Selman Dusari
Suudi Arabistanlı gazeteci, Şarku'l Avsat eski genel yayın yönetmeni
TT

Katar krizini kim hatırlıyor?

Yaklaşık iki buçuk yıl önce dört Arap ülkesi (Suudi Arabistan, Mısır, BAE ve Bahreyn) sürekli bir biçimde radikalliği teşvik ettiği ve terör örgütlerini finanse ettiği nedeniyle Katar ile ilişkilerini kestiğinde, Katar krizi Körfez’deki meclislerin gündemi olmuştu. Bundan sonra, yavaş yavaş unutulmaya başlayana kadar aylarca medya ve siyasi alanda konuşulmuştu. Dört ülkenin tutumu açık, talepleri bilindik ve mesajları tekti: “Hiçbir şekilde eski statükoya dönmeyeceğiz.”
Bu boykottan tek zarar gören taraf olan Katar hükümeti ise bir kader savaşı yürütüyormuş gibi siyasi ve medya alanında gerilimi tırmandırma yöntemini benimsedi. Tutumunda köklü değil biçimsel bir değişikliğe gitmeyi seçti. Bir yıl ardından bir yıl daha geçti ve Doha, kendisi dışında herkes krizini unuttuğu için bu savaşında büyük bir başarısızlığa uğradı. Kriz üçüncü yılına girmeye hazırlanırken, tahmin edildiği gibi krizi unutup yoluna devam eden dört ülke için hiçbir şey değişmedi. Doha ise tek başına izolasyonun ve boykotun acısını çekmeye devam ediyor.
Bu boykottan daha da güçlenerek çıkan ve kendisinde büyük ölçüde faydalanan devlet olduğuna dair kasıtlı medyatik propagandasının aksine Doha, sonunda siyasi gerçekçiliğe teslim oldu ve topun onun sahasında olduğunu kabul etti. Bağırıp çağırmanın, dövünüp ağlamanın bir işe yaramayacağını anladı. Bir adım atarak Dışişleri Bakanı’nı Riyad’a gönderdi. Ancak Dışişleri Bakanı, boykotun temelini oluşturan ve Katar’ın dışında dört ülkenin uyduğu altı ilkeye göre müzakareleri başarıya ulaştırmak için gelmemişti. Bu altı ilkenin en önemlileri, bütün çeşitleri ile radikalizm ve terörle mücadeleye bağlı kalmak, kendisine finansman ya da güvenli bir sığınak sağlamamak, nefret ve şiddeti teşvik eden söylemleri ve kışkırtıcı eylemleri durdurmaktı. 2013 yılında varılan Riyad Mutabakatına tam anlamıyla bağlı kalmak, 2014 yılında Körfez İşbirliği Konseyi çerçevesinde kabul edilen ek metni ve uygulama mekanizmalarına uymaktı.
Katar Dışişleri Bakanı müzakere yerine, zaman kazanmak ve söz satmak için gelmişti. Bu nedenle beklendiği gibi ülkesine eli boş döndü. Bu da yetmezmiş gibi Katar, o çok övündüğü gururunu da kaybetti. Çünkü kendisini bu uzayan krizden kurtarmak için istemese de kendisinin Riyad’a gitmek zorunda olduğunu gördü. Bu ziyaret Katar açısından kurtulmak için düşmanından can simidi uzatmasını istemek gibiydi.
Müzakarelerin başarısız olmasından ve krizin başlangıcından bu yana tek gerçek fırsatı değerlendirememesinden sonra Katar’ın elinde ne kaldı? Doğrusu birçokları Doha’nın büyük bir medya borazanından ibaret olduğunu unutuyor. Katar, medyatik krizler yaratarak, başkalarının işine karışarak, yanlış öyküler pazarlayarak, sahte haberleri geçirmek için kasıtlı yalanlar uydurarak, yeniden kurgulayarak düşman ve rakiplerinin ilgisini çekmeye devam edebileceğini sanıyor. Kibirle “Ben de buradayım” diyebileceğini zannediyor.
Katar’ın medya alanında kopardığı bu sahte gürültüyü, The Economist dergisinin Katar Emiri’nden naklettiği ve kendisiyle alay ettiği bir paradoks oldukça iyi özetliyor. Katarlıların çoğu susmaya mahkum iken Katar Emiri şunu söylemişti: “Biz bölge halkları için ifade özgürlüğü istiyoruz. Onlar da bundan rahatsızlar.” Katar’ın ilgi çekmeye dayalı siyasi politikası geçmiş yıllarda biraz da olsa başarılı olmuş ve ilgi çekmiş olabilir. Ancak bugün, bu politikanın son kullanma tarihi sona erdi ve herkes kendisini aştı. İlgi çekmeye dayalı bir medya politikası kamuoyunu etkileyemez. Büyük suçlular ve teröristler bile ilgi çekip söylemlerini dinletebiliyorlar ama bunun onlara bir faydası olmuyor. Bugün Katar’ın durumu da böyle. Tarihindeki en şiddetli krizden kendisini davranışlarını değiştirmesinin değil medya borazanlığının kurtarabileceğini düşünüyor.
Bu müzakareler, krizin başında gerçekleşmiş olsaydı medya ve halk nezdinde yankı bulduğunu ve bir ilgi uyandırdığını görebilirdik. Fakat bugün birçok kişi artık Katar ile ilgilenmiyor. Boykotun devam etmesi ya da kaldırılması, müzakarelerin başarılı olması ya da olmaması birçoklarının umurunda değil. Herkeste bu ülkelerin içinde, unutulmuş bir kriz ile meşgul olmaktan çok daha önemli ve faydalı meseleler ve konular olduğuna dair bir kanaat hasıl olmuş bulunuyor.
Katarlı politikacılar işte bu acı gerçeği ihmal ediyorlar. Bu nedenle içinde bulundukları izolasyon, körükledikleri yangınların alevlerini söndürmeyi taahhüt edene kadar devam edecek. Bunun yanında bir de, Körfez çevresine dönmeyi veya dışarıda kalmayı, izolasyonu seçse de hiç kimsenin Katar’ı  hatırlamadığı gerçeği var.