Maha Muhammed Şerif
TT

Riyad, Filistin’e destek çabalarını birleştiriyor

Suudi Arabistan Krallığı, Arap ve İslam dünyasını ilgilendiren meselelere hizmet etmede çok önemli bir rol oynamaktadır. İslam ümmetinin yaşadığı zorluklar ve sorunlar karşısında Müslümanların birliğini güçlendirip desteklemeye, onların haklı davalarının yanında olmaya, hoşgörü ve itidal değerlerini yaymaya ve radikalizm ve terörizmi ortadan kaldırmaya çalışmaktadır. Tüm dünya da bunun farkındadır.

Siyasete her şeyin içinde, tüm çağlarda ve devletlerde rastladığımız doğru. Ancak Suudi Arabistan’ın çalışması her zaman farklıdır. Bu nedenle Suudi yolu tercih ediliyor ve Krallığın diplomatik gücünden, kararlar üzerindeki etkisinden, bölgeyi geleceğe taşıyacak kalıcı bir barışı inşa etmek için zirveler ve toplantılar düzenleme yeteneğinden yararlanılıyor.

Diplomasi galip geldiğinde uluslararası ve bölgesel taraflarla etkili bir iletişim ortaya çıkar. Böylece İsrail’in menfur askeri saldırısına ilişkin genel tablo değişebilir. Riyad’da Kral Selman (Allah onu korusun) adına Veliaht Prens Muhammed bin Selman başkanlığında düzenlenen olağanüstü ortak Arap-İslam zirvesinin ardından İsrail’in saldırganlığı ve askeri operasyonlarının durdurulması görüşüldü. Krallık, savaş başladığından bu yana Gazze Şeridi’ndeki sivilleri korumak için aralıksız çaba gösterdi ve savaşı durdurmak için kardeş ve uluslararası toplumdaki etkili ülkelerle koordinasyonu sürdürdü. Bu doğrultuda, ‘Gazze’deki askeri operasyonların derhal durdurulmasını, sivillerin kurtarılması için insani koridorların açılmasını ve tüm esirlerin ve mahkumların serbest bırakılmasını’ talep etti.

Riyad zirvesinde Gazze’deki savaşın sona ermesi çağrısında bulunuldu ve İsrail’e silah ve mühimmat ihracatının durdurulması istendi. Veliaht Prens açıklamasında “Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin ve uluslararası toplumun, İsrail’in uluslararası yasa ve normları bariz bir şekilde ihlal etmesini engellemekte başarısız oluşuna şahit olan bir insani felaketle karşı karşıyayız” dedi. Zirvede ablukanın kaldırılması ve eşi benzeri görülmemiş bir İsrail saldırısına tanık olan Gazze Şeridi’ne yardımların ulaştırılması çağrısında bulunuldu. Arap-İslam zirvesinin sonuç bildirgesinde, ‘İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik saldırganlığı ve sömürgeci işgal hükümetinin işlediği savaş suçları ve barbarca, vahşice ve insanlık dışı katliamları’ kınandı. Ayrıca ‘bu intikam savaşının meşru müdafaa olarak tanımlanmasına veya herhangi bir bahaneyle meşrulaştırılmasına’ da karşı çıkıldı. Bildirgede, tüm ülkelere, İsrail’e silah ve mühimmat ihracatını durdurmaları çağrısı yapıldı.

Zirveden önce Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, ‘Gazze’de yaşanan istisnai durumlara yanıt olarak, Suudi Arabistan’ın Arap Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) ile istişarelerinin ardından Riyad’da olağanüstü bir ortak Arap-İslam zirvesi yapılmasına karar verildiği’ bildirilmişti. Açıklamanın devamında “İsrail, tüm dünyanın gözü önünde yürüttüğü etnik temizlik, soykırım ve sistematik şiddet eyleminde yüzde 70’i kadın ve çocuk olmak üzere 11 binden fazla sivili öldürmüştür” ifadeleri kullanılmıştı. CNN’in ulaştığı diplomatik bir mesaja göre, ABD Başkanı Joe Biden’ın yönetimi, Arap başkentlerindeki ABD’li diplomatlardan, Washington’ın İsrail’in Gazze’deki yıkıcı operasyonuna verdiği güçlü desteğin ‘Arap halklarını bütün bir nesil boyunca kaybetmelerine neden olacağı’ yönünde ‘açık’ uyarılar aldı.

Uluslararası toplumda, özellikle de İsrail savaşın bir tarafıysa, her zaman yanlı üyeler olacaktır. Burada Batı politikası özüne, önceliklerine, akıbetine ve çıkarlarına hapsolmaktadır. Asıl siyasi sorun, olup bitenlerin karşısındaki küresel sessizliktir. İsrail Gazze’de acımasız bir savaş yürütüyor, Filistinlileri baskı altına almaya çalışıyor ve hayatlarını değersiz olarak görüyor. Bütün bunların karşısında, İsrailli ve Batılı yetkililerin kullandığı farklı kelimelere ve anlamlara göre, İsrail sanki DEAŞ ile ya da ‘barbarca’ bir saldırıyla karşı karşıyaymış gibi davranılıyor. İsrail burada esas olarak uluslararası normlara saldırıyor. Artık uluslararası normlar, şehirler yıkılmadan önce hastanelerin çökmesine yol açan ve bu terör eyleminin hiçbir şekilde kınanmadığı adaletsiz ve despot normlar olarak kabul ediliyorlar.

Bu savaş büyük trajedileri beraberinde getirdi. Gazze halkının, özellikle de İsrail’in devam eden canice bombardımanı nedeniyle korku dolu güç anlar yaşayan çocukların yaraları kolay kolay iyileşmeyecektir. Filistinlilerin kendi toprakları dışında herhangi bir yere zorla göç ettirilmesini hedefleyen bütün uygulamalara son verilmemesi, Filistinli masum sivillerin güvenliğinin garanti altına alınmaması, insani yardımlar için güvenli, hızlı ve sürdürülebilir koridorların açılmaması, çatışmanın çözümü için iki devletli çözüme dayalı bir çözüme ulaşılmaması, 1967 sınırlarında başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletinin kurulmaması ve uluslararası kanuna yönelik ihlallerin hepsinin uluslararası bir soruşturmadan geçmemesi durumunda ciddi tehlikeler kapıda demektir.