Gassan Şerbil
Şarku'l Avsat Genel Yayın Yönetmeni
TT

İkinci Nekbe’yi kontrol altına almak

Gazze ne kadar zor! Oradan gelen görüntüler ne kadar acımasız! Ölümcül, kışkırtıcı görüntüler. Göze ve ruha saldıran hançerler. Gösterilen her öfke küçük kalıyor. Her çığlık boşa gidiyor.

Gazze ne kadar zor! Öldürmek için pusuya yatmış alanlardan oluşuyor. Günlerinin cesetleri çocuklarının cesetlerine karışıyor. Dünya ise dürbünlerle izliyor. Dediklerine göre müzakereler çetin geçiyor. Bir ateşkes formülü ile diğeri arasında evler ve aileler ortadan kayboluyor.

Gazze ne kadar zor! Ekmeği kan ile yoğrulmuş. Günleri ateş ile dağlanmış. Ne koruyan bir çatı ne de engelleyen bir duvar var. Ev, kalıntılarını bekleyen bir geçiş istasyonu. Aileler dağılmaya ve kalan çocuklarıyla birlikte göç etmek için devam etmeye aday. Ölüm yorulmuyor. Kuzeyi vuruyor. Güneyi vuruyor ve merkezi de unutmuyor. Yıldızların ve bulutların görüldüğü gökyüzü alışkanlıklarını değiştirdi. Artık sadece insansız hava araçları gönderiyor. Bunlar, bilimsel ve teknolojik ilerlemenin kuşlarıdır. Gözlemler ve vururlar. Çocuk etini çatal bıçakla ve yapay zekanın başarıları ile yerler.

Gazze ne kadar zor! Her santimi bir mezar projesi.

Geçmiş on yıllar boyunca Ortadoğu bir barış gölü olmadı. Savaşlar dört bir yanında dolaşıyordu. Cesetlerin kimi zaman sınırlarda kimi zaman da başkentlerde yığıldığını gördük. Ancak hiçbir zaman bu kadar yoğun bir öldürmeye tanık olmadık. Sivilleri avlamada böyle bir ustalığa şahit olmadık. Kana bulanmış bir sahnede büyük kalabalıkların birbirini takip eden böyle kanlı göçlere itildiğini görmedik. İsrail laboratuvarı, Gazze sakinleri arasında ölüm virüsünü yaydı ve bu, "korona"dan daha tehlikeli olan kasıtlı bir salgın.

İsrail'in saldırganlığı yeni değil. Ancak vahşeti rekorlar kırdı. Aylarca sürecek bir cinayete dünyanın izin vermeyeceği yanılsamasına kapılmıştık. Dünya bir Rus muhalif yüzünden veya kaybedilen bir karış Ukrayna toprağı için öfkeli. Dünya orada burada gerçekleşen “renkli devrimleri” desteklemek için harekete geçiyordu. İnsan hakları ihlalleri olarak adlandırdığı hadiseler için öfkeleniyordu. Dünya bir anda gözlerini başka tarafa çevirmeye başladı. Sağır ve kör oldu. İlk görevi ölümleri durdurmak iken hafif azarlayıcı ibareleri tekrarlamaya başladı. 7 Ekim saldırısına eşlik eden uygulamaları bahane etmek ve ardından gelen açık, katliamı örtmüyor. Üstelik bu saldırı uzun bir çatışmanın sonucu, ilk kıvılcımı değil. Dünyanın bir özrü, vicdanını örten bir incir yaprağı yok.

Hızlı ve kalıcı bir ateşkes gerekiyor. Böylece dünya Gazze'deki enkaz denizini görebilir. Yeni mezarların sayısının küçük bir şehrin nüfusuna eşit olduğunu hatırlayabilir. Bir daha geri gelmeyecek çocuklarını bekleyen anneleri görebilir. Öfkenin, umutsuzluğun ve yenilenen intikam döngülerinin habercisi olan kokuyu koklayabilir. Ne Gazze ölebilir ne de Gazze halkı yok edilebilir. Tarih, bir felaketin yaralarını iltihaplı bırakmanın, hem failin hem de kurbanın aileleri için yalnızca yeni bir felaket vaat ettiğini söyler.

