El-Kaide’nin bombaları ve DEAŞ ile İran milislerinin suçları Ortadoğu’yu kana boyadı. Ancak dünyaya, tüm bunları aşarak çilekeş ve bölgemizden uzaklaşarak geniş bir perspektifle baktığımızda şiddet oranının insanlık tarihinde eşi görülmemiş bir şekilde gerilediğini görüyoruz. Bu da beşer olarak bizim, zaman zaman sadece şahsi hakaretler ve hatta eğlence için çokça kanın döküldüğü on yıllar ve hatta yüzyıllar öncesinde atalarımızdan daha barışçıl olduğumuz anlamına geliyor.
Artık eskisi gibi dünya savaşları yapılmıyor (son dünya savaşı 70 yıl önceydi). Büyük güçler arasında dünya savaşı çıkma olasılığı neredeyse yok gibi. Büyük demokratik ülkelerin artık birbirleriyle savaşa girmediği bilinen bir gerçek. Batılı güçleri genelde baskıcı rejimler (örneğin Hitler, Mussolini, Saddam Hüseyin ve benzeri) yüzünden patlak veren barbar savaşlarının çıkma olasılığını azaltmak için dünya ülkelerinin çoğunu demokratik yönetimlere dönüştürme arayışına sevk eden sebep de tam olarak bu gerçek...
George W. Bush’un Irak’ta yaptığı bütün hataları bir tarafa koyarsak, esas fikir düşmanlıkları ve krizleri azaltacak özgürlüğün ve otoritenin barışçıl bir şekilde bir sonraki hükümete devredilmesini tadan Ortadoğu demokrasileri oluşturmaktı. Tabii ki şu an bu fikrin ne kadar hayali olduğunu görüyoruz. Ancak amaç, sınırlı bir süre için güç kullanarak da olsa öngörülebilir gelecekte şiddeti azaltmaktı. Dünya savaşları 70 milyondan fazla insanın canına mal oldu. Şu an bu büyüklükte bir ölüm görmek zor. Bunun arkasındaki asıl sebep, dünyayı kendisine göre şekillendiren ve yeni bir savaşın patlak vermesini önleyen küresel liberal kapitalist güç ABD’nin yükselişi. Bu ezici gücün yokluğundan dolayı 20’nci yüzyılın ilk yarısında iki dünya savaşı patlak verdi. İki savaş arasında az bir süre vardı. Sonrasında ortadan kayboldular.
İşin garip yanı, bir zamanlar şiddetin nedeni olan devlet fikrinin yükselişi en nihayetinde şiddeti azaltmış oldu. Çünkü devlet olgunlaştıktan ve uygarlaştıktan sonra davranışlarını terbiye etti ve resmi tanımı güç kullanımının yasallığını tekeline alması ve bunu kanunla sınırlanması oldu. Bu da devletten başkasının gücü kullanamayacağı anlamına geliyordu. Kabileler, etnik ve dini gruplar kanunlarını kendi elleriyle uyguluyorlar ve geniş çaplı katliamlar yapıyorlardı. Ancak devletin yükselişi ve tek güç olması, toplumsal ve sınıfsal güçlerin şiddetini ortadan kaldırdı. Devlet efendi konumuna geçti.
Ülkelerden bir kısmı, töre cinayetleri gibi bazı aşiret geleneklerine karşı koyamıyorlar. Bu bölgelerde şiddetin arttığını görüyoruz. Ayrıca şiddetin artmasına katkıda bulunan ve suç işlemek için para ödenen tüm cihazları tahsis eden sahte sistemler var. Bir süre önce Pakistan'da bir gurup, Kur'an-ı Kerim'e hakaret ettiği gerekçesiyle genç bir kadını öldürdü. Ancak daha sonra bu iddianın doğru olmadığı ortaya çıktı. Bu güruh devletin tamamen hakim olmaması nedeniyle yasalarını kendi elleriyle uyguladı. Bu tür guruplar aynı anda hem savcı, hem hakim hem de cellat olursa suç ve cinayet oranlarının artacağını tahmin etmek hiç de zor değil.
Savaşlar, ordular ve devletleri bir tarafa bırakırsak insanlar arasındaki şiddet de tarihte eşi görülmemiş seviyelere geriledi. Çok azımız eskiden olduğu gibi şiddet eylemleri nedeniyle ölecek. Zira eski çağlardaki ölüm nedenlerine ilişkin bilimsel istatistiklere göre başka bir kişi tarafından bıçaklanarak veya boğularak ölme olasılığı yüzde 15 civarındaydı. Eski çağlarda şiddetli bir darbeyle paramparça olan pek çok kafatasları keşfedildi.
Şimdi ise başka biri tarafından öldürülme oranınız büyük ölçüde azalmış durumda. Psikolog Steven Pinker bu durum için “beşeri doğamızın meleksi tarafının zaferi” şeklinde açıklıyor. Yani içimizdeki iyi taraf kötü tarafı yendi. Bu da tesadüfen değil, nesnel nedenlerle oldu. Avrupa’da başlayan Aydınlanma Çağı’ndan bu yana akıl kültürünün batıl inançlara galip gelmesinden dolayı insan davranışlarının uygarlaşması, kölelik ve işkence gibi ahlaki meselelerin mantığı hakkında önemli ve kaçınılması mümkün olmayan soruların sorulmasına katkıda bulundu. Bunu insan hakları kültürünün yükselişi izledi. Bu durum kadınların, çocukların ve etnik grupların çalınan haklarının kendilerine geri verilmesi için bir başlangıç noktasını temsil ediyordu. Tabii ki küresel ticaret ağının genişlemesi de yaşadığımız bu uzun soluklu barış döneminin oluşmasının bir sebebiydi. Zira ortak çıkarlar ve projeler insanlar arasında düşmanlığı değil de iş birliği fırsatını artırdı.
Ortadoğu ve Afrika gibi dünyanın diğer yerlerinde bu siyasi ve fikri gelişmelerin yaşanmaması, söz konusu bölgelerdeki kurban sayısındaki artışı açıklıyor. Bununla birlikte geçmişin hayali tasavvurunun ve gerçekliğin karamsarlığının aksine torunlar, büyükannelerden ve büyükbabalardan daha barışçıl, medeni ve daha az şiddete meyilli. Bu da iyimser olmak için iyi bir neden.
TT
Dünya kötü haberlere rağmen bugün daha barışçıl
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة