İlyas Harfuş
Lübnanlı gazeteci ve yazar
TT

Hedef Biden’ı mı kurtarmak yoksa Netanyahu’yu mu

ABD Başkanı Joe Biden’ın Binyamin Netanyahu hükümetine, İsrail’in Gazze’ye yönelik savaşta işlediği suçlara ve ABD Başkanı’nın tabiriyle ‘rastgele bombardımana’ dair eleştirilerinin memnuniyetle karşılandığı çeşitli yorumlar yapıldı. İsrail’in Hamas’ın gerçekleştirdiği ve bin 200 İsrailli sivilin ve askerin öldürüldüğü operasyona bir tepki olarak yürüttüğü misilleme operasyonu, tüm ‘kendini savunma’ kaidelerinin ötesine geçti. Hal böyle olunca Biden da bu eylemlerin İsrail’in dünyadaki imajını zedelemeye ve uluslararası sempatiyi ortadan kaldırmaya başladığını söylemek zorunda kaldı.

Yorumlar ileri taşındı ve Biden’ı bu eleştiriyi yapmaya iten şeyler tartışıldı. Bu eleştiriler, İsrail’in ve Başbakanı Netanyahu’nun imajına gösterilen özenden mi kaynaklanıyor yoksa İsrail’i destekleyen tutumu uluslararası eleştirilere maruz kalan ABD’nin imajını koruma kaygısından mı? Bilindiği üzere ABD, ‘bağlayıcı olmayan’ ateşkes kararına karşı oy kullandıktan sonra Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda yalnızlaştırıldı. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde aynı kararı veto eden tek ülke de oydu. Üstelik geniş Arap çevreleri tarafından, İsrail’e tam destek vermek ve silah tedarik etmek suretiyle Gazze’deki savaşa ‘ortak olmakla’ suçlanır hale geldi.

Biden, İsrail’in Gazze’deki operasyonuna tam anlamıyla bir sempati gösterdi ve İsrail’in Hamas hareketinin işini bitirme ve Hamas’ın 7 Ekim saldırısında alıkoyduğu rehineleri geri alma şeklindeki hedeflerini destekledi. Gerçi daha önceki yönetimlerde görev yapmış Amerikalı stratejik uzmanlar, ateşkes olmadan rehineleri geri almanın zor olduğunu kabul ettikleri gibi Hamas’la geçmiş savaşlardan edinilen tecrübelere dayanarak Hamas’ı ortadan kaldırmanın da zor olduğunu itiraf ediyorlar. Biden ayrıca, İsrail’e istediği silahları ve mühimmatı da tedarik etti ve bunun için Kongre’den istisnai ek bütçeler talep etti.

Bu siyasi ve askerî destek, İsrail’in savaşı sürdürmesini kolaylaştırdı. Son iki ayda Gazze Şeridi’nin sahne olduğu yıkımın boyutu ve çoğunu kadınlarla çocukların oluşturduğu sivil can kaybının çokluğu gözler önüne serildi. İsrailli Haaretz gazetesinin tahminine göre ölen kadınlar ve çocuklar, ölü sayısının üçte ikisini oluşturuyor. 

Netanyahu hükümetinin bu savaşta hedeflerinin Hamas’tan intikam almak ve rehineleri kurtarmakla sınırlı olmadığı ilan edilmişti ve biliniyordu. Nitekim Netanyahu, Gazze Şeridi’ni boşaltıp, Gazze halkını Refah Sınır Kapısı yoluyla Mısır’a göç ettirme hedefini açık etmişti. Ama bu hedef, Mısır hükümetinin bu plana karşı sergilediği cesur ve güçlü duruş yüzünden gerçekleşmedi. Netanyahu’nun Filistin devletinin kurulmasına karşı durduğu ve İsrail’de böyle bir devletin kuruluşunu engelleyebilecek tek siyasetçi olmakla iftihar ettiği de bilinen bir şeydi. Başkan Biden da Netanyahu’nun Oslo Anlaşması’nı reddettiğini bildiği gibi bunu da kabul etmediğini ve faşistleri ve radikalleri içeren hükümetinin bir Filistin devleti kurmayı imkânsız hale getirmek için Yahudiye ve Samarya Bölgesi’ndeki (Doğu Kudüs hariç Batı Şeria) yerleşimi ısrarla genişlettiğini de biliyordu.

Dolayısıyla Biden’ı, İsrail tarihinin en radikalleri olarak tanımladığı ırkçı hükümet üyelerine yönelik son ve açık eleştirilerini dile getirmeye iten şeyin, Tel Aviv hükümetinin yeni politikaları olduğunu söylemek zor. Bu sebeple Biden’ın açıklamaları, Netanyahu’yu içinde bulunduğu zor durumdan kurtarmak ve Filistinlilerle uzun süredir devam eden çatışmaya bir çözüm aramaktan ziyade, görev süresinin son yılında ve Donald Trump’a karşı yeniden başkan seçilme mücadelesine hazırlık aşamasında ABD’deki seçmen kitlesine yönelik gibi görünüyor. Gazze’deki savaşa ve çocuk kurbanlara, yıkılan evlere ve yağmurlu havada çadırlara atılan insanlara ait görüntülere yönelik tepkiler üzerine ABD’deki Demokrat Parti tabanı, Biden’ın ve yönetiminin İsrail’in Gazze’ye yönelik operasyonuna verdiği desteğe karşı sesini yükseltmeye başladı. Anketlere göre Demokrat Parti seçmenlerinin yüzde 63’ü, Biden’ın politikasını reddediyor. Bir kısmı da oy vermekten kaçınma ya da öne çıkan bağımsız adaylara veya Trump’a oy verme eğilimi gösteriyor. Bu da Arap ve Müslüman toplulukların önemli bir seçmen kitlesi oluşturduğu Michigan, Minnesota, Pensilvanya ve Florida gibi eyaletlerde Biden için büyük bir kayıp teşkil ediyor.

Biden’ın yaptığı son açıklamaların bu topluluklara mensup kişilerin tutumlarını değiştireceğini söylemek zor. Hele de eleştirilerinin İsrailliler tarafından dikkate alınması uzak bir ihtimalken. Zaten Netanyahu, Dışişleri Bakanı ve askerî liderler de Gazze’deki savaşın ‘uluslararası destek olsun veya olmasın’ devam edeceğini vurgulamakta gecikmediler. Zira biliyorlar ki Biden, görev süresinin son yılında ve bu yüzden ABD’deki Yahudi oylarına, onların kendisine muhtaç olduğundan daha fazla ihtiyacı var. Bununla birlikte Amerikan Yahudi toplulukları arasında önde gelen isimler, Netanyahu’nın politikalarını eleştiriyor ve (tüm ırkçı dalgalarda olduğu gibi) Netanyahu’yu destekleyen Yahudiler ile ahlaki ve insani bir tavırla Filistin davasına sempati duyan Yahudiler arasında ayrım gözetmeyen antisemitizm dalgası yükselirken bu politikaların Yahudilere verdiği zararın büyüklüğü görüyorlar.

Dahası, Biden’ın bir Filistin devleti kurulması veya Filistinliler ile İsrail arasındaki müzakere sürecinin canlandırılması yönündeki çağrıları da Netanyahu ve cemaati için bir endişe kaynağı değil. Çünkü Biden, Beyaz Saray’a geldiğinden beri bu meseleyle ilgilenmedi. Gerekçesi de şuydu: İkinci adam konumunda olduğu Barack Obama yönetimi, Obama’nın Netanyahu’yla çatışmasından ve Jimmy Carter ile Bill Clinton gibi daha önceki Demokrat başkanların aksine herhangi bir uzlaşma için baskı yapmama kararı almasından sonra, bu konuda herhangi bir olumlu adım atmayı başaramadı.

Biden’ın görev süresinin son yılında olması ve Obama döneminde başkan yardımcılığı makamını oğlu Hunter’a Çin’de ve Ukrayna’da komisyonlar ve ticari anlaşmalar sağlamak için kullandığı yönündeki suçlamalar nedeniyle ABD’li milletvekillerinin baskısına maruz kalmaya başlaması da İsrail’in Biden’dan gelebilecek herhangi bir baskıdan endişe duymama eğilimini artırıyor.

Bu noktadan bakılınca Biden’ın eleştirileri, ABD’de Gazze’ye verilen mutlak destekten rahatsız olan Demokrat Parti seçmenine yatırım yapmaya yönelik gibi görünüyor. İsrailli liderler de bu eleştirilere kulak asacak son kişiler. Ne demişti Netanyahu:

“Ne yapıyorsak ona devam edeceğiz. Bunların hiçbiri umurumuzda değil.”