Afetlerin küresel ölçekte siyasallaşması: İnsanlığın başka hedefleri var

Fas, depremin ardından birçok ülkeden yardım kabul etmeyi reddetti. Sadr, Libya kasırgası hakkında ‘affedilemez bir günah’ nitelendirmesi yaptı

İtfaiyeciler, Fas'ta yıkılan evlerin enkazı altında kalan mağdurları arama görevinde (AFP)
İtfaiyeciler, Fas'ta yıkılan evlerin enkazı altında kalan mağdurları arama görevinde (AFP)
TT

Afetlerin küresel ölçekte siyasallaşması: İnsanlığın başka hedefleri var

İtfaiyeciler, Fas'ta yıkılan evlerin enkazı altında kalan mağdurları arama görevinde (AFP)
İtfaiyeciler, Fas'ta yıkılan evlerin enkazı altında kalan mağdurları arama görevinde (AFP)

Hasan el-Eşref 

Her küresel olayda olduğu gibi, deprem, sel, kasırga gibi doğal afetler de insanlar arasında cinsiyet, mali, sosyal ve eğitim düzeyi açısından ayrım yapmıyor.

'Afet demokrasisi' olarak adlandırılabilecek durumda, pek çok ülke, aralarında siyasi anlaşmazlıklar ve düşmanlıklar olsa bile, felaketten etkilenen ülkelere desteklerini hızlıca ifade ediyor.

Ayrıca ülkeler ve uluslararası kuruluşlar, bu afetlerden etkilenen ülkeler arasında ayrım yapmaktan çekinmiyor.

Öyle ki bazılarına yardım sağlamak için yarışıyorlar, bazılarına ise çeşitli siyasi sebeplerden dolayı yardım sağlayamıyorlar.

Bu da 'felaketlerin siyasallaşması' ve 'siyasallaşma felaketi' sorununa kapı aralıyor. 

Fas'ın birkaç gün önce Richter ölçeğine göre yaklaşık 7 büyüklüğünde, binlerce kişinin ölümüne, yaralanmasına ve yerinden edilmesine yol açan yıkıcı depreme maruz kalmasının hemen ardından, bu felaketin etkileriyle yüzleşmek için yardım ve destek teklifleri yapıldı.

Dünyanın birçok ülkesinden, hatta Kuzeybatı Afrika'da bulunan ülkeyle anlaşmazlık ve çatışma yaşayan ülkelerden bile çağrılar gerçekleşti. 

Aynı şey, Derne şehrini korkunç bir şekilde yok eden ve binlerce kişinin ölümüne ve kaybına yol açan Danyal kasırgasının vurduğu Libya'da da yaşandı.

Felaketin başlangıcındaki çelişkili pozisyonlar ve rakamlar nedeniyle biraz gecikmeye rağmen bir dizi ülke, bu Mağrip ülkesine yardım sağlamaya geldi.

Benzer bir uluslararası çabaya, ülkenin Suriye sınırına yakın güneydoğusu ile kuzey ve batı Suriye'nin büyük bir bölümünü vuran 7,8 büyüklüğünde yıkıcı bir deprem sonrasında Türkiye de tanık oldu.

Öyle ki Ankara'ya sempati duymayan ülkelerden bile yardımlar geldi. 

Anlaşmazlıkları çözme

Fas'taki Ucda Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Profesörü Halid Şayat, örneğin Fas depreminin birçok ülkenin Fas'a desteğini ifade etmesi için bir fırsat olduğuna dikkati çekerken, bu ülkelerin destek ve üzüntü postalarıyla, Fas kralıyla telefon görüşmeleri yaparak ya da Rabat'ın büyük ölçüde rasyonellik ve nesnellikle ele aldığı fiili yardım sağlamayı teklif ederek desteklerini dile getirdiğini söyledi. 

Şayat, genel olarak deprem, yanardağ, sel gibi doğal afetlerin veya şiddet içeren doğa olaylarının genellikle ülkeler arasında yakınlaşma için bir fırsat olduğunu ifade etti.

Afet diplomasisi olarak adlandırılan bu trajediler karşısında bazı ülkeler arasındaki anlaşmazlıklar ortadan kalkıyor.

Siyasetin de kokusu var

Tablo, göründüğü kadar pembe değil. Deprem ve su baskınlarına ilişkin destekler, bazen siyasi hesaplamalar ve yorumlarla yönlendiriliyor.

Bu durum, etkilenen tarafı ya bu yardımı almayı reddetmeye ya da yardım etme niyetini ifade etmesine rağmen düşmanlığı sürdürmeye itiyor.

Bu siyasallaşmaya, Fas ile Cezayir arasında, iki komşu ülkenin başına gelen birtakım felaketlerde yaşananlar örnek gösterilebilir.

Cezayir, Fas'a yardım ulaştırmak için üç büyük kapasiteli uçağı seferber etmeye hazır olduğunu açıkladı.

Ancak Fas, üstü kapalı olarak bu yardıma ihtiyacı olmadığını ifade etti. Ardından iki taraf arasında karşılıklı suçlama dalgası başladı.

Fas bölgeleri hala acil yardıma ihtiyaç duyuyor (Independent Arabia)
Fas bölgeleri hala acil yardıma ihtiyaç duyuyor (Independent Arabia)

Fas'ın tutumunu destekleyenler ve reddedenler arasında görüş ayrılığı yaşandı. Yandaşlar, Rabat'ın Cezayir'e karşı iyi niyetle hareket ettiğini savundu.

