Hamad Macid
TT

Dünya Kupası ve hegemonyanın kırılması

Suudi Arabistan Millî Takımı’nın, Dünya Kupası’nda kardeş takım Arjantin karşısındaki tarihi göz kamaştırıcı zaferi, Japonya’nın Avrupa’nın gururu olan Almanya’ya karşı olağanüstü zaferi ve Fas Millî Futbol Takımı’nın güçlü Belçika karşısında aldığı net zafer… Afrika takımlarının vurucu gücünden Gana, Senegal ve Kamerun gibi uluslararası futbol yıldızlarını doğuran ve Arjantin, Brezilya, Almanya, İngiltere ve Hollanda gibi “geleneksel” takımların performansları ile karşı karşıya gelenlerden bahsetmiyorum bile. Tüm bunlar, uzun vadede bile olsa, futboldaki hegemonyanın kırılarak gelecekte başka kamplara taşınacağının sinyallerini veriyor.
Küresel futbol hegemonyasını kırma girişimleri, Arap ve Asya devletlerinin siyasi, ekonomik, askeri ve kültürel düzeylerde “Batı” tekelini kırma girişimleriyle örtüşüyor. Bunun göstergeleri, önde gelen aydınların kabul ettiği üzere birçok büyük Batılı ülkenin cansız siyasi ve ekonomik performansıdır. Batı’nın ekonomik, spor ve askeri düzeydeki hakimiyetine karşı apaçık küresel bir memnuniyetsizlik var. Bu, bir dizi “Batılı olmayan” ülkeyi, hegemonyayı ortadan kaldırma amaçlı yürünen uzun yolda atılan bir adım olan “OPEC Plus” gibi bloklar oluşturmaya yöneltti.
Bu küresel değişimler ebedi, doğal ve kozmik yasadır. İnsanları, devletleri, imparatorlukları, ittifakları zayıflıktan ortaya çıkaran, ardından onları güçlü yapan, sonra yine zayıf ve yaşlı kılan Allah’tır. Siyasi, ekonomik, askeri, hatta kültürel ve spor düzeylerinde herhangi birinin gücünün, kontrolünün ve hegemonyasının sonsuza kadar devam etmesi imkansızdır. Bu nedenle Doha’da gerçekleşen Dünya Kupası yalnızca küresel bir spor müsabakası değil, aynı zamanda “büyük” ülkelerin güçleri, atları, adamları, medyası ve parası ile daha küçük devletlere empoze etmeye çalıştıkları kimliğin merkezindeki bir medeniyet ve kültür müsabakasıdır. Bu, bir milyar üç yüz milyondan fazla Arap ve Müslümana empoze edilmek isteniyor.
Dünya Kupası, Konfederasyon Kupası ve Olimpiyat Oyunları’nın zaman kaybı olduğunu veya sadece eğlence ve heyecan için düzenlendiğini ya da insanların dikkatini dağıtmayı amaçlayan bir Mason projesi olduğunu sanan sathi ve saf kimseler var. Oysa tüm bunlar birtakım ekonomik faydalarının yanında bir tür güç, tahakküm ve kültürel geçişlerin bir göstergesidir. Futbolda ve olimpiyatlarda baskın ve muzaffer olanların zaferleri ve hakimiyeti; planlama, stratejiler, yoğun hazırlık ve cömert finansman olmaksızın gerçekleşmedi. Bu ancak “üstün” olanın yapabileceği bir şeydir. ABD’nin yarım yüzyıldan fazla bir süredir beyzbol, basketbol ve Amerikan futbolu ile ilgilenen kendi halkına futbol kültürünü pazarlamak için umutsuz girişimlerde bulunduğunu gördük. Bu nedenle, özellikle Suudi Arabistan’ın Dünya Kupası’nın en güçlü adaylarından biri olan Arjantin’e karşı kazandığı zafere yönelik Batılı tepkiler, Arjantinli ve bazı ırkçı Batılı çevreler için şok etkisi yarattı. Çıplak ayaklı deve çobanlarının “üstün” gelmesine dayanamadılar.