Gazze'ye yardım ulaştırma süreci, İkinci Dünya Savaşı ile ilgili yapılmış filmlerin sahnelerinden türemiş gibi görünen bir Hollywood filmi şeklini aldı.
Sinema salonlarında seyirciler, o savaşta askeri anlamda cephe arkasına indirme ya da çıkarma olarak adlandırılan operasyonlar ile cephe arkasına binlerce askerin yağdırılmasını izlerken, Gazze savaşı sırasında sandviç dolu paketlerin yağışını izledik.
Savaşın başlangıcından bu yana, dünya savaşı durdurmaktan ziyade insani yardım ulaştırmak ile ilgilendi. Ama insani yardım ulaştırmak bile, aylar boyunca iki buçuk milyon insanın yaşamsal ihtiyaçlarını asgari düzeyde de olsa karşılayacak bir yardımın ulaştırılması konusunda sahada tam bir acizliği gösteren güç testi oldu. Gazze’deki 2 buçuk milyon insana ya silah ya da başka araçlar ile ölmek veya ölümü beklemek dayatıldı. Kılıç ile ölmeyen başkası ile ölür sözü sanki bu savaş için söylenmişti.
İsrail, sınır kapılarının arkasında biriken yardımların girişini engellemek için aşılmaz bir duvar ördü. Saatlerce, bazen günlerce süren denetimin yapılacağı alana yönelmek için İsrailli askerlerin bir işaretini bekleyen binlerce tırın sınır kapılarında durduğu görüldü. Bu durum, komşu ülkeler Mısır ve Ürdün'ün yardımları uçaklar ile havadan indirme yoluna gitmelerine neden oldu. Ülkelerimizin bu yaratıcı yöntemi, ABD'nin de aynı yolu izleyerek "sandviç taşıyıcılarını" göndermesinin önünü açtı. Ama ne yazık ki, yanmış bir toprakta yardım bekleyenlerin çocuklarından bir kaçı gökten düşen paketlerin altında ezilerek öldü.
Bu yaratıcı yöntem bile sorunu çözmedi, zira İsrailliler Gazze’ye yardımların belirledikleri miktarlarda, adeta damlar gibi girmesinde inat etmeyi sürdürdüler. Onlar için tek kriter, savaş planlarına neyin zarar vereceği veya neyin fayda sağlayacağı.
Özellikle bu hikâyede dünyanın en küçük ülkesi olarak karşımıza çıkan ABD, yardım ulaştırmak istiyor ancak yapamıyordu. İsrail ile oyun, geçmesine izin verilen tırların sayısını 1 tane dahi artırmanın imkânsız hale geldiği bir noktaya ulaştıktan sonra, ABD, konuyu İsrail'i rahatsız etmeyecek şekilde denizden halletmeye karar verdi. Bunun için yani İsrail rahatsız olmasın diye de tüm yardım kutuları kendisi tarafından incelenecek. Aşılmaz duvarda denizden açılan bu gedik, İsrail'in bu savaştan önce abluka altındakilerin yaşamlarına yönelik önerdiği çözümler ile uyumlu olacak. Söz konusu öneriler arasında birden fazla acil liman, daha doğrusu deniz yüzeyinde yüzen bir şehir kurmak da var. Bu da İsrail'in karadaki kuşatmasını mutlak surette sürdürürken, Gazze halkının soluyacağı havayı bile kontrol edeceği bir gedik açtığı anlamına geliyor.
Başkan Biden'ın Birliğin Durumu konuşmasında açıkladığı gibi, Amerikalılar bu kez daha farklı bir şey için geliyorlar. 7 Ekim saldırısından sonra hayal kırıklığı ve psikolojik çöküşün eşiğindeki İsrail’i desteklemek ve savaşın kapsamının genişlemesi olasılığından korumak için bölgeye dev uçak gemileri gönderen Amerika şimdi, İsrail’le arasında hâlâ ertesi gün olarak nitelendirilen ortak savaşın sonuçlarını korumaya geliyor.
Siyaset ve stratejilerde insani yardım ya da hayırseverlik yoktur, bunlar soyut düşünce ve hesaplamalara dayalı program ve gündemlere kılıf teşkil eden terimlerdir. İnsani yardım terimi bunun ötesine geçen hiçbir anlamı olmadan platformlarda ve forumlarda pazarlamaya da uygundur.
Geçici liman düşüncesi, savaş sonrası senaryolardaki Amerikan varlığının bir biçimidir. Askeri jargonda, ille de askerleri, tankları ve topları içermek zorunda olmayan çıkarmalar için bir köprübaşıdır. Başlığının Hamas’a karşı ortak bir savaş olduğunu ve doğrudan amacının Hamas yönetimini ve silahlı gücünü sona erdirmek olduğunu kabul edersek, bu durumda ertesi gün ve sonrasında gelecek her şey İsraillilerle paylaşılacak ve dikkatli bir şekilde koordine edilecek. İkinci dereceden de olsa başkalarıyla koordinasyon da dışlanmayacak.
ABD, Gazze savaşında sadece geçici bir limandan ibaret değil ki, bu limanı bir komploymuş gibi yargılayalım ve ABD’den ondan vazgeçmesini isteyelim. Keza ABD, yalnızca ateşkes ve mübadeleyi sağlayacak bir arabulucu da değil. Bölge ve dünya çapındaki etkisinin, Hamas'ın Gazze'deki yönetimine son verilmesi ve ana sermayesi olan silahının zayıflatılması konusunda kendisiyle hemfikir olan bölgesel kollarının kapsamlı mimarıdır.
Beyaz Saray’dan en alt düzeydeki Amerikalı diplomata kadar ABD’nin attığı her adım ve söylediği her cümle bir tepki olarak değil, kapsamlı bir bütünün parçası olarak söyleniyor.
Savaşın kendisinden çok, savaşın sonrasından bahseden ABD'nin Gazze'ye asker göndermesine gerek yok. İsrailli ya da çifte vatandaşlı askerler bunun için yeterli hatta fazla. Ortadoğu'nun tüm coğrafyasına yayılmış ABD’ye ait köprübaşlarının bu sefer Gazze'de zorunlu olarak tamamlanması gerekiyor. Bu temelinde, devletlerin, özellikle de en büyüklerinin etkisinin bizim işgal, saldırganlık veya komplo adını verdiğimiz sınırı tanımadığı mantığına dayanıyor. Buna verilen tüm adlar uygundur ve özü aynıdır; etki.
Buna nasıl karşı konulabilir? Asıl soru budur ve cevabı kalem taşıyanların elinde değil, silah taşıyanların elindedir.