İstemi Yılmaz
TT

Türkiye’nin ŞİÖ ile flörtü: Batı’ya alternatif arayışı mı?

Türkiye, dış politika tarihinde, Batı düzenine alternatif arayışlarının iki kez en yüksek perdeden dile getirdi. İlki 1964’te dönemin Başbakanı İsmet İnönü tarafından, yine dönemin ABD Başkanı Lyndon Johnson’ın Kıbrıs çıkarmasına karşı “NATO silahlarını kullanamazsınız” notası sonrası gerçekleşmişti. İnönü, Johnson’un mektubuna, Sovyetler Birliği’nin öncülük ettiği Doğu Bloğunu işaret ederek, “Yeni bir dünya kurulur, Türkiye de orada yerini alır” yanıtını vermişti. Yıllar yılları kovaladı, takvimler 2016’yı gösterdiğinde bu sefer Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 15 Temmuz kanlı darbe girişimi sonrası Moskova ile yakınlaşması nedeniyle tepki çektiği Batı’ya seslenerek “Türkiye'nin Şanghay Beşlisi (Şanghay İşbirliği Örgütü) içinde yer alması, çok rahat hareket etmesini sağlar” çıkışını yapmıştı.
Bu açıklamadan yaklaşık 6 sene sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya ve Çin’in öncülüğündeki yeni dünyayı temsil eden Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) zirvesine katıldı. Ankara açısından “bir ilk” olma özelliğindeki Özbekistan’daki zirvede ticaret ve güvenlik eksenli meseleler masaya yatırıldı.
Konuşulan, uzlaşılan konular bir tarafa Türkiye’nin ŞİÖ ile flörtünün sembolik bir anlamı var. Batı’nın ve Ankara’nın penceresinden Şangay Beşlisi, Atlantik düzenine alternatif bir yol arayışı olarak yorumlanıyor. Kimi uzmanların abartılı bulduğu bu tanım 2012’de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tarafından da dile getirilmişti. 2012’de Vladimir Putin’le yaptığı bir görüşmede Rus lidere “Bizi Şanghay Beşlisi’ne alın, biz de AB’yi gözden geçirelim” dediğini belirtmişti. Amerikan medyasında yayımlanan analizlerde Ankara’nın “seçimine” dair pek çok spekülasyon yer alıyor. Pek tabii bunlar abartı düzeyinde. ŞİÖ’nün NATO veya Avrupa Birliği’ne (AB) alternatif olması mümkün değil. Zira yapısı gereği büyük bir organizma şeklinde yekvücut hareket etmiyor. Her ülke kendi egemenliğini koruyarak birlikte yer alıyor. Hatta bazı üye (bkz. Pakistan ve Hindistan) ve gözlemciler arasında tarihsel-politik gerilimler mevcut. Bütün bunlar hesap edildiğinde Türkiye’nin ŞİÖ ile ilişkilerini Brüksel ve Washington’a gözdağı vermek amacını taşıdığını söylemek yanlış olmaz.
Madalyonun bir de öteki yüzü var. ŞİÖ içerisindeki çekişme Türkiye’yi önemli bir aday haline getiriyor. Özbekistan’daki zirveden hemen önce İran, Çin’in davetiyle Şangay Beşlisi’ne dahil oldu. Zirveye “diyalog ortağı” statüsünde katılan Ankara’ya davet Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’den geldi. Kremlin’in hesabı Pekin’in desteğiyle birliğe adım atan Tahran’ı dengelemek. Böylece Asya’daki dengeleri gözeterek ŞİÖ’yü bölgenin konsolidasyonunda kullanan Çin ve Rusya için eşsiz bir fırsat doğacak.
Sonuç olarak tarihinde ilk kez Batı’ya alternatif bir kampa gerek ticari gerekse de güvenlik alanında bu kadar yaklaşmış durumda. Pekin ile ilişkilerindeki “Uygur Türkleri”, Moskova ile bağlarında da “Ukrayna” yakıcı başlıklar olarak karşımıza çıkıyor. Yakın vadede Türkiye’nin bu noktalarda cesur adımlar atması mümkün gözükmüyor. İster seçim yatırımı ister Batı’ya alternatif arayışı, Türkiye’nin geleceği, her iki kampta da yer aldığı “dengeleyici güç” konumunu güçlendirdiği ölçüde parlak olacak. Bu, Türkiye’nin tarihten gelen bir rolü.