Ayrıca 60'tan fazla ülkeden yardım aldığını ve Cezayir'in de yangın felaketine maruz kaldığında benzer yardımları kabul etmediğini söyledi.

Eleştirenler ise Arap komşusuna yardım etmeyi reddetmenin iki komşu ülke arasındaki büyük diplomatik uçurumu artıracağını vurguladı.

Aynı şekilde Fransa da Fas'ta meydana gelen depremle ilgili olarak yardım sağlamaya hazır olduğunu ifade etti.

Ancak Rabat, yalnızca BAE, Katar, İspanya ve İngiltere'den gelen yardımları kabul etti.

Bu durum, Fransız siyaset ve medya sınıfının bir kısmının Fas'a çeşitli suçlamalar yöneltmesine yol açtı.

Daha sonra ise Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, müdahalede bulunarak doğrudan Faslılara seslendi.

Macron, Fas'ın egemen bir ülke olduğunu ve yaşadığı acının ortasında devam eden siyasi tartışmaların yeri olmadığını dile getirdi. 

Bu çerçevede Halid Şayat, "Doğal afetler meydana geldiğinde ülkeler arasındaki yakınlaşmanın, bu ülkenin etkilenen ülkeyle düşmanlık yoluna devam etmemesi de dahil olmak üzere koşulları da vardır" dedi.

Şayat, "Bu felaketler bazı ülkeler arasındaki düşmanlığı gidermeye yetmiyor" ifadelerini kullandı. 

Uluslararası ilişkiler uzmanı, "Özellikle Mağrip bölgesi pek çok doğal afete sahne oldu. Ancak bu ülkeler uyumsuz ve birbirinden uzak kalmıştır. Afetlerle mücadele konusunda bütünleşik ve uyumlu politikaların olmayışı, onları kendi aralarında savaşmayı sürdürmeye itecektir" şeklinde konuştu. 

Sadr, Libya ve Amerika'nın felaketleri

Afetlerin siyasallaştırılmasının bir başka tezahürü, X platformundaki paylaşımında Libya'yı vuran selleri 'LGBT topluluğuyla normalleşmenin bir sonucu' olarak tanımlayan Iraklı din adamı Mukteda es-Sadr'ın tutumunda açıkça görülüyor.

Sadr, Şii Yüksek Konseyi Başkanı Musa Sadr'ın Libya'da kaybolmasına atıfla, Libya'nın günahının affedilmediğine vurgu yaptı. 

Geçen şubat ayında Türkiye ve Suriye'de geniş alanları aynı anda etkileyen şiddetli bir deprem yaşandığında bu yardımları geri çevirmeyen Türkiye'nin imdadına pek çok ülke yetişti.

Ancak Batılı ülkeler, Şam'a yardım ve kurtarma ekibi göndermekte tereddütlü davrandı. 

ABD, mağdurlara yardım sağlamak amacıyla Şam'daki hükümetle herhangi bir ilişki kurmayı kabul etmedi. Kendini yerel sivil kuruluşlarla çalışmakla sınırladı.

Avrupa Komisyonu ise Suriye hükümetinin izni olmadan malzeme ve tıbbi ekipman sağladı. 

ABD'de geçen ağustos ayında Havai adalarından birinde çıkan yangınlar sırasında afetlerin siyasallaştırıldığı açıktı. Başkan Joe Biden'ın felaket yönetimine yönelik siyasi eleştiri başlatıldı.

Cumhuriyetçiler, desteğim geç sağlandığını, federal yardımın eksik olmasının ve yeterince düzenlenmemesinin, hasarı ve kayıpları daha da artırdığını vurguladı. 

Aynı eleştiri daha önce 2017 yılında Karayipler'de Porto Riko'yu harap eden Maria Kasırgası nedeniyle eski ABD Başkanı Donald Trump'a da yöneltilmişti.

Rakipleri, Porto Riko'da kalabalığa kâğıt havlu fırlattığında onu kurbanların duygularına kayıtsız kalmakla suçlamıştı. 

Bundan önce de eski ABD Başkanı George W. Bush, 2005 yılındaki Katrina Kasırgası nedeniyle muhaliflerinin siyasi saldırılarına maruz kalmıştı.

Siyahi liderler, Washington yönetimini felaketi yanlış yönetmekle suçlamış ve bu durumun yağma, benzin fiyatlarının yükseltilmesi ve bağışların istismar edilmesi gibi birçok ciddi soruna yol açtığını belirtmişti. 

Devletin aklı

Doğal afetlerin bu şekilde siyasallaştırılmasına ilişkin olarak uluslararası ilişkiler profesörü Moulay Hişam Mutadid, "Ülkelerin dış politikaları, uluslararası ilişkilerini yönetme vizyonları; uluslararası işbirliği ve insani işbirliği mantığına dahil olma yollarına ilişkin ilkeleri ile bağlantılıdır" dedi. 

Mutadid'e göre belirli stratejik gündemlerle bağlantılı belirli siyasi hedeflere ulaşmak için yardım sağlamayı siyasallaştıran ülkeler ve rejimler var.

