyaya mevcut Suudi devletinin 300 yıllık tarihi bir kökeni olduğunu hatırlatmaya çalıştığı Kuruluş Günü’nü kutladı.
Devletlerin tarihini düşündüğümüzde, ekonomik kaynaklar olmadan hayatta kalmaları ve gelişmeleri mümkün değildir. Bu nedenle tüm bu ülkelerin ekonomik ihtiyaçlarının yaşamlarını sürdürmelerini finanse etmesi doğaldır. Suudi Arabistan bu açıdan bir yenilik değildir.
Suudi devleti, en büyük Arap krallarından biri olan kurucusu Abdulaziz Al Suud (İbn Suud) döneminde ekonomik olarak gelişti. Bu siyasi bir nezaket meselesi değildir. Ancak İbn Suud'un kendi devletini inşa etmek için nasıl yenilikçi olduğunu ve bu yenilikçiliği nedeniyle dinî aşırılık yanlısı akımdan nasıl güçlü bir iç muhalefetle karşı karşıya kaldığını okuyan biri, onun yaptıklarına ancak saygı duyabilir.
Kral Abdulaziz sürdürülebilir bir finansman kaynağı arıyordu. Çünkü İbn Suud'un 1932 yılında kurduğu gibi modern bir sivil devlette bulunan bir kişinin ekonomik sadakati, siyasi sadakatinden daha yüksek olabilir. Bu nedenle İbn Suud, yabancıların petrol imtiyazları almasına izin vermeye açıktı. Bu adıma, gayrimüslimlerin Arap topraklarının zenginliklerini keşfetmek ve sömürmek için ülkelerine girmesinden memnun olmayan toplumdaki önde gelen dini şahsiyetler karşı çıktı.
Petrolün İbn Suud ile hikâyesi ilginç bir hikâye. Çünkü Suudi Arabistan’ın küresel olaylardan etkilendiğini kanıtlıyor. Zira Kral Abdulaziz'i petrol imtiyazları hakkında düşündüren şey, otuzlu yıllarda ülkeleri vuran küresel ekonomik bunalımın şiddetlenmesiyle hac gelirlerinde düşüş yaşanmasıydı.
Kurucu kral modern bir ekonomi inşa etti. Hükümdarlığı sırasında petrol ortaya çıktı ve gelirleri, kurmak için 30 yıl mücadele ettiği sivil devlet için harcandı. Ondan sonra devlet, Aramco ile imtiyaz sistemini Kral Faysal bin Abdulaziz dönemine kadar sürdürdü. Bu dönem Suudi Arabistan’ın birçok ülkenin sömürgecilikten bağımsızlığını kazanmasıyla birlikte ortaya çıkan küresel siyasi durumdan ve Musaddık döneminde İran'da ve Kaddafi döneminde Libya'da ortaya çıkan kamulaştırma hareketlerinden etkilenmesine tanık oldu.
Suudi Arabistan onlarla aynı tarafa yöneldi. Ancak Suudi Arabistan’ın yabancılarla ilgilenme şekli farklı. Çünkü hiçbir ülke Suudi Arabistan'ı sömürgeleştirmediği ve ülke yabancıya karşı nefretin olmadığı bir yer olduğu için başından bu yana ilişkinin doğası farklıydı. Bu durum, Batılı şirketlerle kamulaştırma meselesini uzun yıllar süren meşakkatli bir hukuki müzakere niteliğine büründürmüş ve Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü'nün (OPEC) kurulmasına yol açmıştır. Mesele, seksenlerde Aramco'nun Suudi Arabistan’ın tam mülkiyetine geçmesiyle sona erdi.
Petrol, bu ülkenin refahı için halen önemli bir koldur. Bugün Suudi Arabistan, yeni bir kralın (Selman bin Abdulaziz) hükümdarlığı döneminde, petrol gelirlerini petrole bağımlı olmayan yeni bir ekonomi inşa etmek için kullanmayı amaçlayan yeni bir yola girdi. Bu nedenle ülke uzun olabilecek bir geçiş döneminden geçiyor ama doğru yönde ilerliyor.
Petrole olan bu tam bağımlılık ne zaman sona erecek? Petrol dışı bir Suudi Arabistan’dan bahsetmek için henüz çok erken. Ancak kaçınılmaz olarak tarihsel gereklilik, bu hedefin uzun bir süre de olsa kaçınılmaz hale geldiğine ve Kral Selman'dan sonraki tüm Suudi krallarının aynı istikamette ilerleyeceğine dair hiçbir şüpheye yer bırakmıyor.  Zira Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ın geliştirdiği ‘2030 Vizyonu’ ile bu eğilimin siyasi bir inanca dönüşmesinden sonra tarih kolay kolay geriye döndürülemez.