Abdurrahman Raşid
Suudi Arabistan’lı gazeteci. Şarku’l Avsat’ın eski genel yayın yönetmeni
TT

Çinliler geliyor

Yukarıdaki başlık, 1966'da ABD'nin New England eyaleti açıklarında sığ sularda mahsur kalan bir Sovyet denizaltısının hikayesini anlatarak Soğuk Savaş dönemindeki gergin ortamı konu alan Amerikan filmi ‘Ruslar Geliyor’ gibi bir şey değil.
Otel resepsiyonisti bana Çinliler geliyor diyerek, üç zirveye katılacak ülkelerden çok sayıda heyet geldiği için boş odanın kalmadığını söyleyip üzgün olduğunu belirtti.
Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ve beraberindeki büyük heyetin Suudi Arabistan ziyareti büyük ve tarihi bir olaydır. Bunun yansımalarını önümüzdeki yıllarda pek çok düzeyde göreceğiz. Şu anki Çin-Suudi yakınlaşmasını, Abdunnasır dönemindeki Mısır'ın Washington'la ilişkisinden Moskova'ya kaymasına benzetenlere katılmıyorum. Çünkü tarih farklı ve Çin ile Suudi örneğinde ilişkileri yönetme anlayışı değişti. Bunun ekonomik dayanakları var.
ABD ile Suudi Arabistan ilişkilerinin politikası, iki ülkenin çıkarlarına bakılarak izlenebilir. ABD önemli bir petrol ithalatçısıydı. Bölgelerinin ve koridorlarının korunması, en önemli politikasının merkezinde yer alıyordu. Büyük ölçüde kaya petrolünün keşfinden bu yana, ABD önemli bir ithalatçı olmaktan çıktı. Bugün piyasada Suudi petrolüne kolaylıkla alternatif bulabiliyor. Buna karşılık Çin, günde 3 milyon varilden fazla petrol alarak Suudi Arabistan ve Körfez’in en büyük ithalatçısı haline geldi. Pratikte siyaset, ekonomik çıkarları takip eder. Washington, alımlarını azaltarak bölgeye yönelik önceki taahhütlerini azalttı ve Doğu ve Güney Asya'daki diğer pazarlara ilgisini yoğunlaştırdı. Buna nazaran Çin, Orta Doğu'daki ticari faaliyetlerini artırdı. Çin'in ekonomisinin büyümesi ve ürünleri için daha fazla enerji kaynağına ve pazara ihtiyaç duymasıyla burada daha büyük bir geleceği var.
Kısacası, ticari çıkarlar özellikle bugün Suudi Arabistan hükümetini her zamankinden daha fazla karakterize eden gerçekçilikle politikaya yön veriyor. Ayrıca Çin, diğer enerji alternatiflerinin büyümesine rağmen Suudi Arabistan'ı, önümüzdeki yaklaşık çeyrek asır boyunca ana enerji kaynağı olarak görüyor. Çünkü çok az sayıda üretici ülke, büyük pazarların tedarikçisi olmaya devam edebiliyor. Çin, Suudi Arabistan'ı ihracatı için büyük bir pazar ve ticareti için vazgeçilmez bir koridor olarak görüyor.
Çin Devlet Başkanı’nın Riyad ziyareti ve Suudi Arabistan'ın kendisi için ev sahipliği yaptığı üç zirvenin ardından çok şey yazılıp çizilecektir. Washington ilişkilerine bir ihanet ve diğer kampa kayış olarak lanse edilecektir. Pekin ile ilişkilerin Washington’ın aleyhine olduğunu düşünmüyoruz. Zira bu siyasi bir proje ya da askeri bir ittifak değil. Ekonomik gerekçeler ortada. Her iki taraf için de ikili ilişki yararlı. Pekin'de tavırlarını kestirebileceğiniz ve bunlar üzerine uzun yıllar bir şeyler inşa edebileceğiniz istikrarlı bir rejim ve ortak var. Bunun aksine Washington'ın dış politikası üzerindeki keskin iç bölünmeler yüzünden dünyayla ilişkileri dalgalı bir halde. Pekin, ortaklarına talepler veya siyasi beklentiler yüklemiyor ve bu ülkelerin işlerinin yönetimine müdahale etmekten imtina ediyor. Washington, bölgenin coğrafi çevresindeki çarpıcı askeri gücüyle Çin’den kendini bir adım önde tutarken Çinliler, bölge ülkelerine büyük bir yük getiren pazarları veya koridorları koruma zorunluluğundan en azından şu aşamada uzaklaşarak Suudiler ve İranlılar ile ticaret yapmak istiyor.
ABD, Körfez pazarları gibi büyük bölgesel pazarlarla seçkin ilişkilerini ve uluslararası rekabetin bir parçası olarak Çin için önemli olan bölgelerde varlığını sürdürmek istiyor.
Suudi Arabistan'ın ittifaklara girmek veya uluslararası çatışmalara dahil olmak üzere olduğunu sanmıyorum. Bundan ziyade Krallık, Vizyon 2030 kapsamındaki kalkınma projesini benimseyerek, küresel pazarlara ve çok sayıda ortaklığa açık kalmak istiyor.