Devletin yaklaşımı ve siyasi metodolojisi ne olursa olsun, uluslararası yardım sağlamanın tüm mantığının siyasallaştırıldığını söyleyen Mutadid, "Çünkü devlet nazarında, belli bir yardımın verildiği ya da alındığı duyurulduktan sonra, yardımla ilgili tarafların niyetleri ya da yönelimleri ne olursa olsun, süreç politika bölümüne yazılmıştır" ifadelerini kullandı.

Aynı uzman, insanlık mantığından ve halkların dayanışmasından uzak olarak, devletin davranışlarının asil amaçlar veya insani yönelimler için olsa bile siyasetle ve çoğu karar ve hareketi ile yakından bağlantılı olduğunu söylerken, "Derinliği itibarıyla mükemmel bir siyasi eylem olarak kalır. Çünkü devletin kökeni ve dinamizmi buna bağlıdır. Bu nedenle devletin veya rejimin herhangi bir hareketinin siyasi içeriğini boşaltmak kesinlikle imkansızdır" diye konuştu. 

Moulay Hişam Mutadid, "İnsani yardım sağlama kararları, devletin aklı, sisteminin niteliği ve jeo-tarihsel rotası ile siyasi alandaki dinamizmini temel alan hassas hesaplamalara göre belirleniyor" şeklinde konuştu. 

İçeriden siyasallaşma

Deprem, kasırga veya sel gibi doğal afetlere maruz kalan ülkelerdeki hükümetlerin çoğu, muhaliflerinin siyasi eleştirilerinden kurtulamadı.

Bu eleştiriler, felaketi yönetmedeki hataları, mağdurlara müdahale etme ve kurtarmadaki gecikmeleri ve diğer eleştirileri içeriyor. 

Fas'ta yaşanan son depremden en çok dağlık bölgelerdeki köyler etkilendi (Independent Arabia)
Fas'ta yaşanan son depremden en çok dağlık bölgelerdeki köyler etkilendi (Independent Arabia)

Fas örneğinde, depremin başladığı 8 Eylül'den bu yana yetkililerin gösterdiği çabalara ve askeri güçlerin sevk edilmesine rağmen ve ayrıca büyük halk dayanışmasına rağmen, mağdurların ailelerinden ve hatta sivil toplum kuruluşlarından, yetkililerin yaşananlara yavaş tepki verdiğinden şikayetçi sesler yükseldi. 

Bu bağlamda siyaset bilimi araştırmacısı Ahmed el-Mazkeldi, "Genel olarak felaket, her ne olursa olsun, herhangi bir hükümetin veya herhangi bir otoritenin hesaplarını öylesine karıştırıyor ki, Amerika'da meydana gelen felaketler gibi, dünyanın en güçlü ülkeleri bile her yönden iç eleştirilere maruz kalıyor" dedi. 

Araştırmacı, Fas depreminde bazı tarafların, mağdurları kurtarma çabalarındaki yavaşlamayı eleştirdiğini söyledi.

Ancak durum böyle değil. Çünkü yetkililer, kendilerini, etkilenen bölgelere giden yolları kesen dağ kayalarına ek olarak, etkilenen bölgelerin engebeli arazisi tarafından kuşatılmış durumda buldular.

Bu nedenle bunlar, yetenekleri ne olursa olsun, yetkililerin ve yardım çalışanlarının kontrolü dışındaki doğal faktörlerdir.

Deprem örneğinde yerel yönetimlerin suçlanabileceği şeyin, kalkınmanın tüm bölgeler arasındaki zayıf dağılımı olduğunu belirten Mazkeldi, etkilenen bölgelerde yaşayanların kalkınmanın kırılganlığı nedeniyle çektiği acıların boyutu, sakinlerin yaşadığı kerpiç evlerden ve altyapının depremden önce bile bozulmasından da anlaşılabileceği gibi somut hale geldiğini söyledi. 

Libya'yla ilgili olarak ise Ahmed el-Mazkeldi, yıkıcı kasırganın, iç siyasi çatışmaların felaketin seyri ve yansımaları üzerindeki etkisinin boyutunu gösterdiğine, bunun da ülkede savaşan taraflar arasında koordinasyon eksikliğine neden olduğuna dikkati çekti.

Mazkeldi, "Temsilciler Meclisi hükümeti ile Ulusal Birlik Hükümeti arasında, daha fazla kişinin kurtarılamaması ve her iki tarafın sağladığı çelişkili kayıp verileri nedeniyle, dış malzeme ve yardımlarda yaşanan gecikmeler konusunda da anlaşmazlıklar var" dedi. 

Independent Arabia - Independent Türkçe



Abiy Ahmed'in Eritre'ye yönelik Ukrayna atıflı tehdidi ne kadar ciddi?

xcfv
xcfv
TT

Abiy Ahmed'in Eritre'ye yönelik Ukrayna atıflı tehdidi ne kadar ciddi?

xcfv
xcfv

Mahmud Ebubekir

Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed'in Eritre ile ilgili yaptığı son açıklamalar, özellikle 2018 yılından bu yana iki ülke arasındaki ilişkilerde eşi benzeri görülmemiş bir gerginliğin devam etmesinden dolayı hem Eritre'de hem de Etiyopya'da tartışmalara neden oldu. Başbakan Ahmed, ülkesinin komşusu olan Eritre'yi ülkesiyle savaşa girmemesi konusunda uyardı ve Rusya-Ukrayna savaşına atıfta bulunarak Ukrayna'dan ders alınması gerektiğini vurguladı. Milletvekillerinin sorularını yanıtlayan Ahmed, “Biz barış istiyoruz. Eğer Eritre de barış ve iş birliği istiyorsa buna hazırız, ancak iki ülke arasındaki ilişkilerin gelecekteki gidişatı, barış ve iş birliği ya da ağır sonuçlar arasında bir seçim yapmalarına bağlı” ifadelerini kullandı.

