Emel Abdulaziz Hezzani
Suudi yazar
TT

Dünyanın terör örgütleri karşısında uyanışı

Çok geç oldu ama hiç olmamasından iyidir. Büyük ülkeler sonunda şiddeti yöntem olarak benimseyen partileri ayırmanın ve onları siyasi gündemlerini uygulamak için teröre başvurmakla suçlanan terör örgütleriyle birlikte doğru rafa koymanın önemini anladılar. Ne oldu da Avrupa ülkeleri, ABD ve Avustralya gibi etkili ülkeler bu örgütlere olumsuz bir etiket vermenin gerekliliğine ikna oldular? Genel cevap, bu grupların uluslararası sahnedeki çalışmalarının sonuçları ve uluslararası barış üzerindeki etkileridir. Lübnanlı ‘Hizbullah’ ve kollarıyla birlikte Mısırlı ‘Müslüman Kardeşler’ gibi gruplar, tüm siyasi ve diplomatik çabalarını kendilerini aklamak ve gerçeklerin etrafından dolanmakta tükettiler. Suç dosyaları kabardıkça kabardı.
Birimiz şunu sorabilir; Avustralya gibi Ortadoğu'dan bu kadar uzak bir ülkenin Hizbullah’ı terör örgütü olarak tanımlamasının kıymeti nedir? Cevap basit. Hizbullah'ın faaliyetleri denizleri aşıyor ve Lübnan, Suriye, Irak ve Yemen ile sınırlı değil. Avustralya'nın, Hizbullah’ın mesafeye rağmen kendi güvenliği için bir tehdit oluşturduğunu doğrulayan istihbarat raporları var. Dünyanın diğer ucundaki bir başka ülke Kolombiya da, Hizbullah’ın ülkesinde gözlemlediği yasa dışı eylemlerinden ve şüpheli kara para aklama faaliyetlerinden şikayet ediyor. Bunun, Hizbullah’ın Latin Amerika’daki kara para aklama ve uyuşturucu kaçakçılığı faaliyetlerine karıştığına dair ilk kanıt olmadığı, dahası Venezuela gibi ülkelerde müdahalede bulunarak kendisini destekleyen hükümetleri desteklediği biliniyor. Öte yandan Avustralya örneğin Almanya'nın yaptığı gibi askeri kanadı kriminalize ederken siyasi kanadı görmezden gelmedi. Çünkü siyasi kanadın kanun koyucu ve askeri kanada direktif veren otorite olduğunu, bu ikisini birbirinden ayırmanın nesnel olmadığını ve neticede yalnızca eksik bir suçlamaya yol açacağını düşünüyor ki bu doğrudur.
Lübnan buna güzel bir örnektir. Kabinenin ve Lübnan parlamentosu üyelerinin bir kısmı, Hizbullah’ın dünya çapında gerçekleştirdiği askeri eylemlerinin yasa koyucularıdır. Onu desteklemek için devletin siyasi ve mali sistemini kullanmaktadırlar. Ancak Almanya, çeşitli Alman şehirlerine yapılan baskınlar ve bunun sonucunda İslami merkezlerin sempatizan ve bağış toplama için kullanıldığını kanıtlayan kanıtlar elde etmesinin ardından 2020’de kararından dönerek Hizbullah’ı tamamen yasakladı. Raporlar, Hizbullah’ın Latin Amerika'dan Almanya'ya Afrika üzerinden uyuşturucu kaçakçılığı yaptığını gösterdi. İngiltere Almanya’dan önce davrandı ve 2019'da siyasi ve askeri kanatlarıyla Hizbullah’ı terör örgütü ilan etti. Son olarak Avustralya böyle bir karar aldı ve bu ülkenin gelecekteki çatışma arenası olması muhtemel Pasifik Okyanusu'ndaki ABD stratejisinde bugün önemli bir rol oynadığı göz ardı edilemez.
Öte yandan Hizbullah, hedefleri ve bulunduğu ülkelerdeki insanların hayatını alt üst etme etkisi açısından ‘Müslüman Kardeşler’den pek farklı değildir. Önemli bir farkla, askeri olarak deneyimli ve siyasi olarak üstün Hizbullah’ın aksine, Müslüman Kardeşler perde arkasında karanlıkta faaliyet göstermekte başarılı ancak devleti açıkça yönetmesi için kendisine verilen her fırsatta başarısız oldu ve hüsrana uğradı. Müslüman Kardeşler hiç iyi bir durumda değil, hatta belki de kuruluşundan bu yana en kötü durumda, çünkü kuşatılmış ve parçalanmış, bugün onu destekleyen en önemli ülke olan Türkiye'de bile kendisi ile oynanan bir karta dönüşmüş bir halde. Aslında, Müslüman Kardeşler onlarca yıldır ılımlı İslam'ı teşvik ederek Batı'daki imajını cilalamak için çok çalıştı. Bu sayede oradaki bazı karar vericileri şiddete inanmayan medeni bir İslam için en iyi seçenek olduğuna ikna edebildi. Gelgelelim, son 10 yıldaki deneyimler, Müslüman Kardeşler'in, herhangi bir siyasi İslami grup gibi, bedeli ne olursa olsun iktidar koltuğuna takıntılı olduğunu, ılımlılık sloganlarının bir oyalamadan ibaret olduğunu göstermiştir. Çünkü Müslüman Kardeşler’in çıkarları nihayetinde Hamas, İslami Cihad, Hizbullah, DEAŞ ve El Kaide gibi benzerleriyle buluşmaktadır.
Birkaç gün önce, Avrupa Terörle Mücadele Araştırmaları Merkezi tarafından yapılan bir araştırma, Müslüman Kardeşler’in Fransa'daki tehlikelerini, Müslüman toplumu etkilemek ve sempatizan toplamak için İslami merkezlerden ve büyük camilerden yararlandığını ortaya çıkardı. Fransa'daki bu durum, Avusturya, İngiltere ve iki yıldır Müslüman Kardeşleri terör örgütü olarak tasnif etme kararını inceleyen ABD’de de tekrarlandı. Birkaç gün önce İngiliz The National gazetesi, Müslüman Kardeşler’in terör faaliyetlerinden bahsederek, onu ‘gizlice çalışan ve kurban olduğunu iddia eden’ bir örgüt olarak tanımladı. Aynı zamanda Viyana, hükümetlerin dini aşırılıkla mücadele performanslarının gözden geçirildiği yıllık Avrupa konferansına ev sahipliği yaptı. Konferansta Müslüman Kardeşler’in ve kontrol ettiği kuruluşların Avrupa'daki faaliyetlerinin gözden geçirilmesi, kendilerine ulaşan mali akışın izlenmesi, gizli faaliyetlerinin, kollarının ve kaynaklarının ortaya çıkarılması için daha ciddi çalışmalar yapılması çağrısında bulunan önemli bir belge yayımlandı.
Yol açtıkları tahribat, barışa zarar vermeleri ve kollarının istisnasız dünyanın tüm kıtalarına ulaşmaları nedeniyle dünyada hiçbir ülke Hizbullah'a veya Müslüman Kardeşler'e olumlu bakmıyor. Ancak onlara karşı kararlar almak, güvenlik, siyasi ve diplomatik katalizörler gerektiren karmaşık bir siyasi süreçtir.