Gazze halkına havadan insani yardım yapan Amerikan uçaklarının görüntüsü beni düşündürdü. Bunun gerçekleşmesi bile Gazze Şeridi'nde yaşayanların yaşadığı trajedinin ve İsrail ordusunun onlara karşı işlediği suçun boyutunun kabulü anlamına geliyor. Yardım yapmanın faydalı olduğuna şüphe yok. Ancak burada Avusturya veya Finlandiya'dan bahsetmiyoruz. Amerika Birleşik Devletleri'nden bahsediyoruz. Tek süper güç ya da buna yakın olan bir ülkeden bahsediyoruz. Tehlikelere maruz kaldığında İbrani devletini koruyan taraftan bahsediyoruz. Başkanının 7 Ekim'den sonra İsrail'i ziyaret etmekte acele etme sahnesi dikkat çekiciydi. Onun gibi filolar ve hava köprüsü ile yardımlar İsrail’e akın etti. Özellikle bu rol ABD'ye büyük bir sorumluluk yüklüyor. Bu çatışmaya el koyma sorumluluğu veriyor. Tekrarını önleyecek şekilde yeni Nekbe sahnesinin dışına çıkma sorumluluğu yüklüyor. Washington'un politikalarına yönelik itirazlar ne olursa olsun, bu büyüklükte bir rolü oynayabilecek tek taraf Washington'dur. Ne Ukrayna ile meşgul olan Rusya bunu yapabilir ne de Çin bunu istiyor ya da yapabilir. Avrupa da bu çatışmada kaybolmuş görünüyor. Pusulasını ve görüntüsünü kaybetti.

Yeni Nekbe'yi kontrol altına almaktan başka çare yok. Mesele, Hamas sembollerinin Gazze'de kalmasından çok daha büyük. Yahya el-Sinvar'ın kaderinden daha büyük. Mesele bir halkın ve bölgedeki istikrarın geleceği ile ilgili. Geçmiş on yıllara şöyle bir dönüp baktığımızda, bölgedeki istikrarsızlığın temel nedeninin ilk Nekbe olduğunu görürüz. Filistin'in özgürleştirilmesi sloganı genellikle hırsları örtbas etmek veya politikaları haklı çıkarmak için kullanıldı. Şunu da unutmamak gerekir ki, ilk Nekbe sırasında işlenen katliamlar şimdiki Nekbe sırasında işlenen katliamlardan çok daha küçük boyutlardaydı. Bölgeyi sarsan projelerin tamamı Filistin meselesine dayanıyordu.

İlk Nekbe'nin sahneleri çatışmalar, başkentlerde savaşlar, uçak kaçırmalar, suikastlar ve birçok alanda karşılıklı saldırılar doğurdu. Filistinli liderlere yönelik suikastlar, Filistin davasını öldürmeyi başaramadı. Misyon nesilden nesile miras kaldı. Filistinliler işgal altında ve uzak kamplarda direniş ateşini korudular. Bazı aşırılık yanlıları bazen Filistin halkına yapılan adaletsizliği, Filistinlileri ve Arapları tüm dünya ile çatışmaya sokan programlar başlatmak için kullandılar. Olabilecek en tehlikeli şey, garantiler ile bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasına kapıyı açmadıkça yaşamayı hak etmeyen kalıcı bir çözüm ile yeni Nekbe'nin dehşetinin kontrol altına alınamamasıdır. Dünya, yeni Nekbe'nin dehşetini unutmak için acele edip, daha önce tanık olduğumuz gibi ama bu sefer daha şiddetli bir şekilde kendi toplumlarının ve dünyanın yüzünde patlayacak radikal nesiller üretmesine izin verirse büyük bir hata işlemiş olacak.

İkinci Nekbe'yi kontrol altına almaktan başka çare yok. Kontrol, kalıcı bir ateşkesle başlamalı. Daha sonra ikinci Nekbe'nin mimarı Binyamin Netanyahu sahneden uzaklaştırılmalı. Buna paralel olarak Filistin devletinin kurulmasına yol açacak bağlayıcı bir siyasi yol benimsenmeli. Nekbe'nin mimarı diyoruz çünkü o, bu ismin hakkını veriyor. Netanyahu, 1996 yılında ilk kez başbakanlık görevine geldikten sonra Erez sınır kapısında Yaser Arafat ile ilk görüşmesinde açık sözlüydü. Arafat'a, Oslo Anlaşmaları ve benzeri referanslarla ilgilenmediğini söyledi. Uzun iktidarı sırasında yerleşim dalgalarını başlattı ve Filistin Ulusal Otoritesini zayıflatmak, Filistinliler arasında umutsuzluğu yaymak için yorulmadan çalıştı, bu da Aksa Tufanı’nın kapısını araladı. İkinci Nekbe'yi kontrol altına almaktan kaçınmak, bölgeye tufanlar, çatışmalar ve savaş arenalarından başka bir şey vaat etmiyor.