Etiyopya'nın Kızıldeniz'e erişim ve bir deniz limanı talebinin sakin ve ihtiyatlı bir şekilde ele alınması gereken yasal, tarihi, coğrafi ve ekonomik bir konu olduğunu vurgulayan Abiy Ahmed, ülkesinin Kızıldeniz stratejilerinden izole bir şekilde yaşayamayacağının altını çizdi. Etiyopya Başbakanı, 1993 yılında ülkesinin denize erişiminin reddedilme kararının haksız bir karar olduğunu ve o dönemde seçilmiş bir parlamentonun bulunmaması nedeniyle meşru Etiyopya kurumları tarafından alınmadığını belirtti. Ahmed’e göre ayrıca Etiyopya halkına bu konuda danışılmamış olması, bu tür kader belirleyici kararların alınma sürecinde yasal bir kusur olduğunu ortaya koyuyor.

Milletvekillerinden Eritre'nin bağımsızlığıyla ilgili yerleşik yasal anlatılardan uzaklaşmalarını ve Etiyopya'nın Kızıldeniz'e erişim taleplerine yasal ağırlık kazandıracak yeni anlatılar ortaya koymalarını isteyen Ahmed, hükümetinin, ülkesi ile Eritre hükümeti arasında arabuluculuk yapmak üzere ABD, Rusya, Çin ve Avrupa ve Afrika'daki birçok ülkenin hükümetleriyle defalarca kez temasa geçtiğini, ancak Asmara'nın egemen limanları ile ilgili herhangi bir müzakereye girmeyi reddetmesi nedeniyle tüm bu girişimlerin başarısızlıkla sonuçlandığını açıkladı.

İç durumdan kaçış

Şarku’l Avsat Al Majalla’dan aktardığı analize göre Afrika Boynuzu bölgesi meseleleriyle ilgilenen gözlemciler, Abiy Ahmed'in milletvekillerinin sorularına verdiği yanıtların Eritre'ye yönelik benzeri görülmemiş bir gerginliğe işaret etmesine rağmen, Asmara'nın bu konuda resmi bir açıklama yapmamasını özellikle de bu açıklamaların Eritre'nin egemenliğini ve bağımsızlığını açıkça sorgulaması açısından şaşırtıcı buldular. Zira Ahmed’in Ukrayna’ya atıfta bulunması Eritre'yi yeniden işgal etme tehdidini içeriyordu.

Afrika Boynuzu meseleleri uzmanı Süleyman Hüseyin, Etiyopya Başbakanı Ahmed’in son açıklamalarının farklı şekillerde yorumlanabileceğini ve daha da önemlisi kötüleşen iç durumdan kaçış için bazı açıklamalarda bulunarak gerilimi tırmandırmayı amaçladığını söyledi. Etiyopya'da güvenlik durumunun her geçen gün kötüleştiğini belirten Hüseyin “Çatışmalar, yüzölçümü ve nüfus yoğunluğu açısından en büyük bölgeler olan Amhara ve Oromia'da yayılıyor. Bu bölgeler Etiyopya nüfusunun yaklaşık yüzde 60'ını oluştururken ülkenin siyasi ve ekonomik merkezleri olarak kabul ediliyor. Ayrıca gayri safi yurtiçi hasılanın (GSYH) yüzde 61'inden fazlasını karşılıyor. İki bölgenin, kontrolünü kaybetmek üzere olan merkezi hükümete karşı silahlı isyan halinde olduğu göz önüne alındığında, iç krizlerinden komşu ülkeleri, özellikle Eritre'yi sorumlu tutmaya çalışan Etiyopya Başbakanı’nın yaşadığı hayal kırıklığı ve içinde bulunduğu çaresizlik anlaşılabilir” şeklinde konuştu.

Abiy Ahmed'in açıklamalarında açıkça çelişkiler olduğunu ve Etiyopya geçiş hükümetinin Eritre'nin bağımsızlığını onaylama yetkisi olmadığı gerekçesiyle Eritre'nin bağımsızlığının meşruiyetini sorguladığını ifade eden Hüseyin, “Bu, ya tarihten habersiz olmaktır ya da konuyu kasten karıştırma girişimidir. Eritre’nin Etiyopya'dan ayrılması için daha önce onun parçası olmalıydı, fakat değildi. Ancak Etiyopya, Birleşmiş Milletlerin (BM) iki ülke arasında federal bir birlik kurulmasına ilişkin kararlarını açıkça ihlal ederek Eritre’yi işgal etti. Bu birlik 1962 yılında eski Etiyopya İmparatoru Haile Selassie'nin tek taraflı kararıyla kaldırılmıştı” yorumunda bulundu.

