Cemile Bayraktar
Gazeteci-Yazar
TT

Ekonomi, mülteciler ve artan milliyetçilik

Türkiye’nin uzun süredir içinde olduğu bir tartışma var; mülteciler ve mülteci polikaları…
Suriye’de devam eden savaşın binlerce insanı yerinden etmesi ve Türkiye’nin kapılarını ardına kadar açması sonrasında Türkiye’deki mülteci sayısı günden güne artıyor. Mülteciler Suriyelilerle sınırlı değil, Irak, Afganistan ve Pakistan’dan da gelenler var ve Afrika’dan da… Dolayısıyla kısa bir sürede yoğun bir mülteci akını oluşunca toplumda bir takım rahatsızlıklar da oluştu ancak rahatsızlıklar doğrudan artan mülteci sayısıyla değil meselenin görünmeyen yönü ekonomiyle de ilgili.
Mülteciler konusunda şahsi tavrım net; Allah’ın arzı herkese yeter ve rızkı veren Allah’tır, rızık dediğimizde bunun mutlaka ilahi bir boyutu vardır ve bereket dediğimiz, rasyonel ve pozitivist anlayışa anlatamayacağımız ama tecrübe ile sabit olan bir durum vardır; yedirdikçe bitmez, artar. Ama bunu herkese anlatmak mümkün değil dolayısıyla bazen anlatmak yerine anlamak da gerekir.
Mülteciler konusunda birçok tavır var, bunlardan en tasvip edilmeyen tutum saf ırkçılık yapan, mültecileri hedef gösteren, ırkçılığından utandığı için de bu tavrı gizlemek amacıyla milliyetçiliğe sığınmaya çalışanların tutumu. Dolayısıyla bu tepkilerin kabul edilebilir olduğunu düşünmüyorum.
Bir de toplumun artan mülteciler üzerinden rahatsızlık duyan, bu rahatsızlığı makul nedenlere bağlayan kesimleri var. Bu kesimler gibi düşünmesem dahi, bu kesimin hem dinlenmesi gerektiğini düşünüyorum hem de anlaşılabilir olduklarına inanıyorum.
Mültecilerle ilgili olarak, toplumda güvenlik endişesi doğurdukları iddiası, alışılmadık olması nedeniyle yer yer tepkisel karşılanmaları, kültürel farklılıkların oluşturduğu hoşnutsuzluklar nedeniyle olumsuz karşılandıkları realitesi var ama bunlar asıl sebepler değiller, tali sebepler. Asıl neden ekonomi…
Türkiye’de son birkaç yıldır artan bir hayat pahalılığı var. Son aylarda bu durum neredeyse zirve noktasını gördü; ev kiraları geçen yılın iki katı, temel gıda maddelerinin fiyatı altı ay öncesinin iki katı, akaryakıta, doğalgaza ve elektriğe gelen zamlar hemen hemen her gün vatandaşın belini büküyor ve bu ekonomik problemler toplumda çok ciddi rahatsızlık oluşturuyor. Bu sırada her ne kadar artan hayat pahalılığı eleştirilse de bu duruma dair kesilen faturalardan biri hiç hak etmedikleri halde mültecilere havale ediliyor. Zira bir kesim için, kötü giden ekonomik şartların nedenlerinden biri mülteciler, devlete maddi yük bindirdikleri düşünülüyor ya da işsizlik sorununa neden olduklarına inanılıyor. Tabi bir de bir toplumda öteki olmanın, öteki olarak kabul edilmenin ceremesini çektikleri için her problemde mülteciler sebep olarak gösteriliyor.
Mesele bu ifade ettiklerimle sınırlı değil. Artan mülteci sayısı, her gün gelen zamlar sonrası, ekonomideki olumsuz durumlar mültecilere havale edildikçe, toplumda menfi yönde bir milliyetçilik artışı ortaya çıkıyor. Daha çok duygusal ve slogancı tabanlı olsa da, sadece söylemde kalmayan, eyleme de dönüşen, toplumu huzursuz edeceğinin sinyallerini veren ve makbul görülen bu milliyetçilik artışı, haklı olmasa da anlaşılabilir oluyor. Ancak anlaşılabilir olması, kabul edilebilir olduğu anlamına gelmemeli zira insanların, grupların ya da toplumların, din, etnisite, ırk, mezhep, renk, kültür farklılığına dayalı milliyetçilik üzerinden gerilmesi, sosyal problemlere kapı açtığı için gerçek anlamda bir endişe doğuruyor. Kendi ırkının, bir başka ırk tarafından yok edileceği gibi bir düşünce, gerçek olmasa dahi oluşturduğu korku ile gerçekmiş gibi algılanabiliyor ve toplumsal linçe dahi varabiliyor. Bu, artan mülteci sayısından çok daha büyük bir tehlike oluşturuyor.