Afrika Boynuzu meseleleri uzmanu Hüseyin, sözlerini şöyle sürdürdü:

“İkinci nokta, Eritre'nin bağımsızlığının, BM gözetiminde yapılan özgür bir referandumla sonuçlanan otuz yıllık bir kurtuluş savaşının ardından elde edilmiş olması. Bu durum, referandumun BM Şartı'nda yer alan dekolonizasyon ilkesi ve kendi kaderini tayin hakkı uyarınca uluslararası gözetim altında düzenlendiği için Etiyopya'nın onayı gerekmediği anlamına gelir.”

Hüseyin, 2018 yılında Asmara ve Cidde'de imzalanan iki barış anlaşmasının, Abiy Ahmed'in ülkesinin haksız bir şekilde kaybettiğini iddia ettiği Assab Limanı da dahil olmak üzere Eritre'nin egemenliğini ve tam bağımsızlığını açıkça tanıdığını da ekledi.

Müzakereler ne hakkında?

Abiy Ahmed’in milletvekillerinin sorularına verdiği yanıtta, müzakereye sıcak baktığını, ancak Asmara'nın bu seçeneği reddettiğini vurguladığını düşünen Hüseyin, “Ancak, asıl soruyu yanıtlamadı: Ne hakkında müzakere? Dünyada, yoksulluk ve yüksek nüfus yoğunluğundan kurtulmak için egemenliğini müzakere edebilecek veya topraklarının bir kısmını başka bir ülkeye devredecek bir ülke var mı? Elbette yok. Etiyopya Başbakanı bunu gayet iyi biliyor, ancak eski yayılmacı zihniyetiyle konuşuyor ve bu zihniyetle bir tarafın müzakere etmek istediğini, diğer tarafın ise reddettiğini ima ederek bir gerçeği dayatmaya çalışıyor. Bu da Etiyopya Büyük Rönesans Barajı ile ilgili aldığı kararlarla çelişiyor. Çünkü aşağı havza ülkeleriyle müzakerelere dönmeyi reddetmeye devam ediyor” dedi.

Ülkesinin ne Etiyopya ne de başka bir ülkeyle egemenliği konusunda müzakere yapmayacağını, buna karşın uluslararası hukuk ve karşılıklı çıkarlar ilkesine uygun meşru ekonomik iş birliğine açık olduğunu ve bunu defalarca kez vurguladığını ifade eden Eritreli analist, “Etiyopya liman hizmetlerinden yararlanmak istiyorsa, önce Eritre'nin egemenliğine saygı göstermeli, ardından diğer ülkeler gibi limanı kullanmayı talep etmeli” ifadelerini kullandı.

hy
Abiy Ahmed'in açıklamaları açıkça Eritre'nin egemenliğini ve bağımsızlığını sorguladı (AFP)

Eritre için Ukrayna’ya atıfta bulunulması karşısında şaşırdığını belirten Hüseyin, “Ukrayna'nın NATO liderliğindeki Batı ile Rusya arasındaki uluslararası çatışmanın arenası haline geldiğini, Eritre'nin ise komşusunun hırslarına karşı egemenliğini savunan bağımsız bir devlet olduğunu vurgulayarak, bu karşılaştırmanın yanıltıcı olduğunu ifade etti.

Hüseyin, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Ayrıca, süper güç olan Rusya ile Etiyopya arasındaki karşılaştırma, hem bağlam hem de içerik açısından mantıksız. Fakat, askeri gücüyle övünmek ve Eritre'yi yeni bir Ukrayna'ya dönüştürmekle tehdit etmek, Amhara'daki Fano milisleri ve Oromo Kurtuluş Cephesi'nin elinde yenilgiler alan Etiyopya ordusunun gerçek gücüne aykırı agresif bir eğilim olduğunu gösteriyor.”

Hüseyin, Addis Ababa'nın tekrar tekrar yaptığı açıklamalara Eritre hükümetinin sessiz kalmasının nedenleri hakkındaki bir soruya, “Eritre'nin sessiz kaldığını düşünmüyorum, aksine medya savaşlarına çekilmemek ve bölgeyi istikrarsızlaştırmak isteyen dış güçler tarafından kışkırtılabilecek gerginliğin tırmanmasını önlemek şeklindeki iki hedefe ulaşmak için sakin ve rasyonel bir diplomasi izlediğini düşünüyorum. Asmara'nın, olası saldırgan girişimleri caydıracak güçlü bölgesel ortaklıklar kurmak için paralel bir şekilde çalıştığını ve böylece Afrika Boynuzu'nun güvenliği ve istikrarına hizmet ettiğini düşünüyor” yanıtını verdi.

Eritreli analist, Asmara ile Addis Ababa arasında doğrudan bir savaş çıkma olasılığı konusunda yaptığı değerlendirmede ise savaşın mümkün olduğunu, ancak olası olmadığını söyledi. Bunun nedeninin Etiyopya tarafının isteksizliği değil, istikrarsız iç durumun uzun süreli bir dış savaşa izin vermemesi olduğunu vurgulayan Hüseyin, “Eritre'nin silahlı muhalefeti desteklediği yönündeki suçlamalar doğrulanamazken Etiyopya'nın kendisi ‘Eritre muhalefeti’ olarak adlandırdığı gruba destek verdiğini açıklayarak siyasi retoriğinin ikiyüzlülüğünü ortaya koydu” dedi.

Vekalet savaşları

Öte yandan Etiyopya işleri uzmanı Behan Gideon, Etiyopya Başbakanı Ahmed’in Asmara'ya sert bir uyarıda bulunduğu son dönemdeki söylemlerinin tırmanışının temel olarak iki faktöre bağlı olduğunu düşünüyor. Gideon’a göre bunlardan birincisi, Asmara'nın Addis Ababa'ya karşı çıkan isyancı hareketlere verdiği sürekli destek, ikincisi ise, Etiyopya'nın Kızıldeniz'e güvenli erişim talebine ilişkin tüm yapıcı diyalog çağrılarını göz ardı etmesi.

Abiy Ahmed'in Eritre Devlet Başkanı Isaias Afwerki yüzünden derin bir hayal kırıklığı yaşadığını söyleyen Gideon, “Abiy Ahmed özellikle de, Afwerki ile kurduğu ittifakın, Massawa ve Assab limanlarının kullanımı da dahil olmak üzere yüksek düzeyde iş birliği ve entegrasyona yol açacağını ummuştu” diye ekledi.

2018 anlaşmalarının imzalanması için her iki tarafı da zorlayan ve destekleyen bölgesel güçlerin, Abiy Ahmed'i Eritre limanlarını yüksek ücretler ödemeden kullanabileceğine inandırdığını belirten Gideon, “Ancak Asmara'nın Abu Dabi ile ilişkilerinin bozulması, federal hükümet ile Tigray Halk Kurtuluş Cephesi (TPLF) arasındaki savaşın sonucu ve Asmara'nın Pretoria Anlaşması'ndan duyduğu memnuniyetsizlik, eski müttefikler arasındaki taahhütleri zayıflattı” değerlendirmesinde bulundu.

Etiyopya hükümetinin taleplerinde ciddi olduğu düşünülüyor. Bu taleplerin kısa vadede karşılanmayacağının da farkında, ancak bunları tekrar tekrar gündeme getirmek ona siyasi ve halk nezdinde bir koruma sağlıyor. Bu da özellikle Etiyopya'nın birden fazla bölgesinde tekrarlanan savaşların patlak vermesi, Amhara bölgesinde isyancı hareketlerin önemli ilerlemeler kaydetmesi ve özellikle 2026 seçimlerinin yaklaşmasıyla birlikte, meşruiyet krizinin aşılmasına yardımcı olabilir. Bu yüzden Gideon, denize erişim elde etme çabalarının önümüzdeki aylarda daha geniş ölçekte devam edeceğini düşünüyor.

Asmara ile Addis Ababa arasında doğrudan bir savaş olasılığı olmadığını, çünkü Addis Ababa'nın halen siyasi ve diplomatik çözümleri tercih ettiğini belirten Gideon, “İki ülkenin de yönetimleri vekalet savaşlarına başvurabilir. Asmara, Tigray ve Afar bölgelerinin sınırlarında güçlerini seferber ederken ve Etiyopyalı muhalif hareketleri rejime karşı savaşmaya hazırlarken Addis Ababa, Etiyopya'nın Afar bölgesindeki Eritreli muhalif grupları silahlandırmaya çalışabilir. Bunun sonucunda bölge, her iki tarafın da birbirlerinin muhaliflerini destekleyerek ya da doğrudan savaş ilan etmeden belirli operasyonlar düzenleyerek vekalet savaşlarına sürüklenebilir” yorumunda bulundu.


Fetih'in Filistinli grupların Kahire'de yapılacak toplantısına katılma ihtimali düşük

Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc Mülteci Kampı’nın doğusunda bulunan Cuhr ed-Dik köyünde, yakıt sıkıntısı nedeniyle yemek pişirmek için odun toplayan Filistinli çocuklar (AFP)
Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc Mülteci Kampı’nın doğusunda bulunan Cuhr ed-Dik köyünde, yakıt sıkıntısı nedeniyle yemek pişirmek için odun toplayan Filistinli çocuklar (AFP)
TT

Fetih'in Filistinli grupların Kahire'de yapılacak toplantısına katılma ihtimali düşük

Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc Mülteci Kampı’nın doğusunda bulunan Cuhr ed-Dik köyünde, yakıt sıkıntısı nedeniyle yemek pişirmek için odun toplayan Filistinli çocuklar (AFP)
Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc Mülteci Kampı’nın doğusunda bulunan Cuhr ed-Dik köyünde, yakıt sıkıntısı nedeniyle yemek pişirmek için odun toplayan Filistinli çocuklar (AFP)

Filistin Kurtuluş Örgütü'nden (FKÖ) iki kaynak dün Şarku’l Avsat'a, bu hafta Kahire'de bazı Filistinli grupların katılacağı bir toplantı düzenlenmesi için görüşmelerin sürdüğünü, ancak El Fetih'in bu toplantıya katılmayacağını açıkladı. Söz konusu toplantıda, son zamanlarda bu konuyla ilgili yaşanan anlaşmazlıkların ardından Gazze yönetim komitesinin oluşturulması ele alınacak.

Kaynaklardan biri, “İslami Cihad Hareketi, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC), Demokratik Reform Akımı ve Demokratik Kurtuluş Cephesi gibi bazı gruplar zaten Kahire'de. Hamas henüz gelmedi” dedi. Kaynak, ‘Kahire'nin toplantıyı organize ettiğini, ancak El Fetih'in katılmak istememesi nedeniyle halen özel istişareler sürdüğü için resmi davetiyelerin gönderilmediğini’ belirtti.