Bu yazıyı aslında daha önce yazacaktım ancak mülteciler konusunda birçok kesimle görüşmek, daha fazla veri elde etmek amacıyla biraz geciktirdim. Görüştüğüm insanların çoğunun yakın zamana kadar artan mülteci sayısı ile ilgili bir sorunları yoktu ya da mülteci karşıtlığını ırkçı saliklerle yapmıyorlardı. Ancak bir süredir daha önce mültecileri bir sorun olarak görmeyen kişiler, artık bir sorun olarak görmeye başlamıştı. Ama neden?
Kendini bilmek ve kendini ifade etmek konusunda başarılı olmayan kesimler, makbul kabul edilmek için bir zırh olarak milliyetçiliğe sığınıyor ama onu da becerememeleri nedeniyle kendileri bir çeşit sorun oluşturuyor.  Ve bu sorunlu olan kesim, sorunları sadece kendi bünyelerinde sınırlı tutmuyor ve aşırı milliyetçi söylemi yükselterek, aslında hiç de ihtiyacımız olmayan, tabanı da olmayan, slogancı bir milliyetçilik pompalıyor.  Diğer yandan ekonomik problemlerden kaynaklı öfkesini doğru şekilde ifade etmek yerine yansıtmayı tercih edenler, ekonomiye olumsuz etkisi olduğu iddiasıyla mültecileri hedef aldıkça, mültecilere karşı bir cadı avı başlatılmasına neden oluyor. Tüm bu problemler ve tehlikeler heybemizdeyken bu kez, bu iki realiteden etkilenen yeni bir kesim ortaya çıkıyor; yeni mülteci karşıtları. Oysa daha düne kadar mültecilerle ilgili bir sorunları yoktu ama şimdi artan mülteci sayısı, artan ekonomik sorunlar, artan milliyetçilik onları da mülteci karşıtı cepheye doğru itti. Ve maalesef elimizde savaştan kaçmak zorunda insanlar, onlara yönelik yıpratıcı tepkiler, rahatsızlık verici ırkçı söylemleri kullanmaktan çekinmeyenler, tüm bu atmosferden etkilenerek milliyetçi bir tepkiyle mülteci karşıtı değilken mülteci karşıtı haline getirilen kesimler var. Tüm bu elde olanlar, ekonomik sorunların da huzursuz ettiği toplumu daha da huzursuz eden etmenler.
Peki, bu huzursuz edici etmenleri görmezden gelmek, bunlar üzerinden kavga etmek ya da bunları kullanarak artan milliyetçi tutumdan ekmek yeme derdinde olmak yerine, eğer iddia edildiği gibi milliyetçi bir haslete sahip olanlar varsa, onların bu sorunu daha fazla ciddiye alması gerekmez mi? Daha fazla kulak vermek zorunda değiller mi? Bu her gün büyüyen problem, düşünmeden karşıtlıkla ya da dinlemeden savunmalarla geçiştirilebilir mi? Hem mültecilerin hem de Türkiye’nin üzerine binen bu yük, herkese ağır gelmeye başlamışken, mültecilerin sorumluluğunu tüm dünyanın paylaşması gerekirken, bu yükün sadece Türkiye sınırları içinde paylaşılması hak mıdır? Türkiye’de sadece mültecilerden rahatsız olanlar yok, sürekli rahatsız edilen mülteciler de var, zaten hayatları tam orta yerinden yara almış bu insanları daha fazla yaralamaya hakkımız var mı? Korumak için aldığımız insanlar hemen hemen her gün bir başka tepkinin muhatabı oluyor ve başta Avrupa olmak üzere tüm dünya bu yükü üzerine almak istemiyor ve Türkiye ile Ortadoğu’ya bırakıyorsa ama aynı zamanda Ukrayna’daki savaştan kaçanlara Avrupa’nın kapıları ardına kadar açılıyorsa, buradaki rahatsızlığı dile getirmek ve çözüm istemek normal değil mi? Bu kadar normal bir şeyi bile neden tespit edip, çözüm bulamıyoruz? Sahi neden?