El Fetih'e yakın bir kaynak, herhangi bir diyalogun, daha önce Mısır ve Çin'de olduğu gibi, kapsamlı bir ulusal diyalogun parçası olması gerektiğini söyledi. Kaynak, bazı grupların bir araya gelmesinin ‘ulusal düzeyde bir uzlaşma sağlandığı, bölünmenin sona erdirilebileceği ya da bütüncül bir ulusal strateji hakkında konuşulabileceği anlamına gelmediğini; özellikle de bazı tarafların Gazze Şeridi’ni ayırma girişimleri karşısında bunun mümkün olmadığını’ ifade etti.

Kaynak, tüm tarafların katılacağı kapsamlı bir ulusal toplantının ‘Filistinliler için önemli meseleleri koruyan bir stratejinin uygulanması için önemli’ olduğunu belirtti ve bu toplantının yakın gelecekte yapılmasını beklediğini söyledi.

fvgyh
Mısır Kızılayı, Filistinlilere 300 binden fazla gıda paketi taşıyan 64. Zadu’l İzze konvoyunu yola çıkardı. (Mısır Kızılayı)

Filistinli gruplar, 24 Ekim’de Kahire’de düzenlenen (ve El Fetih’in katılmadığı) bir toplantıda, ateşkes anlaşmasının uygulanmasını destekleme ve sürdürme, Gazze Şeridi’nin yönetimini, bölgeden bağımsız kişilerden oluşacak geçici bir Filistinli komiteye devretme, bölgenin yeniden inşasının finansmanı ve uygulanmasını denetleyecek uluslararası bir komite kurulması ve Filistin siyasi sisteminin birliği ile ulusal bağımsız kararın korunması konularında mutabakata vardılar.

Fraksiyonlar, ‘ulusal bir strateji üzerinde anlaşmak için tüm Filistinli güçlerin ve fraksiyonların acil bir toplantı yapmasını’ talep etti.

Toplantının ardından Gazze Şeridi'ni yönetmesi gereken komitenin başkanlığı konusunda anlaşmazlıklar ortaya çıktı. İsrail medyası, grupların idari komitenin başkanlığına Emced eş-Şava'yı atama konusunda anlaştığını sızdırdı.

El Fetih Sözcüsü Abdulfettah Duvla, birkaç gün önce Şarku’l Avsat'a yaptığı açıklamada, hareketinin ‘Gazze Şeridi'nden profesyonel isimlerden oluşacak Gazze İdari Komitesi için önerilen hiçbir ismin önünde engel oluşturmayacağını’ söyledi.

Duvla, bu isimlerle ilgili ayrıntı vermekten kaçındı. Ancak hareket içinde yetkili bir kaynak, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı: “Filistin Sağlık Bakanı Dr. Macid Ebu Ramazan, hâlâ Gazze İdari Komitesi başkanlığı için aday gösterilen isimler arasında yer alıyor. Kendisi, Filistin hükümetinde bakan olmasının yanı sıra Gazze Şeridi’nden gelen, yüksek yetkinliğe ve sahada geniş deneyime sahip ulusal bir şahsiyet olarak bu sorumluluğu üstlenmeye liyakatlidir.”

dcfrgt
Gazze şehrinde İsrailli rehine cesetlerinin arandığı bir bölgenin yakınında yürüyen Filistinliler, 3 Kasım 2025 (AFP)

Hamas liderlerinden Tahir en-Nunu, geçtiğimiz hafta Doha'da verdiği bir röportajda, hareketin Gazze İdari Komitesi’ne katılmak üzere 45 bağımsız teknokratın ismini önerdiğini doğruladı. En-Nunu, önerilen isimlerin hiçbir siyasi bağlantısı olmadığını ve 24 Ekim'de Kahire'de yapılan toplantıda tüm Filistinli gruplar tarafından kabul edildiğini belirtti.

En-Nunu, Hamas'ın, El Fetih'in ‘Gazze İdari Komitesi başkanlığının Filistin Yönetimi'nden bir bakan tarafından üstlenilmesi’ yönündeki önerisini kabul ettiğini açıkladı. En-Nunu, isimlerin Mısır liderliği ile görüşüldüğünü ve Kahire'nin komite üyelerini seçeceğini, komitenin Hamas veya başka herhangi bir tarafın müdahalesi olmadan Gazze Şeridi'nin güvenlik dahil tüm idaresine ilişkin çalışmalarına derhal başlayacağını ifade etti.

Washington Post gazetesi pazar günü, Arap ve Filistinli yetkililerin, Hamas liderliğindeki sekiz Filistinli grubun bu hafta Kahire'de yapılacak toplantıda Gazze Şeridi'nin geçiş yönetiminin temel unsurları üzerinde anlaşmaya varmak için çalışacaklarını söylediğini bildirdi.

Görüşmelere aşina olan yetkililere göre, grupların Gazze Şeridi'ni yönetmek üzere önerilen teknokratik komitenin başına kimin geçeceği ve mevcut ateşkesin devam etmesi halinde bu fiili hükümetin Filistin Yönetimi çatısı altında çalışıp çalışmayacağı konularını tartışması bekleniyor.

Washington Post, Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati'nin, hedefin tamamen Gazze'den teknokratlardan oluşan bir idari komite kurmak olduğunu söylediğini aktardı.


Washington, Gazze'ye iki yıl süreyle uluslararası güç konuşlandırılması için BM Güvenlik Konseyi'ne karar taslağı sundu

Arama kurtarma ekipleri Gazze Şeridi'nin doğusundaki enkaz yığınları arasında İsrailli rehinelerin cesetlerini ararken yakınlarında nöbet tutan bir Kassam Tugayları üyesi (EPA)
Arama kurtarma ekipleri Gazze Şeridi'nin doğusundaki enkaz yığınları arasında İsrailli rehinelerin cesetlerini ararken yakınlarında nöbet tutan bir Kassam Tugayları üyesi (EPA)
TT

Washington, Gazze'ye iki yıl süreyle uluslararası güç konuşlandırılması için BM Güvenlik Konseyi'ne karar taslağı sundu

Arama kurtarma ekipleri Gazze Şeridi'nin doğusundaki enkaz yığınları arasında İsrailli rehinelerin cesetlerini ararken yakınlarında nöbet tutan bir Kassam Tugayları üyesi (EPA)
Arama kurtarma ekipleri Gazze Şeridi'nin doğusundaki enkaz yığınları arasında İsrailli rehinelerin cesetlerini ararken yakınlarında nöbet tutan bir Kassam Tugayları üyesi (EPA)

ABD dün, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'nin bir dizi üyesine, Gazze Şeridi'nde en az iki yıl süreyle uluslararası güç oluşturulmasına yönelik bir karar taslağı gönderdi.

Şarku’l Avsat’ın Axios internet sitesinden aktardığına göre karar taslağı, ABD ve diğer katılımcı ülkelere 2027 sonuna kadar Gazze Şeridi'ni yönetme ve güvenliği sağlama konusunda geniş yetkiler verecek ve bu sürenin daha sonra uzatılması da mümkün olacak.

Axios'a konuşan bir ABD yetkilisine göre karar taslağı, ocak ayına kadar Gazze Şeridi'ne ilk birliklerin konuşlandırılması amacıyla önümüzdeki günlerde BM Güvenlik Konseyi üyeleri arasında yapılacak müzakerelerin temelini oluşturacak.

ABD yetkilisi, uluslararası güvenlik gücünün ‘barış gücü değil, yaptırım gücü’ olacağını doğruladı.

Güç, katılımcı ülkelerden askerleri içerecek ve ABD Başkanı Donald Trump'ın başkanlık edeceğini açıkladığı barış konseyi ile istişare edilerek oluşturulacak.

Karar taslağı ayrıca, barış konseyinin en azından 2027 sonuna kadar görevde kalmasını öngörüyor.

Taslağa göre, uluslararası güvenlik gücü Gazze'nin İsrail ve Mısır sınırlarının güvenliğini sağlamak, sivilleri ve insani yardım koridorlarını korumak ve bu göreve katılacak yeni bir Filistin polis gücünü eğitmekle görevlendirilecek.

Taslakta ayrıca uluslararası gücün, Gazze’de güvenlik ortamının istikrarına katkıda bulunacağı; Gazze Şeridi’nde silahsızlandırma sürecini garanti altına alarak, askeri, terörist ve taarruz amaçlı altyapıların tahrip edilmesi ve bunların yeniden inşasının engellenmesi ile birlikte devlet dışı silahlı grupların silahlarının kalıcı olarak toplanması da dâhil olmak üzere rol oynayacağı belirtiliyor.

Karar taslağı ayrıca, uluslararası gücün ‘İsrail'in Gazze'nin diğer bölgelerinden kademeli olarak çekileceği ve Filistin Yönetimi'nin Gazze Şeridi'ni uzun vadede kontrol etmesini sağlayacak reformları gerçekleştireceği bir geçiş döneminde Gazze Şeridi'nde güvenliği sağlamayı amaçladığını’ belirtiyor.

Karar taslağı, gücün kurulması ve faaliyetlerinin ‘Mısır ve İsrail ile yakın istişare ve iş birliği içinde’ yürütüleceğini ve gücün ‘uluslararası hukuk, uluslararası insani hukuk dahil olmak üzere, görevlerini yerine getirmek için gerekli tüm önlemleri alma’ yetkisine sahip olacağını vurguluyor.

Taslak, ‘geçici yönetim organı’ sıfatıyla barış konseyinin, Gazze Şeridi’nin yeniden inşası için öncelikleri belirlemesine ve finansman toplamasına imkân tanınmasını da öngörüyor. Bu düzenleme, Filistin Yönetimi’nin reform programını başarıyla tamamlamasının ardından, barış konseyinin onayına tabi olacak şekilde planlanıyor.

Buna ek olarak barış konseyi, Gazze Şeridi'ndeki kamu hizmetleri ve idarenin günlük faaliyetlerini yönetmekten sorumlu olacak, yetkin Filistinlilerden oluşan, siyasi olmayan bir Filistin teknokratik komitesini denetleyecek ve destekleyecek.

ABD yetkilisi, barış konseyinin teknokratik komite kurulmadan önce çalışmalarına başlamasını beklediğini söyledi.

Taslakta ayrıca, BM, Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) ve Kızılay dahil olmak üzere barış konseyi ile çalışan kuruluşların yardımların ulaştırılmasından sorumlu olacağı belirtiliyor. Yardımları kötüye kullanan kuruluşlar ise yasaklanacak.